TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
S.Y. BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2015/19127)
|
|
Karar Tarihi: 18/7/2019
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
GİZLİLİK TALEBİ KABUL
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
Raportör
|
:
|
Ali KOZAN
|
Başvurucu
|
:
|
S.Y.
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; psikolojik tacizden kaynaklanan zararların
giderilmemesi nedeniyle kişinin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkının
ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 9/12/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından, başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık cevabında, başvuru ile ilgili görüş
bildirilmesine gerek görülmediği ifade edilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
8. Başvurucu, İstanbul Sosyal Güvenlik İl Müdürlüğü Cağaloğlu
Sosyal Güvenlik Merkezi (Kurum) arşivinde hemşire olarak görev yapmaktadır.
9. Başvurucu çalıştığı yerde psikolojik baskıya uğradığını
belirterek İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp Ana Bilim Dalının Polikliğine başvurmuştur. Muayene sonrası düzenlenen
2/6/2011 tarihli raporda (Bilirkişi Raporu), tespit edilen majör depresyon ve travma sonrası stres bozukluğu klinik
tanılarının, başvurucunun anlattığı işyerinde yıldırma davranışları öyküsü ile
uyumlu olduğu ve sağlığının basit tıbbi bir müdahale ile giderilemeyecek
şekilde bozulduğu sonucuna varılmıştır.
10. Başvurucu ayrıca işyerinde psikolojik tacize maruz kaldığını
belirterek Kurum Başkanlığına başvurmuştur. Başvurucu ilgili dilekçesinde,
görevi ile ilişkili toplantılara çağrılmadığını, işinin gereği olarak
kullandığı şifrelerin haber verilmeden değiştirildiğini, Göztepe İlaç Deposunda
görevlendirildiğinde dört ay boyunca güneş altında fatura ayıklamak zorunda
kaldığını, talebi dışında Doğancılar Sosyal Sigortalar Genel Müdürlüğünde
görevlendirildiğini, fiziksel güç gerektiren işlerde çalıştırıldığını,15/8/2008
tarihinde bozulmuş gebelik nedeniyle kürtaj olmak zorunda kaldığını ifade
etmiştir. Ayrıca, hakkında "Müdürün adamı buna dikkat edin herşeyi yapabilir." şeklinde konuşulduğunu onur ve
haysiyetine aykırı muameleye maruz kalması neticesinde psikolojisinin
bozulduğunu, ağır depresif durumu nedeniyle alkol içtiğini ve üç ay boyunca
psikoterapi gördüğünü, işyerinde üç yıl boyunca maruz kaldığı olumsuz tutum ve
davranışlar nedeniyle psikolojik sorunları olduğunu, yapılan kapsamlı muayene
sonrası majör depresyon ve travma sonrası stres bozukluğu tanısı ile
psikolojik tacize uğradığı yönünde rapor düzenlendiğini belirtmiştir.
11. Kurum Başkanlığı iddiaları incelemek üzere müfettiş
görevlendirmiştir. Başvurucunun işyeri özlük dosyası, sağlık durum bilgileri
ile gördüğü tedavilere ilişkin belgeler, yaptığı işlere ilişkin kayıtlar
incelenerek ve başvurucunun ifadesinde şahit olarak gösterdiği kişiler dâhil on
bir kişinin ifadesi alınarak hazırlanan 10/11/2011 tarihli müfettiş raporunda,
ileri sürülen psikolojik baskı iddialarının gerçeği yansıtmadığı sonucuna
varılmıştır. Raporda;
i. Bir kısım görevlendirmelerin başvurucunun talebiyle
gerçekleştiği, başvurucunun evine çok yakın bir birimde görevlendirilmesi,
başvurucunun işyeri değişikliği taleplerinin birim amirlerince kabul edilmesi
hususları birlikte değerlendirilerek görev ve görev yeri değişikliklerinde
keyfiyet ve mevzuata aykırı bir durumun mevcut olmadığı, görevlendirmelerin iş
ve hizmet gerekleri kapsamında yapıldığı sonucuna varılmıştır.
