TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
GENEL KURUL
|
|
KARAR
|
|
CEM SARISÜLÜK VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2015/16451)
|
|
Karar Tarihi: 15/12/2021
|
R.G. Tarih ve Sayı: 4/3/2022-31768
|
|
GENEL KURUL
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Zühtü ARSLAN
|
Başkanvekili
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Başkanvekili
|
:
|
Kadir ÖZKAYA
|
Üyeler
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Recai AKYEL
|
|
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
|
|
Yıldız SEFERİNOĞLU
|
|
|
Selahaddin MENTEŞ
|
|
|
Basri BAĞCI
|
|
|
İrfan FİDAN
|
Raportör
|
:
|
Tuğçe TAKCI
|
Başvurucular
|
:
|
1. Cem SARISÜLÜK
|
|
|
2. Fikrinaz TÜMEN
|
|
|
3. İkrar SARISÜLÜK
|
|
|
4. Mustafa SARISÜLÜK
|
|
|
5. Sayfı SARISÜLÜK
|
Başvurucular Vekili
|
:
|
Av. Kazım BAYRAKTAR
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, güvenlik güçlerince güç kullanımı sonucu
meydana gelen ölüm olayı hakkında etkili bir ceza soruşturması yürütülmemesi
nedeniyle yaşam hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. 2015/16451 numaralı başvuru 13/10/2015 tarihinde,
2019/15572 numaralı başvuru ise 13/5/2019 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvurular, başvuru formları ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvuruların kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvuruların kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin birer örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucular, Bakanlığın görüşlerine karşı süresinde
beyanda bulunmuştur.
8. 2015/16451 numaralı başvuru ile 2019/15572 numaralı
başvuru arasında konu bakımından hukuki irtibat bulunması nedeniyle başvurular 2015/16451
numaralı başvuru üzerinde birleştirilmiş ve incelemenin bu dosya üzerinden
yapılmasına karar verilmiştir.
9. İkinci Bölüm tarafından 11/3/2021 tarihinde yapılan
toplantıda, niteliği itibarıyla Genel Kurul tarafından karara bağlanması
gerekli görüldüğünden başvurunun Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün (İçtüzük) 28.
maddesinin (3) numaralı fıkrası uyarınca Genel Kurula sevkine karar
verilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
10. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve
Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden ulaşılan yargılama
dosyalarındaki bilgi ve belgelere göre ilgili olaylar özetle şöyledir:
11. Başvurucuların yakını olan 1986 doğumlu E.S. 1/6/2013
tarihinde kamuoyunda Gezi Parkı eylemleri olarak bilinen gösterinin
Ankara’da gerçekleştirilen kısmına katılmıştır.
12. E.S. gösteriye müdahalede bulunan kolluk
görevlilerinden birinin silahından çıkan merminin başına isabet etmesiyle
1/6/2013 tarihinde yaralanmış, kaldırıldığı Ankara Numune Eğitim ve Araştırma
Hastanesinde 14/6/2013 tarihinde hayatını kaybetmiştir.
A. Olayla
İlgili Soruşturma Süreci
13. Olayla ilgili olarak Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı
(Cumhuriyet Başsavcılığı) tarafından derhâl soruşturma başlatılmıştır.
Başvurucu Mustafa Sarısülük 4/6/2013 tarihinde Cumhuriyet Başsavcılığı nezdinde
müşteki olarak beyanda bulunmuştur.
14. Olay tarihinde gösterilere müdahale için görevli
olan, aralarında şüpheli A.Ş.nin de bulunduğu güvenlik güçleri tarafından
düzenlenen 2/6/2013 tarihli Olay Tutanağı'nda özetle Gezi Parkı eylemlerine
destek vermek amacıyla 1/6/2013 tarihinde saat 11.00 civarında
Ankara/Kızılay'da gerçekleştirilen gösteriler sırasında güvenlik güçlerinin
dağılmaları yönünde uyarıda bulunmasına rağmen göstericilerin güvenlik
güçlerine ve araçlarına taş, şişe, sopa, bilye gibi sert cisimlerle saldırdığı,
çevrede bulunan kamu kurum ve kuruluşları ile vatandaşlara ait binalara,
araçlara, otobüs ve otobüs duraklarına, yaya kaldırımlarına, reklam panolarına
zarar verdiği, sloganlar attığı, bazı göstericilerin gözaltına alındığı, saat
17.00 sıralarında gösterici sayısının 5.000'e ulaştığı, bu sırada polis
helikopterinden 4.000 kişilik bir gösterici grubunun daha yaklaşmakta olduğunun
tespit edilmesi üzerine Güvenpark'ta görevli güvenlik güçlerine geri çekilme
talimatı verildiği belirtilmiştir. Tutanağın bu aşamadan sonrasına ilişkin
kısmı şöyledir:
"...
Çevik Kuvvet Şube Müdürlüğü personelinin
geri çekildiğini gören GMK Bulvarı-Milli Müdafaa Caddesi kesişimi ve Kızılay
Meydana kadar ilerlemiş olan ve sayıları giderek artan marjinal gruplar aniden
bu kuvvete doğru koşarak ve 'teslim olacaksınız, hepinizi öldürecegiz' 'teslim
olacaksınız, sizi teslim alacağız', '[T.nin] köpekleri' şeklinde bağırarak fiilen saldırı amacıyla
kullanılmaya elverişli taş, şişe, sopa ve sapanla demir bilye atmak suretiyle
saldırılarını artırarak devam etmişlerdir. Bu esnada çok sayıda Çevik Kuvvet
Şube Müdürlüğü personeli yaralanmıştır.
Güvenpark Havuz başı ve Milli Müdafaa
Caddesi-GMK Bulvarı girişinde Çevik Kuvvet Şube Müdürlüğü personelinin
üzerlerine doğru koşarak saldıran eylemci grupların Çevik Kuvvet personelini
etkisiz hale getirmek amacıyla saldırılarını artırması üzerine başka uygun
geçiş güzergahının da bulunmaması nedeniyle kuvvetin geri çekilme güzergahı YKM
metro çıkışının sol tarafındaki reklam panosunun altı ile telefon kulübelerinin
arkasında bulunan ağaçlık kesimden gerçekleşmek zorunda kalmıştır. Burada
bulunan beton oturakların geçişi engellemesi ve sadece bir kişinin geçmesine
müsait olması sebebiyle geri çekilme hızlı bir şekilde gerçekleşememiş, tek tek
çıkılmak zorunda kalınmıştır. Bu sırada Çevik Kuvvet Şube Müdürlüğü
personelinin bazıları yere düşmüşlerdir. Saldırgan gruplar beton oturakların
önüne kadar gelerek, kalkancı olarak görev yapmaları nedeniyle kuvvetin en
sonunda kalan az sayıdaki Çevik Kuvvet Şube Müdürlüğü personeline tekme atmak
ve çok sayıda taş atmak suretiyle yaralamaya ve rehin almaya çalışarak daha
sert ve yakın mesafeden saldırılarına devam etmiştir. Ayrıca bu esnada güvenlik
kuvvetlerine hitaben '[o...]
çocukları, şerefsizler' şeklinde küfürlerle hakaret etmişlerdir. Yine grubun
içerisinde bulunan bazı eylemci şahıslar tarafından, yapılan saldırılar
esnasında Çevik Kuvvet Şube Müdürlüğü personelince savunma amaçlı kullanılan kalkan
ve coplar zorla gasp edilerek kendilerine siper etmek için kullanılmıştır. Bu
saldırılar nedeniyle kalkanların bir kısmı da kırılarak kullanılamaz hale
getirilmiştir.
Çevik Kuvvet Şube Müdürlüğü personelinin
geri çekilmesi esnasında en önde elinde kalkan bulunan polis memuru [E.U.] sırt çantalı, yüzleri bezlerle
kapalı, ellerinde ... flamalar ve sopalar bulunan göstericilerin arasında
kalarak zati demirbaş silahı ayrı bir yerde olacak şekilde yere düşmüştür.
Yapılan bu saldırı üzerine tekrar gazlı müdahale yapılarak, adı geçen emniyet
mensubunun yerde bulunan zati demirbaş silahı göstericilerin arasından
kurtarılmıştır.
Geri çekilen Çevik Kuvvet personeli
arasında bulunan ve kalkancı olarak görev yapan polis memuru [A.Ş.] [başvuruya konu polis] telefon
kulübelerinin yanından Milli Müdafaa Caddesi'ne geçtiği esnada eylemci şahıslar
tarafından yapılan saldırılar sonucu yere düşürülerek elindeki kalkanı zorla
gasp edilmiş ve yapılan saldırılarla kendisi linç edilmeye çalışılmıştır. Polis
memuru [A.Ş.] kendisini yakın mesafeden atılan taş, tekme vb. tehlike ve
saldırılardan korumak için kullandığı kalkanının eylemci şahıslar tarafından
gasp edilmesi ve kalkancı olarak görev yaptığından üzerinde robocop tabir
edilen teçhizatın bulunmaması nedeniyle kendi can güvenliğini sağlayamayacak
duruma düşmüştür. Bu olay esnasında Polis Memuru [A.Ş.]; aralarında [M.A.,
E.S. ve İ.Ş.A.nın] da bulunduğu, kendisini hedef alarak yakın mesafeden çok
sayıda taş ve tekme atmak suretiyle saldırarak gitgide daha da yaklaşan, kimliklerini
gizlemek amacıyla yüzlerini kapatmış yaklaşık (50) kişilik marjinal bir grubun
karşısında tek başına kalması ve kaskı dışında can güvenliğini sağlayabilecek
herhangi bir teçhizatının da bulunmaması nedeniyle başka türlü def edemeyeceği,
hayatını tehlikeye sokan ve artarak devam eden düşmanca saldırı ile muhtemel
linç girişiminden kurtulabilmek amacıyla havaya zati demirbaş tabancası ile 3
el uyarı ateşi yapmak zorunda kalmış, bu sayede eylemci şahısların elinden
kurtulmayı başarmış ve görevli diğer arkadaşlarının yanına gidebilmiştir. Polis
memuru [A.Ş.nin] uyarı ateşi yaptığı esnada eylemci grup tarafından
yakın mesafeden atılan çok sayıda taş kendisine isabet etmiştir. Bu esnada
saldırgan grubun arasında bulunan [E.S.nin] yere düştüğü ve devamında
ambulansla hastaneye gönderildiği gözlemlenmiştir.
Ayrıca geri çekilme esnasında gösterici
grup arasında kısa bir süre kalan ve geri çekilen diğer arkadaşlarına
yetişemeyen Çevik Kuvvet Şube Müdürlüğünde görevli polis memurları [E.Y., H.Ö., O.A. ve G.T.] YKM
alışveriş merkezi yanında bulunan Milli Eğitim Bakanlığı ek binası içerisine
saklanarak eylemci şahısların elinden kurtulmuşlardır.
Meydana gelen olaylar esnasında; polis
memurları [A.Ş., Ö.Y.,
E.E., S.C.K., S.E.K., A.E.E., F.K., E.U. ve B.Ç.] çeşitli yerlerinden
yaralanarak tedavilerinin yapılabilmesi için hastaneye gönderilmiştir.
..."
15. Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından Ankara İl Jandarma
Komutanlığı (İl Jandarma Komutanlığı) Olay Yeri İnceleme (OYİ) Timi
görevlileriyle 7/6/2013 tarihinde, başvurucu Mustafa Sarısülük ve vekilleri
huzurunda -Ankara İl Emniyet Müdürlüğünden (İl Emniyet Müdürlüğü) OYİ ve Kimlik
Tespit Şube Müdürlüğüne bağlı bir ekip de hazır olduğu hâlde- olay yeri
incelemesi gerçekleştirilmiştir. İncelemeye dair tutanakta Cumhuriyet
Başsavcılığı; Ankara Adalet Komisyonu (Adalet Komisyonu) bilirkişi listesinden
olay yeri inceleme konusunda uzman iki bilirkişi tespit edildiğini, bu
şahıslardan birine telefonla ulaşılamaması, diğerinin polis olması nedeniyle
görevlendirilme yapılamadığını, TÜBİTAK'tan (Türkiye Bilimsel ve Teknolojik
Araştırma Kurumu) bilirkişi talep edilmesi üzerine olay yeri incelemesi yapacak
nitelikte personelin bulunmadığının bildirilmesi üzerine işin aciliyeti dikkate
alınarak İl Jandarma Komutanlığı OYİ Timinden iki görevlinin bilirkişi tayin
edilerek olay yeri incelemesinde görevlendirildiğini açıklamıştır.
16. Olay yeri incelemesi sırasında başvurucuların
dinlenmesini talep ettikleri tanıklar İ.K., B.Ç., M.C.T. dinlenmiş ve tanıklar
polisin havaya birkaç el ateş ettiğini, sonrasında silahın namlusu aşağı
düşmüşken tekrar ateş etmesi sonucu E.S.nin vurulduğunu ifade etmiştir.
Bilirkişilerce düzenlenen 13/6/2013 tarihli raporda; olay yerinde mermi sekme
iziyle ateşli silaha ait kovan bulunmadığı, E.S.nin düştüğü yer ile şüpheli
polisin durduğu ilk yer arasında 4,8 metre mesafe olduğu tespitlerine yer
verilmiştir.
17. E.S.nin 14/6/2013 tarihinde tedavi altında bulunduğu
hastanede ölmesi üzerine Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından aynı gün ölü
muayenesi yapılmış, bu işlemde başvurucu Mustafa Sarısülük tanık olarak
dinlenmiştir. Ölü muayenesi sonunda otopsi yapılmasına karar verilmiştir.
18. Başvurucular 11/6/2013 tarihli dilekçeyle, E.S.nin
beyin ölümünün gerçekleşmesinden sonra yapılacak otopsi işleminin kameraya
alınmasını ve başvurucu Mustafa Sarısülük'ün otopsi işleminde hazır bulunmasını
talep etmiştir. Ayrıca başvurucular 13/6/2013 tarihli dilekçeyle E.S.nin beyin
ölümünün gerçekleştiğini bildirerek kesin ölümünü müteakip gerçekleştirilecek
olan otopsisinde gözlemci olarak ismini belirttikleri bir doktorun da
bulunmasını talep etmiştir. Bunun üzerine Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından
Ankara Adli Tıp Grup Başkanlığına (Grup Başkanlığı) aynı tarihli yazı ile adı
geçen hekimin otopside hazır bulunacağına dair bilgilendirmede bulunulmuştur.
19. Grup Başkanlığının 6/8/2013 tarihli raporuna göre
fotoğraf ve kamera çekimi yapılan 15/6/2013 tarihli otopsiye başvurucuların
talebi doğrultusunda Ankara Tabip Odası tarafından görevlendirilen Adli Tıp
Uzmanı Dr. A.U. da katılmıştır. Raporda; ölümün ateşli silah mermi çekirdeği
yaralanmasına bağlı kafa kubbe ve kaide kemik kırıkları ile karakterli beyin
doku harabiyeti ve kanaması sonucu meydana geldiği, kişinin vücudunda bir adet
ateşli silah mermi çekirdeği giriş yarası tespit edildiği, mermi çekirdeğinin
kafa kubbe ve kaide kemiklerini kırarak kraniuma (kafatası) girdiği,
beyin dokusunda harabiyet ve kanama oluşturup beyin dokusu içinde kaldığı,
seyrinin sağdan sola doğru olup oluşturduğu yaralanmanın müstakilen öldürücü
mahiyette olduğu, "... 1x1,5 cm ebadında üst kısmında 1,5 cm
uzunluğunda yırtık tarzında cilt laserasyonu bulunan sağda kalan bölümünde dış
kenarda yarım ay şeklinde vurma halkası bulunan ateşli silah mermi çekirdeği
giriş deliği yarası görüldü. Giriş yarası etrafında is ve barut artığı
görünmedi..." tespitleri doğrultusunda cilt ve cilt altı bulguları
uyarınca atışın uzak atış mesafesinden yapıldığı tespitlerine yer verilmiştir.
20. Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 17/6/2013
tarihinde talep edilmesi üzerine Adli Tıp Kurumu (ATK) Fizik İhtisas Dairesince
düzenlenen 20/6/2013 tarihli balistik inceleme raporunda, E.S.nin otopsisi
sırasında elde edilen mermi çekirdeğinin polis memuru A.Ş.nin silahından
atılmış olduğunun tespit edildiği belirtilmiştir.
21. Cumhuriyet Başsavcılığı 6/6/2013 tarihinde İl Emniyet
Müdürlüğünden, 1/6/2013 tarihindeki gösterilerde yaralanan şahsın kimlik
bilgisi ile yaralamaya sebebiyet veren silahla ateş eden polis memurunun açık
kimlik bilgisinin iletilmesini talep etmiştir. Cumhuriyet Başsavcılığı
15/6/2013 tarihinde cevabın çabuklaştırılması ve polis memurunun olayda
kullandığı silahın teslim edilmesi, 15/6/2013 tarihinde ise olaya tanık olan
diğer polis memurlarının kimlik bilgilerinin iletilmesi yönünde başka
müzekkereler yazmıştır.
22. Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 6/6/2013 ve
7/6/2013 tarihli müzekkerelerle İl Emniyet Müdürlüğünden olay tarihindeki olay
anını, öncesini ve sonrasını gösteren polis kamera kayıtlarının, olay yerinde
bulunan ve olayı görüntüleyen MOBESE'lerin kayıtlarının, çevredeki işyerlerinde
bulunan güvenlik kameralarının olayla ilgili kayıtlarının, vatandaşların
yaptığı kamera kayıtlarının, bir haber ajansı kameramanının çektiği olay öncesi
ve sonrasını da gösteren ham görüntülerin iletilmesi, ayrıca olay yerinde boş
kovan, mermi çekirdeği, mermi çekirdeği gömlek parçası ya da ateşli silaha ait
başka bir materyal ele geçirilmiş ise bunların gönderilmesi, olayın
tanıklarının araştırılarak kimlik ve iletişim bilgilerinin iletilmesi talep
edilmiştir.
23. Başvurucular 11/6/2013 tarihli dilekçeyle olay anına
dair video görüntüsünü Cumhuriyet Başsavcılığına ileterek şüpheli polis
memurunun kask numarasının görüntülerde mevcut olduğunu belirtmiş,
soruşturmanın bu yönde ilerletilmesi talebinde bulunmuştur.
24. İl Emniyet Müdürlüğü 17/6/2013 tarihinde, olaya neden
olan silahı kullanan polis memuru A.Ş.ye ait silahı, şarjör ve beş adet fişekle
beraber Cumhuriyet Başsavcılığına teslim etmiştir.
25. İl Emniyet Müdürlüğünün 18/6/2013 tarihli yazısıyla,
olaya dair polis kamerasıyla çekilmiş bir görüntü bulunmadığı, olay yerinde
güvenlik güçlerine saldırıda bulunan çok sayıda eylemci olması nedeniyle ilk
etapta inceleme yapılamadığından olay yerinden ele geçirilmiş boş kovan, mermi
çekirdeği, mermi çekirdeği gömlek parçası ya da ateşli silaha ait başka bir
materyal olmadığı belirtilerek olay yerini gören MOBESE kamerası görüntüsü,
haber ajansı kameramanı tarafından çekilen olaya ilişkin ham görüntü, çevrede
bulunan işyerlerine ait güvenlik kameralarının görüntüleri iletilmiştir. Ayrıca
E.S.nin ölümüyle sonuçlanan havaya ateş etme fiilini gerçekleştiren polis
memurunun Çevik Kuvvet Şube Müdürlüğünde görevli A.Ş. olduğu bilgisi
iletilmiştir.
26. Cumhuriyet Başsavcılığı 11/6/2013 tarihinde Radyo ve
Televizyon Üst Kurulundan, birçok televizyon kanalında E.S.nin yaralanmasına
dair haber yayını yapılması nedeniyle olay anını, öncesini ve sonrasını
gösteren haber yayınlarının ham hâllerinin iletilmesini talep etmiştir.
27. Başvurucular 18/6/2013 tarihli dilekçeyle, Cumhuriyet
Başsavcılığından A.Ş.nin tutuklanması talebiyle sulh ceza hâkimliğine sevkini
istemiştir.
28. İl Emniyet Müdürlüğü ölüm olayına dair düzenlenen
tahkikat evrakını Cumhuriyet Başsavcılığına 24/6/2013 tarihinde iletmiştir.
Ayrıca İl Emniyet Müdürlüğü 20/6/2013 tarihinde düzenlenen Görüntü İnceleme
Tutanağı'nı da Cumhuriyet Başsavcılığına sunmuştur. Sicil numaraları yazılı iki
polis memuru tarafından imzalanan bu tutanakta; vurulma anı, öncesi ve
sonrasına ait görüntülerin yavaşlatılması suretiyle elde edilen fotoğraflarda
göstericiler ve olay yerinde bulunan taşlar numaralandırılarak polis memuru
A.Ş.nin ateş ettiği anlarda ve öncesinde atılan ve isabet eden taşlar tespit
edilmiştir. İddianamede ayrıntıları yazılı olan (bkz. § 36) söz konusu
incelemeye göre polisin karşısındaki grup kırk kişiden oluşmaktadır ve A.Ş.ye
atılan taşın biri ateş etmesinden önce polis memurunun kafa bölgesine yakın bir
yere, diğer bir taş ise ateş etmesinden önce göğüs ve karın bölgesi arasına
isabet etmiştir. Bu sırada A.Ş. atılan taşlardan kurtulabilmek için sağdan sola
sıçramaktadır. Yine polisin ateş etmesi sırasında müteveffanın attığı taş
A.Ş.nin sağ omzuna çarpmış olup polis memurunun sağdan sola sıçrama hâli devam
etmektedir. Sonrasında A.Ş.nin ateş etmesi sırasında atılan bir başka taş ise
A.Ş.nin karın ile kasık bölgesi arasına isabet etmiş ve A.Ş. bu nedenle önünde
bulunan bir göstericiye yüzünü dönmüş, sol kolunu karın bölgesine koymuş,
vücudunda kasılma oluşmuş fakat A.Ş.nin silahı omuz hizasının yukarısında
kalmış, üçüncü atış esnasında ise bir başka taş A.Ş.nin kafa bölgesine yakın
yere isabet etmiştir.
29. Cumhuriyet Başsavcılığı olay sırasında Çevik Kuvvet
Biriminde görevli polis memurları M.E.G., S.C.K., F.Ö., E.Ş. ve E.U. ile
amirleri S.G.nin tanık sıfatıyla beyanlarını almıştır. Güvenlik güçleri
beyanlarında özetle olay yerinde kalabalık bir gösterici grubunun silahlı
saldırılarına maruz kaldıklarını, aralarından bazılarının yaralandığını,
E.S.nin vurulma anını net görmediklerini belirtmiştir.
30. Cumhuriyet Başsavcılığında polis memuru A.Ş.nin
müdafileri huzurunda alınan24/6/2013 tarihli şüpheli ifadesinin ilgili kısmı
şöyledir:
"...Ben Ankara İl Emniyet Müdürlüğü
Çevik Kuvvet Şube Müdürlüğünde 11/03/2011 tarihinden beri polis memuru olarak
görev yaparım. Memuriyete ilk olarak bu Şubede başladım. Olay günü saat
16.00'da Çevik Kuvvet Şube Müdürlüğünde görev aldım. Birliğimizle birlikte
başımızda [S.G.] olduğu
hâlde araçla Çankaya İlçe Emniyet Müdürlüğünün bulunduğu Necatibey Caddesine
gittik... Yürüyerek Kumrular Caddesini takiben Milli Müdafaa Caddesine çıktık.
Ben kalkancı idim. Grubun en önünde kalkanları tutuyordum. Kalkan tutan
polislere robocop kıyafeti giydirilmez. Milli Müdafaa Caddesinden Güvenpark
içerisine girdik. Park içerisinde yürüyerek havuz başına geldik. Havuz başına
gelirken park içerisinde bulunan göstericiler bizi alkışlarla ve ıslıklarla
protesto ettiler. Havuz başına geldiğimizde ben ve diğer kalkan tutan
arkadaşlarım grubun önüne geçtik. Gruptaki diğer polisler bizim arkamızda
konuşlandılar. ... Biz burada konuşlanınca Ziya Gökalp Caddesi istikametinden,
Gama İş Merkezi istikametinden, metro çıkışının bulunduğu yönden ve Kızılay AVM
tarafından üzerimize taş, demir bilye ve torpil yağmaya başladı. ... Bunları
gören Güvenpark içerisindeki grup da aynı şekilde bize saldırmaya başladı. Biz
önce düz hat şeklinde konuşlanmıştık. Her yönden saldırı başlayınca saldırının
yönüne göre oval olarak dizildik. ... Kalkanı başımıza taş gelmemesi ve
arkadaki grubu koruyabilmek için diz kapağı hizasında tutmamız gerekiyordu. Bu
şekilde yaptık. Bu defa alttan dizlerimize ve ayaklarımıza taş atmaya
başladılar. Dizlerimizi korumaya çalıştığımızda yukarıdan başımıza taş
atıyorlardı. Bir ara birlik amirimin telsizle 'böyle olmuyor efendim' diye
anons geçtiğini duydum. Gösterici grup her yönden saldırarak bize iyice
yaklaştı. Çok yakın mesafeden taş ve demir bilye atmaya devam etti. Ellerindeki
flamaların sopalarıyla da vuruyorlardı. Birlik amirimiz çekileceğimizi söyledi.
Biz kalkanlarla siper olup arkamızdaki grubun çekilmesine yardımcı olduk. Bu
sırada göstericilerle aramızdaki mesafe iyice azaldı. Yakın mesafeden taşlı
sopalı saldırılar devam ettiği için kalkanları her yöne çevirmeye çalışıyorduk.
Bir taraftan da geri geri gitmeye çalışıyorduk. Geri giderken arkada beton
koltuklar bizim geriye çekilmemize engel oldu. Polislerin bir kısmı yere düştü.
Birbirini ezme tehlikesi geçirdi. Gösterici grup iyice yaklaşınca bu defa bize
tekmelerle de vurmaya başladılar. Bazı arkadaşlarımızın kalkanları düştü.
Polislerden yere düşenler oldu. Yere düşen arkadaşlarımıza taşla ve sopayla
saldırdılar. Bir ara 'silah düştü' denildiğini duydum. Ancak hangi
arkadaşımızın silahının düştüğünü görmedim. Arkamızdaki grup çekildikten sonra
kalkancılar olarak biz de parktan çıkmaya çalıştık. Kalkancılardan bir kısmı
bizden önce çıkmıştı. Biz 4-5 kalkancı polis park içinde kalmıştık. En son biz
çıkmaya çalıştık. Gösterici grup çok kalabalıklaştı, her yönden bize
saldırılarını sürdürdüler. Parkın bitiminde kaldırım vardı. Kaldırımın seviyesi
parktan biraz daha aşağıda idi. Parkla kaldırım arasında yaklaşık yarım metre
yükseklik farkı vardı. Ben de yanımdaki 4-5 kalkancı arkadaşımla birlikte
parktan geri geri çıkmaya çalıştım. Bu sırada göstericilerden birisi bana
tekmeyle vurdu. Elimdeki kalkan parkın içine düştü. Ben de tekmenin etkisiyle
parkın dışına, kaldırım üzerine düştüm. Düştüğüm sırada da parkın içerisinden
saldırılar sürüyordu. Bana taş atıyorlardı. Ben kaldırıma sırt üstü düştüm.
Ayaklarım Güvenpark tarafında başım ise [Ç.] Market tarafında olacak
şekilde yerde idim. O sırada yerden doğrulan sol tarafımdaki bir göstericinin
bana doğru hamle yaptığını gördüm. Ben yere düştüğümde saldırılar devam ettiği
ve göstericiler üzerime geldiği için beni öldüreceklerini düşündüm. Sırt üstü
yerde yatarken yukarıdan bana doğru parkın içerisinden gelen ve üzerime taş
atan göstericileri görünce içimden 'işim bitti' dedim. Bir an önce oradan kaçıp
kurtulmak istedim. Kaçabilmek için öncelikle bana doğru hamle yapan göstericiyi
kendimden uzaklaştırıp kaçmaya fırsat yaratmak istedim. Bu amaçla hemen
doğrulup öne hamle yaparak göstericiye tekme ile vurdum. Ben hızlı davranıp o
göstericiye tekme vurmasaydım o benim yanıma gelip benim yerden kalkmamı
engelleyerek gösterici grubun beni linç etmesini sağlayabilirdi. Bundan
korktum. O göstericiye tekme attıktan sonra diğer gösterici grubu gördüm. Tam
cephemde duruyorlardı ve üzerime taşlarla koşarak geliyorlardı. Benim tekmeyle
vurduğum gösterici doğrulup yakın mesafeden bana taş attı. Diğer gösterici grup
ise bir taraftan üzerime doğru geliyor, bir taraftan da bana taş atıyorlardı.
Ben yerden kalkarken biraz önce bahsettiğim korkularla silahımı çektim. Ancak
mekanizmayı çekip namluya mermi sürmemiştim. Gösterici grubun bana taşlarla
saldırdığını görünce linç edileceğimi düşündüm. Kaçmak istedim. Kaçmak için
kendime fırsat yaratmak için de o sırada namluya mermi sürdüm. Bunu yaparken
tabancamın namlusunu yere doğru tuttum. Daha sonra tabancamın namlusunu
yukarıya, omuz hizamın üzerine kaldırdım ve havaya ateş etmeye başladım. Amacım
uyarı idi. Bir taraftan uyarı amacıyla havaya ateş ederken, bir taraftan da
kendimi kurtarmak için geriye doğru adım atarak gösterici gruptan uzaklaşmaya
çalışıyordum. Ben ateş ederken gösterici grup içerisinden atılan taşlar
vücuduma isabet ediyordu. Toplam 3 el ateş ettim. Sonra da koşarak uzaklaştım.
Ateş ederken gruptan bir miktar uzaklaşmayı başarmıştım. Ben kaçarken de bana
taş atmayı sürdürdüler. Hatta belime bir taş isabet etti. Ben ateş ettiğim
sırada birinin yaralandığını farketmedim. Biraz ilerde konuşlanmış olan çevik
kuvvet ekibinin yanına gittim. Yaralandığım için ambulans çağırdılar. Ambulans
ile hastaneye gittim ve o gece saat 22.00 sıralarına kadar hastanede tedavim
devam etti. Tedavi sonrası istirahat raporu düzenlendi. Toplamda 16 gün
istirahat raporu verdiler. Vücudumdaki yaraların fotoğrafını da çektim. Ben
olaydan 2 gün sonra internette ve televizyonlarda olay görüntüleri yayınlanınca
ateş ederken birinin yaralandığını öğrendim. O ana kadar haberdar değildim. Ben
kimseyi hedef alarak ateş etmedim. Tek gayem linç edilip öldürülmekten
kurtulmaktı. Ateş ederken o ortamda alınması gereken tedbirleri aldım. Silahın
namlusuna mermi sürerken namluyu yere çevirdim. Ateş ederken de silahı omuz
hizamdan yukarı kaldırdım. Ben uyarı atışı yaptığım sırada dahi gösterici grup
bana yönelik saldırılarını sürdürdü. Ben görevim gereği orada bulundum. Ben
yere düştükten sonra dahi devam eden saldırılar karşısında havaya ateş
etmeseydim gösterici grup beni linç edecekti. Ben ateş ederken vücuduma taşlar
isabet etti. Ateş etmeye başlamadan önce de vücuduma taş isabet etti. Üzerimde
sadece koruyucu olarak kaskım vardı. Hatta kaskımın ön tarafına da bir taş
isabet etti. Bu olaylar sırasında benimle birlikte çok sayıda polis memuru da
yaralandı...
Ben göstericilerin hiç birini
tanımadığım gibi [E.S.yi]
de tanımam. Hayatını kaybettiği için üzgünüm.
Benim otopsi raporuna bir diyeceğim
yoktur. Adli Emanete teslim edilen ve balistik incelemesi yapılan silah benim
görev silahımdır. Otopsi sırasında [E.S.nin] başından çıkarılan mermi çekirdeğinin benim
silahımdan çıktığına dair balistik inceleme raporuna da bir diyeceğim yoktur.
Bana silah kullanmayla ilgili mevzuatta
yer alan genel ilkeler dışında özel bir talimat verilmedi. Ben olay sırasında
kanunun bana tanıdığı silah kullanma yetkisinin doğduğu kanaatindeyim. Silah
kullanma şartları oluştuğu için ben havaya uyarı ateşi yaptım..."
31. Cumhuriyet Başsavcılığı 24/6/2013 tarihinde meşru
müdafaada sınırın aşılması suretiyle ölüme neden olma suçundan A.Ş.nin
tutuklanması talebinde bulunmuştur. Ankara 13. Sulh Ceza Mahkemesi tarafından
24/6/2013 tarihinde şüphelinin tutuklanması talebinin reddi ile hakkında yurt
dışı çıkış yasağı konulması ve her hafta polis merkezine başvurma şeklinde adli
kontrol uygulanmasına karar verilmiştir. Karar gerekçesi ile şüphelinin
sorgudaki ifadesinin ilgili kısmı şöyledir:
"...
ŞÜPHELİ SORGUSUNDA: Ben bu konuda
savcılık aşamasında vermiş olduğum ifademi tekrar ediyorum. Orada da
belirttiğim gibi göstericilere gereken müdahaleyi yapmak üzere amirlerim
tarafından Güvenpark civarında Kızılay'da görevlendirilmiştim. Müdahale devam
ederken olayın çok kızıştığı bir noktada hatırladığım kadarı ile belediye ekmek
satış binasının arkasında göstericiler tarafından sıkıştırıldım ve buradan
15-20 kişilik bir grup tarafından yoğun şekilde taş atışına maruz kaldım ve
öldüreleceğimi düşündüm, ayağa kalkarak göstericinin bir tanesine tekme ile
vurdum ancak grup üzerime doğru gelmeye devam edince kendimi korumak kastı ile
silahımı çektim, önce namluya mermi sürmedim fakat saldırı devam edince
silahımın ağzına mermi verdim ve namlusunu yere doğru tuttum daha sonra
tabancanın namlusunu omuz hizamın üzerisine kaldırdım ve havaya doğru ateş
etmeye başladım. Toplam üç el ateş ettim silah sesinin verdiği fırsattan
istifade arkamı dönüp koşmaya başladım. Göstericiler halen taş atmaya devam
ediyorlardı kendimi korumak kastı ile hareket ettim silah kullanma şartlarının
oluştuğunu düşünüyorum kaldı ki kimseyi hedef gözeterek ateş etmedim...
Lüzum üzerine soruldu: Toplam üç el ateş
ettim ancak ateş esnasında yoğun şekilde taş atışına maruz kalmıştım aldığım
darbeler stabilitemi bozmuş olabilir. Bu esnada vücudumun her tarafına taş
gelmişti, bileğime de gelmişti, bileğime gelen taş nedeni ile namlunun pozisyonu
değişip maktülün kafasına doğru yönelmiş olabilir...
...
GEREKÇE:
Dosyada bulunan tüm deliller, cd
kayıtlarının incelenmesi sonucu Gezi Parkı eylemleri adı verilen ve Ankara
Kızılay'da yoğunlaşan eylemler sırasında olaya müdahale eden güvenlik güçlerinin
arasında bulunan şüphelinin göstericiler tarafından prefabrik bir klübenin
arkasında sıkıştırıldığı ve kalabalık bir grup tarafından yoğun şekilde
taşlamaya maruz kaldığı, bu sırada şüphelinin belinden tabancasını çıkardığı ve
havaya doğru üç el ateş ettiği, bu esnada maktül [E.S.nin] aniden yere düştüğü,
şüphelinin arkasını dönerek grubun aksi yönüne koşmaya devam ettiği, bu sırada
beline ve sırtına atılan taşların isabet etmeye devam ettiği, havaya ateş etme
sırasında şüphelinin eyleminin meşru müdafaa sınırları dahilinde kalma
olasılığının bulunduğu,
Şüphelinin kamu görevlisi olup kaçma ve
delilleri karartma şüphesi altında olduğuna dair dosyada yeterli delil
bulunmadığı gibi delillerin toplanmış olduğu,
Cumhuriyet Başsavcılığının sevk maddesinde
belirtildiği şekilde suç vasfının sübuta ermiş olması ihtimaline binaen
tutuklanmasının ileride telafisi mümkün olmayacak sonuçlar ortaya
çıkarabileceği anlaşıldığından..."
32. Karara karşı başvurucular tarafından yapılan itirazın
Ankara 13. Sulh Ceza Mahkemesi tarafından yerinde görülmemesi üzerine itirazın
iletildiği Ankara 8. Asliye Ceza Mahkemesi 2/7/2013 tarihinde, müştekilerin
salıverilme kararına itiraz hakları bulunmadığı gerekçesiyle itirazı
reddetmiştir.
33. Dosyanın incelenmesi neticesinde şüpheli A.Ş.
hakkında M.İ. Hastanesi tarafından üç ayrı tarihte istirahat raporu
düzenlendiği görülmüştür. 1/6/2013 tarihli genel adli muayene raporunda "Darp
cebir nedeniyle 112 tarafından getirildi. Sağ alt kadran batında abrazyonu [yüzeysel
çizik, sıyrık] mevcut. Sağ ön kolda bilekte abrazyon, sol ön kol ön yüzde
abrazyonu mevcut." yine 1/6/2013 tarihli raporda "TANI...:
Darp edilme" 3/6/2013 tarihli raporda "TANI...: Diz
kontüzyonu... Uyluk kontüzyonu [ezilme]... Dirsek burkulma ve gerilmesi
...Ayak bileği kontüzyonu" 10/6/2013 tarihli raporda ise "TANI...:
Diz kontüzyonu... Uyluk kontüzyonu... Dirsek burkulma ve gerilmesi ... Ayak
bileği kontüzyonu... El bileği ve karpus ligamentinin travmatik yırtığı"
yazdığı ve A.Ş.nin sırasıyla 2, 7 ve 7 günlük sürelerle istirahat etmesinin
uygun görüldüğü anlaşılmıştır.
34. Cumhuriyet Başsavcılığı 25/6/2013 tarihinde İl
Emniyet Müdürlüğünden 1/6/2013 tarihinde Kızılay'da meydana gelen gösterilerde
ve genel olarak toplumsal olaylarda Çevik Kuvvet Şube Müdürlüğüne bağlı
polislerin silah kullanımıyla ilgili özel bir talimatın bulunup bulunmadığına
dair bilgi istemiştir.
35. Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 19/6/2013
tarihinde, birçok yerden temin edilen olay anına ilişkin görüntülerin
incelenmesi için Adalet Komisyonu bilirkişi listesinden seçilen iki bilgisayar
yazılım donanım ve görüntülü inceleme uzmanından bilirkişi incelemesi yapılması
talep edilmiştir. Bilirkişilerin hazırladığı ayrıntıları iddianamede yer alan
(bkz. § 36) 25/6/2013 tarihli bilirkişi raporunda; geriden gelen bir
göstericinin yakın mesafeden attığı taşın polis memuru A.Ş.nin kaskının önüne
çarptığı, bu esnada A.Ş.nin silahının mekanizmasını kurduğu, A.Ş.nin silahını
havaya kaldırdığı sırada müteveffa da dâhil olmak üzere birçok göstericinin
elindeki taşları atmak üzere olduğu, A.Ş.nin tabancasını havaya doğrultarak
namlusu havada bulunduğu sırada iki kez ateş ettiği, E.S.nin elindeki taşı
A.Ş.ye attıktan sonra uzaklaşmak için sola döndüğü, bu sırada A.Ş.nin silahının
baş seviyesinden yukarıda, namlusunun ise yere paralel olduğu, A.Ş.nin üçüncü
kez ateş etmesinden önce grubun önünde bulunan bir göstericinin elindeki taşı
fırlatmak üzere olduğu, toplam üç el ateş eden polis memurunun ateş etme
süresinin bir saniye civarında olduğu, silahın ilk iki ateşlemede namlu ucunun
havaya dönük olduğu fakat ateşlemeler sırasında namlunun çok hareketli olduğu,
son ateşleme öncesinde ise namlunun bir an yere paralel olduğu, A.Ş.nin
silahını üç kez ateşlemesine kadar geçen sürede göstericilerin ondan fazla taşı
polis memuruna attığı tespitlerine yer verilmiştir.
36. Cumhuriyet Başsavcılığı, polis memuru A.Ş. hakkında
meşru savunmada sınırın kasıt olmaksızın aşılması suretiyle öldürme suçundan
12/7/2013 tarihinde kamu davası açmıştır. Cumhuriyet Başsavcılığı iddianamede
delil olarak müşteki beyanı ve dilekçeleri, Ölü Muayene Tutanağı, otopsi
raporu, mermi çekirdeği ve tabanca, balistik raporu, olaya ilişkin görüntü
kayıtları, görüntü analizine ilişkin bilirkişi raporu, Olay YeriTutanağı, olay
yeri inceleme raporu, olay yeri inceleme uzmanlarınca düzenlenen bilirkişi
raporu ve ekinde yer alan fotoğraf ile CD'ler, görüntü kayıtlarından alınan
fotoğraflar, İl Emniyet Müdürlüğü tarafından gönderilen olay tutanakları, görev
raporu, telsiz muhaberesine ilişkin ses kayıtları ve çözümleri, CD'ler, tanık
beyanları, görev belgesi, adli muayene raporları, istirahat raporları, Görüntü
İnceleme Tutanağı, zati demirbaş tabanca satış senedi, şüpheliye ait
fotoğraflar ve şüphelinin savunmasını belirtmiştir. İddianamede, şüphelinin
26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 81. maddesi ile 27.
maddesinin birinci fıkrası uyarınca cezalandırılmasına karar verilmesi talep
edilmiştir. İddianamenin ilgili kısmı şöyledir:
"...
İstanbul Gezi Parkında meydana gelen
olaylara destek vermek amacıyla Ankara'nın çeşitli semtlerinde gösteriler
yapıldığı, gösterilerin 01/06/2013 günü de devam ettiği, bu gösteriler
nedeniyle alınan güvenlik tedbirleri kapsamında, Ankara İl Emniyet Müdürlüğü
Çevik Kuvvet Şube Müdürlüğünde polis memuru olarak görev yapan şüpheli [A.Ş.nin] Birliği ile birlikte
saat:17:00 sıralarında Ankara Metrosu Milli Müdafaa Caddesi çıkışı ile
Güvenpark içerisinde bulunan havuz arasında konuşlandırıldığı, şüphelinin
kalkancı olması sebebiyle en ön safta yer aldığı,
Çevik Kuvvet Birliğinin Güvenpark
içerisinde düzen almasından hemen sonra, o bölgede bulunan göstericilerin taş,
demir bilye, çeşitli sert cisimler ile maytap atmak suretiyle polise saldırıda
bulundukları,
Göstericiler tarafından gerçekleştirilen
saldırıların yoğunlaşması ve Kumrular Caddesinden yaklaşık 4000 kişilik
gösterici grubunun yaklaşması üzerine, Güvenpark içerisinde ve YKM Alışveriş
Merkezi önünde bekleyen Çevik Kuvvete ait birliklerin Milli Müdafaa Caddesi ile
Kumrular Caddesinin kesiştiği hattın yukarısına çekilme emri aldığı,
Şüphelinin ve arasında yer aldığı Çevik
Kuvvet Birliğinin, arkalarında bulunan beton banklar, ağaçlar ve telefon
kulübeleri ile göstericiler tarafından gerçekleştirilen saldırılar sebebiyle
hızlı ve düzenli bir şekilde çekilemediği, polislerin bir kısmının telefon
kulübelerinin üzerinden atladığı,
Şüpheli [A.Ş.] ile birlikte, kalkan taşıyan
ve ön safta yer alan küçük bir polis grubunun park içerisinden en son
çekildikleri, bu grubun çekildiği sırada ellerindeki kalkanların beton banklar
arasına sıkışması ve göstericilerin taşlı, sopalı saldırıları sebebiyle beton
banklar arasına düşenler olduğu gibi kalkanını elinden düşürenlerin de olduğu,
bu gruba göstericiler tarafından yakın mesafeden taşlı ve sopalı saldırıların
yapıldığı,
Güvenpark içerisinden çıkan şüpheli [A.Ş.nin] Milli Müdafaa Caddesi ile
Güvenpark arasındaki kaldırıma geldiği sırada, üzerine gelen bir göstericiyi
uzaklaştırdığı ve yere düşen göstericiye doğru ilerleyip tekmeyle vurduğu, bu
sırada Metro çıkışı önünde bulunan yaklaşık 40 kişilik bir gösterici grubunun
şüpheli [A.Ş.nin] üzerine geldiği ve taş atmaya başladığı, göstericiye
tekmeyle vurmadan önce tabancasını çeken şüphelinin, göstericiler tarafından
taşlanınca tabancasının mekanizmasını çekmek suretiyle fişek yatağına mermi
sürdüğü, bu sırada namluyu yere doğru tuttuğu, şüphelinin daha sonra
tabancasını yukarı kaldırıp omuz hizasından yukarıda tutarak havaya ateş etmeye
başladığı, ateş ettiği sırada geriye ve yana doğru çekildiği, silahıyla bu
şekilde iki kez havaya ateş ettiği, geriye ve yana doğru çekilirken arkasını
göstericilere dönüp gitmek istediği sırada, geriye dönerken tabancayı tuttuğu
elinin ve tabancanın bir an yere paralel hale geldiği, şüphelinin bu konumda
iken tabancasını üçüncü kez ateşlediği, bu sırada [E.S.nin] elindeki
taşı şüpheliye attıktan sonra uzaklaşmak için sola döndüğü, tabancadan çıkan
mermi çekirdeğinin [E.S.nin] başına sağ kulak hizasından isabet ettiği, şüphelinin
eylemcilere yaklaşmasından silahını 3. kez ateşlemesine kadar geçen süre
zarfında göstericiler tarafından 10'dan fazla taşın şüpheliye atıldığı, ateş
edildiği esnada [E.S.] tarafından, ateş edilmeden 1/3 saniye önce, ateş
edilmeden 1/2 saniye önce, ateş edildiği esnada ve 3. ateş esnasında
göstericiler tarafından atılan taşların şüphelinin vücudunun muhtelif yerlerine
isabet ettiği,
Tabancadan çıkan mermi çekirdeği ile
yaralanan [E.S.nin] Ankara
Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesinde saat 17:54 itibariyle tedavi altına
alındığı, ancak kurtarılamayarak 14/06/2013 tarihinde vefat ettiği,
[E.S.nin] ölümünün ardından
hastanede ölü muayenesinin yapıldığı, sonra Adli Tıp Kurumu Ankara Grup
Başkanlığına sevk edildiği, burada 15/06/2013 tarihinde, müştekiler adına
gözlemci olarak Adli Tıp Uzmanı Dr. [A.U.nun] da katılımıyla Minnesota
Protokolüne uygun olarak otopsi yapıldığı, otopsi sırasında başından bir adet 9
mm çapında mermi çekirdeğinin çıkartıldığı,
Ankara Adli Tıp Grup Başkanlığında
yapılan otopsi sonucunda düzenlenen 15/06/2013 tarih... otopsi tutanağına göre, [E.S.nin] ateşli silah mermi
çekirdeği yaralanmasına bağlı kafa kubbe ve kaide kemik kırıkları ile
karakterli beyin doku harabiyeti ve kanaması sonucu öldüğü, ayrıntılı otopsi
raporunun daha sonra dosyaya ibraz edileceği,
Otopsi sırasında cesetten elde edilen
mermi çekirdeğinin Adli Emanetin... muhafaza altına alındığı,
[E.S.nin] ateşli silah mermi
çekirdeği yaralanmasına bağlı olarak öldüğünün yapılan otopsi ile anlaşılması
üzerine, şüpheli [A.Ş.nin] görev silahına el konularak... muhafaza
altına alındığı,
Adli Emanete alınan şüpheli [A.Ş.ye] ait tabanca ile
[A.Ş.nin] vücudundan çıkartılan mermi çekirdeğinin 17/06/2013 tarihinde...
Adli Tıp Kurumu Başkanlığına gönderildiği ve balistik inceleme ile mermi
çekirdeği üzerinde sekme izi çalışması istenildiği,
Adli Tıp Kurumu Fizik İhtisas Dairesi
Balistik Şubesi tarafından mermi çekirdeği ve tabanca üzerinde yapılan inceleme
sonucu düzenlenen 20/06/2013 tarih ve ... balistik raporuna göre, [E.S.nin] vücudundan çıkartılan
mermi çekirdeğinin şüpheli [A.Ş.ye] ait tabancadan atılmış olduğu...
