TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
AYDIN CINGI VE SATI SİBEL CINGI BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2015/16601)
|
|
Karar Tarihi: 6/3/2019
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Serruh KALELİ
|
|
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
Raportör
|
:
|
Hüseyin
MECEK
|
Başvurucular
|
:
|
1. Aydın
CINGI
|
|
|
2. Satı
Sibel CINGI
|
Vekili
|
:
|
Av. Arzu
BECERİK
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, kamuoyunda Gezi Parkı olarak adlandırılan olaylarda
polisin gösteriye müdahalesi sırasında evine gaz fişeği isabet eden başvurucuların
yaptığı suç ihbarı neticesinde kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilmesinin
maddi ve manevi varlığın korunması, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme ve
adil yargılanma hakkını ihlal ettiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 19/10/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve
soruşturma dosyasındaki bilgi ve belgeler çerçevesinde ilgili olaylar özetle
şöyledir:
7. Sırasıyla 1939 ve 1944 doğumlu olan başvurucular Satı Sibel Cıngı ve Aydın Cıngı İstanbul'un
Şişli ilçesinde ikamet etmektedir.
8. Başvurucu Satı Sibel Cıngı’ya
olaydan on ay kadar önce akciğer kanseri teşhisi konmuştur.
9. Kamuoyunda Gezi Parkı olayları diye adlandırılan gösteriler
kapsamında 16/6/2013 tarihinde başvurucuların ikamet ettiği yerde gösteri
yapılmıştır. Başvurucu Aydın Cıngı’nın evde olmadığı,
diğer başvurucunun evde bulunduğu sırada polisin attığı gaz fişeklerinden biri
evin penceresini kırarak yatak odasına girmiştir. Gaza maruz kalan Satı Sibel Cıngı solunum sorunu yaşadığını, evin perdesinin yandığını
ifade etmektedir.
10. Başvurucu Sibel Satı Cıngı, Kardiyoloji
ve İç Hastalıkları Uzmanı Dr. S.Ö. tarafından 18/6/2013 tarihinde muayene
edilmiştir. Raporda; hastada kardiyomiyopati (kalp
kası yetersizliği), akciğer operasyonu sonrasında primer
akciğer yetmezliği bulunduğu, obstruktif (nefes
darlığı) ve restriktif (akciğerin genişlemesinin çeşitli
nedenlerle kısıtlanması) akciğer yetmezliğinin
ventriküler ekstrasistole (kalbin fazladan ve çoğunlukla beklenenden erken olarak
atması) yol açtığı kaydedilmiştir.
11. İstanbul'daki bir üniversite hastanesinin 21/6/2013
tarihinde tanzim ettiği Anamnez Formu'nda
başvurucu; kanser nedeniyle Ağustos 2012 tarihinde sağ akciğer orta lobektomi (akciğer lobunun cerrahi operasyonla
alınması) yapıldığını, 16/6/2013 tarihinde maruz kaldığı biber gazının nefes
darlığı ve öksürük şikâyetine sebep olduğunu söylemiştir. Başvurucuya bronş ve
akciğer malign neoplazmı (yeni
oluşmuş kötü huylu tümör) ve dış etkenlere bağlı solunum sorunu tanısı
konulmuştur.
12. Başvurucular 20/6/2013 tarihinde Feriköy Polis Merkez
Amirliğine giderek şikâyetçi olmuştur. Aynı gün polis, başvurucu Aydın Cıngı’nın ifadesini almıştır.
13. 20/6/2013 tarihinde polis, Olay Yeri Görgü ve Tespit
Tutanağı tanzim etmiştir. Yatak odasında bulunan, yaklaşık 120x50 cm ebadındaki
pencere camının kırıldığı, perdede küçük çapta yanık lekelerinin bulunduğu,
odada yoğun miktarda gaz olduğu tutanakta açıklanmıştır.
14. Feriköy Polis Merkez Amirliği 11/7/2013 tarihinde soruşturma
dosyasını fezleke düzenleyerek İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına (Savcılık)
göndermiştir. Fezlekede başvurucu Satı Sibel Cıngı’nın
hastalığı yüzünden ifadeye gelemediği bilgisine de yer verilmiştir. Savcılık
gelen fezlekeyi 2013/99394 sayılı soruşturmaya kaydetmiştir.
