TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
İLKER YILMAZ BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2015/19041)
Karar Tarihi: 24/5/2018
Başkan
:
Engin YILDIRIM
Üyeler
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
Celal Mümtaz AKINCI
Muammer TOPAL
M. Emin KUZ
Raportör
Gülbin AYNUR
Başvurucu
İlker YILMAZ
Vekili
Av. Cavit ÇALIŞ
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, idari eylemden doğan zararın tazmini istemiyle açılan tam yargı davasının süre aşımından reddedilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 11/12/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu, Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) emrinde uzman erbaş olarak görev yapmaktadır.
9. Başvurucu, Tunceli 4. Komando Tugay Komutanlığında görevli olduğu sırada anılan birlik tarafından terörle mücadele faaliyetleri kapsamında kırsalda yürütülen operasyona katılmış ve 7/7/2011 tarihinde teröristlerle girdiği çatışma esnasında arazinin dik ve kayalık olması sebebiyle sağ ayak bileğinin burkulması sonucunda yaralanmıştır.
10. Başvurucunun olay mahallinde sağlık personeli tarafından gerçekleştirilen ilk müdahalesinin ardından Tunceli Devlet Hastanesinde yapılan muayenesi neticesinde 11/7/2011 tarihli sağlık kurulu raporu ile ayak bileğindeki zedelenme nedeniyle otuz gün istirahati uygun görülmüştür.
11. Aynı şikâyeti nedeniyle 18/10/2011 tarihinde Elazığ Asker Hastanesine (Hastane) yatışı yapılan başvurucuya 19/10/2011 tarihinde mozaikoplasty ameliyatı yapılmıştır. Başvurucu, anılan Hastane tarafından düzenlenen 25/10/2011 tarihli sağlık kurulu raporu ile iki ay hava değişimi verilmek suretiyle 26/10/2011 tarihindetaburcu edilmiştir.
12. Başvurucuya istirahatinin bitiminden sonra aynı Hastanede fizik tedavi uygulanmış, bu tedavinin ardından 2/2/2012 tarihinde düzenlenen sağlık kurulu raporu ile "...şikâyetleri tam olarak iyileşmeyen hastanın şifası zaman ister" değerlendirmesiyle bir buçuk ay hava değişimi verilmiştir.
13. Aynı Hastane tarafından düzenlenen 3/4/2012 tarihli raporda başvurucu hakkında "Sınıfı görevine devam eder" kararı verilmiştir. Söz konusu raporda ayrıca, başvurucunun üç ay süreyle uzun koşu, yürüyüş, engebeli arazi yürüyüşü, pentatlon, şınav, uzun-yüksek atlamadan muafiyetinin uygun olduğu belirtilmiştir.
14. Başvurucu sağ ayak bileğindeki ağrı ve hareket kısıtlılığı şikâyetlerinin artarak devam etmesi üzerine Gülhane Askeri Tıp Akademisi Hastanesine (GATA) sevk edilmiştir. GATA'da 24/11/2014 tarihinde artroskopi ameliyatı yapılan başvurucu 27/11/2014 tarihli sağlık kurulu raporu ile bir buçuk ay istirahat verilmek suretiyle taburcu edilmiştir.
15. Ameliyatı sonrasında 19/1/2015 tarihinde GATA'da ilk kontrol muayenesi yapılan başvurucuya 22/1/2015 tarihli sağlık kurulu raporu ile bir ay hava değişimi verilmiştir. Söz konusu raporda ayrıca "Şifası için zaman ister" değerlendirmesinde bulunulmuştur.
16. 20/2/2015 tarihinde GATA'da ikinci kontrol muayenesi yapılan başvurucunun 25/2/2015 tarihli sağlık kurulu raporu ile altı ay süreyle 500 metre üzeri koşulardan, yürüyüşlerden, uzun atlama, yüksek atlama, pentatlon, halata tırmanma, teçhizatlı-teçhizatsız koşu, paraşütle atlama, bedenî yeterlilik testleri, eğitim gibi sportif faaliyetlerden muafiyetinin uygun olduğu belirtilmiştir. Aynı raporda "Şifası için zaman ister" değerlendirmesine de yer verilmiştir.
17. Başvurucunun müracaatı üzerine Tunceli Devlet Hastanesi tarafından engellilik durumunun tespiti için düzenlenen4/6/2015 tarihli sağlık kurulu raporunda ayak bileği artriti teşhisine istinaden başvurucunun engellilik oranının % 8 olduğu belirtilmiştir. Raporun geçerlilik süresi "sürekli" olarakbelirlenmiştir.
