TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ÖMER HAYRİ KONAR BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2015/15981)
|
|
Karar Tarihi: 6/2/2019
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Recep
KÖMÜRCÜ
|
|
|
M.Emin KUZ
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Recai AKYEL
|
Raportör
|
:
|
Ali KOZAN
|
Başvurucu
|
:
|
Ömer Hayri
KONAR
|
Vekili
|
:
|
Av. Rezan SARICA
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, telefonla görüşme hakkının kullandırılmaması
nedeniyle haberleşme hürriyetinin ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 21/9/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden
sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden ulaşılan bilgi ve belgelere göre
olaylar özetle şöyledir:
7.Başvurucu, İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz
Kurumunda (İnfaz Kurumu) devletin egemenliği
altında bulunan topraklardan bir kısmını devlet idaresinden ayırmaya çalışma
suçundan hükümlü olarak bulunmaktadır.
8. İnfaz Kurumu İdare ve Gözlem Kurulunun (Kurul) 29/6/2015 tarihli
kararıyla başvurucunun telefonla görüşmesi yasaklanmıştır. Kararın
gerekçesinde, başvurucunun silahlı terör örgütü üyesi olma suçundan İnfaz
Kurumunda bulunduğu ve tehlikeli hükümlüler sınıfında sayılması gerektiği
belirtilmiştir. Ayrıca başvurucunun aynı örgüte mensup hükümlülerle ve Abdullah
Öcalan ile haftada üç kez toplantılara katıldığı, bu toplantılarda Abdullah
Öcalan'ın verdiği talimat niteliğini taşıyan mesajların İnfaz Kurumu dışında
bulunan örgüt mensuplarına telefon, mektup ve faks yolu ile ulaştırılmaya
çalışıldığının anlaşıldığı, bunun engellenmesi amacıyla telefonla görüşmesinin
ikinci bir değerlendirilmeye kadar kısıtlanarak yaptırılmamasına karar
verildiği ifade edilmiştir.
9. Başvurucunun anılan karara karşı itirazı, Bursa 1. İnfaz
Hâkimliğinin (İnfaz Hâkimliği) 30/7/2015 tarihli kararıyla reddedilmiştir.
Kararda, öncelikle Kurul kararına kadar ankesörlü telefonun bozuk olması ve
hükümlünün belgelerinin eksik olması nedenleriyle telefonla görüşme
yapılamadığı belirtilmiştir. Öte yandan ilgili mevzuata göre başvurucunun,
infaz edilen mahkûmiyet kararının niteliğine göre tehlikeli hükümlüler
sınıfında değerlendirilmesi gerektiği kabul edilerek Kurul kararının usul ve
yasaya uygun olduğu sonucuna varılmıştır.
10. Başvurucunun itirazı Bursa 2. Ağır Ceza Mahkemesinin
21/8/2015 tarihli kararıyla reddedilmiştir. Gerekçede, İnfaz Hâkimliği
kararının usul ve yasaya uygun olduğu belirtilmiştir.
11. Nihai karar 27/8/2015 tarihinde başvurucuya tebliğ
edilmiştir.
12. Başvurucu 21/9/2015 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
13.İnfaz Kurumunun gönderdiği belgelerde;
i. 29/6/2015 tarihli 2015/49 sayılı Kurul kararının 21/7/2016
tarihine kadar uygulandığı, mevzuatta bir süre sınırlandırılması olmadığı,
hükümlünün PKK terör örgütünün faaliyetleriyle ilgili tutum ve konuşmalarında
değişiklik olmadığı gözlemlendiğinden yeniden bir değerlendirme yapılmadığı ve
belirtilen süre boyunca telefon görüşmesinin tamamen yasaklanarak görüşme
yaptırılmadığı,
ii. Kurul kararının uygulanmasının Bursa 1. İnfaz Hâkimliğinin
İnfaz Kurumunda bulunan tüm hükümlüler hakkında telefon görüşmelerinin
kısıtlanmasına yönelik 21/7/2016 tarihli kararıyla sonlandığı, bu karara
yapılan itiraz sonucu Bursa 1. Ağır Ceza Mahkemesinin26/4/2018 tarihli
kararıyla üç aylık süre ile kısıtlamaya hükmedildiği
ifade edilerek belirtilen kararlar da
eklenmiştir. Bursa 1. Ağır Ceza Mahkemesinin anılan kararında, her bir
yasaklama ve kısıtlamalarile ilgili belirli bir
sürenin öngörülmemesinin Anayasa'ya aykırılık oluşturulacağı vurgulanmıştır.
