TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
MELİHA SİVİŞ BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2015/18910)
Karar Tarihi: 9/1/2019
Başkan
:
Engin YILDIRIM
Üyeler
Recep KÖMÜRCÜ
Celal Mümtaz AKINCI
Muammer TOPAL
M.Emin KUZ
Raportör Yrd.
Fatih ALKAN
Başvurucu
Meliha SİVİŞ
Vekili
Av. Hasan Ferhat ŞENTÜRK
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, velayet hakkı sahibi tarafından çocuğun isminin değiştirilmesi talebiyle açılan dava sonucunda verilen kabul kararının sonradan kaldırılması nedeniyle aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 3/12/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
9. Başvurucu, H.Ş. isimli kişi ile 2007 yılında evlenmiştir. Bu evlilikten 2009 yılında Hüseyin ismini verdikleri bir erkek çocuk dünyaya gelmiştir.
10. Başvurucu ile H.Ş., evlilik birliğinin sarsıldığı gerekçesiyle Kütahya 1. Aile Mahkemesinin 10/3/2011 tarihli kararıyla boşanmıştır. Kararla birlikte müşterek çocuk Hüseyin'in velayeti annesi olan başvurucuya verilmiş ve çocuk ile baba H.Ş. arasında kişisel ilişki kurulmasına hükmedilmiştir. Söz konusu karar 30/6/2011 tarihinde kesinleşmiştir.
11. Başvurucu, müşterek çocuğun isminin Umut olarak değiştirilmesi talebiyle21/7/2011 tarihinde Kütahya 1. Asliye Hukuk Mahkemesinde isim tashihi davası açmıştır. Velayet hakkı sahibi olduğunu belirten başvurucu dava dilekçesinde, doğduğu andan itibaren müşterek çocuğa Umut ismiyle seslendiklerini ve davanın haklı nedenlere dayandığını ileri sürmüştür.
12. Kütahya 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 22/9/2011 tarihli kararıyla davanın reddine hükmedilmiştir. Karar gerekçesinde; müşterek çocuğa başvurucu tarafından Umut, baba H.Ş. tarafından Hüseyin şeklinde hitap edildiği ancak duruşma esnasında çocuğa Umut diye seslenildiğinde tepki vermediği, sesin geldiği tarafa bakmadığı belirtilmiştir. Hüseyin ismiyle seslenildiğinde ise çocuğun sesin geldiği yöne baktığı, bu nedenle çocuğun Hüseyin ismiyle bütünleştiğinin anlaşıldığı ifade edilmiştir. Kararda, çocuğun isminin değiştirilmesi talebi yönünden yasal koşulların oluşmadığı değerlendirmesine yer verilmiştir. Temyiz edilmeyen karar kesinleşmiştir.
13.Başvurucu, velayeti altında olduğunu belirttiği müşterek çocuğun isminin Umut olarak değiştirilmesi talebini yineleyerek aynı gerekçelerle 21/12/2012 tarihinde bir kez daha isim tashihi davası açmıştır.
14. Kütahya 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 7/5/2013 tarihli kararıyla davanın kabulü ile müşterek çocuğun isminin Umut olarak tashih edilmesine karar verilmiştir. Karar gerekçesinde; baba H.Ş. tarafından çocuğun isminin Hüseyin olarak nüfus kütüğüne kaydedildiği, buna rağmen çocuğun Umut şeklinde hitap edilerek büyütüldüğü ve kendisini Umut olarak tanıyıp bildiği ifade edilmiştir. Kararda, davalı Kütahya Nüfus Müdürlüğü (Nüfus Müdürlüğü) temsilcisi tarafından baba H.Ş.nin de beyanının alınması gerektiğine ilişkin savunma yapıldığı belirtilmiş ise de velayet hakkı sahibi olan başvurucunun çocuğun yasal temsilcisi konumunda olması nedeniyle tek başına dava açabileceği ifade edilerek anılan savunmaya itibar edilmemiştir. Temyiz edilmeyen karar kesinleşmiştir.