18. Başvurucu, engellilik durumunu tespit eden söz konusu sağlık raporundan sonra daTSK emrinde ve aynı sınıfta görev yapmaya devam etmiştir.
19. Görevine devam eden başvurucu 3/8/2015 tarihinde Millî Savunma Bakanlığına (MSB) başvurmuştur. Başvuru dilekçesinde kalıcı olarak %8 oranında engellihâle gelmesine sebep olan yaralanma olayının görevi sırasında ve görevi nedeniyle meydana geldiğini belirten başvurucu, mesleğini eskisine göre ve emsallerine nazaran daha fazla efor sarf ederek yerine getirebilecek olması sebebiyle efor kaybından doğan maddi zararının ve ayağında kalıcı sakatlık oluşmasından duyduğu üzüntü nedeniyle uğradığı manevi zararınınkarşılanmasını talep etmiştir. Başvurucu, söz konusu başvurusunun cevap verilmemek suretiyle reddi üzerine 8/10/2015 tarihinde Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde (AYİM) tam yargı davası açmıştır.
20. AYİM İkinci Dairesi (Mahkeme) 21/10/2015 tarihinde oyçokluğuyla verdiği kararla davayı süre aşımı nedeniyle reddetmiştir. Kararın gerekçesinde Elazığ Asker Hastanesi tarafından düzenlenen ve "Sınıfı görevini yapar" tespitini içeren 3/4/2012 tarihli sağlık kurulu raporunun başvurucunun yaralanması sonucu verilen kati nitelikte bir rapor olduğu yönünde değerlendirmede bulunulmuştur. Bu kabulden hareket eden Mahkeme, efor tazminatı talebinde bulunan başvurucunun eylemi ve eylemden doğan zararı 3/4/2012 tarihli sağlık kurulu raporu ile öğrendiği, dolayısıyla bu tarihten itibaren 4/7/1972 tarihli ve 1602 sayılı mülga Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Kanunu’nun 43. maddesi uyarınca bir yıliçinde zorunlu idari başvuruda bulunması gerektiği belirtilmiştir. Başvurucunun ise bu süreyi geçirdikten sonra 3/8/2015 tarihinde idareye yaptığı başvurunun zımnen reddi üzerine 8/10/2015 tarihinde açtığı davanın süresinde olmadığı ifade edilmiştir. Kararda ayrıca, efor tazminatı talebinde bulunan başvurucunun 2014 yılı ve sonrasında muayene edilmesinin ve hakkında raporlar düzenlenmesinin rapor sonuçları ve engellilik oranı dikkate alındığında zararınöğrenilmesine ve dava açma süresine bir etkisinin bulunmadığı da vurgulanmıştır.
21. Karşıoy gerekçesinde ise başvurucunun dava açma süresinin başlangıcına esas alınan 2012 tarihli raporun düzenlenmesinden sonra 2014 yılında yeniden muayene ve ameliyat edildiğine dikkat çekilmiştir. Bu itibarla başvurucunun yeniden hastaneye sevk edilip rapor aldırılarak ya da tıbbi bilirkişi incelemesi yaptırılarak rahatsızlığının ne olduğu, hangi sebeple oluştuğu, hangi tarihte ortaya çıktığı ya da çıkabileceği, 2012 yılındaki rahatsızlıkla 2014 yılındaki rahatsızlık arasında ne tür bir ilişkinin bulunduğu, tedavi sürecinin ve zararın devam edip etmediği, zararın artıp artmadığı gibi hususların açıklığa kavuşturulmasından sonra zararın ortaya çıktığı tarihin ve zararı öğrenme tarihinin, dolayısıyla davada süre aşımı bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gerektiği belirtilmiştir.
22. Nihai karar başvurucuya 3/12/2015tarihinde tebliğ edilmiştir.
23. Başvurucu 11/12/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
24. Bireysel başvurunun incelenme sürecinde 21/1/2017 tarihli ve 6771 sayılı Kanun ile Anayasa'ya eklenen geçici 21. maddenin birinci fıkrasının (E) bendiyle AYİM kaldırılmıştır.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
1. İlgili Kanunlar
25. İlgili Kanunlar için bkz. Kemal Özelmacı, B. No: 2015/19043, 24/5/2018, §§ 22, 23.