ii. Başvurucunun daha önce de 2005-2008 yılları arasında
hemşirelik mesleği ile doğrudan ilişkili olmayan işler yaptığı, verilen bu
görevler bağlamında fiziksel ve psikolojik rahatsızlığını belirten bir
şikâyetinin mevcut olmadığı, Kurum mevzuatında da hemşirelik kadrosunda olan
personelin yakınılan işlerde çalıştırılmayacağına dair hüküm bulunmadığı
vurgulanarak başvurucunun niteliğine uygun olmayan görevlerde çalıştırılarak
psikolojik taciz uygulandığı yönündeki iddiasının temelsiz olduğu
belirtilmiştir.
iii. Doktorun kürtaj nedenine dair yazışmalara cevap vermediği
vurgulandıktan sonra başvurucunun maddi sıkıntılar nedeniyle kendi isteği ile
kürtaj olduğu, olayın işyeri ve çalışma koşullarıyla ilgisi olmadığına dair
tanık ifadeleri birlikte değerlendirilerek kürtaj ile işyeri koşulları arasında
bir bağlantının tespit edilemediği ifade edilmiştir.
iv. Dinlenen tanıkların tamamına yakınının başvurucuya ve diğer
personele psikolojik baskı yapıldığı yönünde ifadelerinin mevcut olmadığı,
başvurucunun iddialarının doğrulanmadığı vurgulanmıştır. Sosyal güvenlik
kurumlarının tek çatı altında toplanmasına yönelik Kurumun yeniden
yapılandırılması sürecinde farklı kurumlarda çalışanların birlikte çalışmaya
başladıklarını, iş yükünün önemli ölçüde arttığı ve personelin daha önce
çalışmadıkları birimlerde görevlendirilmek zorunda kalındığı bu nedenlerle
birbirini önceden tanımayan mesai arkadaşları arasında zaman zaman sıkıntılar
yaşandığı tespiti yapılmıştır. Ayrıca başvurucunun ailesi ve eşiyle ilişkisinin
iyi olmadığı, başvurucunun içinde bulunduğu sıkıntıları aşmak amacıyla
psikolojik etkisi olan ilaçlar kullanmaya başladığı yönündeki tespitlere
dayanılarak, başvurucunun iddialarını içinde bulunduğu ailevi ve çevresel
etmenler nedeniyle dile getirmiş olabileceği, psikolojik baskı ve tacizin
mevcut olmadığı sonucuna varılmıştır.
12. Öte yandan başvurucunun 20/2/2012 tarihinde Başbakanlık
İletişim Merkezine (BİMER) Kurumda psikolojik baskı ve tacize maruz kaldığı
yönünde başvuru yapması üzerine, Sosyal Güvenlik İl Müdürü tarafından 11/4/2012
tarihli inceleme raporu düzenlenmiştir. Raporda; başvurucunun psikolojik baskı
ve taciz iddialarının yerinde olmadığı, başvurucu ile ilgili görevlendirmelerin
ve verilen işlerin mevzuat gereği olduğu belirtilmiştir.
13. Başvurucu;
i. 21/7/2008 tarihinde Göztepe İlaç ve Eczacılık Deposunda görevlendirildiğinde
hamaliye işleri yaptığını, daha sonra Doğancılar İlaç Eczacılık Biriminde
Destek Hizmetleri ve Ayniyat Servisinde çalıştığını,
ii. 16/1/2012 tarihinde Kurumda görevlendirildiğinde önce
arşivde çalıştırıldığını sonra aynı merkezde 20/2/2012 tarihinde Kısa Vadeli
Sigortalar Servisinde, 30/3/2012 tarihinde tarım tevkifat
işlemlerinde, 9/8/2012 tarihinde Gelen Evrak Servisinde çalıştırıldığını,
5/12/2012 tarihinde de Pendik Sosyal Güvenlik Merkezinde İcra Takip, Haciz ve
Satış Servisinde, 21/7/2013 tarihinde tekrar Göztepe İlaç ve Eczacılık
Deposunda görevlendirildiğini,
iii. Görev yeri sürekli değiştirilerek görevine uygun olmayan
işlerde çalıştırıldığını, fiziksel güç gerektiren işlerde çalıştığı için kürtaj
olmak zorunda kaldığını, hakkında dedikodu yapıldığını, yaşadığı olaylar
nedeniyle alkol bağımlısı olduğunu ve majör depresyon ve travma sonrası stres
bozukluğu teşhisi ile tedavi gördüğünü belirterek 2/4/2013 tarihinde tam yargı davası
açmıştır.
