TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
MEHMET ŞİRİN AKIN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2015/17644)
|
|
Karar Tarihi: 3/7/2018
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Recep
KÖMÜRCÜ
|
|
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Zehra
GAYRETLİ
|
Başvurucu
|
:
|
Mehmet Şirin
AKIN
|
Vekili
|
:
|
Av. Orhan
ALPHAN
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, aksi ispat edilemeyen karinelerden yararlanılarak
idari para cezası verilmesi nedeniyle masumiyet karinesinin ihlal edildiği
iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 11/11/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu, Batman’ın Merkez ilçesi İkiztepe
köyü sınırları içinde bulunan 217, 222, 258, 502 ve 504 numaralı parsellerde
toplam 123.639 dönüm tarım arazisinin malikidir.
8. Başvurucunun maliki olduğu tarım arazisinde 17/9/2013
tarihinde anız yakıldığının tespit edildiği gerekçesiyle başvurucu adına 20.913
TL tutarında idari para cezası uygulanmıştır.
9. Başvurucu tarafından söz konusu idari para cezasına ilişkin
işlemin iptal edilmesi talebiyle Batman İdare Mahkemesinde dava açılmıştır.
Başvurucu; dilekçesinde, çok sayıda tarım arazisinin yan yana bulunduğuna
dikkat çekerek herhangi bir arazide başlayan yangının rüzgârın etkisiyle diğer
arazilere sıçradığını, kendi arazisindeki yangının da bu şekilde meydana gelmiş
olabileceğini ileri sürmüştür.
10. Batman İdare Mahkemesinin 19/9/2014 tarihli kararıyla
davanın reddine hükmedilmiştir. Kararın gerekçesinde; tarım arazilerinde her
zaman gerçekleştirilebilen anız yakma eyleminde anızı bizzat yakan kişinin idare tarafından tespit edilmesi
olanağının bulunmadığı, anızı bizzat yakan kişinin tespit edilememesi sonucu
idari yaptırım uygulanmaması hâlinde ise tarım arazisinin veriminin yok
olmasına, çevre kirliliğine ve yangınlara sebebiyet verileceği, dolayısıyla
anız yakma eyleminin yaptırımsız kalmaması amacıyla anızı yakan kişinin
taşınmazın maliki konumunda bulunan başvurucu olduğunun kabul edilmesi
gerektiği belirtilmiştir.
11. Başvurucunun itirazı üzerine Diyarbakır Bölge İdare Mahkemesinin23/3/2015
tarihli kararıyla hükmün onanmasına karar verilmiştir.
12. Başvurucunun karar düzeltme talebi, aynı Bölge İdare
Mahkemesinin 16/9/2015 tarihli kararıyla reddedilmiştir.
13. Başvurucu 11/11/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
14. 9/8/1983 tarihli ve 2872 sayılı Çevre Kanunu’nun ek 1. Maddesinin
© bendi şöyledir:
“Anız yakılması, çayır ve mer’aların
tahribi ve erozyona sebebiyet verecek her türlü faaliyet yasaktır. Ancak, ikinci
ürün ekilen yörelerde valiliklerce hazırlanan eylem plânı çerçevesinde ve
valiliklerin sorumluluğunda kontrollü anız yakmaya izin verilebilir.”
15. 2872 sayılı Kanun’un 20. Maddesinin (l) numaralı bendinin
ilgili kısmı şöyledir:
“Bu Kanunun ek 1 inci maddesinin © bendine
aykırı olarak anız yakanlara her dekar için 20 Türk Lirası idarî para cezası
verilir. Anız yakma fiilinin orman ve sulak alanlara bitişik yerler ile meskûn
mahallerde işlenmesi durumunda ceza beş kat artırılır.
B. Uluslararası Hukuk
1. Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi
16. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. Maddesinin (2) numaralı
fıkrası şöyledir:
“Kendisine
bir suç isnat edilen herkes, suçluluğu yasal olarak sabit oluncaya kadar suçsuz
sayılır.
2. Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi İçtihadı
17. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), suçluluk karinelerine
ve ispat yüküne ilişkin olarak ilkeler belirlemiştir. AİHM’e
göre Sözleşme’nin 6. Maddesinin (2) numaralı fıkrasında korunan masumiyet
karinesi; (a) mahkemelerin kişinin suç işlediği varsayımından başlamamalarını,
(b) ispat yükünün iddia makamına ait olmasını ve (c) her türlü şüpheden sanığın
yararlandırılmasını gerektirmektedir. Bu kapsamda ispat yükümlülüğünün iddia
makamından savunmaya devredilmesi kural olarak masumiyet karinesini ihlal
edecektir (Telfner/Avusturya, B. No: 33501/96, 20/3/2001, §
15).
