TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
MUSTAFA ŞAHİN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2015/18774)
|
|
Karar Tarihi: 22/3/2018
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Recep
KÖMÜRCÜ
|
|
|
Celal Mümtaz
AKINCI
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
|
|
Recai AKYEL
|
Raportör
|
:
|
M. Emin
ŞAHİNER
|
Başvurucu
|
:
|
Mustafa
ŞAHİN
|
Vekili
|
:
|
Av. Adil
AKTAY
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; kamulaştırma bedelinin düşük belirlenmesi ve değer
kaybına uğratılması nedeniyle mülkiyet hakkının, idare lehine vekâlet ücretine
hükmedilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ve yargılamanın uzun sürmesi
nedeniyle de makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına
ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 26/11/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucuya ait Karaman'ın Ermenek ilçesi Ardıçkaya
köyünde bulunan 221 ada 22 parsel numaralı taşınmaza yönelik olarak Enerji ve
Tabii Kaynaklar Bakanlığının Ermenek Barajı ve Hidroelektrik Santrali Tesisleri
Projesi kapsamında Bakanlar Kurulunca 31/1/2009 tarihinde acele kamulaştırma
kararı alınmıştır.
9. İdare, Ermenek Asliye Hukuk Mahkemesinden (Mahkeme) 26/4/2011
tarihinde başvurucuya ait taşınmaza acele kamulaştırma yoluyla el konulması ve
kamulaştırma bedelinin tespiti talebinde bulunmuştur. Mahkeme 17/6/2011 tarihli
kararı ile bilirkişi raporuna dayanarak el koyma bedelini 18.940,21 TL olarak
belirleyip bu bedelin başvurucuya ödenmesine ve bahsedilen taşınmaza acele el
konulmasına karar vermiştir.
10. İdare tarafından 12/12/2012 tarihinde açılan kamulaştırma
bedelinin tespiti ve taşınmazın tescili davasında Mahkemece bilirkişi
incelemesi yaptırılmış, bilirkişilertaşınmazın
özelliklerini gözeterek ve net gelir yöntemine göre 2012 yılı fiyat, masraf ve
verim verilerini kullanarak taşınmazın toplam değerini 30.142,17 TL olarak
belirlemiştir.
11. Mahkeme 9/5/2012 tarihli kararıyla taşınmazın kamulaştırma
bedeli olan 30.142,17 TL'den acele kamulaştırma kararı sonrası ödenen bedelin
mahsubu ile bakiye 11.201,96 TL'nin başvurucuya ödenmesine, taşınmazın idare
adına tapuya kayıt ve tesciline karar vermiştir.
12. Temyiz üzerine karar, Yargıtay 18. Hukuk Dairesince
18/11/2014 tarihinde onanmıştır. Başvurucunun karar düzeltme talebi aynı
Dairenin 28/9/2015 tarihli kararı ile reddedilmiştir.
13. Nihai karar, başvurucuya 27/10/2015 tarihinde tebliğ
edilmiştir.
14. Başvurucu 26/11/2015 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
15. Konu hakkında ilgili hukuk için bkz. Ali Şimşek ve diğerleri, B. No: 2014/2073,
6/7/2017, §§ 18-33.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
16. Mahkemenin 22/3/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Mülkiyet Hakkının
İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
17. Başvurucu öncelikle kamulaştırma bedelinin düşük
belirlendiğini iddia etmiştir. Başvurucuya göre bilirkişi tarafından
kamulaştırma bedeli tespit edilirken yalnızca taşınmazın bulunduğu ilçenin
verileri yerine komşu ilçelerin tarım müdürlüğü verileri dikkate alınarak hesap
yapılması nedeniyle taşınmaz bedeli olması gerekenden düşük hesaplanmıştır.
Başvurucu ayrıca, derece mahkemelerince belirlenen kamulaştırma bedelinin değer
kaybına uğratıldığını belirtmiştir. Başvurucu, bu gerekçelerle mülkiyet
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
18. Anayasa Mahkemesi, daha önce Karaman'ın Ermenek ilçesinde
yapılan aynı kapsamdaki kamulaştırma işlemleri yönünden benzer şikâyetleri
çeşitli bireysel başvurularda incelemiş ve karara bağlamıştır (Tahsin Erdoğan, B. No: 2012/1246,
6/2/2014; Ali Şimşek ve diğerleri).