14. İdare davaya cevabında;
i. Hastanelerin Sağlık Bakanlığına devredilmesinden sonra
başvurucunun Kurumda rızası ile kaldığı ancak Kurumda sağlık hizmeti
verilmediği için hemşire olarak çalışmasının mümkün olmadığı, diğer doktor ve
hemşirelerle birlikte evrak işinde görevlendirildiği belirtilmiştir.
Başvurucuya kürtaj olmasını gerektirecek bir iş verilmediği, iddianın soyut ve
temelsiz olduğu, ayrıca hizmet binalarının birleştirilmesi ve binalarda sık sık
deprem nedeniyle tadilat yapılması nedeniyle yer değişiklikleri yapıldığını ancak
başvurucunun evine yakın yerlerde görevlendirildiği ifade edilmiştir.
ii. Başvurucunun iddialarının kurum müfettişleri tarafından
incelenerek 10/11/2011 tarihli raporun düzenlendiği belirtilmiştir. Raporun
aynı kurumda çalışan personelin ifadelerine, başvurucunun şahsi sicil dosyası
ve tedavi gördüğü sağlık kuruluşlarının cevapları gözetilerek hazırlandığı ve
psikolojik baskı iddialarının gerçeği yansıtmadığı, bu iddiaların içinde
bulunulan ailevi ve çevresel etmenler dolayısıyla dile getirilmiş olabileceği
sonucuna varıldığı vurgulanmıştır.
15. İstanbul 6. İdare Mahkemesi 3/7/2013 tarihinde davanın
reddine karar vermiştir. Kararda; amirin astına mevzuata uygun olarak bir görev
vermesinin psikolojik taciz olarak kabul edilemeyeceği belirtilmiştir. Görev
yerini izinsiz terk etmesi nedeniyle disiplin cezası verilmesi veya görevini
gereği gibi yapmadığından dolayı görev yerinin değiştirilmesine dayanak olan
sigara içmek için görev yerini terk etmek gibi bazı olayların başvurucu
tarafından da kabul edildiği vurgulanarak başvurucunun iddialarına itibar
edilmediği ifade edilmiştir. Diğer yandan başvurucunun görev yerinin
değiştirilmesi ve disiplin cezalarına karşı yargı yoluna başvurmadığı da
gözetilerek ağır bir elem ve üzüntünün duyulmasına neden olabilecek ve manevi
tazminat ödenmesini gerektirecek bir durumun bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
16. Danıştay İkinci Dairesi 10/2/2015 tarihli ilamıyla anılan
kararın usul ve hukuka uygun olduğunu belirterek onanmasına oyçokluğu ile karar
vermiştir. İki üye karşı oy görüşünde; başvurucunun, sağlığının bozulduğunun
bilirkişi raporu ile tespit edildiğini, göreviyle uyumlu işlerde
çalıştırılmadığı ve 16/1/2012 tarihinden itibaren de görev yerinin bir çok kez
değiştirilmesi yönündeki uygulamaya devam edildiğini vurgulayarak olayda manevi
tazminata ilişkin koşulların oluştuğunu ifade etmişlerdir.
17. Başvurucunun karar düzeltme talebi aynı Dairenin 7/10/2015
tarihli kararıyla reddedilmiştir.
18. Nihai karar 18/11/2015 tarihinde başvurucuya tebliğ
edilmiştir.
19. Başvurucu 9/12/2015 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
20.
İlgili hukuk için bkz. Mehmet Bayrakcı (B. No: 2014/8715, 5/4/2018, §§ 22-45);
Hüdayi Ercoşkun (B.
No: 2013/6235, 10/3/2016, §§ 30-57).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
21.