14. İnfaz Kurumu, hükümlülerin sohbet toplantılarında örgütsel
faaliyetlere yönelik konuşmalar yapıldığı konusunda infaz koruma memurları
tarafından düzenlenen beş tutanak göndermiştir. Ayrıca UYAP üzerinden yapılan
araştırmada İnfaz Kurumunun ilgili Kurul kararına itirazın değerlendirilmesi
kapsamında Bursa Cumhuriyet Başsavcılığına tutanak ve mektup örnekleri
gönderdiği anlaşılmıştır. 29/4/2015 tarihli tutanakta Abdullah Öcalan'ın diğer
hükümlülere hitaben konuşurken güncel olaylarla ilgili görüşlerinin örgüt
üyelerine ulaştırılması yönünde talimat verdiği ve bir hükümlü tarafından
gönderilen 30/4/2015 tarihli mektupta da anılan
talimatın yerine getirildiği hususlarının tespit edildiği görülmüştür.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
15. 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik
Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun'un "Hükümlünün
telefon ile haberleşme hakkı" kenar başlıklı 66. maddesinin (1)
numaralı fıkrası şöyledir:
"Kapalı ceza infaz kurumlarındaki
hükümlüler, tüzükte belirlenen esas ve usullere göre idarenin kontrolündeki
ücretli telefonlar ile görüşme yapabilirler. Telefon görüşmesi idarece dinlenir
ve kayıt altına alınır. Bu hak, tehlikeli hâlde bulunan ve örgüt mensubu
hükümlüler bakımından kısıtlanabilir."
16. 6/4/2006 tarihli ve 26131 sayılı Resmî Gazete'de
yayımlanan Ceza İnfaz Kurumlarının Yönetimi ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin
İnfazı Hakkında Tüzük'ün (Tüzük) "İdare ve gözlem kurulunun görev ve
yetkileri" kenar başlıklı 40. maddesinin (1) numaralı
fıkrasının (g) bendi şöyledir:
"g) Tehlikeli hâli bulunan ya da örgüt
mensubu olan hükümlülerle ilgili olarak, telefon görüşmeleri ile radyo,
televizyon yayınları ve internet olanaklarından yararlanma hakkının
kısıtlanmasına karar vermek,"
17. Tüzük'ün "Telefonla görüşme hakkı" kenar
başlıklı 88. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"(2) Telefonla görüşmeleri aşağıda
belirtilen esaslara göre yapılır:
a) Hükümlüler, haberleşme
veya iletişim araçlarından yoksun bırakılma veya kısıtlama cezası ile hücreye
koyma cezasının infazı sırasında olmamak koşuluyla, idarenin kontrolünde bulunan
ve kurumun uygun yerlerine yerleştirilen telefonlardan yararlandırılır,
...
g) Hükümlünün, kurumun güvenliğini tehlikeye
düşüren, suç oluşturan veya bir suça azmettirme ya da yardım etme sonucunu
doğurabilecek konuşmalarda bulunduğu dinleme sırasında belirlendiğinde, görüşme
derhâl kesilir. Bu hâlde hükümlü hakkında adlî veya idarî soruşturmaya esas
olacak işlemler kurum en üst amiri tarafından yapılır,
h) Suç işlemek amacıyla kurulan silâhlı örgütün yöneticiliğini yapmaya devam eden, bu
konuda herhangi bir yöntemle, kurum içi veya dışındaki kişilere talimat veya
mesaj veren hükümlülere idare ve gözlem kurulu kararıyla telefon görüşmesi
hiçbir şekilde yaptırılmaz,
ı) Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası alan
hükümlüler, idare ve gözlem kurulunun uygun gördüğü hâllerde ve onbeş günde bir olmak üzere eşi, altsoy ve üstsoyu,
kardeşleri ve vasisi ile on dakikayı geçmemek üzere görüşebilir,
..."
B. Uluslararası Hukuk
18. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) "Özel ve aile hayatına saygı hakkı" kenar
başlıklı 8. maddesi şöyledir:
"(1) Herkes .... yazışmasına
saygı gösterilmesi hakkına sahiptir.
(2) Bu
hakkın kullanılmasına bir kamu makamının müdahalesi, ancak müdahalenin yasayla
öngörülmüş ve demokratik bir toplumda ulusal güvenlik, kamu güvenliği, ülkenin
ekonomik refahı, düzenin korunması, suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya
ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması için gerekli bir
tedbir olması durumunda söz konusu olabilir."
19. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), haberleşme
hürriyetine yapılan müdahalelerin demokratik toplumda zorunluluk teşkil
etmesine ilişkin kriteri incelediği kararlarda öncelikle ceza infaz
kurumlarında bulunan kimselerin yazışmalarının belirli ölçüde kontrolünün başlı
başına Sözleşme'nin ihlaline sebebiyet vermeyeceğini, keza ceza infaz kurumunun
olağan ve makul gereksinimleri dikkate alınarak bir değerlendirmede bulunmanın
gerekli olduğunu belirtmiştir Mehmet Nuri
Özen/Türkiye,B.No:15672/08…11/1/2011,§ 51; Silver ve diğerleri/Birleşik Krallık, B.