18. AİHM; Salabiaku/Fransa (B. No: 10519/83, 7/10/1988)
başvurusunda, fiilî veya hukuki karinelerin her hukuk sisteminde
bulunabileceğini, Sözleşme’nin kural olarak bu karineleri yasaklamadığını ifade
etmiştir. Ancak AİHM, taraf devletlerin ceza kanunlarıyla ilgili olarak bu
meselede belli sınırlar içinde kalması gerektiğini vurgulamaktadır. AİHM’e göre 6. Maddenin (2) numaralı fıkrası, sadece
mahkemeler tarafından usul kurallarının uygulanması sırasında saygı
göstermekten ibaret bir güvence içermemektedir. Dahası, 6. Maddenin (2)
numaralı fıkrasında geçen “hukuka uygun
olarak” ibaresi iç hukuka referansla yorumlanamaz. Bu şekildeki bir
yorum, yasama organının mahkemelerin doğal değerlendirme yetkisini kaldırma ve
masumiyet karinesini özünden yoksun bırakma hususunda serbest olması sonucunu
doğuracaktır. Böylesi bir durumun adil yargılanma hakkını ve özellikle masum
sayılma hakkını koruma altına almak suretiyle hukuk devletinin temel bir
ilkesini güvenceye bağlayan 6. Maddenin amaç ve hedefleriyle uzlaştırılması
mümkün değildir. Bu nedenle 6. Maddenin (2) numaralı fıkrası, ceza kanunlarında
düzenlenen hukuki ve fiilî karinelere de kayıtsız değildir. Söz konusu fıkra,
devletlerin bu karineleri ihtilaf konusu meselenin önemini dikkate alan ve savunma
tarafının haklarını gözeten makul çerçevelerle sınırlamasını gerektirir (Salabiaku/Fransa, §28).
19. AİHM, Sözleşmeci devletlerin ceza kanunlarına karine dercederken davanın konusunun önemi ile savunma tarafının
hakları arasında adil bir denge kurma yükümlülüğü altında bulunduklarını ifade
etmektedir. Diğer bir ifadeyle AİHM’e göre başvurulan
araç ile ulaşılmak istenen meşru amaç arasında makul bir orantının var olması
gerekir (Janosevic/İsveç, B. No: 34619/97, 23/7/2002, §
101).
20. AİHM, Pham
Hoang/Fransa (B. No: 13191/87, 25/9/1992)
başvurusunda varsayıma dayalı olarak mahkûmiyet kararı verilmesinin masumiyet
karinesini ihlal ettiğine ilişkin şikâyeti değerlendirmiştir. Olayda yasa dışı
yollardan uyuşturucu madde ithal etme ve gümrük kaçakçılığı yapma suçlarından
verilen mahkûmiyet kararının ilgili gümrük mevzuatında öngörülen kaçak malları mülkiyetinde bulunduran kişinin gümrük
kaçakçılığı suçundan sorumlu tutulacağı yönündeki karineye
dayandırıldığı ileri sürülerek masumiyet karinesinin ihlal edildiği iddia
edilmiştir. AİHM yaptığı değerlendirmede, başvurucunun savunma araçlarından
tamamıyla mahrum bırakılmadığının ve aleyhine yüklenen karinenin aksi ispat
edilemez türden olmadığının altını çizmiştir (Pham Hoang/Fransa, § 34). AİHM Fransız
derece mahkemelerinin karar verirken maddi olayı dikkatli bir şekilde
değerlendirdiklerini, dava dosyasında bulunan delilleri temel alarak mahkûmiyet
kararı verdiklerini, ilgili mevzuatta yer alan karinelere otomatik bir şekilde
dayanmaktan kaçındıklarını belirtmiş ve bu nedenle şikâyet konusu olayda
masumiyet karinesinin ihlal edilmediği sonucuna ulaşmıştır (Pham Hoang/Fransa, § 36).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
21. Mahkemenin 3/7/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
22. Başvurucu; anızı bizzat yakanların tespit edilemediğini,
sadece mülk sahibi olduğunun tespit edilmesi üzerine hakkında idari para cezası
işlemi uygulandığını, tarım arazisinde anız yakmadığını, Anayasa’nın 38. Maddesinde
güvence altına alınan ceza sorumluluğunun şahsiliği ilkesinin ihlal edildiğini
ileri sürmüş ve yargılamanın yenilenmesine karar verilmesi talebinde
bulunmuştur.