19. Başvurucu ilk olarak kamulaştırma bedelinin düşük
belirlendiğinden yakınmaktadır. Anayasa'nın 13., 35. ve 46. maddeleri uyarınca
kamu yararı bulunması, kamulaştırma kararının yasada gösterilen esas ve
usullerine uyulması, gerçek karşılığın peşin ve nakden ödenmesi kamulaştırmanın
anayasal ögeleridir. Kamulaştırılan taşınmazın gerçek karşılığı olan bedelinin
tespiti ise uzman mahkemelerin ve Yargıtayın bu
konudaki uzman dairelerinin yetki ve görevindedir. Mülkiyet hakkına yapılan
müdahale ile ödenen bedel arasındaki ilişki yönünden Anayasa Mahkemesinin
yapacağı tespit, orantılılık incelemesinden ibarettir (Mukadder Sağlam ve diğerleri, B. No:
2013/2511, 22/1/2015, § 49; Abdülkerim
Çakmak ve diğerleri, B. No: 2014/1964, 23/2/2017, § 52).
20. Somut olayda ise Yargıtay 18. Hukuk Dairesi gerekçesini
önceden ortaya koyarak Ermenek ilçesindeki arazilerin kamulaştırılmasında
gerçek değere ulaşmak için mevki kavramını ilçe düzeyinden daha geniş yorumlamıştır.
2006 yılından beri istikrarlı olarak uygulanan bu yöntem bireyler için
erişilebilir ve bilinebilir olup başvuru konusu olayda 2010 yılında açılan
kamulaştırma bedelinin tespiti davasında başvurucu açısından bahsedilen
yerleşik içtihat öngörülebilir durumdadır. Dolayısıyla Yargıtay Dairesinin
Ermenek ilçesi için belirlediği mevki kavramını daha geniş yorumlayan bedel
tespiti yöntemi 4/11/1983 tarihli ve 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun 11.
maddesinin (f) bendine açıkça aykırı olmadığı gibi ikna edici gerekçesi ile
keyfî olmaktan da uzaktır (Tahsin Erdoğan, §§
64-70).
21. Başvurucu ayrıca, yargılamanın uzun sürmesinden kaynaklı
olarak kamulaştırma bedelinin değer kaybına uğratıldığını ileri sürmüştür.
22. Kamulaştırma yoluyla mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin
orantılı olabilmesi için taşınmazın gerçek bedelinin malike ödenmesi ve ayrıca
ödenen bedelin tespitinde esas alınan tarih ile ödeme tarihi arasında geçen
dönemde gerçekleşen enflasyona nispetle taşınmazın hissedilir derecede değer
kaybetmemiş olması gerekir (Mehmet Akdoğan
ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 59). Ödenen tutarların
enflasyonun etkilerinden arındırılarak güncelleştirilmesi yani kamulaştırma
tarihi ile ödeme tarihi arasında geçen süredeki hissedilir değer kaybını telafi
edecek biçimde faiz uygulanması, kamulaştırma bedelinin enflasyon karşısında
değer kaybetmesini önleyebilecek bir araçtır (Mehmet
Akdoğan ve diğerleri, § 42).
23. Yapılan incelemede başvurucunun mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin
ölçülü olup olmadığı hususunda bir sonuca varmak için Mahkemece tespit edilen
gerçek değer ile başvurucuya yapılan ödemelerin enflasyon etkisi arındırılmış
sonuçlarının karşılaştırılması gerekmektedir. Elde edilmek istenen kamu yararı
ile başvurucunun mülkünden mahrum kalması arasında makul dengenin sağlanıp
sağlanmadığını ve müdahalenin ölçülü olup olmadığını tespit etmede önemli olan,
yapılan ödemelerin değer kaybının toplam bedele oranı üzerinden başvurucunun
maruz kaldığı yükü belirlemektir (Ali Şimşek
ve diğerleri, § 66).
