TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
SELVER AYDEMİR BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2015/17836)
|
|
Karar Tarihi: 11/9/2019
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Selahaddin MENTEŞ
|
Raportör
|
:
|
Hasan SARAÇ
|
Başvurucu
|
:
|
Selver AYDEMİR
|
Vekili
|
:
|
Av. Esin YEŞİLIRMAK
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, ihmal sonucu gerçekleştiği ileri sürülen olay
hakkında etkili soruşturma yürütülmediği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 13/11/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
6. Başvurucunun olayın meydana geldiği 23/6/2014 tarihinde 18
yaşından büyük olan kızı D.A., arkadaşları ile birlikte tatil yapmak için
gittiği Silivri ilçesindeki yazlığın havuzunda boğularak ölmüştür.
7. Cumhuriyet savcısı olayla ilgili olarak delillerin toplanması
ve muhafaza altına alınması, olay yerinin fotoğraflarının çekilmesi, krokilerin
çizilmesi, olay yeri inceleme ekibinin hemen sistematik inceleme yapmaya
başlaması ve bu hususta rapor düzenlemesi, ölenin yakınlarının mağdur-müşteki
olarak ifadesinin alınması, olay mahallinde bulunan diğer kişilerin ise
bilgilerine başvurulması talimatlarını vermiştir. Cumhuriyet savcısı, olay
yerine bizzat gitmiştir.
8. Silivri İlçe Jandarma Komutanlığı Olay Yeri İnceleme Tim
Komutanlığınca olay yeri incelenmiştir. Ayrıca aynı tarihte saat 21.00 ile
23.59 arasında olayın olduğu villa ve eklentilerinde arama yapılmak üzere
-gecikmesinde sakınca bulunan hâl olduğundan bahisle- nöbetçi Cumhuriyet
savcısının yazılı emri doğrultusunda arama kararı icra edilmiş, olay yeri
krokisi çizilmiş, fotoğraf ve video çekimleri yapılmıştır.
9. Gerçekleştirilen klasik otopsi işlemi sonucunda düzenlenen1.
Adli Tıp İhtisas Kurulu raporunda ''olayın
meydana geliş şekli ve otopsi bulguları birlikte değerlendirildiğinde kişinin
ölümünün suda boğulma sonucu meydana geldiği'' ifade edilmiştir.
10. Soruşturmayı Cumhuriyet savcısının talimatı doğrultusunda
yürüten jandarma görevlileri tarafından ölen D.A.ile
aynı amaçla ve aynı servisle İstanbul'dan gelen D.A.nın
kardeşi Da.A., B.B.H., S.B., J.S., B.S., S.Z.C.,
S.Ç., B.B., M.P., M.Y., A.G., E.A., E.Ö., servis organizasyonu yapan M.D., evin
bakım ve onarım işleri ile uğraşan ve evin anahtarını elinde bulunduran M.D.
isimli kişilerin bilgilerine başvurulmuştur. Tanık beyanlarının birbirine
benzer ve çelişkili olmadığı anlaşılmıştır.
11. Başvurucu, kollukta verdiği ifadesinde ev sahibi ile geziyi
planlayanlardan şikâyetçi olduğunu belirtmiştir.
12. Evin sahibi olan şüpheli S.E. verdiği ifadesinde özetle K.Ö.nün ricası üzerine evini kullanmalarına izin verdiğini,
olay tarihinde başka bir yerde olduğunu, yerinde bulunmadığını, havuzu bu
kişilerin kullanacaklarını bilmediğini, ayrıca havuzda gerekli işaretlerin
bulunduğunu beyan etmiştir. K.Ö. olay tarihinde bilgisine başvurulan, 2/7/2014
tarihinde ise şüpheli sıfatıyla ifade vermiştir. Her iki ifadenin de benzer
olduğu tespit edilmiştir.