Mahkemenin 18/7/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip
gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
22. Başvurucu; görev yerinin çok sık değiştirildiğini, hemşire
olmasına rağmen mesleğine uygun olmayan işlerde çalıştırıldığını, arşivde
görevlendirildiğinde odasına kamera konulduğunu, 21/7/2013 tarihinde Göztepe
İlaç ve Eczacılık Deposunda görevlendirildiğinde reçete kolilerini indirme ve
ayıklama işini yaparken rahatsızlandığını ve düşük tehlikesi nedeniyle kürtaj
olmak zorunda kaldığını, haksız uygulamaların bastırma ve yıldırma amacıyla
yapıldığını belirtmiştir. Yaşadığı olaylar nedeniyle ruh sağlığının
bozulduğunu, alkol bağımlısı olduğunu, tedavi görmek zorunda kaldığını
vurgulamıştır. Yaşadığı sağlık sorunlarının çalışma hayatında yaşadığı
olumsuzlukların sonucu olduğuna dair bilirkişi raporu olmasına rağmen
Mahkemenin haksız olarak davasını reddettiğini, Kurumda görev yapan diğer
hemşirelerden farklı olarak söz konusu görevlendirme işlemlerinin yalnızca
kendisi hakkında tesis edildiğini ifade ederek, maddi ve manevi varlığın
korunması, adil yargılanma hakları ile eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini ileri
sürmüştür. Ayrıca başvurucu kamuya açık belgelerde kimlik bilgilerinin gizli
tutulmasını talep etmiştir.
B. Değerlendirme
23. Anayasa'nın "Kişinin
dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı" kenar başlıklı 17.
maddesinin birinci ve üçüncü fıkraları şöyledir:
"Herkes, yaşama, maddi ve manevi
varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.
...
Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle
bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz."
24. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvuruya konu şikâyetlerin başvurucunun
maddi ve manevi bütünlüğüne yönelik iddialar içerdiğinden ve psikolojik taciz
kapsamında kaldığından -Anayasa Mahkemesinin önceki kararları da dikkate
alınarak- incelemenin Anayasa'nın 17. maddesi kapsamında yapılması gerektiği
değerlendirilmiştir (Hüdayi Ercoşkun, §§
59-60; Sümeyye Örnek, B. No:
2014/11091, 7/6/2017, § 16; Mehmet Bayrakcı, § 50).
25. Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin
maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip olduğu
belirtilmekte olup söz konusu düzenleme, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin
(Sözleşme) 8. maddesinde düzenlenen özel hayata saygı hakkı kapsamında güvence
altına alınan fiziksel ve zihinsel bütünlüğün korunması hakkına karşılık
gelmektedir (Sevim Akat Eşki,
B. No: 2013/2187, 19/12/2013, § 30).
26. Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarında, Anayasa'nın 17.
maddesinin birinci fıkrası ile üçüncü fıkrasının koruduğu temel haklara, bir
eylemin Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının kapsamına girebilmesi için
asgari bir ağırlık düzeyine ulaşmış olması gerektiğine ve söz konusu ağırlık
düzeyi belirlenirken gözönüne alınması gereken
durumlara ilişkin olarak ilkeler tespit edilmiştir (Şehnaz Ayhan, B. No:
2013/6229, 15/4/2014, §§ 21-26; Işıl Yaykır, B. No:
2013/2284, 15/4/2014, §§ 31-36; Emel Leloğlu, B. No:
2013/3512, 17/7/2014, §§ 26-31; Hüdayi Ercoşkun, §§ 84-88; Hacer Kahraman, B. No: 2013/7935,
20/4/2016, §§ 51-56). Belirtilen tespitler ışığında somut olaya konu olan
muamelelerin uygulanış şekli ve yöntemi ile özellikle meydana getirdiği
fiziksel ve ruhsal etkiler açısından başvurunun Anayasa’nın 17. maddesinin
üçüncü fıkrası kapsamında değerlendirilmesi için gerekli olan asgari eşiği
aştığı söylenemez. Bu nedenle başvurucunun şikâyetlerinin Anayasa’nın 17.
maddesinin birinci fıkrası kapsamında değerlendirilmesi uygun görülmüştür.
1. Genel İlkeler
27. Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarında; çalışan bireylerin
maddi ve manevi varlıklarının korunması bağlamında devletin Anayasa'nın 17.
maddesinin yanısıra 5., 12., 49. ve 56. maddeleri
çerçevesinde üstlenmesi gereken negatif ve pozitif yükümlülüklerinin kapsamına,
başta 3/5/1996 tarihli Gözden Geçirilmiş Avrupa Sosyal Şartı ile Uluslararası
Çalışma Örgütü (ILO) bünyesinde imzalanan sözleşmeler olmak üzere uluslararası
sözleşmelere taraf olan devletlerin taahhütlerine ve bu doğrultuda hayata
geçirilen düzenlemelere ilişkin açıklayıcı değerlendirmelere ve genel ilkelere
yer verilmiştir (Mehmet Bayrakcı,
§§ 61-72).
