TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
UMUT KILIÇ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2015/16643)
|
|
Karar Tarihi: 4/4/2018
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Celal Mümtaz
AKINCI
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Recai AKYEL
|
Raportör
|
:
|
Recep KAPLAN
|
Başvurucu
|
:
|
Umut KILIÇ
|
Vekilleri
|
:
|
1. Av. Kaya
YELEK
|
|
|
2. Av.
Turgay ŞAHİN
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, hâkimlik mülakatı esnasında Cumhurbaşkanı'na ve
mülakatı yapan kamu görevlilerine yönelik ifadelerden dolayı verilen hükmün
açıklanmasının geri bırakılması kararının ifade özgürlüğünü ihlal ettiği
iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 26/10/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
6. 1991 doğumlu olan başvurucu 21/4/2015 tarihinde adli yargı
hâkim adaylığı mülakatına girmiştir.
7. Adli Yargı Hâkim Adaylığı Mülakatı Kurulu (Kurul) tarafından
düzenlenen 21/4/2015 tarihli tutanakta başvurucu ile ilgili şu tespitlere yer
verilmiştir:
"21/04/2015 tarihide Adli Yargı Hakim
adaylığı mülakatı devam ederken ... Umut Kılıç mülakatı yapılmak üzere salona
alındığında; ayrılan yere oturabileceği ifade edildiğinde kendisine gösterilen
yere oturup, kimliği hakkında bilgi vermeyeceğini zaten bilgilerinin komisyonun
elinde olduğunu söyleyerek komisyon ve mesleki soru yöneltileceği kendisini
tanıtmasını tekrar söylenmesine rağmen kendisinin mağdur olduğu daha önce
yüksek puanla yazılı yarışma sınavını kazanmasına rağmen elendiğini belirterek,
mülakat komisyonu olarak bizlere mevcut sistemin iş birlikçisi olduğumuz faşist
Ak Parti iktidarının uşakları olduğumuz yönünde hakaretlerde bulunması üzerine
mülakat salonundan çıkması aksi halde böyle konuşmaya devam etmesi halinde
polis çağrılacağı ifade edilmesine rağmen aynı şekilde konuşmaya devam ederek,
'sizler busunuz polislerle susturursunuz susmayacağım, sizler iktidarın iş
birlikçisiniz, emek hırsızısınız' şeklinde hakaretlere devam ettiği salona
polis çağırılıp şahıs dışarı çıkarılırken 'hırsız, katil Recep Tayyip Erdoğan'
şeklinde slogan attığı duyulmuş olup, şahıs hakkında Sayın Cumhurbaşkanına ve
mülakat görevini yapan komisyona hakaret eylemlerinden dolayı iş bu tutanak
tanzim edilmek suretiyle görevli polis memurlarına intikal ettirilmiştir."
8. Kurulun yukarıda belirtilen tutanağa dayanarak yaptığı
şikâyet üzerine yapılan soruşturma neticesinde başvurucunun cumhurbaşkanına
hakaret vekamu görevlisine karşı görevinden dolayı
hakaret suçlarından cezalandırılması istemiyle iddianame düzenlenmiştir.
9. Ankara 32. Asliye Ceza Mahkemesinde yapılan yargılama sonunda
aşağıdaki gerekçelerle, başvurucunun cumhurbaşkanına hakaret vekamu
görevlisine karşı görevinden dolayı hakaret suçlarından ayrı ayrı 1 yıl 6 ay
hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına
(HAGB) karar verilmiştir:
"... sanığın ... mülakat komisyon
üyelerine yönelik eleştiri sınırlarının ötesinde katılanların onur ve
haysiyetini inciltici, küçük düşürücü nitelikte
sözler sarfettiği, devamında ... mülakat salonundan,
emniyet görevlileri tarafından çıkartılmak istenildiği esnada ...