B. Değerlendirme
23. İddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak Anayasa
maddesi ile Anayasa’da yer alan özel güvence hükmü aşağıdadır:
i. Anayasa’nın 36. Maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes,
meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı
veya davalı olarak iddia ve savunma ile
adil yargılanma hakkına sahiptir.”
ii. Anayasa’nın 38. Maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:
“Suçluluğu
hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz.”
24. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun iddialarının masumiyet karinesi
kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
25. Anayasa’nın 148. Maddesinin üçüncü fıkrası ile 30/3/2011
tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun’un 45. Maddesinin (1) numaralı fıkrasına göre bireysel
başvurunun incelenebilmesi için kamu gücü tarafından ihlal edildiği iddia
edilen hakkın Anayasa’da güvence altına alınmış olmasının yanı sıra Sözleşme ve
Türkiye’nin taraf olduğu Sözleşme’ye ek protokoller
kapsamına da girmesi gerekir (Onurhan Solmaz,
B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18). Başvurucuların ihlal iddiasına konu olan
masumiyet karinesi; Anayasa’nın 38. Maddesinin dördüncü, Sözleşme’nin ise 6. Maddesinin
(2) numaralı fıkralarında düzenlenmektedir.
26. Diğer taraftan Sözleşme’nin 6. Maddesinde, adil yargılanmaya
ilişkin hak ve ilkelerin medeni hak ve yükümlülükler ile ilgili uyuşmazlıkların
ve bir suç isnadının esasının karara bağlanması esnasında geçerli olduğu
belirtilerek hakkın kapsamı bu konularla sınırlandırılmıştır. Dolayısıyla bahsedilen
hâller dışında kalan adil yargılanma hakkının ihlali iddiasına dayanan
başvurular, Anayasa ve Sözleşme kapsamı dışında kalacağından bireysel başvuruya
konu olamaz (Onurhan Solmaz, §§ 23, 24). Anayasa Mahkemesi,
daha önce kabahat eylemleri nedeniyle uygulanan idari yaptırımlara ilişkin
uyuşmazlıkların da suç isnadına ilişkin
uyuşmazlıklar kapsamında Anayasa’nın 36. Ve Sözleşme’nin 6. Maddesinin
koruma alanı içinde yer aldığına karar vermiştir (Remzi Durmaz, B. No: 2013/1718, 2/10/2013, § 26).
27. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan
masumiyet karinesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Genel İlkeler
28. Masumiyet karinesi, Anayasa’nın 38. Maddesinin dördüncü
fıkrasında “Suçluluğu hükmen sabit oluncaya
kadar kimse suçlu sayılamaz” şeklinde düzenlenmiştir. Anayasa’nın
36. Maddesinde ise herkesin iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmektedir.
Anılan maddeye adil yargılanma
ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası
sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılama hakkının madde metnine
dâhil edildiği vurgulanmıştır. Nitekim Sözleşme’nin 6. Maddesinin (2) numaralı
fıkrasında, kendisine bir suç isnat edilen herkesin suçluluğu yasal olarak
sabit oluncaya kadar suçsuz sayılacağı düzenlenmiştir. Bu itibarla masumiyet
karinesi, Anayasa’nın 36. Maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma
hakkının bir unsuru olmakla beraber suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar
kimsenin suçlu sayılamayacağına dair Anayasa’nın 38. Maddesinin dördüncü
fıkrasında ayrıca düzenlenmiştir (Adem Hüseyinoğlu,
B. No: 2014/3954, 15/2/2017, § 33).
29. Masumiyet karinesi, hakkında suç isnadı bulunan bir kişinin
adil bir yargılama sonunda suçlu olduğuna dair kesin hüküm tesis edilene kadar
masum sayılması gerektiğini ifade etmekte ve hukuk devleti ilkesinin de bir
gereğini oluşturmaktadır (AYM, E.2013/133, K.2013/169, 26/12/2013). Anılan
karine, kişinin suç işlediğine dair kesinleşmiş bir yargı kararı olmadan suçlu
olarak kabul edilmemesini güvence altına almaktadır. Bunun sonucu olarak
kişinin masumiyeti asıl
olduğundan suçluluğu ispat külfeti iddia makamına ait olup kimseye suçsuzluğunu
ispat mükellefiyeti yüklenemez. Ayrıca hiç kimse, suçluluğu hükmen sabit
oluncaya kadar yargılama makamları ve kamu otoriteleri tarafından suçlu olarak
nitelendirilemez ve suçlu muamelesine tabi tutulamaz (Kürşat Eyol, B.