2. Danıştay İçtihadı
26. Danıştay Onbeşinci Dairesinin 31/5/2016 tarihli ve E.2016/4241, K.2016/3896 sayılıkararının ilgili kısımları şöyledir:
"Tam yargı davaları, idari eylem nedeniyle uğranılan zararın tazminini ifade etmektedir. Bu nedenle, tam yargı davasının açılabilmesi için eylemin idariliğinin ve yol açtığı zararın ortaya çıkması zorunludur.
İdari eylem, idarenin işlevi sırasında bir hareketi, bir davranışı, bir tutumu veya hareketsizliği; idari karar ve işlemle ilgisi olmayan, başka bir deyişle öncesinde, temelinde bir idari karar veya işlem olmayan salt maddi tasarrufları ifade etmektedir. Söz konusu eylemlerin idariliği ve doğurduğu zarar bazen eylemin yapılmasıyla birlikte ortaya çıkarken, bazen de çok sonra, değişik araştırma, inceleme ve hatta ceza yargılamaları sonucu ortaya çıkabilmektedir.
...
Bu itibarla, 2577 sayılı Kanun'un 13'üncü maddesinde öngörülen 1 ve 5 yıllık sürenin, eylemin idariliğinin ortaya çıktığı tarihten itibaren hesaplanması zorunludur. Aksi yorumun, zarara yol açan eylemin idariliğinin ortaya çıkmasıyla kullanılması mümkün olan dava açma hakkını ortadan kaldıracağı, hak arama özgürlüğüyle bağdaşmayacağı açıktır."
27. Danıştay Onuncu Dairesinin 11/10/2000 tarihli ve E.1998/4016, K.2000/5130 sayılı kararının ilgili kısımları şöyledir:
"Dava; davacının çocuğunun, 10.11.1993 tarihinde Diyarbakır'da bulunan bir gıda marketine atılan bomba sonucuyaralanmasındanveolayıtakibenyapılan tedavilersonrasındavücudunda daimi sakatlık oluştuğundan bahisle uğranıldığı ileri sürülen maddi ve manevi zararın yasal faiziyle birlikte tazminiistemiyle açılmıştır.
İdarenin faaliyet alanı içinde yer alan eylemlerin neden olduğubedensel zararların kesin sağlık raporunun alındığı tarihte öğrenilmiş sayılacağı, Yasada öngörülensüreninuğranılanbedenselzararailişkinkesin sağlık raporunun ilgili tarafından öğrenildiği tarihten itibaren işlemeye başlayacağı Danıştay'ın yerleşik kararlarında kabul edilmiş bulunmaktadır.
Buitibarla, davacının çocuğunun vücudunda oluştuğu ileri sürülen kalıcı zararınhangi tarihte öğrenildiği belirlenmeden 2577 sayılı Yasa'nın 13/1. maddesinde öngörülen idareye başvuru süresi hesaplanamaz.
Sonuç olarak, davacının çocuğunun vücudunda oluştuğu ileri sürülen kalıcı zarara ilişkin kesin sağlık kurulu rapor tarihi araştırılmadan, eksik incelemeye dayalı olarak verilen kararda hukuka uygunluk bulunmamaktadır."
28. Aynı Dairenin 10/3/2006 tarihli ve E.2004/8082, K.2006/1835 sayılıkararının ilgili kısımları şöyledir:
"Dava, davacının9.9.2001 tarihinde Bingöl ili, Karlıova ilçesi, Yiğitler köyünde hayvan otlatırken, yerde bulunan patlayıcı maddenin patlaması sonucu yaralanması nedeniyle bazı organlarının işlevini yapamaz hale gelmesi nedeniyle uğranıldığı öne sürülen ... TL maddi,... TL manevi zararın yasal faiziyle birlikte tazmini istemiyleaçılmıştır.
[2577 sayılı Kanun'un 13. maddesi] hükmüne görebaşvurmasüresininişlemeyebaşlayabilmesiiçin ilgililerin sadece eylemi öğrenmesi yeterli olmayıp, eylemnedeniyleuğranılan zararın da tam olarak ortaya çıkması gerekmektedir.
Öte yandanidarieylemlerinnedenolabileceğibedenselzararların, ancak kesin sağlık raporlarıyla öğrenilmesi mümkündür.