No: 5947/72, 6205/73, 7052/75, 7061/75, 7107/75, 7113/75, 7136/75, 25/3/1983, §
98).
20. AİHM kararlarına göre haberleşme özgürlüğüne yapılan
müdahale öncelikle kanunla öngörülmelidir. Müdahalenin yasal dayanağını
oluşturan mevzuatın ulaşılabilir,
yeterince açık ve belirli bir eylemin gerektirdiği sonuçlar açısından öngörülebilir olması gerekir. İkinci
olarak söz konusu sınırlandırma meşru bir
amaca dayalı olmalıdır. Bunun yanı sıra müdahale demokratik bir
toplumda gerekli ve ölçülü olmalıdır (Silver
ve diğerleri/Birleşik Krallık, §§ 85-90; Klass ve diğerleri/Almanya, B. No: 5029/71, 6/9/1978, §§ 42-55; Campbell/Birleşik Krallık, B. No:13590/88,
25/3/1992, § 34).
21. AİHM içtihatlarında ifade edilen demokratik toplumda
zorunluluk kavramı, müdahale teşkil eden eylemin acil bir toplumsal ihtiyaçtan kaynaklanması
ve takip edilen meşru amaç bakımından orantılı olması unsurlarını içermektedir
(Silver ve diğerleri/Birleşik Krallık,
§ 97).
22.AİHM'e göre hükümlü ve tutuklular Sözleşme kapsamında kalan
temel hak ve hürriyetlerin tamamına kural olarak sahiptir (Hirst/Birleşik Krallık (No. 2), B. No: 74025/01, 6/10/2005, §
69).
23. AİHM, ceza infaz kurumunda tutulmanın kaçınılmaz sonucu
olarak suçun önlenmesi ve disiplinin sağlanması gibi güvenliğin ve düzenin
korunmasına yönelik kabul edilebilir gerekliliklerin olması durumunda,
mahkûmların sahip olduğu haklara sınırlama getirilebileceğini kabul etmiştir.
Ancak bu durumda dahi hükümlü ve tutukluların haklarına yönelik herhangi bir
sınırlama makul ve ölçülü olmalıdır (Silver
ve diğerleri/Birleşik Krallık, B. No: 5947/72 ..., 25/3/1983, §§
99-105).
24. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinin Üye Devletlere Avrupa
Cezaevi Kuralları Hakkında REC (2006) 2 sayılı tavsiye kararlarının hükümlü ve
tutukluların dış dünya ile ilişkilerine dair kısmı şöyledir:
"Dış Dünya ile İlişki
24.1. Mahpusların mümkün olabilen sıklıkta
mektup, telefon veya diğer iletişim vasıtalarıyla aileleriyle, başka kişilerle
ve dışarıdaki kuruluşların temsilcileriyle haberleşmelerine ve bu kişilerin
mahpusları ziyaret etmelerine izin verilmelidir.
24.2 Devam etmekte olan bir ceza soruşturması,
emniyet, güvenlik ve düzeninin muhafaza edilmesi, suç işlenmesinin önlenmesi ve
suç mağdurunun korunması için gerekli görülmesi halinde, haberleşme ve
ziyaretlere kısıtlamalar konabilir ve izlenebilir. Ancak adli bir merci
tarafından konulan özel kısıtlamalar da dahil olmak üzere, bu tür kısıtlamalar
yine de kabul edilebilir asgari bir iletişime izin vermelidir.
24.3. Ulusal hukuk, mahpuslarla iletişim
kurması kısıtlanamayacak olan ulusal ve uluslararası kuruluşları
belirlemelidir,
24.5. Cezaevi yetkilileri, dış dünyayla
yeterli bir iletişim sürdürmelerinde mahpuslara yardım etmelidirler ve bunun
için onlara uygun destek ve yardım sağlamalıdırlar ..."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
25. Mahkemenin 6/2/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
26. Başvurucu; 17/3/2015 tarihinden itibaren telefonla görüşme
hakkının kullandırılmadığını, ortada bir suç ya da suç işleme ihtimalinin
olmadığını, Kurul kararının ön yargıya dayalı ve keyfî olduğunu belirtmiştir.