13. Başvurucu ayrıca vekilleri aracılığıyla çeşitli taleplerle
farklı tarihlerde Cumhuriyet Başsavcılığına müracaat etmiştir. Başvurucu
vekili, olayda sorumlu olduğunu düşündükleri kişilerin kusur oranlarını
gösterecek şekilde rapor düzenlenmesini, ölüm olayının gerçekleştiği taşınmaza
tedbir konulmasını, soruşturma dosyası ile fotoğraflar ve kamera görüntülerinin
kendilerine verilmesini talep etmiştir. Başvurucunun daha sonraki vekili de
14/1/2015 tarihli müracaatında dosya içindeki fotoğraflardan kopya istemiş;
şüpheli olarak ifadesine başvurulan K.Ö. ile S.E.nin
ifadelerinin bizzat Cumhuriyet savcısı tarafından alınmasını, dosyada ismi
sıkça geçtiği ve evin gerçek sahibi olduğu iddia edilen M.Ş.E.nin
de bilgisine başvurulmasını talep etmiştir. Vekiller aracılığı ile yaptığı bu
taleplerden önce de başvurucu bizzat 26/8/2014 tarihinde Cumhuriyet Başsavcılığından
dosyadan bir örnek almıştır.
14. Cumhuriyet Başsavcılığı elde ettiği tüm deliller sonucunda
14/1/2015 tarihinde kovuşturmaya yer olmadığına dair karar vermiştir. Kararın
gerekçesinin ilgili kısımları şöyledir:
''...[Ş]üphelilerce reşit durumdaki üniversite öğrencisi kızların tatil
yapmalarına fırsat tanıma maksatlı ikametlerine girilmesine izin verildiğinin
anlaşıldığı, ticari bir müessese olmaması nedeniyle can kurtaran ya da diğer
tedbirlerin alınması gibi bir yükümlülüklerin bulunmadığı, 18 yaşından büyük
her birinin anayasal hakkı olarak serbest dolaşım ve seyahat özgürlüğünün
bulunduğu, günümüzde ticari müessese niteliğindeki otellerde dahi otel
müşterilerine yüzme bilip bilmediklerinin sorulmadığı,
Müşteki tarafından tanık [Da.A.]nın beyanında geçen cemaat tarzı etkinliklerin suça konu
herhangi bir faaliyet gerçekleştirmemeleri halinde soruşturma konusu
yapılamayacağı, tüm dosya kapsamında alınan 13 tanığın müştekinin iddialarında
geçen hususları doğrulamadıkları, ölümlü olay olması sebebiyle en sağlam delil
olan olay yerindeki tanık ve kamera kayıt görüntülerinin tetkikinin olayı
aydınlattığı, şüphelilerden hayatın olağan akışı içerisinde günü birlik tatil
yapılması için imkan sağladıkları reşit üniversite öğrencilerinin havuza girerek
boğulabileceklerini öngörmelerinin beklenemeyeceği, bu durumun kanunen garantör
niteliğinde bulunmayan şüpheliler tarafından yerine getirilmesinin kanuni
yükümlülük olmadığı,
Müteveffanın kendi rızası ile kardeşi ve
herhangi bir husumeti bulunmayan diğer arkadaşları ile birlikte tatil yapmak
maksatlı şüpheliye ait ikamete gelerek kendi rızası ile havuza girdiği,
bilinmeyen bir sebeple kıyafetleri ile ve herhangi bir tedbir almadan (kolluk,
simit, uygun kıyafet bulundurmama) kendi kusuru neticesi yüzemeyerek
boğulduğunun anlaşıldığı,
Olayda şüphelilerce TCK 85. madde kapsamında
ve yine TCK madde 22 kapsamında dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı olarak
gerçekleştirilen bir davranışın bulunmadığı, hareket netice ve bu ikisi
arasında şüphelilerin kusurlarını gerektirecek bir illiyet bağının
kurulamayacağı,
Birden fazla kez gelişen müşteki vekillerince
dosya içerisine yazılı olarak sunulan talep dilekçelerinde olaya ilişkin
bilirkişi raporunun alınması talebinin CMK 66 maddede düzenlenen nitelikte
cevaplandırılması uzmanlığı özel veya teknik bilgiyi gerektiren inceleme konusu
yapılması gereken bir sorunun bulunmaması nedeniyle karşılanmadığı, yine ilgili
villaya ilişkin olay ile fiili ve hukuki bağlantısı bulunmaması nedeniyle
konulması istenilen tedbir talebinin hukuken karşılanması mümkün olmadığından
tedbirin konulmadığı, yine 14/01/2015 havale tarihli dilekçi ile talep edilen
şüphelilerin bizzat Cumhuriyet Başsavcılığımızca ifadelerine başvurulması
talebinin adres bilgileri itibariyle yargı çevremiz dışında ikamet eden
şüphelileri Cumhuriyet Başsavcılığımıza çağırma gibi kanuni müessesenin
bulunmaması nedeniyle karşılanmasının mümkün olmadığı,
Müştekinin olay ile ilgili şüphelilerden maddi
manevi tazminat talep etme hakkının yasal çerçevede her zaman mümkün olduğu... [anlaşılmıştır.]"