...olayda davacı hakkında düzenlenmiş kesin sağlık kurulu raporlarının incelenmesi suretiyle 2577 sayılı Yasa'nın 13. maddesinde öngörülen bir yıllık sürenin başlangıç tarihinin belirlenmesi yönünde davacının tetkikleri ve tedavisinin ne zaman sona erdiğinin tespit edilerek bu tarih itibariyle davalı idareye bir yıl içerisinde başvurup başvurmadığı, Sağlık Bakanlığı'na karşı açılmış bir davasının bulunup bulunmadığının araştırılmasıgerekirken, bu hususlar araştırılmaksızın davanın süre yönünden reddi yolunda verilen Mahkeme kararı hukuka uygun bulunmamaktadır."
29. Aynı Dairenin 5/5/2008 tarihli ve E.2006/4636, K.2008/3154 sayılıkararının ilgili kısımları şöyledir:
"Dava, davacının 23.11.2002 tarihinde geçirmiş olduğu kaza nedeniyle uğradığını ileri sürdüğü ...TL maddi ve ...TL manevi zararınyasal faiziyle ödenmesi istemiyle açılmıştır.
Davacının oluşan bedensel zararı 20.12.2002 tarihli rapor ile öğrendiği, bu tarihten itibaren 2577 sayılı Yasanın 13. maddesi uyarınca bir yıl içinde bu davanın açılmasıgerektiğinden bahisle bir yıllık süre geçirildikten sonra açılan davanın esasının incelenemeyeceği gerekçesiyle temyize konu karar verilmiş ise de; dosyada mevcut belgelerden, davacının kaza sonrası tedavisinin devam ettiği, 20.12.2002 tarihinde düzenlenen raporun kesin rapor olmadığı, bu rapor sonrası da hastaneye yatış yapıldığı, ancak davacı hakkında düzenlenen 21.4.2004 tarihli rapor ile hastaya konulan tanı belirtilmek ve çalışma gücü kaybına ilişkin oran belirlenmek suretiyle zararın kesin olarak ortaya konulduğu görülmektedir.
Bu durumda, idarieylemlerden doğan bedenselzararlarda, hastalıkveyasakatlığın tespit edildiği kesinleşmiş sağlık kurulu raporununverildiğitarihtenitibarenbiryıliçerisinde ilgili idareye başvurulması gerektiğinin kabulü gerekmekte olup, davacının geçirdiği kaza sonucu uğradığı zararın 21.4.2004 tarihli rapor ile saptandığı dikkate alındığında, bu tarihten itibaren bir yıllık süre içerisinde 24.6.2004 tarihinde açılan bu dava süresinde bulunmaktadır."
B. Uluslararası Hukuk
30. İlgili uluslararası hukuk için bkz. Ahmet Yıldırım, B. No: 2014/18135, 20/9/2017,§§ 19-28.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
31. Mahkemenin 24/5/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Mahkemeye Erişim Hakkının İhlal Edildiği İddiası Yönünden
1. Başvurucunun İddiaları
32. Başvurucu, görevi sırasında ve görevi sebebiyle yaralanması sonucunda vücudunda kalıcı sakatlık meydana geldiği yönünde düzenlenen sağlık raporu üzerine süresinde dava açtığını belirtmektedir. Başvurucu, davanın süre aşımından reddedilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ve eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmektedir.
2. Değerlendirme
33. Anayasa’nın "Hak arama hürriyeti" kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."
34. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucu her ne kadar eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmekte ise de başvurucunun şikâyetlerinin özü, idari eylemden doğan zararın tazmini istemiyle açtığı tam yargı davasının süre aşımından reddedilmesi nedeniyle uyuşmazlığın esasının incelenmemesidir. Bu itibarla belirtilen ihlal iddiası da adil yargılanma hakkının güvencelerinden biri olan mahkemeye erişim hakkı kapsamında incelenmiştir.
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
35. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir nedeni de bulunmadığı anlaşılan mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Hakkın Kapsamı ve Müdahalenin Varlığı
36. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddiada bulunma ve savunma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla mahkemeye erişim hakkı, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğünün bir unsurudur. Diğer yandan Anayasa'nın 36. maddesine "adil yargılanma" ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerle de güvence altına alınan adil yargılanma hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ni (Sözleşme) yorumlayan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının mahkemeye erişim hakkını içerdiğini belirtmektedir (Özbakım Özel Sağlık Hiz. İnş. Tur. San. ve Tic. Ltd. Şti., B. No:2014/13156, 20/4/2017,§ 34).
37. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğü, bir temel hak olmanın yanında diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmayı ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden biridir. Bu bakımdan davanın bir mahkeme tarafından görülebilmesi ve kişinin adil yargılanma hakkı kapsamına giren güvencelerden faydalanabilmesi için ilk olarak kişiye iddialarını ortaya koyma imkânının tanınması gerekir. Diğer bir ifadeyle dava yoksa adil yargılanma hakkının sağladığı güvencelerden yararlanmak mümkün olmaz (Mohammed Aynosah, B. No: 2013/8896, 23/2/2016, § 33).
38. Anayasa Mahkemesi bireysel başvuru kapsamında yaptığı değerlendirmelerde mahkemeye erişim hakkının bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına geldiğini ifade etmiştir (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52).
39. Somut olayda idari eyleme dayalı tam yargı davasının süre aşımından reddedilerek esasının incelenmemesi nedeniyle başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yönelik bir müdahalenin bulunduğu görülmektedir.
ii. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
40. Anayasa'nın 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, ... yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ... ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
41. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşullara uygun olmadığı takdirde Anayasa’nın 36. maddesinin ihlalini teşkil edecektir.
42. Bu sebeple müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen, kanun tarafından öngörülme, haklı bir sebebe dayanma, ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir.
(1) Kanunilik
43. Başvurucunun idari eylemden doğan zararın tazmini istemiyle açtığı davanın süre aşımı gerekçesiyle reddedilmesine ilişkin Mahkeme kararının 1602 sayılı mülga Kanun'un 43. maddesine dayandığı görülmektedir. Dolayısıyla somut olayda başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yönelik müdahalenin kanuni dayanağının mevcut olduğu anlaşılmıştır.
(2)Meşru Amaç
44. Dava açmanın bir süreye bağlanmasının meşru amacının ne olduğu hususu benzer nitelikteki başvurularda Anayasa Mahkemesi tarafından müteaddit defalar incelenmiştir. Anayasa Mahkemesi bu incelemelerinde, idari işlem ya da eylemlere karşı açılacak davalarda süre koşulu öngörülmesinin en genel ifadesiyle idari istikrarın sağlanması şeklinde bir meşru amacı bulunduğuna işaret etmiştir (daha ayrıntılı değerlendirme için bkz. Ayşe Yıldırım, B. No: 2014/5, 25/10/2017, §§ 54, 55; Fatma Altuner, B. No: 2014/17714, 26/10/2017, §§ 48,49; Çölbeyi Lojistik Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi, B. No: 2014/12354, 9/11/2017, § 52).
(3) Ölçülülük
(a) Genel İlkeler
45. Anayasa Mahkemesi bireysel başvuru kapsamında yaptığı değerlendirmelerde kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen veya mahkeme kararını anlamsız hâle getiren, bir başka anlatımla mahkeme kararını önemli ölçüde etkisizleştiren sınırlamaların mahkemeye erişim hakkını ihlal edebileceğini ifade etmiştir (Özkan Şen,§ 52).
46. Bu nedenle mahkemelerin usul kurallarını uygularken yargılamanın hakkaniyetine zarar getirecek ölçüde katı şekilcilikten kaçınmaları gerektiği gibi kanunla öngörülmüş usul şartlarının ortadan kalkmasına neden olacak ölçüde aşırı esneklikten de kaçınmaları gerekir (Kamil Koç, B. No: 2012/660, 7/11/2013, § 65). Bu kapsamda mevzuatta öngörülen dava açma süresine ilişkin kuralların hukuka açıkça aykırı olarak yanlış uygulanması veya bu sürelerin hatalı hesaplanması nedenleriyle kişilerin dava açma ya da kanun yollarına başvuru haklarını kullanmasına engel olunması mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir (Özbakım Özel Sağlık Hiz. İnş. Tur. San. ve Tic. Ltd. Şti., § 38).