Cumhurbaşkanı'na yönelik, eleştiri sınırlarının ötesinde onur ve haysiyeti inciltici, küçük düşürücü nitelikte sözler sarfettiği, ... Cumhurbaşkanı'na hakaret suçu ile ilgili
olarak atılı sözleri sarfettiğini kabul ettiği, TCK nun 125/3-a maddesi kapsamında hakaret suçu ile ilgili
olarak olay tutanağında belirtilen sözleri sarfetmediğini
belirttiği, sanığın hazırlık soruşturması sırasında C.Savcılığında
ve sorgu esnasında tesbit olunan ifadeleri, resmi
belge niteliğini haiz 21/04/2015 tarihli "tutanaktır" başlıklı bir
sayfadan ibaret kamu görevlisi katılanların isim ve imzalarının bulunduğu belge
ve tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde CMK nun
235/4 maddesi de gözetilerek, olay tutanağında isim ve imzaları bulunan suçtan
zarar görenlerin dinlenilmeleri yoluna gidilmediği, açıklanan şekilde olay
tutanağında belirtilen sözlerin sanık tarafından olay ortamında sarfedildiği, bu sözler ile ilgili olarak hakaret kastının
bulunmadığına dair vaki savunmanın da atılı suç yaptırımından kurtulmaya
yönelik olduğu, açıklanan nedenlerle hükümde belirtilen suçların yasal unsurları
itibari ile ayrı ayrı oluştuğu..."
10. Başvurucunun bu karara itirazı 9/9/2015 tarihinde
reddedilmiştir. Ret kararı başvurucuya 28/9/2015 tarihinde tebliğ edilmiştir.
11. Başvurucu 26/10/2015 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
12. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun "Hakaret" kenar başlıklı 125.
maddesinin (1) ve (3) numaralı fıkralarışöyledir:
"(1)
Bir kimseye onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir
fiil veya olgu isnat eden veya sövmek suretiyle bir kimsenin onur, şeref ve
saygınlığına saldıran kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası
ile cezalandırılır. Mağdurun gıyabında hakaretin cezalandırılabilmesi için
fiilin en az üç kişiyle ihtilat ederek işlenmesi gerekir.
...
(3) Hakaret suçunun;
a) Kamu görevlisine karşı görevinden dolayı,
...
İşlenmesi halinde, cezanın alt sınırı bir
yıldan az olamaz."
13. 5237 sayılı Kanun'un "Cumhurbaşkanına
hakaret" kenar başlıklı 299. maddesinin(1)
numaralı fıkrası şöyledir:
"(1) Cumhurbaşkanına hakaret eden kişi,
bir yıldan dört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır."
B. Uluslararası Hukuk
14. İlgili uluslararası hukuk kaynaklarının derli toplu
verildiği bir karar için Kemal Kılıçdaroğlu (B. No: 2014/1577, 25/10/2017, §§
29-35) kararına bakılabilir.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
15. Mahkemenin 4/4/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
16. Başvurucu; hakaret olmamakla birlikte ağır eleştiri niteliği
taşıyan sözlerinden dolayı cezalandırılmış olması nedeniyle ifade özgürlüğünün
ihlal edildiğini iddia etmektedir. Başvurucu ayrıca, cumhurbaşkanına hakaret
suçunun Anayasa’ya aykırılığı yönündeki iddialarının kabul edilmemesi,
duruşmalar esnasında Cumhuriyet savcısının bulunmaması, mağdur şahısların
dinlenilmemiş olması ve bu nedenle hangi koşullarda -bir kısmını söylediğini
kabul ettiği, bir kısmını ise kabul etmediği- hangi sözleri sarf ettiğinin
açıklığa kavuşturulmaması nedenleriyle adil yargılanma hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
17. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan, B.
No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun şikâyetlerinin bir bütün olarak
Anayasa'nın 26. maddesi kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
18. Anayasa’nın “Düşünceyi
açıklama ve yayma hürriyeti” kenar başlıklı 26. maddesinin ilgili
kısmı şöyledir:
“Herkes, düşünce ve
kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak
açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi
olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar...