Ankara Emniyet Müdürlüğünün 17/06/2013
tarihli yazısı ekinde bulunan Zati Demirbaş Tabanca Satış Senedine göre, adli
emanete alınan tabancanın şüpheli [A.Ş.ye] ait olduğu,
Ankara Emniyet Müdürlüğü Çevik Kuvvet
Şube Müdürlüğünden alınan görev listesine göre, şüpheli [A.Ş.nin] 01/06/2013-02/06/2013
tarihinde 3. Birlik Amirliğinde 3. Grup 1. Tim'de Kızılay Bölgesinde
görevlendirildiği,
Ankara İl Jandarma Komutanlığı Olay Yeri
İnceleme Timi'nde görevli 2 uzman bilirkişi ile 07/06/2013 tarihinde olay
mahalline gidilerek keşif yapıldığı, keşif sırasında mermi sekme izinin
bulunmadığının belirlendiği, ayrıca müşteki vekillerince hazır edilen
tanıkların dinlenildiği,
Keşif sırasında yapılan tespitlere
dayalı olarak bilirkişilerce 13/06/2013 tarihli raporun düzenlendiği, bu rapora
göre, olay yerinde mermi sekme izinin bulunmadığı gibi ateşli silaha ait kovana
da rastlanılmadığı, [E.S.nin]
yere düşme anında şüphelinin durduğu yer ile tabancanın ele alındığı ilk yer
arasında 4,8 metre mesafenin bulunduğu, bilirkişilerce [E.S.nin] düştüğü
yerin ve olay yerindeki sabit noktaların tespit edilerek ölçümlerinin
yapıldığı, olay mahallini gösteren fotoğrafların ve kamera kaydının rapora
eklendiği,
Ankara İl Emniyet Müdürlüğü Olay Yeri
İnceleme ve Kimlik Tespit Şube Müdürlüğü tarafından düzenlenen Olay Yeri
İnceleme Raporuna göre de, olay mahallinde herhangi bir mermi sekme izinin
olmadığı, bu rapor ekinde de olay yeri görüntüleri ve krokisinin yer aldığı,
[E.S.nin] vurulma anına ilişkin görüntülerin,
olay mahallinde bulunan kamu kurumları ile özel şahıslara ait işyerlerinin
güvenlik kameralarından, mobese kayıtlarından, televizyon kuruluşlarından,
internetten ve RTÜK'ten temin edildiği, temin edilen görüntü kayıtlarının
Ankara Adli Yargı İlk Derece Mahkemesi Adalet Komisyonu Başkanlığı bilirkişi
listesinde yer alan bilgisayar yazılım donanım ve görüntülü inceleme
uzmanlarından oluşan 2 kişilik heyete tevdi edildiği,
Görüntüleri inceleyen bilirkişilerin
25/06/2013 tarihli raporu düzenleyerek ibraz ettikleri, bu raporda, olay öncesi
göstericiler tarafından polise yapılan saldırıların, şüphelinin ateş etme
görüntülerinin, [E.S.nin]
vurulma anı ve göstericilerin şüpheli [A.Ş.ye] yönelik taşlı
saldırılarının fotoğraflarla gösterildiği,
Bahse konu rapora göre, şüphelinin
üzerlerine gelen eylemciyi uzaklaştırdığı ve yere düşen eylemcinin üzerine
doğru ilerleyip tekme attığı, o sırada bir çok eylemcinin ellerinde bulunan
taşları atmak üzere oldukları, [E.S.nin] de elinde taş olduğu, gerilerden koşarak gelen bir
göstericinin elindeki büyük bir taşı yakın mesafeden şüphelinin başına attığı,
şüphelinin başındaki kaskın ön tarafına çarpan taşın yere düştüğü, bu sırada
şüphelinin sağ elinde bulunan tabancasının mekanizmasını çektiği, şüphelinin
tabancayı havaya kaldırdığı sırada [E.S. de] dahil olmak üzere bir çok
eylemcinin elinde taş bulunduğu ve taşları atmak üzere oldukları, şüphelinin
tabancasını havaya doğrultarak ateş ettiği, aynı anda da sol yana ve geriye
doğru hareket ederek çekildiği, silahın namlusu havada bulunduğu sırada
şüphelinin 2. kez ateş ettiği, [E.S.nin] elindeki taşı şüpheliye
attıktan sonra uzaklaşmak için sola döndüğü sırada şüphelinin elindeki
tabancanın baş seviyesinden yukarıda, namlusunun ise yere paralel olduğu,
şüphelinin 3. kez ateş etmesinden önce grubun önünde bulunan eylemcinin
elindeki iri taşı fırlatmak üzere olduğu, şüphelinin 3. atışından hemen sonra [E.S.nin]
başında ve başının sağ üst tarafındaki saçlarda bir anlık hareketliliğin
gözlendiği, şüphelinin ilk ateş ettiği yer ile son ateş ettiği yerin farklı
olduğu, son ateş ettiği yerin daha geride olduğu, ancak bu mesafenin ölçüsünün
raporda gösterilmediği, toplam 3 el ateş eden şüphelinin ateş etme süresinin 1
saniye civarında olduğu, son atış anı ile birlikte yönünü polislerin olduğu
tarafa dönüp koşmaya başladığı, şüphelinin silahı ilk iki ateşlemesinde
namlunun ucunun havaya yönelik olduğu, ancak ateşlemeler sırasında namlunun çok
hareketli olduğu, son ateşleme öncesinde ise namlunun bir an yere paralel
olduğu, şüphelinin eylemcilere yaklaşmasından silahını 3. kez ateşlemesine
kadar geçen süre içerisinde göstericiler tarafından 10 adetten fazla taşın
şüpheliye atıldığı, polisin 3. atışıyla aynı anda [E.S.nin] yere düşmeye
başladığı,
Bilirkişiler tarafından incelenen CD ve
DVD'lerin kopyalarının çıkartılarak soruşturma dosyasına eklendiği,
orijinallerinin ise otopsi işlemine ait fotoğraf ve görüntü kayıtları ile
birlikte Adli Emanetin ... muhafaza altına alındığı,
Ankara İl Emniyet Müdürlüğünce de olaya
ilişkin kamera kayıtlarının incelenerek Fotoğraflı Görüntü İnceleme Tutanağının
düzenlendiği ve 20/06/2013 tarih... yazı ekinde Başsavcılığımıza gönderildiği,
Fotoğraflı Görüntü İnceleme Tutanağında;
göstericiler tarafından Ziya Gökalp Caddesi üzerinde kurulan barikatın, polisin
göstericilere müdahalesinin, Güvenpark içerisinde polise yönelik taşlı
saldırıların, polisin geri çekilme sırasında maruz kaldığı saldırıların ve
beton banklar arasından çekilirken yaşadığı zorlukların, telefon kulübeleri
üzerinden atlayan polislerin, [E.S.nin] yüzü kapalı ve eldivenli halinin ve 5 kez taş
atarken görüntüsünün yer aldığı,
Aynı tutanakta vurulma anına ilişkin
görüntülerin inceleme yönteminin anlatıldığı, buna göre, iki buçuk saniyelik
görüntüden saniyede 1/50 (fps) kare almak suretiyle 250 kare fotoğraf elde
edildiği, görüntü hızının 50/100 ve 10/100 oranında yavaşlatıldığı, sesin
senkronize edildiği,
Yine bahse konu tutanağa göre; bir buçuk
saniyeden az süre içerisinde 3 el silah sesinin duyulduğu, polis memurunun
silahını yere doğru dolduruş yaptıktan sonra 3 el atış yaptığı, her 3 atışta da
elin omuz hizasından yukarıda olduğu, bu sırada polis memurunun çok yakınında
ve karşısında bulunan, içerisinde [E.S.nin] de yer aldığı grubun taşlı saldırısına maruz
kaldığı, [E.S.nin] 3. atış sesinin gelmesinin hemen ardından yere
düştüğü, grubun bir kısmının geriye doğru kaçtığı, bir kısmın da taşlamaya
devam ettiği, dondurulan görüntü üzerinde polis memuruna saldıran gruptaki
şahıslara numara verildiği ve eşgal tanımlaması yapıldığı, buna göre grubun 40
kişiden oluştuğu, ayrıca yerde bulunan ve gösterici grup tarafından atılan
taşlara da numara verildiği, polis memurunun silahla ateş etmesinden 1/3 saniye
önce, tahmini 4-4,5 metre mesafeden 27 numaralı şahıs tarafından atılan 35
numaralı taşın polis memurunun göğüs üstü kafa bölgesine yakın yere isabet
ettiği,atıştan 1/2 saniye önce 14 numaralı şahıs tarafından atılan taşın polis
memurunun göğüs ve karın bölgesi arasına isabet ettiği, bu esnada polis
memurunun atılan taşlardan kurtulabilmek için sağdan sola doğru sıçrama halinde
ve yüzü göstericilere dönük olduğu, atış esnasında tahmini 4-4,5 metre
mesafeden 17 numaralı şahıs [E.S.] tarafından atılan 17 numaralı taşın
polis memurunun sağ omuz hizasında omuzuna çarpıp yere düştüğü, polis memurunun
sağdan sola sıçrama halinin devam ettiği, yine atış esnasında 40 numaralı şahıs
tarafından tahmini 7-8 metre mesafeden atılan 39 numaralı taşın polis memurunun
karın ile kasık bölgesi arasına isabet ettiği, polis memurunun kendisine isabet
eden taşın etkisiyle bir anda önünde bulunan 7 numaralı şahsa yüzünü döndüğü,
aynı zamanda sol kolunu karın bölgesine doğru tuttuğu, vücudunun kasılma
hareketi gösterdiği, silahın halen sağ elde ve omuz hizasının yukarısında
bulunduğu, 3. atış esnasında 7 numaralı şahıs tarafından tahmini 2-2,5 metre
mesafeden atılan 34 numaralı taşın polis memurunun göğüs üstü kafa bölgesine
yakın yere isabet ettiği, 7 numaralı şahsın taşı atmasından 1/3 saniye önce
polis memurunun vücudundaki kasılmanın belirgin olarak görüldüğü, 8, 10, 25 ve
36 numaralı şahısların polis memurunun kaçış istikametine taş attığı,
Fotoğraflı Görüntü İnceleme Tutanağında
yer alan yukarıdaki açıklamaların fotoğraflar üzerinde de gösterildiği,
Ankara Emniyet Müdürlüğünün 20/06/2013
tarih... yazısı ekinde Başsavcılığımıza gönderilen, [M.İ.] Hastanesinin 01/06/2013 tarih
ve... Genel Adli Muayene Raporuna göre, şüpheli [A.Ş.nin] 112 Acil
Servis tarafından Hastaneye getirildiği, karın sağ alt kısımda, sağ ön kol
bileğinde ve sol ön kol iç yüzde abrazyon mevcut olduğu, aynı Hastane
tarafından [A.Ş.nin] hakkında 01/06/2013 tarihinde 2 gün, 03/06/2013
tarihinde 7 gün, 10/06/2013 tarihinde de 7 gün istirahat raporu düzenlendiği,
Emniyet Müdürlüğünün anılan yazısı
ekinde şüpheli [A.Ş.ye]
ait olduğu bildirilen ve vücudunun çeşitli yerlerinde yara izlerini gösteren
fotoğrafların bulunduğu,
Ankara Emniyet Müdürlüğünün 24/06/2013
tarihli yazısı ekinde 02/06/2013 tarihli Olay Tutanağının gönderildiği, bu
tutanağa göre; ... [bkz.
§ 14 ]
Şüphelinin de aralarında bulunduğu Çevik
Kuvvet Birliğinin amiri olan [S.G.nin], görev yaptıkları 01/06/2013 günü saat 16:00 ila
02/07/2013 günü saat 10:00 arasında gerçekleşen olaylara ilişkin 02/06/2013
tarihli Görev Raporu düzenlediği, dosyaya ibraz edilen bu raporda [E.S.nin]
yaralanması olayı ile bu olaydan önce ve sonra yaşananların detaylı olarak
anlatıldığı, raporda isimleri yer alan 9 polis memurunun yaralandığı ve iş
göremez raporu aldığı, polise ait 5 adet boy kalkanının da göstericiler
tarafından gasp edildiği bilgilerine de yer verildiği, raporun [S.G.nin]
ifadesi ile uyumlu olduğu,
Şüpheli [A.Ş.nin] ifadesinde, [bkz. § 30]
Şüphelinin Sulh Ceza Mahkemesi'nde
verdiği ifadesinde, [bkz.
§ 31]
Olay sırasında şüpheli [A.Ş.nin] görev aldığı Çevik Kuvvet
birliğinde yer alan polis memurları [M.E.G., S.C.K., F.Ö., E.Ş. veE.U.nun]
tanık sıfatıyla beyanlarının alındığı,
Tanık [F.Ö.nün] ifadesinde olay günü Güvenparkta görev alan
birlik içerisinde kalkancı olarak görev aldığını, Güvenpark içerisinde metronun
YKM çıkışı ile havuz arasında düzen aldıklarını, hemen sonra göstericilerin
saldırıya başladığını, taş, demir bilye vb sert cisimler attıklarını,
saldırıların yoğunlaştığı sırada geri çekilme emri aldıklarını, geri çekilirken
arkalarında beton bank ve ağaç çit olduğu için çekilmekte zorlandıklarını,
hızlı çekilme sağlanamadığını, çekilme sırasında göstericilerin iyice yanlarına
yaklaştığını, yakın mesafeden taş ve flama sopalarıyla vurmaya başladıklarını,
kendisinin ağaçların arasından geçerek parktan çıktığını, kaldırım üzerinde
bulunan taksi durağının arkasına saklandığını, bu sırada 3-4 polisin parkın
içerisinden telefon kulübelerinin yanından çıkmaya çalıştıklarını, bunların
parktan çıkan son grup olduğunu, bu grup çıkarken parkın içerisinden yoğun
şekilde taşlandıklarını, tekme ile vuranlar olduğunu, [A.Ş.nin] aldığı
tekme darbesi sonucu kaldırıma düştüğünü, son çıkan grup kaldırıma geldikten
sonra da park içerisinden üzerilerine taş atmaya devam edildiğini, bu sırada
kel bir göstericinin [A.Ş.nin] [sanık polis memuru] üzerine doğru
geldiğini, Kızılay AVM tarafından da bir grup göstericinin aralarında [A.Ş.nin
de] bulunduğu polislere taş atmaya başladığını, bu grubun aynı zamanda
polislere doğru geldiğini, kendisinin yardım etmek için kalkanını siper ederek
yanlarına gitmeye çalıştığını, ancak bir göstericinin [A.Ş.nin] yanına
yaklaştığını, [A.Ş.ye] tekme attığını, vurmaya çalıştığını, üzerlerine
yoğun bir şekilde taş atıldığı ve etrafı da gözetlemeye çalıştığı için [A.Ş.nin]
yerden kalktığını görmediğini, silah sesi duyunca baktığında [A.Ş.yi]
üzerine gelen göstericilerin önünde havaya 3 el ateş ederken gördüğünü, ateş
ederken göstericilerin [A.Ş.yi] yoğun bir şekilde taşladıklarını, [A.Ş.nin]
ateş ettikten sonra dönüp kaçtığını, bu olay sırasında [E.S.nin]
yaralandığını fark etmediğini, olaylar sırasında, polis memuru [E.E.nin]
göğüs kafesinin kırıldığını, çok sayıda polisle birlikte kendisinin de
yaralandığını, saldırıların yoğunluğu karşısında öleceğini düşündüğünü beyan
ettiği,
... [devamında diğer polislerin Başsavcılıktaki tanık
beyanları yer almakta]
Olay günü şüphelinin de içerisinde yer
aldığı Çevik Kuvvet Birliğinin Amiri olan [S.G.nin] ifadesinde,...
Olay mahallinde yapılan keşif sırasında
müşteki vekilleri tarafından keşif mahallinde hazır edilen, [İ.K., B.Ç. ve M.C.T.nin] tanık
sıfatıyla dinlenildikleri,
Tanık [İ.K.nın] ifadesinde, ...
... [devamında olay yeri incelemesi sırasında dinlenen
tanıkların beyanları yer almaktadır.]
Müştekiler vekilinin 08/07/2013 tarihli
dilekçe ile [D.G.,
C.Ç., D.C., G.K., H.A., Ş.İ., M.E., K.A., S.D. ve F.O.yu] tanık olarak
dinletmek istediğini beyan ettiği, bu tanıklardan [D.G., C.Ç., H.A., K.A.
ve S.D.nin] dinlenildiği, bu defa müştekiler vekilinin 09/07/2013 tarihli
dilekçe ile diğer tanıklarını yargılama aşamasında dinleteceklerini, bu aşamada
dinletmekten vazgeçtiklerini beyan ettiği,
[Tanık S.D.nin] ifadesinde,
... [devamında tanıkların beyanları yer almaktadır.]
Olayla ilgili görüntüleri kaydeden [C.T.] Televizyonu kameramanı tanık [M.B.T.nin]
ifadesinde,...
Olayla ilgili görüntüleri kaydeden [K.D.] Televizyonu kameramanı tanık [H.D.nin]
ifadesinde...
Bir diğeri ile uyumlu olmayan, kısmen
yorum içeren, olay görüntüleri ve görüntü analiz raporlarıyla çelişen beyanlara
itibar edilemediği,
Olay yerinde yapılan keşif sırasında
yapılan tespitler, olay yeri inceleme uzmanları tarafından düzenlenen raporlar,
görüntü inceleme raporu, mermi çekirdeğinin kemik dokuda oluşturduğu kenarları
düzgün oluk şeklindeki iz ve balistik raporuna göre, olay yerinde ve [E.S.nin] ölümüne neden olan mermi
çekirdeğinde sekme izinin bulunmadığı,
Mermi çekirdeğinde sekme izinin
olmamasının, şüphelinin maktülü doğrudan hedef alarak ateş ettiği anlamına
gelmediği, şüphelinin silahından çıkan merminin başkaca bir cisme çarpmadan [E.S.nin] başına isabet ettiğini
gösterdiği,
Polis Vazife ve Selahiyet Kanunu 16.
maddede polise silah kullanma yetkisi tanındığı, ancak bunun öldürme yetkisi
anlamına gelmediği,
[E.S.nin] de arasında bulunduğu
gösterici grubun şüpheliye yönelik taşlı saldırısı ile şüphelinin silahlı
savunması arasında bir orantı olmadığı, meşru savunmada yasal sınırın aşıldığı,
sınırın kasten aşılması halinde ceza sorumluluğunun kalkmayacağı,
Ancak şüphelinin kendisine saldırıda
bulunan gösterici gruba karşı tabancasını çekerek havaya uyarı atışı yaptığı
sırada, 3. atışı yapmak isterken dönüp kaçmaya çalıştığı esnada, omuz
hizasından yukarıda tuttuğu tabancasının dönme hareketinin etkisi ile yere
paralel hale gelmesi ve o konumda iken atış yapması sonucu [E.S.nin] yaralanmış olması ile atış
öncesi ve atış esnasında şüphelinin vücudunun muhtelif yerlerine isabet eden
taşlar dikkate alındığında şüphelinin meşru savunma sınırını kasten aştığının
söylenemeyeceği, sınırın kasıt olmaksızın aşıldığı,
Meşru savunmada sınırın kasıt olmaksızın
aşılması halinin TCK 27/1. madde düzenlendiği,
TCK 27/1. maddenin 'Ceza sorumluluğunu
kaldıran nedenlerde sınırın kast olmaksızın aşılması hâlinde, fiil taksirle
işlendiğinde de cezalandırılıyorsa, taksirli suç için kanunda yazılı cezanın
altıda birinden üçte birine kadarı indirilerek hükmolunur.' hükmünü içerdiği,
Şüphelinin eyleminin TCK 81 ve 27/1.
maddelere uyan meşru savunmada sınırın aşılması suretiyle öldürme suçunu
oluşturduğu,
Şüpheli tarafından gerçekleştirilen ve
TCK 81. maddeye mümas olan eylemin meşru savunma olup olmadığı, meşru savunma
ise yasal sınırın aşılıp aşılmadığı, sınır aşılmış ise bunun kasten mi yoksa
kasıt olmadan mı aşıldığı hususlarının taktir ve değerlendirmesinin ağır ceza
mahkemesinin görevine girdiği anlaşıldığından,
Şüphelinin yüklenen suçtan mahkemece
yargılamasının yapılarak, eylemine uyan TCK 81, 27/1, 53 ve 63. maddeler
uyarınca cezalandırılmasına..."
B. Ankara 6.
Ağır Ceza Mahkemesi Nezdindeki Yargılamalar
1. 2013/337 ve 2013/349
Esaslarına Kayden Görülen Yargılama Süreçleri
37. Ankara 6. Ağır Ceza Mahkemesinin (Ankara Ağır Ceza
Mahkemesi) 2013/337 esasına kayden görülmeye başlanan yargılamada, A.Ş.nin
Ankara Çevik Kuvvet Şube Müdürlüğünde görevli polis memuru olması nedeniyle
hakkında 2/12/1999 tarihli ve 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin
Yargılanması Hakkında Kanun hükümlerine göre verilmiş soruşturma izni
bulunmadan kamu davası açılması nedeniyle yargılamanın durdurulmasına karar
verilmiştir.
38. Karara karşı Cumhuriyet Başsavcılığının ve
başvurucuların yaptığı itirazları değerlendiren Ankara 7. Ağır Ceza Mahkemesi
19/7/2013 tarihinde durma kararının kaldırılmasına karar vermiştir. Bu karar
üzerine yargılamaya 2013/349 esasa kayden devam edilmiştir.
39. Başvurucular özel olarak temin ettikleri olay anına
ait görüntülerin incelenmesine dair Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesinden
alınan 17/7/2013 tarihli bilirkişi raporunu, bir Alman belgesel yönetmenliği
profesöründen alınan 9/9/2013 tarihli bilirkişi raporunu, ruh sağlığı ve
hastalıkları uzmanı üç doktordan alınan 25/11/2013 tarihli raporu ve bir
psikiyatri doktorundan temin edilen 3/7/2013 tarihli raporu Ankara Ağır Ceza
Mahkemesine sunmuştur. Raporların ilgili kısımlarına Aksaray 1. Ağır Ceza
Mahkemesinin (Aksaray Ağır Ceza Mahkemesi) 19/12/2016 tarihli kararında yer
verilmiştir (bkz. § 81).
40. Bu karar üzerine 2013/349 esasa kayden yeniden
görülmeye başlanan yargılamada 19/7/2013 tarihli tensip kararıyla dosya
kapsamındaki görüntü CD'lerinin incelenmesi için bilirkişiye tevdiine karar
verilmiştir.
41. Bilişim suçları izleme ve değerlendirme uzmanı
bilirkişi tarafından 5/8/2013 tarihli rapor düzenlenmiştir. Raporda özetle
A.Ş.nin silahını yere doğrultup doldurduktan sonra havaya üç kez ateş ettiği,
her üç atışta da elinin omuz hizasından yukarıda olduğu, A.Ş.nin ateş ettiği
sırada kendisine yakın mesafede bulunan göstericiler tarafından taşlandığı
belirtilmiştir.
42. Ankara Ağır Ceza Mahkemesi 23/7/2013 tarihinde,
23/9/2013 tarihli duruşma öncesinde, sırasında veya sonrasında duruşma
salonunda ve civarında yaşanabilecek olumsuz olaylara karşı gerekli güvenlik
tedbirleri alınması için güvenlik birimlerine müzekkere yazmıştır.
43. Ankara Ağır Ceza Mahkemesinin 23/9/2013 tarihli
duruşmasının başında taraflar arasında tartışma çıkması sonucunda duruşma
gerçekleştirilemeyerek duruşmanın 28/10/2013 tarihine ertelenmesine karar
verildiği anlaşılmıştır. Duruşma Tutanağı'nın ilgili kısmı şöyledir:
"... Müştekiler ...[başvurucular] hazır.
Müştekiler vekili [53 adet vekil] ... hazır.
Sanık A.Ş. ve vekilleri [3 adet vekil] ... hazır.
Duruşma salonuna alınması konusunda,
polislerin alınması, avukatların içeri girmesi ve vatandaşların salona alınması
hususunda tartışma ve arbede yaşandığı görüldü.
...
Dava duruşmasına başlanamaması nedeniyle
ilk duruşmanın savunmanın alınması, müştekilerin beyanlarının alınması, savunma
avukatlarının ve müşteki avukatlarının beyanlarının alınması amacıyla
duruşmanın CMK 142. Maddesi 182/2 Maddesi gereğince kamu güvenliği nedeniyle
kapalı yapılmasına karar verildi.
...
Müşteki vekillerini temsilen müşteki
vekili Av. [M.Y.nin]
beyanları göz önüne alındığında duruşma salonundaki duruşma saatinin saati
geçmesine rağmen başlamaması olması, mahkemenin karar aldıktan sonra duruşma
salonunda her ne kadar sükunet sağlanmış ise de mahkememizin ilk celse için
almış olduğu kararın kaldırılması talebinin reddine karar verildi. Kapalı
duruşmaya devam olundu. Kapalılığın ilk celse duruşması için alındığı hususu
belirtildi.
Duruşmaya başlanacağı zaman salonun
dışında arbede yaşandığı, salonun içinde ve dışında bu sırada tutanak
yazılırken müşteki vekili Av. [M.Y.] söz alarak sanığın perukla geldiğini ve peruğun
düştüğünü belirterek yargılama yapılmamak için kimliğini gizlediğini
belirtmiştir. Kolluk adliye dışında tutulmadığı sürece yargılamanın yapılması
mümkün değildir. Salon boşaltılırken koridorda kolluk kuvvetleri çıkan
seyircilere ve bu esnada orada bulunan avukatlara saldırmışlardır. İkinci çıkan
arbedenin nedeni ve sorumlusu da kolluk kuvvetleridir.
Peruk, müşteki vekili Av. [M.Y.den] alındı. Emanete
gönderilmek üzere dosyaya alındı.
..."
44. Ankara Ağır Ceza Mahkemesi 3/9/2013 tarihinde, duruşma
salonunda Mahkeme Heyetine "Hâkim davayı kaçtın, onlarla
ortaksınız.", polislere "Katil polis, katiller."
şeklinde sözler söylendiğini, duruşma sırasında sanık A.Ş.nin darbedildiğini,
arbede yaşandığını, sanığın önündeki sabit mikrofonun yerinden çıktığını,
parmaklıkların yerinden oynatıldığını belirterek olaylar hakkında suç
duyurusunda bulunmuştur. Sonrasında Ankara Ağır Ceza Mahkemesi 4/10/2013 ve
25/10/2013 tarihlerinde, duruşmalarda meydana gelen olaylara ilişkin olarak
3/9/2013 tarihinde suç duyurusunda bulunulduğunu belirterek sanığın polis
olması sebebiyle davanın güvenilir bir şekilde sürdürülmesi amacıyla 28/10/2013
tarihli duruşma sırasında duruşma salonunda ve kapısında gerekli sayıda asker
bulundurulmak suretiyle gerekli tedbirlerin alınması için güvenlik birimlerine
müzekkere yazmıştır.
45. UYAP üzerinden yapılan incelenmede A.Ş.nin
Şanlıurfa'ya tayin olduğu ve bu sebeple 28/10/2013 tarihli ikinci duruşmaya
katılmadığı fakat üç müdafiinin, başvurucuların ve 101 vekilinin de hazır
bulunduğu anlaşılmıştır. Duruşmada; başvurucuların vekillerinin A.Ş.nin
tutuklanmasına ilişkin taleplerinin değerlendirilmesi hususunda A.Ş.nin ilk duruşmaya
geldiği fakat duruşmanın başlayamamış olması sebebiyle savunmasını yapamadığı,
A.Ş.nin görevli olarak Şanlıurfa'da bulunduğu, kaçma ihtimalinin, delilleri
karartmasının söz konusu olmadığı gerekçesiyle A.Ş.nin müdafilerinin şahısla
ilgili mazeretlerinin kabulüne ve A.Ş.nin savunmasının Ses ve Görüntü Bilişim
Sistemi (SEGBİS) vasıtasıyla alınmasına dair ara kararı verilmiştir.
Başvurucuların SEGBİS ile savunma alınması kararına karşı itirazları Ankara 7.
Ağır Ceza Mahkemesinin 4/11/2013 tarihli kararıyla, söz konusu kararın itiraza
tabi kararlardan olmadığı gerekçesiyle reddedilmiştir.
46. Başvurucular vekilleri SEGBİS ile alınacak savunma
sırasında Şanlıurfa'daki duruşmada hazır bulunma talebinde bulunmuştur. Ağır
Ceza Mahkemesi 27/11/2013 tarihinde SEGBİS Yönetmeliği ve Bakanlık Bilgi İşlem
Daire Başkanlığının genelgesi gözetilerek -sanığın hazır edilmesi ve kimliğinin
tespitine ilişkin hususlar dışında- tüm işlemlerin Ankara Ağır Ceza
Mahkemesince yapılması gerektiğinden ve savunma SEGBİS'le görüntülü olarak
Ankara Ağır Ceza Mahkemesince alınacağından sanık ve müşteki vekillerinin
Şanlıurfa 2. Ağır Ceza Mahkemesindeki SEGBİS duruşmasında hazır
bulunamayacaklarına karar vermiştir.
47. Ankara Ağır Ceza Mahkemesi 31/10/2013 ve 8/11/2013
tarihlerinde, 2/12/2013 tarihli duruşma sırasında salon içinde ve kapıda
gerekli güvenlik tedbirlerinin alınması ve yeterli sayıda askerin
bulundurulması için güvenlik birimlerine müzekkere yazmıştır.
48. 2/12/2013 tarihli üçüncü duruşmaya A.Ş., SEGBİS
aracılığıyla Şanlıurfa'dan katılmış; A.Ş.nin üç müdafii, başvurucular ve çok
sayıda vekil ise duruşmada hazır bulunmuştur. A.Ş.nin kimlik tespiti SEGBİS
aracılığıyla yapılmıştır. Başvurucuların vekillerinin talebi üzerine A.Ş.nin
kimliğinin tespit edilip elektronik imza ile mahkemeye gönderileceğinden kimlik
belgesinin resimli fotokopisinin ve bir resminin çekilmesi suretiyle
gönderilmesine karar verilmiştir. Duruşmadaki savunmasında A.Ş. ayrıntılı
yazılı savunmasını sunduğunu, bu savunması dışında konuşmak istemediğini bildirmiş;
A.Ş.nin yazılı savunması huzurda okunmuştur. Dosyanın incelenmesinden A.Ş.nin
yazılı savunmasının Cumhuriyet Başsavcılığı nezdindeki ifadesiyle benzer olduğu
anlaşılmıştır.
49. Devamında Ankara Ağır Ceza Mahkemesi, başvurucuların
katılma taleplerinin kabulüne karar vermiştir. Sonrasında başvurucular
vekilinin sorduğu bazı sorulara A.Ş. yanıt vermiştir. Duruşma sonucunda Ankara
Ağır Ceza Mahkemesi Heyetince ilk duruşmada tanıkların duruşma salonu dışına
çıkarıldığı, duruşma salonunda meydana gelen arbede nedeniyle duruşmanın
ertelendiği, ikinci duruşmada SEGBİS'le ilgili itirazlar ve Mahkemenin adil
olmadığı yönünde beyanlar ileri sürüldüğü belirtilerek yargılamadan çekinme
kararı verilmiştir.
50. A.Ş. 2/12/2013 tarihli dilekçeyle, yargılanmakta olduğu
olay nedeniyle radikal bazı örgütlerden tehdit aldığını ve hakarete maruz
kaldığını, can güvenliği bulunmadığını, kendisine koruma tayin edildiğini
belirterek çekilen fotoğrafının taraflara verilmemesini ve yargılama dosyasında
muhafaza edilmesini talep etmiştir.
51. 2/12/2013 tarihli duruşmada verilen davadan çekinme
kararını inceleyen Ankara 7. Ağır Ceza Mahkemesi 13/12/2013 tarihinde hâkimin
tarafsızlığını şüpheye düşürecek sebepler ileri sürerek çekinmesi şartlarının
dosyada gerçekleşmemesi nedeniyle davadan çekinme kararının uygun olmadığına
karar vermiştir.
52. Bu karar üzerine Ankara Ağır Ceza Mahkemesi başkanı
20/12/2013 tarihinde Bakanlık Ceza İşleri Genel Müdürlüğüne (Genel Müdürlük)
kanun yararına bozma talebinde bulunmuştur. Genel Müdürlük 4/2/2014 tarihli
yazıyla, kanun yararına bozma yoluna Yargıtay denetiminden geçmeden kesinleşen
kararlar yönünden başvurulabileceğinden davadan çekinme kararı aleyhine kanun
yararına bozma yoluna gidilmediğini belirtmiştir.
53. Bu defa Ankara Ağır Ceza Mahkemesinin bir üye hâkimi
10/2/2014 tarihinde davadan çekinme kararı vermiştir. Söz konusu kararı
inceleyen Ankara 7. Ağır Ceza Mahkemesi 14/2/2014 tarihli kararla hâkimin
tarafsızlığını şüpheye düşürecek somut sebeplerin gerçekleşmemesi nedeniyle çekinmenin
uygun olmadığına karar vermiştir.
54. Bunun üzerine Ankara Ağır Ceza Mahkemesi 10/2/2014
tarihinde, 7/4/2014 tarihli duruşmanın güvenliğinin sağlanması, duruşma salonu
içinde ve dışında yeterli sayıda güvenlik gücünün bulundurulması için çeşitli
güvenlik birimlerine müzekkereler yazmıştır.
55. 7/4/2014 tarihli duruşmada, başvurucular çok sayıda
vekille temsil edilmiş olup başvurucular 2/12/2013 tarihli duruşmada Mahkeme
Heyetinin çekinmesi dolayısıyla sanığın savunmasının tamamlanamadığını belirtmiş,
sanığa soracak soruları olması nedeniyle sanığın duruşmada hazır
bulundurulmasını talep etmiştir. Talep üzerine sanığa doğrudan soru
yöneltilmesi, polisler tarafından tutulan tutanak ile ilgili soru sorulması
amacıyla sanığın duruşmada hazır edilmesi için hakkında çağrı kâğıdı
çıkarılmasına karar verilmiştir.
56. Ankara Ağır Ceza Mahkemesi 7/4/2014 ve 27/5/2014
tarihlerinde, 26/5/2014 ve 7/7/2014 tarihli duruşmalarda sanığın da hazır
bulunacağını gözeterek duruşmaların güvenliğinin sağlanması, ek planlama
yapılması, duruşma salonu içinde ve dışında yeterli sayıda güvenlik gücünün
bulundurulması için çeşitli güvenlik birimlerine müzekkereler yazmıştır.
57. 26/5/2014 ve 7/7/2014 tarihli duruşmalarda A.Ş.nin
duruşmada hazır bulunduğu, başvurucuların çok sayıda vekille temsil edildiği
görülmüştür. 7/7/2014 tarihli duruşmada Cumhuriyet savcısı A.Ş.nin olası
kasıtla öldürme nedeniyle cezalandırılması ve haksız tahrik hükümlerinin
uygulanması gerektiği yönünde esas hakkında mütalaasını sunmuş, A.Ş.nin tutuklanmasına
karar verilmiştir.
58. Ankara Ağır Ceza Mahkemesi 14/7/2014 tarihinde, 3/9/2014
tarihli duruşmada sanığın da duruşmada hazır bulunacağını gözeterek duruşmanın
güvenliğinin sağlanması, ek planlama yapılması, duruşma salonu içinde ve
dışında yeterli sayıda güvenlik gücünün bulundurulması için çeşitli güvenlik
birimlerine müzekkereler yazmıştır.
59. A.Ş.nin 3/9/2014 tarihli duruşmadaki savunmasının
ilgili kısmı şöyledir:
"...kalkanın yere bırakıp
üzerlerine doğru gidildiği gittiği ... deniliyor ... benim kalkanım muhtemelen
parkın içerisinde ... çünkü kasığımda bu şekilde ayak izi vardı sağ kasığımda
... Parkın içerisinde bizi yani kalkanlarımıza şu büyüklüklerde sayın hakimim
delikler vardı ilerden sapanlarla bizi taşlıyorlardı o esnada ben kendi ayağıma
o attıkları taşlar yerden sektirip atıyorlar kendi ayağıma gelmesin diye
ayağımın kaba etine çevirdiğimi hatırlıyorum. Arkamdakileri koruyabilmek için
kalkanı yukarıya kaldırıyorum hakimim... İlk mahkemeye perukla çıktığımı
söylüyorlar, benim dışarıda twitterlar’da kimlik fotokopilerim paylaşıldı bu
süreçten daha sonra Eylüldeki mahkemeden sonra benim illegal örgütler
tarafından dışarıda dünya kadar tehdidim var, bu emniyetten istihbarattan bize
ulaşıyor benim dışarıda koruma polisi verdiler bana yani benim dünya kadar
tehdide uğradığım ortada twitterlar’da kimlik fotokopilerim paylaşılıyor...
havuz başında beton koltukların orada sıkıştırıldığımızda ... Bir arkadaşımın
üzerine bastım diyor çalıların arkasına atlayabilmek için diyor yani ne kadar
vahim bir durum düşünebiliyor musunuz. Canını emanet ettiğiniz her gün beraber
yiyip içtiğiniz işte göreve gidip geldiğiniz bir arkadaşının göğsüne
basıyorsunuz atlıyorsunuz yani bu olayın vahametini ne kadar gösteriyor ...
Yani o insanın böyle dışarıdan bakınca veya görüntüyü izleyince anlaşılmıyor o
an orada o taşı bir yiyip o kaldırım taşını kırılmış ikiye bölünmüş kaldırım
taşını bir yiyip bir canınızın yanması gerekiyor. Bugün hepimizin eline evde
bir dikiş dikerken bile iğne batsa havaya hopluyoruz yani ... olay anında
parkın içindeki görüntüde ben çalılıkların oraya kadar geldiğimde,... arkaya
atlayabilmek için oraya kadar geldim orada kalkanımın nereye gittiğini
bilmiyorum yani artık yakın mesafeden adamlar bizzat yere düşen arkadaşlara
saldırıyorlardı, bize saldırıyorlardı hakim bey ben çalılıkların arkasına
atlayabilsem yukarıya doğru kaçacaktım zaten ama çalıların oradan ben sırtım
üzerine düşürüldüğümde, ... bana gelen darbe sonucu ... yere düşürüldüğümde ...
hala yukarıdan taş atma durumları var orada ki eylemcilerin bu görüntü ile
sabit bir şey ben orada yere düştüğümde oranın yüksekliği bu çitten daha yüksek
belki de oradan sırtım üzerine yere düştüğümde elimde kalkanım yoktu sadece gaz
maskem ve kaskım vardı ve içeride havuz başında 15 dakika boyunca bu adamlar
bizi orada taşlamışlar. Orada biz acayip bir duruma düştük yani bizim
arkadaşlarımız telefon kulübelerinin üstünden atlayıp kaçtılar robokob
arkadaşlar onlar kaçtıysa öndeki kalkancıların ... sayesinde kaçtılar ben
kalkancıyım diyorum efendim size kalkanlarda bu kadar delikler vardı ben orada
kalkancı olarak sırtımı dönüp gözümün önüne bakarak kaçma imkanım olsa
çalılardan güzelce atlar giderdim. Ama arkamı dönmek gibi bir imkanım yoktu
çünkü kalkanıma sürekli taşlar isabet ediyordu, sürekli taşlar isabet ediyor,
beton koltuklar var, arkadaşlarım orada yere düşmüş millet birbirinin üzerine
basıyor yani o hengameyi ben burada size ne kadar anlatsam da efendim o olayın
içine yani bu hengameyi polis memuru olup da öyle bir olaya girmeyen bir insan
bile anlayamaz ... ben oradan üzerime atlayacaklarını düşünerek efendim parkın
içindeki o dediğim görüntüde ki çalılıklar üzerimden üzerime atlayacaklarını
düşünerek silahımı yerdeyken çektim ama dolduruş yapmadım efendim, dolduruş
yapmadım. Şimdi sağ elimde silah varken doğal olarak nasıl yerden doğrulmam
gerekir benim sol elimi yere koymam gerekir değil mi sol elimi yere koyup
doğrulduğumda yanımdaki eylemcinin bana doğru hamle yaptığını gördüm bakın
buralar ekmek sandığı yüzünden ekmek kulübesi yüzünden görüntüye alınmamış ...
o esnada ben yerden doğrulduğumda o eylemci bana doğru hamle yaptığında ben ona
tekme suretiyle uzaklaştırmak istedim. Yani belimde copum var ama o copları
bilmiyorum ne kadar bilginiz var yani çıkartmak orada çok şey değil yani kolay
bir iş değil yani... Daha sonra ben orada o eylemciye tekme attıktan sonra...
kaskıma taşın çarpmasıyla... birlikte kalabalık grubu ben o zaman fark ettim
bana doğru geldiklerini yani aslında ben silahı parkın içindeki gruba karşı
çektim orada ben bunları ifademde de anlattım ... orada ben artık taşlar bana
patır patır isabet etmeye başlayınca hakim bey ben orada artık kafamdaki tek o
anlık oluşan düşünce silahım namlusuna mermiyi verip havaya ateş etmek oldu.
Çünkü oradaki saldırıyı dindirmem gerekiyordu benim yani oradan çıkabilmek için
dindirmem gerekiyordu. Size şunu sorayım yani buradan sizin orası 5 metre vs.
öyle bir şeydir herhalde sizin kürsünüz ya şimdi atılan taşlar kaldırım taşı
hakim bey, ... benim doktor raporlarımda da mevcut. Eve gittim kız arkadaşıma
göndermek için fotoğrafta çektim yani ... küçücük bir canınız yansa yani serçe
parmağınıza vursam sonuçta bütün vücut irkiliyor ... çıplak bir vücutta
yakından atılan o kaldırım taşlarının bırakacağı etkiyi bir düşünün sizce de
kontrolümün bozulması normal değil mi. Eğer taşlamasalar ben zaten geri
çekiliyordum ve böyle bir kaza yaşanmayacaktı. Efendim şimdi şunu söylemek
istiyorum yani benim orada eğer ki amacım bir art niyetim olsa bir kötü niyetim
olsa... benim o tekme attığım şahıs yerden doğruluyor ... tekrardan bana var
gücüyle geriye doğru kasılıp taş atıyor sanırsam o taş herhalde görüntüde belli
ben sol elimi tutuyorum kasılıyorum böyle bir hareketim oluyor elimi oraya
koyuyorum yani eğer ki benim kastım olsa... bana en çok orada beş metre ve iki
metre olarak kıyaslıyorum bana en çok zarar verecek olan orada iki metre
mesafedeki adamdır. Yani benim bir art niyetim olsaydı ben o adama silahı
doğrulturdum orada, yani benim başından sonuna bu kadar taş yememe rağmen
ısrarla elimi havada tutuyorum, ısrarla havaya ateş etmek istiyorum, ısrarla
havaya ateş ediyorum. Ama orada ki eylemciler yani namlu kendilerine
doğrulmadığı için bakıyorlar uyarı ateşi yapıyor, hala ısrarla taş atıyorlar
eğer ki namlu kendilerine doğrulsaydı zaten taş atmazlardı ... ben vücut
hareketlerimle efendim şimdi kafada kask var gaz maskesi var bir ses
duyuramazsınız bir şey yapamazsınız karşıdaki gruba bir ikazda da
bulunamazsınız sizi taşlayan gruba ve 4,5,6 artık ne kadarsa oradaki metre
hatırlamıyorum size o kadar kaldırım taşları atılıyor vücudunuza isabet ediyor
canınızın yanmasını vücudunuzun tepkimelerini bir düşünün psikolojik haliniz
korkmanız telaşlanmanız bunun çabası ve bu durumdayken bile bu durumdayken bile
ben hareketlerime bakın ... ben hareketlerimle uyarı ateşi yaptığımı
gösteriyorum karşı tarafa yani benim bir art niyetim olsa yani o silah hiçbir
eğitimde öyle kurulmaz yani yere doğru bu şekilde zıplayarak bir silah kurma
şekli yoktur. Benim orada ki gayem hem geriye doğru adımlayıp mesafemi açmak hem
de aynı zaman da yere doğru doldurup bir kazaya meyil vermemek istiyorum ben
orada. Yere doğru dolduruyorum elimi doğrudan eylemcilere değil de doğrudan
yukarı doğru doğrultarak ateş etmeye başlıyorum ve aynı zamanda hala içimdeki
korkuyu paniği düşünün, yani geriye doğru adımlıyorum ben hala başkanım yani
geriye doğru adımladığım halde ve ben atmaya başlamışım oraya artık silahın
sesi duyuluyor orada duyulmuyorsa da görülüyor yani. Ben havaya atmaya
başlamışım atmışım,... sen beni hala taşlıyorsun yani ben sana uyarı atışı
yapmak amacında olduğumu gösteriyorum, ... vücut tepkimelerim yani açıkça
görülüyor atılan taşlar, vücudumun hareketi o kasığıma değen taş benim iç
kanamadan şüphelendiler hastanede film çektiler. Ben elimi nasıl sol kasığıma
tutuyorum... bunlar çıplak gözle görülecek şeyler bunlar bilirkişi raporuna ...
taşları saymaya falan hiçbir şeye gerek yok ki ... ben uyarı atışı yapıyorum
yapmayın anlamı nedir bunun durdurun saldırıyı ama siz hala taş atmaya devam
ederseniz yani benim vücudum o tepkimeleri gösterdiğinde haliyle o kontrol
bozulabilir. Yani dünyanın en iyi silah atan adamını buraya getirelim 5 metre 6
metre mesafeye koyalım 20, 30 kişi herneyse 20-30 kişiye de gerek yok üç kişi
beş kişi karşısından taşlayalım taşlayalım bakalım düzgün bir havaya atış
yapabilecek mi ... eğer ki orada o eylemciler benim az önce bahsettiğim şekilde
hareketlerimle atışımı atışımı uyarı atışı olacağını göstermeme rağmen havaya
da uyarı atışı yapmaya devam etmeme rağmen beni hala taşlayarak böyle bir kazanın
olmasına sebebiyet verdiler. Eğer ki o taşlar bana atılmamış olsaydı ben zaten
hamlelerimle de geriye doğru kaçıyorum..."
60. Ankara Ağır Ceza Mahkemesi 3/9/2014 tarihli kararla
A.Ş.nin olası kasıtla öldürme suçundan cezalandırılmasına, hakkında haksız
tahrik hükümlerinin uygulanmasına karar vermiştir. A.Ş. neticeten 7 yıl 9 ay 10
gün hapis cezasına mahkûm edilmiş ve hükmen tutukluluk hâlinin devamına karar
verilmiştir. Gerekçenin ilgili kısmı şöyledir:
"...
4) Eylemin bilinçli taksir veya olası kast
yönünden değerlendirilmesi
a) Bilinçli taksir yönünden TCK 22/3
maddesi çerçevesinde yapılan değerlendirmede,
Kanun metninde 'kişinin öngördüğü
neticeyi istememesine rağmen neticenin meydana gelmesi halinde bilinçli taksir
vardır' hükmü yer almaktadır. Taksir eyleminin değerlendirilmesinde, eylemin
taksirli bir suç olması, neticenin öngörülebilir olması, hareketin iradi
olması, neticenin istenilmemesi, dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı
davranılması, hareket ve netice arasında illiyet bağının varlığı göz önüne
alınmalıdır...
b) Olası kast yönünden TCK 21/2 maddesi
yönünden yapılan değerlendirmede,
Kanun metninde, 'suçun kanuni
tanımındaki unsurların gerçekleşebileceğini öngörmesine rağmen fiili işlemesi
halinde olası kast vardır' hükmü yer almaktadır...
Olası kast ve bilinçli taksirde failin
neticeyi öngörerek hareket etmesi gerekmektedir. Olası kastta fail gerçekleşme
olasılığını öngördüğü neticeyi göz önüne almakta, kabullenmektedir. Bilinçli
taksirde ise failin neticeye yönelik iradesi, istememe şeklindedir...
...
... Görüntülerin incelenmesinde Gezi
Parkı olaylarıyla bağlantılı Ankara'da eylemler düzenlenmiş..., eylemlerin
hukuk düzeninin gerektirdiği kurallar dışına çıkılarak gerçekleşmesi üzerine
yasal çerçevede görevli bulunan polisler, kural dışı yapılan hareketlere
ilişkin kendilerine düşen görevi yerine getirmeye çalışmışlardır...
...