15. Başvurucunun eski eşi ve müşterek çocuğun babası H.Ş., Kütahya 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 7/5/2013 tarihli isim tashihi davasının kabulüne ilişkin kararının kaldırılması talebiyle (isim düzeltilmesi talepli) başvurucuya ve Nüfus Müdürlüğüne karşı 6/12/2013 tarihinde Kütahya 1. Asliye Hukuk Mahkemesinde dava açmıştır. Dava dilekçesinde H.Ş.; başvurucunun kendisine haber vermeden ve haklı bir gerekçe olmadan müşterek çocuğun isminin değiştirilmesi talebiyle dava açtığını, söz konusu dava neticesinde çocuğun isminin Umut olarak değiştirilmesine karar verildiğini, taraf teşkilinin sağlanması amacıyla ilgili mahkeme tarafından da kendisine herhangi bir çağrıda bulunulmadığını ve tashih kararını sonradan öğrendiğini belirterek anılan kararın kaldırılması gerektiğini ileri sürmüştür.
16. Kütahya 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 16/10/2014 tarihli kararıyla davanın kabulü ile müşterek çocuğun isminin Umut olarak değiştirilmesine ilişkin Kütahya 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 7/5/2013 tarihli kararının iptaline ve çocuğun isminin Hüseyin olarak nüfusa tescil edilmesine hükmedilmiştir. Başvurucunun davalı sıfatıyla katılımının sağlandığı dava sonunda verilen karar gerekçesinde, ismin değiştirilmesinden zarar gören kimsenin değiştirme kararının kaldırılmasını dava edebileceği ve davaya dâhil edilmeyerek velayete ilişkin haklarını kullanması engellenen baba H.Ş.nin bu hususta itiraz hakkının bulunduğu belirtilmiştir. Kararda, H.Ş. tarafından yasal süresinde açılan ve haklı nedenlere dayanan söz konusu davanın -Yargıtay uygulaması da dikkate alınarak- kabulünün gerektiği ifade edilmiştir.
17. Söz konusu karar (kapatılan) Yargıtay 18. Hukuk Dairesinin 1/10/2015 tarihli kararıyla onanmıştır.
18.Nihai karar 4/11/2015 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.
19.Başvurucu 3/12/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
20. 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medenî Kanunu'nun "Adın değiştirilmesi" kenar başlıklı 27. maddesi şöyledir:
"Adın değiştirilmesi, ancak haklı sebeplere dayanılarak hâkimden istenebilir.
Adın değiştirildiği nüfus siciline kayıt ve ilân olunur.
Ad değişmekle kişisel durum değişmez.
Adın değiştirilmesinden zarar gören kimse, bunu öğrendiği günden başlayarak bir yıl içinde değiştirme kararının kaldırılmasını dava edebilir. "
21.4721 sayılı Kanun'un "Velayet" başlıklı kısmında yer alan 335. maddenin birinci fıkrası şöyledir:
"Ergin olmayan çocuk, ana ve babasının velâyeti altındadır. Yasal sebep olmadıkça velâyet ana ve babadan alınamaz."
22.4721 sayılı Kanun'un "Velayet"başlıklı kısmında yer alan 336. madde şöyledir:
"Evlilik devam ettiği sürece ana ve baba velâyeti birlikte kullanırlar.
Ortak hayata son verilmiş veya ayrılık hâli gerçekleşmişse hâkim, velâyeti eşlerden birine verebilir.
Velâyet, ana ve babadan birinin ölümü hâlinde sağ kalana, boşanmada ise çocuk kendisine bırakılan tarafa aittir."
23. 4721 sayılı Kanun'un "Velayet"başlıklı kısmında yer alan 339. maddenin beşinci fıkrası şöyledir:
"Çocuğun adını ana ve babası koyar."
24. 4721 sayılı Kanun'un "Velayet"başlıklı kısmında yer alan 342. maddenin birinci fıkrası şöyledir:
"Ana ve baba, velâyetleri çerçevesinde üçüncü kişilere karşı çocuklarının yasal temsilcisidirler."
25.25/4/2006 tarihli ve 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanunu’nun "Nüfus davaları " kenar başlıklı 36. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"a) Nüfus kayıtlarına ilişkin düzeltme davaları, düzeltmeyi isteyen şahıslar ile ilgili resmî dairenin göstereceği lüzum üzerine Cumhuriyet savcıları tarafından yerleşim yeri adresinin bulunduğu yerdeki görevli asliye hukuk mahkemesinde açılır. Kayıt düzeltme davaları nüfus müdürü veya görevlendireceği nüfus memuru huzuru ile görülür ve karara bağlanır.
b) Haklı sebeplerin bulunması hâlinde aynı konuya ilişkin düzeltme yapılması hâkimden istenebilir..."