Bu hürriyetlerin kullanılması,...
başkalarının şöhret veya haklarının,... korunması ... amaçlarıyla
sınırlanabilir…”
1. Müdahalenin Varlığı
19. Anayasa Mahkemesi içtihadında, HAGB kararlarının ifade
özgürlüğüne müdahale teşkil edebileceği kabul edilmiştir (Emin Aydın, B. No: 2013/2602, 23/1/2014, §
65; Bekir Coşkun [GK], B. No:
2014/12151, 4/6/2015, § 40). Başvuru konusu olayda, başvurucunun mülakat
esnasındaki sözleri nedeniyle cumhurbaşkanına hakaret vekamu
görevlisine karşı görevinden dolayı hakaret suçlarından ayrı ayrı 1 yıl 6 ay
hapis cezası ile cezalandırılmasına ilişkin hükmün açıklanmasının geri
bırakılmasına karar verilmiştir. Bu kapsamda söz konusu Mahkeme kararı ile
başvurucunun ifade özgürlüğüne yönelik bir müdahale yapılmıştır.
2. Müdahalenin İhlal
Oluşturup Oluşturmadığı
20. Anayasa’nın 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Temel hak ve
hürriyetler, ... yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ... demokratik
toplum düzeninin ... gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
21. Yukarıda anılan müdahale Anayasa’nın 13. maddesinde
belirtilen koşullara uygun olmadığı takdirde Anayasa’nın 26. maddesinin
ihlalini teşkil edecektir. Bu sebeple sınırlamanın Anayasa’nın 13. maddesinde
düzenlenmiş olan, kanun tarafından öngörülme, Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci
fıkrasında belirtilen haklı sebeplerden bir veya daha fazlasına dayanma,
demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına
uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir.
a. Kanunilik
22. 5237 sayılı Kanun'un 125. ve 299. maddelerinin “kanunla
sınırlama” ölçütünü karşıladığı sonucuna varılmıştır.
b. Meşru Amaç
23. Başvurucunun hapis cezası ile cezalandırılmasına ilişkin
hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin kararın "başkalarının
şöhret veya haklarının korunması"na yönelik
önlemlerin bir parçası olduğu ve meşru bir amaç taşıdığı sonucuna varılmıştır.
c. Demokratik Toplum
Düzeninin Gereklerine Uygunluk ve Ölçülülük
i. Genel İlkeler
(1) Demokratik Toplum
Düzeninin Gerekleri Kavramı
24. Anayasa Mahkemesi "demokratik toplum düzeninin
gerekleri" ifadesinden ne anlaşılması gerektiğini daha önce pek çok kez
açıklamıştır. Buna göre temel hak ve özgürlükleri sınırlayan tedbir, toplumsal
bir ihtiyacı karşılamalı ve başvurulabilecek en son çare niteliğinde olmalıdır.
Bu koşulları taşımayan bir tedbir, demokratik toplum düzeninin gereklerine
uygun bir tedbir olarak değerlendirilemez (Bekir
Coşkun, § 51; Mehmet Ali Aydın [GK],
B. No: 2013/9343, 4/6/2015, § 68; Tansel
Çölaşan, B. No: 2014/6128, 7/7/2015, § 51). Derece mahkemelerinin
böyle bir ihtiyacın bulunup bulunmadığını değerlendirmede belirli bir takdir
yetkisi bulunmaktadır. Ancak bu takdir payı, Anayasa Mahkemesinin
denetimindedir.
(2) Ölçülülük
25. Öte yandan temel hak ve özgürlüklere yönelik herhangi bir
sınırlamanın -demokratik toplum düzeni için gerekli nitelikte olmakla birlikte-
temel haklara en az müdahaleye olanak veren ölçülü bir sınırlama niteliğinde
olup olmadığının da incelenmesi gerekir(AYM, E.2007/4,
K.2007/81, 18/10/2007; Kamuran Reşit Bekir [GK],
B. No: 2013/3614, 8/4/2015, § 63; Bekir
Coşkun §§ 53, 54; ölçülülük ilkesine ilişkin açıklamalar için ayrıca
bkz. Tansel Çölaşan, §§ 54, 55;Mehmet Ali Aydın, §§ 70-72).