24. Başvuru konusu davanın açıldığı 12/12/2012 tarihindeki
değerlere göre tespit edilen 30.142,17 TL kamulaştırma bedelinin 18.940,21
TL'si daha önce 17/6/2011 tarihinde acele el koyma kararı ile ödenmiştir. Acele
el koyma kararı sonrası ödenen 18.940,21 TL mahsup edildikten sonra bakiye
11.201,96 TL’nin başvurucuya ödenmesine 10/3/2014 tarihli kararla
hükmedilmiştir.
25. Merkez Bankası verilerine göre alacağa hak kazanıldığı 2012
yılı 12. ayındaki 100 TL'nin ödemenin yapıldığı 2014 yılı 3. ayı itibarıyla
enflasyon karşısında değer kaybı giderilmiş karşılığı 111,23 TL'dir. Bu durumda
başvurucuya ödenmesi gereken 11.201,96 TL tutarındaki kamulaştırma bedeli
alacağının 2014 yılı 3. ayıitibarıyla Merkez Bankası
verileri kullanılarak enflasyon karşısında değer kaybının giderilmiş karşılığı
12.460,16 TL’dir.
26. Dolayısıyla yukarıdaki verilere göre başvurucunun mülkiyet
hakkı kapsamında değerlendirilen 11.201,96 TL tutarındaki alacağının değer
kaybını telafi edecek fark 1.258,20 TL'dir. Buna karşılık derece
mahkemelerince, başvurucunun alacağına 12/4/2013 tarihinden itibaren yasal faiz
işletilmesine karar verilmiş olup bu doğrultuda başvurucuya yalnızca 914,26 TL
tutarında faiz ödemesi yapıldığı görülmektedir. Bu durumda başvurucunun
alacağında meydana gelen değer kaybı %3,075'tir.
27. Bu koşullar altında somut olaya bakıldığında taşınmaz
malikine ödenen faizin aradan geçen sürede kamulaştırma bedelinin uğradığı
değer kaybını büyük ölçüde karşıladığı anlaşılmaktadır. Yukarıda tespit edilen
düzeydeki küçük bir farklılığın ise (%5'ten daha az) hesaplama yöntemi
sebebiyle oluşabilecek yanılma (hata marjı) kapsamında kaldığı
değerlendirilmelidir. Ayrıca Mahkeme kararıyla tespit edilen kamulaştırma
bedeli, kararla birlikte taşınmaz malikine ödenmiştir. Bu durumda kamulaştırma
bedelinin ödenmesi sürecindeki gecikmenin -bu sürede uğranılan zararın
karşılanması amacıyla ödenen faiz miktarı da gözetildiğinde- başvurucuya aşırı
bir külfet yüklemediği değerlendirilmiştir. Dolayısıyla mülkiyet hakkının ihlal
edilmediğinin açık olduğu sonucuna varılmıştır.
28. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Mahkemeye Erişim Hakkının İhlal Edildiğine
İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
29. Başvurucu, lehine hükmedilen tazminatın bir bölümünü vekâlet
ücreti olarak ödemek zorunda kalmasından şikâyet etmiştir.
2. Değerlendirme
30. İddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak Anayasa’nın
36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak
suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile
adil yargılanma hakkına sahiptir.”
31. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun vekâlet ücretine ilişkin
şikâyetinin mahkemeye erişim hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği
değerlendirilmiştir.
32. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında; herkesin
yargı organlarına davacı ve davalı olarak başvurabilme, bunun doğal sonucu
olarak da iddiada bulunma, savunma ve adil yargılanma hakkı güvence altına
alınmıştır. Anılan maddeyle güvence altına alınan hak arama özgürlüğü, kendisi
bir temel hak niteliği taşımasının ötesinde Anayasa’nın 40. maddesi uyarınca
diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanmayı ve bunların korunmasını
sağlayan en etkili güvencelerden biridir (AYM, E.2011/33, K.2012/54, 11/4/2012;
AYM, E.2010/83, K.2012/169, 1/11/2012; E.2012/108, K.2013/64, 22/5/2013;
E.2013/64, K.2013/142, 28/11/2013; E.2013/95, K.2014/176, 13/11/2014;
E.2015/96, K.2016/9, 10/2/2016, § 18).