Sanığın eyleminin değerlendirilmesinde,
mahkememiz olası kast ve bilinçli taksir değerlendirmesi yönünden yukarıda
belirtilen kurallar çerçevesinde, sanığın görevli diğer polis memurları ile
olay yerinde olaylara müdahale etmek amacıyla tedbir alınması sırasında hazır
bulunduğu, eyleme katılan kişilerin güvenlik görevlilerine karşı yapmış
oldukları taşlı, sopalı eylemleri sonucunda, olayın başlangıcında kalkancı
durumunda bulunan polislerin bazılarının kalkanlarının alınması ve geri
çekilmek zorunda bırakılmaları ve buna ilişkin verilen talimatlar sebebiyle
polislerin Güvenpark yanında bulunan Milli Müdafaa Caddesi üzerinden Kumrular
sokak istikametine doğru geri çekildikleri, görüntülerde izlendiği şekliyle
atılan taşların nitelikleri ve direnişin küçümsenmeyecek boyutta olduğu, her
bir taşın isabet etmesi halinde öldürücü bir darbe etkisi meydana
getirebileceği, ancak sanığın da geri çekilme imkanı varken geri çekilmeyerek
silahını çektiği açıktır. Sanık [A.Ş.nin] görevi gereği kendisine verilen tabancasıyla olayın
meydana geldiği yer olan Milli Müdafaa Caddesi'nin Güvenpark Kızılay Metro
çıkışı köşesinde, üç el ateş etmesi sonucunda mermilerden birinin maktul [E.S.nin]
başına isabet etmesi sonucu ölüm meydana gelmiştir. Buna göre kanunun olası
kast ile düzenlemiş olduğu hükümler çerçevesinde yapılan değerlendirmede
sanığın ateş etmesi neticesinde orada bulunanların isabet alarak
yaralanabileceklerini veya ölebileceklerini öngörebilecek bir durumda olduğu,
üçüncü atış sonucunda da ölümün meydana gelmiş olması göz önüne alındığında,
sanık [A.Ş.nin] olay anında, bulunduğu alanda, tabanca ile ateş etmesini
gerektirecek düzeyde bir tehlikenin söz konusu olmadığı, olay anında aynı
şartlar altında bulunan diğer görevli polis memurlarının böyle bir eyleme
kalkışmadıkları, sanığın kendisinin de daha sonra duruşmadaki ifadesinde de
kabul ettiği gibi olaydan hemen sonra polis arkadaşlarına 'çektim sıktım üç
tane' demesi, sanığın suçun kanuni tanımındaki unsurların gerçekleşebileceğini
öngörmesine rağmen fiili işlemiş olması sebebiyle eylemin olası kastla adam
öldürme olduğu mahkememizce kabul edilmiştir.
Sanığın eylemi bilinçli taksir olarak
kabul edilmemiştir. Bilinçli taksirin söz konusu olabilmesi için sanığın
neticeye yönelik iradesinin 'istememe' şeklinde gerçekleşmesi gerekmektedir.
Halbuki eylemde yukarıda anlatıldığı gibi sanık olası kast unsurlarını
gerçekleştirecek şekilde hareket etmiştir.
c) Olası kast (TCK 21/2) halinde haksız
tahrik hükümlerinin (TCK 29) uygulanması
...
haksız hareketin işleniş şekli,
niteliği, tahrik edenle edilenin durumları nazara alınmış ve hakkaniyet ilkesi
çerçevesinde uygun bir biçimde tahrikin derecesi tespit edilerek cezada yapılan
indirim oranı 2/3 olarak belirlenmiştir.
5) Meşru müdafaa sınırının aşılması
suretiyle adam öldürme iddiasına ilişkin yapılan değerlendirme
...
... TCK'nın 27/1 maddesi, meşru müdafaa
bakımından geçerli olup, hukuka uygunluk nedeniyle sınırın aşıldığı hallerde
uygulanır. Olayın meydana geliş şekline göre, Yargıtay Ceza Genel Kurulu kararı
göz önüne alındığında meşru savunma şartlarının olayımızda gerçekleşmediği
açıktır.
...
8) SEGBİS Sisteminin Kullanılması
...
SEGBİS sisteminin kullanımına ilişkin
yukarıda belirtilen yönetmelik ve genelge gereği huzurda bulunamayan ve başka
bir mekanda bulunan sanıkla ilgili savunma alınması söz konusu olduğundan,
Sanık [A.Ş.nin]
Şanlıurfa'da bulunması sebebiyle SEGBİS sistemiyle savunmasının alınmasına
karar verilmiş olup, SEGBİS sisteminin özelliği gereği sanığın sesli ve
görüntülü video sistemiyle, mahkeme huzurunda bulunan avukatı kanalıyla
savunmasının alınmasıdır. Bu sebepten, sanığın savunmasının alınmasına karar
verildikten sonra avukatların mahkememizde bulunması gerektiği, SEGBİS sistemi
gereği sanığın yanında avukat bulunması zorunluluğu olmadığından sanığın tek
başına SEGBİS sistemiyle huzurda bulunan sanık vekilleri ve katılan
vekillerinin huzurunda savunması alınmıştır.
Tarafların, yani sanık vekillerinin ve
katılan vekillerinin savunma konusundaki itirazları, savunmanın yapılamadığına
ilişkin beyanları üzerine sanık vekillerinin sanık [A.Ş.yi] duruşmada hazır edeceklerini
beyan etmeleri üzerine, sanığın huzurda hazır edilmesiyle savunması alınmıştır.
Mahkemenin buradaki amacı, tarafların
beyanlarını değerlendirirken sanık savunmasına ilişkin sanık vekillerinin de
beyanları göz önüne alınarak adil yargılama ilkeleri çerçevesinde savunmanın
alınması olduğundan, tekrar savunma alınmıştır. Esasen mahkememizin görüşüne
göre SEGBİS sistemiyle yapılan savunma geçerli olmasına rağmen, özellikle sanık
vekillerinin sanığı hazır etmeleri suretiyle savunmasının alınmasını talep
etmeleri sebebiyle talepleri kabul edilmiştir.
SONUÇ VE GENEL DEĞERLENDİRME:
Sanığın savunması, katılanların
beyanları, sanık vekillerinin ve katılan vekillerinin beyanları, tanık
beyanları, olay anını gösteren video görüntüsü ve dosyadaki belgelerin birlikte
değerlendirilmesinde,
... izlenen video kayıtları ve tanık
beyanlarına göre Ankara Metrosu'nun Milli Müdafaa Caddesi çıkışı ile
Güvenpark'da gösterilere müdahale etmeleri için görevlendirilen polis
memurlarına göstericilerin çeşitli maddeler fırlattıkları, bu maddelerin
yaralayıcı ve zedeleyici nitelikte olduğu, olay yerinde görevli olan ve kalkan
taşıyan polis memurlarının bulunduğu grubun bu sebeple geri çekilirken,
polislerin bir kısmının yere düştüğü, bu esnada kalkanlarının da düştüğü, geri
çekilme talimatının verilmiş olduğu, sanık [A.Ş.nin] gösteriler devam ettiği sırada geri çekilirken
Güvenpark'ın köşesinde bulunan telefon kulübelerinin yanından caddeye doğru
çıktığı, ancak diğer polis memurları gibi Milli Müdafaa Caddesi'nden yukarı
doğru geri çekilmek yerine pozisyonunu koruduğu, bir göstericiye tekme atarak
hemen ardından silahını çektiği ve silahı üç kez ateşlediği, ilk iki atışın
yukarı doğru yapıldığı, sanık polis [A.Ş.nin] silahını üçüncü kez
ateşlediğinde, önünde bulunan gösterici grubundan [E.S.nin] vurularak
yaralandığı ve yere düştüğü görüntülerden ve tanıkların beyanlarından açıkça
anlaşılmakla sabittir. Adli Tıp Kurumunun maktul [E.S.nin] hangi
tabancadan ateşlenen mermiyle vurulduğu hususundaki raporunda, olay yerinde
bulunan polis memurlarının tabancalarının incelenmesi neticesinde, merminin
sanık polis [A.Ş.ye] ait tabancadan atılmış olduğu anlaşılmıştır. Bunun
üzerine iddia makamı tarafından 12/07/2013 tarihli iddianame ile sanık hakkında
meşru savunmada sınırın aşılması suretiyle öldürme suçundan kamu davası
açılmıştır. Sanığın eyleminin kasten adam öldürme - olası kastla adam öldürme -
taksirle veya bilinçli taksirle adam öldürme yönünden yapılan
değerlendirmelerde, yukarıda da ayrıntılı olarak izah edildiği üzere sanığın
maktul [E.S.yi] olası kastla öldürdüğü kanaatine varılmış ve bu bağlamda
TCK 21. madde hükümleri uygulanmış olup, eylemde kullandığı silahın devlet
tarafından görevi gereği kendisine verilmiş olması sebebiyle TCK 266. maddesi
kapsamında silahla ilgili değerlendirme de yapılmakla, eylemde haksız tahrikin
oluşup oluşmadığı yönünden, yine yukarıda detaylı olarak izah edildiği üzere,
sanığa atılan taşlar ve olayın cereyan etme şekli göz önüne alınarak, eylemin
haksız bir fiilin meydana getirdiği hiddet veya şiddetli elemin etkisi altında
işlenmiş olduğu kanaatine varılarak, TCK 29. maddesi hükmü uygulanmıştır.
Sanık hakkında verilen mahkumiyet
kararı, olay anına ilişkin video görüntüsü, tanık beyanları, katılanlar
vekillerinin beyanları, otopsi raporu, adli tıp ve bilirkişi raporları ile
dosya kapsamının birlikte değerlendirilmesinde, sanığın suçu işlediğine ilişkin
kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut deliller bulunduğundan sanığın
tahliye talebinin reddi ile hükümle birlikte tutukluluk halinin devamına karar
verilmiş ..."
61. Başvurucuların temyizi üzerine anılan karar, Yargıtay
1. Ceza Dairesinin 17/6/2015 tarihli kararıyla bozulmuştur. Gerekçenin ilgili
kısmı şöyledir:
"...
3- a) 26.05.2014 tarihli oturumda
verilen 6 nolu ara kararının katılan tarafın dinletmek istediği ve adlarına
tensibin 7 nolu bendinde yer verilen... adlı kişileri kapsadığı nazara
alındığında; soruşturma aşamasında Cumhuriyet Savcısı tarafından ifadeleri
alınan, beyanlarına gerekçeli kararda yer verilerek hükme esas alınan ve
19.07.2013 tarihli tensip zaptının 6 ile 8 nolu bentleri uyarınca mahkemece
resen dinlenmelerine karar verilen tanıklar ... yargılama sırasında
dinlenmemesi ve tarafların beyanları tespit edilerek bu konudaki ara
kararlarından vazgeçilmesi yönünde herhangi bir karar oluşturulmaması suretiyle
CMK'nun 211/1-c ve 215. maddelerine aykırı davranılması,
b) Olayla ilgili olarak temin edilen tüm
görüntülerin mahkemece huzurda izlenmesinden, taraflarca temin edilen bilirkişi
raporları incelenerek bu hususta bir tutanak düzenlenmesinden, görüntülerin
kanaat oluşturmaya yeterli olmadığı düşünüldüğünde ise bu hususta kendisini
geliştirmiş üniversitelerin ilgili bölümleri veya TRT gibi uzman kuruluşlara
mensup bilirkişilere tevdii edilerek, mümkün olduğu takdirde görüntü
kalitesinin ileri teknoloji ile iyileştirilmesi sağlandıktan sonra tarafların
da hazır bulunduğu bir oturumda izlenmesinden ve taraflar ile müdafii ve
vekillerinden diyeceklerinin sorulmasından sonra sanığın hukuki durumunun tayin
ve takdiri gerektiği gözetilmeden mahkeme heyetince nerede izlendiği ve içeriği
tutanaklardan anlaşılmayan görüntülerin hükme esas alınması suretiyle yine 5271
sayılı CMK'nun 216 ve 217. maddelerine muhalefet edilmesi,... (BOZULMASINA),
... hükmolunan cezanın miktarı, temyiz
incelemesi için geçen süre dışındaki tutukluluk süresi, bu aşamada bir hak
kaybının bulunmaması, mahkemece sanığın hukuki durumunun bozma sonrası
yargılama sırasında yeniden değerlendirilecek olması nazara alınarak sanıklar
müdafiilerinin tahliye taleplerinin REDDİNE..."
2. 2015/307
Esasına Kayden Görülen Yargılama Süreci
62. Yargıtay 1. Ceza Dairesinin bozma kararı üzerine
Ankara Ağır Ceza Mahkemesinin 2015/307 esasına kayden görülen yargılamada,
10/7/2015 tarihli tensipte sanığın tutukluluk hâlinin devamına, sanığın ilk
tutuklama incelemesinin 7/8/2015 tarihinde, ikinci tutuklama incelemesinin ise
4/9/2015 tarihinde yapılmasına, 7/9/2015 tarihinde gerçekleşecek duruşma için
taraflara çağrı kâğıdı gönderilmesine karar verilmiştir. 7/8/2015 tarihli
incelemede sanığın tutukluluk hâlinin devamına karar verilmiştir.
63. Ayrıca 10/7/2015 tarihinde, Ankara Ağır Ceza
Mahkemesince 7/9/2015 tarihinde gerçekleşecek ve tutuklu sanığın hazır
bulunacağı duruşmada güvenliğin sağlanması için güvenlik birimlerine
müzekkereler yazılmıştır. Ayrıca Ankara Ağır Ceza Mahkemesi, 2/9/2015 tarihli
yazı ile 7/9/2015 tarihli duruşmadan önce duruşma salonunda köpekle veya
gerekli her türlü teknik teçhizatla bomba araması yapılmasını güvenlik
birimlerinden talep etmiştir.
3. Davanın
Nakli Kararı ve Sonrasındaki Yargılama Süreci
64. Sanık müdafileri 5/8/2015 havale tarihli dilekçeyle,
polis memuru A.Ş.nin can güvenliği olmadığını, mahkeme huzurunda bile
darbedildiğini, radikal gruplar tarafından adliye binası çevresinde gösteriler
yapıldığını, adliye binasına saldırılıp zarar verildiğini, kapıların kırılıp
polis araçlarının yakıldığını, duruşmalarda olaylar çıktığını, Mahkeme Heyetine
hakaret edildiğini ve her türlü baskının yöneltildiğini, Mahkemenin her duruşma
öncesi güvenlik sağlanması için güvenlik güçlerine müzekkere yazması
gerektiğini, ilk duruşmadan bu yana hem saldırılar hem de Mahkeme Heyetine
yönelik baskı ve tehditler nedeniyle güvenli ve adil yargılamayı sağlayacak bir
ortamda duruşma yapılamadığını, bundan sonra da yapılamayacağını belirterek
davanın daha güvenlikli ve adil yargılama yürütülebilecek bir ortamda görülmesi
için güvenlik gerekçesiyle başka bir yere naklini istemiştir.
65. Bunun üzerine Ankara Ağır Ceza Mahkemesi 5/8/2015
tarihinde, yargılamaya devam edilmesinin kamu güvenliği için tehlike oluşturup
oluşturmadığı, davanın naklinin zorunlu olup olmadığı konusunda gereği yapılmak
üzere söz konusu dilekçeyi Cumhuriyet Başsavcılığına iletmiştir. Cumhuriyet
Başsavcılığı ise söz konusu yazıyı 10/8/2015 tarihinde Genel Müdürlüğe
iletilmiştir.
66. Genel Müdürlüğün 12/8/2015 tarihli yazıyla, talebin
Cumhuriyet Başsavcılığı ve Ankara Valiliğinin (Valilik) görüşü ile birlikte
gönderilmesi gerektiğini bildirmesi üzerine Cumhuriyet Başsavcılığı; Ankara
Ağır Ceza Mahkemesinden ve Valilikten görüş talep etmiştir.
67. Valilik 14/8/2015 tarihinde, sanık polis memuru
A.Ş.nin yargılanması sırasında duruşmalarda sanığa bazı marjinal gruplar
tarafından şiddet uygulanması, adliye dışında yasa dışı gösteriler yapılması,
adliye binasına ve güvenlik güçlerine saldırıda bulunulması, Mahkeme Heyetinin
baskı altına alınmaya çalışılması gibi eylemler karşısında A.Ş.nin ceza infaz
kurumunda, adliyede, ceza infaz kurumundan adliyeye getirilip götürülmesi
sırada kargaşa çıkarılmasının, saldırıya uğramasının, kaçırılmaya ve
öldürülmeye çalışılmasının muhtemel olduğunun, alınan güvenlik tedbirlerine
rağmen öngörülemeyen ve kamu güvenliğini ciddi olarak ihlal edebilecek, infial
yaratabilecek olayların çıkabileceğinin değerlendirildiğini bildirerek davanın
naklinin kamu güvenliği bakımından zaruret arz ettiği yönündeki görüşünü
bildirmiştir.
68. Ankara Ağır Ceza Mahkemesi de Valiliğin görüşünü
teyit eden görüşünü Cumhuriyet Başsavcılığına iletmiştir. Cumhuriyet
Başsavcılığınca Genel Müdürlüğe yeniden iletilen nakil talebi 21/8/2015
tarihinde Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmiştir. Yargıtay
Cumhuriyet Başsavcılığı 25/8/2015 tarihinde Yargıtay 5. Ceza Dairesinden
davanın nakli için talepte bulunmuştur.
69. Yargıtay 5. Ceza Dairesi 31/8/2015 tarihli kararıyla
kamu davasının Aksaray Ağır Ceza Mahkemesine nakline karar vermiştir. Gerekçenin
ilgili kısmı şöyledir:
"...Davanın başka bir yere naklinin
uygun olacağı yolundaki görüş ve Adalet Bakanlığının bu husustaki isteği
yerinde görüldüğünden kamu güvenliği nedeniyle CMK.nun 19/2. maddesi uyarınca
Ankara 6. Ağır Ceza Mahkemesinin 2015/307 esasında kayıtlı kamu davasının
Aksaray Ağır Ceza Mahkemesine NAKLİNE..."
70. Bu karar üzerine Ankara Ağır Ceza Mahkemesi 3/9/2015
tarihinde resen celse açmış, başvurucular ile vekillerinin yokluğunda verdiği
kararla davanın Aksaray Ağır Ceza Mahkemesine nakline ve Yargıtay 1. Ceza
Dairesi tarafından mahkûmiyet kararının usul yönünden bozulmuş olması, davanın
nakli sebebiyle yargılamanın uzun sürebileceği, sanığın tutuklu kaldığı süre ve
duruşmaları devamlı olarak takip etmesi gerekçeleriyle A.Ş.nin tahliyesine
karar vermiştir.
71. Başvurucular vekili tarafından 4/9/2015 havale
tarihli dilekçeyle, A.Ş.nin tutukluluk incelemesinin 4/9/2015 tarihinde
yapılacağına dair ara kararı var iken adli tatilde, nöbetçi bir heyet
tarafından davanın güvenlik nedeniyle nakli talebinde bulunulduğu ve sonrasında
Yargıtay 5. Ceza Dairesi tarafından davanın nakline karar verilmesiyle görevi
sona erdiği hâlde Ankara Ağır Ceza Mahkemesi tarafından tutukluluk incelemesi
yapılacak tarihten bir gün önce ara celse açılarak davanın nakliyle birlikte
sanığın tahliyesine de karar verildiği belirtilmiş ve tahliye kararına itiraz
edilmiştir.
72. İtiraz, Ankara 7. Ağır Ceza Mahkemesinin 9/9/2015
tarihli kararıyla, davanın nakli kararında sebepleri belirtilmek suretiyle
tahliye kararı verme yetkisinin mahkemenin mutlak yetkisi sınırı içinde olduğu
gerekçesiyle reddedilmiştir.
73. Ankara 7. Ağır Ceza Mahkemesinin 9/9/2015 tarihli
kararı başvuruculara 30/9/2015 tarihinde tebliğ edilmiş olup başvurucular
13/10/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
C. Aksaray Ağır
Ceza Mahkemesi Nezdindeki Yargılamalar
1. 2015/364
Esasına Kayden Görülen Yargılama Süreci
74. Aksaray Ağır Ceza Mahkemesinin 2015/364 esasına
kayden görülen yargılamanın 11/1/2016 tarihli duruşmasında A.Ş., SEGBİS
aracılığıyla hazır bulunmuştur. A.Ş.nin dört müdafii, başvurucular Sayfı
Sarısülük, Mustafa Sarısülük, İkrar Sarısülük, Cem Sarısülük ile başvurucuların
yirmi beş vekili duruşma salonunda hazır bulunmuştur. Başvuruculara Yargıtayın
bozma ilamına karşı diyecekleri sorulmuş, başvurucular esas mahkemede beyanda
bulunmak istediklerini ve bozma ilamı konusunda bir diyeceklerinin olmadığını,
avukatlarının bu konuda beyanda bulunacaklarını belirtmiştir.
75. Dosyanın incelenmesi neticesinde başvurucular
vekillerinin sanığın huzurda savunma yapması, duruşmada hazır edilmesi
yönündeki taleplerinin Aksaray Ağır Ceza Mahkemesinde görülen yargılamada da
devam ettiği anlaşılmıştır.
76. Aksaray Ağır Ceza Mahkemesince aynı duruşmada, bozma
ilamında belirtilen şahısların dinlemesi talebinden başvurucular vekillerinin
vazgeçtiği ve davanın nakledilmeden önce görüldüğü Ankara Ağır Ceza
Mahkemesince de bu tanıkların dinlenmelerinden vazgeçilmesine karar verildiği
anlaşılmakla tanıkların dinlenmesi hususunda yeniden karar verilmesine yer
olmadığına, yine bozma ilamında belirtilen, dosyaya sunulan görüntü
kayıtlarının Mahkemece celse arasında huzurda izlenerek bilirkişi raporları da
incelenmek suretiyle tutanak tutulmasına, görüntü kayıtları incelendikten sonra
hüküm vermeye elverişli olmadığı kanaatine varılması hâlinde gerekli işlemin
yapılmasına, A.Ş.nin duruşmada hazır edilmesi talebinin savunmasını SEGBİS
aracılığıyla yapmak istemesi ve bu hususun savunma hakkıyla ilgili olması
nedeniyle reddedilmesine ve A.Ş.ye isnat edilen suçun niteliği, delil durumu,
delillerin büyük ölçüde toplanmış olması, A.Ş.nin duruşmaları takip etmesi,
kaçtığına ya da kaçacağına ilişkin bir bulguya rastlanmaması, ayrıca delilleri
karartma yönünde bir eylemi olmaması nedeniyle tutuklanması talebinin reddine
karar verilmiştir.
77. Aksaray Ağır Ceza Mahkemesi tarafından bozma kararı
doğrultusunda 18/3/2016 tarihinde, olaya ilişkin görüntülerin bulunduğu
Cumhuriyet Başsavcılığının emanetinde kayıtlı olan ve yargılamanın nakli
sonucunda dosya ile birlikte gönderilen, çeşitli televizyon kanalları
tarafindan iletilen DVD, üzerinde "Olay Öncesi Polise Saldırı"
yazısı bulunan CD, üzerinde "Polis Havaya Ateş" yazan DVD,
üzerinde "yavaş +" yazan CD, müşteki vekili tarafından sunulan
11/6/2013 tarihli CD, yine müşteki vekilinin sunduğu, bir televizyon kanalı
tarafından çekilen görüntülerin olduğu CD, A.Ş.nin müdafilerinin sunduğu flaş
bellek içindeki görüntüler, çeşitli MOBESE kayıtları, Ankara Ağır Ceza
Mahkemesine sunulan, 5/8/2013 tarihli bilirkişi raporunun hazırlanmasında
izlenen CD, başvurucular vekillerinin sunduğu, özel bilirkişi raporlarının
hazırlanmasında izlenen görüntüler izlenmiştir. Görüntülerin izlenmesi sonucu
düzenlenen tutanakta, görüntü kayıtları ve bilirkişi raporlarının incelenmesi
neticesinde olay anını gösteren CD ve görüntü kayıtları bulunan flaş bellekteki
görüntülerin netleştirilmesi, atış anlarına ve olayın başlangıcı ile bitiş
anına ilişkin kayıtların net olarak tespit edilmesi ve fotoğraflanması
gerektiği belirtilmiştir. Heyet, izlediği hâliyle görüntü kayıtlarının netlik
ve kalite açısından hüküm vermeye elverişli olmadığı kanaatine varmıştır.
78. Aksaray Ağır Ceza Mahkemesinin 4/4/2016 tarihli
duruşmada dosya kapsamında mevcut tüm görüntülere dair yeniden bilirkişi raporu
aldırılmasına karar vermesi üzerine aynı tarihte dosya kapsamındaki tüm görüntü
kayıtları ve bilirkişi raporlarını Ankara 8. Ağır Ceza Mahkemesine ileterek
görüntülerin netleştirilmesi ve sonrasında görüntü kayıtlarının kare kare
fotoğraflanması, ateş etme süresinin ve atış sayısının tespiti, olay anında
göstericiler tarafından polislere ve sanık polis memuruna taş atılıp
atılmadığı, atılmış ise sanık polis memuruna isabet edip etmediği, isabet etmiş
ise kaçının isabet ettiği, üçüncü atışta sanığın kolunda pozisyon değişikliği
olup olmadığı, varsa taş ya da sopa isabet etmesi gibi buna etken bir nedenin
bulunup bulunmadığı hususlarının ayrıntılı rapor ile tespitini talep etmiştir.
79. Ankara 8. Ağır Ceza Mahkemesi 14/4/2016 tarihinde,
iletilen tüm görüntülerin kalitesinin ve çözünürlüğünün iyileştirilmesini
TÜBİTAK'tan talep etmiştir. Görüntülerin iyileştirilmesini müteakip görüntüler
rapor hazırlanması için Türkiye Radyo Televizyon Kurumunda (TRT) görevli
tekniker, sistem analisti ve başkameramandan oluşan bilirkişi heyetine teslim
edilmiştir. Başvurucuların itiraz ettiği 19/8/2016 havale tarihli bilirkişi
raporunun ilgili kısmı şöyledir:
"...Mahkeme'nin dava konusu olaya
ilişkin talepleri genel olarak değerlendirildiğinde, taleplerin yoğun görsel
unsurlar içerecek şekilde raporlanması gereken talepler olduğu anlaşılmaktadır.
Bu nedenle dava dosyası ekinde incelenmek üzere komisyonumuza verilen tüm
görüntü kayıtları öncelikle ayrıntılı bir biçimde hem içerik ve hem de teknik
yeterlilikleri bakımından komisyonumuzca incelenmiştir.
Raporda yer alacak fotoğrafların açık ve
anlaşılır olması amacıyla komisyonumuza verilen olay görüntülerinden, dava
konusu olayı en açık ve anlaşılır şekilde görüntüleyen kayıtlar seçilmiş,
orijinal görüntü içeriğine hiçbir şekilde müdahale edilmemiştir.
Tüm görüntü kayıtları üzerinde
komisyonumuzca yapılan değerlendirme neticesinde ... isimli görüntü
kayıtlarının ... Mahkemenin taleplerine cevap verebilecek içerik ve teknik
yeterliliğe sahip olduğuna karar verilmiştir.
'vurulan genç' isimli görüntü kaydından
toplam 996, 'polis havaya ateş' isimli görüntü kaydından toplam 1426 ve
'mobese' isimli görüntü kaydından toplam 1348 adet olay fotoğrafı elde
edilmiştir. Elde edilen tüm fotoğraf kareleri ile olay akışı, diğer kamera
görüntülerindeki fotoğraflarla doğrulatmak suretiyle tek tek incelenmiştir.
Ayrıca, farklı kamera açılarından
kaydedilen olay görüntüleri, uluslararası geçerliliği olan ... görüntü işleme
yazılım programı aracılığıyla eşlenerek bilgisayar ortamında tekrar kaydedilmiş
ve böylece olay anını farklı kamera açılarından aynı anda izeyip
değerlendirebilme imkanı sağlanmaya çalışılmıştır.
Komisyonumuzca hazırlanan bilirkişi
raporunda kullandığımız görüntü kayıtlarından elde edilen tüm fotoğraflar ile
görüntü eşleme yöntemi ile tekrar kaydettiğimiz video kayıtları ayrıca DVD
ortammda bilirkişi raporumuz ekinde sunulmuştur.
...
(2) Kamera-2 görüntülerine göre sanık
polis memuru yere diz çökmüş olan bir göstericinin kafasına sağ ayağıyla sert
bir tekme atar. Bu arada çevredeki göstericiler sanık polis memuruna taş
atmaktadır.
(3) Başka bir göstericinin sanık polis
memuruna savurduğu iri bir taş polis memurunun kaskının tam yüzüne gelen
bölümüne çarparak parçalanır.
(4) Sanık polis memuru geriye doğru
sıçrayarak sağ elinde tutmakta olduğu tabancasının emniyetini açar.
(5) Sanık polis memuru sağ elinde
taşıdığı tabancasını yukarıya kaldırarak ilk ateşlemeyi gerçekleştirir. Polis
memurunun önünde bulunan gösterici kalabalık arasında [E.S.] açık bir biçimde
görülmektedir. [E.S.nin] ilk ateşleme sırasında taş atmak üzere sağ
elini yukarıya doğru kaldırdığı görülmektedir.
(6) Sanık polis memuru sağ elinde
taşıdığı tabancasını yukarda tutmaya devam ederek ikinci ateşlemeyi
gerçekleştirir. Görüntülere göre ikinci ateşleme sırasında [E.S.nin] sağ elindeki taşı sanık
polis memuruna doğru attığı görülmektedir.
(7) Sanık polis memuru sağ elinde
taşıdığı tabancasını da tutmaya devam ederek bu kez üçüncü ateşlemeyi
gerçekIeştirir. Görüntülere göre üçüncü ateşleme sonrasında [E.S.] başını sola doğru çevirir.
...
Mevcut kamera görüntüleri incelendiğinde
olaylar sırasında göstericilerin polislere ve sanık polis memuruna yoğun bir
biçimde ve büyük ebatlarda taş attıkları ve göstericiler tarafından atılan
taşların sanık polis memuruna isabet ettiği tespit edilmiştir.
...
Olaylar sırasında kamera görüş alanı
içerisinde yoğun bir hareketlilik olması ve atılan taşların sanık polis
memuruna ulaşıncaya kadarki süratinin kamera kayıt hızını kimi zaman aşması ve
kamera titreşimlerinden kaynaklanan netlik bozulmaları nedeniyle sanık polis
memuruna isabet eden taşların tespiti konusunda makul bir hata payını da
dikkate alarak, komisyonumuzca net bir biçimde atışlar öncesi ve atışlar
sırasında sanık polis memuruna isabet eden taşlar aşağıda belirtilmiştir:
A) SİLAH ATEŞLENMEDEN ÖNCEKİ TESPİTLER:
Tespit-1: Atıcısı tespit edilemeyen taş
polis memuruna isabet ediyor.
Tespit- 2: Polis memuruna isabet ediyor.
Tespit- 3: Polis memurunun kaskına
isabet ediyor.
Tespit- 4: Polis memurunun sağ tarafına
isabet ediyor.
...
Tespit-7: Gösterici taşı çok yakın
mesafeden atmakta ve taş sanık polis memurunun kaskına isabet etmektedir.
...
Tespit- 10: Polis memurunun sağ omuz
bölgesine isabet ediyor.
B) ATEŞLEME SIRASINDAKİ TESPİTLER:
Tespit- 11: Maktulün attığı taş polis
memurunun kaskının sağ tarafına çarparak yön değiştiriyor.
Tespit-12: Atıcısı tespit edilemeyen taş
polis memurunun sağ bacağına isabet ediyor.
...
Yukarıda görsel analiz yoluyla yapılan
tespitler neticesinde silah atışları öncesinde ve silah atışları sırasında
sanık polis memuruna göstericilerce taş atıldığı tespit edilmiştir. Silah
atışları öncesinde sanık polis memuruna isabet eden tahmini taş sayısı 6, silah
atışları sırasında sanık polis memuruna isabet eden tahmini taş sayısı 2'dir. Atış
öncesinde atılan tahminen 4 ve atış sırasında atılan 2 taşın isabet edip
etmediği tespit edilememiştir.
...
1. Atış (Tahmini atış zamanı:
00:000:08:19)
2. Atış (Tahmini atış zamanı:
00:000:09:06)
3. Atış (Tahmini atış zamanı:
00:000:09:12)
Her atış sırasında sanık polis memurunun
atış pozisyonunu etkileyecek vucüt açılarını dikkate alarak bir değerlendirme
yapıldığında:
1.1.Atışta her iki ayak yere basmakta,
2.Atışta sadece sağ ayak yere basmakta, 3. Atışta ise atışı yapan şahıs sıçrar
pozisyonda olup parmak uçları yere değmektedir.
2. Her üç vücut krokisindeki 3 numaralı
nokta incelendiğinde; atışları yapan şahsın bel kısmından öne doğru belirgin
bir biçimde eğildiği,
3. Her üç vücut krokisindeki 4 numaralı
nokta incelendiğinde atışlan yapan şahsın omuz kısmında silahı tutan sağ kolunu
aşağı doğru belirgin bir biçimde indirdiği,
4. Her üç vücut krokisindeki 5 numaralı
nokta incelendiğinde, atışları yapan şahsın dirsek kısmında açısal olarak
belirgin bir değişiklik olmadığı,
5. Her üç vücut krokisindeki 6 numaralı
nokta incelendiğinde, atışları yapan şahsın sağ bilek kısmında bileğini aşağı
doğru belirgin bir biçimde indirdiği,
tespit edilmiştir.
Ayrıca, dava konusu olay görüntülerinin
değişik açılardan incelenmesi neticesinde;
...
2. 3. Ateşleme sırasında ateş eden
kolunun pozisyonunu değiştirecek şekilde sağ koluna taş isabet etmediği,
3. Sanık polis memurunun 3. Ateşleme
sırasında kolunun pozisyonu değiştirecek herhangi bir etken ihtisas alanımız
dahilinde tespit edilememiştir."
80. Aksaray Ağır Ceza Mahkemesinin 27/6/2016 ve 19/9/2016
tarihli duruşmalarında A.Ş.nin müdafileri, başvurucuların bir kısmı ile
başvurucuların birçok vekili hazır bulunmuştur. Başvurucular Sayfı Sarısülük,
İkrar Sarısülük, Cem Sarısülük, vekilleri ve A.Ş.nin müdafilerinin hazır
bulunduğu 28/11/2016 tarihli duruşmada ise Cumhuriyet savcısı sunduğu esas
hakkındaki mütalaasında, A.Ş.nin meşru müdafaa ve silah kullanma yetkisine dair
hukuka uygunluk nedenlerinden basit taksir sonucu E.S.nin ölümüne sebep
olduğunu belirtmiştir.
81. Aksaray Ağır Ceza Mahkemesi 19/12/2016 tarihinde,
başvurucular Fikrinaz Tümen ve Mustafa Sarısülük dışındaki başvurucular ve
vekillerinin, A.Ş. müdafilerinin yüzüne karşı verdiği kararla A.Ş.nin meşru
savunmada sınırın taksirle aşılması suretiyle öldürme suçundan 2 yıl hapis
cezasıyla cezalandırılmasına, cezada 5237 sayılı Kanun'un 27. maddesinin
birinci fıkrası uyarınca 1/6 oranında ve aynı Kanun'un 62. maddesinin birinci
fıkrası uyarınca da 1/6 oranında indirim yapılarak sanığın neticeten 1 yıl 4 ay
20 gün hapis cezasıyla cezalandırılmasına, şartları oluşmadığından A.Ş.
hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının (HAGB) uygulanmasına yer
olmadığına, hapis cezasının takdiren adli para cezasına çevrilmesiyle neticeten
10.100 TL adli para cezasıyla cezalandırılmasına ve hükmedilen cezanın türü
dikkate alınarak ertelemeye yer olmadığına karar vermiştir. Ayrıca A.Ş.
hakkında Ankara 13. Sulh Ceza Mahkemesince 24/6/2013 tarihli yurt dışı çıkış
yasağına dair adli kontrol tedbirinin devamına, imza atma yükümlülüğüne dair
adli kontrol tedbirinin ise kaldırılmasına karar vermiştir. Gerekçenin ilgili
kısmı şöyledir:
"...
Tanık [F.Ö]: 'Olay günü ben kalkancı olarak görevdeydim. Ön
saflardaydım. Bize yönelik göstericilerden yoğun bir şekilde taş bilye atışı
vardı. Hatta kalkanı üst tarafımıza siper yaptığımız için ayaklarımıza doğru
atıyorlardı. Bu nedenle geri çekilme emri aldık. Biz çekilirken göstericiler
yakın mesafeden bizi sıkıştırıp filamalarla vurmaya, taş atmaya başladılar. Ben
zorlukla taksi durağının arkasına çıkıp saklandım. Bir ara 3-4 arkadaşımın
telefon kulübelerinin yanından çıkmaya çalıştıklarını fark ettim. Bu grup
çıkarken yoğun şekilde taşlandılar. [A.Ş. de] bu gurubun içindeydi.
Bunların çıkmak istedikleri yer ile zemin arasında yaklaşık yarım metre
yükseklik farkı vardı. Bunlar çıktıktan sonar göstericilerin taş yağmuru devam
ediyordu. Bu sırada uzun boylu ve kel bir göstericinin [A.Ş.nin] üzerine
geldiğini, taşlamaya başladığını fark ettim. Ben kalkanımla yanlarına gitmeye çalıştım.
Ancak başaramadım. Yoğun taş atışından gidemedim. Bu sırada aynı kel
göstericinin [A.Ş.nin] yanına yaklaştığını, tekme attığını vurmaya
çalıştığını ve vurduğunu gördüm. [A.Ş.nin] yere düşüp düşmediğini,
kalkıp kalkmadığını görmedim. Bir an için silah sesi duyduğumda baktığımda [A.Ş.nin]
üzerine gelen göstericilerin önünde havaya doğru ateş etmekte olduğunu gördüm.
Hazırlıkta 3 el ateş ettiğini belirtmiş isem de şuan kaç el ateş ettiğini
bilmiyorum. Bu esnada göstericilerde onu taşlıyorlardı. Ateş ettikten sonra
dönüp [A.Ş.nin] kaçtığını gördüm. Bize doğru geldi. O esnada [E.S.]
isimli kişinin yaralandığını, yere düştüğünü ya da gruptan herhangi birinin
yere düştüğünü, yaralandığını görmedim. Bilgim ve görgüm bundan ibarettir'
şeklinde beyanda bulunmuştur.
...
...'Gezi Olayları' olarak bilinen
olaylar[ın] ...
01/06/2013 günü de devam ettiği, bu gösteriler nedeniyle alınan güvenlik
tedbirleri kapsamında Ankara İl Emniyet Müdürlüğü Çevik Kuvvet Şube
Müdürlüğü'nde Polis memuru olarak görev yapan sanık [A.Ş.nin], Ankara
Emniyet Müdürlüğü Çevik Kuvvet Şube Müdürlüğü'nden alınan görev listesine göre,
01/06/2013-02/06/2013 tarihinde 3. Birlik Amirliğinde 3. Grup 1. Tim'de,
Kızılay Bölgesinde görevlendirildiği, sanığın içinde yer aldığı Çevik Kuvvet
Birliği ile birlikte saat:17:00 sıralarında Ankara Metrosu Milli Müdafaa
Caddesi çıkışı ile Güvenpark içerisinde bulunan havuz arasında
konuşlandırıldığı, sanığın kalkancı olması sebebiyle en ön safta yer aldığı, Çevik
Kuvvet Birliğinin olayların yoğunlaştığı Güvenpark içerisinde düzen almasından
hemen sonra, o bölgede bulunan göstericilerin taş, demir bilye vb. çeşitli sert
cisimler atmak suretiyle güvenlik güçlerine saldırıda bulundukları,
göstericilerin Kızılay meydanının bir çok bölgesine yayılmış, sayısının çok
fazla olduğu, mütemadiyen değişik alanlardan polislere taş, demir bilye vb.
çeşitli sert cisimler atıldığı, göstericiler tarafından gerçekleştirilen
saldırıların yoğunlaşması ve Kumrular Caddesinden çok büyük sayıda gösterici
grubunun yaklaşması üzerine, Güvenpark içerisinde ve YKM Alışveriş Merkezi
önünde bekleyen Çevik Kuvvet Birliğine ait birliklerin Milli Müdafaa Caddesi
ile Kumrular Caddesinin kesiştiği hattın yukarısına çekilme emri aldığı,
sanığın ve arasında yer aldığı Çevik Kuvvet Birliğinin, geri çekilme sırasında
arkalarında bulunan beton banklar, ağaçlar ve telefon kulübeleri ile
göstericiler tarafından gerçekleştirilen aralıksız saldırılar sebebiyle hızlı
ve düzenli bir şekilde çekilemediği, olaylar sırasında sanığa ait kalkanın
göstericiler tarafından gaspedildiği, polislerin bir kısmının telefon
kulübelerinin üzerinden atlayarak o bölgeden uzaklaştığı, sanık ile birlikte
kalkan taşıyan ve ön safta yer alan küçük bir polis grubunun park içerisinden
en son çekildikleri, bu hususun olay günü Polis memuru olarak görev yapan tanık
[M.E.G.nin] .... şeklindeki beyanı, olayla ilgili görüntü kayıtları ve
aldırılan bilirkişi raporları ile sabit olduğu, bu grubun geri geri çekildiği
sırada karşılarından sürekli olarak taş atan göstericilerden dolayı ellerindeki
kalkanların beton banklar arasına sıkışması ve göstericilerin yoğun şekilde
taşlı, sopalı saldırıları sebebiyle beton banklar arasına düşen polisler olduğu
gibi kalkanını elinden düşüren polislerin de olduğu, bu gruba ve özellikle
gruptaki yere düşen polis memurlarına göstericiler tarafından yarım metre-bir
metre gibi yakın mesafeden taşlı sopalı saldırıların yapıldığı, nitekim olayın
bu anına ilişkin görüntü kaydında düşen polis memurlarına yaklaşık 10 kişinin
taş ile vurduğunun net olarak görüldüğü,... bu sırada Güvenpark içerisinden
çıkan sanığın Milli Müdafaa Caddesi ile Güvenpark arasındaki kaldırıma geldiği
anda sanığın üzerine görüntülerde de görülen ve yakın mesafeden sanığa tanık
beyanlarında taş atan kel gösterici olarak tabir edilen şahsın geldiği, olay
günü polis memuru olarak görev yapan tanık [F.Ö.nün] talimatla alınan
beyanında 'Bu sırada uzun boylu ve kel bir göstericinin [A.Ş.nin]
üzerine geldiğini, taşlamaya başladığını fark ettim. Ben kalkanımla yanlarına
gitmeye çalıştım. Ancak başaramadım. Yoğun taş atışından gidemedim. Bu sırada
aynı kel göstericinin [A.Ş.nin] yanına yaklaştığını, tekme attığını
vurmaya çalıştığını ve vurduğunu gördüm.' şeklinde anlattığı üzere sanığın
üzerine, görüntülerde de net olarak görülen göstericinin geldiği ve sanığa
saldırdığı, üzerine gelen ve kendisine saldıran göstericiyi uzaklaştırmak
amacıyla sanığın ileri doğru tekmeyle hamle yaptığı, bu hususun görüntülerde
net olarak görüldüğü, sanığın kendisine saldıran bu göstericiyi uzaklaştırmaya
çalıştığı sırada bir anda Metro çıkışı önünde bulunan ve içlerinde ölenin de
bulunduğu kalabalık bir gösterici grubunun önünde kaldığı, bu grubun sanığın
üzerine geldiği ve taşlı saldırılarını sanığa yönelttikleri, görüntülerde
ölenin yüzünü kırmızı fular benzeri bir bezle kapatmış olarak görüldüğü, elinde
polis kalkanının bulunduğu, bu sırada sanığın silahının elinde bulunduğu, ancak
silahla göstericilere yönelik herhangi bir hamlesinin bulunmadığı, kel
gösterici olarak tabir edilen şahıs tarafından tekmeyle saldırıya uğraması ve
akabinde kalabalık gösterici grubu tarafından yoğun şekilde taşlanması üzerine
silahının mekanizmasını çekmek suretiyle fişek yatağına mermi sürdüğü, bu
sırada namluyu yere doğru tuttuğu, o sırada sanığa kalabalık içerisinden yoğun
şekilde taş atılmaya devam edildiği, taşlanmakta olan sanığın daha sonra
silahını yukarı kaldırıp elini omuz hizasından yukarıda tutarak havaya ateş
etmeye başladığı, havaya ateş ettiği sırada üzerine gelen taşlardan kaynaklı
geriye ve yana doğru çekildiği, silahıyla bu şekilde iki kez havaya ateş
ettiği, bu sırada kaskına ve vücudunun değişik yerlerine taş isabet ettiği,
isabet etmeyen çok sayıda taş da bulunduğu, yerde seken taşların, kaskına
çarpıp parçalanan taşların ve taşların ebadının görüntelerde net olarak görüldüğü,
bu şekilde geriye ve yana doğru çekilirken görüntülerden ve görüntüde sanığın
vücudunun aldığı şekil, sol elini o bölgeye doğru bastırması nedeniyle
anlaşıldığı üzere sol kasık kısmına isabet eden taşın verdiği acı ve etki
nedeniyle sanığın havaya doğru sıçrar posizyona geldiği ve isabet eden taşın
verdiği etki nedeniyle tabancanın bir an yere paralel hale geldiği, normal
çekimde bu durumun anlaşılamadığı, yavaşlatılmış çekimde ancak görülebildiği,
sanığın anlık bir şekilde bu konumda iken tabancasının üçüncü kez ateş aldığı,
bu sırada ölen [E.S.nin] de elindeki taşı sanığa doğru attıktan sonra
uzaklaşmak için sola döndüğü sırada tabancadan çıkan mermi çekirdeğinin ölen [E.S.nin]
başına sağ kulak hizasından isabet ettiği, bu sırada sanığın yaklaşık 1 metre
yanında bulunan kel göstericinin elini olabildiğinde açıp taş fırlattığı,
sanığın eylemcilerle karşı karşıya kalmasından silahını 3. kez ateşlemesine
kadar geçen 1,5 saniyeden az süre zarfında karşısında bulunan göstericiler
tarafından atılan ve sanığa isabet eden taşlarla ilgili katılan tarafın özel
aldırdığı bir rapor dışında diğer raporlarda ve özellikle TRT'den alınan
bilirkişi raporunda net bilgi bulunduğu, gerek ateş etmeden önce, gerek ateş
esnasında ve gerekse ateş tamamlandığında göstericiler tarafından atılan
taşların sanığın vücudunun muhtelif yerlerine isabet ettiği, bu hususun
bilirkişi raporlarına da yansıdığı, ayrıntılı açıklamanın TRT'den aldırılan
raporda bulunduğu, sanığın üçüncü kez ateş etmesi ile birlikte geriye dönerek
oradan uzaklaştığı, sanığın oradan uzaklaşırken ve kalabalıktan epeyce
uzaklaşmasına rağmen arkasından gelen taşların da görüntülerde net olarak
gözüktüğü, hatta sanığın kalabalıktan uzaklaşırken sırtına isabet eden taşın ve
bu taş nedeniyle tökezlediğinin de görüntülerde açıkça belli olduğu,
belirtildiği şekilde olay sırasında yaralanan [E.S.nin] Ankara Numune
Eğitim ve Araştırma Hastanesine kaldırıldığı, ancak 14/06/2013 tarihinde vefat
ettiği anlaşılmıştır.
Bundan sonra ölü muayene işleminin
yapıldığı, daha sonra Adli Tıp Kurumu Ankara Grup Başkanlığınca 15/06/2013
tarihinde, katılanlar adına gözlemci olarak Adli Tıp Uzmanı Dr. [A.U.nun] da katılımıyla otopsi
yapıldığı,... [E.S.nin] ateşli silah mermi çekirdeği yaralanmasına bağlı
olarak öldüğünün yapılan otopsi ile anlaşılması üzerine, sanığın görev silahına
el konulduğu anlaşılmıştır. Otopsi sırasında ölenin başından bir adet 9 mm
çapında mermi çekirdeğinin çıkartıldığı, adli emanete alınan sanığa ait silah
ile ölenin vücudundan çıkartılan mermi çekirdeğinin ... gönderildiği, Adli Tıp
Kurumu Fizik İhtisas Dairesi Balistik Şubesi tarafından mermi çekirdeği ve
tabanca üzerinde yapılan inceleme sonucu düzenlenen 20/06/2013 tarih ...
balistik raporunda...
Olaylar sırasında kendisine isabet eden
taşlar nedeniyle sanığın da yaralandığı, soruşturma aşamasında sanığa ait
olduğu bildirilen ve vücudunun çeşitli yerlerinde yara izlerini gösteren
fotoğrafların dosyaya konulduğu, olaydan sonra sanığın [M.İ.] Hastanesinin 01/06/2013
tarih... numaralı raporunda karın sağ alt kısımda, sağ ön kol bileğinde ve sol
ön kol iç yüzde abrazyon mevcut olduğu, aynı Hastane tarafından sanık hakkında
01/06/2013 tarihinde 2 gün, 03/06/2013 tarihinde 7 gün, 10/06/2013 tarihinde de
7 gün istirahat raporu düzenlendiği görülmüştür.