(3) Temel Hak ve Özgürlüklerin Kullanımında
Ödev ve Sorumluluklar
26. Anayasa'nın 26. maddesi sınırsız bir ifade özgürlüğünü
tamamen garanti etmemiştir. Somut başvuruyla bağlantılı olarak söylenecek
olursa siyasetçilere ve kamu görevlilerine yönelik eleştirilerin kişilerin
itibarlarına zarar verir boyuta ulaşmaması gerekir. Bu, kişilerin sahip
oldukları temel hak ve hürriyetleri kullanırken sahip oldukları ödev ve
sorumluluklara gönderme yapan "Temel
hak ve hürriyetler, kişinin topluma, ailesine ve diğer kişilere karşı ödev ve
sorumluluklarını da ihtiva eder." biçimindeki Anayasa'nın 12.
maddesinin ikinci fıkrasından doğan bir zorunluluktur. Anayasa'nın 26.
maddesinin ikinci fıkrasında yer alan sınırlamalara uyma yükümlülüğü, ifade
özgürlüğünün kullanımına herkes için geçerli olan bazı "görev ve
sorumluluklar" getirmektedir (örnek kararlar için bkz. Erdem Gül ve Can Dündar [GK], B. No:
2015/18567, 25/2/2016, § 89; R.V.Y. A.Ş., B.
No: 2013/1429, 14/10/2015, § 35; Fatih Taş [GK],
B. No: 2013/1461, 12/11/2014, § 67;Önder Balıkçı, B.
No: 2014/6009, 15/02/2017, § 43). Söz konusu sorumlulukların kapsamı,
başvurucunun koşullarına ve ifade özgürlüğünü kullandığı vasıtalara göre
değişir. Anayasa Mahkemesi, bir cezanın "demokratik
bir toplumda gerekli" olup olmadığını incelerken meselenin bu yönünü
görmezlikten gelmeyecektir.
(4) Başkalarının Şöhret
veya Haklarının Korunması
27. Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci fıkrasına göre ifade
özgürlüğünün sınırlandırılma nedenlerinden ve bu bağlamda ifade özgürlüğünü
kullananların uyması gereken görev ve sorumluluklardan biri de başkalarının
şöhret veya haklarının korunmasıdır. Bireyin şeref ve itibarı, kişisel
kimliğinin ve manevi bütünlüğünün bir parçasını oluşturur ve Anayasa’nın 17.
maddesinin birinci fıkrasının korumasından faydalanır (İlhan Cihaner (2), B.
No: 2013/5574, 30/6/2014, § 44). Devlet, bireyin şeref ve itibarına keyfî
olarak müdahale etmemek ve üçüncü kişilerin saldırılarını önlemekle yükümlüdür
(Nilgün Halloran, B.
No: 2012/1184, 16/7/2014, § 41; Adnan Oktar (3), B. No: 2013/1123,
2/10/2013, § 33; Bekir Coşkun, §
45; Önder Balıkçı, § 44).
28. Buna ilave olarak Anayasa Mahkemesi; siyasetçilerin,
kamuoyunca tanınan kişilerin ve kamusal yetki kullanan görevlilerin gördükleri
işlev nedeniyle daha fazla eleştiriye katlanmak durumunda olduklarını ve
bunlara yönelik eleştirinin sınırlarının çok daha geniş olduğunu her zaman
vurgulamıştır(siyasetçilerle ilgili olarak bkz. Ergün Poyraz (2), B. No: 2013/8503, 27/10/2015, § 58;
kamusal yetki kullanan görevlilerle ilgili olarak bkz. Nilgün Halloran,
§ 45; tanınan bir Cumhuriyet başsavcısı ile ilgili olarak bkz. İlhan Cihaner (2), §
82; tanınan ve siyasete hazırlanan bir kamu görevlisi ile ilgili olarak bkz. Önder Balıkçı, § 42).
29. Öte yandan bir siyasetçi olan Cumhurbaşkanı da diğer kişilere
nazaran eleştirilere daha fazla katlanmak durumunda olmakla birlikte
eleştirilerin onun şeref ve itibarını zedeleyecek boyuta ulaşmaması gerekir.
Cumhurbaşkanının eleştirilere daha hoşgörülü olmak zorunda olması, onun “şöhret
veya haklarının” korunmayacağı anlamına gelmez. İfade özgürlüğü, kişilere
hakaret etme hakkı vermez zira hakaret eyleminde başkalarının şöhret veya
itibarlarına saldırı söz konusudur. Böyle bir durum da hiçbir hukuk düzeni
tarafından korunmaz (AYM, E.2016/25, K.2016/186,14/12/2016, § 19).