15. Karakola yaptıkları şikâyetten uzun süre netice
alamadıklarını söyleyen başvurucular, 20/12/2013 tarihinde Savcılığa ikinci kez
suç ihbarında bulunmuştur. Bu şikâyet de 2013/99394 sayılı soruşturmaya
kaydedilmiştir. İstanbul Valisi, Emniyet Müdürü, Çevik Kuvvet Şube Müdürü ve
görevli polisler ihbar dilekçesinde şüpheli olarak gösterilmiştir. Başvurucu,
kırılmış pencere camı, yatak odasında yerde bulunan halı üzerindeki perdede
gömülü, yanmış gaz kapsülünü gösteren altı fotoğrafı dilekçesine eklemiştir.
16. Fiilî ve hukuki irtibat nedeniyle Savcılığın 2013/79334
sayılı soruşturmasıyla birleştirilen dosya, 2/5/2015 tarihinde Gezi Parkı
olaylarındaki tüm şikâyetlerin bir arada değerlendirilmesinin soruşturmayı
sürüncemede bıraktığı gerekçesiyle tefrik edilmiştir.
17. Mala zarar verme, zor kullanma yetkisine ilişkin sınırın
aşılması ve kasten yaralama suçlarından yaptığı soruşturma neticesinde Savcılık
10/6/2015 tarihinde kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiştir. Olay tarihinde
emniyet görevlilerinin göstericileri dağıtmak amacıyla göz yaşartıcı gaz sıkmak
zorunda kalması, civardaki evlerin camlarının kırılmasında mala zarar verme
suçunun yasal koşullarının oluşmaması, polisin yaralama kastının bulunmaması
karara dayanak oluşturmuştur.
18. Bu karara başvurucuların yaptığı itiraz, İstanbul 1. Sulh
Ceza Hâkimliğince 4/9/2015 tarihinde reddedilmiştir.
19. 17/9/2015 tarihinde tebliğ edilen karara karşı başvurucular
19/10/2015 tarihinde süresi içinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
20. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 256.,
86. ve 151. maddelerinin ilgili fıkraları şöyledir:
“Zor
kullanma yetkisine ilişkin sınırın aşılması
Madde 256- (1) Zor kullanma yetkisine sahip
kamu görevlisinin, görevini yaptığı sırada, kişilere karşı görevinin
gerektirdiği ölçünün dışında kuvvet kullanması halinde, kasten yaralama suçuna
ilişkin hükümler uygulanır.
Kasten yaralama
Madde 86- (1) Kasten başkasının vücuduna acı
veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan kişi,
bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) (Ek
fıkra: 31/3/2005 – 5328/4 md.) Kasten yaralama
fiilinin kişiüzerindekietkisinin basitbirtıbbîmüdahaleyle
giderilebilecek ölçüde hafif olması hâlinde, mağdurun şikâyeti üzerine, dört
aydan bir yıla kadar hapis veya adlî para cezasına hükmolunur.
…
Mala zarar verme
Madde 151- (1) Başkasının taşınır veya
taşınmaz malını kısmen veya tamamen yıkan, tahrip eden, yok eden, bozan,
kullanılamaz hale getiren veya kirleten kişi, mağdurun şikayeti
üzerine, dört aydan üç yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile
cezalandırılır.
…”
V. İNCELEME VE GEREKÇE
21. Mahkemenin 6/3/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Maddi ve Manevi
Varlığın Korunması Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucuların
İddiaları
22. Başvurucu Satı Sibel Cıngı; evinde
bulunduğu sırada polisin attığı gaz fişeğinin yatak odasının penceresini
kırarak içeri girdiğini, perdenin yandığını, evin biber gazıyla dolduğunu,
gazdan etkilendiğinin tıbben kanıtlandığını belirtmiştir. Başvuruculara göre
olayla ilgili yeterli araştırma yapılmadan, gerekçeden yoksun biçimde kovuşturmasızlık kararı verilmiş; gaz fişeği amacı dışında
kullanılmıştır. Başvurucular soruşturmanın bu şekilde sonuçlanmasının kötü
muamele yasağı ve bu yasakla bağlantılı şekilde eşitlik ilkesi, etkili başvuru,
maddi ve manevi varlığın korunması ve yaşam haklarını ihlal ettiğini ileri
sürmüşlerdir.