15. Anılan karara yapılan itiraz Silivri Sulh Ceza Hâkimliğinin
12/10/2015 tarihli kararı ile reddedilmiştir. Anılan kararın 14/10/2015
tarihinde başvurucu vekiline tebliğ edilmesi üzerine başvurucu 13/11/2015
tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
16. İlgili hukuk için bkz. Serpil Kerimoğlu ve diğerleri (B. No:
2012/752, 17/9/2013); Bilal Turan ve
diğerleri (2) (B. No: 2013/2075, 4/12/2013); Eyüp Güvenç ve diğerleri (B. No:
43036/08, 21/5/2013) kararları.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
17. Mahkemenin 11/9/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun iddiaları
18. Başvurucu; şüpheli K.Ö. ile evin sahibi diğer şüpheli S.E.nin bir cemaat organizasyonu çerçevesinde
düzenledikleri geziye kızının dâhil edildiğini, olaydan sorumlu olduğunu
düşündüğü kişilerin olay anında ve yerinde bulunmadığını, havuzun gittikçe
derinleşen yapısının kullanacak kişilere bildirilmediğini, havuzun etrafında
herhangi bir güvenlik önlemi alınmadığını, Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen
soruşturmanın uzun sürdüğünü ve soruşturmada eksiklikler bulunduğunu, otopsi
raporunun boğulmaya sebep olan olayları bir bütün olarak açıklamadığını,
havuzun imar durumunun netliğe kavuşturulmadığını, her iki şüphelinin ifadeleri
arasında çelişkiler giderilmeksizin ve ismi geçen M.Ş.E.nin
ifadesine başvurulmaksızın kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiğini
belirterek Anayasa'nın 10. maddesinde yer alan eşitlik ilkesi ile 17. ve 36.
maddelerinde güvence altına alınan yaşam ve adil yargılanma haklarının da ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
19. Anayasa Mahkemesi, başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirme
ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder(Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, §
16). Başvurucunun iddialarının değerlendirilmesi neticesinde iddiaların
Anayasa'nın 17. maddesinin birinci fıkrası bağlamında yaşam hakkı kapsamında
incelenmesi gerekir.
20. Anayasa’nın “Kişinin
dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı” başlıklı 17. maddesinin
birinci fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"Herkes, yaşama
...hakkına sahiptir."
21. Yaşam hakkının doğal niteliği gereği, yaşamını kaybeden kişi
açısından bu hakka yönelik bir başvuru ancak yaşanan ölüm olayı nedeniyle ölen
kişinin mağdur olan yakınları tarafından yapılabilecektir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 41).
Başvuru konusu olayda başvurucu, ölen kişinin annesidir. Bu nedenle başvuru
ehliyeti açısından bir eksiklik bulunmamaktadır.
22. Anayasa'nın 17. maddesinde düzenlenen yaşam hakkı,
Anayasa'nın 5. maddesiyle birlikte değerlendirildiğinde devlete pozitif ve
negatif ödevler yükler (Serpil Kerimoğlu ve
diğerleri, § 50). Devletin negatif bir yükümlülük olarak yetki
alanında bulunan hiçbir bireyin yaşamına kasıtlı ve hukuka aykırı olarak son
vermeme, bunun yanı sıra pozitif bir yükümlülük olarak yine yetki alanında
bulunan tüm bireylerin yaşam hakkını gerek kamusal makamların gerek diğer
bireylerin gerekse kişinin kendisinin eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere
karşı koruma yükümlülüğü bulunmaktadır (Serpil
Kerimoğlu ve diğerleri, §§ 50, 51).