30. Cumhurbaşkanı, Anayasa’da belirtilen usullerle halk
tarafından seçilen, devleti ve milletin birliğini temsil eden kişidir.
Cumhurbaşkanının devletin başı sıfatıyla Türkiye Cumhuriyeti'ni ve Türk
milletinin birliğini temsil etmesi, Anayasa’da belirtilen görev ve yetkileri
ile temsil ettiği değerler gözönüne alındığında
cumhurbaşkanına karşı gerçekleştirilen hakaret suçunun sadece kendi kişiliğine
karşı işlenmiş olduğu değil cumhurbaşkanının temsil ettiği değer ve
fonksiyonları da ihlal etmiş olacağı kabul edilmektedir. Bu nedenle kanun
koyucu, belirtilen hususları gözönüne alarak onun
kişiliğine yöneltilen eylemin aynı zamanda devlete karşı gerçekleştirilen
suçlardan sayılması gerektiğinden hareketle cumhurbaşkanının kişiliğine karşı
işlenmiş olsa da bu suçu kamu görevlilerine hakaret suçundan ayırarak ayrı bir
suç olarak düzenlemiş ve bu suça kamu görevlilerine hakaret suçu için öngörülen
cezaya kıyasla daha ağır bir ceza verilebilmesine olanak sağlayan hükümler
ihdas etmiştir. Kanun koyucunun bu tercihi, suç olarak tanımlanan fiillerin
hangi tür ve ölçüdeki ceza yaptırımlarına tabi tutulacağının belirlenmesindeki
takdir yetkisinin kapsamındadır (AYM, E.2016/25, K.2016/186,14/12/2016, §§ 12,
13).
(5) İfade Özgürlüğü ile İtibarın Korunmasını
İsteme Hakkı Arasında Adil Denge
31. Anayasa Mahkemesi mevcut başvuruya benzer başvurularda,
başvurucunun müdahale edilen ifade özgürlüğü ile başvurucunun konuşmasındaki
iddialar ve ifadeler nedeniyle müştekilerin müdahale edilen şeref ve itibar
hakkının korunması arasında adil bir dengenin gözetilip gözetilmediğini
değerlendirir (Nilgün Halloran,
§ 27; İlhan Cihaner
(2), § 49). Bu, soyut bir değerlendirme değildir. Çatışan haklar
arasında dengeleme yapılabilmesi için başvurucunun kullandığı ifadelerin türünün,
kamusal tartışmalara katkı sunma kapasitesinin, ifadelere yönelik
kısıtlamaların niteliğinin ve kapsamının, ifadelerin kimin tarafından dile
getirildiğinin, kime yöneltildiğinin, tarafların ünlülük derecelerinin ve
ilgili kişilerin önceki davranışlarının, kamuoyu ile diğer kişilerin kullanılan
ifadeler karşısında sahip oldukları hakların ağırlığının değerlendirilmesi
gerekir (Nilgün Halloran,
§ 44; Ergün Poyraz (2), §
56; Kadir Sağdıç [GK], B. No:
2013/6617, 08/04/2015, §§ 58-66; İlhan Cihaner, §§ 66-73). Bunun için başvurucu
tarafından söylenen sözlerin yapılan konuşmanın tamamı ve söylendiği bağlamdan
kopartılmaksızın olayın bütünselliği içinde değerlendirilmesi gerekir (Nilgün Halloran, §
52; Önder Balıkçı, § 45).
32. Öte yandan dava konusu söylemlerin maddi vakıaların
açıklanması veya değer yargısı olarak nitelendirilmesi önemlidir. Bu noktada
maddi olgular ile değer yargısı arasında dikkatli bir ayrıma gidilmelidir.
Maddi olgular ispatlanabilse de değer yargılarının doğruluğunu ispatlamanın mümkün
olmadığı hatırda tutulmalıdır (Kadir Sağdıç,
§ 57; İlhan Cihaner
(2), § 64). Ancak bir açıklamanın tamamen değer yargısından oluşması
durumunda bile müdahalenin orantılılığı ihtilaflı açıklamanın somut unsurlarla
yeterince desteklenip desteklenmemesine göre tespit edilmelidir. Çünkü somut
unsurlarla desteklenmiyorsa değer yargısı ölçüsüz olabilir (Cem Mermut, B.