2. Değerlendirme
a. Başvurucu Satı Sibel Cıngı Yönünden
23. Anayasa Mahkemesi olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).
24. Anayasa’nın 17. maddesiyle insan onurunun korunması
amaçlanmıştır. Özel hayat alanına dâhil olan tüm hukuksal çıkarlara Anayasa’nın
farklı maddelerinde yer verilmiştir. Anayasa’nın 17. maddesinin birinci
fıkrasında düzenlenen kişinin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme
hakkı, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 8. maddesi çerçevesinde,
özel yaşama saygı kapsamında güvence altına alınan fiziksel ve ruhsal
bütünlüğün korunması hakkına karşılık gelmektedir (Halime Sare Aysal [GK], B. No:
2013/1789, 11/11/2015, § 47). Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında kötü
muamele yasağı düzenlenmiştir.
25. Doğası gereği menfi hareket ve eylemlerle olumsuz hayat
deneyimlerinin kişinin fiziki ve ruhsal değerlerini etkilemesi, kişide stres,
üzüntü ve sair menfi tezahürlere yol açması ve bu etkileri açısından özellikle
küçük düşürücü muamele kavramını çağrıştırması mümkündür. Bununla beraber
belirtilen eylemlerin işkence, eziyet veya haysiyetle bağdaşmayan muamele veya
ceza olarak nitelendirilebilmesi için fiziksel ve ruhsal etkileri açısından
asgari eşiği geçmesi gerekmektedir (Işıl Yaykır, B. No: 2013/2284, 15/4/2014, § 35).
26. Bu asgari eşik göreceli olup somut olayın özellikleri
dikkate alınarak değerlendirilmelidir. Bu bağlamda muamelenin süresi, fiziksel
ve ruhsal etkileri, önceden tasarlanıp tasarlanmadığı, kişiyi küçük düşürecek
şekilde kişide korku, elem ve aşağılanma duygusu oluşturup oluşturmadığı, aleni
olarak yapılıp yapılmadığı, kamuoyunun bilgi sahibi olup olmadığı, mağdurun
cinsiyeti, yaşı ve sağlık durumu gibi faktörler önem taşımaktadır (Cezmi Demir ve diğerleri, B. No: 2013/293,
17/7/2014, §§ 83-90).
27. Bu tespitler ışığında somut olay incelendiğinde başvurucunu
ikamet ettiği evin bulunduğu semte de sıçrayan Gezi Parkı eylemlerine polisin
müdahalesi sırasında kullandığı gaz fişeklerinden biri, başvurucunun evinin
camını kırıp perdeyi kısmen yakarak yatak odasına girmiştir. İleri yaştaki
başvurucu, daha önceden geçirdiği akciğer ameliyatından dolayı gazdan
etkilendiği, bunun solunun yetersizliği ve kalp ritminde hızlanma gibi birtakım
yeni sağlık sorunlarına yol açtığı yönünde rapor aldırmıştır.
28. Ancak başvurucunun sağlık durumunu kısmen etkileyen polis
müdahalesi neticesinde evine gaz fişeği girmesinin polisin kasıtlı
davranışından kaynaklandığına dair bir iddia olmadığı gibi bunu gösteren
herhangi bir kanıt unsuru da mevcut değildir. Başvurucunun evine giren gaz
fişeğinin korku, panik ve acı duymaya yol açma potansiyeli taşıdığı bir gerçektir.Ne var ki soruşturma
merciince eylemin kasten işlenmediği kabul edilmiştir. İlk derece adli
mercilerinin ulaştığı bu sonuçtan şüphe edilmesini gerektirecek nitelikte bir
bilgi ve belge de bireysel başvuru dosyasında bulunmamaktadır.Bu durumda kasıt unsuru içermeyen
eylem, başvurucunun insan onurunu zedeleyici ve kişiliğini küçük düşürücü
etkisini daha düşük düzeyde bıraktığından kötü muamele yasağındaki asgari
eşiğin aşılmadığı değerlendirilmiştir.