B. Uluslararası Hukuk
26. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) "Özel ve aile hayatına saygı hakkı" kenar başlıklı 8. maddesi şöyledir:
"(1) Herkes özel ve aile hayatına, konutuna ve yazışmasına saygı gösterilmesi hakkına sahiptir.
(2) Bu hakkın kullanılmasına bir kamu makamının müdahalesi, ancak müdahalenin yasayla öngörülmüş ve demokratik bir toplumda ulusal güvenlik, kamu güvenliği, ülkenin ekonomik refahı, düzenin korunması, suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması için gerekli bir tedbir olması durumunda söz konusu olabilir."
27. Özel hayata saygı hakkı alt kategorisinde geçen özel hayat kavramı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) tarafından da oldukça geniş yorumlanmakta ve bu kavrama ilişkin tüketici bir tanım yapılmaktan özellikle kaçınılmaktadır (Koch/Almanya, B. No: 497/09, 19/7/2012, § 51). Bununla birlikte Sözleşme’nin denetim organlarının içtihatlarında bireyin kişiliğini geliştirmesi ve gerçekleştirmesi kavramının özel hayata saygı hakkının kapsamının belirlenmesine temel alındığı anlaşılmaktadır. Özel hayatın korunması hakkının sadece mahremiyet hakkına indirgenemeyeceği gerçeği karşısında kişiliğin serbestçe geliştirilmesiyle uyumlu birçok hukuksal çıkar, bu hakkın kapsamına dâhil edilmiştir. Bu kapsamda dış dünya ile ilişki kurma noktasında son derece önemli olan isim hakkı da Sözleşme denetim organları tarafından ön ismi ve soy ismi kapsayacak şekilde maddenin güvence alanı içinde yorumlanmıştır.
28. AİHM, Sözleşme’nin 8. maddesinin isim ve soy ismi konusunda açık bir hüküm içermediğini belirtmekle beraber bunun kişinin kimliğinin ve aile bağlarının belirlenmesinde kullanılan bir araç olması nedeniyle belirli bir dereceye kadar diğer kişilerle ilişki kurmayı da içeren özel hayata ve aile hayatına saygı hakkıyla ilgili olduğunu, bir kamu hukuku konusu olarak toplumun ve devletin isimlerin düzenlenmesi konusuyla ilgilenmesinin bu unsuru özel hayat ve aile hayatı kavramlarından uzaklaştırmayacağını kabul etmektedir (Burghartz/İsviçre, B. No: 16213/90, 22/2/1994, § 24; Stjerna/Finlandiya, B. No: 18131/91, 25/11/1994, § 37). Bu kapsamda isimleri üzerinde değişiklik yapılması hususunda ciddi nedenlere sahip olan kişilerin belirli şartlar altında bu imkâna sahip olması, Sözleşme’nin 8. maddesinin koruma alanına girmektedir. Ancak AİHM'e göre nüfus bilgilerinin eksiksiz olarak kaydedilmesi, kimliğin belirlenmesi veya belli isimdeki kişilerin belli bir aile ile bağlantılarının kurulabilmesi gibi kamu yararının gerektirdiği durumlarda isim değiştirme imkânına yasal birtakım sınırlamalar getirilmesi mümkündür (Stjerna/Finlandiya, § 39; Kemal Taşkın ve diğerleri/Türkiye, B. No: 30206/04…, 2/2/2010, § 48).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
29. Mahkemenin 9/1/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
30. Başvurucu; nüfus kaydında ismi Hüseyin olarak yazılı olmasına rağmen doğumundan itibaren müşterek çocuğa Umut ismiyle hitap edildiğini, boşanma kararıyla birlikte çocuk üzerindeki velayet hakkının kendisine verildiğini, bu hak kapsamında açtığı dava neticesinde Kütahya 2. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen 7/5/2013 tarihli kararla çocuğun isminin Umut olarak tashih edildiğini ve kararın kesinleştiğini belirtmiştir. Başvurucu, tashih kararından sonra çocuğunun okul kaydının Umut ismiyle yapıldığını, sünnet töreninde de Umut ismiyle davetiye basıldığını, velayet hakkı sahibi anne ve babanın çocuğunun soy ismini değiştirebileceği konusunda Anayasa Mahkemesince verilen kararlar olduğunu ifade etmiştir. Başvurucu, çocuğunun isminin Umut olarak tashih edilmesine ilişkin kararın kaldırılması nedeniyle velayet hakkının kısıtlandığını ve değişen durum nedeniyle çocuğun psikolojisinin bozulduğunu belirterek aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Öte yandan başvurucu, ismin Umut şeklinde tashihine ilişkin kesin hüküm teşkil eden kararın Kütahya 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 16/10/2014 tarihli kararıyla kaldırılması nedeniyle kanuni hâkim güvencesinin ihlal edildiğini iddia etmiştir.