No: 2012/665, 13/6/2013, § 26).
30. Sanık masumiyet karinesi gereği suçsuz sayıldığı için
yargılama yapılmakta ve maddi gerçeğe ulaşılmaya çalışılmaktadır. Maddi gerçeğe
ulaşmak için suç isnadı altında olan kişiden masum olduğunu ispat etmesi
istenemez. Çünkü suç isnadı altında da olsa kişi, hükmen sabit oluncaya kadar
suçsuz kabul edilmektedir (Adem Hüseyinoğlu, § 35).
31. Masumiyet karinesi kapsamında yer alan ve iddia edenin
iddiasını ispatla yükümlü olması kuralı, Anayasa’nın 38. Maddesinin
gerekçesinde de açıkça ifade edilmiştir. Bununla birlikte genel anlamda suçun
kanıtlanması yükümlülüğü iddia edende kaldığı sürece savunmasını oluşturmak
için ispat yükünü sanığa devreden kurallar ile hukuki veya fiilî varsayımların
olduğu durumlarda ispat yükünün yer değiştirmesi masumiyet karinesine aykırılık
taşımaz (AYM, E.2013/38, K.2014/58, 27/3/2014). Ancak suç isnadını içeren karinenin aksinin başvurucu
tarafından yargılama sırasında ispat edilebilmesinin mümkün olması, hâkimin de
bu yönde ileri sürülen iddiaları inceleyip kararını buna göre verebilmesi, bir
başka ifadeyle karinelerin kişiyi otomatik olarak suçlu hâline getirmemesi gerekir. Karineler, masumiyet
karinesini ihlal eder boyuta ulaşmamalı ve suç isnadı altındaki kişi savunma
imkânlarından yararlandırılmalıdır (Adem Hüseyinoğlu, § 36).
32. Bununla birlikte somut olayın özel koşullarında kabahat
eylemleri nedeniyle uygulanan idari yaptırımlarda -adli suç ve cezalara
nazaran- sorumluluk karinelerine ilişkin standartların daha esnek yorumlanması
mümkündür. Ancak bu durumda dahi ispat bakımından kullanılan karinelerin
masumiyet karinesini ihlal eder boyuta ulaşmaması gerekir.
b. İlkelerin Olaya
Uygulanması
33. Başvuruya konu olaydaki kabahatin oluşması için tarım
arazilerinde anız yakılması gerekir (bkz. §§ 14, 15). Somut olayda mahkeme,
başvurucunun anız yakılan tarım arazisinin maliki olmasını idari para cezası
yaptırımı uygulanması için yeterli görmüştür. Diğer bir ifadeyle salt belli bir
statüde (mülkiyet hakkı sahibi) olma, idari para cezası yaptırımı uygulanmasına
gerekçe yapılmıştır. Başvurucu da çok sayıda tarım arazisinin yan yana
bulunduğuna dikkat çekerek herhangi bir arazide başlayan yangının rüzgârın
etkisiyle diğer arazilere sıçradığını, kendi arazisindeki yangının da bu
şekilde meydana gelmiş olabileceğini ileri sürmüştür.
34. Tarım arazisinde yapılan incelemede, anızı yakan kişiye ait
herhangi bir bulguya rastlanmamıştır. Mahkeme, anız yakıldığı tespit edilen
arazinin maliki olan başvurucu tarafından taşınmazında anız yakıldığı yönünde
herhangi bir ihbarda veya suç duyurusunda bulunulmadığını dikkate alarak anız
yakma eyleminin mülk sahibince gerçekleştirildiğine dair fiilî karineden
yararlanmıştır. Diğer bir ifadeyle ispat yükü iddia edende kalmamış,
başvurucuya devredilmiştir. Anılan karineyle suç isnadı altındaki başvurucu,
otomatik olarak suçlu konumuna düşürülmüştür. Kabahatin işlendiğine ilişkin
olarak mahkemece yapılan bu varsayımın ise aksinin ispatı mümkün değildir.