Olay sonrası Cumhuriyet Savcısı ve
Ankara İl Jandarma Komutanlığı Olay Yeri İnceleme Timi'nde görevli 2 uzman
bilirkişi ile 07/06/2013 tarihinde olay mahallinde keşif yapıldığı, keşif
sırasında katılan vekillerince hazır edilen tanıkların dinlenildiği,
bilirkişilerce ölenin düştüğü yerin ve olay yerindeki sabit noktaların tespit
edilerek ölçümlerinin yapıldığı, olay mahallini gösteren fotoğrafların ve
kamera kaydının alındığı, keşif sonrası keşfe katılan bilirkişilerce 13/06/2013
tarihli raporun düzenlendiği...
Soruşturma aşamasında ölenin vurulma
anına ilişkin görüntülerin, olay mahallinde bulunan kamu kurumları ile özel
şahıslara ait işyerlerinin güvenlik kameralarından, mobese kayıtlarından,
televizyon kuruluşlarından, internetten ve RTÜK'ten temin edilen görüntülerin
bilirkişilere tevdi edildiği, bilirkişilerin 25/06/2013 tarihli raporu ibraz
ettikleri görülmüştür. Raporun ayrıntılarında polise yapılan saldırıların,
sanığın ateş etme anı, maktülün vurulma anı ve sanığa yönelik taşlı
saldırılarının fotoğraflarla gösterildiği, gerilerden koşarak gelen bir
göstericinin elindeki büyük bir taşı yakın mesafeden sanığın başına attığı,
sanığın başındaki kaskın ön tarafına çarpan taşın yere düştüğü, bu sırada
sanığın sağ elinde bulunan tabancasının mekanizmasını çektiği, sanığın
tabancayı havaya kaldırdığı sırada ölenin de dahil olmak üzere bir çok
göstericinin elinde taş bulunduğu ve taşları atmak üzere oldukları, toplam 3 el
ateş eden sanığın ateş etme süresinin 1 saniye civarında olduğunun, ateşlemeler
sırasında namlunun çok hareketli olduğu, son ateşleme öncesinde ise namlunun
bir an yere paralel olduğu, sanığın göstericilere yaklaşmasından silahını 3.
kez ateşlemesine kadar geçen süre içerisinde göstericiler tarafından 10 adetten
fazla taşın sanığa atıldığının belirtildiği görülmüştür.
Ankara Emniyet Müdürlüğünün 24/06/2013
tarihli yazısı ekinde 02/06/2013 tarihli olay tutanağının bulunduğu,... Olay
tutanağında anlatılan hususların tanık beyanları ile anlatılan, görüntü
kayıtlarında Kızılay Meydanına ait görüntülerle uyumlu olduğu anlaşılmıştır.
Yine içlerinde sanığın da bulunduğu
Çevik Kuvvet Birliğinin amiri olan [S.G.nin], görev yaptıkları 01/06/2013 günü saat 16:00 ila
02/07/2013 günü saat 10:00 arasında gerçekleşen olaylara ilişkin 02/06/2013
tarihli Görev Raporu düzenlediği, bu raporda ölenin vefatı olayı, bu olaydan
önce ve sonra yaşananların detaylı olarak anlatıldığı, raporda isimleri yazılı
9 polis memurunun yaralandığı ve iş göremez raporu aldığı, polise ait 5 adet
kalkanın da göstericiler tarafından gasp edildiği bilgilerine de yer verildiği,
rapor içeriğinin görüntü kayıtları ile uyumlu görüldüğü, özellikle bilirkişi
raporunda belirtilen ve göstericilerin polis kalkanı ile çekilen görüntüsü ile
uyumlu olduğu görülmüştür.
Katılanların olay nedeniyle şikayetçi olup,
davaya katılma talebinde bulundukları, katılma konusunda karar verildiği ve
katılan sıfatını aldıkları görülmüştür.
Sanık [A.Ş.nin] soruşturma aşamasında alınan ifadesinde
özetle... ifade ettiği anlaşılmıştır. Yargılama aşamasında verdiği savunmasının
da benzer mahiyette olduğu görülmüştür.
Görüntülerde ve bilirkişi raporlarında
bir saniye ile bir buçuk saniye kadar bir sürede 3 el silah sesinin duyulduğu,
sanık polis memurunun silahını yere doğru dolduruş yaptıktan sonra 3 el atış
yaptığı, atışlar esnasında sanığın karşısında bulunan, içerisinde [E.S.nin] de yer aldığı gösterici
grubun taşlı saldırısına maruz kaldığı, 3. atış sesinin gelmesinin hemen
ardından grubun bir kısmının geriye doğru kaçtığı, bir kısmının ise sanığı
taşlamaya devam ettiği, sanık kaçarken dahi arkasından taşların gelmeye devam
ettiği, hatta kaçarken taşlardan birinin sanığın sırtına isabet ettiği ve bu
taşın etkisiyle sanığın tökezlediği görülmüştür.
Bu itibarla,... eylemlerin basit bir
gösteri yürüyüşü boyutunda kalmadığı,... gösterici sayısının kolluk görevlisi
sayısından çok fazla olması nedeniyle ilk başta görüntülerde de görüldüğü üzere
kalkanlarla bekleme ve gaz sıkma olarak müdahale ettikleri, ancak
göstericilerin sayısının, baskı ve şiddetinin her geçen dakika artması üzerine
geri çekilmeye başladıkları, bu sırada göstericilerin sıkıştırdıkları polis
memurlarını linç ettikleri, bu durumun görüntü kayıtları ile sabit olduğu, ...
Kızılay meydanı Güvenpark içerisinde sıkışan kolluk görevlilerinin
göstericilerin sayısı, uyguladıkları şiddet nedeniyle ölüm korkusu içine
düştükleri, sadece gaz sıkma ve güvenli şekilde çekilme gerçekleştirmeye
çalıştıkları, bu esnada sanığın da geri çekilirken kalkancı grupta yer alması
ve bu sebeple en önde yer alması nedeniyle geri çekilirken daha evvel
bahsedildiği ve görüntü kayıtları ile sabit olduğu üzere taş bankların
bulunduğu kısımda sıkıştığı, olay günü polis memuru olarak görev yapan tanık [F.Ö.] talimatla alınan beyanında
belirttiği üzere görüntülerde sanığa en yakın pozisyonda bulunan ve en yakından
taş atan uzun boylu ve kel gösterici olarak tabir edilen bir göstericinin
sanığın üzerine geldiği, tekme atmaya çalıştığı, sanığı taşlamaya başladığı,
bunun üzerine sanığın göstericiyi kendinden uzaklaştırmaya çalıştığı ve bu
amaçla göstericiyi tekmelemeye başladığı, bu sırada sanığın kalabalık gösterici
grubunun önünde kaldığı, göstericilerin yoğun taşlı saldırısının ve daha evvel
taş bankların önünde sıkışması ve darp edilmeleri nedeniyle sanığın
göstericileri kendinden uzaklaştırmak amacıyla silahını yere doğru tutmak
suretiyle mermiyi namluya sürdüğü, yine aynı şekilde elini havaya kaldırdığı,
elinin omuz hizasından yukarıda iken havaya ateş açıp göstericilerin
dağılmasını sağlamak istediği, bu sırada taşla saldırının halen devam ettiği ve
atılan taşlar nedeniyle sanığın sabit duramadığı, sanığın ilk iki atışı uyarı
amaçlı havaya yaptığı sırada atılan ve sol kasık bölgesine isabet eden taş
nedeniyle sanığın yukarı doğru sıçrar pozisyona geldiği ve yere sadece ayak
uçlarının temas ettiği, bu hususun ana klasörün ek 1. klasörü içinde bulunan
polis memurlarınca hazırlanmış 20/06/2013 tarihli bilirkişi raporunun 25.
sayfasında '40 nolu şahıs tarafından atılan 39 nolu taşın Polisin karın ile
kasık bölgesi arasına isabet ettiği, bu isabet nedeniyle sol kolun karın
bölgesine doğru tutulduğu, vücudun kasılma hareketi sergilediği' şeklinde
belirtildiği, sanığın yoğun taşlı saldırıya maruz kaldığı sırada bu şekilde
üçüncü atışın gerçekleştiği, o anda anlaşıldığı kadarı ile isabet eden taşın
verdiği etki ve atılan ancak isabet etmeyen taşlardan korunma refleksi ile
sanığın vücudunun şeklinin, el ve kol durumunun bozulduğu, dolayısıyla sanığın
hedef gözetmediği, özellikle yavaşlatılmış görüntü incelendiğinde sanığın hedef
gözettiğinin söylenmesinin mümkün olmadığı, sanığın göstericilerin üzerine
doğru ateş etmediği, sanığın havaya uyarı atışı yaptığı sırada taşlamanın
etkisiyle mevcut neticenin meydana geldiği, dolayısıyla sanığın saldırıya
uğramış bir halde iken ve bu saldırıyı defetmek maksadıyla, görüntü
kayıtlarındaki saldırgan sayısı ve atılan taş yoğunluğu nazara alındığında
saldırıyla orantılı şekilde, PVSK 16. maddesinde belirtilen silah kullanma
yetkisi kapsamında havaya ateş ederek saldırıyı uzaklaştırmaya çalıştığı sırada
sol kasık bölgesine isabet eden taşın verdiği etkiyle tedbirsizliği ve
dikkatsizliği ile üçüncü atışta [E.S.nin] yaralanmasına ve akabinde
ölümüne neden olduğu, sanığın bir kolluk görevlisi ve çevik birliğinde görevli
olması nedeniyle bu durumda kendisinden saldırı anında dahi daha dikkatli
olmasının, silah kullanma becerisinin o zor anda dahi ileri seviyede olmasının,
daha dikkatli olmasının beklendiği, sanığın taş atıldığı sırada elinin şeklinin
değişeceğini düşünüp ona göre tavır geliştirmesinin beklendiği, bu nedenle
tedbirsizliği ve dikkatsizliği nedeniyle taksir düzeyinde sorumluluğunun
bulunduğu kanaatine varılmıştır. Bu bağlamda sanığın eyleminin tipik karşılığı
olan TCK 27/1 maddesi yollamasıyla TCK 85/1 maddesi uyarınca cezalandırılması
cihetine gidilmiştir. Her ne kadar yargılama süresince sanığın hedef gözettiği
iddia olunmuş ise de yukarıda yapılan açıklamalar ve ana klasörün ek 5.
klasöründe bulunan [D.Y., E.A.Y., M.S.] tarafından hazırlanan 25/11/2013
tarihli uzman görüşü isimli raporda 'izlenen video görüntülerinde maktül [E.S.nin]
ya da herhangi bir göstericinin hedef alındığına değin sanık [A.Ş.nin]
bir hareketi izlenmemiştir' şeklinde belirleme, görüntü kayıtları karşısında bu
iddialara itibar edilmemiştir.
Her ne kadar sanık müdafiileri TCK 27/2
maddesinin uygulanmasını talep etmiş iseler de, sanığın kolluk görevlisi olması
ve bu eğitimi almış olması gözetilerek bu beyana itibar edilmemiştir.
Her ne kadar yargılama aşamasında sanık
polis memurunun ekip arkadaşlarından ayrılarak ileriye çıktığı ve hedef
gözeterek bu eylemi gerçekleştirdiği iddia olunmuş ise de, gerek görüntü
kayıtlarında gerekse katılan vekillerinin dosyaya ibraz ettiği 02/12/2013
tarihli dilekçenin 49. sayfasında mevcut fotoğrafta da net olarak gözüktüğü
üzere sanık polis memurunun ekip arkadaşlarından ayrılmadığı, fotoğrafta ağacın
sağ tarafında sanık polis memurunun arka tarafına doğru birden fazla polis
memurunun bulunduğu görülmekte olup bu nedenle polis memurunun ekip
arkadaşlarından ayrıldığı yönündeki beyanlara itibar edilmemiştir.
KASTEN ADAM ÖLDÜRME SUÇU YÖNÜNDEN
DEĞERLENDİRME: Dosyadaki beyan ve ifadeler, özellikle görüntü kayıtları
incelendiğinde sanığın bir anda kalabalık grubun karşısında kaldığı ve
kalabalığı dağıtmak amacıyla havaya ateş ettiği, görüntüler dikkatle
incelendiğinde sanığın karşısındaki gruba karşı herhangi bir şekilde hedef
gözetme hareketinin bulunmadığı, ana klasörün ek 5. klasöründe bulunan [D.Y., E.A.Y., M.S.] tarafından
hazırlanan 25/11/2013 tarihli uzman görüşü isimli raporda 'izlenen video
görüntülerinde maktül [E.S.nin] ya da herhangi bir göstericinin hedef
alındığına değin sanık [A.Ş.nin] bir hareketi izlenmemiştir' şeklinde bu
durumun açıklandığı, sanığın kalabalığın önünde kaldığı sırada ölenin
kalabalığın orta kısmında yüzünde kırmızı fular ile bulunduğu, sanığın havaya
ateş etmeye başlaması ile grubun ön kısmının geriye doğru kaçması üzerine
ölenin önünün açıldığı ve yukarıda ayrıntılı olarak bahsedildiği üzere üçüncü
atış neticesinde vurulduğu, bu anlamda dosya kapsamı itibariyle sanığın kasten
öldürme amacıyla ateş etmesinin mümkün olmadığı, kaldı ki sanığın böyle bir
kastının varlığı bir an için kabul edildiğinde sanığın hemen en yakınında ve
ona en yakından taş atan tanık beyanlarında kel gösterici olarak tabir edilen
şahsı hedef almasının hayatın olağan akışının gereği olacağı, yine sanığın ölen
[E.S.yi] daha önceden tanımadığı, ilk iki atışın havaya doğru olduğu, üç
atış süresinin toplamda maksimum 1,5 saniye civarında olduğu, bu süre
içerisinde düşünüp, tanımadığı öleni hedef alıp üçüncü atışı yapmasının
düşünülemeyeceği, sonucun düşünüldüğü yönünde de bir kanıt olmadığı,
kalabalığın orta kısmında bulunan öleni bilerek ve kasten hedef aldığının kabul
edilmesinin hayatın olağan akışı ile bağdaşmayacağı, bu itibarla mevcut olayda
hedef gözetmenin ve kasten öldürme fiilinin gerçekleşmediği, eylemin yukarıda
bahsedildiği üzere TCK 27/1 maddesi yollamasıyla TCK 85/1 maddesini oluşturduğu
Mahkememizce kabul edilmiştir. Yine burada belirtmek gerekir ki görüntüler
incelendiğinde polis memurlarının özellikle taş banklar civarında sıkıştırılıp
yoğun şekilde taşlı saldırıya uğradığında ve görüntülerde net olarak görülen
özellikle iki alanda linç girişimi bulunduğu ahvalde dahi ve PVSK 16. madde
anlamında silah kullanma yetkileri bulunmasına rağmen silaha sarılmadıkları,
sadece göstericileri uzaklaştırma gayretinde bulundukları anlaşılmaktadır. Bu
durumda o halde dahi silaha sarılmayan kolluk görevlilerinin hedef gözettiği,
kasten öldürdüğü iddiasının soyut kaldığı aşikardır.
OLASI KAST YÖNÜNDEN DEĞERLENDİRME: Olası
kast TCK 21/2 maddesinde 'Kişinin, suçun kanuni tanımındaki unsurların
gerçekleşebileceğini öngörmesine rağmen, fiili işlemesi halinde olası kast
vardır.' şeklinde açıklanmıştır... Somut olayda sanığın amacı sayıca çok fazla
olan, olaydan kısa süre önce kendilerini taş bankta sıkıştıran ve darp eden,
bir anda önünde kaldığı göstericileri havaya ateş ederek dağıtmak ve oradan
uzaklaşmak olup, içinde ölenin de bulunduğu göstericilerin yoğun taşlı
saldırısı sırasında vücuduna isa[b]et taşın vücut şeklini bozması ve elinin bir an oynaması
üzerine mevcut neticenin meydana geldiği, dolayısıyla sanığın havaya uyarı
atışı açmak amacında olduğu, bu amaçta neticenin öngörüldüğünün
söylenemeyeceği, bu durumun hayatın olağan akışı ile bağdaşmayacağı, bu nedenle
sanığın eyleminde olası kastın şartlarının gerçekleşmediği kanaatine
varılmıştır.
BİLİNÇLİ TAKSİR YÖNÜNDEN DEĞERLENDİRME: Bilinçli
taksir TCK 22/3. maddesinde 'Kişinin öngördüğü neticeyi istememesine karşın,
neticenin meydana gelmesi halinde bilinçli taksir vardır' şeklinde tarif
edilmiştir. Az evvel olası kastla ilgili açıklama yaparken bahsedildiği üzere
sanığın neticeyi öngördüğünün savunulması hayatın olağan akışı ile bağdaşmaz.
Zira somut olayda sanığın amacı sayıca çok fazla olan, olaydan kısa süre önce
kendilerini taş bankta sıkıştıran ve darp eden, Kızılay meydanının geneline
dağılmış ve somut olayda bir anda karşısında kaldığı göstericileri havaya ateş
ederek dağıtmak olup bu itibarla neticeyi öngörme, öngördüğü neticeyi istememe
halinin bulunmaması nedeniyle bilinçli taksir halinin de bulunmadığı kanaatine
varılmıştır.
MEŞRU MÜDAFAA YÖNÜNDEN DEĞERLENDİRME:
Gezi olaylarının büyüklüğü, bu hususun katılan vekillerince de ikrarı,
görüntülerde görüldüğü üzere gösterici sayısının kolluk güçleri sayısından çok
fazla olması, zaman zaman kolluk görevlilerinin göstericilerce sıkıştırılması,
darp edilmesi, görüntülerle sabit olduğu üzere linç edilmesi, yine görüntülerle
sabit olduğu üzere göstericilerin organize şekilde ve süreklilik arzeder
biçimde taşlı saldırıları, kolluk güçlerinin ancak gaz sıkma ve çekilme dışında
başkaca müdahale edememesi, yine bu sıkıştırma ve darp sırasında kel ve uzun
boylu olarak tabir edilen göstericinin, tanık beyanından anlaşıldığı üzere
sanığın yanına gelip tekrar saldırması, sanığın bu göstericiyi uzaklaştırmak
isterken içinde ölenin de bulunduğu kalabalığın önünde kalması, yoğun taşlı
saldırıya uğraması, ölenin dahi taşlı saldırıya iştirak etmesi, ölenin somut
olaydan bir süre önce yerden taş topladığı ve attığı taş sayısı, basit bir gösteri
yürüyüşü olmayan gezi olayları bağlamında değerlendirildiğinde sıradan bir
gösteri yürüyüşü olarak nitelendirilmeyen,... normal bir gösteri yürüyüşünde
rastlanmayacak boyutta saldırıya maruz kalan ve polis olan sanığın kendisini
saldırıdan kurtarma amacına, havaya ateş etmek suretiyle yöneldiğinin kabulünün
gerektiği, bu amaçla sanığın namluyu yere doğru tuttuğu sırada namluya mermi
sürdüğü, havaya kaldırdığı, bu aşamaya kadar sanığın olayların büyüklüğü,
saldırıların devam etmesi ve yapılan saldırılar karşısında meşru müdafaa
şartları içerisinde kaldığı, ancak aldığı eğitim ve yer aldığı çevik birliği
nedeniyle sanığın atılan taşlara rağmen profesyonelce havaya ateş etme eylemini
tamamlayamadığı ve atılan taşlardan kaynaklı vücut şekli ve el kol düzeninin
kayması nedeniyle ölenin vurulduğu, tüm dosya kapsamına göre sanığın hedef
gözetmediği, birini vurma amacına yönelmediği, bu itibarla normal bir gösteri
yürüyüşünden farklı olup çok sayıda gösterici tarafından yoğun şekilde taşlı
saldırıya uğrayan sanığın meşru müdafaa şartları içeresinde iken meşru müdafaa
sınırını açıklandığı üzere taksir derecesinde kusuru ile aştığı kanaatine
varılmıştır.
TANIK ANLATIMLARI ...
ADLİ EMANETTE BULUNAN GÖRÜNTÜ KAYITLARI
ÜZERİNE DEĞERLENDİRME: ...
BİLİRKİŞİ RAPORLARI ÜZERİNE
DEĞERLENDİRME:
Ana klasörün ek 5. klasöründe bulunan [D.Y., E.A.Y., M.S.] tarafından
hazırlanan 25/11/2013 tarihli uzman görüşü isimli raporda 'izlenen video
görüntülerinde maktül [E.S.nin] ya da herhangi bir göstericinin hedef
alındığına değin sanık [A.Ş.nin] bir hareketi izlenmemiştir' şeklinde
belirleme olup bu belirlemenin dosya kapsamı ve görüntülerle uyumlu olduğu, bu
nedenle sanığın hedef gözetmediğine ilişkin Mahkememiz kabulüne uygun olması
sebebiyle raporun bu kısmına itibar edilmiştir. Ancak raporun sonuç kısmında,
göstericilerin ve özellikle ölenin ve göstericilerin davranışları ile ilgili
herhangi bir değerlendirme yapılmamış olması, sadece sanık açısından tek
taraflı değerlendirme yapılması nedeniyle raporun bu kısımlarına itibar edilmemiştir.
Ana klasörün ek 1. klasöründe bulunan [K.S.] tarafından hazırlanan
09/09/2013 tarihli raporda,.. bağımsız rapor sunacak derecede bilgisinin
olmadığı kanaati oluştuğu, yine Polisin kendisine isabet eden taş nedeniyle
havaya doğru sıçradığı ancak bununla ilgili olarak '1 taş Polisin kaskına
isabet ediyor, Polisin doğrudan bununla ilgili bir tepkisi görünmüyor' şeklinde
fotoğraf ile uyumsuz beyanının bulunduğu, yine raporun son kısmında 'burada bir
meşru müdafaa durumu söz konusu olamaz' şeklinde açıklamasının bulunduğu, yine
aynı sayfada 'Polisin silahını ateşlemesi yalnızca kendisinin eyleme geçmeye
meyilli olmasından kaynaklanıyor gibi gözüküyor' şeklinde açıklamasının
bulunduğu, raporda göstericilerin eylemleri ve şiddeti konusunda herhangi bir
açıklama yapılmadığı, bu açıklamalar nazara alındığında olayların mahiyeti,
büyüklüğü, göstericilerin şiddet içeren eylemleri, olayların öncesi ve
sonrasından bilirkişinin bilgisinin olmadığı kanaatine varıldığı, ayrıca
raporun ön kısmında bilirkişinin uzmanlık alanının 'belgesel yönetmenliği
profesörü' olarak belirtildiği, ancak hukuki bir kavram olan 'meşru müdafaa'
hakkında hukukçu olmadığı ve uzmanlık alanına girmediği halde subjektif bir
değerlendirme yaptığı, olayı tek tarafa yönlendiren rapor hazırladığı, bu
nedenle dosya kapsamı, mevcut görüntü kayıtları itibariyle bu rapora itibar
edilemeyeceği kanaatine varılmıştır.
Ana klasörün ek 1. klasörü içinde
bulunan [C.K.] tarafından
hazırlanan 03/07/2013 tarihli raporda, olayın Ankara'nın göbeğinde gerçekleştiği
belirtilerek 'söz konusu Polis Memuru, olayın hiçbir aşamasında, kalabalık bir
gösterici grubu içinde kalmış, ekibindeki Polis arkadaşlarından ayrı düşmüş,
tüm savunma araçları elinden alınmış, çaresiz bir durumda değildir...
göstericilere doğru öfke ile yöneldiği... tam anlamıyla durumla orantısız bir
şiddet içeren ikinci davranış izlemiş... kontrol edemediği öfke ve
saldırganlığı nedeniyle' şeklinde ifadelere yer vermiştir.... yine sanığın
öfkesini kontrol edemediğini bilirkişinin nasıl anladığının rapor içeriğinden
anlaşılamadığı, sanığın karşısında bulunan grubun öfke içinde olup olmadığı,
grubun ve içerisinde ye alan ölenin öfkeli olup olmadığı, öfkelerini kontrol
edip etmedikleri, ölenin olay öncesi ve sırasında durumu hakkında ve olaylar bağlamında
göstericilerin sayısı ve polisin tavrı konusunda bir açıklama bulunmadığı,
sanki olay bir polis memuru ile beş-on kişi arasında cereyan etmiş gibi
açıklamalar bulunduğu, raporda açıklanan hususların görüntülerle uyumlu
olmadığı, bilirkişiden beklenen objektif değerlendirme yerine raporda sadece sanığı
değerlendirerek tek taraflı ve subjektif hazırladığı gerekçesiyle rapora itibar
edilmemiştir.
Ana klasörün ek 1. klasörü içinde
bulunan [O.A.]
tarafından hazırlanan 05/08/2013 tarihli raporda, fotoğraflarda Kızılay
meydanındaki göstericilerin konumu, taşlanan, beton banklar arasında sıkışarak
düşen ve burada linç edilen, kaçmak için telefon kulubesinden atlayan
polislerin, yerden taş toplayan ölenin, olay anına ilişkin fotoğraflarının
bulunduğu, raporun dosya kapsamında incelenen görüntülerle uyumlu olması
sebebiyle rapora itibar edilmiştir.
Ana klasörün ek 1. klasörü içinde
bulunan [S.Ç.Ö. ve
E.Ö.] tarafından hazırlanan 17/07/2013 tarihli bilirkişi özel raporunda
görüntülerle uyumlu kısımlara itibar edilmiştir. Ancak dosya kapsamı ve
görüntülerle ve diğer bilirkişi raporlarıyla uyumlu olmayan sanığa taş isabet
etmediğine ilişkin 7. sayfadaki açıklamalar, 8. sayfada fotoğrafta net olarak
çok sayıda göstericinin taş attığının ve atmaya çalıştığının çıplak gözle dahi
görülmesine rağmen 'görüntüdeki herhangi bir göstericinin taş atmadığı
anlaşılıyor' şeklindeki dosya ve görüntü kayıtlarına, diğer bilirkişi
raporlarına aykırı açıklamalar nedeniyle rapora itibar edilmemiştir.
Ana klasörün ek 1. klasörü içinde
bulunan Polis memurlarınca hazırlanmış 20/06/2013 tarihli bilirkişi raporundaki
fotoğraf ve açıklamaların dosya kapsamı ve görüntülerle uyumlu olması sebebiyle
rapora itibar edilmiştir. Raporda görüntüler kısmında Polis memurlarının
sıkıştırıldığı anda taşlanma, taşların büyüklüğünü gösteren, yere düşen
Polislere saldıran göstericilerin, yerden taş toplayıp 5 kez taş atan maktülün
görüntülerinin bulunduğu görülmüştür. Raporun 25. sayfasında 40 nolu şahıs
tarafından atılan 39 nolu taşın Polisin karın ile kasık bölgesi arasına isabet
ettiği, bu isabet nedeniyle sol kolun karın bölgesine doğru tutulduğu, vücudun
kasılma hareketi sergilediği belirtilmiş olup, bu husus eylemin
vasıflandırılması konusunda yukarıda yapılan açıklamalarla uyumludur.
Ana klasörün ek 1. klasörü içinde
bulunan bilirkişi [S.A.
ve A.C.] tarafından hazırlanan 25/06/2013 tarihli raporda daha evvel izlenen
görüntü kayıtlarıyla ilgili yapılan açıklamalar doğrultusunda göstericilerin
taşlama, polisin beton banklar arasında sıkışan ve taşlanma, gösterici sayısı
ve kapladıkları alanı gösteren, olay anına ilişkin açıklamalı fotoğrafların
bulunduğu bilirkişi raporunun dosya kapsamı ve izlenen görüntü kayıtlarıyla
uyumlu olduğu kanaatine varılmıştır.
Mahkememizce bozma sonrası aldırılan TRT
bilirkişilerinin verdiği 19/08/2016 tarihli bilirkişi raporu içeriğinde yapılan
açıklamaların dosya kapsamı ve incelenen görüntülerle uyumlu olduğu, olay
sırasında ölenin de sanığa taş attığı, ölenin içinde bulunduğu grubun sanığa
yönelik taşlı saldırıları ve olay anına ilişkin açıklamaların bulunduğu, sanığa
olay sırasında isabet eden taşlarla ilgili isabet yerleri de gösterilerek bu
hususların açıklandığı, raporun 10, 11, 12 ve 13 sayfalarında sanığa isabet
eden taşlarla ilgili açıklamaların mevcut olduğu, 13. sayfada ölenin attığı
taşın sanığın kaskının sağ tarafına çarptığı, 14. sayfasında atış öncesinde
sanığa isabet eden taş sayısının 6, atış sırasında isabet eden taş sayısının 2
olduğunun belirtildiği, atış sırasında sanığın fiziki yapısına ilişkin açıklamaların
bulunduğu görülmüş, bu nedenle dosya kapsamı, görüntü kayıtları, itibar edilen
bilirkişi raporları ile uyumlu olması nazara alınarak bu rapora itibar
edilmiştir. Her ne kadar raporun son sayfasında ateşleme sırasında ateş eden
kolun pozisyonunu değiştirecek şekilde 'sağ kola' taş isabet etmediği
belirtilmiş ise de, görüntü kayıtlarında 3. atış sırasında sanığın sol kasık
bölgesine taş isabet ettiğinin sanığın sol kolunu bu kısma doğru getirdiğini ve
sanığın isabet eden bu taş sebebiyle kasılma hareketi gösterdiği, sağ elinin bu
sebeple bir an için yere paralel hale geldiği yukarıda izah olunmuş olup,
raporda bahsedilen sağ kola taş değmemesi açıklamasının Mahkememizin eylemin
vasıflandırılması ve kabulüne aykırı olmadığı anlaşılmıştır.
Ana klasörün ek 3. klasörü içinde
bulunan Emniyet Müdürlüğü İl Polis Disiplin Kurulu Başkanlığının 22/10/2014
tarih ... disiplin kararında '... linç edilmek istenildiği sırada bu
saldırıları bertaraf etmek için meşru savunma durumuna düşen Polis Memuru [A.Ş.nin] PVSK'nın 16. maddesi gereği
doğrudan silah kullanma yetkisi olmasına rağmen yasa dışı eylem yapan
göstericilerden kendisini kurtarma maksadıyla silahını sadece havaya ateş etmek
suretiyle kullanmasının mevzuatın kendisine verdiği yetkilerden olduğu... Kanunun
kendisine verdiği yetkiler çerçevesinde havaya ateş ettiği ancak kendisinden
kaynaklanmayan nedenden dolayı silahının pozisyonunun değişerek... yasa dışı
eylemlere müdahale ettiği esnada kendisine yönelik saldırıyı bertaraf etmek
maksadıyla silahını kullanmasında kusurunun olmadığı... ceza tayinine mahal
olmadığına' karar verildiği görülmüştür.
GEZİ OLAYLARI ÜZERİNE DEĞERLENDİRME: ...
Olay değerlendirilirken meydana geldiği sosyal, psikolojik, sosyolojik ve
çevresel faktörler ile sanığın ve ölenin bulunduğu şartlar dikkate alınmalıdır.
Mahkememizce de hüküm verilirken bu faktörler yukarıda anlatıldığı şekilde
değerlendirilmiştir.
KABUL EDİLEN EYLEMLE İLGİLİ
BİREYSELLEŞTİRME: Sanığın eylemi bu şekilde vasıflandırıldıktan sonra olayın
gelişimi, 'Gezi Olayları' olarak bilinen olayın büyüklüğü, basit bir gösteri
yürüyüşü olmaması, sanığın ve suç tarihinde Kızılay'da görev yapan kolluk
görevlilerinin maruz kaldığı saldırının boyutu, şidetin dozu, sanığın içinde
bulunduğu hal ve buna mukabil sanığın taksire dayalı kusurunun derecesi takdir
edilerek takdiren alt sınırdan bireyselleştirme yapılmış, TCK 27/1 maddesinin
amir hükmü gereği ve takdiren 1/6 oranında indirim yapılmış, takdiri indirim
nedenlerinin bulunması gözetilerek takdiren 1/6 oranında indirim yapılmış,
netice olarak belirlenen ceza miktarı sanığa verilen süreli hapis cezasının
taksirli suça ilişkin olması, sanığın kişiliği ve ekonomik sosyal durumu,
hürriyeti bağlayıcı cezanın ağırlığı, olayın meydana gelme hal ve koşulları,
bir engel bulunmaması nazara alınarak takdiren adli para cezasına çevrilmiştir.
Burada hesaplanan netice hapis cezasının ertelenmesi veya adli para cezasına
çevrilmesi hususunda..., erteleme halinde sonuç cezanın hapis olup kanun gereği
infaz edilmiş sayılacağı, bu durumda seçenek yaptırımlara çevirme hükümlerinin
ertelemeden daha lehe olduğu kanaatine varılarak adli para cezasına çevirme
işlemi uygulanmıştır.
Sanığın taksirli eylemi neticesinde ölüm
olayının meydana gelmesi, katılanların ölenin vefatı nedeniyle onun desteğinden
yoksun kalmaları, bu anlamda maddi zararlarının bulunması, nitekim katılan
tarafın maddi zarar nedeniyle Ankara 9. İdare Mahkemesinin 2014/1665 esas
sayılı dosyası ile dava açmaları, bu itibarla CMK 231 maddesinin şartlarının
oluşmaması nedeniyle sanık hakkında CMK 231 maddesinin uygulanmamasına karar
verilmiştir.
Her ne kadar suçta kullanılması
hasebiyle sanığa ait silah ve eklerinin müsaderesi düşünülürse de sanığın
eyleminin taksirli suça ilişkin olması,... müsadere edilemeyeceği, silah ve
eklerinin resmi işlemlerin tamamlanması için sanığın bağlı olduğu kuruma
gönderilmesi gerektiği kanaatine varılmıştır.
...
Her ne kadar katılan vekilleri sanığın
tahliyesine karar veren heyetin adli tatil içerisinde toplama bir heyet
olduğunu, verilen tahliye kararının korsan bir karar olduğunu, Aksaray Ağır
Ceza Mahkemesinin yetkisinin gaspedildiğini iddia etmiş iseler de tahliyeye
ilişkin duruşma zaptı incelendiğinde heyette mahkumiyet kararını veren Başkan
ve üye Hakimin bulunduğu görülmüş, bu itibarla katılan vekillerinin beyanlarına
itibar edilmemiştir. Bir Mahkeme her türlü kararında tahliye veya tutukluluğun
devamı yönünde karar verebilir. Uygulamada örneğin görevsizlik kararı veren
Asliye Ceza Mahkemesi görevsizlik kararı ile tahliye kararı veya tutukluğun devamı
yönünden karar verebilmektedir. Yine bir dosyaya geçici bakan bir Hakim'de
gerek tahliye ve gerekse tutukluluğun devamı yönünde karar vermektedir. Bu
uygulamalara sıkça rastlanmaktadır..."
82. Başvurucuların kararı temyiz etmesi üzerine Yargıtay
1. Ceza Dairesinin 5/12/2017 tarihli kararıyla anılan kararın suçun sübutu
yönünden onanmasına fakat ceza miktarı yönünden bozulmasına karar verilmiştir.
Gerekçenin ilgili kısmı şöyledir:
"...
2- Toplanan deliller karar yerinde
incelenip, sanık [A.Ş.nin],
maktul [E.S.ye] yönelik suçunun sübutu kabul, oluşa ve soruşturma
sonuçlarına uygun şekilde suç niteliği tayin, takdiri indirim sebebinin
niteliği takdir kılınmış, savunması inandırıcı gerekçelerle reddedilmiş,
incelenen dosyaya göre verilen hükümde bozma nedeni dışında isabetsizlik
görülmemiş olduğundan, sanık müdafilerinin TCK.nun 27/2. maddesinin uygulanması
gerektiğine, sair hususlara, katılanlar vekillerinin eksik incelemeye, suç
vasfına, sair hususlara yönelen ve yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddine,
Ancak;
Oluşa ve dosya kapsamına göre; polis
memuru olan sanığın, olay günü kamuoyunda Gezi Parkı Olayları olarak bilinen
Kızılay Güvenpark bölgesinde görevlendirildiği, söz konusu olaylar sırasında,
göstericiler tarafından birçok kamu malına zarar verildiği, güvenlik güçlerine
yönelik taşlı sopalı saldırılarda bulunulduğu, artan saldırılar nedeniyle
sanığın bulunduğu bölgede görev yapan güvenlik güçlerine Başbakanlığı korumak
için geri çekilme talimatı verilmesi üzerine, Çevik Kuvvet Birliklerinin geri
çekilmeye başladıkları, ancak; kendilerine yönelik saldırılar yüzünden düzenli
şekilde çekilemedikleri ve bazı çevik kuvvet mensuplarının Güvenpark'ın içinde
sıkıştıkları, sanık ve yanındaki bir kaç arkadaşının da bu şekilde geri
çekilmek üzere parkı terk ederken bazı göstericilerin saldırısına uğradıkları,
sanığın aldığı darbe yüzünden elindeki kalkanı düşürdüğü, kendisinin de yere
düştüğü, parktan çıktığı sırada kendisine yöneldiğini düşündüğü bir göstericiye
onu uzaklaştırmak için tekme attığı, ardından bu göstericinin arkasındaki,
içinde maktulün de bulunduğu bir grup göstericiyle karşı karşıya kaldığı,
gösterici grubunun kendisine yönelik yoğun taşlı saldırısını o andaki hal ve
koşullara göre saldırıyla orantılı biçimde PVSK.nun 16/6-a maddesi kapsamında
havaya ateş etmek suretiyle def etmek istediği, arka arkaya gerçekleşen 3
atıştan, ilk ikisinin havaya, sonuncusunun ise aldığı taş isabetleri yüzünden
silah üzerindeki hakimiyetini kaybetmesi sonucu, karşısındaki grubun içinde
bulunan maktulün sağ parietotemporal bölgesine isabet ettiği olayda, TCK.nun
27/1 ve 85/1. maddeleri uyarınca aynı Kanunun 3. ve 61. maddesindeki ilkeler
doğrultusunda taksire dayalı kusurunun ağırlığı nedeniyle taksirle ölüme neden
olma suçundan, sonuca etkili olacak şekilde teşdiden ceza tayini gerektiği
gözetilmeden, yazılı şekilde alt sınırdan ceza belirlenmesi..."
2. 2018/2
Esasına Kayden Görülen Yargılama Süreci
83. Bozma kararı üzerine yargılama Aksaray Ağır Ceza
Mahkemesinin 2018/2 esasına yeniden kaydedilmiştir. Aksaray Ağır Ceza
Mahkemesi; başvurucuların vekilleri, A.Ş.nin müdafileri ve başvurucular Sayfı
Sarısülük ile İkrar Sarısülük'ün yüzüne karşı verdiği 21/3/2018 tarihli karar
ile aynı gerekçelerle A.Ş.nin meşru savunmada sınırın taksirle aşılması
suretiyle öldürme suçundan takdiren alt sınırdan ayrılarak 3 yıl hapis
cezasıyla, neticeten 2 yıl 1 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına, şartları
oluşmadığından A.Ş. hakkında HAGB'nin uygulanmasına yer olmadığına, hapis
cezasının takdiren adli para cezasına çevrilmesiyle neticeten 15.200 TL adli
para cezasıyla cezalandırılmasına ve hükmedilen cezanın türü dikkate alınarak
ertelemeye yer olmadığına karar vermiştir.
84. Karar, Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 11/3/2019 tarihli
kararıyla onanmıştır. Aksaray Ağır Ceza Mahkemesi 30/5/2019 tarihli ek
kararıyla A.Ş.nin tutuklu kaldığı sürelerin hakkında hükmedilen adli para
cezası miktarını karşılaması nedeniyle infazının tamamlandığını dikkate alarak
A.Ş. hakkındaki yurt dışı çıkış yasağı konulmasına dair adli kontrol kararının
kaldırılmasına karar vermiştir.
85. Başvurucular vekili nihai kararı 13/4/2019 tarihinde
öğrendiğini bildirmiş olup başvurucular 13/5/2019 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
D. Olayla
İlgili Bazı İddialara İlişkin Diğer Soruşturma Süreçleri
86. Polis memurlarına güç kullanmaları yönünde talimat
veren ve olayı gördüğü hâlde müdahale etmeyen polis memurları ve amirleri
hakkında başvurucuların bir kısmının yaptığı suç duyurusuna ilişkin olarak
Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 11/7/2013 tarihinde, olay gününe ait polis
telsiz muhabere kayıtlarına göre A.Ş.ye silahını kullanması yönünde bir talimat
verilmediğinin anlaşıldığı, bir saniye süren ateş etmeler sırasında olayın fark
edilmediği ve müdahale imkânının bulunmadığı gerekçesiyle meşru savunmada
sınırın aşılması suretiyle ölüme neden olma suçuna azmettirme ve görevi kötüye
kullanma suçlarından ek kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilmiştir.
Başvurucuların karara karşı yaptıkları itiraz Sincan 1. Ağır Ceza Mahkemesince
3/10/2013 tarihinde reddedilmiştir.
87. Başvurucuların bir kısmının o tarihte görev yapan
başbakan ve vali hakkında yaptığı suç duyurusuna ilişkin olarak Cumhuriyet
Başsavcılığı 5/11/2013 tarihinde, halkı kin ve düşmanlığa tahrik, görevi kötüye
kullanma, hakaret gibi suçlardan kovuşturmaya yer olmadığı kararı vermiştir.
88. Yine olayda A.Ş.nin aldığı yaralara dair sahte rapor
düzenlendiği ve bu raporun kullanıldığı iddiasıyla başvurucuların A.Ş. ve
doktorlar hakkında yaptığı 17/3/2014 tarihli suç duyurusuna ilişkin olarak Cumhuriyet
Başsavcılığı, kovuşturmaya yer olmadığı kararı vermiştir. Başvurucuların karara
karşı yaptıkları itiraz Ankara Batı 3. Ağır Ceza Mahkemesince 4/6/2014
tarihinde reddedilmiştir.
E. Olaya
İlişkin Tam Yargı Davası Süreci
89. Başvurucular yakınlarının ölüm olayına ilişkin olarak
aynı iddialarla 9/9/2014 tarihinde Ankara 9. İdare Mahkemesi (İdare Mahkemesi)
nezdinde İçişleri Bakanlığı aleyhine tam yargı davası açmıştır. Başvurucular
Sayfi Sarısülük için 75.000 TL manevi, 1.000 TL maddi tazminat, Cem, Mustafa,
İkrar Sarısülük ve Fikrinaz Tümen için her birine 40.000 TL manevi tazminat,
başvurucu sıfatı bulunmayan müteveffanın babası Muzaffer Sarısülük için ise
75.000 TL manevi, 1.000 TL maddi tazminat olmak üzere toplam 312.000 TL
tazminat ödenmesi talep edilmiştir.
90. İdare Mahkemesi 14/12/2018 tarihli kararla manevi
tazminat isteminin kısmen kabulüne, maddi tazminat isteminin reddine karar
vererek anne Sayfi Sarısülük ve baba Muzaffer Sarısülük'ün her biri için 50.000
TL, kardeşler Cem Sarısülük, Mustafa Sarısülük, İkrar Sarısülük ve Fikrinaz
Tümen'in her biri için 25.000 TL olmak üzere toplam 200.000 TL manevi tazminat
ödenmesine karar vermiştir. Kararda maddi tazminat talebinin reddedilmesine
dair karşıoy bulunmakta olup karşıoy gerekçesi şöyledir:
"Kamu görevlilerinin üstlendikleri
ödevin ve yürüttükleri hizmetin kural ve usul ve gereklerine aykırı olarak
yaptıkları eylem ve işledikleri kusurlar idareden ayrılamamaları nedeniyle
görevle ilgili olarak işlenen 'görev kusuru' niteliğinde ve idarenin hizmet kusuru
içerisinde değerlendirilmektedir. Bu bağlamda kamu görevlisi olan olan polis
memurununkamu hizmetini icra ederken kastı olmasa bile taksiri il ölüme sebep
olmasıyla idarenin hizmet kusuruna yol açtığı kuşkusuzdur. Davacılar yakınının
ölümü ile meydana gelen zararın polis memurunun taksirli eylemi ile kamu
hizmetinin yürütülmesi ve görevin ifası sırasında oluştuğu dolayısı ile idari
eylem ile zarar arasında nedensellik bağı bulunduğu açıktır.
Ölenin kanuna aykırı olarak izinsiz bir
şekilde düzenlenen, demokratik gösteri sınırlarını aşan, yasa dışı örgütlerin
boy gösterdiği ve şiddet olaylarının yer aldığı eylem ve gösteriye bilerek ve
isteyerek aktif bir biçimde katılmış olması nedeniyle takdiren belirlenecek
kusuru oranında indirim yapılmak sureti ile maddi tazminata hükmedilmesi
gerekirken aksi yöndeki maddi tazminat isteminin tümden reddi yönündeki
çoğunluk kararına katılmıyorum."
91. Karar gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"...
Dava dosyasının incelenmesinden,
davacılar yakını
[E.S.nin] 01.06.2013 tarihinde Kızılay'da gerçekleştirilen ve 'Gezi Parkı
Eylemleri' olarak adlandırılan eylemler sırasında Ankara Emniyet Müdürlüğü
emrinde görevli polisler tarafından göstericilere müdahale edildiği esnada,
geri çekilen ve göstericiler tarafından darp edilen polis memurlarından A.Ş.
isimli polis memurunun silahından çıkan kurşunun kafasına isabet etmesi
neticesinde yaralandığı, 14/06/2013 tarihinde de hayatını kaybetmesi üzerine,
emniyet güçlerinin aşırı güç kullandığı iddialarıyla uğradıkları zararın
tazmini amacıyla şimdilik annesi Sayfı Sarısülük için 75.000,00TL manevi
1.000,00TL maddi; babası Muzaffer Sarısülük için 75.000,00TL manevi, 1.000,00TL
maddi; kardeşleri Cem, Mustafa, İkrar ve Fikrinaz'ın her biri için 40.000,00TL
manevi tazminatın olay tarihi olan 01/06/2013 tarihinden itibaren işleyecek
faizi ile birlikte ödenmesine karar verilmesi istemiyle bakılmakta olan davanın
açıldığı anlaşılmaktadır.
Olayda, Mahkememizin 16/11/2016 tarihli
ara kararı ile polis memuru A.Ş. hakkında yapılan ceza yargılaması sonucunda
verilen kararın Yargıtay tarafından bozulması üzerine dosyanın nakil kararı ile
gönderildiği ve yeniden yargılamasının yapıldığı Aksaray Ağır Ceza Mahkemesi
2015/307 E. Sayılı dosyasında verilen kararın kesinleşip kesinleşmediği
sorularak, kararın ve dosya kapsamında yer alan bilirkişi raporunun
gönderilmesinin istenilmesine karar verildiği, bu karar üzerine gönderilen
bilgi, belge ve kamera kayıtlarının incelenmesi neticesinde; polis memuru
A.Ş.'nin yapılan yargılamasında öldürme kastı ve olası kast hali olmaksızın
meşru müdafaa şartları içinde iken sınırını taksir derecesinde kusuru ile
aştığı gerekçesi ile neticede 10.100,00 TL Adli Para Cezası
ilecezalandırılmasına karar verildiği, 'Gezi Parkı Eylemleri' olarak adlandırılan
eylemler sırasında çeşitli sivil toplum örgütleri ve marjinal gurupların
organize olmak suretiyle Kızılay bölgesinde ana arterlerin araç ve yaya
trafiğine kapatılması ve çevrede bulunan kamu ve özel mallara zarar verilmek
suretiyle kamu düzenin bozulması üzerine güvenlik güçlerinin tazyikli su ve gaz
sıkmak suretiyle gruplara müdahale ettiği, söz konusu olayların yukarıda
aktarılan ulusal ve uluslararası düzenlemeler ile güvence altına alınan
Toplantı ve Gösteri Özgürlüğünü aşar nitelikte olduğu, zira bahse konu eylemin
kamu düzenini bozucu, suç işlenmesine zemin hazırlayıcı ve başkalarının hak ve
özgürlüklerini ihlal edici boyutta olması nedeniyle Kanunlarda yer verilen
düzenlemelere aykırı bir şekilde meydana geldiği, bu durumun toplanma hakkının sınırlandırılması
kapsamında kaldığı ve bilirkişi raporuna esas alınan kamera kayıtlarında
güvenlik güçleri tarafından gerçekleştirilen müdahalenin meşru bir amaç olan
asayiş, güvenlik ve kamu düzeninin sağlanması ile başkalarının hak ve
özgürlüklerinin korunması amacına yönelik olduğu anlaşılmaktadır.