29. Belirtilen nedenlerle başvurucunun bu kısımdaki şikâyetinin
tamamı, Anayasa'nın 17. maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen maddi ve
manevi varlığın korunması hakkı kapsamında değerlendirilmesi uygun görülmüştür.
30. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 45. maddesinin (2) numaralı
fıkrası uyarınca bireysel başvuru yoluna başvurabilmek için olağan kanun
yollarının tüketilmiş olması gerekir (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403,
26/3/2013, § 16).
31. Bireyin fiziksel ve ruhsal bütünlüğü, Anayasa’nın 17.
maddesinde yer verilen maddi ve manevi varlık
kapsamında yer almaktadır. Devlet, bireylerin manevi varlığının bir parçası
olan şeref ve itibara keyfî olarak müdahale etmemek ve üçüncü kişilerin
saldırılarını önlemekle yükümlüdür. Ancak devletin bireylerin maddi ve manevi
varlığına yönelik olarak yapılan müdahalelere karşı etkili mekanizmalar kurma
çerçevesindeki pozitif yükümlülüğü, tüm müdahale türleri açısından mutlaka
cezai soruşturma ve kovuşturma yapılmasını gerekli kılmaz. Belirtilen haksız
müdahalelere karşı bireyin korunması hukuk muhakemesi yoluyla da mümkündür.
Nitekim bireylerin maddi ve manevi varlığına yapılan müdahaleler için ülkemizde
hem cezai hem de hukuki koruma öngörülmüştür. Ancak hukukumuz açısından somut
başvuruya konu eylemlere benzer eylemlerin içinde ceza hukuku anlamında suç
teşkil eden fiillerin yer alması durumunda -bu alandaki yaptırımlara tabi
tutulma olanağı bulunmakla beraber- özel hukuk anlamında bu tür fillerin
tazminat davasına konu edilebildiği görülmektedir. Belirtilen tazmin imkânının
-kişinin kamu görevlisi olması veya özel hukuka tabi bir hizmet sözleşmesi
çerçevesinde görev yapması nazara alınarak- hem idari yargı hem de adli yargı
alanında yer alan makamlarca sağlandığı anlaşılmaktadır(Işıl Yaykır, §
43).
32. Dolayısıyla bir bireyin somut başvuruda belirtilen fiillere
benzer eylemlerden dolayı maddi ve manevi varlığına müdahale edildiği
iddiasıyla hukuk davası yoluna başvurarak daha etkin bir giderim sağlaması
mümkündür. Bununla beraber başvurucu tarafından -somut başvuru açısından daha
etkili bir giderim yolu olan- kamu görevlilerinin hukuka aykırı fiilleri
nedeniyle idare aleyhine idari yargıda tazminat davası açma yoluna gidilmediği
anlaşılmaktadır.
33. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Başvurucu Aydın Cıngı
Yönünden
34. 6216 sayılı Kanun'un "Bireysel
başvuru hakkına sahip olanlar" kenar başlıklı 46. maddesinde kimlerin bireysel başvuru
yapabileceği sayılmış olup anılan maddenin (1) numaralı fıkrasına göre bir
kişinin Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmesi için üç temel ön
koşulun birlikte bulunması gerekmektedir. Bu ön koşullar başvuruya konu edilen
ve ihlale yol açtığı ileri sürülen kamu gücü eylem veya işleminden ya da
ihmalinden dolayı başvurucunun güncel bir hakkının ihlal edilmesi, bu ihlalden
dolayı kişinin kişisel olarak ve doğrudan etkilenmiş olması ve bunların
sonucunda başvurucunun kendisinin mağdur olduğunu ileri sürmesidir (Onur Doğanay, B. No: 2013/1977,9/1/2014, §
42)
35. Başvuru konusu olayda ise diğer başvurucu Satı Sibel Cıngı’nın maddi ve manevi bütünlüğünü etkilediği iddia
olunan idari eylem sonucunda anayasal hakların ihlal edildiği ileri
sürülmüştür. Başvuru formunda, eşinin yaşadığı olayın başvurucu Aydın Cıngı yönünden her eşin yaşaması muhtemel ızdıraptan öte farklı bir boyut kazandıran ilave ne tür bir
mağduriyet oluşturduğu noktasında özellik gösteren bir açıklama mevcut
değildir. Dolayısıyla başvurucu Aydın Cıngı’nın maddi
ve manevi varlığı korunması hakkı bakımından mağduriyetinin söz konusu olmadığı
sonucuna varılmıştır.
36. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin kişi bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Toplantı ve Gösteri
Yürüyüşü Düzenleme Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
37. Başvurucular, yaşadıkları mahallede yapılan gösterilerde
günlerce polis baskısı yaşandığı, mahallede panzer vb. araçlar gezdiği ve biber
gazı sıkıldığı için toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı ile ifade
hürriyetinin ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
38. Anayasa Mahkemesi olayların başvurucular tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
§ 16).
39. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı, ifade
özgürlüğünün özel bir biçimi olduğundan (Dilan
Ögüz Canan [GK], B. No: 2014/20411, 30/11/2017,§ 34) ifade özgürlüğü açısından ayrıca bir inceleme
yapılmasına gerek duyulmamıştır.
40. 6216 sayılı Kanun’un 46. maddesine göre Anayasa Mahkemesine
bireysel başvuruda bulunulması için başvuruya konu edilen ve ihlale yol açtığı
ileri sürülen kamusal eylem veya işlemden başvurucunun kişisel olarak ve
doğrudan etkilenmiş olması gerekir (Onur
Doğanay, §§ 42-45).
41. Somut olayda, başvurucuların yapılan toplantı ve gösteri
yürüyüşüne katıldıkları ve toplantının dağıtıldığı yönünde bir iddiaları
bulunmadığından polis müdahalesinden kişisel olarak etkilenmediği
anlaşılmaktadır.
42. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin kişi bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. Adil Yargılanma
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
43. Başvurucular, mala zarar verme ve zor kullanma yetkisine
ilişkin sınırın aşılması suçundan yapılan soruşturmada delillerin eksik
toplanarak gerekçeden yoksun biçimde kovuşturmaya yer olmadığına karar
verildiğini belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüşlerdir.
44. 6216 sayılı Kanun’un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrasına
göre bireysel başvurunun incelenebilmesi için kamu gücü tarafından ihlal
edildiği iddia edilen hakkın Anayasa’da güvence altına alınmış olmasının yanı
sıra Sözleşme ve Türkiye’nin taraf olduğu Sözleşme'ye
ek protokoller kapsamına da girmesi gerekir. Anayasa ve Sözleşme’nin ortak
koruma alanı dışında kalan hak ihlali iddiasını içeren başvurular bireysel
başvurunun kapsamında değildir (Onurhan Solmaz,
B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18).
45. Sözleşme’nin 6. maddesinde adil yargılanmaya ilişkin hak ve
ilkelerin medeni hak ve yükümlülükler ile ilgili uyuşmazlıkların ve bir suç
isnadının esasının karara bağlanması esnasında geçerli olduğu belirtilerek
hakkın kapsamı bu konularla sınırlandırılmıştır. Bahsedilen hâller dışında
kalan adil yargılanma hakkının ihlali iddiasına dayanan başvurular, Anayasa ve
Sözleşme kapsamı dışında kalacağından bireysel başvuruya konu olamaz.
Dolayısıyla bir ceza davasında haklarında suç isnadı bulunmayan mağdur, suçtan zarar
gören, şikâyetçi veya katılan sıfatını haiz kişiler Sözleşme’nin 6. maddesinin
koruma alanı dışında kalmaktadır (Onurhan Solmaz,
§§ 23, 24).
46. Somut olayda, üçüncü kişinin cezalandırılmasına yönelik
ihlal iddialarının adil yargılanma hakkının kapsamına girmediği
anlaşılmaktadır.
47. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin konu bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Başvurucu Satı Sibel Cıngı’nın
maddi ve manevi varlığın korunması hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddiasının
başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Başvurucu Aydın Cıngı’nın maddi ve
manevi varlığın korunması hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddiasının kişi bakımından yetkisizlik nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal
edildiğine ilişkin iddianın kişi bakımından
yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın konu bakımından yetkisizlik nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde BIRAKILMASINA
6/3/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.