47.Bu bağlamda dava açma süresinin işlemeye başladığı an da mahkemeye erişim hakkına yapılan müdahalenin ölçülülüğü bağlamında büyük önem taşımaktadır (Yaşar Çoban [GK], B. No: 2014/6673, 25/7/2017, § 66). Dava açma süresinin hangi tarihte başlayacağını belirleme ve mevzuatı bu yönüyle yorumlama görevi esasen derece mahkemelerine aittir. Bireysel başvurunun ikincillik ilkesi gereği, dava açma süresinin başlatılacağı tarihin belirlenmesi noktasında Anayasa Mahkemesinin bir görevi bulunmamaktadır. Anayasa Mahkemesinin bu hususta üstleneceği rol, derece mahkemelerinin, dava açma süresinin hangi tarihten itibaren başlatılması gerektiğiyle ilgiliyorumlarının mahkemeye erişim hakkına etkisini somut olayın koşulları ışığında incelemektir (Ahmet Yıldırım, § 46). Bu kapsamda dava açma süresinin hak sahibinin henüz dava hakkının doğduğundan haberdar olmadığı ve somut koşullar çerçevesinde haberdar olduğunun kabulünü haklı kılan nedenlerin bulunmadığı bir dönemde işlemeye başlaması dava hakkının varlığını anlamsız kılabileceğinden ölçülülük ilkesini zedeleyebilir (Yaşar Çoban, § 66).
(b) İlkelerin Olaya Uygulanması
48. Başvurucu, dava açma süresinin başlangıcında 3/4/2012 tarihli sağlık kurulu raporunun esas alınmasının mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiğinden şikâyet etmektedir.
49. Yukarıda yer verilen (bkz. §§ 26-29) Danıştay içtihadında ortaya konulduğu üzere idari eylem nedeniyle uğranılan zararın tazmini istemiyle açılan tam yargı davasında idarenin tazminle yükümlü tutulabilmesi için ortada idari eylem ve zarar olmalı, ayrıca zararla idari eylem arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Bu çerçevede eylemin idariliğinin veya yol açtığı zararın ya da arasındaki illiyet bağının eylemden çok sonra anlaşıldığı veya ortaya konulabildiği durumlarda dava açma süresinin bu tarihlerden sonra başlayacağı; öte yandanidarieylemlerinnedenolabileceğibedenselzararların ancak kesin sağlık raporlarıyla öğrenilmesinin mümkün olduğu kabul edilmektedir.
50. Bu bağlamda somut olayda öncelikle tam yargı davası açılmasına sebep olan, bir başka ifadeyle tazmini istenilen zararın ne olduğunun, bu zararın ne zaman doğduğunun, başvurucunun söz konusu zarardan ne zaman haberdar olduğu ya da haberdar olması gerektiğinin ortaya konulması mahkemeye erişim hakkına yapılan müdahalenin ölçülülüğü bakımından önem arz etmektedir.
51. Somut başvuruda, salt operasyon sırasında sakatlanmaktan doğan zararların tazmininin talep edildiği bir davanın söz konusu olmadığı anlaşılmaktadır. Bireysel başvuruya konu olayda başvurucunun tam yargı davası açmasının sebebinin terörle mücadele faaliyetleri kapsamında katıldığı operasyon esnasında sakatlanması neticesinde vücudunda "kalıcı" nitelikte bir maluliyet oluşması ve bu sebeple çalışma gücü kaybına uğraması olduğu görülmektedir. Hâlihazırda TSK'daki görevine devam eden başvurucunun mesleğini eskisine göre ve emsallerine nazaran daha fazla efor sarf ederek yerine getirebilecek olması sebebiyle efor kaybından doğan maddi zararının ve ayağında kalıcı sakatlık oluşmasından duyduğu acı ve üzüntü nedeniyle uğradığı manevi zararınınkarşılanması için dava açtığıanlaşılmaktadır.Nitekim başvurucunun gerek 3/8/2015 tarihli idareye başvuru dilekçesinde gerekse 8/10/2015 tarihli dava dilekçesinde bu hususu açıkça vurguladığı görülmektedir.
52. Buna göre somut olayda tazmini talep edilen zarar, askerî operasyon sırasında meydana gelen sakatlanma sonucunda çalışma gücünün kısmen ve kalıcı olarak kaybedilmiş olmasından doğan zarardır. Bu zararın ise çalışma gücünün kısmen ve kalıcı olarak kaybedildiğini ortaya koyan kesin nitelikteki sağlık raporuyla öğrenileceği hususunda tereddüt bulunmamaktadır.
53. Bu itibarla öncelikle Mahkeme tarafından dava açma süresinin başlangıcına esas alınan 3/4/2012 tarihli sağlık raporunun, tazmini talep edilen zararın öğrenilmesine imkân sağlayan bir mahiyet taşıyıp taşımadığının açıklığa kavuşturulması gerekmektedir.