Başvurucu, talimatların telefonla aktarılmaya çalışılması gibi gerçeği
yansıtmayan somut hiçbir delili olmayan iddialarla telefonla görüşmesinin
engellendiğini, iddialar ile ilgili bir yargılama yapılmadığını da ifade
etmiştir. Ayrıca kendisiyle aynı durumda olanlardan farklı bir muameleye maruz
kaldığını, telefon görüşmelerinin İnfaz Kurumu tarafından dinlenildiği de
gözetildiğinde yakınlarıyla telefonla görüşmesinin yasaklanmasının hukuka
aykırı ve ölçüsüz olduğunu ifade eden başvurucu bu nedenlerle eşitlik
ilkesinin, özel ve aile hayatına saygı hakkı ile haberleşme ve ifade
hürriyetinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
27. Bakanlık görüş yazısında; ilgili mevzuata atıf yapıldıktan
sonra başvurucunun ailesi ve avukatıyla görüşemediğine dair iddia yönünden
öncelikle İnfaz Hâkimliğinebaşvurulması gerektiği,
ancak başvurucunun bu yönde bir başvurusu olmadığı belirtilmiştir. Abdullah
Öcalan'ın talimatlarının örgüt üyelerine ulaştırılmaya çalışıldığına dair
tutanaklar hatırlatılarak Kurul kararı ile yargı kararlarının tespit ve
sonuçlarının yasanın uygulanması niteliğinde olduğu ve Anayasa'da yer alan hak
ve özgürlüklerin ihlal edilmediği vurgulanan Bakanlık görüşünde özel ve aile
hayatına saygı hakkının ceza infaz kurumunda tutulmanın kaçınılmaz ve doğal
sonuçları ile ceza infaz kurumunun düzeni, güvenliği, suçun önlenmesi meşru
amacı temelindeki kamu yararı arasındaki denge gözetilerek sınırlandırıldığı
ifade edilmiştir.
B. Değerlendirme
28. Başvurunun değerlendirilmesinde dikkate alınacak Anayasa’nın "Haberleşme hürriyeti" kenar
başlıklı 22. maddesi şöyledir:
"Herkes, haberleşme hürriyetine sahiptir.
Haberleşmenin gizliliği esastır.
Millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin
önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâkın korunması veya başkalarının hak ve
özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya birkaçına bağlı olarak
usulüne göre verilmiş hâkim kararı olmadıkça; yine bu sebeplere bağlı olarak
gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunla yetkili kılınmış merciin
yazılı emri bulunmadıkça; haberleşme engellenemez ve gizliliğine dokunulamaz.
Yetkili merciin kararı yirmidört saat içinde görevli
hâkimin onayına sunulur. Hâkim, kararını kırksekiz
saat içinde açıklar; aksi halde, karar kendiliğinden kalkar.
İstisnaların uygulanacağı kamu kurum ve
kuruluşları kanunda belirtilir."
29. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki tavsifi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki nitelendirmesini
kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, §
16). Başvurucunun iddialarının özünün telefonla görüşme hakkının kısıtlanmasına
yönelik olması nedeniyle başvuru haberleşme hürriyeti kapsamında incelenmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
30. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan
haberleşme hürriyetinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Müdahalenin Varlığı
31. Kamu makamlarının, bireyin haberleşme özgürlüğüne ve
haberleşmesinin gizliliğine keyfî bir şekilde müdahale etmelerinin önlenmesi,
Anayasa ve Sözleşme ile sağlanan güvenceler kapsamında yer almaktadır.
Haberleşmenin içeriğinin denetlenmesi, haberleşmenin gizliliğine ve dolayısıyla
haberleşme özgürlüğüne yönelik ağır bir müdahale oluşturur. Bununla birlikte
haberleşme özgürlüğü, mutlak nitelikte olmayıp, meşru birtakım sınırlamalara
tabidir. Bu kapsamdaki özel sınırlama ölçütleri, Anayasa’nın 22. maddesinin
ikinci fıkrasında sayılmıştır (Mehmet Koray Eryaşa, B. No: 2013/6693, 16/4/2015, § 50).
32. Somut olayda başvurucunun telefonla haberleşme hakkının
Kurul kararıyla kullandırılmamasının haberleşme hürriyetine müdahale
oluşturduğu sonucuna varılmaktadır.
b. Müdahalenin İhlal
Oluşturup Oluşturmadığı
33. Anayasa’nın 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Temel
hak ve hürriyetler, ... yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen
sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar,
...demokratik toplum düzeninin gereklerine... ölçülülük ilkesine aykırı
olamaz."
34. Anayasa’nın 22. maddesinde, herkesin haberleşme özgürlüğüne
sahip olduğu ve haberleşmenin gizliliğinin esas olduğu hüküm altına alınmıştır.