No: 2013/7861, 16/4/2015, § 48).
33. Söz konusu değerlendirmelerde derece mahkemelerinin belirli
bir takdir yetkisi bulunmaktadır. Ancak bu takdir payı, Anayasa Mahkemesinin
denetimindedir. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesi, bir “kısıtlama”nın
ifade özgürlüğü ile bağdaşıp bağdaşmadığı hususuna karar vermede yetki sahibi
olan iç hukuktaki son mercidir.
34. Anayasa Mahkemesinin görevi, bu denetimi yerine getirirken
derece mahkemelerinin yerini almak değil fakat söz konusu yargı mercilerinin
takdir yetkilerini kullanarak verdikleri kararların Anayasa'nın 26. maddesi
açısından doğruluğunu denetlemektir. Anayasa Mahkemesi, başvuru konusu olan müdahalenin
“gözetilen meşru amaçla orantılı” olup olmadığını ve bunu haklı göstermek için
ulusal makamlar tarafından ortaya konan gerekçelerin “ilgili ve yeterli”
görünüp görünmediğini tespit edebilmek amacıyla söz konusu müdahaleyi davanın
bütününe bakarak değerlendirecektir.
ii. İlkelerin Olaya
Uygulanması
35. Anayasa Mahkemesi eldeki başvuruya ilişkin kararını, olayın
bütün şartlarını gözeterek ve başvurucu tarafından söylenen sözlerin söylendiği
bağlamı dikkate alarak verecek; bu çerçevede başvuruya konu müdahalenin izlenen
meşru amaçlarla orantılı olup olmadığını ve derece mahkemelerinin
gerekçelerinin ilgili ve yeterli olup olmadığını belirleyecektir.
36. Başvuru konusu olayda, başvurucu tarafından söylenen
sözlerin içeriği konusunda bir ihtilaf söz konusudur.Başvurucu, derece mahkemesi kararlarında
hükme esas alınan bazı ifadeleri kullanmadığını iddia etmiştir. Anayasa
Mahkemesi, başvuruya konu müdahalenin orantılı olup olmadığı ve müdahaleye
ilişkin gerekçelerin ilgili ve yeterli olup olmadığı noktasındaki incelemesini
yaparken derece mahkemelerinin maddi vakıalarla ilgili değerlendirmeleriyle
kural olarak ilgilenmez. Mevcut başvuruda Anayasa Mahkemesi, bu konudaki genel
yaklaşımından ayrılmayı gerektirir bir neden bulunmadığından derece mahkemelerinin
olayın sübutuna ilişkin kabulünü değerlendirme gereği duymamaktadır. Bu nedenle
mevcut başvuruda yalnızca derece mahkemelerinin kabul ettiği şekliyle
başvurucunun kullandığı sözlerin ifade özgürlüğünün korumasında olup olmadığı
değerlendirilecektir.
37. Başvuru konusu olayda, başvurucu tarafından söylenen sözler
hâkim adaylığı sınavının mülakatı esnasında hazır bulunan Kurul üyelerine karşı
sarf edilmiştir. Daha önce de hâkim adaylığı yazılı sınavını kazandığı hâlde
mülakatta elenen başvurucunun bu mülakatta da eleneceğine ilişkin öznel
yargısının verdiği kızgınlıkla anılan sözlerin söylendiği anlaşılmaktadır.
Başvurucunun, Cumhurbaşkanı'nın hâkim adaylığı sınavı ya da Mülakat Kurulu ile
bir ilgisi olmamasına rağmen devletin başı olması nedeniyle önceki sınavda
başarısız bulunmasından onu da sorumlu gördüğü görülmektedir. Dolayısıyla
başvurucu tarafından söylenen sözler basında ve kamuoyunda devam eden ve
kamusal çıkarları ilgilendiren meselelere dair tartışmalarla ilgili değildir.
Bu sebeple deifade özgürlüğünün sağladığı korumanın
kamusal çıkarlara ilişkin açık tartışmaya ilişkin menfaatlerle desteklenmesi
gerekmemektedir.