Bu durumda; protesto eyleminin yukarıda
belirtilen gelişimi dikkate alındığında, kolluk görevlilerince kamu düzeninin
korunması, suç işlenmesinin önlenmesi ve başkalarının hak ve özgürlüklerinin
korunması amacıyla eyleme müdahale edilmesi, göstericilerin dağıtılması ve
gözaltına alınmasına ilişkin olarak mevzuatta öngörülen zor kullanma yetkisinin
kullanımına dair şartların oluştuğu ve 'Gezi Parkı Eylemleri' olarak
adlandırılan eylemler sırasında polisler tarafından göstericilere müdahale
edildiği esnada polis memurunun silahından çıkan kurşunun eylemciler içerisinde
bulunan davacılar yakının başına isabet ettiği, yaralanma olayının ve
sonrasında da ölüm olayının bu suretle meydana geldiği iddia olunmuşsa da; bilirkişi
raporundan ve incelenen görüntülerden ölenin de sanığa taş attığı, taşın
sanığın kaskının sağ tarafına çarptığı, yine ölenin yerden taş toplayan
fotoğraflarının olduğu, barikatı ateşe verme görüntülerinin ve işyerlerine taş
atma görüntülerinin olduğu, ve bahsedilen eyleme aktif olarak katıldığı
anlaşılan davacılar yakınının kolluk görevlilerince defalarca yapılan ikazlara
rağmen devam eden kamu düzenini bozucu nitelikteki eylemlerin veya eylemcilere
karşı mevzuat çerçevesinde güvenlik güçlerince yapılan müdahalenin istenmeyen
neticesi olabileceği hususları göz önüne alındığında, uyuşmazlık konusu olayda
zararla idarenin eylemi arasında kesin bir nedensellik bağı kurulamadığından
idarenin tazminle sorumlu tutulamayacağı, öte yandan, olayda kusursuz sorumlululuk
hallerinden birinin de var olmadığı anlaşıldığından davacılardan Sayfı ve
Muzaffer Sarısülük'ün maddi tazminat istemleri hukuka uygun bulunmamıştır.
Davacıların manevi tazminat istemine
gelince;
Manevi tazminat, patrimuanda meydana
gelen bir eksilmeyi karşılamaya yönelik bir tazmin aracı değil, tatmin
aracıdır. Olay nedeniyle duyulan elem ve ızdırabı kısmen de olsa hafifletmeyi
amaçlar. Belirtilen niteliği gereği manevi tazminatın zenginleşmeye yol
açmayacak şekilde belirlenmesi gerekmekte ise de; tam yargı davalarının
niteliği gereği olarak da takdir edilen miktarın aynı zamanda idarenin
kusurunun ağırlığını ortaya koyacak bir oranda olması gerekmektedir.
Buna göre, her ne kadar müdahalenin
istenmeyen sonucu şeklinde ölüm olayının gerçekleştiği dolayısıyla idareye atfı
kabul bir kusur bulunmadığı değerlendirilmiş ise de, olayın oluş şekli, zararın
niteliği, yaralanma derecesi(ölüm olayı), dikkate alındığında davacıların olay
nedeniyle duyduğu acı, üzüntü ve ruhsal sıkıntılarının kısmen de olsa
dindirilmesi için takdiren, anne ve babanın her biri için 50.000,00 TL,
kardeşlerin her biri için 25.000,00TL olmak üzere, toplamda 200.000,00 TL
manevi tazminata hükmedilmesi yerinde görülmüştür.
Açıklanan nedenlerle, manevi tazminat
isteminin kısmen kabulü ile anne ve babanın her biri için 50.000,00.-TL,
kardeşlerin her biri için 25.000,00.-TL olmak üzere toplamda 200.000,00.-TL'nin
idareye başvuru tarihi olan 11.07.2014 tarihinden itibaren işletilecek yasal
faiziyle birlikte davalı idareden alınarak davacılara ödenmesine, fazlaya
ilişkin manevi tazminat istemi yönünden ve maddi tazminat istemi yönünden
davanın reddine..."
92. Karara karşı hem İçişleri Bakanlığı hem de maddi
tazminat taleplerinin reddi bakımından başvurucu Sayfi Sarısülük ile Muzaffer
Sarısülük istinaf incelemesi talebinde bulunmuş olup yargılama Bölge İdare
Mahkemesi nezdinde incelemededir.
IV. İLGİLİ
HUKUK
A. Ulusal Hukuk
93. 4/7/1934 tarihli ve 2559 sayılı Polis Vazife ve
Salâhiyet Kanunu’nun "Zor ve silah kullanma" kenar başlıklı
16. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Polis, görevini yaparken direnişle
karşılaşması halinde, bu direnişi kırmak amacıyla ve kıracak ölçüde zor
kullanmaya yetkilidir.
Zor kullanma yetkisi kapsamında,
direnmenin mahiyetine ve derecesine göre ve direnenleri etkisiz hale getirecek
şekilde kademeli olarak artan nispette bedenî kuvvet, maddî güç ve kanunî
şartları gerçekleştiğinde silah kullanılabilir.
...
Zor kullanmadan önce, ilgililere
direnmeye devam etmeleri halinde doğrudan doğruya zor kullanılacağı ihtarı
yapılır. Ancak, direnmenin mahiyeti ve derecesi göz önünde bulundurularak,
ihtar yapılmadan da zor kullanılabilir.
Polis, zor kullanma yetkisi kapsamında
direnmeyi etkisiz kılmak amacıyla kullanacağı araç ve gereç ile kullanacağı
zorun derecesini kendisi takdir ve tayin eder. Ancak, toplu kuvvet olarak
müdahale edilen durumlarda, zor kullanmanın derecesi ile kullanılacak araç ve
gereçler müdahale eden kuvvetin amiri tarafından tayin ve tespit edilir.
Polis, kendisine veya başkasına yönelik
bir saldırı karşısında, zor kullanmaya ilişkin koşullara bağlı kalmaksızın,
5237 sayılı Türk Ceza Kanununun meşru savunmaya ilişkin hükümleri çerçevesinde
savunmada bulunur.
Polis;
a) Meşru savunma hakkının kullanılması
kapsamında,
b) Bedenî kuvvet ve maddî güç kullanarak
etkisiz hale getiremediği direniş karşısında, bu direnişi kırmak amacıyla ve
kıracak ölçüde,
c) Hakkında tutuklama, gözaltına alma,
zorla getirme kararı veya yakalama emri verilmiş olan kişilerin ya da suçüstü
halinde şüphelinin yakalanmasını sağlamak amacıyla ve sağlayacak ölçüde,
silah kullanmaya yetkilidir."
94. 2559 sayılı Kanun'un ek 9. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
"(Ek: 16/6/1985 - 3233/7 md.) Bu
Kanun ve diğer kanun hükümlerine göre gerekli hallerde;
...
Sanık polis, hakkında dava açıldığı
takdirde duruşmadan vareste tutulabilir..."
95. 25/4/1938 tarihli ve 3890 sayılı Polis Vazife ve
Salahiyet Nizamnamesi'nin 17. maddesi şöyledir:
"Polis Vazife ve Salahiyet
Kanununun on altıncı maddesi mucibince polis için silah kullanmak salahiyetinin
kabul edildiği hallerde silah kullanılması silah kullanmaktan başka bir çare
bulunmadığı hallere munhasırdır. Bu takdirde mümkün olduğu kadar suçlunun
öldürülmekten ziyade yaralı olarak yakalanmasına dikkat edilmesi ve kalabalık
yerlerde silah kullanmaktan imkan nispetinde sakınılması icap eder."
96. 5237 sayılı Kanun'un "Kast" kenar başlıklı
21. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"(1) Suçun oluşması kastın
varlığına bağlıdır. Kast, suçun kanuni tanımındaki unsurların bilerek ve
istenerek gerçekleştirilmesidir.
(2) Kişinin, suçun kanuni tanımındaki
unsurların gerçekleşebileceğini öngörmesine rağmen, fiili işlemesi halinde
olası kast vardır. Bu halde, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektiren
suçlarda müebbet hapis cezasına, müebbet hapis cezasını gerektiren suçlarda
yirmi yıldan yirmibeş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur; diğer suçlarda ise
temel ceza üçte birden yarısına kadar indirilir."
97. 5237 sayılı Kanun'un "Taksir" kenar
başlıklı 22. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"...
(2) Taksir, dikkat ve özen
yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla, bir davranışın suçun kanuni tanımında
belirtilen neticesi öngörülmeyerek gerçekleştirilmesidir.
(3) Kişinin öngördüğü neticeyi
istememesine karşın, neticenin meydana gelmesi halinde bilinçli taksir vardır;
bu halde taksirli suça ilişkin ceza üçte birden yarısına kadar artırılır.
..."
98. 5237 sayılı Kanun'un "Meşru savunma ve
zorunluluk hali" kenar başlıklı 25. maddesinin birinci fıkrası
şöyledir:
"Gerek kendisine ve gerek başkasına
ait bir hakka yönelmiş, gerçekleşen, gerçekleşmesi veya tekrarı muhakkak olan
haksız bir saldırıyı o anda hal ve koşullara göre saldırı ile orantılı biçimde
defetmek zorunluluğu ile işlenen fiillerden dolayı faile ceza verilmez."
99. 5237 sayılı Kanun'un "Sınırın aşılması"
kenar başlıklı 27. maddesi şöyledir:
"(1) Ceza sorumluluğunu kaldıran
nedenlerde sınırın kast olmaksızın aşılması halinde, fiil taksirle işlendiğinde
de cezalandırılıyorsa, taksirli suç için kanunda yazılı cezanın altıda birinden
üçte birine kadarı indirilerek hükmolunur.
(2) Meşru savunmada sınırın aşılması
mazur görülebilecek bir heyecan, korku veya telaştan ileri gelmiş ise faile
ceza verilmez."
100. 5237 sayılı Kanun'un "Kısa süreli hapis
cezasına seçenek yaptırımlar" kenar başlıklı 50. maddesinin ilgili
kısmı şöyledir:
"(1) Kısa süreli hapis cezası,
suçlunun kişiliğine, sosyal ve ekonomik durumuna, yargılama sürecinde duyduğu
pişmanlığa ve suçun işlenmesindeki özelliklere göre;
a) Adlî para cezasına,
...
Çevrilebilir.
...
(4) Taksirli suçlardan dolayı hükmolunan
hapis cezası uzun süreli de olsa; bu ceza, diğer koşulların varlığı halinde,
birinci fıkranın (a) bendine göre adlî para cezasına çevrilebilir. Ancak, bu
hüküm, bilinçli taksir halinde uygulanmaz.
(5) Uygulamada asıl mahkûmiyet, bu madde
hükümlerine göre çevrilen adlî para cezası veya tedbirdir."
101. 5237 sayılı Kanun'un "Adli para cezası"
kenar başlıklı 52. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:
"Hakim, ekonomik ve şahsi hallerini
göz önünde bulundurarak, kişiye adlî para cezasını ödemesi için hükmün
kesinleşme tarihinden itibaren bir yıldan fazla olmamak üzere mehil
verebileceği gibi, bu cezanın belirli taksitler halinde ödenmesine de karar
verebilir. Taksit süresi iki yılı geçemez ve taksit miktarı dörtten az olamaz.
Kararda, taksitlerden birinin zamanında ödenmemesi halinde geri kalan kısmın
tamamının tahsil edileceği ve ödenmeyen adlî para cezasının hapse çevrileceği
belirtilir."
102. 5237 sayılı Kanun'un "Kasten öldürme"
kenar başlıklı 81. maddesi şöyledir:
"Bir insanı kasten öldüren kişi,
müebbet hapis cezası ile cezalandırılır."
103. 5237 sayılı Kanun'un "Taksirle öldürme"
kenar başlıklı 85. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Taksirle bir insanın ölümüne neden
olan kişi, iki yıldan altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır."
104. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi
Kanunu'nun "Davanın nakli ve duruşmanın başka yerde yapılması"
kenar başlıklı 19. maddesi şöyledir:
"(1) Yetkili hâkim veya mahkeme,
hukukî veya fiilî sebeplerle görevini yerine getiremeyecek hâlde bulunursa;
yüksek görevli mahkeme, davanın başka yerde bulunan aynı derecede bir mahkemeye
nakline karar verir.
(2) Kovuşturmanın görevli ve yetkili
olan mahkemenin bulunduğu yerde yapılması kamu güvenliği için tehlikeli olursa,
davanın naklini Adalet Bakanı Yargıtaydan ister.
(3) (Ek: 24/11/2016-6763/21 md.)
Mahkeme, fiili sebepler veya güvenlik gerekçesiyle duruşmanın il sınırları
içinde başka bir yerde yapılmasına karar verebilir. Bu karara karşı itiraz yolu
açıktır."
B. Uluslararası Hukuk
1. Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi
105. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme)
"Yaşam hakkı" kenar başlıklı 2. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"1. Herkesin yaşam hakkı yasayla
korunur...
2. Ölüm, aşağıdaki durumlardan birinde
mutlak zorunlu olanı aşmayacak bir güç kullanımı sonucunda meydana gelmişse, bu
maddenin ihlaline neden olmuş sayılmaz:
a) Bir kimsenin yasa dışı şiddete karşı
korunmasının sağlanması;
..."
2. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi İçtihadı
106. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Sözleşme'nin
2. maddesini 1. maddesiyle birlikte yorumlayarak devletin yaşam hakkı
kapsamındaki bir olayı etkili soruşturma yükümlülüğünün bulunduğunu kabul
etmiştir (McCann ve diğerleri/Birleşik Krallık [BD], B.
No: 18984/91, 27/9/1995, § 161).
107. AİHM'e göre bu yükümlülük, sadece bir kamu
görevlisinin eylemi veya ihmali sonucu meydana gelen ölüm olayları açısından
geçerli değildir (Can ve diğerleri/Türkiye (k.k.), B. No: 27446/12,
25/11/2014, § 37). Devletin doğal olmayan her ölüm olayında -öldürmeme ya da
yaşamı korumama yükümlülüklerini ihlal etmemiş olsa da- gerçekleşen ölümün
sebebini ve varsa sorumlularını ortaya çıkarmaya yönelik etkili bir soruşturma
yapma yükümlülüğü vardır. Ayrıca devletin etkili soruşturma yapma şeklindeki
usul yükümlülüğü, maddi yükümlülükten ayrı ve bağımsız bir yükümlülük hâline
gelmiştir.
108. AİHM 2001 yılında incelediği bir başvuruda verdiği
kararda ise devletin yükümlülüğündeki etkili soruşturmanın ilkelerini
belirlemiştir (Hugh Jordan/Birleşik Krallık, B. No: 24746/94, 4/5/2001).
Jordan Prensipleri olarak anılan bu ilkeler, AİHM'in tamamen yeni
belirlediği ilkeler değildir. Bunlar, yukarıda belirtilen McCann ve
diğerleri/Birleşik Krallık kararından beri önüne gelen davalarda uyguladığı
birtakım ilkelerin sistematikleştirilmesinden ibarettir. AİHM'in yaşam hakkı
kapsamında etkili soruşturmaya ilişkin belirlediği ilkeler şöyledir:
- Soruşturma makamlarının yaşam hakkıyla ilgili
konulardan haberdar olduğunda kendiliğinden harekete geçmeleri (Hugh
Jordan/Birleşik Krallık, § 105)
- Soruşturma makamlarının bağımsız olmaları (Hugh
Jordan/Birleşik Krallık, § 106)
- Soruşturmanın sorumluların tespitini ve
cezalandırılmasını sağlayabilecek şekilde etkili olması, bu kapsamda olayı
aydınlatmaya yarayabilecek bütün delillerin toplanması (Hugh Jordan/Birleşik
Krallık, § 107)
- Soruşturmanın makul bir süratle tamamlanması (Hugh
Jordan/Birleşik Krallık, § 108)
- Yürütülen soruşturmanın ve sonuçlarının kamu denetimine
açık olması, her olayda, ölen kişinin yakınlarının meşru menfaatlerini korumak
için bu sürece gerekli olduğu ölçüde katılmalarının sağlanması (Hugh
Jordan/Birleşik Krallık, § 109)
109. AİHM, yaşam hakkını korumaya yönelik pozitif
yükümlülüğün ulusal hukuk sistemlerinin kanuna aykırı olarak herhangi bir
kişiyi öldüren ya da ölümcül şekilde yaralayan kişiler hakkında ceza hukukunu
uygulayabilme kapasitesini göstermesi gerektirdiğini kararlarında sıkça dile
getirir (Nachova ve diğerleri/Bulgaristan [BD], B. No: 43577/98,
43579/98, 6/7/2005, § 60).
110. Ayrıca AİHM, kamu görevlisinin karıştığı kötü
muamele veya öldürme olayları için uygun olan yaptırımları seçmelerinde ulusal
mahkemelere saygı gösterdiğini ancak eylemin vahameti ile verilen ceza arasında
açık bir orantısızlık olduğu durumlarda değerlendirme ve müdahale etme
hususunda yetki kullanmasının gerekli olduğunu belirtmektedir (Nikolova ve Velichova/Bulgaristan,
B. No: 7888/03, 20/12/2007, § 61).
111. AİHM, belirtilen yükümlülüğün yerine getirilip
getirilmediğini incelemek için ulusal mahkemelerin bu kararlara varırken hukuk
sisteminin caydırıcı etkisinin korunması ve yaşama hakkı ihlallerinin
önlenmesinde oynaması gereken rolün öneminin altının çizilmesi amacıyla
Sözleşme'nin 2. maddesi uyarınca davaya gereken önemi gösterip göstermediğini
ya da ne dereceye kadar gösterdiğini değerlendirmesi görevinin kendisine ait
olduğuna vurgu yapmaktadır (Ali ve Ayşe Duran/Türkiye, B. No: 42942/02,
8/4/2008, § 62).
112. Öte yandan AİHM soruşturma yükümlülüğünün bir sonuç
yükümlülüğü olmayıp uygun araçların kullanılması yükümlülüğü olduğunu, bu
itibarla bu konuda yaptığı değerlendirmelerin başvuruculara üçüncü kişileri
adli bir suç nedeniyle yargılatma ya da cezalandırma hakkı verdiği ve tüm
yargılamaları mahkûmiyetle ya da belirli bir ceza kararıyla sonuçlandırma ödevi
yüklediği anlamına hiçbir şekilde gelmediğini de belirtmiştir (Öneryıldız/Türkiye
[BD], B. No: 48939/99, 30/11/2004, § 96).
113. AİHM'e göre Sözleşme’nin 2. maddesi soruşturma
mercilerine, ölenin bir yakınının belirli bir soruşturma tedbirinin alınması
için yaptığı her talebi karşılamaları şeklinde bir yükümlülük yüklemez (Ramsahai
ve diğerleri/Hollanda [BD], B. No: 52391/99, 15/5/2007, § 348; Velcea ve
Mazăre/Romanya, B. No: 64301/01, 1/12/2009, § 113).
114. AİHM, tüm kovuşturmaların mahkûmiyet ve belirli bir
cezaya hükmedilmesiyle sonuçlanmasına yönelik mutlak bir yükümlülük
bulunmamasına rağmen ulusal mahkemelerin -kamu görevlilerinin ölüme yol açan
ihmalkârlıkları sonucu ortaya çıkan suçlar da dâhil olmak üzere- kişilerin
hayatlarını tehlikeye sokan suçları cezalandırmamaya hiçbir koşulda olanak
vermemesi gerektiğinin altını çizmektedir. AİHM'e göre kamu güveninin
sürdürülmesi, hukukun üstünlüğünün sağlanması ve kanunsuz eylemlere yönelik
herhangi bir tolerans ya da ittifak olduğu görünümünün önlenmesi açısından bu
durum hayati önem taşımaktadır (Okkalı/Türkiye, B. No: 52067/99,
17/10/2006).
115. Kamu görevlilerinin güç kullanması sonucu meydana
gelen olaylarda yaşam hakkının negatif yükümlülüğünün ihlal edildiğinin ileri
sürülmediği, sadece etkili soruşturmaya ilişkin usul yükümlülüğü iddialarının
dile getirildiği AİHM'in Armani Da Silva/Birleşik Krallık ([BD], B. No:
5878/08, 30/3/2016) kararında, toplu ulaşım mekanlarında meydana gelen terör
saldırıları sonrasında yürütülen bir operasyonda güvenlik görevlilerinin
silahlı güç kullanımı sonucu, olaylarla ilgisi bulunmadığı sonradan anlaşılan
bir kişinin hayatını kaybetmesine ilişkin olaya dair başvuruda Sözleşme'nin 2.
maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının maddi yönünün ihlal edildiği
ileri sürülmemiş, sadece meşru savunmaya ilişkin iç hukuk hükümlerinin
Sözleşme'nin 2. maddesinin gerektirdiği standardın altında kaldığı ve adli
makamların kolluk güçlerinin davranışlarını dikkatli bir şekilde incelemeden
yürüttükleri soruşturma nedeniyle hesap verilebilirliğin güvence altına
alınmamasına yol açtıkları belirtilmiş, bu nedenlerle etkili bir soruşturma yapılmadığı
iddia edilmiştir. AİHM bu başvuruda bu iddianın kapsamını özellikle vurgulamış
ve sadece yaşam hakkının usul yönünden bir inceleme yapmıştır.
116. AİHM, kolluk güçlerinin yol açtığı ölüm olayı
nedeniyle yaşam hakkının usul yönünün ihlali iddialarını incelediği Armani
Da Silva/Birleşik Krallık (aynı kararda bkz. § 245) kararında öncelikle
olayların dışında olması sebebiyle kendisinin ve başkalarının hayatına karşı
algıladığı bir tehlikeyi bertaraf etmek için olayın sıcaklığıyla tepki vermek
zorunda kalan bir görevlinin duruma ilişkin takdiri yerine kendi takdirini
koyamayacağını, durumları bahse konu olaylar meydana geldiği zaman meşru
müdafaada bulunan kişinin bakış açısından değerlendirmesi gerektiğini, hem
kişinin güç kullanımının gerekliliğine dair düşünceye sahip olup olmadığını
tespit ederken hem de kullanılan gücün derecesinin gerekliliğini
değerlendirirken kendisini ölümcül güç kullanımına başvurmuş olan kişinin
yerine koymaya çalıştığını ifade etmiştir.
117. AİHM, adli makamların yaşanan olayın saniyeler
içinde meydana gelmiş olduğunu ve kolluk güçlerinin ölenin bir bomba
patlatacağından korkmuş oldukları yönündeki ifadelerini destekleyen birtakım
bağımsız delillerin mevcut olduğunu dikkate alarak değerlendirme yaptıklarını,
dolayısıyla adli makamların kolluk görevlileri tarafından güç kullanılmasının
söz konusu koşullar altında haklı gerekçelerinin mevcut olup olmadığını
Sözleşme’nin 2. maddesinin şartlarıyla bağdaşır bir biçimde
değerlendirmediklerinin söylenemeyeceğini ifade etmiştir (Armani Da
Silva/Birleşik Krallık, §§ 253-256). AİHM, soruşturma sonucunda savcılıkça
her ne kadar takipsizlik kararı verilmişse de kolluk görevlilerinin yanlışlıkla
başvurucunun yakınının ölümüne yol açtığının yetkililerce kabul edilmesi, aile
ile hemen bağlantı kurularak mali ihtiyaçlarının karşılanması, bağımsız hukuki
yardım alabilmeleri konusunda gerekli maddi yardımın kendilerine sağlanması,
olayda sorumluluğu görülen kolluk görevlileri ile görevlilerin bağlı
bulundukları kurumun kurumsal sorumluluğun tespiti için gerekli incelemelerin
yapılmış olması, ailenin hukuk mahkemesinde açtığı tazminat davası üzerine
yetkililerin aile ile bağlantı kurarak üzerinde uzlaşılan tutarı kendilerine
ödemiş olmalarını birlikte dikkate alarak olayda yaşam hakkının usul yönünün
ihlal edilmediğini değerlendirmiştir (aynı kararda bkz. § 283).
118. Toplumsal olaylara müdahale sırasında yoğun saldırı
altında kalan üç kolluk görevlisinin içinde bulunduğu bir kolluk aracının yola
kurulan barikat nedeniyle sıkışarak saldırgan göstericiler arasında kalması ile
taşlı sopalı saldırı altındayken araç içinde bulunan bir kolluk görevlisinin
iki el ateş etmesi sonrası bir göstericinin hayatını kaybetmesine ilişkinGiuliani
ve Gaggio/İtalya ([BD], B. No: 23458/02, 24/3/2011) başvuruda AİHM, kolluk
görevlilerinin meşru müdafaa kapsamında silah kullanmasına ilişkin olarak
yaptığı değerlendirme sonucunda yaşam hakkının maddi ve usul yönlerinin ihlal
edilmediği sonucuna ulaşmıştır. Olayda savcılık, göstericilerin yoğun
saldırısına maruz kalan araç içindeki kolluk görevlisinin aracın çevresinin
göstericiler tarafından sarılması ve araç içindekilere göstericilerin yoğun
biçimde düşmanca fiziksel saldırıda bulunması nedeniyle yaşamının tehlikede
olduğunu düşünmesinin haklı görülebileceğini ifade ettikten sonra kolluk
görevlisinden saldırıyı durdurma kapasitesi olan tabancısını kullanmaktan
kaçınmasının ve fiziksel bütünlüğünü tehlikeye sokması muhtemel olan bir
saldırıya boyun eğmesinin beklenemeyeceğini belirterek görevli hakkında
kovuşturmasızlık kararı vermiştir (aynı kararda bkz. § 75).
119. AİHM, olayın bir kolluk görevlisinin güç kullanırken
video görüntüsü ve fotoğraflarının çekilebildiği ender olaylardan olması
nedeniyle bu görüntülere önem atfettiğini, ayrıca saldırı nedeniyle güç
kullanmak zorunda kalan saldırının muhatapları açısından güç kullanımına dair
eylemleri değerlendirmesi gerektiğini öncelikle ifade etmiştir (aynı kararda
bkz. §§ 186, 188). AİHM'e göre olay yerinden ayrılmaya çalışan ve göstericilere
bir tehdit oluşturmayan kolluk güçlerinin aracına açık şekilde yasa dışı ve
şiddetli bir saldırı olmuştur, araç göstericiler tarafından kısmen kuşatılmış,
sallanmış, araca taşlar ve diğer sert nesneler atılmış olup bu durumda kolluk
görevlilerinin linç edilmeleri ihtimali ortaya çıkmıştır (aynı kararda bkz. §§
186, 188). Güç kullanan kolluk görevlisi silahını ateşlemeden önce bir
göstericinin yangın söndürme tüpünü araçtakilere fırlatması tehlikesi mevcuttur
ve sanık kolluk görevlisi silahını ateşlemeden önce göstericilere silahını
göstererek dağılmalarını söylemiştir (aynı kararda bkz. § 189). AİHM'e göre bu
durum, güç kullanan kolluk görevlisinin yaşamının tehlikede olduğuna dair
samimi inancı sonucu ateş etmek gibi potansiyel ölümcül bir savunmaya
başvurmasını haklılaştırmıştır (aynı kararda bkz. § 191). AİHM, yakın bir
tehlike ile karşı karşıya kalan kolluk görevlisinin aracın yedek lastiği ile
tavanı arasındaki dar boşluktan ateş edebilecekken riskli bir boşluktan ateş
ederek saldırganlardan birinin ölümüne neden olmasını başlı başına savunmayı
orantısız hâle getirmeyeceğini ifade ederek yaşam hakkının maddi yönünün ihlal
edilmediğine karar vermiştir (aynı kararda bkz. § 193).
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
120. Anayasa Mahkemesinin 15/12/2021 tarihinde yapmış
olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların
İddiaları ve Bakanlık Görüşü
121. Başvurucular; polis memurunun kimliğinin uzun süre
soruşturma makamına bildirilmemesi, olaydan on yedi gün sonra silahının teslim
edilmesi, sanığın gözaltına alınmaması ve yirmi üç gün sonra tutuklamaya sevk
edilebilmesi suretiyle sanığın korunması, siyasetçilerin soruşturmayı
etkileyecek tarzda açıklamalarda bulunması, MOBESE kameralarını kontrol eden
güvenlik güçlerinin delilleri karartması, soruşturma sırasında bağımsız olmayan
İl Jandarma Komutanlığı görevlilerinin bilirkişi atanarak bu kişilerle birlikte
keşif yapılması ve rapor temin edilmesi, sanığın sorgusuna katılımının
engellenerek ve sanığa eksik soru sorularak sanığın serbest bırakılmasına karar
verilmesi, mahkeme üzerindeki baskı nedeniyle adli tatil sırasında nöbetçi bir
heyet ile davanın nakli talebinde bulunulması, davanın nakli kararı sonrasında
yetkisiz hâle gelmiş mahkeme tarafından taraflara bildirilmeden ve incelenme
tarihinden önce duruşma açılarak polis memuru sanığın tahliyesine kararı
verilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
122. Başvurucular adil yargılanma hakkının ihlal edildiği
iddialarına ilişkin olarak ayrıca duruşmada sanığın peruk, sahte bıyık takması
gibi nedenlerle usulüne uygun kimlik tespitinin yapılamadığını, sanığın SEGBİS
aracılığıyla savunmasının alındığını, bağımsız ve tarafsız bir kurum olmayan
TRT'den bilirkişi raporu alındığını, polis memurunun silahını ateşlediği
sıradaki konumunun ve hareketlerinin gözardı edilerek sanığı kollama amacıyla
taraflı ve eksik inceleme sonucu hazırlanan bilirkişi raporlarına, ismi gizli
tutulan iki polis memurunun hazırladığı Görüntü İnceleme Tutanağı'na, sanık
hakkında düzenlenen gerçek dışı sağlık raporlarına dayanılarak suç vasfının
tayin edildiğini ve mahkûmiyet kararı verildiğini iddia etmiştir. Başvurucular
başvuru formuna ek olarak sundukları açıklamada aynı gerekçelerle adil
yargılanma hakkının yanı sıra yaşam hakkının etkili soruşturma yükümlülüğünün
de ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
123. Bakanlık; başvurucuların davanın nakline ve bu
kararla birlikte A.Ş.nin tahliyesine karar verilmesi nedeniyle adil yargılanma
hakkının ihlal edildiğine dair 2015/16451 numaralı başvuruya ilişkin görüşünde,
başvuruya konu yargılamanın başvurunun yapıldığı tarihte derdest olduğuna
değinerek Anayasa Mahkemesinin Şehap Korkmaz (B. No: 2013/8975,
23/7/2014) başvurusunda yargılamanın derdest olması nedeniyle yargılamanın
nakli sebebiyle yargılamaya etkili katılım sağlanamadığı iddiasının bu aşamada
değerlendirilmesinin mümkün olmadığına dair tespitinin somut başvuru açısından
da dikkate alınmasının uygun olacağını belirtmiştir.
124. Bakanlık söz konusu görüşünün devamında davanın
nakline karar verilmesi hâlinde gerçekte yetkili olan mahkemenin davanın
esasına ilişkin olanlar dışındaki işlemleri tamamlayarak esası hakkında karar
vermek için dosyayı belirlenen mahkemeye göndermesi gerektiğine, Ankara Ağır
Ceza Mahkemesinin de davanın nakli kararından sonra davanın esasına etkili bir
işlem yapmadığına ve davanın nakli sebebiyle meydana gelebilecek gecikme
nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edilmesine sebebiyet
vermemek adına kanunun kendisine verdiği yetkiyle resen tutukluluk
değerlendirmesi yaptığına, neticede 14 aya yakın süredir tutuklu olan sanığın
tahliyesine karar verdiğine, bu karara karşı başvurucuların itiraz etme imkânı
olduğuna, nitekim başvurucuların itirazının bir başka mahkeme tarafından
esastan incelenerek reddedildiğine işaret etmiştir.
125. Bakanlık, başvurucuların sanığın mahkûmiyetine karar
verilmesi sonrasında adil yargılanma hakkının ve yaşam hakkının etkili
soruşturma yükümlülüğünün ihlal edildiği iddiasına dair 2019/15572 numaralı
başvuruya ilişkin görüşünde ise öncelikle başvurucuların açtığı tam yargı
davası neticesinde Aksaray Ağır Ceza Mahkemesinin sanığın taksir düzeyinde
kusurlu olduğu tespitine istinaden başvurucular lehine toplam 200.000 TL
tazminat ödenmesine karar verdiğini, kararın istinaf incelemesinde olduğunu
belirterek verilen mahkûmiyet kararının yanı sıra tazminata da hükmedildiği
hususunun başvurucuların mağdur sıfatının ortadan kalkıp kalmadığı bakımından
değerlendirilmesi gerektiğini ifade etmiştir.
126. Bakanlık; yaşam hakkının maddi yönü bakımından
görüşünde, yasa dışı gösteri sırasında göstericilerin polis memurlarına sert
cisimlerle saldırdığını, geri çekilme sırasında çok sayıda polis memurunun
yaralandığını, bazısının kalkanlarının zapt edildiğini, bu esnada kendisine
saldıran bir göstericiden kurtulmaya çalışırken başvurucuların yakınının da
aralarında bulunduğu bir grup gösterici tarafından yakın mesafeden A.Ş.ye taş
atıldığını, göstericilerden kurtulmak amacıyla havaya iki el ateş eden A.Ş.ye
isabet eden taşlar nedeniyle elinin yere paralel hâle gelmesi sonucu üçüncü
kurşunun başvurucuların yakınına isabet ettiğini belirtmiştir. Bakanlık; polis
memurunun kendisine isabet eden taş sonucu elinin doğrultusunu değiştirmesiyle
ölüme neden olan üçüncü kurşunu ateşlediği, herhangi bir hedef gözetmediği,
kendisine yönelik saldırıyı defetmek maksadıyla havaya ateş ettiği sırada
kendisine isabet eden taşın etkisiyle tedbirsizlik ve dikkatsizlik sonucu
başvurucuların yakınlarının hayatını kaybetmesine sebebiyet verdiği kanaatini
ifade etmiştir.
127. Bakanlık yaşam hakkının usul yönü bakımından yaptığı
değerlendirmede resen başlatılan soruşturmada otopsi işlemiyle ölüm sebebinin
tespit edildiğini, olay yerinde keşif ve gerekli incelemelerin yapıldığını,
polis memurunun silahı üzerinde kriminal incelemenin yaptırıldığını, olay yeri
çevresindeki kamera kayıtları, televizyon kuruluşlarındaki görüntüler,
internette yer alan görüntüler ile RTÜK'te (Radyo ve Televizyon Üst Kurulu)
mevcut olan görüntülerin temin edilerek bu görüntüler üzerinde bilirkişi
incelemesi yaptırıldığını, olay yerinde görevli olan diğer polis memurları,
olay günü özel televizyon kuruluşları adına olay yerinde görev yapan basın
görevlileri ile başvurucular vekillerinin bildirdiği çok sayıda kişinin tanık
olarak dinlendiğini belirtmiştir.
128. Ayrıca görüşte belirtildiğine göre başvurucular, her
aşamada soruşturma ve kovuşturma makamlarına şikâyetlerini sunabilmiş;
avukatları aracılığıyla sundukları talepleri doğrultusunda araştırmalar
yapılmış, her türlü işleme karşı kendilerine itiraz ve temyiz imkânı sağlanmış,
meşru menfaatlerini korumak için soruşturma sürecine gerekli olduğu ölçüde
katılabilmelerine olanak verilmiştir. Soruşturma işlemleri Cumhuriyet savcısı
tarafından bizzat yürütülmüş; olay yeri incelemesi ve görüntü kayıtları
üzerindeki incelemeler, sanık polis memurunun bağlı olduğu Emniyet Genel
Müdürlüğü ile hiyerarşik bağı olmayan Jandarma Genel Komutanlığı ve TRT
görevlileri aracılığıyla yapılmış; soruşturmanın bağımsızlığı kriterine riayet
edilmiştir. Olaya ilişkin soruşturma yaklaşık bir buçuk ay gibi kısa bir sürede
tamamlanmış; benzer şekilde yargılama da dinlenen tanık sayısının çokluğu,
olayın karmaşık niteliği, tarafların bir kısım talebinin yerine getirilmesi,
davanın güvenlik nedeniyle başka bir ile nakli gibi yargılama süresine etki
edebilecek hususların varlığına rağmen makul bir özen ve süratle
tamamlanmıştır.
129. Bakanlığa göre Aksaray Ağır Ceza Mahkemesi olayın
hangi şartlar altında meydan geldiğini, sanık polis memurunun silahını
ateşlemesine yol açan unsurları, başvurucuların yakının da aralarında olduğu
grubun sanık polis memuruna yönelik saldırılarını dikkate alarak olayın
taksirli eylem neticesinde meydana geldiği sonucuna ulaşmış ve meşru müdafaada
sınırın kasıt olmaksızın aşılması suretiyle taksirle ölüme sebebiyet verme
suçundan sanık polis memurunu adli para cezası ile cezalandırmıştır. Verilen
cezanın meydana gelen netice ile orantılı olduğunu da ifade eden Bakanlık olaya
ilişkin olarak etkili bir soruşturma ve yargılama yürütüldüğünü
değerlendirmiştir.
130. Başvurucular, Bakanlık görüşlerine karşı
beyanlarında başvuru formlarındaki iddialarını yinelemiş; ayrıca açtıkları tam
yargı davasında tazminat taleplerinin kısmen reddedilmesi nedeniyle mağdur
sıfatlarının ortadan kalkmadığını, fail polis memurunun olay anında meşru
savunma hâlinde olmadığını, silahını öfkeyle çekip diğer polislerin arasından
çıkarak göstericilere doğru -kendi tercihi ile yakınlaşması nedeniyle- silah
kullanması için gerekli koşulların oluşmadığını da dile getirmiştir.
B. Değerlendirme
131. Anayasa’nın “Kişinin dokunulmazlığı, maddi ve
manevi varlığı” kenar başlıklı 17. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Herkes, yaşama... hakkına
sahiptir.
...
(…) meşru müdafaa hali, yakalama ve
tutuklama kararlarının yerine getirilmesi, bir tutuklu veya hükümlünün
kaçmasının önlenmesi, bir ayaklanma veya isyanın bastırılması (…)13 veya
olağanüstü hallerde yetkili merciin verdiği emirlerin uygulanması sırasında
silah kullanılmasına kanunun cevaz verdiği zorunlu durumlarda meydana gelen
öldürme fiilleri, birinci fıkra hükmü dışındadır."
132. Anayasa'nın “Devletin temel amaç ve görevleri”
kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Devletin temel amaç ve görevleri, …
Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve
mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti
ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve
sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için
gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.”
1. Şikâyetlerin
Nitelendirilmesi ve İncelemenin Kapsamı Yönünden
133. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından
yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki
tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013,
§ 16). Başvurucuların iddialarının özü yakınlarının öldürülmesine dair etkili
bir soruşturma yürütülmemesidir. Bu nedenle başvurucuların adil yargılanma
hakkının ihlal edildiği iddiaları Anayasa'nın 17. maddesinde güvence altına
alınan yaşam hakkı kapsamında incelenmiştir.
134. Başvuru formlarının incelenmesi neticesinde
başvurucuların, yakınlarının güç kullanımı sonucu öldüğüne yani yaşam hakkının
negatif yükümlülüğünün ihlal edildiğine dair iddiada bulunmadıkları
görülmüştür. Başvurucular başvuru formunda polis memurunun eyleminden ve genel
itibarıyla Gezi Parkı protestoları ile polis cinayetlerinin cezasız bırakılması
politikasından bahsetmişseler de bu hususlara olay hakkında adil bir yargılama
yapılmadığı, bilirkişilerin taraflı rapor hazırladıkları, dolayısıyla etkili
bir soruşturma yürütülmediği iddialarını desteklemek amacıyla değindikleri
açıktır. Nitekim başvurucular başvuru formunda adil yargılanma hakkının ve
yaşam hakkının etkili soruşturma yükümlülüğüne ilişkin usul boyutunun ihlal
edildiği iddiasında bulunmuştur. Bu nedenle başvurucuların yaşam hakkının ihlal
edildiğine yönelik iddiaları, yaşam hakkının etkili soruşturma yükümlülüğüne
ilişkin usul boyutu kapsamında incelenmiştir (AİHM'in benzer inceleme yöntemi
için bkz. § 115).
135. Başvurucular Bakanlık görüşüne karşı beyanlarında,
başvuru formundaki iddialarına ek olarak polis memurunun orantısız güç
kullanımı neticesinde yakınlarının hayatını kaybettiğine dair yaşam hakkının
maddi boyutunun ihlal edildiğine yönelik beyanlarda bulunmuştur. Ne var ki
başvuruya konu edilen soruşturma kapsamında verilen nihai kararın
öğrenilmesinden itibaren otuz günlük başvuru süresi içinde dile getirilmeyen
iddiaların Anayasa Mahkemesi tarafından incelenmesi mümkün değildir. Aksinin
kabulü, bir kez bireysel başvuru yapıldıktan sonra başvuru sonlandırılıncaya
kadar başvuru dosyasına gelen her türlü ihlal iddiasının incelenmesini gerekli
kılar ki bu, bireysel başvuru için öngörülen otuz gün kuralını anlamsız hâle
getirir (Ümüt Demir, B. No: 2012/1000, 18/9/2014, § 31). Bu sebeple
başvurucuların başvuru formunda dile getirmeyip de Bakanlık görüşüne karşı
beyanlarında ortaya attıkları yaşam hakkının maddi boyutuna ilişkin olarak
değerlendirilebilecek iddialar hakkında herhangi bir inceleme yapılmayacaktır.
2. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
136. Yaşam hakkının doğal niteliği gereği, yaşamını
kaybeden kişi açısından bu hakka yönelik bir başvuru ancak yaşanan ölüm olayı
nedeniyle ölen kişinin mağdur olan yakınları tarafından yapılabilecektir (Serpil
Kerimoğlu ve diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013, § 41). Başvuru konusu
olayda başvurucular, müteveffanın annesi ve kardeşleridir. Bu nedenle başvuruda
başvuru ehliyeti açısından bir eksiklik bulunmamaktadır.
137. Başvurucuların yaşam hakkının negatif yükümlüğünün
ihlal edildiğine yönelik şikâyetlerinin olmadığı, ayrıca her ne kadar yürütülen
soruşturma neticesinde verilen bir mahkûmiyet kararını müteakip başvurucularca
açılan tam yargı davası neticesinde başvurucular lehine bir miktar tazminata
hükmedilmiş olsa da söz konusu kararın kanun yolu incelemesinin tamamlanmamış
olduğu da gözetildiğinde başvurucuların mağdur sıfatının devam edip etmediği
noktasında bir değerlendirme yapılmasına gerek görülmemiştir.
138. Bu itibarla açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve
kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de
bulunmadığı anlaşılan yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiğine ilişkin
iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
3. Esas
Yönünden
a. Genel
İlkeler
139. Anayasa'nın 17. maddesinde düzenlenen yaşam hakkı,
Anayasa'nın 5. maddesiyle birlikte değerlendirildiğinde devlete pozitif ve
negatif ödevler yükler (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 50).
140. Yaşam hakkı kapsamındaki devletin pozitif
yükümlülüğü kapsamında etkili soruşturma yükümlülüğü bulunmaktadır. Bir devlet
görevlisi ya da üçüncü kişi tarafından hukuka aykırı olarak ve Anayasa’nın 17.
maddesini ihlal eder biçimde bir muameleye tabi tutulduğuna ilişkin
savunulabilir bir iddianın bulunması hâlinde Anayasa’nın 17. maddesi -“Devletin
temel amaç ve görevleri” kenar başlıklı 5. maddedeki genel yükümlülükle
birlikte yorumlandığında- etkili resmî bir soruşturmanın yapılmasını
gerektirmektedir (Tahir Canan, § 25). Bu tür olaylarda yürütülen idari
ve hukuki soruşturmalar ve davalar sonucunda sadece tazminat ödenmesi, bu hak
ihlalini gidermek ve mağdur sıfatını ortadan kaldırmak için yeterli değildir (Serpil
Kerimoğlu ve diğerleri, § 55).
141. Bu soruşturmanın temel amacı, yaşam hakkını koruyan
hukukun etkili bir şekilde uygulanmasını ve kamu görevlilerinin müdahalesiyle
veya onların sorumlulukları altında meydana gelen veya diğer bireylerin
fiilleriyle gerçekleşen ölümler nedeniyle sorumluların hesap vermelerini
sağlamaktır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 54). Bu, bir sonuç
yükümlülüğü değil uygun araçların kullanılması yükümlülüğüdür. Diğer yandan
burada yer verilen değerlendirmeler, hiçbir şekilde Anayasa’nın 17. maddesinin
başvuruculara üçüncü tarafları adli bir suç nedeniyle yargılatma ya da
cezalandırma hakkı verdiği tüm yargılamaları mahkûmiyetle ya da belirli bir
ceza kararıyla sonuçlandırma ödevi yüklediği anlamına gelmemektedir (Serpil
Kerimoğlu ve diğerleri, § 56).
142. Temel anlayış bu yönde olmakla birlikte derece
mahkemelerinin yaşamı tehlikeye soktuğu açık olan eylemlerin ve maddi ve manevi
varlığa yönelik ağır saldırıların cezasız kalmalarına imkân vermemeleri de
gerekmektedir (Filiz Aka, B. No: 2013/8365, 10/6/2015, § 32).
143. Şüpheli bir ölüm olayı hakkında yürütülen ceza
soruşturmasının Anayasa’nın 17. maddesinin gerektirdiği etkinlikte olduğunun
kabul edilebilmesi için;
- Soruşturma makamlarının haberdar olur olmaz resen
harekete geçerek ölüm olayını aydınlatabilecek ve sorumluların belirlenmesini
sağlayabilecek bütün delilleri tespit etmeleri gerekir (Serpil Kerimoğlu ve
diğerleri, § 57). Soruşturmada ölüm olayının nedeninin veya sorumlu
kişilerin belirlenmesi imkânını zayıflatan bir eksiklik, etkili soruşturma
yükümlülüğüne aykırılık oluşturabilir.
- Soruşturma sürecinin kamu denetimine açık olması ve
ölen kişinin yakınlarının meşru menfaatlerini korumak için soruşturma sürecine
gerekli olduğu ölçüde katılabilmeleri gerekir (Serpil Kerimoğlu ve
diğerleri, § 58).
- Soruşturmada görevli olan kişilerin olayların içinde
olan veya olması muhtemel olan kişilerden bağımsız olması gerekir. Bu durum
sadece hiyerarşik veya kurumsal bir bağlantı bulunmamasını değil aynı zamanda
somut bir bağımsızlığı da gerektirmektedir (Cemil Danışman, B. No:
2013/6319, 16/7/2014, § 96). Cumhuriyet savcısının emrinde adli kolluk olarak
görev alan kişilerin sırf kamu görevlileri olmaları nedeniyle soruşturmanın
bağımsız ve tarafsız yürütülmesi ilkesinin zedelendiği kural olarak kabul
edilmez. Aksi yöndeki iddianın somut olgularla desteklenmesi gerekmektedir (Cemil
Danışman, § 103; Ahmet Kortak ve diğerleri, B. No: 2016/14603,
10/12/2019, § 115).
- Soruşturma makamlarınca olayın sebebinin objektif
analizinin yapılması ve soruşturma sonucunda alınan kararın soruşturmada elde
edilen tüm bulguların kapsamlı, nesnel ve tarafsız bir analizine dayalı olması
gerekir (Cemil Danışman, § 99).
144. Ayrıca soruşturmanın makul bir özen ve süratle
yürütülmesi gerekmektedir (Salih Akkuş, B. No: 2012/1017, 18/9/2013 §
30). Soruşturmanın makul bir özen ve süratle yapılıp yapılmadığına ilişkin
tespit; başvuruya konu olayın kendi koşullarına, soruşturmadaki şüpheli
sayısına, suçlamaların niteliğine, olayın karmaşıklık derecesine, soruşturmanın
ilerlemesine engel olan unsurlar ya da güçlüklerin bulunup bulunmadığına göre
farklılık gösterebilecektir (Fahriye Erkek ve diğerleri, B. No:
2013/4668, 16/9/2015, § 91).
145. Soruşturmanın makul bir özen ve süratle yürütülmesi
gerekliliğinde önemli olan husus soruşturmalarda başvurucuların soruşturmanın
süratle ve özenle sonuçlandırılmasındaki menfaatlerinin niteliği dikkate
alındığında başlı başına, özelde ise başvurucuların ve genel olarak da
toplumdaki diğer bireylerin hukukun üstünlüğüne olan bağlılığını sürdürmesi ve
hukuka aykırı eylemlere hoşgörü gösterildiği ya da kayıtsız kalındığı görünümü
verilmesinin engellenmesi açısından yeterli sürat ve özenin gösterilip
gösterilmediğinin ortaya konulmasıdır (Fahriye Erkek ve diğerleri, §
92).