Sözleşme’nin 8. maddesinde de herkesin haberleşmesine saygı gösterilmesini
isteme hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Anayasa ve Sözleşme’nin ortak
koruma alanı, haberleşme özgürlüğünün yanı sıra içeriği ve biçimi ne olursa
olsun haberleşmenin gizliliğini de güvence altına almaktadır. Haberleşme
bağlamında bireylerin karşılıklı ve toplu olarak sözlü, yazılı ve görsel
iletişimlerine konu olan ifadelerinin gizliliğinin sağlanması gerekir. Posta,
elektronik posta, telefon, faks ve internet aracılığıyla yapılan haberleşme faaliyetlerinin
haberleşme özgürlüğü ve haberleşmenin gizliliği kapsamında değerlendirilmesi
gerekir (Mehmet Koray Eryaşa,
§ 49).
35. Anayasa'nın 19. maddesi gereğince hükümlü ve tutukluların
haberleşme hürriyeti ve aile hayatına saygı hakkının sınırlanması, hukuka uygun
olarak ceza infaz kurumunda tutulmanın kaçınılmaz ve doğal bir sonucudur. Öte
yandan hükümlü ve tutukluların aile hayatına saygı gösterilmesi hakkı, ceza
infaz kurumu idaresinin hükümlü ve tutukluların ailesi ve yakınlarıyla temasını
devam ettirecek önlemleri almasını zorunlu kılmaktadır (Mehmet Zahit Şahin, B. No: 2013/4708,
20/4/2016, § 36).
36. Bununla beraber bu yükümlülük yerine getirilirken ceza infaz
kurumunda tutulmanın kaçınılmaz ve doğal sonuçlarının gözetilmesi
gerekmektedir. Bu bağlamda kamu düzeni ve suç işlenmesinin önlenmesi ile aile
hayatına saygı hakkı ve haberleşme hürriyeti arasında adil bir denge
sağlanmalıdır. Ancak ceza infaz kurumunda bulunmanın doğal sonucu olarak
idarenin müdahale konusunda takdir yetkisinin daha geniş olduğu gözetilmelidir
(Mehmet Koray Eryaşa,
§ 89).
37. Bu bağlamda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen
koşullara uygun olmadığı takdirde Anayasa’nın 22. maddesini ihlal edecektir. Bu
sebeple sınırlamanın Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya
uygun düşen, kanun tarafından öngörülme, meşru amaç taşıma, demokratik toplum
düzeninin gereklerine uygunluk ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına
uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir.
i. Kanunilik
38. Haberleşme hürriyetinin düzenlendiği Anayasa'nın 22. maddesinin
ikinci fıkrasında, söz konusu sınırlama sebeplerine bağlı kalınarak yapılacak
sınırlamanın ancak usulüne uygun olarak verilecek hâkim kararıyla mümkün
olabileceği belirtildikten sonra üçüncü fıkrasında "İstisnaların uygulanacağı kamu kurum ve kuruluşları kanunda
belirtilir" denilerek bu kuralın da mutlak olmadığı ve bu
kurala bazı kurumlar yönünden kanunla sınırlamalar getirilebileceği açıkça
düzenlenmiştir (AYM, E.2014/122, K.2015/123, 30/12/2015, § 71). Ceza infaz
kurumları, Anayasa'nın 22. maddesinin üçüncü fıkrası kapsamında istisnaların
uygulanacağı kamu kurumlarındandır (Mehmet
Koray Eryaşa, §§ 74-76).
39. Bu bağlamda, başvurucunun telefonla haberleşme hakkına
yönelik kısıtlamanın, 5275 sayılı Kanun'un 66. maddesinin (1) numaralı fıkrası ile
Tüzük'ün 40. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (g)
bendi ve 88. maddesinin (2) numaralı fıkrasının (g), (h), (ı) bentlerinde
tanımlanan yetkiye ve belirlenen hükümlere dayanılarak yapıldığı, bu
düzenlemelerin kanunla sınırlama
koşulunu karşıladığı sonucuna varılmıştır.
ii. Meşru Amaç
40.Haberleşme özgürlüğüne yapılan müdahalenin meşru kabul
edilebilmesi için bu müdahalenin, Anayasa’nın 22. maddesinin ikinci fıkrasında
sayılmış olan millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık
ve genel ahlâkın korunması veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması
sebeplerinden biri veya birkaçına dayanması gerekir (Ahmet Temiz, B. No: 2013/1822, 20/5/2015, § 47).