54. Mahkeme gerekçeli kararında 3/4/2012 tarihli sağlık raporunun başvurucunun yaralanması sonucu verilen ve sınıfı görevini yapacağını tespit eden kesin nitelikte bir rapor olduğunu belirtmiştir. Bununla birlikte söz konusu raporda başvurucunun kalıcı nitelikte maluliyete/çalışma gücü kaybına uğradığına ilişkin herhangi bir tespit ve değerlendirmeye yer verilmediği, bilakis rahatsızlığın etkilerinin geçici olduğu kanaatine ulaşılmasını sağlayacak şekilde başvurucunun sportif faaliyetlerden geçici olarak (üç ay süreyle) muafiyetinin uygun olduğunun belirtildiği görülmektedir. Öte yandan söz konusu sağlık raporunun düzenlenmesinden sonraki süreçte de başvurucunun aynı rahatsızlığa yönelik tedavisinin devam ettiği, hatta şikâyetlerinin artmasınedeniyle 24/11/2014 tarihinde ikinci kez ameliyat edildiği, bu ameliyat sonrasında düzenlenen sağlık kurulu raporlarında rahatsızlığın iyileşmesinin zaman alacağı yönünde değerlendirmelere yer verildiği anlaşılmaktadır. Başvurucunun söz konusu rahatsızlığa bağlı olarak oluşan mevcut sağlık durumu itibarıyla kalıcı olarak çalışma gücü kaybına uğradığının ise ilk kez Tunceli Devlet Hastanesi tarafından düzenlenen 4/6/2015 tarihli sağlık kurulu raporu ile tespit edildiği görülmektedir.
55. Bu tespitlere göre başvurucunun askerî operasyon sırasında sakatlanması nedeniyle kalıcı nitelikte çalışma gücü kaybına uğradığına dair herhangi bir tespit içermediği açık olan 3/4/2012 tarihli sağlık raporunun tazminat istemine konu edilen zararın öğrenilmesine imkân sağlayan bir mahiyet taşıdığından söz edilemez.
56. Tüm bu açıklamalar çerçevesinde, Mahkemenin zararın öğrenilmesine ve değerlendirilmesine imkân tanımayan nitelikteki sağlık raporunun düzenlendiği 3/4/2012 tarihini esas alarak dava açma sürelerini belirlemesine ilişkin yorumunun başvurucunun dava açmasını aşırı derecede zorlaştırdığı değerlendirilmiştir. Dolayısıyla bu yorumdan hareketle davanın süre aşımından reddedilmesi suretiyle başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yapılan müdahalenin ölçüsüz olduğu sonucuna varılmıştır.
57. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
B. Diğer İhlal İddiaları Yönünden
58. Başvurucu bireysel başvuru dilekçesinde, AYİM’in kuruluş ve yapısı itibarıyla bağımsız ve tarafsız bir mahkeme olmadığından şikâyet etmiş; bireysel başvuruda bulunduktan sonra Anayasa Mahkemesine verdiği 9/8/2016 tarihli dilekçesinde ise bireysel başvuruya dayanak davasını süre aşımından reddeden askerî hâkimlerin bir kısmı hakkında FETÖ/PDY üyeliği nedeniyle işlem yapıldığına dikkat çekerek adil yargılanmadığını ileri sürmüştür.
59. Somut başvuruya konu Mahkeme kararının Anayasa’nın 36. maddesi kapsamındaki mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiği sonucuna varıldığından başvurucunun ileri sürdüğü diğer şikâyetler hakkında ayrıca değerlendirme yapılmasına gerek görülmemiştir.
C. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
60. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir."
61. Başvurucu, yeniden yargılama yapılmasına hükmedilerek ihlalin giderilmesi ve uğradığı zararın tazminine karar verilmesi talebinde bulunmuştur.
62. Adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
63. Mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunduğundan kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere ilgili mahkemeye gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
64. Mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunduğu sonucuna varıldığından tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
65. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 226,90 TL harç ve 1.980 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.206,90 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin adil yargılanma hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için -Anayasa'nın geçici 21. maddesinin birinci fıkrasının (E) bendinin (b) alt bendi gereğince- yetkili idari yargı merciine GÖNDERİLMESİNE (Karar, AYİM İkinci Dairesinin 21/10/2015 tarihli ve E.2015/1622, K.2015/1644 sayılı kararıyla ilgilidir),
D. Başvurucunun tazminat talebinin REDDİNE,
E. 226,90 TL harç ve 1.980 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.206,90 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 24/5/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.