33. Mahkemeye erişim hakkı, Anayasa’nın 36. maddesinde
düzenlenen adil yargılanma hakkının güvenceleri arasında yer almaktadır (Ahmet Yıldırım, B. No: 2012/144,
2/10/2013, § 28; Özkan Şen, B.
No: 2012/791, 7/11/2013, § 51; Ş.Ç.,
B. No: 2012/1061, 21/11/2013, § 28; Kenan
Yıldırım ve Turan Yıldırım, B. No: 2013/711, 3/4/2014, § 41).
34. Mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı ve uyuşmazlık
kapsamında bir talebi mahkeme önüne taşıyabilmek ve bunların etkili bir şekilde
karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına gelmektedir. Mahkemeye erişim hakkı,
hak arama özgürlüğünün bir gereği olmakla birlikte hak arama özgürlüğünün
varlığının kabulü için tek başına yeterli bulunmamaktadır. Mahkemeye erişimi
etkisiz kılacak ya da yargı yoluna başvurmayı önemli ölçüde zorlaştırıcı veya
caydırıcı nitelikte olan (AYM, E.2013/40, K.2013/139, 28/11/2013), kişinin
mahkemeye başvurmasını engelleyen veya mahkeme kararını (Özkan Şen, § 52) ya da kişinin bizatihi
mahkemeye başvurmuş olmasını anlamsız hâle getiren sınırlamalar mahkemeye
erişim hakkını ihlal edebilir (İbrahim Can
Kişi, B. No: 2012/1052, 23/7/2014, § 31).
35. Vekâlet ücreti yargılama gideri olup bununla davacı veya
davalının o dava nedeniyle aldıkları hukuki yardım karşılığında avukata
ödedikleri ücretin telafisi amaçlanmaktadır (AYM, E.2013/95, K.2014/176,
13/11/2014). Dava aşamasında kimin lehine ya da aleyhine olacağı önceden belli
olmayan bu ücret yükümlülüğü, bir usul kuralı olup mahkemeye erişim hakkı ile
ilişkilidir (Serkan Acar, B. No:
2013/1613, 2/10/2013, § 38).
36. Taraflardan birinin yargılamadaki başarı oranına göre
kazanılan veya kaybedilen değer oranında lehine veya aleyhine vekâlet ücretine
hükmedilmesine yönelik düzenlemeler mahkemeye erişim hakkına müdahale teşkil
etmektedir (Serkan Acar, § 39; Muhbet Adanır ve diğerleri, B. No: 2014/10261,
8/12/2016, § 101).
37. Anayasa’nın 36. maddesinde hak arama özgürlüğü için herhangi
bir sınırlama nedeni öngörülmemiş olmakla birlikte bunun hiçbir şekilde
sınırlandırılması mümkün olmayan mutlak bir hak olduğu söylenemez. Anayasa
Mahkemesi kararlarında, Anayasa'nın başka maddelerinde yer alan hak ve
özgürlükler ile devlete yüklenen ödevlerin özel sınırlama sebebi gösterilmemiş
hak ve özgürlüklere sınır teşkil edebileceği kabul edilmektedir (AYM, E.2010/83,
K.2012/169, 1/11/2012; E.2012/108, K.2013/64, 22/5/2013; E.2013/95, K.2014/176,
13/11/2014; E.2014/177, K.2015/49, 14/5/2015; Hüseyin
Dayan, B. No: 2013/5033, 13/4/2016, § 46).
38. Mutlak olmayan ve sınırlandırılabilen mahkemeye erişim
hakkına ilişkin sınırlandırmaların kanuni olması, hakkın özünü zedeleyecek
şekilde hakkı kısıtlamaması, meşru bir amaç izlemesi ve ölçülü olması gerekir (Serkan Acar, § 38; İbrahim Can Kişi, § 36).