28. Söz konusu değerlendirmelerde Anayasa Mahkemesi, her somut
olayın kendi bütünlüğü içinde değerlendirilmesi koşuluyla bireylerin çalışma
ortamlarında maruz kaldıklarını ileri sürdükleri eylem, işlem ya da ihmallerin
psikolojik taciz derecesine ulaşması için birtakım unsurların aranması
gerektiğini vurgulamıştır. Bu bağlamda, ILO ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığınca hazırlanan yayın ve raporlar da dikkate alındığında, muamelelerin
psikolojik taciz olarak vasıflandırılabilmesi için;
i. İşyeri ile ilgili olarak işyerindeki yöneticiler ve/veya
diğer çalışanlar tarafından gerçekleştirilmesi ya da bu tür müdahalelere göz
yumulması,
ii. Süreklilik arz edecek şekilde tekrarlanması, keyfîlik içermesi, sistemli ve kasıtlı olması, yıldırma ve
dışlama amacı taşıması,
iii. Mağdurun kişiliğinde, mesleki durumunda veya sağlığında
zarar ortaya çıkaran ya da ciddi bir zarar tehlikesi içeren nitelikte olması
gerekir.
29. Muamelelerin neden olduğu sonuçların boyutu; mağdurun
konumuna, muamelelerin süresine, sıklığına, kim ya da kimler tarafından
gerçekleştirildiğine, mağdurun cinsiyetine, yaşına ve sağlık durumuna kadar
birçok faktöre göre değişebilmektedir (Aynur
Özdemir ve diğerleri, B. No: 2013/2453, 24/3/2016, § 79; Hacer Kahraman, § 69).
30. Yine bu değerlendirmelere göre çalışanların yaşamlarına
etkisi bakımından çekilmez bir ağırlık ve yoğunluk derecesine ulaşarak onların
manevi bütünlüklerini tehdit eden ve psikolojik taciz olarak nitelendirilen
eylem, işlem ya da ihmaller konusunda Anayasa'nın 17. maddesinin birinci
fıkrası kapsamında devletin üstlenmesi gereken pozitif yükümlülükler temel
olarak şöyle sıralanabilir:
i. Çalışanlara yönelen psikolojik taciz mahiyetindeki
davranışların oluşmaması için önlemler alınması,
ii. Şikâyetleri etkili şekilde inceleyecek denetim
mekanizmalarının oluşturulması,
iii. Pozitif ayrıcalıklar sunulması gereken çalışanların önündeki
güçlüklerin kaldırılması ve kolaylaştırıcı imkânlardan yararlandırılmasının
sağlanması,
iv. Yıldırıcı ve kasıtlı tutumlara maruz kalanların uğradıkları
maddi ve manevi zararlarının giderilmesi ya da ortaya çıkan uyuşmazlıkların
çözümüne ilişkin yasal altyapının oluşturulması ve suç teşkil eden durumlarda
sorumluların yasal çerçevede cezalandırılmalarının sağlanması,
v. Oluşan zararların tazmin edilmesi amacıyla açılan davalarda
mağdurların haklarını adil şartlarda savunabileceği usule ilişkin etkili
güvencelerden yararlandırılması ve yargılamalar sonucunda temel hakların
içerdiği güvenceleri koruyacak şekilde mahkemelerce ulaşılan sonuçların ilgili
ve yeterli gerekçelerle açıklanması.