31. Bakanlık görüşünde; başvurucunun velayeti kendisine tevdi edilen çocuğun ismini tek başına değiştirmesinin Türk Medenî Kanunu hükümlerine aykırılık oluşturduğu belirtilmiştir. Bu durumun baba H.Ş.nin aile hayatına saygı hakkına müdahale teşkil edeceğinin vurgulandığı görüş yazısında, müşterek çocuğun isminin Umut olarak tashih edilmesine ilişkin kararın Kütahya 1. Asliye Hukuk Mahkemesi tarafından kaldırılmasının mevzuata ve içtihada uygun olduğu ifade edilmiştir. Ayrıca yargılama sırasında tarafların delillerini serbestçe sunabildikleri ve nihai kararın tarafların çatışan menfaatlerinin çözümünde adil bir denge sağladığı belirtilmiştir.
32.Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında başvuru formunda dile getirdiği hususları tekrar etmiştir.
B. Değerlendirme
33. İddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak Anayasa’nın 20. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Herkes ... aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. "
34. Anayasa'nın 41. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
"Aile, Türk toplumunun temelidir ve eşler arasında eşitliğe dayanır.
...
Her çocuk, korunma ve bakımdan yararlanma, yüksek yararına açıkça aykırı olmadıkça, ana ve babasıyla kişisel ve doğrudan ilişki kurma ve sürdürme hakkına sahiptir.
..."
35. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Bireyin yaşamıyla özdeşleşen ve kişiliğinin ayrılmaz bir unsuru hâline gelen, birey olarak kimliğin belirlenmesinde en önemli unsurlardan biri ve vazgeçilmez, devredilmez, kişiye sıkı surette bağlı bir kişilik hakkı olan isim hakkının da kişinin özel hayatının bir unsuru olduğu açıktır. Dolayısıyla cinsiyet, doğum kaydı gibi kimlik bilgileri ve aile bağlarıyla ilgili bilgiler ile bunlarda değişiklik ve düzeltme yapılmasını isteme hakkının yanı sıra isim hakkı da Anayasa'nın 20. maddesi kapsamında değerlendirilmelidir. Bununla birlikte -somut başvuruda olduğu gibi- velayeti kendisine tevdi edilen çocuğun isminin velayet hakkı sahibi anne ya da baba tarafından tek başına değiştirilmesine karar verilmesi yönünde ileri sürülen taleplerin velayet hakkı ve bu kapsamdaki yetkilerin kullanımı ile ilgili olduğu anlaşıldığından bu hususun aile hayatına saygı hakkı kapsamında ele alınması gerekir. Bu nedenle somut başvurunun Anayasa’nın 20. maddesinde güvence altına alınan aile hayatına saygı hakkı çerçevesinde incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
1.Kabul Edilebilirlik Yönünden
36. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Genel İlkeler
37. Velayet; reşit olmayan çocuklarının bakım ve gözetimi konusunda anne ve babaya verilen hak ve yükümlülüklerden oluşan bir müessese olup bu bağlamda çocuğun bakımı ve eğitimi, kanuni temsili, mal varlığının yönetimi ve çocuğun menfaatlerinin korunması için hukuki bir temel oluşturmaktadır. Yakın bir geçmişe kadar anne ve babanın çocukları üzerindeki hâkimiyet hakkı olarak görülen velayet, günümüzde hem bir yükümlülük hem de bir hak olarak kabul edilmektedir (Nurcan Yolcu [GK], B. No: 2013/9880, 11/11/2015, § 28; Gülbu Özgüler [GK], B. No: 2013/7979, 11/11/2015, § 35).