146. İfade etmek gerekir ki Anayasa Mahkemesinin ilgili
soruşturma ve yargılama makamlarının yerine doğrudan geçecek şekilde, gerçekleşen
olaylardaki delillerin değerlendirmesini kendisinin yapması söz konusu olamaz;
bu konuda asıl sorumlu ve yetkili olanlar ilk elden olayları inceleyen yetkili
adli ve idari mercilerdir (Cemil Danışman, § 58) fakat Anayasa
Mahkemesinin başvuru konusu olayın gelişim şeklini anlayabilmek ve
başvurucuların yakınlarının ölümünün tüm yönlerinin aydınlatılması noktasında
soruşturma makamları ve derece mahkemeleri tarafından atılması gereken adımları
nesnel bir şekilde değerlendirmek için olayın oluşum şeklini incelemesi
gerekebilmektedir (Rıfat Bakır ve diğerleri, B. No: 2013/2782,
11/3/2015, § 68).
147. Etkili soruşturma yükümlülüğü kapsamında başvuru
konusu olaylar açısından yer verilen somut tespitlerin hiçbir şekilde Anayasa
Mahkemesince kişilerin masumiyetine veya suçluluğuna ilişkin bir yorum
yapıldığı şeklinde değerlendirilmemesi gerektiğinin altı çizilmelidir (Rıfat
Bakır ve diğerleri, § 143).
148. Soruşturmanın etkililiğini sağlayan en alt
seviyedeki inceleme, başvuruya konu soruşturmanın kendine özgü koşullarına göre
değişir. Bu koşullar, ilgili bütün olay ve olgular temelinde ve soruşturmanın
pratik gerçekleri gözönünde bulundurularak değerlendirilir. Bu nedenle
soruşturmanın etkililiği bakımından her olayda geçerli olmak üzere bir asgari
soruşturma işlemler listesi veya benzeri bir asgari ölçüt belirlemek mümkün
değildir (Fahriye Erkek ve diğerleri, § 68).
149. Etkili soruşturma yükümlülüğü kapsamında yetkililer,
diğer deliller yanında görgü tanıklarının ifadeleri ile kriminalistik bilirkişi
incelemeleri dâhil söz konusu olayla ilgili kanıtları toplamak için
alabilecekleri bütün makul tedbirleri almalıdır (Doğan Demirhan, B. No:
2013/3908, 6/1/2016, § 68).
150. Bu noktada ifade edilmelidir ki Anayasa Mahkemesinin
görevi, herhangi bir soruşturma ya da davada bilirkişi raporu veya uzman
mütalaasının gerekli olup olmadığına karar vermek değildir. Bilirkişi raporu ve
benzeri delillerin kabul edilebilirliği ve değerlendirilmesi hususları
soruşturma makamlarının yetkisi dâhilindedir (Ahmet Gökhan Rahtuvan, B.
No: 2014/4991, 20/6/2014, §§ 59, 60).
151. Ayrıca Anayasa Mahkemesinin mevcut bilgilerden
hareketle birtakım tahminlere yer vererek bilirkişilerin vardıkları sonuçların
veya sahip oldukları bilimsel bakış açılarının doğru olup olmadığını irdeleme
görevinin de bulunmadığı belirtilmelidir (Esma Çelebi, B. No:
2014/17591, 19/4/2017, § 147).
152. Yukarıda belirtildiği üzere (bkz. § 143) etkili
soruşturmanın unsurlarından biri de ölen kişinin yakınlarının meşru
menfaatlerini korumak için soruşturma sürecine gerekli olduğu ölçüde
katılabilmeleridir. Davanın bulunduğu yerden başka bir yere
nakledilmesiyargılamaya etkili katılımı etkileme potansiyeline sahiptir. Böyle
bir durumda, yargılamaya etkili katılım sağlanıp sağlanmadığı yargılamanın tümü
gözetilerek tespit edilmelidir.
153. Bu bağlamda yaşam hakkı kapsamındaki bir davanın
görevli ve yetkili mahkemenin bulunduğu yerde görülmesinin -söz konusu bölgede
meydana gelebilecek toplumsal olaylar ya da başka benzeri faktörler dikkate
alınarak- kamu güvenliği için tehlikeli olduğu sonucuna varılabilmesi ve bu
gerekçe ile başka bir yere nakledilmesine karar verilebilmesi mümkündür. Bu
durumda dikkat edilmesi gereken husus, yaşam hakkı kapsamında yürütülen
davaların nakledilmesi ile etkili soruşturmanın temel amacının tehlikeye
düşürülmesine, söz konusu hak kapsamında yer alan ilke ve esaslara aykırı olan
neticelerin doğmasına sebep olunmaması gerektiğidir (Seyfullah Turan ve
diğerleri, B. No: 2014/1982, 9/11/2017, §§ 174, 175).
154. Diğer taraftan soruşturmaya katılımın etkililiğinin
seviyesi soruşturmanın kendine özgü koşullarına göre değişebilir. Ancak her
hâlükârda meşru menfaatlerini korumak için sanığın savunmasının alındığı, görgü
tanıklarının dinlendiği, bilirkişi raporlarının tartışıldığı, olaya ilişkin şikâyetlerinin
dile getirildiği ve diğer delillerin ileri sürülerek tartışmasının yapıldığı
duruşmalara katılmak isteyen mağdurlara bu imkân tanınmalıdır. Aksinin kabulü,
katılımın sadece teorik olarak kabul edilmesi ve pratikte sağlanmaması hakkın
özünün zedelenmesi anlamına gelebilecektir (Seyfullah Turan ve diğerleri,
§ 187).
155. Son olarak belirtilmelidir ki Anayasa Mahkemesi
kural olarak başvurucuların yakınının öldüğü gün resen ceza soruşturmasının
açıldığı, titiz ve hızlı bir çalışma sonucunda elde edilen deliller ışığında
soruşturma ve ilk derece yargılama makamlarının olayların seyrini aydınlatmak
istediğinden kuşku duyulmadığı, yürütülen soruşturmaların ölüm sebeplerini
kesin olarak saptamaya ve sorumlu kişilerin cezalandırılmasına imkân verdiği kanısına
varılan durumlarda, yürütülen soruşturmaların -soruşturmaların ve davaların
derinliği ve ciddiyeti üzerinde etki gösterecek nitelikte bir eksikliğin
bulunmaması koşuluyla- ve alınan kararların yetersiz veya çelişkili olduğunun
ileri sürülemeyeceğini kabul etmektedir (Sadık Koçak ve diğerleri, B.
No: 2013/841, 23/1/2014, § 95).
b. İlkelerin
Olaya Uygulanması
156. Somut başvurunun adli makamların olayı
aydınlatabilecek ve sorumluların belirlenmesini sağlayabilecek bütün delilleri
tespit etmesi gerekliliği bakımından incelemesi neticesinde Cumhuriyet
Başsavcılığı tarafından derhâl ve resen soruşturma başlatıldığı anlaşılmıştır.
Bu noktada Cumhuriyet Başsavcılığının resen ve derhâl harekete geçmesinin
soruşturmanın etkililiği adına önemli olmakla birlikte bunun tek başına yeterli
olmadığının, kamu görevlilerinin silahlı güç kullandığı olaylarda bir
soruşturmanın etkililiğinden söz edilebilmesi için bu soruşturmanın yasa dışı
silah kullanılması sonucunda ölümlerin gerçekleşmesinin önlenmesini güvence altına
alacak nitelikte kapsamlı, dikkatli ve tarafsız şekilde yürütülmesinin, ayrıca
olayın sebebinin aydınlatılması ve sorumluların tespiti bakımından gerekli
işlemlerde bir eksiklik bulunmamasının zorunlu olduğu tekrar hatırlatılmalıdır
(Mustafa Çelik ve Siyahmet Şeran, B. No: 2014/7227, 12/1/2017, § 107).
157. Başvurucu Mustafa Sarısülük'ün katılımıyla
Cumhuriyet Başsavcılığınca ölü muayene işlemi yapılmış (bkz. § 17), devamında
da başvurucuların talebi üzerine adli tıp uzmanı bir doktorun da gözlemci olarak
katılımıyla kamera kaydı eşliğinde otopsi işlemi gerçekleştirilmiştir (bkz. §§
18, 19). Otopsi işlemi sonucunda ölüm nedeni açıklığa kavuşturulmuştur.
158. Ölümün ateşli silahla vurulma sonucu
gerçekleştiğinin netleşmesi üzerine şüpheli polis memuruna ait silah İl Emniyet
Müdürlüğü tarafından adli makamlara iletilmiştir. Sonrasında müteveffanın
ölümüne neden olan kurşunun bu silahtan atıldığı, eylemi gerçekleştiren polis
memurunun mensubu olduğu teşkilatla hiyerarşik bir bağı bulunmayan ATK
tarafından gerçekleştirilen balistik inceleme sonucunda tespit edilmiştir (bkz.
§ 20).
159. İl Emniyet Müdürlüğü şüpheli polis memurunun kimlik
bilgisini adli makamlara iletmiştir. Bu noktada Cumhuriyet Başsavcılığı
6/6/2013 tarihinde İl Emniyet Müdürlüğünden polis memurunun kimlik bilgisi ve
silahını istediği (bkz. § 21), İl Emniyet Müdürlüğünün 11-12 günlük bir süre
içinde her iki bilgiyi de netleştirerek adli makamlara ilettiği (bkz. §§ 24,
25), böylelikle herhangi bir delil kaybına sebebiyet verilmediği gözetildiğinde
söz konusu bilgi iletme süresi bakımından makul sayılamayacak bir gecikme
yaşandığı değerlendirilmemiştir. Ayrıca İl Emniyet Müdürlüğü olaya dair temin
ettiği tüm kamera görüntülerini Cumhuriyet Başsavcılığına iletmiştir (bkz. §
25).
160. Yine bizzat Cumhuriyet savcısı, olaydan altı gün
sonra bilirkişi eşliğinde olay yeri incelemesi yapmıştır (bkz. § 15).
Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından olay yerinde bulunan tüm özel binalardaki ve
kamu binalarındaki güvenlik kameralarından, MOBESE kameralarından, haber
ajanslarından ve RTÜK'ten olay anına dair tespit edilebilen tüm görüntüler
temin edilmiştir (bkz. §§ 22, 26). Bu görüntüler, soruşturma aşamasında Adalet
Komisyonu listesinden seçilen yazılım donanım ve görüntü inceleme uzmanlarınca
incelenerek bilirkişi raporu düzenlenmiştir (bkz. § 35).
161. Cumhuriyet Başsavcılığı olayın gerçekleşme
şartlarını netleştirmek için hem resen tespit ettiği hem de başvurucuların
dinlenilmesini talep ettiği vatandaş, polis memuru, haber ajansı görevlileri
gibi birçok tanığın beyanına başvurmuştur (bkz. §§ 16, 29, 36).
162. Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından olayın
gerçekleşmesinden yirmi dört gün sonra (bkz. § 31) ve olayın gerçekleşme
şartlarının genel hatları itibarıyla belirlenmesinde makul sayılacak bir süre
içinde A.Ş., ifadesi alındıktan sonra tutuklanması talebiyle sulh ceza
mahkemesine sevk edilmiştir. Sulh Ceza Mahkemesi tarafından gerekli görülmesi
üzerine olayın gerçekleşme şartlarına dair ve olayda tutuklama nedeninin oluşup
oluşmadığının tespitine yönelik olarak -ek soru da sorulmak suretiyle-
şüphelinin sorgusunun yapıldığı görülmüştür (bkz. § 31). Neticede Sulh Ceza
Mahkemesi tarafından şüpheli hakkında adli kontrol kararı verilmesi takdir
edilmiştir.
163. Tüm bu veriler doğrultusunda, yürütülen soruşturmada
Cumhuriyet Başsavcılığının olayın gerçekleşme şartlarının aydınlatılması ve
sorumluların tespiti amacıyla delilleri toplama konusundaki isteğinden şüphe
duyulmasını gerektirecek bir eksiklik tespit edilmediği belirtilmelidir.
164. Yargılama aşamalarında da yargılama makamları, hem
bilişim suçları uzmanından hem de Yargıtayın bozma kararı gereğince TRT'deki
görüntü inceleme konusunda uzman görevlilerden olay anına ait netleştirilmiş
görüntülere dair bilirkişi raporları temin etmiştir (bkz. §§ 41, 79). Sanık
A.Ş.nin yargılama sırasında hem SEGBİS aracılığıyla hem de başvurucuların
talebi doğrultusunda huzurda ayrıntılı savunmaları alınmıştır (bkz. §§ 48, 57,
59).
165. Hem soruşturma makamınca temin edilen hem de
başvurucuların sunduğu olay anına ilişkin görüntü kayıtları bizzat Mahkeme
Heyeti tarafından izlenmiştir (bkz. § 77). Başvurucular ve vekilleri
yargılamanın her aşamasında katılan sıfatıyla beyanda bulunabilmiş, temin
ettikleri özel bilirkişi raporlarını da yargılama makamının dikkatine
sunabilmiştir (bkz. § 39).
166. Sanık polis memurunun kimlik tespitinin
yapılamadığına dair iddialar bakımından ise polis memurunun tehdit alması ve
birtakım güvenlik endişeleri nedeniyle Ankara Ağır Ceza Mahkemesindeki ilk
duruşmaya peruk ve bıyık takarak geldiği, duruşma öncesinde tartışmalar çıkması
nedeniyle ilk duruşmanın, dolayısıyla sanığın kimlik tespitinin
gerçekleştirilemediği anlaşılmıştır (bkz. § 43). Sonrasında A.Ş.nin
Şanlıurfa'dan katıldığı duruşmada kimlik tespiti SEGBİS aracılığıyla yapılmış
ve kimlik belgesinin resimli fotokopisi ile çekilen bir fotoğrafının
gönderilmesine karar verilmiştir (bkz. § 48). Dolayısıyla yargılama sırasında
sanığın gerçek kimliğine yönelik bir tereddüt bulunmamaktadır.
167. Tüm bu bilgiler ışığında yargılama aşamasında da olayın
gerçekleşme şartlarının aydınlatılması ve sorumluların tespitiyle
cezalandırılması hususunda gerekli tüm adımların atıldığı değerlendirilmiştir.
168. Başvurucuların da birtakım iddiaları olduğu üzere
(bkz. § 121) soruşturma ve yargılama süreçlerinin kamu denetimine açık olması
ve ölen kişinin yakınlarının meşru menfaatlerini korumak için soruşturma
sürecine gerekli olduğu ölçüde katılabilmeleri gerekliliği bakımından da somut
olayı incelemek gerekir.
169. "Genel İlkeler" kısmında
belirtildiği gibi (bkz. § 143) soruşturmanın etkili yürütülmesindeki
unsurlardan biri de ölen kişinin yakınlarının meşru menfaatlerini korumak için
bu sürece gerekli olduğu ölçüde katılmalarının sağlanmasıdır. Belirtmek
gerekir ki katılımın etkililiğinin seviyesi, başvuruya konu soruşturma ve
kovuşturmaların kendine özgü koşullarına göre değişmektedir.
170. Soruşturma aşamasında başvurucu Mustafa Sarısülük
ölü muayenesinde tanık olarak hazır bulunmuş ve dinlenmiş, otopsi işleminde ise
başvurucuların talebi üzerine başvurucuların gözlemcisi sıfatıyla bir adli tıp
uzmanı doktor hazır bulunmuş ve kamera kaydı yapılmıştır (bkz. § 19). Yine
Cumhuriyet savcısının gerçekleştirdiği olay yeri incelemesinde başvurucu
Mustafa Sarısülük ve vekilleri hazır bulunmuş, dinlenmesini talep ettikleri
tanıkların Cumhuriyet savcısı tarafından olay yeri incelemesi sırasında
beyanları alınmıştır (bkz. §§ 15, 16).
171. Dolayısıyla yukarıda belirtilen hususlarla beraber
başvurucuların soruşturmaya aktif bir şekilde katılabildikleri, delilerini,
taleplerini ve itirazlarını detaylı şekilde soruşturma makamına sunabildikleri
(bkz. §§ 13, 16, 23, 32), iddialarını soruşturma makamı önünde ileri
sürebildikleri görüldüğünden başvurucuların soruşturma sürecine meşru
menfaatlerini korumak için gerekli olduğu ölçüde katılabildikleri kanaatine
ulaşılmıştır.
172. Başvurucuların sürece etkili katılım
sağlayamadıkları iddiasının temelini oluşturan davanın bir başka ildeki
mahkemeye nakledilmesi hususunun incelenmesinde ise somut olayda Ankara Ağır
Ceza Mahkemesindeki yargılama sırasında ilk duruşmadan itibaren duruşma salonu
içinde ve dışında tartışmaların çıktığı hatta ilk duruşmanın bu nedenle
ertelendiği (bkz. § 43), adliye kapılarının kırıldığı, polis araçlarının
yakıldığı, duruşma sırasında yaşanan olaylar ve Mahkeme Heyetine yapılan
hakaretler nedeniyle Heyetin suç duyurusunda bulunduğu (bkz. § 44), Ankara Ağır
Ceza Mahkemesi tarafından hem 2013/349 esasa hem de 3/9/2014 tarihli mahkûmiyet
kararının bozulması sonrasında 2015/307 esasa kayden görülen yargılamalarda
duruşma tarihlerinin öncesinde güvenliğin sağlanması amacıyla ilgili güvenlik
birimlerine müzekkereler yazıldığı (bkz. §§ 42, 44, 47, 54, 56, 58) hatta bozma
sonrası gerçekleştirilecek ilk duruşma için Mahkeme tarafından duruşma
öncesinde duruşma salonunda bomba araması yapılmasının dahi talep edildiği
(bkz. § 63), sanığın çeşitli tehditlere maruz kaldığı (bkz. §§ 50, 67)
anlaşılmaktadır.
173. Nitekim Ankara Ağır Ceza Mahkemesinin davanın nakli
talebine dair görüşünde bildirdiğini teyit eder biçimde Valilik tarafından
iletilen görüşte de adliye dışında yasa dışı gösteriler yapıldığı, adliye
binasına ve güvenlik güçlerine saldırıda bulunulduğu, sanığın adliyede, ceza
infaz kurumundan adliyeye getirilip ceza infaz kurumuna götürülmesi sırasında
kargaşa çıkarılmasının, saldırıya uğramasının, kaçırılmaya ve öldürülmeye
çalışılmasının muhtemel olduğu, alınan güvenlik tedbirlerine rağmen
öngörülemeyen ve kamu güvenliğini ciddi olarak ihlal edebilecek, infihal
yaratabilecek olayların çıkabileceği bildirilerek davanın naklinin kamu
güvenliği bakımından zaruri olduğu belirtilmiştir (bkz. § 67). Nitekim Yargıtay
5. Ceza Dairesi tarafından da Ankara Ağır Ceza Mahkemesi ve Valiliğin davanın
naklinin gerektiğine dair görüşündeki gerekçelerin benimsendiği ifade edilmek
üzere "davanın başka bir yere naklinin uygun olacağı yönündeki görüş
... yerinde görüldüğünden" denilmek suretiyle davanın Aksaray Ağır
Ceza Mahkemesine nakline karar verilmiştir (bkz. § 69).
174. Bu şartlar altında Ankara Ağır Ceza Mahkemesinde
bozma ilamı sonrası görülecek olan yargılamada dahi güvenlik endişesinin devam
ettiği (bkz. § 63), yargılamanın güvenli ve adil yargılama yapılmasına uygun
şartlarda gerçekleştirilemeyeceğine dair veriler bulunduğu, başvurucular
ve/veya vekillerinin davanın nakledildiği Aksaray Ağır Ceza Mahkemesinde
görülen yargılamanın her duruşmasında hazır bulunduğu (bkz. §§ 74, 80, 81, 83),
başvurucuların birden fazla vekil tarafından temsil edildiği ve duruşmada
sanığa bizzat soru sorabilme imkânına sahip oldukları (bkz. §§ 49, 55), Ankara
Ağır Ceza Mahkemesindeki yargılama esnasında, temin ettikleri özel bilirkişi
raporlarını mahkemeye sundukları (bkz. § 39), bu raporların Aksaray Ağır Ceza
Mahkemesi tarafından da değerlendirmeye alındığı (bkz. § 81), Yargıtay 5. Ceza
Dairesinin davanın nakline karar verirken Ankara Ağır Ceza Mahkemesi ve
Valiliğin davanın naklinin gerektiğine ilişkin görüşünü benimsediğine dair
gerekçesini de sunduğu (bkz. § 69), başvurucuların sanığın mahkeme huzurunda
savunma yapmasına dair ısrarlı taleplerinin hem Ankara Ağır Ceza Mahkemesi hem
de Aksaray Ağır Ceza Mahkemesi nezdindeki yargılama süreçlerinde de devam
ettiği (bkz. §§ 55, 75), dolayısıyla sanığın SEGBİS aracılığıyla değil mahkeme
huzurunda savunma vermesine takdiren karar verilmesi ihtimalinin mevcut olduğu
hususları da gözönünde bulundurulduğunda yargılamanın ciddi güvenlik sorunu
yaşanan ve Ankara Ağır Ceza Mahkemesi tarafından adil yargılama
yürütülemeyeceğinin değerlendirildiği bir ortamdan Ankara'ya 2,5 saat mesafede
bulunan ve ulaşımı kolay olan Aksaray'a nakline karar verilmesinin
başvurucuların yargılamaya gerekli olduğu ölçüde katılım
sağlayamamasına, dolayısıyla soruşturmanın etkililiğinin zedelenmesine neden
olduğunu söylemek mümkün değildir.
175. Ayrıca başvurucuların katılma talebi Ankara Ağır
Ceza Mahkemesince kabul edilmiş ve başvurucular tüm yargılama boyunca neredeyse
her duruşmaya bizzat katılmış, çok sayıda vekille duruşmalarda temsil edilmiş,
bilirkişi raporları başta olmak üzere her türlüitirazlarını ve taleplerini dile
getirebilmiş, duruşmalarda ayrıntılı olarak beyanda bulunabilmiş, özel
bilirkişi raporları da dâhil olmak üzere tüm delillerini mahkemeye
sunabilmiştir. Başvurucuların talepleri doğrultusunda gerekli görülen
araştırmalar adli makamlarca yapılmıştır.
176. Başvurucuların iddialarından etkili katılım ilkesine
ilişkin olduğu değerlendirilen bir başka husus ise sanık polis memurunun SEGBİS
aracılığıyla savunmasının alınması nedeniyle başvurucuların soru soramadığı
iddiasıdır. Bu noktada dosya incelendiğinde A.Ş.nin Ankara Ağır Ceza
Mahkemesindeki 2/12/2013 tarihli duruşmaya Şanlıurfa'ya tayin olması nedeniyle
SEGBİS aracılığıyla katıldığı, sanığın sözlü savunma vermediği, yazılı
savunmasının ise duruşmada okunduğu, yazılı savunmasının soruşturma
aşamasındaki ifadesiyle benzer hususlar içerdiği, başvurucuların duruşmada
hazır bulunduğu, birçok vekille temsil edildiği ve katılma taleplerinin kabul
edildiği görülmüştür. Sanık bu duruşmada başvurucular vekillerinin sorduğu
sorulara SEGBİS aracılığıyla cevap vermiştir (bkz. § 49).
177. Diğer yandan Ankara Ağır Ceza Mahkemesinin
başvurucuların talebi üzerine A.Ş.nin duruşmada hazır edilmesine karar vermesi
nedeniyle A.Ş. 26/5/2014, 7/7/2014 ve 3/9/2014 tarihli duruşmalarda hazır
bulunmuş ve bizzat savunmasını yapmıştır (bkz. §§ 57, 59). Nitekim Ankara Ağır
Ceza Mahkemesi gerekçeli kararında "Mahkemenin buradaki amacı,
tarafların beyanlarını değerlendirirken sanık savunmasına ilişkin sanık
vekillerinin de beyanları göz önüne alınarak adil yargılama ilkeleri
çerçevesinde savunmanın alınması olduğundan, tekrar savunma alınmıştır. Esasen
mahkememizin görüşüne göre SEGBİS sistemiyle yapılan savunma geçerli olmasına
rağmen, özellikle sanık vekillerinin sanığı hazır etmeleri suretiyle
savunmasının alınmasını talep etmeleri sebebiyle talepleri kabul
edilmiştir." şeklinde bu duruma değinmiştir (bkz. § 60).
178. Davanın Aksaray Ağır Ceza Mahkemesine nakli
sonrasındaki yargılama sürecinde ise polis memuru A.Ş. 11/1/2016 tarihli
duruşmaya SEGBİS ile katılmış, bu sırada başvurucuların bir kısmı ile çok
sayıda vekili duruşmada hazır bulunmuştur (bkz. § 74).
179. Yukarıda değinilenler doğrultusunda sanığın
savunmasının SEGBİS ile alınması sırasında başvurucuların sorduğu soruları
A.Ş.nin yanıtladığı, A.Ş.nin duruşmada hazır edilerek savunma da yaptığı
gözetildiğinde olayın gerçekleşme şartlarının yeterince ortaya konulduğunun
değerlendirildiği somut yargılamada SEGBİS ile sanığın duruşmalara katılmasının
başvurucuların soruşturmaya etkili katılım sağlamaları gerekliliği bakımından
sorun teşkil etmediği değerlendirilmiştir.
180. Sonuç olarak başvurucuların olayın kendine özgü
koşullarında, soruşturma va yargılama süreçlerine gerekli olduğu ölçüde katıldığı
kanaatine ulaşılmıştır.
181. Toplamda 5 yıl 9 ay gibi bir sürede tamamlanan
soruşturmanın makul bir süratle yürütülmesi ilkesi yönünden yapılan
inceleme neticesinde soruşturma aşamasının -toplanan pek çok delil olmasına
rağmen- 1,5 aya yakın ve hızlı sayılacak bir sürede tamamlandığı tespit
edilmiştir. Yargılama aşamasının süresi bakımından yapılan inceleme neticesinde
ise ağır ceza mahkemeleri tarafından verilen mahkûmiyet kararlarının Yargıtay
1. Ceza Dairesinin temyiz incelemesinden üç kez geçtiği ve temyiz inceleme
sürelerinin toplamda 2 yıl 8 ay olduğu anlaşılmıştır. Söz konusu inceleme
süresinin -yargılama dosyasının hacmi ve söz konusu Yargıtay Dairesinin iş yükü
gözönüne alındığında- makul bir süre olarak kabul edilmesi gerektiği
değerlendirilmiştir.
182. Yargılama aşamasının temyiz incelemesi dışında kalan
üç yıl civarındaki süresi bakımından yapılan incelemede ise pek çok yargılama
işlemi yapıldığı, başvurucuların tüm yargılama boyunca çok sayıda vekil ile
temsil edildiği, duruşmalarda taraflar ile vekillerinin pek çok kez söz alarak
dinlendiği, mahkemenin tarafsızlığı ve bağımsızlığına, yargılamanın adil
şekilde yürütülmediğine ilişkin başvurucular tarafından yapılan ısrarlı
itirazlar nedeniyle hâkimin davadan çekindiği, diğer yandan yargılama sırasında
davanın her iki tarafı bakımından çeşitli güvenlik sorunlarının yaşandığı, bahse
konu güvenlik sorunları nedeniyle davanın nakline karar verilmesinin gerektiği,
olayın oluş şeklinin netleştirilmesi amacıyla birçok bilirkişi raporunun temin
edilmesi gerektiği gözönüne alındığında bu sürenin de makul bir süre olarak
kabul edilmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
183. Sonuç olarak yukarıda değinilen etkenler bir bütün
olarak gözetildiğinde güç kullanımı sonucu ölüme ilişkin olan ve kamuoyuna
yansımış olan birtakım güvenlik sorunlarının yaşandığı, olayın gerçekleşme
şartlarının netleştirilmesi bakımından karmaşık sayılabilecek yargılamanın hukuka
aykırı eylemlere hoşgörü gösterildiği ya da kayıtsız kalındığı görünümü
verilmesine neden olacak şekilde makul bir süratle yürütülmediği sonucuna
ulaşılmamıştır.
184. Başvurucuların birtakım iddialarını ilgilendiren, soruşturmanın
bağımsız ve tarafsız olarak yürütülmesi gerekliliğine dair incelemeye geçmeden
önce herhangi bir soruşturma ya da davada bilirkişi raporu veya uzman
mütalaasının gerekli olup olmadığına karar verme yetkisinin soruşturma
makamlarına ait olduğunun, bunun Anayasa Mahkemesinin görevi olmadığının,
ayrıca Anayasa Mahkemesinin bilirkişilerin vardıkları sonuçların doğru olup
olmadığını irdeleme görevinin de bulunmadığının (bkz. §§ 150, 151) tekrar ifade
edilmesi gerekir.
185. Öncelikle ölü muayenesi, keşif/olay yeri incelemesi,
tanık ve şüpheli ifadelerinin alınması gibi delillerin bizzat Cumhuriyet
savcısı tarafından toplandığı, kolluk birimlerine bırakılmadığı
belirtilmelidir.
186. Soruşturma makamı tarafından olay yeri incelemesi
gerçekleştirilirken İl Jandarma Komutanlığından bilirkişi seçilmesinin
soruşturmanın bağımsız ve tarafsız yürütülmesini zedelediği iddiası bakımından
ise Cumhuriyet savcısının ilk önce Adalet Komisyonu bilirkişi listesinden olay
yeri inceleme konusunda uzman iki bilirkişi tespit ettiği, bu şahısların
çeşitli sebeplerle görevlendirilememeleri üzerine TÜBİTAK'tan bilirkişi talep
edildiği, yine uygun bilirkişi bulunamaması üzerine işin aciliyeti dikkate
alınarak İl Jandarma Komutanlığı OYİ Timinden iki görevlinin bilirkişi tayin
edildiği gözönünde bulundurulmalıdır (bkz. § 15). Ayrıca İl Emniyet
Müdürlüğünden ayrı bir teşkilatlanmaya sahip olan, İl Emniyet Müdürlüğü ile
hiyerarşik bir bağı bulunmayan İl Jandarma Komutanlığı görevlilerince somut
olayda bağımsız ve tarafsız bir bilirkişi raporu hazırlanmadığına dair herhangi
bir veriye rastlanmamıştır.
187. Aynı şekilde bozma kararı üzerine Aksaray Ağır Ceza
Mahkemesi tarafından TRT görevlilerinden temin edilen bilirkişi raporu
bakımından yapılan incelemede de İl Emniyet Müdürlüğünden ayrı bir kurumsal
yapı olan TRT'nin çalışanlarından seçilen bilirkişilerce olay anına dair en net
görüntülerin seçilerek özel bir program kullanılmak suretiyle olay anına dair
görüntülerin yavaşlatılıp çeşitli açılardan izlenerek değerlendirmelerde
bulunulduğu anlaşılmıştır (bkz. § 79). Bu bakımdan söz konusu bilirkişilerce
bağımsız ve tarafsız bir bilirkişi raporu hazırlanmadığına dair herhangi bir
veriye rastlanmamıştır.
188. Adli makamların siyasetçilerin baskısı altında ve İl
Emniyet Müdürlüğünce düzenlenen Görüntü İnceleme Tutanağı'na dayalı olarak
karar verdiği iddiası bakımından yargılamanın tümü değerlendirildiğinde
tarafsız ve bağımsız bir yargılama yürütülmediğinin söylenmesi mümkün değildir.
Aksaray Ağır Ceza Mahkemesi gerekçeli kararında; tüm soruşturma ve yargılama
işlemlerini, özellikle de resmî veya özel tüm bilirkişi raporlarını
görüntülerin Mahkeme Heyeti tarafından incelenmesi üzerine edinilen kanaat ile
birlikte değerlendirmeye aldığını ayrıntıları ile belirtmiştir (bkz. § 81).
Aksaray Ağır Ceza Mahkemesince yalnızca İl Emniyet Müdürlüğünün düzenlediği
Görüntü İnceleme Tutanağı'na dayalı olarak mahkûmiyet hükmü kurulmadığı
gerekçeli karardan açıkça anlaşılmaktadır.
189. Öte yandan başvurucuların Ankara Ağır Ceza Mahkemesi
Heyetinin bağımsız ve tarafsız yargılama yapmadığına dair iddiaları nedeniyle
davanın koşulları gereğince Ankara Ağır Ceza Mahkemesi Heyeti davadan çekinme
kararı vermiş, bu kararı bir başka mahkeme incelemiştir. İnceleme mercii,
Heyetin tarafsızlığını şüpheye düşürecek sebeplerin dosyada mevcut olmadığı
kanaatiyle çekinme kararının uygun olmadığını değerlendirmiştir (bkz. § 51).
190. Başvurucuların Ankara Ağır Ceza Mahkemesi tarafından
inceleme tarihinden önceki bir tarihte ve davanın nakline karar verilmesinden
hemen sonra sanık polis memurunun tahliyesine karar verildiğine dair
iddialarının soruşturmanın bağımsız ve tarafsız yürütülmesi gerektiğine dair
ilke kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir. Bu bağlamda Ankara
Ağır Ceza Mahkemesi tarafından davanın nakli kararı sonrasında davanın nakli
sebebiyle herhangi bir gecikme olması hâlinde sanığın kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edilmesine yol açılmaması için resen tutukluluk
incelemesi yapılarak sanığın tahliyesine karar verildiği, dolayısıyla bu
durumun yargılamanın etkililiğini zedelemediği kanaatine ulaşılmıştır.
191. Son olarak somut yargılamanın soruşturma
makamlarınca olayın sebebinin objektif analizinin yapılması ve soruşturma
sonucunda alınan kararın soruşturmada elde edilen tüm bulguların kapsamlı,
nesnel ve tarafsız bir analizine dayalı olması gerekliliği bakımından
incelenmesi gerekmektedir. Bu gereklilik, adli makamlarca hukuka aykırı
eylemlere hoşgörü gösterildiği ya da kayıtsız kalındığı görünümü verilmesine
neden olunmaması bakımından elzemdir.
192. Bu inceleme öncesinde yukarıda belirtildiği üzere
(bkz. § 146) delilleri değerlendirme yetkisinin adli mercilere ait olduğu fakat
Anayasa Mahkemesinin başvuru konusu olayın gelişim şeklini anlayabilmek ve
başvurucuların yakınlarının ölümünün tüm yönlerinin aydınlatılması noktasında
soruşturma makamları ve derece mahkemeleri tarafından atılması gereken adımları
nesnel bir şekilde değerlendirmek için olayın oluşum şeklini incelemesinin
gerekli olabildiği ifade edilmelidir.
193. Aksaray Ağır Ceza Mahkemesi 19/12/2016 tarihli
kararında, atış anından önceki şartları, basit bir gösteri yürüyüşü boyutunda
kalmayan eylemlerdeki gösterici sayısının güvenlik güçlerinin sayısından çok
fazla olduğu, göstericilerin sıkıştırdıkları polis memurlarını linç ettiği,
sıkışan güvenlik güçlerinin göstericilerin sayısı, uyguladıkları şiddet
nedeniyle ölüm korkusu yaşadığı, A.Ş.nin geri çekilirken en ön saftaki kalkancı
grupta yer alması nedeniyle en son geri çekildiği, dâhil olduğu az sayıda
polisten oluşan grubun beton banklar, ağaçlar ve telefon kulübeleri ile
göstericilerin gerçekleştirdiği aralıksız saldırılar sebebiyle hızlı ve düzenli
bir şekilde çekilemediği, banklara sıkıştığı, A.Ş.ye ait kalkanın göstericiler
tarafından gasbedildiği, polis memurunun kaldırıma geldiği sırada
göstericilerden birinin yanına geldiği, A.Ş.nin kendisine saldıran göstericiyi
uzaklaştırmak amacıyla tekmeyle hamle yaptığı, bu sırada bir anda E.S.nin de
aralarında bulunduğu kalabalık bir gösterici grubunun önünde kaldığı şeklinde
kabul etmiştir.
194. Aksaray Ağır Ceza Mahkemesine göre karşısındaki
eylemci grup A.Ş.ye taşla saldırmakta iken A.Ş.nin elindeki silahla
göstericilere yönelik herhangi bir hamlesi bulunmamaktadır. Kalabalık gösterici
grubunun yoğun şekilde taşlaması üzerine A.Ş. silahının namlusunu yere doğru
tutarak silahına mermi sürmüş, bu sırada göstericilerin yoğun şekilde taş
atmaları devam etmiştir. A.Ş. silahını omuz hizasından yukarıda tutarak havaya
ateş etmek suretiyle göstericilerin dağılmasını sağlamak istemiş, bu sırada
atılan taşlar nedeniyle sabit duramamış, üzerine gelen taşlardan geriye ve yana
çekilmiştir. A.Ş. silahıyla bu şekilde iki kez havaya ateş ederken kaskına ve
vücudunun değişik yerlerine taş isabet etmiştir. Bu sırada isabet etmeyen çok
sayıda taş da bulunmakta ve yerde seken taşlar, kaskına çarpıp parçalanan
taşlar ile bu taşların ebadı görüntülerde net olarak görülmektedir. A.Ş. sol
kasığına taş isabet etmesi nedeniyle elini o bölgeye bastırmış ve isabet eden
taşın verdiği acıyla havaya sıçramış, yere sadece ayak uçları temas etmiştir.
İsabet eden taşın verdiği etki nedeniyle tabancası bir an yere paralel hâle
gelmiş ve A.Ş. bu konumda iken anlık bir şekilde tabancası üçüncü kez ateş
almıştır. Bu sırada E.S. de elindeki taşı A.Ş.ye attıktan sonra uzaklaşmak için
sola döndüğü sırada tabancadan çıkan mermi çekirdeği E.S.nin başına isabet
etmiştir. Aksaray Ağır Ceza Mahkemesi, olayın gerçekleşme anına ilişkin
şartları bu şekilde kabul etmiştir. A.Ş.nin geri çekilmekte iken kaldırımdan
düştüğü sırada bir göstericinin saldırmak için A.Ş.nin yanına geldiğine dair
kalkancı olarak A.Ş. ile birlikte görev yapan ve olay anında orada bulunan
polis F.Ö.nün tanık beyanlarına da (bkz. §§ 36, 81) hükmün gerekçesinde yer
verilmiştir.
195. Aksaray Ağır Ceza Mahkemesi, A.Ş.nin göstericilerle
karşı karşıya kalması ile silahını üçüncü kez ateşlemesine kadar geçen sürenin
1,5 saniyeden az olduğunu, ateş etmeden önce, ateş anında ve ateş ettikten
sonra göstericilerin attığı taşların A.Ş.nin vücudunun çeşitli yerlerine isabet
ettiğini, isabet eden taşın etkisi ve isabet etmeyen taşlardan korunma refleksi
ile A.Ş.nin vücut duruşunun, el ve kol durumunun bozulduğunu, dolayısıyla
A.Ş.nin hedef gözetmediğini, göstericilerin üzerine ateş etmediğini, havaya
uyarı atışı yaptığı sırada taşlamanın etkisiyle olayın meydana geldiğini
belirterek A.Ş.nin uğradığı saldırıyı defetmek için saldırgan sayısı ve atılan
taş yoğunluğu nedeniyle saldırıyla orantılı şekilde silah kullanma yetkisi
kapsamında havaya ateş ederek saldırıyı uzaklaştırmaya çalıştığı sırada sol
kasık bölgesine isabet eden taşın etkisiyle tedbirsizliği ve dikkatsizliği
sonucu üçüncü atışta E.S.nin vurulmasına neden olduğu sonucuna ulaşmıştır.
196. Aksaray Ağır Ceza Mahkemesi bu değerlendirmesi
uyarınca da A.Ş.nin Çevik Kuvvet Birliğinde görevli güvenlik gücü olması
nedeniyle böyle bir saldırıda dahi kendisinden daha dikkatli olmasının, silah
kullanma becerisinin daha ileri seviyede olmasının, taş atıldığı sırada elinin
doğrultusunun değişeceğini düşünüp ona göre tavır geliştirmesinin bekleneceğini
de gözeterek A.Ş.nin olayda taksirli sorumluluğunun bulunduğu kanaatine
ulaşmıştır. Aksaray Ağır Ceza Mahkemesi, A.Ş.nin güç kullanımı sırasında ceza
sorumluluğunu kaldıran nedenlerden meşru müdafaa hâlinin sınırını taksirle
aştığını kabul ederek taksirle öldürme suçundan cezalandırılması gerektiğine
karar vermiştir.
197. Mahkeme bu sonuca ulaşırken -gerekçeli karardan da
anlaşıldığı üzere- soruşturma aşamasında toplanan tüm delilleri, soruşturma ve
yargılama aşamasında temin edilen tüm resmî bilirkişi raporlarını,
başvurucuların dosyaya sunduğu özel bilirkişi raporlarını olay anına dair
görüntülerin bizzat Heyet tarafından izlenmesi neticesinde ulaşılan kanaat ile
birlikte dikkate almıştır. Aksaray Ağır Ceza Mahkemesi, tüm özel/resmî
bilirkişi raporlarında itibar edilen/edilmeyen tespitlere gerekçesinde
değinmiş; tanık beyanlarını gözetmiş, yalnızca İl Emniyet Müdürlüğünün
hazırladığı Görüntü İnceleme Tutanağı ya da sanığın da aralarında bulunduğu gösterilere
müdahale eden polis memurlarının düzenlediği görev raporuna dayalı olarak hüküm
kurmamıştır.
198. Aksaray Ağır Ceza Mahkemesi gerekçeli kararda;
A.Ş.nin eyleminin kasten öldürme, olası kasıt ile öldürme ya da bilinçli
taksirle öldürme suçlarını oluşturmamasının, ayrıca eylemin hangi nedenlerle
meşru müdafaa sınırları içindeolduğunun kabul edilmesinin gerekçelerine dair
bilirkişi raporları ve olay anına dair görüntülerin bizzat izlenmesi
doğrultusunda kapsamlı bir değerlendirme yapmıştır. Gerekçeli kararda olayın
gerçekleşme koşulları, eylemin hukuki niteliği ayrıntılı bir şekilde
tartışılmış, temyiz incelemesi aşamalarında da bu noktalarda değerlendirme
yapılarak suç vasfının uygun şekilde tayin edildiğine karar verilmiştir (bkz. §
82).
199. Aksaray Ağır Ceza Mahkemesi bozma kararı uyarınca,
A.Ş.nin işlediği suçtan 5237 sayılı Kanun'un 85. maddesinde düzenlenen bahse
konu suça ilişkin cezanın alt sınırından ayrılarak neticeten 2 yıl 1 ay hapis
cezasıyla cezalandırılmasına karar vermiştir. Mahkeme, alt sınırdan ayrılırken
olayın oluş şekli ve sanığın taksire dayalı kurusunun derecesini gözettiğini
ifade etmiştir. A.Ş. hakkında HAGB uygulanmasına gerek görmeyen Mahkeme,
hükmedilen süreli hapis cezasının taksirli suça ilişkin olması nedeniyle hapis
cezasının adli para cezasına çevrilerek A.Ş.nin neticeten 15.200 TL adli para
cezasıyla cezalandırılmasına ve bu cezanın ertelenmesine yer olmadığına karar
vermiştir.
200. Anayasa Mahkemesinin yaşam hakkı ile ilgili
başvurulardaki görevi olaydan sorumlu olduğu değerlendirilen kişi ya da
kişilerin eyleminin hangi suçu oluşturduğunu belirlemek değildir (Gülşen
Polat ve Kenan Polat, B. No: 2015/4450, 10/10/2019, § 143). Ayrıca Anayasa
Mahkemesinin ilk elden olayları inceleyen yetkili adli mercilerin vardığı
sonuçlardan ayrılması ancak olaya ilişkin kesin ikna edici nitelikte bulguların
varlığı hâlinde söz konusu olabilir (Cemil Danışman, § 58).
201. Bu noktada Anayasa Mahkemesince olay anının öncesi
ve sonrasına ait görüntüler ile olay anına ilişkin görüntülerin incelenmesi
neticesinde Aksaray Ağır Ceza Mahkemesince ulaşılan, A.Ş.nin içinde bulunduğu
diğer polis memurlarından ayrılarak göstericiler üzerine koştuğu yönündeki
iddiaya kararda özel olarak gerekçesi açıklanmak suretiyle itibar edilmeden,
tanık F.Ö.nün beyanlarıyla da teyit edildiği üzere sanığın bir göstericinin
saldırısını tekme atmak suretiyle defetmek isterken karşı karşıya kaldığı
kalabalığı uyarmak amacıyla havaya ateş ettiği sırada isabet eden taşların
etkisi ve acısıyla, isabet etmeyen taşlardan sakınma refleksiyle içinde
bulunduğu korku hâliyle omuz hizasından yukarıda bulunan kolunun duruşunun bir
anlık değişmesi sonucu olayın meydana geldiği ve polis memurunun hedef
gözeterek ateş etmediği yönündeki kabulden ayrılmayı gerektirecek bir husus tespit
edilememiştir.
202. A.Ş.nin dâhil olduğu polis grubunun bulunduğu yerde
sıkışarak geri çekilmekte zorlandığı, A.Ş.nin kırk kişilik gösterici grubunun
sürekli taş atışına maruz kaldığı sırada silahının namlusunu yere doğrultmak
suretiyle silahına mermi sürdüğü ve havaya yaptığı üç atışın toplamda 1 saniye
kadar sürdüğü, her üç atış sırasında da silahını baş bölgesinden yukarıda
tuttuğu, atışlar öncesinde ve sırasında A.Ş.nin yoğun taş atışına maruz
kaldığı, üzerinde herhangi bir koruyucu kıyafet veya kalkanı olmadığı, kaçmak
amacıyla geriye ve yana zıpladığı, bu sırada silah tutan elinin bilek kısmından
titrediği, gösterilerin boyutu ve saldırıların yoğunluğu, olay anının öncesinde
gösterilere müdahale eden polislerin yaşadıkları bir bütün olarak gözetildiğinde
-olayın kendine özgü şartlarında- Aksaray Ağır Ceza Mahkemesince tayin edilen
suç vasfının ve bu vasıflandırmaya bağlı olarak verilen mahkûmiyet kararının
elde edilen tüm bulguların kapsamlı, nesnel ve tarafsız bir analizine dayalı
olmadığının ve 14 ay süreyle tutuklu yargılanan sanık hakkında hükmedilen adli
para cezasının meydana gelen netice ile orantılı olmadığının değerlendirilmesi
mümkün değildir.
203. Açıklanan gerekçelerle somut başvuruda adli
makamların olayın gerçekleşme şartları, suç vasfının tayini ile hükmedilen
netice cezanın türü ve miktarı konusundaki takdirine saygı gösterilmesi
gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
204. Sonuçta olaya ilişkin olarak Anayasa Mahkemesi yaşam
hakkının gerektirdiği şekilde etkili bir soruşturma yürütüldüğünü
değerlendirmiştir.
205. Açıklanan gerekçelerle başvuru konusu olayda yaşam
hakkının usul boyutunun ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.
Zühtü ARSLAN, Hasan Tahsin GÖKCAN, Engin YILDIRIM, Celal
Mümtaz AKINCI, M. Emin KUZ ve Yusuf Şevki HAKYEMEZ bu görüşe katılmamışlardır.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,
B. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam
hakkının usul boyutunun İHLAL EDİLMEDİĞİNE Zühtü ARSLAN, Hasan Tahsin GÖKCAN,
Engin YILDIRIM, Celal Mümtaz AKINCI, M. Emin KUZ ve Yusuf Şevki HAKYEMEZ'in
karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,
C. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde
BIRAKILMASINA,
D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına
GÖNDERİLMESİNE 15/12/2021 tarihinde karar verildi.
KARŞIOY GEREKÇESİ
1. Başvurucuların yakını olan E.S., 1/6/2013 tarihinde
Ankara’da düzenlenen bir gösteriye katılmış, gösteriye müdahalede bulunan
kolluk görevlilerinden birinin silahından çıkan merminin başına isabet
etmesiyle yaralanmış, kaldırıldığı hastanede 14/6/2013 tarihinde hayatını
kaybetmiştir.
2. Olaya ilişkin açılan soruşturma sonucunda kolluk
görevlisinin meşru savunmada sınırın kasıt olmaksızın aşılması suretiyle
öldürme suçundan cezalandırılması talebiyle kamu davası açılmıştır. Ankara 6.
Ağır Ceza Mahkemesinde yapılan yargılama sonunda sanığın olası kastla kişinin
ölümüne sebep olma suçundan dolayı neticeden 7 yıl 9 ay 10 gün hapis cezasıyla
cezalandırılmasına ve hükmen tutuklu halinin devamına karar verilmiştir.
3. Başvurucuların temyizi üzerine karar, savcılık
tarafından ifadeleri alınan bazı tanıkların yargılama sırasında dinlenmemesi ve
olayla ilgili tüm görüntülerin bilirkişilere tevdii edilerek mümkün olduğu
takdirde görüntü kalitesi iyileştirildikten sonra tarafların hazır bulunduğu
bir oturumda izlenerek diyeceklerinin sorulmaması gerekçeleriyle Yargıtay 1.
Ceza Dairesince bozulmuştur.