38. Ayrıca başvurucu tarafından kullanılan ve değer yargısı
niteliği taşıdığı anlaşılan ifadeler olgusal bir temelden de yoksundur. Bu
kapsamda başvurucu tarafından söylenen sözler, Cumhurbaşkanı'na ve mülakatı
yapan kamu görevlilerine karşı olgusal bir temele dayalı incitici hatta şok
edici yorum ve değerlendirmelerle değil, anılan kişilere yönelik saldırılarla alakalıdır.
Başvurucunun sözleriyle hedef alınan kişilerin siyasetçi ve yüksek kamu
görevlisi olmaları hasebiyle kendilerine yönelik düşünce açıklamalarına sade
vatandaşlara kıyasla daha fazla müsamaha göstermeleri beklenebilirse de bu
kişiler"...faşist Ak Parti iktidarının
uşakları", "hırsız, katil Recep Tayyip Erdoğan'"şeklindeki değer yargısı
içeren sözler nedeniyle bir saldırıya hedef olmuşlardır.
39. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi, başvuruya konu müdahale ile
başkalarının şöhret veya haklarının korunmasının amaçlandığını gözönünde bulundurmaktadır. Başvurucu, hakkında HAGB kararı
verilerek beş yıl boyunca denetim altına alınmasına neden olan ifadeler bağlamında
ifade özgürlüğünü kullanırken kendisi için de geçerli olan görev ve
sorumluluklara uygun davranmamıştır. Anayasa Mahkemesi; bu nedenle müdahalenin
toplumsal bir ihtiyaç baskısına karşılık geldiği, demokratik bir toplumda
gerekli olduğu ve dolayısıyla derece mahkemelerinin farklı çıkarları
dengelerken sahip oldukları takdir paylarını aşmadıkları sonucuna ulaşmaktadır.
40. Müdahelenin orantılılığı ile
ilgili olarak, derece mahkemelerinin infazı mümkün hapis cezası ya da para
cezasına hükmetmediği sadece cumhurbaşkanına hakaret vekamu
görevlisine karşı görevinden dolayı hakaret suçlarından ayrı ayrı 1 yıl 6 ay
hapis cezası bakımından HAGB kararına başvurduğu göz önünde bulundurulmalıdır.
Bu kapsamda başvurucuya yönelik HAGB kararının gözetilen amaç ile makul bir
orantılılık ilişkisi içinde olup olmadığı da değerlendirilmelidir.
41. HAGB, sanığa yüklenen suça ilişkin yargılama sonunda cezaya
hükmedilmesi hâlinde hükmün açıklanmasının belirli koşulların gerçekleşmesine
bağlı olarak ertelenmesi anlamına gelmektedir. (Ali Gürsoy, B. No: 2012/833, 26/3/2013, 19). HAGB kararı,
yargılamayı hükümle sonuçlandıran bir karar niteliğinde olmayıp ceza
yargılamasını sona erdiren düşme nedenlerinden biridir. 5271 sayılı Kanun'un
231. maddesinin (10) ve (11) numaralı fıkralarında belirtildiği üzere denetim
süresi içinde kasıtlı bir suç işlenmediği ve denetimli serbestlik tedbirine
ilişkin yükümlülüklere uygun davranıldığı takdirde açıklanması geri bırakılan
hüküm ortadan kaldırılarak davanın düşmesine, denetim süresi içinde kasıtlı bir
suç işlenmesi veya denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere aykırı
davranılması hâlinde de hükmün açıklanmasına karar verilir (Ali Gürsoy, § 21). HAGB kurumunun anılan
nitelikleri dikkate alındığında HAGB kararının etkileri itibarıyla infazı
mümkün hapis cezası ya da para cezasına kıyasla daha hafif bir önlem olduğu
söylenebilecektir. (Aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. İhsan Taş, B. No: 2014/11255, 21/11/2017,
§ 48). Bu nedenle başvurucunun ifade özgürlüğüne müdahale oluşturan HAGB
kararının ölçülü olduğu sonucuna varılmıştır.
42. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun ifade özgürlüğünün
ihlali iddialarına ilişkin olarak bir ihlalin olmadığı açık olduğundan
başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olması
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurunun açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
4/4/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.