35. Mahkemenin mevcut düzenlemenin kapsamını objektif sorumluluk
esaslarına göre genişleterek (varsayımlardan hareket ederek) başvurunun reddine
karar verdiği görülmektedir. Diğer bir ifadeyle somut olgular yerine aksi ispat
edilemeyecek fiilî karineden yararlanılarak eylem ile başvurucu arasında bağ
kurulmuş ve kabahatin işlendiğine karar verilmiştir. Başvurucunun kendisini
savunma bakımından idare ile arasında önemli bir dezavantaj oluştuğu ve
böylelikle ispat bakımından kullanılan karinenin masumiyet karinesini ihlal
eder boyuta ulaştığı anlaşılmıştır. Başvurucuya savunma imkânı tanınmış olması
da masumiyet karinesinin ihlalini telafi etmemiştir (aynı yönde verilen karar
için bkz. Ahmet Altuntaş ve diğerleri [G.K.], B.No:2015/19616,
17/5/2018).
36. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. Ve 38. Maddelerinde
güvence altına alınan masumiyet karinesinin ihlal edildiğine karar verilmesi
gerekir.
Osman Alifeyyaz PAKSÜT bu görüşe
katılmamıştır.
3. 6216 sayılı Kanun’un
50. Maddesi Yönünden
37. 6216 sayılı Kanun’un 50. Maddesinin (1) ve (2) numaralı
fıkraları şöyledir:
“(1)
Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da
edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2)
Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve
sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili
mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan
hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava
açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme,
Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
38. Başvurucu, Anayasa’nın 36. Ve 38. Maddelerinde güvence
altına alınan haklarının ihlal edildiğine karar verilmesini talep etmişlerdir.
39. Anayasa’nın 36. Maddesinin (1) numaralı ve 38. Maddesinin
(4) numaralı fıkralarındagüvence altına alınan
masumiyet karinesinin ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
40. Masumiyet karinesinin ihlalinin sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunduğundan
ihlal kararının bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere Batman İdare
Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
41. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 226,90 TL harç ve 1.980
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.206,90 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Masumiyet karinesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL
EDİLEBİLİR OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,
B. Anayasa’nın 36. Maddesinin birinci ve 38. Maddesinin dördüncü
fıkralarında güvence altına alınan masumiyet karinesinin İHLAL EDİLDİĞİNE Osman
Alifeyyaz PAKSÜT’ün karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,
C. Kararın bir örneğinin masumiyet karinesinin ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Batman
İdare Mahkemesine (E.2013/3765) GÖNDERİLMESİNE,
D. 226,90 TL harç ve 1.980 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.206,90 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
3/7/2018 tarihinde karar verildi.
KARŞIOY GEREKÇESİ
1. Bölüm çoğunluğunca, taşınmazında anız yakılan başvurucuya,
eylemi yapanın kim olduğuna bakılmaksızın, malik sıfatıyla idari para cezası
uygulanmasının masumiyet karinesine aykırı olduğu yolunda ihlal kararı
verilmiştir.
2. Masumiyet karinesinin idari yaptırımlara uygulanmasının, kamu
düzeni bakımından zorunlu olan pek çok idari yaptırımı etkisiz ve anlamsız hale
getireceği, masumiyet karinesinin ceza hukuku alanına giren bir güvence olup
idari yaptırımlarda uygulama yeri bulunmadığı, idari bir yaptırımın
uygulanmasında çok açık bir keyfilik olmadıkça kanuni ve fiili karinelere
dayanılmasının masumiyet karinesine aykırılık teşkil etmeyeceği, kaldı ki
mülkiyet hakkının malike, toplum yararına bazı sorumluluklar yüklediği, anız
yakma gibi ciddi sonuçlara yol açabilecek bir eylemin asli sorumlusunun
bulunamaması halinde malike ceza kesilmesinin bir ölçüsüzlük de teşkil etmediği
yolundaki, Anayasa Mahkemesinin Ahmet
Altuntaş ve Diğerleri, Başvuru No: 2015/19616 kararına ilişkin Karşıoy Gerekçesinde ayrıntılı olarak açıklanan hususların
bu başvuruda da aynen geçerli olması nedeniyle çoğunluk kararına
katılmamaktayım.
|
|
|
|
Üye
Osman Alifeyyaz
PAKSÜT
|