41. Haberleşme hürriyetine müdahalenin terör örgütü üyelerinin
haberleşmesi ve örgüt faaliyetlerine ilişkin talimatların terörörgütü
üyelerine aktarılmasını önlemek amacıyla yapıldığı gözetildiğinde, kamu
düzeninin ve güvenliğinin sağlanması ile suç işlenmesinin önlenmesi kapsamında
telefonla görüşme hakkının sınırlandırılması şeklindeki uygulamanın meşru amaç
taşıma koşulunu karşıladığı değerlendirilmiştir.
iii. Demokratik Toplum
Düzeninin Gereklerine Uygunluk ve Ölçülülük
(1)Genel İlkeler
42. Temel hak ve özgürlüklere yönelik bir müdahalenin demokratik
toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için zorunlu bir
toplumsal ihtiyacı karşılaması ve orantılı olması gerekir. Açıktır ki bu başlık
altındaki değerlendirme, sınırlamanın amacı ile bu amacı gerçekleştirmek üzere
başvurulan araç arasındaki ilişki üzerinde temellenen ölçülülük ilkesinden
bağımsız yapılamaz. Çünkü Anayasa’nın 13. maddesinde demokratik toplum düzeninin gereklerine aykırı olmama ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama biçiminde
iki ayrı kritere yer verilmiş olmakla birlikte bu iki kriter bir bütünün
parçaları olup aralarında sıkı bir ilişki vardır (Ferhat Üstündağ, B.
No: 2014/15428, 17/7/2018, § 45).
43. Orantılılık ise sınırlamayla ulaşılmak istenen amaç ile
başvurulan sınırlama tedbiri arasında dengesizlik bulunmamasına işaret
etmektedir. Diğer bir ifadeyle orantılılık, bireyin hakkı ile kamunun
menfaatleri veya müdahalenin amacı başkalarının haklarını korumak ise diğer
bireylerin hak ve menfaatleri arasında adil bir dengenin kurulmasına işaret
etmektedir. Dengeleme sonucu müdahalede bulunulan hakkın sahibine terazinin
diğer kefesinde bulunan kamu menfaati veya diğer bireylerin menfaatine nazaran
açıkça orantısız bir külfet yüklendiğinin tespiti hâlinde orantılılık ilkesi
yönünden bir sorunun varlığından söz edilebilir (Ferhat Üstündağ, § 48).
44. Hükümlü veya tutuklular, Anayasa'nın 19. maddesi kapsamında
hukuka uygun olarak "bir mahkûmiyet
kararına bağlı olarak tutma" olarak değerlendirilebilecek kişi
özgürlüğü ve güvenliği hakkı dışında (İbrahim
Uysal, B. No: 2014/1711, 23/7/2014, §§ 29-33) Anayasa'nın ve
Sözleşme'nin ortak alanı kapsamında kalan temel hak ve hürriyetlerin tamamına
genel olarak sahiptir. Bununla birlikte ceza infaz kurumunda tutulmanın
kaçınılmaz sonucu olarak suçun önlenmesi ve disiplinin temini gibi ceza infaz
kurumunda güvenliğin sağlanmasına yönelik kabul edilebilir makul
gerekliliklerin olması durumunda sahip oldukları haklar sınırlanabilir (Turan Günana, B.
No: 2013/3550, 19/11/2014, § 35).
45. Hükümlü ve tutukluların temel haklarına yapılan müdahalelere
gerekçe olarak gösterilebilecek makul nedenlerin somut olayın tüm koşulları
çerçevesinde olaya özgü olgu ve bilgilerle gerekçelendirilmesi gerekmektedir.
Bunun yanı sıra yapılacak değerlendirmede kişinin itham edildiği suçun ve
tutuklama sebeplerinin de dikkate alınması gerekmektedir (Mehmet Zahit Şahin, § 63).
46. Bu kapsamda başvuru konusu olay bakımından yapılacak değerlendirmelerin
temel ekseni, müdahaleye neden olan idari makamlar ve derece mahkemelerinin
kararlarında dayandıkları gerekçelerin haberleşme hakkını kısıtlaması
bakımından demokratik toplum düzeninin
gereklerine uygunluk ve ölçülülük
ilkesine uygun olduğunu inandırıcı bir şekilde ortaya koyup koyamadığı
olacaktır (Mehmet Zahit Şahin, §
64; Ahmet Temiz, § 68).
(2) İlkelerin
Olaya Uygulanması
47. PKK'nın terör örgütü olduğu ulusal ve uluslararası makamlar
tarafından kabul edilmiş tartışmasız bir olgudur. Anılan örgütün
gerçekleştirdiği terörist şiddet eylemleri; bölücü amaçları dolayısıyla
anayasal düzene, millî güvenliğe, kamu düzenine, kişilerin can ve mal
emniyetine yönelik ağır tehdit oluşturmaktadır. Bu yönüyle ülkenin toprak
bütünlüğünü hedef alan PKK kaynaklı terör, onlarca yıldır Türkiye'nin en hayati
sorunu hâline gelmiştir (Gülser Yıldırım (2)
[GK], B. No: 2016/40170, 16/11/2017, §§ 7-18).