38. Çeşitli hukuk sistemlerinde koruma, bakım ve gözetim hakkı veya benzer terimlerle ifade edilen velayet hakkının kapsamına çocuğun ismini belirleme hakkı da girmektedir. Söz konusu hukuki değer, velayet hakkının ifası ve bu bağlamda aile bağlarının sürdürülmesi noktasındaki işlevi nedeniyle aile hayatına saygı hakkının içerdiği güvencelerden biri olarak korunmaktadır (Nurcan Yolcu, § 31; Gülbu Özgüler, § 38).
39. Aile hayatına saygı hakkı, Anayasa’nın 20. maddesinin birinci fıkrasında düzenlenmiştir. Sözleşme’nin 8. maddesi çerçevesinde korunan aile hayatına saygı hakkının Anayasa'daki karşılığını oluşturan bu düzenleme, madde gerekçesi de dikkate alındığında resmî makamların özel hayata ve aile hayatına müdahale edememesi ile kişinin ferdî ve aile hayatını kendi anladığı gibi düzenleyip yaşayabilmesi gerekliliğine işaret etmektedir. Ayrıca Anayasa’nın 41. maddesinin de Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği özellikle aile hayatına saygı hakkına ilişkin pozitif yükümlülüklerin değerlendirilmesi bağlamında gözönünde bulundurulması gerekmektedir (Nurcan Yolcu, § 32; Gülbu Özgüler, § 39).
40. Aile hayatındaki temel ilişkiler kadın ve erkek ile ebeveyn ve çocuk arasındaki ilişkilerdir. Resmî evlilik birlikleri kural olarak aile hayatı kapsamında güvence altına alınmakta olup evlilik içinde doğan çocuklar da kendiliğinden evlilik ilişkisinin bir parçası sayılır. Bu çerçevede çocuğun doğumundan itibaren çocuk ve ebeveyni arasında aile hayatı anlamına gelen bir bağ kurulduğunun kabulü gerekir (Nurcan Yolcu, § 33; Gülbu Özgüler, § 40).
41. Çocuğun isminin belirlenmesi, velayet hakkı çerçevesinde anne ve babaya tanınan yetkilerden biridir. Nitekim mevzuatta da bu durum açık şekilde düzenlenmiş ve çocuğun isminin anne ve babası tarafından belirlenmesinin velayetin kapsamında olduğu belirtilmiştir (bkz. § 23).
42. 4721 sayılı Kanun’un velayet hakkına ilişkin 335. maddesinde; ergin olmayan çocuğun anne ve babasının velayeti altında olduğu, yasal sebep olmadıkça velayetin anne ve babadan alınamayacağı belirtilmek suretiyle evlilik ilişkisi süresince velayet hakkının ve bu kapsamdaki yetkilerin ortak kullanımına işaret edilmiştir. Anılan Kanun'un 336. maddesinde ise evlilik devam ettiği sürece anne ve babanın velayeti birlikte kullanacağı, ortak hayata son verilmesi veya ayrılık hâlinde hâkimin velayeti eşlerden birine verebileceği, anne ve babadan birinin ölümü hâlinde velayetin sağ kalana, boşanmada ise çocuğun kendisine bırakıldığı tarafa ait olduğu hüküm altına alınmıştır.