4. Bozma sonrasında sanık avukatlarının talebi üzerine
Yargıtay 5. Ceza Dairesi, “…Davanın başka bir yere naklinin uygun olacağı
yolundaki görüş ve Adalet Bakanlığının bu husustaki isteği yerinde
görüldüğünden kamu güvenliği nedeniyle” kamu davasının Aksaray Ağır Ceza
Mahkemesine nakline karar vermiştir. Burada yapılan yargılama sonunda sanık
meşru müdafaa sınırlarını taksirle aşmaktan dolayı neticeten 1 yıl 4 ay 20 gün
hapis cezasına çarptırılmış, bu ceza da 10.100 TL adli para cezasına
çevrilmiştir.
5. Temyiz üzerine Yargıtay 1. Ceza Dairesi, sanığın “taksire
dayalı kusurunun ağırlığı nedeniyle taksirle ölüme neden olma suçundan, sonuca
etkili olacak şekilde teşdiden ceza tayini gerektiği gözetilmeden, yazılı
şekilde alt sınırdan ceza belirlenmesi” gerekçesiyle kararı bozmuştur.
Aksaray Ağır Ceza Mahkemesi bu kez alt sınırdan ayrılarak neticeten 2 yıl 1 ay
hapis cezasına, bunun 15.200 TL adli para cezasına çevrilmesine karar
vermiştir. Sanığın tutuklu bulunduğu 14 aylık süre dikkate alınarak adli para
cezasının infaz edildiği sonucuna ulaşılmıştır. Karar, temyiz aşamasında
onanarak kesinleşmiştir (bkz. §§ 60, 61, 81, 83-84).
6. Olaya ilişkin yargılama sürecinden de anlaşılacağı
üzere, kolluk görevlisinin ateşli silah kullanmasına ilişkin fiilin
nitelendirilmesi bakımından iki ağır ceza mahkemesi arasında görüş ayrılığı
bulunmaktadır. Ankara 6. Ağır Ceza Mahkemesi fiili olası kastla işlenmiş bir
suç olarak değerlendirmiş, buna karşılık Aksaray Ağır Ceza Mahkemesi meşru
müdafaa sınırlarının taksirle aşılması olarak nitelemiştir. Ancak belirtmek gerekir
ki, her iki ağır ceza mahkemesi de sonuç olarak olayda hukuka aykırı bir güç
kullanımı olduğunu, dolayısıyla yaşam hakkı bağlamında devletin “öldürmeme”
şeklinde ifade edilebilecek negatif yükümlülüğünün ihlal edildiğini tespit
etmişlerdir.
7. Mahkememizin kararlarında vurgulandığı üzere devletin
yaşam hakkı kapsamındaki pozitif yükümlülüğünün usule ilişkin yönü, doğal
olmayan her ölüm olayının sorumlularının belirlenmesini ve gerekiyorsa
cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili bir soruşturma yürütmeyi gerektirir.
Bu soruşturmanın temel amacı, yaşam hakkını koruyan hukukun etkili bir şekilde
uygulanmasını, kamu görevlilerinin müdahalesiyle veya onların sorumlulukları
altında meydana gelen ya da diğer bireylerin fiilleriyle gerçekleşen ölümler
nedeniyle ilgililerin hesap vermelerini sağlamaktır (T.A. [GK], B. No:
2017/32972, 29/9/2021, § 138).
8. Dolayısıyla bu noktada yapılması gereken
başvurucuların yakınlarının ölümüne sebep olan öldürme fiiline ilişkin
soruşturma ve kavuşturma sürecinin etkili olarak yürütülüp yürütülmediğini
belirlemektedir. Bu usul yükümlülüğünün yerine getirilmediği durumlarda yaşam
hakkının usul boyutunun ihlal edildiğine karar vermek gerekecektir.
9. Eldeki başvuruda, çoğunluk görüşünden farklı olarak,
a) davanın naklinin gerekliliğinin gerekçelendirilememesi, b) cezasızlığa yol
açılması ve c) altı yıla yakın yargılama süresinin makul olmaması nedenleriyle
yürütülen soruşturmanın/kovuşturmanın etkili olmadığını, dolayısıyla
başvurucuların yaşam hakkının ihlal edildiğini düşünüyorum.
10. Belirtmek gerekir ki, davanın nakli ancak istisnaî
şartlarda, yargılamanın sağlıklı yürütülebilmesi için zorunlu olan durumlarda
başvurulması gereken bir kurumdur. Zira keyfi nitelikteki nakil kararları bir
yandan tarafların yargılamaya etkili katılımını engelleyebilecek, diğer yandan
da yargılamaya müdahale edildiği görünümünün ortaya çıkmasına neden
olabilecektir.
11. Bu sebeple yargılamanın nakline ilişkin kararların
tatmin edici bir gerekçesinin olması beklenir. Davanın görevli ve yetkili
mahkemenin bulunduğu yerde görülmesi hâlinde kamu güvenliği için tehlike
oluşturup oluşturmayacağı ve bunun yargılamanın sıhhatini olumsuz yönde
etkileyip etkilemeyeceği ilgili ve yeterli gerekçeyle gösterilmelidir.Bunun
yapılması “adalete olan güvenin sarsılmaması, hukuk devletine olan inancın
sürdürülmesi ve en önemlisi genel olarak kamuoyunda özelde de mağdurlarda
davanın naklinin hesap verilebilirliğe ilişkin kamuoyu denetiminin ve
mağdurların etkili katılımlarının önüne geçilebilmesi amacıyla gerçekleştirildiği
kanısının oluşmasına engel olunması açısından kritik bir öneme sahiptir” (Seyfullah
Turan ve diğerleri, B. No: 2014/1982, 9/11/2017, § 178).
12. Başvuruya konu olayda, davanın nakline Ankara 6. Ağır
Ceza Mahkemesinin kararının Yargıtay tarafından bozulmasından sonra karar
verilmiştir. Esasen kamu güvenliğinin ve sanığın can güvenliğinin sağlanması
şeklindeki nakil gerekçelerinin, Ankara Ağır Ceza Mahkemesi önünde iki yıl iki
ay süren yargılama sırasında geçerli olduğu söylenebilir. Nitekim söz konusu
dönemde gerek mahkeme huzurunda gerekse mahkeme dışında yaşanan asayişi bozan
olaylara rağmen davanın nakline karar verilmemiştir.
13. Ankara’da yaşanan bu olumsuzluklara rağmen
sonuçlandırılan yargılamanın, Yargıtay’ın bozma kararından sonra Aksaray’a
nakledilmesinin ikna edici gerekçelerinin olduğu söylenemez. Olayların oldukça
sıcak olduğu bir dönemde bile gerekli tedbirlerin alınması suretiyle Ankara’da
görülebilen davanın, aynı yerde ve mahkemede görülmeye devam edilmesinin kamu
güvenliğini ne yönde tehdit edeceği gösterilebilmiş değildir. Diğer yandan
sanığın can güvenliğini sağlama şeklindeki amacın da Aksaray’a nakledilen
yargılamada sanığın SEGBİS üzerinden duruşmalara katıldığı gözetildiğinde,
makul bir gerekçe olarak kabul edilmesi zordur.
14. Bunun yanında, Aksaray Ağır Ceza Mahkemesinin adli
para cezası olarak ortaya çıkan nihai kararı da dikkate alındığında, nakil
kararının objektif gereklilikten ziyade sanık lehine karar verilmesini
sağlamaya dönük bir karar olarak alındığı izlenimini doğurmaya elverişli olduğu
söylenebilir. Buna nakle ilişkin kararın adli tatil esnasında nöbetçi heyetçe
alınması da eklendiğinde yargılamaya müdahale edildiği izleniminin oluşması
kaçınılmazdır.
15. Kuşkusuz bozma üzerine dava Ankara 6. Ağır Ceza
Mahkemesi tarafından görülmeye devam etseydi de Aksaray Ağır Ceza Mahkemesinin
verdiği karar verilebilirdi. Ne var ki yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı
ilkesi “olgu” olduğu kadar “algı” meselesidir. Mahkemelerin
gerçekten bağımsız ve tarafsız olması yetmez, bunun dışarıya da yansıması
gerekir. Bu sebeple yukarıda belirtilen şartlarda somut başvuruya konu
yargılamanın, ikna edici gerekçeler ortaya konmadan, bozma sonrasında
-mahkûmiyet kararı veren mahkemeden- başka bir ildeki mahkemeye nakledilmesi
yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı ilkesinin zedelendiği izlenimini ortaya
çıkarmıştır.
16. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de (AİHM) adil
yargılamanın vazgeçilmez unsurları olan yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığının
aynı zamanda bir “görünüm” meselesi olduğunu vurgulamıştır. AİHM’in
kararlarında belirtildiği üzere “adaletin sağlanması yetmez, sağlandığının
görülmesi de gerekir” (Denisov/Ukrayna, B.No: 76639/11, 25/9/2018, §
63). Bu sebeple demokratik bir toplumda tarafsızlıkları noktasında mahkemelerin
kamuoyuna ve davanın taraflarına güven vermesi gerekmektedir (bkz. Fey/Avusturya,
B. No: 14396/88, 24/2/1993, § 30; Academy Trading Ltd ve
diğerleri/Yunanistan, B.No: 30342/96, 4/4/2000, § 45; Sazanov/Rusya,
B.No: 24647/05, 1/12/2015, § 38).
17. Bu bağlamda yargılamanın sonucuna etkili olup
olmadığından bağımsız olarak yeterli gerekçe olmaksızın yargılama yerinin
değiştirilmesi mahkemenin bağımsızlığı ve tarafsızlığı hakkında “haklı”
şüpheye neden olabilir. Nitekim AİHM’e göre başvurucunun lehine verilen bir
kararın ardından yüksek mahkeme tarafından davanın yeterli gerekçe olmadan
başka bir mahkemeye gönderilmesi, bağımsızlık ve tarafsızlık konusunda şüpheye
yol açmış, bu suretle bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından yargılanma
hakkının ihlaline neden olmuştur (Bochan/Ukrayna, B.No: 7577/02,
3/5/2007, §§ 66, 74).
18. Anayasa Mahkemesinin önündeki başvuruya konu somut
olayda da bozmadan sonra yargılama yerinin değiştirilmesi ve buna ilişkin ikna
edici gerekçelerin ortaya konulamaması bir bütün olarak mahkemenin tarafsızlığı
konusunda tereddütlere neden olmuştur. Bu da yürütülen soruşturma/kovuşturmanın
etkili olarak kabul edilmesini engellemiştir.
19. Diğer yandan, yargılama sonunda öldürme olayından
sorumlu kolluk mensubuna uygulanan yaptırımın “cezasızlık” sonucu doğurmaması
gerekir. Bu noktada öncelikle Anayasa Mahkemesinin yetkili mercilerin yerine
geçerek delilleri değerlendirmesinin ve sorumluluk türünü belirleyen hukuk
kurallarını yorumlamasının söz konusu olmadığı belirtilmelidir (bkz. Rıfat
Bakır ve diğerleri, B. No: 2013/2782, 11/3/2015, §§ 68, 143).
20. Bununla birlikte yaşam hakkı ihlalleri gerçekleştiren
kamu görevlilerinin cezasız kalmalarına ya da gerektiği gibi
cezalandırılmamalarına yol açan uygulamalar, caydırıcılığı sağlayamadığı için
etkili ceza soruşturması yürütme yükümlülüğünü açıkça zedelemekte, yaşam
hakkını korumak için oluşturulan mevzuatın etkili uygulanmamasına, dolayısıyla
kişilerin hayatlarının kanun ile korunamamasına sebebiyet vermektedir (bkz. Seyfullah
Turan ve diğerleri, § 162).
21. Bu nedenle ifade edildiği üzere, Anayasa Mahkemesinin
somut olayda ceza hukuku kapsamındaki sorumluluğun türüne ilişkin bir tespitte
bulunma görevi bulunmamakta ise de yargısal mercilerin Anayasa'dan kaynaklanan,
yaşamı korumak için oluşturulan hukuku etkili biçimde uygulamaya ilişkin
yükümlülüklerini yerine getirip getirmediklerini denetleme görevi bulunduğu
açıktır.
22. Nitekim Anayasa Mahkemesi kolluk görevlisi tarafından
güç kullanılması sonucu hayati tehlike geçirilmesine neden olacak şekilde yaralanmanın
meydana geldiği bir olaya ilişkin soruşturma/kovuşturma sürecinin hükmün
açıklanmasının geriye bırakılması kararı ile sonuçlandırılmasını yaşam hakkının
usul boyutunun ihlali olarak değerlendirmiştir. Mahkemeye göre “olayda ağır
suç meydana getiren eyleme karşılık olarak yetersiz cezaya hükmolunması”
benzer olaylarda caydırıcılığın sağlanması için devletin etkili bir ceza
soruşturması yürütme konusundaki yükümlülüklerini ihlal ettiği anlamına
gelmektedir (Seyfullah Turan ve diğerleri, § 196). Söz konusu
caydırıcılık hukukun üstünlüğünün sağlanması ve hukuka aykırı eylemlere
tolerans gösterildiği görünümünün önlenmesi açısından hayati derecede önemlidir
(konuya ilişkin AİHM’in yaklaşımı için bkz. Okkalı/Türkiye, B. No:
52067/99, 17/10/2006, § 65; Ateşoğlu/Türkiye, B. No: 53645/10,
20/1/2015, § 23).
23. Mevcut başvuruya konu olayda ise Mahkememiz
çoğunluğuna göre “14 ay süreyle tutuklu yargılanan sanık hakkında hükmedilen
adli para cezasının meydana gelen netice ile orantılı olmadığının
değerlendirilmesi mümkün değildir” (§ 202). Öncelikle belirtmek gerekir ki,
cezanın orantılı olup olmadığını değerlendirirken bir tedbir olan tutuklulukta
geçen sürenin dikkate alınması isabetli değildir. Kaldı ki somut olayda
tutuklulukta geçen süre hükmolunan nihai cezadan indirilmiş, Aksaray Ağır Ceza
Mahkemesinin 30/5/2019 tarihli ek kararıyla sanığın “tutuklu kaldığı
sürelerin hakkında hükmedilen adli para cezası miktarını karşılaması nedeniyle
infazının tamamlandığını dikkate alarak” adli kontrol kararı kaldırılmıştır
(§ 84).
24. Diğer yandan yaşam hakkının söz konusu olduğu bir
yargılamanın sonunda hükmedilen bir “adli para cezası”nın meydana gelen
netice ile orantılı olduğunu söylemek mümkün değildir. Zira meydana gelen
netice bir kişinin yaşamının sona ermesidir. Bu derece ağır bir sonucun alt
sınıra yakın bir adli para cezasıyla tecziyesi cezasızlık durumu ortaya
çıkarır.
25. Son olarak soruşturmanın etkili olabilmesi için makul
bir özen ve süratle yürütülmesi gerekir. Soruşturmanın özenle ve süratle
sonuçlandırılması, özelde başvurucuların genel olarak da toplumun hukukun
üstünlüğüne bağlılığını sürdürmesi ve hukuka aykırı eylemlere hoşgörü
gösterildiği ya da kayıtsız kalındığı görünümü verilmesinin engellenmesi
bakımından önemlidir (Fahriye Erkek ve diğerleri, B.No: 2013/4668,
16/9/2015, § 92). Kuşkusuz soruşturma/kovuşturmanın makul bir özenle ve süratle
yürütülüp yürütülmediği başvuruya konu her olayın şartlarına bağlıdır. Bu
anlamda şüpheli veya sanık sayısı, suçlamaların niteliği ve olayın karmaşıklık
derecesi gibi hususlara bakılmalıdır (Fahriye Erkek ve diğerleri, § 91).
26. Nitekim Anayasa Mahkemesince yargılamanın beş yıl üç
ay sürdüğü bir başvuruda “başvuruya konu ceza yargılamasının daha sonra
ortaya çıkabilecek benzer yaşam hakkı ihlallerinin önlenmesinde sahip olunan
önemli rolün zarar görmesine neden olabilecek şekilde makul bir özen ve süratle
yürütülmediği sonucuna varılmıştır” (bkz. Fatma Akın ve Mehmet Eren,
[GK], B. No: 2017/26636, 10/11/2021, § 110).
27. Eldeki başvuruda bu sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir
durum bulunmamaktadır. Başvuruya konu olayda tek sanıklı ve karmaşık olmayan
bir davanın olduğu, olaya ilişkin görüntülerin ve diğer delillerin de
toplandığı, üstelik soruşturma evresinin bir buçuk ayda tamamlandığı dikkate
alındığında altı yıla yaklaşan yargılama süresinin makul olduğu söylenemez.
28. Açıklanan gerekçelerle Anayasanın 17. maddesinde
güvence altına alınan yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiğini
düşündüğümden çoğunluğun aksi yöndeki kararına katılmıyorum.
KARŞIOY GEREKÇESİ
1. Bilindiği üzere Anayasanın 17. maddesinde güvence
altına alınan yaşam hakkının korunması için devletin negatif ve pozitif
yükümlülükleri bulunmaktadır. İlk derece mahkemesince kolluk görevlisinin
toplumsal olaya müdahale sırasında kusuruyla ölüme neden olduğuna karar
verildiği için negatif yükümlülüğün ve maddi boyutun ihlal edildiği tespiti
yapılmıştır. Bu durumda başvurunun konusu usul boyutunun üzerinde
yoğunlaşmaktadır. Yaşama hakkının korunması bakımından usul boyutu açısından
devletin yükümlülüğü, bu hakka yönelik eylemler karşısında etkili soruşturma
yükümlülüğünü yerine getirmektir. Kovuşturma sürecini de kapsayan etkili
soruşturma yükümlülüğü mutlak anlamda cezalandırmayı sağlama yükümlülüğü
anlamına gelmemekle birlikte maddi olayın gerçekliğinin araştırılarak failin
belirlenmesini ve suçun işlendiği sonucuna ulaşılmışsa etkili bir ceza
verilmesini de kapsamaktadır. Mahkememiz çeşitli kararlarında, amacı
gerçekleşen ölümler veya ölümcül yaralanmalar nedeniyle varsa sorumluların
hesap vermelerini sağlamak olan etkili soruşturma yükümlülüğünün yerine
getirilmiş olduğunun kabulü için bazı kriterler aramaktadır:
- Yetkili makamlar olaydan haberdar olur olmaz resen
harekete geçerek olayı aydınlatabilecek ve sorumluların belirlenmesini
sağlayabilecek bütün delilleri tespit etmelidir.(AYM Serpil Kerimoğlu ve
diğerleri, § 57),
- Soruşturma kamu denetimine açık olmalı ve mağdurların
soruşturmaya gerekli olduğu ölçüde etkili katılımları sağlanmalıdır. (AYM Serpil
Kerimoğlu ve diğerleri, § 58),
- Kamu görevlilerinin güç kullanımı sonucu gerçekleşen
ölümler veya ölümcül yaralanmalar yönünden soruşturma bağımsız yürütülmelidir
(AYM Cemil Danışman, § 96),
- Soruşturmalar makul bir özenle ve süratle
yürütülmelidir (AYM Deniz Yazıcı, B. No: 2013/6359, 10/12/2014, § 96).
- Benzer yaşama hakkı ihlallerinin önlenebilmesi bakımından
ceza uygulamasında da caydırıcılık sağlanmalıdır. Devletin hesap verilebilirlik
ve caydırıcılığı sağlamaya ilişkin etkili soruşturma yürütme konusundaki
yükümlülüğü kapsamında kamu güvenliğinin sürdürülmesi, hukukun üstünlüğünün
sağlanması ve hukuka aykırı eylemlere müsamaha gösterildiği görünümü
verilmesinin engellenmesi açısından yaşama yönelik bu tür ağır saldırılar
cezasız bırakılmamalı ve sorumlular hakkında yeterli cezalar uygulanmalıdır
(AYM Seyfullah Turan ve diğerleri, B. No: 2014/1982, 9/11/2017, par.
190-191).
2. Başvuruya konu soruşturma ve kovuşturma süreci
değerlendirildiğinde somut olayda yukarıda belirtilen kriterlerden ilk üçünün
karşılandığı söylenebilir. Ne var ki son iki kriter yönünden ciddi sorunların
bulunduğu görülmektedir. İncelenen başvuruda Mahkeme çoğunluğunca yaşam
hakkının usul boyutunun ihlal edilmediği sonucuna ulaşılmıştır. Bu sonuca
belirtilen kriterler yönünden aşağıda yaptığım değerlendirmeler dolayısıyla
katılamıyorum.
3. İlk olarak yargılamanın nakli kurumunun uygulanış
şekli ve zamanı açısından ciddi bir sorun ortaya çıkmıştır. Yargılamanın nakli,
görevli ve yetkili mahkemenin yargılamayı adil yargılama ilkelerine uygun
olarak yürütmesinde ciddi bir sorun ortaya çıktığında başvurulabilecek usul hukuku
kurumudur. Gerek diğer nedenlerle gerekse güvenlik sorunlarının adil yargılanma
sürecini etkilemesi durumunda başvurulması zorunlu bir yol olduğu kabul
edilmelidir. Mahkememiz bir kararında çeşitli meşru nedenlerin varlığı
durumunda davanın nakledilebileceğini, nakle karar vermek için sadece güvenlik
sorununun varlığının yeterli görülmeyip bu sorunun yargılamayı olumsuz
etkileyip etkilemeyeceğinin gözetilmesi gerektiğini, ayrıca naklin
soruşturmanın temel amacını tehlikeye düşürmemesi gerektiği gibi nakil
sonucunda yaşama hakkı mağdurlarının meşru menfaatlerinin korunması için
gerektiği ölçüde davaya katılımlarının sağlamasını talep etme haklarının özüne
dokunulmaması gerektiğini ifade etmiştir (AYM Seyfullah Turan ve diğerleri,
B. No: 2014/1982, 9/11/2017, par. 175-177). Bununla birlikte Ankara 6. Ağır
Ceza Mahkemesinde Temmuz 2013 yılında başlayan yargılamada hükmün verildiği
Eylül 2014 tarihine kadar toplam dokuz duruşma yapılmıştır. Mahkeme olası
kastla öldürme suçu nedeniyle 7 yıl 9 ay 10 gün hapis cezasına hükmetmiş,
temyiz incelemesi sonunda Yargıtay’ın bozma kararı sonrası başlayan yargılamada
ikinci duruşmada sanık müdafilerinin talebi üzerine davanın nakline karar
verilmiştir. Davanın nakledildiği yerin mesafesi açısından ölenin yakınlarının
katılımı yönünden önemli sorunlar yaşanmadığı söylenebilir ise de oluşan bu
fotoğraf yargılamanın adilliği üzerinde bir leke bırakmıştır.
4. Belirtilen hususlar soruşturma ve kovuşturma sürecinin
makul bir özenle yürütülüp yürütülmediği kriteriyle ilgilidir. Yukarıda
belirtildiği üzere davanın nakliyle ilgili sorunlar ile tek sanıklı bir dava
olması gözetildiğinde soruşturma tarihinden hükmün kesinleşmesine kadar 6 yıla
yaklaşan soruşturma-kovuşturma süresinin makul olmadığı ve yaşam hakkının
korunması için beklenen özenin gösterilmediğine işaret ettiği
değerlendirilmektedir.
5. İkinci sorun bozma sonrası yargılamanın neticesi
açısından verilen mahkumiyet kararının yaşam hakkının korunması bakımından
etkili olup olmadığı hususuyla ilgilidir. Öncelikle ilk karar ile, kesinleşen
son karar arasında cezanın niceliği ve niteliği bakımından ciddi farklılık
bulunmakla birlikte, sonuç karar ile mahkemenin bu olayda devletin yaşam
hakkına ilişkin negatif yükümlülüğünün ihlal edildiği tespitini yapmış olduğunu
ifade etmek gerekir. Başka deyişle kolluk görevlisinin bir toplumsal olaya
müdahale sırasında özen yükümlülüğüne aykırı hareket ederek bir kişinin
yaşamını yitirmesine neden olduğu hususu mahkeme kararıyla tespit edilmiştir.
Bununla birlikte yaşam hakkının bu kararla yeterince korunmuş olup olmadığının
belirlenebilmesi için verilen cezanın etkililiği üzerinde de durulmalıdır.
6. Türk Ceza Kanununda fail hakkında hükmedilen hapis
cezası yerine seçenek cezalar ve yaptırımlar öngörülmüştür. Bu hükümler kural
olarak tüm suç tipleri yönünden geçerlidir. Diğer bir anlatımla suç tipine,
somut olayın özelliğine ve failin durumuna göre hakimin bunlardan uygun olanı
takdir etmesi gerekmektedir. Bununla birlikte yaşam hakkının veya işkence,
eziyet veya insan haysiyetiyle bağdaşmayan muameleye maruz kalmama hakkının
etkin biçimde korunması bakımından gerek AİHM gerekse AYM kararlarında seçenek
yaptırımların veya kurumların uygulanmasında özen gösterilmesi gerektiği,
seçilen ceza türünün veya hukuki kurumun örneğin yaşam hakkının korunması
bakımından yaptırımı caydırıcı olmaktan çıkarmaması gerektiği vurgulanmaktadır.
Bu yönde verilen kararlardan birinde fail hakkında hükmün açıklanmasının geri
bırakılması kararı verilmesinin yaşam hakkının etkili soruşturulması
yükümlülüğü bağlamında caydırıcı olmadığı belirtilmiştir (AYM Seyfullah
Turan ve diğerleri, B. No: 2014/1982, 9/11/2017, par. 194-197). Öte yandan
TCK'nın 3. maddesinde belirtildiği üzere hükmedilecek cezanın fiilin
ağırlığıyla orantılı olması zorunludur. İncelenen dosyada ise Yargıtay bozma
kararında mahkeme tarafından verilen cezanın caydırıcı olmaktan uzak olduğu
belirtilmesine karşın mahkemesince adli para cezasında nisbi bir artış
yapılarak cezayı 10.000TL’den 15.000TL’ye çıkarmakla yetinilmiştir.
7. Kural olarak taksirle ölüme neden olma suçu için adli
para cezasına hükmedilmesinin salt bu nedenle caydırıcılık etkisini ortadan
kaldıracağı ileri sürülemez. Fakat olayın özelliği, failin toplumsal olaylara
müdahale ve silah kullanımı konusunda eğitimli bir kimse olması, başka deyişle
toplumsal bir olayda hangi durumda silah çekilmesi gerektiğinin, silah
çekilmesi halinde koşulları oluşmadan kişilere karşı doğrudan
kullanılamayacağının, böylesi bir kargaşada ateşlenen silahın ölüme yol açmaması
için gösterilmesi gereken özenin yüksek olacağının dikkate alınması
gerekmektedir. Dolayısıyla kamu görevlisi tarafından bir yaşama son verilerek
devletin negatif yükümlülüğünün ihlal edildiği bir olayda pozitif yükümlülüğün
usul boyutunu somut olayda gerçekleştirmekle görevli olan Mahkemenin de
hükmettiği cezanın gerek nitelik ve gerekse nicelik olarak etkili ve caydırıcı
olması gerektiğini gözetmesi zorunludur. Bu olayda Mahkeme hükmettiği hapis
cezasını paraya çevirmeyi tercih ettiği gibi, paraya çevirirken de 15.000TL’den
76.000TL’ye kadar geniş bir aralıkta tercihte bulunarak cezaya hükmedebilecek
iken alt sınırdan para cezası vermeyi uygun görmüştür. Hükmedilen para
cezasının, hüküm tarihi itibarıyla anılan meslekteki en düşük memur maaşıyla
kıyaslandığında yaklaşık üç aylık ücrete bedel olduğu söylenebilir.
Mahkememizin çeşitli kararlarında da ifade edildiği üzere yaşam hakkının
korunması için öngörülecek cezanın failin eylemiyle yüzleşerek hukuk düzenine
karşı hesap vermesini sağlayacak bir etkililiğe sahip olması ve benzer olaylar
bakımından gerek fail gerekse başkaları üzerinde caydırıcılık kapasitesinin
bulunması gerekmektedir. Öte yandan caydırıcılık kapasitesinin tayininde bir
ceza olmayıp koruma tedbiri olan tutuklu kalınan sürelerin gözetilmesi de
mümkün olmayacaktır. Bu durum infazla ilgilidir.
8. Sonuç olarak mahkemece hükmedilen ceza miktarı yaşam
hakkının korunması bakımından gerekli olan caydırıcılık kriterini karşılamaktan
uzak olduğu gibi temyiz denetiminde de bu eksiklik giderilemediğinden yaşam
hakkının usul boyutunun ihlal edildiği görüşündeyim.
|
|
|
|
Başkanvekili
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
KARŞIOY GEREKÇESİ
1. Başvurucular, kolluk görevlilerince güç kullanımı
sonucu meydana gelen olay nedeniyle yaşam hakkının ihlal edilmesinden şikâyet
etmektedir.
2. Anayasanın 17. maddesinde düzenlenen yaşam hakkı,
Anayasanın 5. maddesiyle birlikte değerlendirildiğinde devlete negatif ve
pozitif ödevler yüklemektedir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No.
2012/752, 22/11/2012, § 50). Anayasa Mahkemesinin yerleşik içtihadına göre,
“Yaşam hakkına ilişkin negatif yükümlülük kapsamında, kamusal bir yetkiyle güç
kullanan görevlilerin kasıtlı ve hukuka aykırı bir şekilde hiçbir bireyin
hayatına son vermeme ödevi bulunmaktadır” (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri,
§ 51). Bu yükümlülük “hem kasıtlı biçimde hem de kasıt olmaksızın ölümle
sonuçlanan veya sonuçlanabilecek güç kullanımını kapsamaktadır” (Cemil
Danışman, B. No: 2013/6319, 16/7/2014, § 44). Pozitif yükümlülükler
kapsamında ise devletin, “yetki alanında bulunan tüm bireylerin yaşam hakkını,
kamu görevlilerinin, diğer bireylerin ve hatta kişinin kendi eylemlerinden
kaynaklanabilecek risklere karşı koruma ödevi vardır” (Serpil Kerimoğlu ve
diğerleri, § 51; AYM, E.2010/58, K.2011/8, 06/01/2011).
3. Devletin yaşam hakkı kapsamındaki pozitif
yükümlülükleri çerçevesinde usul yükümlülüğü de bulunmaktadır. Bir devlet
görevlisi ya da üçüncü kişi tarafından Anayasanın 17. maddesini ihlal eder
biçimde bir muamelenin gerçekleştiğine dair savunulabilir bir iddianın
bulunması hâlinde etkili resmî bir soruşturmanın yapılması devletin yaşam
hakkına yönelik pozitif yükümlülükleri arasındadır.
4. Mahkememizin yerleşik içtihadına göre, “Devletin
sorumluluğunu gerektirebilecek şartlar altında can kaybının gerçekleştiği
durumlarda Anayasanın 17. maddesi devlete elindeki tüm imkânları kullanarak
yaşam hakkını korumak için oluşturulan yasal ve idari çerçevenin gereği gibi
uygulanmasını, bu hakka yönelik ihlallerin durdurulup cezalandırılmasını
sağlayacak etkili idari ve yargısal tedbirleri alma görevi yüklemektedir” (Serpil
Kerimoğlu ve diğerleri, § 52). Bu yükümlülük, “doğal olmayan her ölüm
olayının sorumlularının belirlenmesini ve gerekiyorsa cezalandırılmasını
sağlayabilecek etkili bir soruşturma yürütmeyi gerektirmektedir. Bu
soruşturmanın temel amacı, yaşam hakkını koruyan hukukun etkili bir şekilde
uygulanmasını ve kamu görevlilerinin müdahalesiyle veya onların sorumlulukları
altında meydana gelen veya diğer bireylerin fiilleriyle gerçekleşen ölümler
nedeniyle ilgililerin hesap vermelerini sağlamaktır” (Serpil Kerimoğlu ve
diğerleri, § 54).
5. Şüpheli bir ölüm olayı hakkında yürütülen ceza
soruşturmasının Anayasanın 17. maddesinin gerektirdiği etkinlikte olduğunun
kabul edilebilmesi için gerekli olan ilkeler Mahkememiz kararlarında ifade
edilmiştir(Bkz. Fatma Akın ve Mehmet Eren, B. No: 2017/26636,
10/11/2021, § 99). Buna göre;
- Soruşturma makamlarının olaydan haberdar olur olmaz,
resen harekete geçerek ölüm olayını aydınlatabilecek ve sorumluların
belirlenmesini sağlayabilecek bütün delilleri tespit etmeleri (Serpil
Kerimoğlu ve diğerleri, § 57),
- Kamu görevlilerinin güç kullanımı sonucu gerçekleşen ölümler
yönünden soruşturma makamlarının olaya karışmış olabilecek kişilerden bağımsız
olması (Cemil Danışman, § 96),
- Soruşturma sürecinin kamu denetimine açık olması ve
meşru menfaatlerini korumak için ölen kişinin yakınlarının soruşturma sürecine
gerekli olduğu ölçüde katılabilmeleri (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, §
58),
- Soruşturmanın makul bir özen ve süratle yürütülmesi (Salih
Akkuş, B. No: 2012/1017, 18/9/2013, § 30),
- Soruşturma makamlarınca olayın sebebinin objektif
analizinin yapılması ve soruşturma sonucunda alınan kararın elde edilen tüm
bulguların kapsamlı, nesnel ve tarafsız bir analizine dayalı olması, olayda güç
kullanımı var ise kararın ayrıca yaşam hakkına yönelik müdahalenin Anayasa’nın
aradığı zorunlu bir durumdan kaynaklanan ölçülü bir müdahale olup olmadığına
yönelik bir değerlendirme içermesi şarttır (Cemil Danışman, § 99).
6. Olası cezai sorumluluğun tespiti adına yürütülen
soruşturma sonrasında kovuşturma aşamasına geçilmiş ise bu aşamanın da
Anayasanın 17. maddesinin gereklerine cevap verebilecek nitelikte olması
gerekir (Filiz Aka, B. No: 2013/8365, 10/06/2015, § 30).
7. Somut olayda başvurucuların yakını 01/06/2013
tarihinde Gezi Parkı Eylemleri veya kısaca Gezi olayları olarak bilinen
toplumsal eylemlerin Ankara ayağındaki bir gösteriye katılmış, buna müdahale
eden kolluk görevlilerinden birinin silahıyla yaptığı müdahale sonucu
yaralanmış, kaldırıldığı hastanede 14/06/2013 tarihinde vefat etmiştir.
8. Kolluğun güç kullanımı 01/06/2013’de tarihinde
gerçekleşmesine rağmen, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı 06/06/2013 tarihinde
Ankara Emniyet Müdürlüğünden silah kullanan polis memurunun açık kimlik
bilgisinin iletilmesini istemiştir. Başsavcılık, 6/6/2013 ve 7/6/2013 tarihli
müzekkerelerle olay anı, öncesi ve sonrasını gösteren polis kamerası ve MOBESE
kayıtları da dâhil olmak üzere tüm görüntüleri Ankara Emniyet Müdürlüğünden
talep etmiştir. Başvurucuların yakınının 14/06/2013’de hayatını kaybetmesinden
hemen sonrasına kadar bu talepler konusunda Ankara Emniyet Müdürlüğünden bir
bilgi Başsavcılığa sunulmamıştır. Ölüm olayından bir gün sonra Cumhuriyet
Başsavcılığı 15/06/2013 tarihinde cevabın çabuklaştırılması ve polis memurunun
olayda kullandığı silahın teslim edilmesi için Ankara Emniyet Müdürlüğüne
tekrar müzekkereler yazmıştır. İstenen bilgiler ancak ikinci müzekkerelerden
sonra Cumhuriyet Başsavcılığına iletilmiştir.
9. Başvurucular 11/06/2013 tarihinde Cumhuriyet
Başsavcılığına sundukları dilekçede olay anına ait elde ettikleri bir video
görüntüsünde şüpheli polis memurunun kask numarasının görüntülerde mevcut
olduğunu belirtmişlerdir. Başvurucu yakınlarının olaydan 11 gün sonra şüpheli
polis memurunun kimliğinin tespit edilmesinde önemli bir bulgu olan kask
numarasına erişebilirken Ankara Emniyet Müdürlüğünün bu bilgiye olaydan 11 gün,
Başsavcılık yazısından da 5 gün sonra hala erişememiş olması hayatın ve
bürokratik kurumsal yapının olağan işleyişine hiç uymamaktadır. Ankara Emniyet
Müdürlüğü yetkililerinin ellerinde olan olayla ilgili görüntülerde şüphelinin
kask numarasını tespit etmesi ve açık kimlik bilgilerine ulaşmasının çok da
zaman almaması gerekirdi. Hâlbuki Ankara Emniyet Müdürlüğü 18/06/2013 tarihli
yazısıyla şüphelinin kimlik bilgisini ilk müzekkereden 12 gün, olaydan da 18
gün sonra Başsavcılığa ancak iletebilmiştir. Benzer şekilde şüphelinin silahı
ilk müzekkereden 11 gün, olaydan da 17 gün sonra 17/06/2013 tarihinde
Başsavcılığa teslim edilmiştir.
10. Bütün bu makul sayılması güç olan gecikmeler
bürokratik bir zafiyet ve iyi yönetişim eksikliği olarak görülebileceği gibi
İdarenin kolluk görevlisini koruma ve kollama güdüsüyle hareket ettiğinin bir
işareti olarak da algılanabilir. Başsavcılık ilk müzekkerelerde elde edemediği
bilgileri almak için ölüm olayından bir gün sonra yeni müzekkereler yazmış ve
bundan sonra talep ettiği bilgilere kavuşabilmiştir. Daha önce tespit
edilemeyen kimliğe ve silaha ancak ikinci müzekkereden kısa bir süre sonra
ulaşılabilmiştir. Bu gecikmelerin ne tür bir zorunluluktan kaynaklandığına dair
tatmin edici bir açıklama mevcut değildir.
11. Çoğunluk, şüpheli polis memurunun kimlik bilgisi ve
silahıyla ilgili bilgilerin İl Emniyet Müdürlüğünün “11-12 günlük bir süre
içinde her iki bilgiyi de netleştirerek adli makamlara ilettiği…böylelikle
herhangi bir delil kaybına sebebiyet verilmediği …gözetildiğinde söz konusu
bilgi iletme süresi bakımından makul sayılamayacak bir gecikme” yaşanmadığını
savunmaktadır (AYM kararı, § 159). Ankara Emniyet Müdürlüğünün Çevik Kuvvet
Şube Müdürlüğünde görev yapan ki görüntülerde kask numarası da gözüken bir
polis memurunun açık kimliği ve silahıyla ilgili bilgileri ancak “11-12” gün
içinde “netleştirebilmesi” hayatın olağan akışına uymadığı gibi bürokratik
kurumsal işleyiş mantığı ve tarzına da uygun gözükmemektedir.
12. Bütün bunların yanısıra soruşturmayla ilgili bir
başka güven zedeleyici konu da Cumhuriyet Başsavcılığınca olayın
gerçekleşmesinden 24 gün sonra yani hiç de makul sayılmayacak bir süre içinde
şüpheli kolluk görevlisinin ifadesinin alınmasıdır. Şüphelinin ifadesinin
alınması için 24 gün beklenmesinin mantıklı ve geçerli bir açıklaması da
yapılmamıştır. Şüphelinin kimlik bilgisinin Başsavcılığa iletildikten 6 gün
sonra ifadesinin alınmasının bir gecikme olarak nitelendirilmemesi
düşünülebilir. Normalde 6 günlük bir süre fazla görülmeyebilir ama yaşam
hakkına yönelik bir müdahalede açık kimlik bilgilerine ulaşılması nispeten
kolay olan şüphelinin tespit edilmesinin ve ifadesinin alınmasının neden zaman
aldığının ikna edici bir açıklamasının da sunulması gerekirdi.
13. Nitekim Mahkememizde bir kararında “Ölümün meydana
geldiği olaylarda olayın faillerinin ifadelerinin alınmasında
yaşanan…gecikmeler, ilgili soruşturmalarda gerekli özenin gösterilmediğini
açıkça ortaya koymak açısından başlı başına yeterlidir. Bu durum ayrıca kolluk
görevlilerinin karıştığı olaylarda mağdurlarda ve genel olarak toplumda, kolluk
görevlilerinin eylemlerinden -adli makamlar dâhil olmak üzere- kimseye karşı
sorumlu olmadıkları bir otorite boşluğu içinde hareket ettikleri düşüncesinin
oluşmasına da yol açabilir” (Cembeli Erdem, B. No: 2014/19077,
18/04/2018, § 132) tespitinde bulunmuştur.
14. Başsavcılığın Ankara Emniyet Müdürlüğünden talep
ettiği ve kolaylıkla, hızlı bir şekilde iletilebilecek bilgileri, geç
sayılabilecek bir zaman diliminde elde etmesi soruşturmanın etkilili
yürütülmediğine dair endişe oluşturacak bir ortama zemin hazırlamıştır. Hangi
neden veya nedenlerle yukarıda değindimiz gecikmelerin yaşandığının kabul
edilebilir bir açıklaması yapılmamıştır. Şüphelinin açık kimlik bilgilerine
ulaşılması, silahının teslimi ve ifadesinin alınmasındaki olağan sayılamayacak
gecikmelerle başlayan süreç, aşağıda değineceğimiz gibi yargılamalar esnasında
da devam etmiştir.
15. Soruşturmayla ilgili bir başka sorunda başvuru
dilekçesinde söz edilen olayın geçtiği mekânı kaydeden MOBESE kameralarından
birini yöneten polis memurunun bir göstericinin polis tarafından vurulduğunu
görünce kamerayı önce gökyüzüne sonra ilerdeki ağaçlara çevirerek olay yerinden
uzaklaştırarak delil karartması yaptığı iddiasıdır. Olayı kaydeden başka bir
MOBESE kamerasını yöneten polis memuru için de benzer bir iddiada da
bulunulmuştur. Soruşturma sırasında başvurucuların MOBESE kameralarını kontrol
eden güvenlik güçlerinin delilleri karartığı iddiasına yönelik bir
değerlendirme ve araştırma dosyadan anlaşıldığı kadarıyla yapılmamıştır.
Hâlbuki MOBESE kayıtlarıyla ilgili olarak başvurucuların olay anında
kameraların görevliler tarafından başka yönlere çevrildiği iddiası
araştırılmaya değer bir konudur.
16. Soruşturmaya ilişkin bir diğer sorunlu alanda olay
yeri incelemesine İl Jandarma Komutanlığından bilirkişilerin katılmasıdır.
Adalet Komisyonu bilirkişi listesinden ve TÜBİTAK’tan talep edilen
bilirkişilerin çeşitli nedenlerle görevlendirilememelerinden dolayı “işin
aciliyeti dikkate alınarak” İl Jandarma Komutanlığından bilirkişiler
görevlendirilmesi soruşturmanın tarafsız ve bağımsızlığı konusunda tereddütler
doğurma potansiyeline sahiptir. Bu durumun bir zorunluktan kaynaklandığı kabul
edilse bile (AYM kararı, § 186) bunun soruşturmanın bağımsız ve tarafsız
yapılması gerektiği hususunda bir tereddüte neden olması beklenebilir, zira
Jandarmanın, İl Emniyet Müdürlüğünden ayrı bir teşkilatlanmaya sahip olması ve
aralarında hiyerarşik bir bağ bulunmaması Jandarmanın da bir kolluk gücü olduğu
gerçeğini değiştirmemektedir.
17. Her ne kadar çoğunluk, “yürütülen soruşturmada
Cumhuriyet Başsavcılığının olayın gerçekleşme şartlarının aydınlatılması ve
sorumluların tespiti amacıyla delilleri toplama konusundaki isteğinden şüphe
duyulmasını gerektirecek bir eksiklik” tespit edilmediğini (AYM Kararı, § 163)
savunsa da yukarıdaki paragraflarda belirtilen hususlar dikkate alındığında bu
görüşe katılmak mümkün gözükmemektedir.
18. Davanın ilk görüldüğü yargı organı olan Ankara 6.
Ağır Ceza Mahkemesi, “olay anına ilişkin video görüntüsü, tanık beyanları,
katılanlar vekillerinin beyanları, otopsi raporları, adli tıp ve bilirkişi
raporları ile dosya kapsamını” birlikte değerlendirerek sanığı olası kasıtla
öldürme suçundan 7 yıl 9 ay 10 gün hapse mahkûm etmiştir. Başvurucuların
temyizi üzerine Yargıtay 1. Ceza Dairesi 17/06/2015 tarihinde derece
mahkemesinin kararını bozmuştur. Sanık müvekkillerinin başvurusu üzerine dava
kamu güvenliği gerekçesiyle Yargıtay 5. Ceza Dairesi tarafından 31/08/2015
tarihinde Aksaray Ağır Ceza Mahkemesine nakledilmiştir. Sanık bu mahkeme
tarafından meşru savunmada sınırın taksirle aşılması suretiyle öldürme suçundan
2 yıl 1 ay hapisle cezalandırılmış ve bu ceza takdiren 15.200 TL adli para
cezasına çevrilmiştir.
19. Davanın yargılama sürecinde de tıpkı soruşturma
aşamasında olduğu gibi makul karşılanamayacak bazı durumlar ortaya çıkmıştır.
Bunlardan en önemlisi davanın nakledilme meselesidir.
20. Olayın üzerinden 2 yıl 2 ay geçip, soruşturma ve
kovuşturma yürütülüp kamu güvenliği için tehlike oluşturan bir durum veya bu
durumla birlikte yargılamayı etkileyen bir unsur tespit edilmemişken, dahası
Ankara 6. Ağır Ceza Mahkemesince kurulan hüküm sonucunda sanık 7 yıl 9 ay 10
gün ağır hapis cezasına mahkûm edilmişken, sanık avukatlarınca sanığın ve
kamunun güvenliği gerekçesiyle davanın nakli talep edilmiş, bu talep Yargıtay
5. Ceza Dairesi tarafından kabul edilmiştir. Bunun üzerine dava Ankara 6. Ağır
Ceza Mahkemesinden alınarak Aksaray Ağır Ceza Mahkemesine verilmiştir. Davanın
daha uygun bir dönemde daha yargılamanın başlarında nakledilmesi mümkünken,
hüküm açıklandıktan sonra nakledilmesi üzerinde durulması gereken bir konudur.
21. Kamuoyunun ve bir kısım medyanın yakından izlediği
davanın görülmekte olduğu başkentdeki bir mahkemeden küçük bir ildeki başka bir
mahkemeye nakli davaya etkili katılım hakkına müdahale anlamına gelmektedir.
Burada ilginç olan Ankara 6. Ağır Ceza Mahkemesi hükmünü açıkladıktan sonra
davanın kamu güvenliği ve düzeni gerekçesiyle Aksaray iline nakledilmesine karar
verilmesidir. Gerekçe olarak öne sürülen ilk duruşma esnasında mahkeme ve
adliye de olan olaylar yargılamanın sağlıklı yürütülmesinin önünde bir engel
olarak değerlendirilmiş olsaydı, bu olaylardan sonra davanın başka bir ile
nakledilmesi gerekirken, bu yapılmamış, aksine sükûnetin sağlandığı bir anda,
üstelik Ankara 6. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından hüküm kurulduktan sonra
yargılama yetkisi Aksaray Ağır Ceza Mahkemesine devredilmiştir.
22. Çoğunluk, Ankara 6. Ağır Ceza Mahkemesindeki
yargılama sırasında “ilk duruşmadan itibaren duruşma salonu içinde ve dışında
tartışmaların çıktığı hatta ilk duruşmanın bu nedenle ertelendiği, adliye
kapılarının kırıldığı, polis araçlarının yakıldığı, duruşma sırasında yaşanan
olaylar ve Mahkeme Heyetine yapılan hakaretler nedeniyle Heyetin suç
duyurusunda bulunduğu ve sanığın çeşitli tehditlere maruz kaldığı” gerekçesiyle
davanın başka bir kente naklinde sorun görmemiştir (AYM kararı § 172).
23. Açıktır ki yaşam hakkı kapsamındaki bir davanın
görevli ve yetkili mahkemenin bulunduğu yerde yürütülmesi kamu güvenliği için
ciddi olumsuz sonuçlar doğuracaksa davanın başka bir yere nakledilmesi
gerekebilir ancak bunun olayların veya tehditlerin ortaya çıktığı zamanda
değilde somut olayımızda olduğu gibi hüküm açıklandıktan sonra yapılması
zihinlerde soru işaretleri doğmasına neden olmaktadır. Ankara 6. Ağır Ceza
Mahkemesinde duruşmanın ilk celsesinde meydana gelen bazı olaylar dışında
izleyicilerin yoğun ilgi gösterdiği duruşmalarda herhangi bir ciddi olay
meydana gelmemiştir. Kaldı ki, kamu güvenliğini ve yargılamanın sağlıklı bir
şekilde yürütülmesine zarar verebilecek durumlar devam ederken bile yargılama
sürdürülmüş ve mahkemece bir hükme varılmıştır.