31. Son olarak Anayasa Mahkemesince yapılan değerlendirmelerde,
daha önceki kararlarda sıklıkla vurgulandığı üzere mevzuatın yorumlanmasıyla
ilgili sorunları çözmenin öncelikle derece mahkemelerinin yetki ve sorumluluk
alanında olduğu hatırlatılmıştır. Sistemli ve kasıtlı olarak haksız şekilde
gerçekleştirildiği iddia edilen eylem, işlem ve ihmallerin psikolojik taciz
olarak değerlendirilip değerlendirilmeyeceğine yönelik olarak yapılacak
incelemede, olayın tüm tarafları ile doğrudan temas hâlinde bulunan derece
mahkemelerinin olayın koşullarını değerlendirmek açısından daha avantajlı
konumda bulunduğu tartışmasızdır. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesinin rolü bu
kuralların yorumunun Anayasa’ya uygun olup olmadığını belirlemekle sınırlıdır (Aynur Özdemir ve diğerleri, § 81; Hacer Kahraman, § 70).
2. İlkelerin Olaya Uygulanması
32. Somut olayda ayrıntılı bir şekilde hazırlanmış idari
soruşturma raporları incelendiğinde; başvurucunun iddialarının ifadesine
başvurulan iş arkadaşlarının beyanları ve işyeri kayıtları dikkate alınarak
değerlendirildiği ve raporda da tespit edildiği üzere bir kısım görev ve görev
yeri değişikliklerinin başvurucunun talebi üzerine gerçekleştirildiği
görülmüştür. Ayrıca başvurucunun yakındığı ve mesleğine uygun olmadığını iddia
ettiği bazı işlerin, görev yerinde sağlık hizmeti verilmemesi nedeniyle diğer
personel tarafından da yapıldığı rapor içeriğinden anlaşılmaktadır.
Başvurucunun bozulmuş gebelik tanısıyla kürtaj olmasının işyeri koşullarıyla
ilişkili olduğuna dair belge ve bilgi ortaya koyamadığı gibi anılan müfettiş raporlarında
da kürtajın çalışma koşullarından kaynaklandığına dair tespit yapılamadığı
anlaşılmıştır.
33. Öte yandan İdarenin Kurumda yapılan işler ve işleyiş ile
ilgili yaptığı açıklamalarına karşılık başvurucunun görev yaptığı Kurumda
sağlık hizmeti verilmesine rağmen hemşirelik kapsamında olmayan işlerde
görevlendirildiği ve verilen görevlerin Kurumun ifa ettiği işler kapsamında
olmadığı yönünde belge sunamadığı görülmüştür. Başvurucu hakkındaki
görevlendirmelerin idarenin takdir yetkisinin kapsamında kaldığı, başvurucunun
yaşadığı olaylara Kurumun kayıtsız kalmayarak iddiaları ile ilgili müfettiş
incelemesi yaptırdığı ayrıca başvurucunun anılan görevlendirmelere itiraz
etmediği hususları birlikte değerlendirildiğinde, başvurucunun maruz kaldığı
işlem ile eylemlerin İdarenin takdir yetkisini aşan, keyfî ve kasıtlı
uygulamalar olduğu ortaya konulamamıştır.
34. Tüm bu hususlar bir bütün hâlinde değerlendirildiğinde
başvurucunun, yaşadığı sağlık sorunlarına sebep olacak şekilde süreklilik arz
eden, yıldırma ve dışlama amacına yönelik sistematik uygulamalara maruz kaldığı
yönündeki iddianın temellendirilemediği anlaşılmaktadır. Ayrıca başvurucunun
çalışma ortamında maruz kaldığını ileri sürdüğü eylem ya da işlemlerin
kişiliğinde ve mesleki durumunda zarar ortaya çıkaran boyutta olmadığı ve
mesleki tecrübesi yüksek olan başvurucunun yaşamına etkisi bakımından çekilmez
bir ağırlık ve yoğunluk derecesine ulaşmadığı değerlendirilmiştir. Bu kapsamda
tam yargı davasını reddeden İstanbul 6. İdare Mahkemesinin gerekçeli kararında,
müdahalelerin başvurucunun maddi ve manevi varlığı üzerindeki etkilerinin
tartışıldığı ve derece mahkemelerinin gerekçelerinin bu yönde ilgili ve yeterli
şekilde olduğu kanaatine varılmıştır.
35.
Açıklanan gerekçelerle bir ihlalin bulunmadığı açık olan başvurunun bu kısmının
diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurucunun kamuya açık belgelerde kimliğinin gizli
tutulması talebinin KABULÜNE,
B. Kişinin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme
hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
18/7/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.