43. Çocuğun temsili ya da çocuğun kimliğinin belirlenmesi gibi konularda velayeti kendisine bırakılmayan anne veya babanın hiçbir hak ileri süremeyeceği şeklindeki yaklaşımın aile hayatına saygı hakkı kapsamında korunmayacağı açıktır. Çocuk üzerindeki yetki ve sorumluluklar yönünden çocuğun velayetini elinde bulunduran anne ya da babanın esas hak sahibi olduğu gözardı edilmemekle birlikte çocuğun menfaatlerinin gerektirdiği durumlar ile haklı ve makul beklentilerin oluştuğu hâllerde velayet hakkı sahibi olmayan tarafın da çocuk üzerinde velayetin kapsamından kaynaklanan birtakım yetkileri kullanabileceği değerlendirilmelidir. 4721 sayılı Kanun'un 342. maddesinde yer alan düzenleme, velayet hakkı kendisine tanınmayan tarafın çocuk üzerindeki temsil yetkisini tümüyle dışlamaması nedeniyle aile hayatına saygı hakkının bu yönüyle içerdiği güvencelerin mevzuat bağlamında ele alınmış olmasına örnek olarak gösterilebilir. Anne ve babanın velayetleri çerçevesinde üçüncü kişilere karşı çocuklarının yasal temsilcisi olacaklarına ilişkin söz konusu düzenleme gereğince, boşanma sonrası velayet hakkı kendisine verilmese dahi lehine çocukla kişisel ilişki kurulan tarafın da haklı nedenlere dayanan sınırlı durumlarda çocuğun temsiline ilişkin birtakım hak ve yetkilerinin bulunabileceği dikkate alınmalıdır. Aksi takdirde veli olma vasfı kaldırılan tarafın çocuğun ebeveyni olmasından doğan hak ve yetkilerinin bütünüyle sona erdiğinin kabul edilmesi gerekecektir ki böyle bir durumun adalet ve hakkaniyet ile bağdaştığı söylenemez.
44. Kişinin isminin korunması ve kamu düzenini bozmadığı müddetçe ismin değiştirilmesine imkân tanınması yönünde devletin pozitif yükümlülüklerinin bulunduğu açıktır. Söz konusu pozitif yükümlülükler, somut olayın özellikleri gözönünde bulundurularak idari ve yargısal karar vericiler tarafından kişilerin bu yöndeki makul taleplerinin karşılanmasını veya taleplerin reddi durumunda buna ilişkin ilgili ve yeterli gerekçeler sunulmasını gerektirir. Ancak velayet altında bulunan küçükler hakkındaki isim değişikliklerine ilişkin söz konusu talepler, velayet hakkı sahibi taraf dışında çocuğun menfaatlerinin gerektirdiği durumlar ile haklı ve makul beklentilerin oluştuğu hâllerde çocuk ile aile bağını sürdüren diğer tarafça da ileri sürülebilmelidir. Bu anlamda anılan yükümlülükler, idari ve yargısal makamlar tarafından çocuğun menfaatleri dikkate alınarak tarafların çatışan menfaatleri arasında adil bir dengenin kurulmasını gerekli kılmaktadır.
b. İlkelerin Olaya Uygulanması
45. Başvuru konusu olayda müşterek çocuğun evlilik birliği içinde ve hukuken mevcut olan ailenin bir parçası olarak dünyaya geldiği görülmektedir. Boşanma kararı sonrasında velayet hakkı başvurucuya verilirken baba H.Ş.ye de çocukla kişisel ilişki kurma hakkı tanınmıştır. Bu bağlamda boşanma davası sonucunda velayet hakkı kendisine tevdi edilmiş olan başvurucu ile çocuğu arasındaki söz konusu ilişki aile hayatının kurulması için yeterlidir.
46. Somut olayda velayet hakkı sahibi olan başvurucunun boşanma kararı kesinleştikten sonraki süreçte müşterek çocuğun Hüseyin olan isminin Umut olarak tashih edilmesi talebiyle iki kez dava açtığı anlaşılmaktadır. Söz konusu davalardan ilki Kütahya 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 22/9/2011 tarihli kararıyla reddedilmiş ise de diğeri Kütahya 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 7/5/2013 tarihli kararıyla kabul edilmiş ve müşterek çocuğun isminin Umut olarak tashih edilmesine karar verilmiştir. Anılan kararın temyiz edilmemesi üzerine kesinleştiği görülmektedir.
47. Müşterek çocuğun babası ve başvurucunun eski eşi olan H.Ş. tarafından başvurucuya ve Nüfus Müdürlüğüne karşı 6/12/2013 tarihinde Kütahya 1. Asliye Hukuk Mahkemesinde dava açılmış ve müşterek çocuğun isminin Umut olarak tashih edilmesine ilişkin kararın kaldırılması talep edilmiştir. Dava dilekçesinde H.Ş., çocuğun isminin değiştirilmesi kararıyla neticelenen dava sürecinden sonradan haberdar olduğunu ve çocuğun isminin değiştirilmesini gerektiren haklı bir neden bulunmadığını ileri sürmüştür.