48. Türkiye 2015 yılı Haziran ayından
itibaren hendek olayları olarak
bilinen terör saldırılarına maruz kalmıştır. Bu kapsamda PKK tarafından Şırnak
il merkezi ile Cizre, Silopi ve İdil ilçelerinde; Hakkâri'nin Yüksekova ilçesinde; Diyarbakır'ın Silvan, Sur ve Bağlar ilçelerinde,
Mardin'in Dargeçit, Nusaybin ve Derik ilçelerinde; Muş'un Varto ilçesinde cadde
ve sokaklara hendekler kazılıp barikatlar kurularak ve bu barikatlara bomba ve
patlayıcılar yerleştirilerek teröristler tarafından bu yerleşim yerlerinin bir
kısmında öz yönetim adı altında
hâkimiyet sağlanmaya çalışılmıştır. Çok sayıda terörist, halkın bu yerlere
giriş ve çıkışını engellemek istemiş; hendeklerin kapatılması ve barikatların
kaldırılması suretiyle yaşamın normale dönmesini sağlamak amacıyla operasyonlar
yapan güvenlik güçleri ile çatışmaya girmiştir. Aylarca devam eden bu operasyon
ve çatışmalar sırasında yaklaşık iki yüz güvenlik görevlisi hayatını kaybetmiş,
tonlarca bomba ve patlayıcı imha edilmiştir (Gülser Yıldırım (2), §§ 28-30).
49. Somut olayda başvurucunun PKK terör örgütü üyesi olduğunun
yargı kararıyla belirlendiği, telefonla görüşme hakkının da hem güvenlik
güçleri hem de sivilleri hedef alan ve hendek
olayları olarak bilinen terör eylemlerinin gerçekleştirildiği
dönemde kısıtlandığı görülmüştür. Bu nedenle başvuruya konu telefonla
haberleşme hakkına yapılan müdahalenin,PKK'nın
silahlı terör örgütü olduğu gerçeği ile hendek
olayları olarak bilinen terör eylemlerinden bağımsız olarak
değerlendirilmesi düşünülemez.
50. Bu kapsamda Kurul ve derece mahkemelerinin kararları
incelendiğinde, başvurucunun terör örgütü yöneticisi hükümlü Abdullah Öcalan
ile haftada üç gün sohbet toplantılarına katıldığı, hükümlü Abdullah Öcalan'ın
bu toplantılarda terör örgütünün durumu ile ilgili değerlendirmeler yaparak
talimat niteliğinde konuşmalar yaptığı, bu talimatların terör örgütü üyelerine
ulaştırılmasının engellenmesi amacıyla telefonla görüşme hakkının kısıtlandığı
vurgulanmaktadır. UYAP üzerinden yapılan incelemede İnfaz Kurumunun Bursa
Cumhuriyet Başsavcılığına gönderdiği 28/7/2015 tarihli yazı ekinde, hükümlü
Abdullah Öcalan'ın mesajlarının dışarıya iletilmesi talimatı verdiğine dair
29/4/2015 tarihli tutanağınve İnfaz Kurumunda kalan
diğer hükümlülerin talimatları iletmek amacıyla yazdıkları faks ve mektupların
sunulduğu görülmüştür. Hükümlü Abdullah Öcalan'ın terör örgütünün ve örgüt
üyelerinin nasıl hareket etmesi gerektiği yönünde talimat içeren ifadeler
kullandığını tespit eden İnfaz Kurumunun ibraz ettiği tutanak içerikleri de gözönünde tutulduğunda talimatların örgüt üyelerine
telefon, mektup ve sair yöntemlerle iletilmesi suretiyle terör örgütünün İnfaz
Kurumundan yönetilmeye ve yönlendirilmeye çalışıldığı yönünde İnfaz Kurumunca
ulaşılan kanaatin temelsiz olmadığı anlaşılmaktadır.
51. Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde hendek olayları sürecinde talimat niteliğindeki
mesajların örgüt üyelerine iletildiği tespiti ve gerekçesiyle başvurucunun
telefonla görüşme hakkının kullandırılmamasının kamu düzenin ve güvenliğinin
sağlanması açısından zorunlu ve gerekli bir tedbir olarak uygulandığı
anlaşılmaktadır. Ceza infaz kurumunda bulunan terör örgütü yönetici kadrosunun
terör örgütünün yönlendirilmesi ve yönetilmesine yönelik talimatlarının örgüt
üyelerine telefon, mektup, faks ve sair yöntemlerle iletilmesinin engellenmesi
amacıyla mevzuat dâhilinde hakların kısıtlanmasının, terör örgütleri ile
mücadele kapsamında kamu düzeni ile güvenliğinin sağlanması amacına yönelik
gerekli ve amacı gerçekleştirmeye elverişli bir tedbir olmadığı söylenemez.