39. Başvuru konusu olayda 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Ceza
Muhakemeleri Kanunu’nun 323. maddesi ve 2/11/2011 tarihli ve 28103 sayılı Resmî
Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 659 sayılı
Genel Bütçe Kapsamındaki Kamu İdareleri ve Özel Bütçeli İdarelerde Hukuk
Hizmetlerinin Yürütülmesine İlişkin Kanun Hükmünde Kararname'nin 14. maddesinin
(1) numaralı fıkrası ile 2014 yılı Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi (AAÜT)
uyarınca başvurucu aleyhine reddedilen kısım üzerinden vekâlet ücretine
hükmedilmiştir. Dolayısıyla müdahalenin kanuni dayanağının bulunduğu
anlaşılmaktadır.
40. İdare lehine vekâlet ücretine hükmedilmesinin amacının
gereksiz başvuruların önlenerek dava sayısının azaltılması ve böylece kamu
kaynaklarının etkili, verimli ve usul ekonomisine uygun bir şekilde
kullanılmasının sağlanması olduğu ifade edilebilir. Kamu kaynaklarının etkili,
verimli ve usul ekonomisine uygun bir şekilde kullanılmasının teminine yönelik
düzenleme yapılması da hukuk devleti ilkesinin bir gereği olup bu sebeple
yapılan müdahalenin meşru bir amaca yönelik olduğu anlaşılmıştır (Murat Kara ve diğerleri, B. No: 2014/6042,
9/3/2017, § 70).
41. Bir hukuki uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyan başvurucuların
reddedilen dava konusu miktar üzerinden hesaplanan avukatlık ücretini karşı
tarafa ödemeye mahkûm edilmeleri ihtimali veya olgusu, belirli dava koşulları
çerçevesinde mahkemeye başvurmalarını engelleme ya da mahkemeye başvurmalarını
anlamsız kılma riski taşımaktadır. Bu kapsamda davanın özel koşulları
çerçevesinde masrafların makullüğü ve orantılılığı, mahkemeye erişim hakkının
asgari sınırını teşkil etmektedir (Özkan Şen,
§ 54).
42. Başvuru konusu olayda Mahkemece dava kabul edilerek taraflar
yararına 2014 yılı AAÜT uyarınca 1.500 TL maktu vekâlet ücretine
hükmedilmiştir. Bu durumda derece mahkemelerince hükmedilen kamulaştırma bedeli
ile karşılaştırıldığında ve başvurucu yararına da vekâlet ücretine hükmedildiği
dikkate alındığında başvurucu aleyhine hükmedilen 1.500 TL maktu vekâlet
ücretinin ölçüsüz olduğu söylenemez. Ayrıca bu düzenleme ile satın alma
usulünün de teşvik edildiği gözetilmelidir. Bu nedenle mahkemeye erişim hakkına
yönelik açık bir ihlalin bulunmadığı anlaşılmıştır.
43. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının da diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. Makul Sürede
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
44. Başvurucu, makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
45. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin
yargılamanın süresi tespit edilirken sürenin başlangıç tarihi olarak davanın
ikame edildiği tarih; sürenin sona erdiği tarih olarak -çoğu zaman icra
aşamasını da kapsayacak şekilde- yargılamanın sona erdiği tarih, yargılaması
devam eden davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul sürede yargılanma
hakkının ihlal edildiğine ilişkin şikâyetle ilgili kararını verdiği tarih esas
alınır (Güher Ergun ve diğerleri,
B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 50, 52).
46. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin
yargılama süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken yargılamanın
karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama
sürecindeki tutumu ve başvurucunun yargılamanın süratle sonuçlandırılmasındaki
menfaatinin niteliği gibi hususlar dikkate alınır (Güher Ergun ve diğerleri, §§ 41-45).
47. Anılan ilkeler ve Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda
verdiği kararlar dikkate alındığında somut olaydaki yaklaşık 2 yıl 9 ay 16
günlük yargılama süresinin makul olduğu sonucuna varmak gerekir.
48. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının da açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
D. Başvurucunun Diğer
İddiaları
49. Başvurucu, özel yaşama saygı ve konut dokunulmazlığı
haklarının ihlal edildiğini öne sürmekte ise de somut başvurunun konut
dokunulmazlığı ve özel yaşama saygı hakkıyla bir ilgisi görülmediğinden bu
haklar yönünden bir inceleme yapılmamıştır.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Başvurucunun diğer iddialarının incelenmesine GEREK
OLMADIĞINA,
C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
22/3/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.