48. Başvuru dosyası incelendiğinde H.Ş. tarafından ileri sürülen hususları değerlendiren Kütahya 1. Asliye Hukuk Mahkemesince, müşterek çocuğun isminin Umut olarak değiştirilmesine ilişkin Kütahya 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 7/5/2013 tarihli kararının iptaline hükmedildiği görülmektedir. 16/10/2014 tarihli kararda, ismin değiştirilmesinden zarar gören kimsenin değiştirme kararının kaldırılmasını talep edebileceği ve H.Ş.nin velayete ilişkin haklarının kullanılmasının engellendiği belirtilmiştir.
49. H.Ş., müşterek çocuğun isminin Umut olarak değiştirilmesi için başvurucu tarafından açılan dava sürecinden haberdar olmadığını, gerek başvurucu tarafından gerekse ilgili mahkeme tarafından kendisine bilgi verilmediğini ileri sürmüştür. Velayet altında bulunan küçükler hakkındaki isim değişikliklerine ilişkin taleplerin yalnızca velayet hakkı sahibi olan ebeveyn tarafından değil çocuğun menfaatlerinin gerektirdiği durumlar ile haklı ve makul beklentilerin oluştuğu durumlarda çocuk ile aile bağını sürdüren diğer tarafça da ileri sürülebilmesine imkân sağlanmalıdır. Somut olayda, önceki davada H.Ş.nin katılımının sağlanmadığının derece mahkemelerince gözetildiği, H.Ş.nin iddiaları kapsamında bir inceleme yapılarak ve taraf teşkili sağlanarak karar verildiği anlaşılmaktadır.
50. Mevcut başvuru yönünden, isim değişikliğine imkân tanıyan yargısal yolların bulunduğu ve bu kapsamda ileri sürülen tüm taleplerin süreç içinde incelendiği hususunda bir tereddüt yoktur. Öte yandan söz konusu nihai yargılamada, çocuğun menfaatlerinin gerektirdiği durumların ya da kendisine velayet hakkı tanınmayan H.Ş.nin haklı ve makul beklentilerinin oluşabileceği hususunun gözardı edilmediği görülmektedir. Baba H.Ş. tarafından açılan dava kapsamında, çocuğun velayeti kendisine bırakılmasa dahi H.Ş.nin temsil yetkisinin bulunmadığı yönünde derece mahkemelerinin bir yaklaşımı olmadığı, yargılama sürecinde taraf sıfatı bulunan başvurucunun, H.Ş.nin ve Nüfus Müdürlüğünün davanın esası hakkında adil koşullarda iddialarını ileri sürebildikleri, bu iddialar kapsamında incelemelerin yapıldığı, verilen kararda ilgili ve yeterli gerekçelerin bulunduğu anlaşılmaktadır. Ayrıca yargılamada çocuğun menfaatlerinin dikkate alınmadığını ya da belirli bir yaşa ulaşan çocuğun isim değişikliğini haklı kılmayı gerektiren sebeplerin varlığının tespiti noktasında yargısal makamlar tarafından keyfî bir tutum sergilendiğini söylemeyi gerekli kılan bir durumun bulunmadığı değerlendirilmektedir. Belirtilen hususlar dikkate alındığında başvurucu ile baba H.Ş.nin aile hayatına saygı hakkı bağlamındaki çatışan menfaatleri arasında adil bir denge kurulmadığı söylenemeyecektir.
51. Somut olaydaki tüm bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde kamusal makamların aile hayatına saygı hakkı kapsamında üzerlerine düşen pozitif yükümlülüklere aykırı şekilde hareket etmedikleri ve çocuğun yararını da dikkate alarak taraflar arasında adil bir denge gözettikleri sonucuna ulaşılmıştır. Dolayısıyla başvuru konusu olayda bir ihlal saptanmamıştır.
52. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa'nın 20. maddesinde güvence altına alınan aile hayatına saygı hakkının ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 20. maddesinde güvence altına alınan aile hayatına saygı hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA,
D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 9/1/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.