23. Pozitif yükümlülüklerin korumaya ilişkin maddi yönünün yanı
sıra usule ilişkin bir yönü de bulunmaktadır. Bu yükümlülük, doğal olmayan her
ölüm olayının sorumlularının belirlenmesini ve gerekiyorsa cezalandırılmasını
sağlayabilecek etkili bir soruşturma yürütmeyi gerektirir. Bu soruşturmanın
temel amacı, yaşam hakkını koruyan hukukun etkili bir şekilde uygulanmasını ve
varsa sorumluların hesap vermelerini sağlamaktır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 54).
24. Ancak ihmal nedeniyle meydana gelen ölüm olaylarına ilişkin
davalar açısından farklı bir yaklaşımın benimsenmesi gerekir. Buna göre yaşam
hakkının veya fiziksel bütünlüğün ihlaline kasten sebebiyet verilmemiş ise
etkili yargısal sistem kurma yönündeki pozitif yükümlülük her olayda mutlaka
ceza davası açılmasını gerektirmez. Mağdurlara hukuki, idari ve hatta
disiplinle ilgili hukuk yollarının açık olması yeterli olabilir(Serpil
Kerimoğlu ve diğerleri, § 59).
25. Somut olayın değerlendirilmesi açısından ilk olarak kızı D.A.nın başta kamu görevlileri olmak üzere üçüncü kişi ya
da kişilerce kasıtlı olarak öldürüldüğüne veya devletin koruma yükümlülüğü
bulunduğuna yönelik olarak başvurucunun herhangi bir iddiasının bulunmadığını
belirtmek gerekir. Başvurucu, kızının ölümünün kasten, saldırı veya kötü
muamele sonucunda oluştuğuna dair olayın başından beri bir beyanda
bulunmamıştır.
26. Başvurucunun bu kapsamda bir iddiasının bulunmamasının
yanında -ayrıntıları yukarıda açıklandığı üzere- olayın meydana geldiği
koşullar da gözönünde bulundurularak herhangi bir
şüpheli belge ve bulgu da tespit edilememiştir. Bir diğer ifadeyle olay
hakkında yürütülen ceza soruşturması neticesinde olayın cinayet olduğunu ortaya
koyan bir veri bulunmamaktadır.
27. Tüm bu tespitlerden sonra başvurucunun tüm iddiasının ihmal
seviyesinde kusurları bulunduğunu düşündüğü kişilerin yargılanıp
cezalandırılmasına yönelik olduğu anlaşılmaktadır. Bu manada başvurucunun
ilgili belediyenin vermiş olduğu cevaplar ile olay yerinde inceleme yapılmaması
nedeniyle havuzun teknik şartnameye ve ilgili mevzuata uygun inşa edilip
edilmemesi hususlarını tartışma konusu yaptığı ve böylece ileri sürülen tüm
hususların aslında ihmal kapsamında değerlendirilebilecek kusurun tespitine
yönelik olduğu tespit edilmiştir.
28. Bu değerlendirmelerin yanında başvurucunun katıldığı ceza
soruşturması sürecine bir bütün olarak bakıldığında başvurucunun resmî bir
başvuru yapması beklenmeksizin yetkililerce resen harekete geçilip
soruşturmanın derhâl başlatıldığı, bizzat Cumhuriyet savcısı tarafından ölü
muayene ile otopsi işlemlerinin yapıldığı, kamera kaydının alınıp fotoğraf
çekimlerinin yapıldığı, sonrasında otopsi raporlarının alındığı, ölüm sebebinin
kesin olarak saptandığı, ilgili belediyeden yüzme havuzunun ruhsatının bulunup
bulunmadığının sorulduğu, olayın tanıklarının dinlendiği, buna göre mevcut
delillerin atılı suçlardan dolayı şüpheliler hakkında kamu davasını açılmasını
gerektirecek nitelikte olup olmadığının -ilgili kararda da çok net olarak
görülebileceği üzere- analiz edildiği ve kovuşturmaya yer olmadığına dair karar
verildiği, başvurucunun bu karara itiraz edebildiği, öncesinde de taleplerini
içerir dilekçe vererek meşru menfaatlerini koruyabilecek nitelikte soruşturma
sürecine dâhil olabildiği görülmektedir. Anılan süreç dikkate alındığında
yürütülen soruşturmanın derinliği ve ciddiyetine etki edecek nitelikte,
yetersiz olduğunu ortaya koyacak bir eksiklik veya soruşturmayı yürüten
yetkililere yüklenebilecek bir ihmal saptanmamıştır. Ayrıca soruşturmada makul
derecede ivedilik ve özen şartının yerine getirilmediği de söylenemez.