24. İki yıl iki ay boyunca sorun olmayan kamu
güvenliğinin her nedense hüküm verildikten sonra sorun olarak ortaya çıkması
sanığın Ankara 6. Ağır Ceza Mahkemesince verilen cezadan kurtarılmaya
çalışıldığı yönünde bir izlenim uyandırmaya müsaittir, çünkü sanık yargılandığı
Aksaray Ağır Ceza Mahkemesince daha hafif bir hapis cezasına çarptırılmış, bu
ceza da adli para cezasına çevrilmiştir. Bütün bunlar, davanın nakliyle
amaçlanın sanığın hafif bir ceza verilmesinin amaçlanıp amaçlanmadığını akla
getirmektedir.
25. Sanığın tahliye edildiği “duruşmanın” tarihi ve
heyetin toplanması da tartışılması gereken bir başka konudur. Yargıtay 5. Ceza
Dairesi tarafından verilen davanın nakli kararıyla birlikte yargılama yetkisi
Ankara 6. Ağır Ceza Mahkemesinden Aksaray Ağır Ceza Mahkemesine 31/08/2015
tarihinde geçmiştir. Ankara 6. Ağır Ceza Mahkemesinin 10/07/2015 tarihli tensip
kararında duruşma günü 07/09//2015 olarak belirlenmiş ve bu taraflara tebliğ
edilmişken mahkeme tarafların bilgisi dışında 03/09/2015 günü başka bir heyetle
toplanarak resen duruşma yapmıştır.
26. Duruşma tutanağında yazılan, “Belirli gün ve saatte
1.celse açıldı.” ibaresi de yanıltıcıdır zira 03/09/2015 tarihi daha önce
tespit edilen belirli gün değildir. Halbuki dava ile ilgili duruşma yapma ve
karar yetkisi 31/08/2015 tarihinden sonra Yargıtay tarafından Aksaray Ağır Ceza
Mahkemesine nakledildiğinden Ankara 6. Ağır Ceza Mahkemesinin bu tarihten sonra
davaya bakma yetkisi mevcut değildi. Nitekim 03/09/ 2015 tarihli “duruşma”
tutanağında, “Duruşmada güvenliğin sağlanması hususunda müzekkere yazılan
emniyet ve jandarma birimlerine, davanın nakli sebebiyle duruşma yapılmayacağı
hususunun bildirilmesine” cümlesi bulunmaktadır. Yani mahkeme heyeti davanın
nakli nedeniyle duruşma yapılmayacağını tespit etmesine ve nakil kararına
rağmen “duruşma” yapmaktadır! Bu “duruşma”da sanık tahliye edilmiştir. Müdahil
tarafın haberi olmadan yapılan bu “duruşma” müdahil tarafın çağrılmaması ve
düşüncesinin alınmamasına neden olduğundan “silahların eşitliği” ilkesi
yönünden sorunludur.
27. Çoğunluk, Ankara 6. Ağır Ceza Mahkemesinin 03/09/2015
tarihinde resen celse açtığını ve başvurucular ile vekillerinin yokluğunda
karar verdiğini kabul etmekte(AYM kararı, § 70) ve “Ankara 6. Ağır Ceza
Mahkemesi tarafından davanın nakli kararı sonrasında davanın nakli sebebiyle
herhangi bir gecikme olması halinde sanığın kişi hürriyeti ve güvenliği
hakkının ihmal edilmesine yol açılmaması amacıyla resen tutukluluk incelemesi
yapılarak tahliyesine karar verildiğini” belirtmektedir (AYM kararı,§ 190).
28. Ankara 6. Ağır Ceza Mahkemenin daha önce hazırladığı
tensip tutanağına göre zaten 04/09/2015’de sanığın tutukluluk hali hususunda
bir inceleme yapılacaktı. Bu nedenle 3 Eylül’de duruşma yapılmasının mantığını
anlamak zordur. Sanık 04/09/2015’de ki incelemede de tahliye edilebilirdi.
Kişilerin haksız yere bir gün bile özgürlüklerinden mahrum kalmamasının
sağlanması esastır ama mevcut olayda sanığın kişi hürriyeti ve güvenliği
hakkının bir gün bile ihlal edilmemesi için taraflara ilan edilenden bir gün
önce duruşma ve tutukluluk incelemelerinin yapılması ülkemizdeki yargı
sisteminin işleyişi düşünüldüğünde fazla örneği olmayan bir uygulamaya
benzemektedir.
29. Yargılama sürecinde hangi bilirkişi raporlarının
değerlendirileceği yerel mahkemenin takdirinde olan bir husustur. Bununla
birlikte, Aksaray Ağır Ceza Mahkemesinin “bilirkişi raporu” olarak kabul ettiği
ama aslında görüntü izleme tutanağı olan belgenin sanığın bağlı bulunduğu
Ankara Emniyet Müdürlüğünde çalışan polis memurlarınca hazırlanmış olması ve
buradaki bulgulara itibar edilmesi, buna karşılık İl Emniyet Müdürlüğünden ayrı
bir kurumsal yapıda çalışan ve sanıkla herhangi bir hiyerarşik, mesleki ve
kurumsal bağı olmayan TRT bilirkişilerinin hazırladığı rapora itibar edilmemesi
makul ve akılcı gerekçelerle izah edilmemiştir.
30. Derece mahkemesi polislerce hazırlanan görüntü
inceleme tutanağına bilirkişi raporu muamelesi yaparak TRT raporu da dâhil
olmak üzere tüm diğer bilirkişi raporlarını bu inceleme tutanağını esas alarak
değerlendirmiştir. Mahkemenin kesin hükme esas teşkil eden kararında görüntü
inceleme tutanağındaki tespitler suç vasfı tayininde belirleyici olmuştur.
Sanık polis memurunun bağlı olduğu kurumda çalışan meslektaşlarınca hazırlanan
görüntü inceleme tutanağına Mahkemece sanıkla kurumsal ve hiyerarşik hiçbir
bağı bulunmayan, örneğin TRT bilirkişi raporuyla eşdeğer muamele yapılması,
hatta bunun da ötesine geçilerek polis memurlarınca hazırlanan görüntü
tutanağına dosya kapsamındaki tüm bilirkişi raporlarını değerlendiren bir
üst-değer atfedilmesi ve diğer raporları adeta denetleyici bir kıstas gibi
işlev görmesinin makul ve ikna edici bir açıklaması mahkeme kararında
bulunmamaktadır.
31. Mahkememiz çoğunluğu Aksaray Ağır Ceza Mahkemesince
“…TRT çalışanlarından seçilen bilirkişilerce olay anına dair en net
görüntülerin seçilerek… yavaşlatılarak ve çeşitli açılardan izlenerek…” hüküm
oluşturulduğu kanaatindedir. (AYM kararı, §187). Tabi bu durumda akla şu
sorunun gelmesi kaçınılmazdır; madem ki TRT bilirkişilerinin “olay anına dair
en net görüntüleri” seçtiğini Mahkememiz çoğunluğu kabul etmektedir, neden
Aksaray Ağır Ceza Mahkemesinin “olay anına ait en net görüntü”lere dayanan TRT
raporunu dikkate almadığının da çoğunluk tarafından sorgulanması gerekirdi.
32. Somut olayda ortaya çıkan en önemli sorunlardan biri
de hem başvurucular bakımından hem de toplumsal vicdan ve kanaat açısından bir
bütün olarak cezasızlık olarak nitelendirilebilecek yargılama sonucundan
kaynaklanmaktadır.
33. Anayasa Mahkemesinin “ceza hukukuna ilişkin
sorumluluğa ve suçluluğa ilişkin bir tespitte bulunma görevi olmamakla birlikte
yargı mercilerinin Anayasadan kaynaklanan yaşamı koruma yükümlülüğünü etkili
biçimde uygulamaya ilişkin yükümlülüklerini yerine getirip getirmediklerini
denetleme görevi vardır. Kamu görevlilerinin Anayasanın 17. maddesi kapsamında
işledikleri suçlar için yapılan uygulamalara ilişkin olarak suçun ağırlık
derecesi ile verilen ceza arasında açık bir orantısızlığın bulunduğu durumlarda
Anayasa Mahkemesinin anayasal denetim yapma görevi bulunmaktadır” (Cembeli
Erdem, § 103; Cezmi Demir ve diğerleri, B. No: 2013/293, 17/07/2014,
§ 76).
34. Anayasa Mahkemesi, yaşam hakkına yönelik güç
kullanımının gerekliliği ve orantılılığı yönlerinden bu tür olaylara yetersiz
ve hafif cezalar verilerek müsamaha gösterilip gösterilmediğini ve kolluk görevlilerinin
kollanıp kollanmadığını incelemekle görevlidir. Kolluk tarafından silahlı güç
kullanımlarında, eylemlerin ağırlığı ile verilen ceza arasında açık bir
orantısızlık bulunması hâlinde Anayasa Mahkemesi, “derece mahkemelerinin
yaptırımları belirlemedeki tercihlerine saygı duymasına ve görevi doğrudan bu
olmamasına rağmen söz konusu duruma müdahale etmek mecburiyetinde
kalabilmektedir” (Cembeli Erdem, § 102).
35. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) göre, ulusal
mahkemelerin yaşam hakkını ilgilendiren konularda karar verirken, hukuk
sisteminin caydırıcı etkisinin korunması ve yaşam hakkının ihlallerinin
önlenmesinde oynaması gereken rolün öneminin altının çizilmesi amacıyla, davaya
gereken ihtimamı gösterip göstermediğini ya da ne dereceye kadar gösterdiğinin
değerlendirilmesi gerekir (Külah ve Koyuncu/Türkiye, B. No. 24827/05,
23/4/2013, § 39). Kamu güveninin idamesi, hukukun üstünlüğünün sağlanması ve
kanunsuz eylemlere yönelik herhangi bir tolerans ya da ihtilaf olduğu
görünümünün önlenmesi açısından bu durum hayati önem taşımaktadır (Okkalı/Türkiye,
B.No. 52067/99, § 65; Külah ve Koyuncu/Türkiye, § 40). Strazburg
Mahkemesi, “yürürlükteki adli sistemin caydırıcı etkisinin ve bunun, yaşam
hakkı ve kötü muamelenin yasaklanmasını engellemede oynaması gereken rolün
öneminin zayıflamasının” önlenmesi için “yerel mahkemelerin kararlarını
verirken Sözleşmenin 2. ve 3. maddelerinin gerektirdiği titizlikle
davrandıklarının varsayılıp, sayılmayabileceği ve ne dereceye kadar
varsayılabileceği”ne özel bir önem vermektedir (Ali ve Ayşe Duran/Türkiye,
B. No. 42942/02, 8/4/2008, § 62).
36. Somut olayda yargı makamlarının bir kişinin ölümüne
neden olan hukuka aykırı silahlı güç kullanımına karşı yaptırım olarak adli
para cezasını uygun ve yeterli buldukları görülmektedir. Bir kolluk
görevlisinin silah kullanımı sonucu neden olduğu derece mahkemesince de kabul
edilen ölüm olayına karşın karşı takdir edilen adli para cezasının benzer hak
ihlallerinin önlenebilmesi ve caydırıcı olması bakımından uygun ve yeterli bir yaptırım
olduğu söylenemez. Suç vasfının nitelendirilmesi yerel mahkemeye ait olmakla
birlikte ölüm gibi son derece ağır bir sonuç doğuran durumlarda mahkemelerin
sahip olduğu takdir hakkının eylemin sonuçlarını hafifletmeye dönük olarak
kullanıldığı görünümün verilmemesi insan haklarının korunması, hukukukun
üstünlüğünün korunması ve adalet sistemine toplumun güven duymasının sağlanması
ve sürdürülmesi açısından son derece önemlidir.
37. Çoğunluk, “…gösterilerin boyutu ve saldırıların
yoğunluğu, olay anının öncesinde gösterilere müdahale eden polislerin
yaşadıkları bir bütün olarak gözetildiğinde -olayın kendine özgü şartlarında-
Aksaray Ağır Ceza Mahkemesince tayin edilen suç vasfının ve bu vasıflandırmaya
bağlı olarak verilen mahkûmiyet kararının elde edilen tüm bulguların kapsamlı,
nesnel ve tarafsız bir analizine dayalı olmadığının ve 14 ay süreyle tutuklu
yargılanan sanık hakkında hükmedilen adli para cezasının meydana gelen netice
ile orantılı olmadığının değerlendirilmesi mümkün değildir” görüşündedir (AYM
kararı, § 202). Kısacası, çoğunluk sanığın 14 ay tutuklu kalmasının ve 15.2000
TL olarak verilen adli para cezasının sanığın mahkûm olduğu suç bağlamında
orantılı olduğunu kabul etmektedir.
38. Derece mahkemesi olay ve olgular üzerinde yaptığı değerlendirme
sonucunda takdir yetkisini hafif bir ceza yönünde kullanmıştır. İlgili mevzuat
derece mahkemelerine, hapis cezasını adli para cezasına çevirme konusunda
takdir yetkisi tanımaktadır ancak mahkemeler bu yetkilerini ölüm gibi ciddi ve
ağır bir duruma neden olan bir eylemin sonuçlarını hafifletmek için
kullanmamalıdır. Hukuka aykırı biçimde yaşam hakkına yönelik müdahalelerde
bulunan sorumlu kişiler hakkında devletin negatif ve pozitif yükümlülükleri
bağlamında ceza hukukunun etkin bir şekilde kullanılması gerekir. Bu tür
eylemlere hiçbir şekilde müsamaha edilmeyeceğine işaret eden bir caydırıcılık
unsurunun ceza tayin edilirken mahkemelerce göz önünde bulundurulması hukukun
üstünlüğünün sağlanması, toplumun yargı sistemine olan güvenin zedelenmemesi ve
kamu görevlilerinin kanunsuz eylemlerine hoşgörüyle yaklaşıldığı izlenimine
meydan verilmemesi bakımından hayati önem taşımaktadır (Cembeli Erdem,
§§ 100-101).
39. Derece mahkemesinde hükmedilen ve Mahkememiz
çoğunluğunca da orantılı olduğu kabul edilen ceza, ölüm gibi vahim bir sonuca
yol açan mevcut olayda bir cezasızlık algısı yaratmaktadır. Bilindiği üzere
yargının ve adalet sisteminin bağımsız ve tarafsız olması kadar öyle görünmesi
ve algılanması da kişilerin ve toplumun hukuk sistemine güven duymasının
sağlanması yönünden şarttır. Somut başvurudaki gibi durumlarda sorumlulara
etkili ve caydırıcı cezalar verilmemesi yaşamı koruyan anayasal hükümlerin ve
yasaların kâğıt üzerinde kaldıkları gibi hiç de haksız sayılmayacak bir
izlenimin oluşmasına zemin hazırlayacaktır.
40. Son olarak, olayımızda ceza muhakemesi sürecinin
toplamda 5 yıl 9 ayda sonuçlandığı düşünülürse, davanın makul bir sürede
tamamlandığı söylenemez. Mahkememiz bir kararında bazı durumlarda soruşturmanın
ilerlemesine engel olan güçlüklerin ortaya çıkabileceğini “…ancak böyle bir
durumda dahi yetkililerin süratle hareket etmeleri olayın aydınlatılabilmesi,
hukukun üstünlüğüne olan inancın korunması ve hukuka aykırı eylemlere müsamaha
gösterildiği veya kayıtsız kalındığı görünümü verilmemesi açısından kritik bir
öneme sahiptir” (Deniz Yazıcı, B. No: 2013/6359, 10/12/2014, § 96)
değerlendirmesinde bulunmuştur.
41. Anayasa Mahkemesine göre, “Soruşturmanın makul bir
özen ve süratle yapılıp yapılmadığına ilişkin tespit; başvuruya konu olayın
kendi koşullarına, soruşturmadaki şüpheli veya sanık sayısına, suçlamaların
niteliğine, olayın karmaşıklık derecesine, soruşturmanın ilerlemesine engel
olan unsurlar ya da güçlüklerin bulunup bulunmadığına göre farklılık
gösterebilecektir” (Fahriye Erkek ve diğerleri, B. No: 2013/4668,
16/9/2015, § 91).
42. Somut başvuru çok da karışık olmayan, çözümü için
görüntüler de dâhil olmak üzere çeşitli delil ve bulgular bulunan ve sadece bir
şüphelisi olan bir olayı içermektedir. Dolayısıyla davanın bu kadar uzamasının
haklı bir nedeni bulunmamaktadır. Bahse konu ceza yargılamasının daha sonra
ortaya çıkabilecek benzer yaşam hakkı ihlallerinin önlenmesi amacına hizmet
edecek şekilde makul bir özen ve süratle yürütülmediği görülmektedir.
43. Mahkememizin yerleşik içtihadında soruşturmanın makul
bir özen ve süratle yürütülmesinde dikkat çektiği bir nokta da “…sadece
başvurucuların soruşturmanın süratle ve özenle sonuçlandırılmasındaki
menfaatlerinin korunması değildir”. Bunun kadar önemli olan bir başka nitelik
de “özelde başvurucuların ve genel olarak da toplumdaki diğer bireylerin
hukukun üstünlüğüne olan bağlılığını sürdürmesi ve hukuka aykırı eylemlere
hoşgörü gösterildiği ya da kayıtsız kalındığı görünümü verilmesinin
engellenmesi açısından yeterli sürat ve özenin gösterilip gösterilmediğinin
ortaya konulmasıdır” (Fahriye Erkek ve diğerleri, § 92).
44. Hem başvurucular bakımından hem de toplumsal vicdan
ve kanaat açısından soruşturma ve yargı süreçlerinde bir şeylerin üstünün
kapatılmaya çalışıldığı ve birilerinin korunduğu izleniminin verilmemesi ve
böyle bir algının oluşmasının önüne geçilmesi hayati bir önem taşımaktadır.
Maalesef, somut olay bağlamında böyle bir algının ortaya çıkmadığı söylemek
mümkün görünmemektedir. Sanığın yargılanması sırasında kamuoyuna yapılan bazı
açıklamaların da bu yönde intibaların oluşmasına yol açması muhtemeldir.
45. Başvuru konusu olayla ilgili soruşturma ve yargılama
sürecine bir bütün olarak baktığımızda bu dava özelinde uygulandığı şekliyle
ceza hukuku sisteminin hukuk dışı fiillerin önlenmesinde caydırıcı bir etki
doğurmasının çok zor olduğu kanaatine varılmıştır.
46. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinde
güvence altına alınan yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiği düşüncesiyle
karara katılmıyorum.
KARŞIOY GEREKÇESİ
1. Başvurucular, katıldığı bir toplumsal gösteride bir
yakınlarının güvenlik güçlerince güç kullanımı sonucu meydana gelen ölüm olayı
ile ilgili etkili bir ceza soruşturması yürütülmemesi nedeniyle yaşam hakkının
ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurmuşlardır. Mahkememiz
çoğunluk kararında yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiğine ilişkin
olarak başvuru kabul edilebilir bulunduktan sonra, başvurucunun Anayasa'nın 17.
maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının usul yönünün ihlal edilmediğine
karar verilmiştir.
2. Çoğunluk kararında, hakkında mahkumiyet kararı verilen
polis memuru A.Ş.’nin de dâhil olduğu polis grubunun bulunduğu yerde
yaşananlar, gösterilerin boyutu, saldırıların yoğunluğu ve olay anı öncesinde
gösterilere müdahale eden polislerin yaşadıkları bir bütün olarak
gözetildiğinde somut başvuruda adli makamların olayın gerçekleşme şartları, suç
vasfının tayini ile mahkemece hükmedilen netice cezanın türü ve miktarı
konusundaki takdirine saygı gösterilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmış ve olaya
ilişkin olarak yaşam hakkının gerektirdiği şekilde etkili bir soruşturma
yürütüldüğü belirtilerek başvuru konusu olayda yaşam hakkının usul boyutunun
ihlal edilmediğine karar verilmiştir (§§ 201-205).
3. Bahse konu ölüm olayıyla ilgili soruşturma
başlatılması, delillerin özenli ve hızlı biçimde toplanması, nihai yargısal
kararda nesnel ve detaylı bir gerekçe bulunması konularında hassasiyet
gösterilmediğini ve bu konularda sorunlar bulunduğunu söyleyebilmek mümkün
değildir. Dolayısıyla bireysel başvuruya konu olayla ilgili olarak bu hususlara
dayalı biçimde yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiği sonucuna ulaşılması
mümkün değildir.
4. Bununla birlikte bu başvuruda asıl sorunlu olan
boyutun önemli ölçüde davanın nakli ve yargılama sürecinin uzunluğu ile ilgili
olduğunu belirtmek gerekir. Davanın, olayın gerçekleştiği Ankara gibi merkezi
bir yerden iki yüz kilometre uzaklıktaki bir ile nakli mağdurların davaya
katılımını belli ölçüde zorlaştırmıştır. Bununla birlikte bu bağlamda davanın
nakli ile ilgili asıl sorunlu yön bu naklin zamanlaması hususunda ortaya
çıkmaktadır. Zira davanın nakli davanın ilk görülmeye başlandığı zamanlarda
veya devam eden duruşmalarda değil çok daha sonraki bir zamanda gündeme gelmiş
ve gerçekleştirilmiştir.
5. Yargılama ilk olarak Ankara’da başlamış ve açılan dava
Ankara Ağır Ceza Mahkemesince 3/9/2014 tarihli kararla sanığın neticeten 7 yıl
9 ay 10 gün hapis cezasına mahkûm edilmesi ile sonuçlandırılmıştır.
Başvurucuların temyizi üzerine bu karar Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 17/6/2015
tarihli kararıyla bozulmuştur.
6. Bozma kararı sonrasındaki aşamalarda sanık
müdafilerinin talebi de dikkate alınarak Ankara Ağır Ceza Mahkemesince yeni bir
süreç başlatılmıştır. Detaylı bir yazışma, görüş alma ve karar verme sürecinin
ardından nihai olarak Yargıtay 5. Ceza Dairesinin 31/8/2015 tarihli kararıyla
"Davanın başka bir yere naklinin uygun olacağı yolundaki görüş ve
Adalet Bakanlığının bu husustaki isteği yerinde görüldüğünden kamu güvenliği
nedeniyle CMK.nun 19/2. maddesi uyarınca Ankara 6. Ağır Ceza Mahkemesinin
2015/307 esasında kayıtlı kamu davasının Aksaray Ağır Ceza Mahkemesine nakline"
karar verilmiştir.
7. Öncelikle bu aşamada davanın naklinin güvenlik
sebebiyle gerçekleştirilmiş olduğunun gerekçelerinin yeterli biçimde ortaya
konulduğunun söylenemeyeceğini ifade etmek gerekir. Güvenlik nedeniyle davanın
nakli yerine Ankara’daki yargılamalarda pekala daha sıkı güvenlik tedbirlerinin
alınması ile yargılamanın yine aynı yerde sürdürülmesi seçeneği devreye
sokulabilirdi.
8. Öte yandan davanın nakli sonrasında Aksaray Ağır Ceza
Mahkemesinde gerçekleştirilen yargılamalarda sanık polis memurunun davaya
SEGBİS aracılığıyla katıldığı da göz önünde tutulduğunda güvenlik endişesi ile
davanın nakledildiğine ilişkin gerekçenin daha sorunlu hale geldiği ortaya
çıkmaktadır. Elbette ki davaya katılımın SEGBİS aracılığıyla yapılması ve
yargılamanın bu şekilde gerçekleştirilmesinin tek başına her durumda sorunlu
olduğunu söyleyebilmek mümkün değildir. Bununla birlikte kamuoyunu oldukça
meşgul eden ve güvenlik gerekçesi ile nakledilen bir davada sanık konumundaki
kişinin SEGBİS aracılığıyla davaya katılmaya devam etmesi “davaya etkin
katılımın sağlanması” yönünden farklı bir durum ortaya çıkarmamaktadır. Zira
burada ifade etmek gerekir ki davanın nakli sanık müdafilerinin talebi üzerine
başlatılan sürecin sonucunda gerçekleşmiştir.
9. Daha da önemlisi davanın naklinin sanık hakkında
verilen 7 yılı aşkın bir hapis cezasının Yargıtay tarafından bozulmasından
sonraki aşamada gerçekleşmiş olması önemli bir diğer sorunlu husustur. Zira
böyle bir durumda, her ne kadar Aksaray Ağır Ceza Mahkemesince gerçekleştirilen
yargılamada verilen 2 yıl 1 ay hapis cezasıyla cezalandırma ve hükmedilen
süreli hapis cezasının taksirli suça ilişkin olması nedeniyle hapis cezasının
adli para cezasına çevrilerek A.Ş.nin neticeten 15.200 TL adli para cezasıyla
cezalandırılması ve bu cezanın ertelenmesine yer olmadığı şeklindeki yeni
kararın detaylı bir hukuki gerekçeye dayandığı ve Mahkemenin olası kast ve
bilinçli taksirle ilgili temel ilkeleri somut olaya uyarlayan detaylı
gerekçelerle yargılamayı sonuçlandırdığı aşikar ise de Aksaray Ağır Ceza
Mahkemesinin bu kararının Ankara’da gerçekleşen ilk yargılama sonucu verilen
mahkumiyet kararının Yargıtay tarafından bozulmuş olmasının ve akabinde davanın
naklinin gölgesinde kaldığı görülmektedir. Bu faktörler ise bahse konu
yargılamayı ister istemez algı boyutuyla olumsuz biçimde etkilemektedir.
10. Esasında kamuoyunda ilgi uyandıran ve yakından takip
edilen bir davanın görülmesi sürecinde Ankara Ağır Ceza Mahkemesinde bu davanın
ilk görüldüğü zamanlarda “güvenlik” gerekçesiyle davanın naklinin gündeme
getirilmiş olması yargılama sürecine ilişkin bu derece olumsuz bir izlenim
oluşmasına yol açmayabilirdi. Buradaki temel sorun aynı zamanda davanın
naklinin olması gereken zamanda gündeme getirilmemiş olmasından
kaynaklanmaktadır.
11. Dolayısıyla bu bağlamda somut bireysel başvuruya konu
yargılamada yaşam hakkının usul boyutuna ilişkin ihlal iddiasını ele alırken
aynı zamanda yargılama sürecine bir bütün olarak bakmak gerekir. Gerek Ankara
Ağır Ceza Mahkemesinin ve gerekse Aksaray Ağır Ceza Mahkemesinin kararları,
karar gerekçeleri ve ulaştıkları sonuçların nesnel hukuki değerlendirmelere ve
kendi içinde tutarlı hukuki dayanaklara sahip oldukları ifade
edilmelidir.Ancak, kamuoyunda yakın takip edilen bir davada verilen ilk
mahkumiyet kararının Yargıtay tarafından bozulması sonrasındaki bir aşamada
davanın nakli yolunun gerçekleşmiş olması ve davanın nakli sonrasındaki
yargılamada daha hafif bir cezaya hükmedilmiş olması bu yargılama sürecine
ilişkin olumsuz izlenimin doğmasına neden olmaktadır. Bu da bir bütün olarak
yargılama sürecini olumsuz yönde etkilemektedir.
12. Gerçekten bu biçimdeki bir bireysel başvuru
incelemesinde Anayasa Mahkemesinin yapacağı denetim bir kanun yolu incelemesi
şeklinde gerçekleşmemelidir. Dolayısıyla bu başvuruda Anayasa Mahkemesi bariz
takdir hatası veya açık bir keyfilik olmadığı sürece derece mahkemelerinin
verdiği mahkumiyetin bilinçli taksire mi olası kasta mı girdiğinin
değerlendirmesini yapmamaktadır. Bunlar somut olay bağlamında hem Ankara ve
Aksaray Ağır Ceza Mahkemelerindeki ilk derece mahkemesi kararlarında hem de
temyiz merciinin kararlarında detaylı biçimde değerlendirilmiştir. Anayasa
Mahkemesi burada bu yargılama süreçlerinde bir bütün olarak yaşam hakkının usul
boyutu ile ilgili yükümlülüklere uygun bir yargılama yürütülüp yürütülmediğine
bakmaktadır.
13. Burada yargılamanın adil biçimde gerçekleştirilmesi
noktasında derece mahkemelerdeki yargısal süreçlerin adil yargılanma hakkının
güvencelerine riayet edilerek yürütülmesi kadar dikkat edilmesi gereken önemli
bir diğer hususun ise bu yargılama sürecinin adil biçimde yürütüldüğüne yönelik
kamuoyundaki kanaatin varlığıdır. Algısal boyutla ilgili olan bu hususa riayet
edilmesinin de önem arz ettiğini ifade etmek gerekir.
14. Öte yandan bu bireysel başvuruda yaşam hakkının usul
boyutu ile ilgili yapılan incelemede Anayasa Mahkemesi yürütülen yargılamanın
makul bir sürede gerçekleşip gerçekleşmediğine de bakmalıdır. Bu bağlamda
yürütülen ceza yargılaması süresinin de makul olması önem arz etmektedir. 2013 yılı
ortalarında başlayan yargılamadaki süreç nihai olarak 11/03/2019 tarihinde
sonuçlanmıştır.
15. Bu bağlamda Mahkememiz yerleşik içtihadında da ortaya
konulduğu üzere soruşturmanın makul bir özen ve süratle yapılıp yapılmadığına
ilişkin tespit; başvuruya konu olayın kendi koşullarına, soruşturmadaki şüpheli
sayısına, suçlamaların niteliğine, olayın karmaşıklık derecesine, soruşturmanın
ilerlemesine engel olan unsurlar ya da güçlüklerin bulunup bulunmadığına göre
farklılık gösterebilecektir (Fahriye Erkek ve diğerleri, B. No: 2013/4668,
16/9/2015, § 91).
16. Beş yıldan daha uzun süren bu ceza davasında esasında
en önemli delilin güç kullanımı sonucu meydana gelen ölüm olayına ilişkin video
kayıtları olduğu ve bu kayıtların da henüz ölüm olayının gerçekleştiği ana çok
yakın bir zamanda Savcılığa ulaştığı dikkate alındığında yargılama süresinin bu
derece sürmesinin makul sayılamayacağı söylenebilir. Zira dava çok karmaşık bir
nitelik arz etmediği gibi davadaki deliller de zaten olayın gerçekleşmesinden
sonra kısa süre içinde elde edilmiştir. Bu nedenle yargılamanın makul bir
sürede bitirilememiş olması da yaşam hakkının korunmasına ilişkin usul
yükümlülüğünün bu başvuruda ihlal edildiği kanaatine ulaşılmasını
gerektirmektedir.
17. Sonuç olarak yukarıda sıralanan gerekçelerle
başvurucuların Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının
usul boyutunun ihlal edildiği kanaatinde olduğumuz için Mahkememiz çoğunluğunun
aksi yöndeki kararına katılmamaktayız.
Üye
Celal Mümtaz AKINCI
|
Üye
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
KARŞIOY GEREKÇESİ
Güvenlik kuvvetlerince güç kullanımı sonucunda meydana
gelen ölüm olayı hakkında etkili bir ceza soruşturması yürütülmemesi sebebiyle
yaşam hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkin başvuruda, söz konusu hakkın
usul boyutunun ihlal edilmediğine karar verilmiştir.
Çoğunluğun buna ilişkin kararının gerekçesinde; şüpheli
bir ölüm olayı hakkında etkili bir ceza soruşturması yürütüldüğünün kabul edilebilmesi
için gerekli şartlar sayılarak bunların gerçekleştiği, derhal ve re’sen
soruşturma başlatıldığı ve yaklaşık birbuçuk ayda dava açıldığı, toplanmayan
bir delil bulunmadığı gibi yargılama da dahil olmak üzere beş yıl dokuzayda
tamamlanması sebebiyle soruşturmanın makul bir süratleyürütülmediğinin
söylenemeyeceği, başvurucuların olayın kendine özgü koşullarında soruşturma
sürecine gerekli olduğu ölçüde katılabildiği ve ondört ay tutuklu yargılanan
sanık hakkında hükmedilen adlî para cezasının meydana gelen netice ile orantılı
olmadığından da söz edilemeyeceği belirtilerek, yaşam hakkının usul boyutunun
ihlal edilmediği sonucuna ulaşılmıştır.
Kararda yaşam hakkının usul boyutu yönünden belirtilen
genel ilkeler ve bu ilkelerin olaya uygulanmasıyla ilgili olarak soruşturma
makamlarının resen ve derhal harekete geçmesi ve ölenin yakınlarının meşru
menfaatlerini korumak için soruşturma sürecine yeterli ölçüde katılımı
yönlerinden yapılan tespitler isabetli olmakla birlikte, çoğunluğun “İlkelerin
Olaya Uygulanması” başlığı altında yaptığı bazı değerlendirmelere ve ulaştığı
sonuca katılmak mümkün değildir.
Bilindiği gibi, Mahkememize ve AİHM’e göre, kamu
görevlilerinin güç kullanması sonucu gerçekleştiği iddia edilen ölüm
olaylarında devletin etkili soruşturma yükümlülüğü, kasıt olmaksızın
gerçekleşen güç kullanımını da içermektedir.
Anayasanın 17. maddesi ile Sözleşmenin 2. maddesinin ilk
fıkraları demokratik toplumların en temel değerlerinden olan yaşam hakkını
korumakta, bu nedenle de mezkûr hakkın ihlal edildiğine ilişkin iddiaların çok
dikkatli bir şekilde incelenmesi gerekmektedir. Bu kapsamda, kolluk görevlileri
tarafından ölümcül bir gücün kullanılması anılan maddelerde belirtilen hâllerde
haklı görülebilirse de son çare olarak kullanılabilecek güç gerekli olandan
fazla olmamalı ve can kaybının haklı görülebileceği durumlar dar
yorumlanmalıdır.
Yaşam hakkı kapsamında olayla ilgili olarak etkili
soruşturma yürütme yükümlülüğünün temel amacının, yaşam hakkını koruyan kanun
hükümlerinin etkili bir şekilde uygulanmasını teminat altına almak ve kamu
görevlilerinin sorumlulukları altında meydana gelen ölümler hakkında hesap
vermelerini sağlamak olduğu da tartışmasızdır.
Kuşkusuz, buna ilişkin olarak Mahkememizce yapılacak
değerlendirmeler kişilerin masum veya suçlu olduğuna ilişkin bir nitelik
taşımamakta; delillerin değerlendirilmesi konusunda sorumlu ve yetkili
mercilerin olayları ilk elden inceleyen adlî makamlar olduğu da bilinmektedir.
Başka bir anlatımla, Anayasa Mahkemesinin ilgili soruşturma ve yargılama
makamlarının yerine geçecek şekilde delilleri doğrudan kendisinin
değerlendirmesi söz konusu değildir.
Yine kararlarımızda birçok defa vurgulandığı üzere,
soruşturmanın gerektirdiği yeterlilik boyutu her olayın niteliğine göre
değişiklik gösterebilmektedir. Bu anlamda, şüpheli ölüm olaylarında Devletin
yükümlülüğü bir sonuç yükümlülüğü olmadığı gibi, ölüm olayının gerçekleştiği
şartların ve varsa sorumluların tespitine engel olmadığı sürece, Anayasanın 17.
maddesi uyarınca yürütülecek soruşturmalarda soruşturma makamlarının olayın
gelişimi ve deliller konusunda ölenin yakınlarının bütün iddialarını ve
taleplerini karşılama zorunluluğu da bulunmamaktadır.
Bununla birlikte, Anayasanın mezkûr hükmünün gerektirdiği
ölçüde etkili bir soruşturma yürütüldüğünün kabul edilebilmesi için şüpheli bir
ölüm olayı hakkındaki ceza soruşturmasının (kovuşturma aşamasına geçilmesi
hâlinde ise karar verme safhası da dahil olmak üzere kovuşturmanın tamamının)
kanunla yaşamı koruma yönündeki pozitif yükümlülüğün gereklerine uygun olması
zorunludur (örn. olarak bkz. Ali ve Ayşe Duran/Türkiye, B. No: 42942/02,
8/4/2008, § 61; Filiz Aka, B. No: 2013/8365, 10/6/2015, § 30).
Buna göre, bütün kovuşturmaların mutlaka belirli bir
cezaya hükmedilmesiyle sonuçlanması gerekmese de (Serpil Kerimoğlu ve
diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013, § 56), ulusal mahkemelerin kamu
görevlilerinin taksirle de olsa kişilerin hayatlarını sona erdiren veya
tehlikeye atan fiillerinin cezalandırılmamasına hiçbir şartta imkân vermemesi
gerekir (örn. olarak bkz. Okkalı/Türkiye, B.No: 52067/99, 17/10/2006;
Kasap ve diğerleri/Türkiye, B.No: 8656/10, 14/1/2014, §§ 54-61).
AİHM, kamu görevlilerinin karıştığı öldürme olayları için
uygun yaptırımların seçilmesi hususunda ulusal mahkemelerin yetkili olmasına
rağmen, fiilin vahameti ile verilen ceza arasında açık bir orantısızlık
olduğunu değerlendirdiği durumlarda da ihlal sonucuna ulaşmakta (Nikolova ve
Velichova/Bulgaristan, B.No: 7888/03, 20/12/2007, § 61) ve belirtilen
yükümlülüğün yerine getirilip getirilmediğini incelemek için mahkemelerin karar
verirken hukuk sisteminin caydırıcı etkisinin korunması ve yaşam hakkı
ihlallerinin önlenmesi bakımından davaya gereken önemi gösterip göstermediğini
değerlendirme görevinin bulunduğunu belirtmektedir (Ali ve Ayşe
Duran/Türkiye, § 62).
Kolluk görevlilerinin silahlı güç kullanması sebebiyle
meydana gelen ölüm olaylarında ödenen tazminatla mağduriyetin giderildiği
itirazlarını da değerlendiren AİHM, devletin sorumluların tespit edilerek
cezalandırılmasını sağlayacak etkili bir soruşturma yürütme yükümlülüğünün
bulunduğunu (örn. olarak bkz. Mustafa Tunç ve Fecire Tunç/Türkiye [BD],
B. No: 24014/05, 14/4/2015, § 177) ve aksinin kabulünün bazı durumlarda kamu
görevlilerine fiilî bir dokunulmazlık sağlayarak öldürmeye ilişkin genel
yasakların uygulamada etkisiz kalmasına yol açacağını hükme bağlamaktadır (örn.
olarak bkz. Özcan ve diğerleri/Türkiye, B. No: 18893/05, 20/4/2010, §
54).
İncelenen başvuruya konu somut olaya ilişkin iddianamede;
Ankara Güvenpark’ta yapılan gösterilerde göstericilerin sert cisimler atmak
suretiyle saldırıda bulunmaları üzerine Çevik Kuvvete mensup polis memurlarının
geri çekilme emri aldığı, kalkan taşıyan ve ön safta bulunan bir grup memurun
taşlı, sopalı saldırıda bulunan göstericilerle beton banklar arasında sıkışarak
kalkanlarını düşürdüğü, grup içinde bulunan şüphelinin üzerine gelen bir
göstericiyi uzaklaştırdığı ve yere düşen bu göstericiye tekmeyle vurduğu,
göstericiye tekme atmadan önce tabancasını çeken şüphelinin göstericiler tarafından
taşlanınca havaya iki defa ateş ettiği ve geriye çekilirken elinin yere paralel
duruma gelmesinden sonra üçüncü defa ateş ettiği, bu sırada elindeki taşı
atarak uzaklaşmak isteyen maktulün vurularak yere düştüğü iddia edilmiştir.
Ankara Ağır Ceza Mahkemesinin ilk kararında da, olay
benzer şekilde aktarılarak sanığın geri çekilme imkânı varken geri çekilmeyip
silahını çektiği belirtilmiş ve duruşmadaki ifadesinde de olaydan hemen sonra
polis arkadaşlarına söylediklerini kabul etmesi sebebiyle fiil olası kasıtla
adam öldürme olarak değerlendirilmiştir.
Aksaray Ağır Ceza Mahkemesinin kararında ise olay genel
olarak benzer şekilde aktarılmakla birlikte, sanığın taş atan bir göstericiyi
kendisinden uzaklaştırmak amacıyla tekmelemeye başladığı, bu sırada yoğun taşlı
saldırıda bulunan kalabalık bir gösterici grubunun önünde kalması ve atılan
taşların vücuduna isabet etmesi sebebiyle havaya ateş ederek göstericileri
dağıtmaya çalıştığı ve meşru müdafaa şartları içinde iken bu sınırı taksir
derecesinde kusurlu olarak aştığı belirtilmiştir.
Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 5/12/2017 tarihli kararıyla
olayın meydana gelişiyle ilgili bu kabul üzerinden, taksirle ölüme neden olma
suçundan, sonuca etkili olacak şekilde teşdiden ceza tayin edilmesi gerekirken
alt sınırdan ceza verilmesi sebebiyle karar bozulmuştur.
Başka bir anlatımla, iddianamede ve mahkeme kararlarında,
söz konusu polis memurunun fiilinin kendisi açısından kontrol edemeyeceği
olayların başlamasında ve sonuçlanmasında etkili olduğu belirlenmiş, sonuç olarak
sanığın fiili derece mahkemelerince hukuka aykırı bulunmuştur.
Olay öncesinde yaşananlar ancak fiilin hukuka uygun olup
olmadığının belirlenmesinde dikkate alınabileceğinden, Mahkememizce yapılacak
olan değerlendirme derece mahkemelerince hukuka aykırı olduğuna hükmedilen
fiile ilişkin olarak tayin edilen müeyyidenin yukarıda aktarılan AİHM
kararlarındaki ilkelere uyup uymadığı yönünde olmalıdır.
Birçok kararımızda da vurgulandığı üzere, Anayasa
Mahkemesinin, bireysel başvuru incelemelerinde ceza hukukuna ilişkin sorumluluk
ve suçluluk konusunda bir tespitte bulunması mümkün olmamakla birlikte, yaşamı
korumak için oluşturulan hukuku etkili bir şekilde uygulama yükümlülükleri
bulunan yargı mercileri tarafından bu yükümlülüğün yerine getirilip getirilmediğini
denetleme görevi bulunmaktadır. Yaşam hakkı ihlali ile ilgili sorumlulukları
belirlenen kamu görevlilerinin cezasız kalmalarına veya gereği gibi
cezalandırılmamalarına yol açan bazı yaptırımların caydırıcılığı sağlayamaması
sebebiyle etkili ceza soruşturması yürütme yükümlülüğü zedeleneceğinden,
incelenen başvuruda olduğu gibi hakkın ihlal edildiğinin mahkemelerce de tespit
edildiği durumlarda başvurucuların ihlalden kaynaklanan mağduriyetinin
giderilip giderilmediğinin Mahkememizce incelenmesi gerekmektedir.
Bu kapsamda; kamu güveninin sürdürülmesi, hukukun
üstünlüğünün sağlanması ve böyle ihlallere müsamaha edildiği intibaının
verilmemesi açısından, mahkemelerin takdir yetkilerini suçun sonuçlarını
hafifletmek için kullanmayı tercih ettikleri görüntüsünü vermemeleri
zorunludur. Kuşkusuz bu yükümlülük sadece cezasızlık için değil, güç kullanımı
sonucunda meydana gelen ölümle ceza arasında açık bir orantısızlık bulunması
hâlinde de geçerlidir.
AİHM gibi Mahkememiz de çok sayıda kararında, kolluk görevlilerinin
silah kullanımı sonucunda gerçekleştiği kabul edilen ölüm sebebiyle hükmedilen
adlî para cezasının, kişilerin yaşamının korunması ve benzer hak ihlallerinin
önlenebilmesi bakımından uygun ve yeterli bir yaptırım olmadığına, yaşam hakkı
ihlallerinin önlenmesinde kritik bir rolü olan mahkemelerin takdir yetkilerini
bu yönde kullanmalarının adalete olan güveni ve hukuk sisteminin caydırıcı
etkisini ortadan kaldıracağına hükmetmiştir.
Somut olaya ilişkin olarak Yargıtay, 5/12/2017 tarihli
kararında Türk Ceza Kanununda iki yıl ilâ altı yıl hapis cezası verilmesi
öngörülen taksirle ölüme neden olma suçundan, “sonuca etkili olacak şekilde
teşdiden ceza tayini gerektiği gözetilmeden…alt sınırdan ceza belirlenmesi”ni
bozma sebebi olarak belirtmiş; ilk derece mahkemesi ise, bozma kararı üzerine,
cezanın tayininde alt sınırdan ayrılırken olayın oluş şekli ile taksire dayalı
kusurun derecesini gözeterek takdir yetkisini fiille ceza arasında uygun bir
orantı sağlamak amacıyla kullanmasının gerekmesine rağmen, alt sınırdan sadece
bir ay uzaklaşarak sanığın iki yıl bir ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına
karar vermiş, ancak bunu da tamamen etkisiz kılacak şekilde sonuç olarak adlî
para cezasına hükmetmiştir.
Yargılama sürecinde, davanın başka bir ile nakledilmesi
ve yukarıda belirtilen sonuca ulaşılması, yukarıda belirtilen ilkelere aykırı
bir görüntünün oluşmasına sebep olmuştur.
Davaya ilk olarak bakan Ankara Ağır Ceza Mahkemesince
hüküm verilinceye kadar, yargılamaya Ankara’da devam edilmesinin kamu güvenliğini
tehlikeye düşüreceğinden söz edilmemesine rağmen, anılan mahkemece neticeten
yedi yıl dokuz ay on gün hapis cezasına hükmedilmesinin ve bu kararın usulî
sebeplerle Yargıtayca bozulmasının ardından -olaydan iki yıl iki ay sonra- adlî
tatil sırasında sanık müdafilerinin talebi üzerine, davanın -kamu güvenliğinin
sağlanması bakımından Ankara’dan daha uygun bir yer olduğuna dair bir gerekçe
de belirtilmeden- Aksaray’a nakledilmesine ve davanın nakli başvurucuların
yargılamaya etkili bir şekilde katılımlarını etkilemiş olmasa da, sanığın
bozulan ilk mahkûmiyet kararından çok daha düşük olan iki yıl bir ay hapis
cezasıyla cezalandırılmasına, bu cezanın da 15.200 TL adlî para cezasına
çevrilmesine karar verilmesi, Mahkememizin ve AİHM’in yukarıda aktarılan kararlarında
belirtilen ilkelere aykırı olarak, bu tür ihlallere müsamaha gösterildiği,
mahkemelerin takdir yetkilerini bu tür suçların sonuçlarını hafifletmek için
kullandıkları, kolluk görevlilerinin, eylemlerinden dolayı adlî makamlar da
dahil olmak üzere kimseye karşı sorumlu olmadıkları ve bir otorite boşluğu
içinde hareket ettikleri yönünde şüphelere ve tereddütlere yol açabilecek bir
sonuç doğurmuştur.
Başka bir deyişle, yargılama süreci bir bütün olarak
değerlendirildiğinde, süreç yaşamı koruma yükümlülüğü kapsamında oluşturulan
hukukun etkili bir şekilde uygulanmadığı intibaını doğuracak şekilde yürütülmüş
ve sonuçlanmıştır.
Diğer taraftan, somut olayda, öldürme fiilinin hukuka
aykırı olduğunun ve yaşam hakkının çiğnendiğinin ilgili mahkemelerce de
belirlenmesine rağmen, anılan kolluk görevlisinin disiplin cezasıyla da
cezalandırılmadığı dikkate alındığında, başvurucuların açtıkları tam yargı
davasında idare aleyhine tazminata hükmedilmiş olması da -yukarıda aktarılan
ilkelerde belirtildiği üzere- ilgiliye bir tür fiilî dokunulmazlık sağlayarak,
öldürmeye ilişkin genel yasakların uygulamada etkisiz kalmasına yol
açabileceğinden yeterli olmamıştır.
Son olarak, iddianamenin birbuçuk ay gibi kısa bir sürede
hazırlandığı tek sanıklı mezkûr davada toplam beş yıl dokuz ay süren yargılama
süresinin makul olduğunu söylemek de mümkün değildir (beş sanıklı bir ceza
davasında beş yıl üç ay üç günlük yargılama süresinin makul olmadığı ve
yargılamadaki hiçbir unsurun yargılamanın bu kadar uzamasını haklı kılmadığı
yönündeki yakın tarihli bir ihlal kararımız için bkz. Fatma Akın ve Mehmet
Eren [GK], B.No: 2017/26636, 10/11/2021, § 110). Aynı nedenle, bu başvuruya
konu ceza yargılamasının da, makul bir özenle ve süratle yürütüldüğü
söylenemez.
Bu sebeplerle, başvuru konusu olayla ilgili olarak yaşam
hakkının gerektirdiği şekilde etkili bir soruşturma yürütülmediği ve anılan
hakkın usul boyutunun ihlal edildiği düşüncesiyle çoğunluğun aksi yöndeki
kararına karşıyım.