Başvuru konusu olayda silahlı terör örgütü ile mücadele kapsamında zorunlu
olarak uygulanan söz konusu tedbirin demokratik toplum gereklerine uygun olduğu
kabul edilmelidir. Bununla birlikte müdahalenin ölçülü olup olmadığı da ortaya
konulmalıdır.
52. Bu bağlamda hükümlülerin hakları ile ilgili belirli
koşullara bağlı olarak kısıtlama kararı verilirken uygulamaya dair bir süre
belirlenerek koşulların devam edip etmediği konusunda elde edilen güncel ve
somut veriler gözetilmek suretiyle belirli aralıklarladeğerlendirme
yapılmasının sağlanması kısıtlama kararının sonuçlarının görülebilmesi
açısından önemlidir. Ayrıca kısıtlama kararının, somut bilgi ve belgelere bağlı
olarak belirli aralıklarla değerlendirme yapılıp gözden geçirilmesinin
sağlanması uygulamanın ve idarenin denetimi açısından da gereklidir. Somut
olayda Kurul kararında, başvurucunun telefon ile görüşme hakkından
yararlandırılmamasına yönelik olarak belli bir süre sınırı getirilmediği
görülmektedir. Öte yandan kararda ikinci bir değerlendirmeye kadar telefon ile
görüşmenin kısıtlanmasına hükmedilmiş ise de sonradan yeni bir değerlendirmenin
yapılmadığı ve netice itibarıyla 29/6/2015 tarihli Kurul kararının 21/7/2016
tarihine kadar uygulandığı, bu süre zarfında başvurucunun telefonla görüşme
hakkından yararlanamadığı anlaşılmaktadır.
53. Bu durumda başvurucu hakkındaki telefonla görüşme
yaptırılmamasına ilişkin kararın, bir süre ile sınırlanmadan ve karara dayanak
oluşturan koşulların devam edip etmediğine dairbelirli
aralıklarla güncel bilgi ve belgeler gözetilerek yeniden değerlendirme
yapılmadan uzun süre uygulanmasının orantısız olduğu ve ölçülülük ilkesine
uygun olmadığı kanaatine varılmıştır. Bu sebeplerle başvurucunun Anayasa'nın
22. maddesinde güvence altına alınan haberleşme hürriyetinin ihlal edildiğine
karar verilmesi gerekir.
54.Haberleşme hürriyetinin ihlal edildiğine karar verildiğinden
başvurucunun diğer iddiaları yönünden değerlendirme yapılmamıştır.
3. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
55. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
56. Anayasa Mahkemesinin Mehmet
Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında, ihlal sonucuna
varıldığında ihlalin ortadan nasıl kaldırılacağı hususunda genel ilkeler
belirlenmiştir.
57. Başvurucu 10.000 TL manevi tazminat verilmesine karar
verilmesini talep etmiştir.
58. Başvuru konusu olayda silahlı terör örgütü ile mücadele
kapsamında zorunlu olarak uygulanan söz konusu tedbirin demokratik toplum
gereklerine uygun olduğu anlaşılmıştır. Bununla birlikte telefonla görüşme
yaptırılmamasına ilişkin kararın, bir süre ile sınırlanmadan ve ikinci bir
değerlendirme yapılmadan uygulanmasının ölçülü olmadığı, dolayısıyla
Anayasa'nın 22. maddesinde güvence altına alınan haberleşme hürriyetinin ihlal
edildiği sonucuna varılmıştır.
59. Başvurucunun Anayasa'nın 22. maddesinde güvence altına
alınan haberleşme hürriyetinin ihlal edildiğinin tespit edilmesi nedeniyle
yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında
başvurucuya takdiren net 4.000 TL manevi tazminat
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
60. 226.90 TL harç ve 2.475 TL vekâlet
ücretinden oluşan toplam 2.701,90 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine
karar verilmesi gerekir.
61. Başvuru kapsamında haberleşme hürriyetinin ihlal edildiği
gözetilerek kararın bir örneğinin bilgi edinilmesi için Bursa 1. İnfaz
Hâkimliğine ve Adalet Bakanlığına gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Haberleşme hürriyetinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın
KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 22. maddesinde güvence altına alınan haberleşme
hürriyetinin İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuya net 4.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
D.226.90 TL harç ve 2.475 TL vekâlet
ücretinden oluşan toplam 2.701,90 TL yargılama giderinin başvurucuya
ÖDENMESİNE,
E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve
Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına,
ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine
kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin bilgi için Bursa 1. İnfaz Hâkimliğine
ve Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 6/2/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar
verildi.