29. Yapılan tüm bu açıklamalar sonrasında Anayasa’nın 17.
maddesi bağlamında devletin sahip olduğu etkili
yargısal sistem kurma yönündeki pozitif yükümlülüğü somut olayda
başvurucuya -Anayasa Mahkemesinin kararlarında da sıklıkla belirttiği üzere-
husumetin yöneltileceği kişiye bağlı olarak 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı
İdari Yargılama Usulü Kanunu ile 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar
Kanunu hükümleri uyarınca kusur sorumluluğuna dayanarak olaydan sorumlu olduğu
düşünülen idareye veya kişilere yönelik olarak idare ve/veya hukuk mahkemeleri
önünde, uğranılan zararları tazmin etme imkânı veren davalar ile yerine
getirdiğinin kabulü gerekir (Bilal Turan ve
diğerleri, B. No: 2013/2075, 4/12/2013, § 65).
30. Nitekim Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de tıbbi ihmal
alanında göstermiş olduğu yaklaşımını (Calvelli ve Ciglio/İtalya [BD], B. No:
32967/96) diğer ihmal davalarına teşmil ederek bir caminin bahçesindeki havuza
düşme sonucunda ölüm (Eyüp Güvenç ve diğerleri/Türkiye,
B. No: 43036/08, 21/5/2013), spor sahasına kötü bir biçimde
yerleştirilen kalenin düşmesi sonucunda meydana gelen ölüm (Molie/Romanya, (k.k.), B. No: 13754/02,
1/9/2009), fırının temizlenmesi sırasında meydana gelen ölüm (Draganschi/Romanya, B. No: 40890/04, 22/10/2004)
olaylarında da sürdürmüştür.
31. Bu açıklamalar neticesinde devletin etkili yargısal sistem
kurmaya ilişkin pozitif yükümlülüğünü yerine getirebilmesi için ihmal düzeyinde
kişisel sorumlulukları bulunduğu ileri sürülen kişilerin mutlaka
cezalandırılmasını sağlayabilecek nitelikte bir ceza soruşturması yürütme
yükümlülüğünün bulunmadığı, erişilebilir ve etkili olmadığı ileri sürülmeyen
tazminat yolunun yargısal sistem kurma yükümlülüğünü karşılayarak olayı
çevreleyen koşullar ile olaydaki her türlü sorumluluğu belirleme kapasitesini
haiz olduğu değerlendirilmiştir.
32. Somut olayda başvurucu, kızının ölümü ile neticelenen olay
hakkında yürütülen ceza soruşturmasından sonra bireysel başvuruda bulunmuştur.
Başvurucu, Türk hukuk sistemindeki mevcut hukuki yollardan olan ve hem idarenin
mesuliyetini saptayabilecek hem de gerektiği takdirde zararın ödenmesini
sağlayabilecek dava yolunu tükettiğine ilişkin herhangi bir bilgi ve belgeyi
Anayasa Mahkemesine sunmamıştır. Bu durumda yaşam hakkının korunamadığına
ilişkin şikâyetler yönünden kanunda öngörülen yargısal başvuru yollarının
tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olduğundan söz
edilemeyecektir.
33. Sadece başvurucu, Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen soruşturmaya
şikâyetçi sıfatıyla katılıp bu soruşturma süreci sonucunda verilen karara
itiraz etmiş ancak ölümle sonuçlanan olayda ihmal düzeyinde sorumlulukları
olduğunu düşündüğü kişiler aleyhine hukuksal tazmin yolunu kullanmayı
değerlendirmemiştir.
34. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik şartları yönünden ayrıca incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
11/9/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar
verildi.