TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
MUSTAFA DUMAN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2015/19177)
|
|
Karar Tarihi: 19/2/2019
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Serruh KALELİ
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Yusuf Şevki
HAKYEMEZ
|
Raportör
|
:
|
Eşref Uğur
ŞENOL
|
Başvurucu
|
:
|
Mustafa
DUMAN
|
Vekili
|
:
|
Av. Mehmet
Halim YILDIZOĞLU
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, ruhsatsız olan binanın yıkılması ve binanın yıkımı
sırasında taşınmaz üzerinde bulunan ağaçlar ve diğer bitkilere zarar verilmesi
nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 8/12/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
8. Başvurucu, Antalya'nın Alanya ilçesi Konaklı beldesi Pamukyeri Mahallesi 108 ada 1 parsel sayılı taşınmazın tapu
kayıtlarına göre malikidir. Taşınmaz, tapuda arsa
niteliğiyle kayıtlıdır. Bu taşınmaz üzerinde başvurucuya ait restoran olarak
kullanılan bir bina bulunmaktadır.
9. Konaklı Belediyesi (Belediye) tarafından yapılan denetimde
taşınmaz üzerinde yer alan binanın kaçak olarak inşa edildiği tespit edilmiş ve
10/4/2007 tarihinde bina mühürlenmiştir. Belediye Encümeni 12/4/2007 tarihinde,
13/5/1985 tarihli ve 3194 sayılı İmar Kanunu’nun 42. maddesi gereğince
başvurucuya 1.000 TL para cezası vermiştir. Diğer taraftan aynı kararla yapının
ıslahı için başvurucuya bir aylık süre verilmiştir.
10. Belediye tarafından 24/4/2007 tarihinde de söz konusu para cezasına
ilişkin ceza ihbarnamesi düzenlenmiştir. Başvurucu bu para cezası kararına
itiraz etmiştir. Belediye Encümeninin 10/5/2007 tarihli kararıyla başvurucunun
itirazının reddine karar verilmiştir.
11. Diğer taraftan Belediye Encümeni 6/9/2007 tarihinde, Konaklı
beldesi Pamukyeri Mahallesi Paşa Otel karşısı Tropical Otel üstü
olarak ifade edilen muhitte Belediye tarafından mühürlenen yere bina yapan
M.B.ye 3194 sayılı Kanun'un 42. maddesi gereğince 2.500 TL idari para cezası
vermiştir. Aynı kararda mühürlü yere yapılan yapının yıkılmasına karar
verilmiştir.28/4/2008 tarihli 229266 sıralı tahsilat makbuzundan, anılan para
cezasının M.B. tarafından Belediyeye ödendiği anlaşılmaktadır.
12. Belediye Fen İşleri Müdürlüğünün 9/8/2010 tarihli yazısında,
10/4/2007 tarihinde mühürlenen başvurucuya ait ruhsatsız yapının 3194 sayılı
Kanun'un 32. maddesi uyarınca 11/8/2010 tarihinde yıkılacağı belirtilmiştir. Bu
kararın icrası amacıyla hazırlanan tebliğ evrakının başvurucuya teslim edilmek
üzere bina bekçisine tebliğ edildiğine ilişkin 9/8/2010 tarihli tutanak
tutulduğu görülmüştür. Başvurucunun beyanına göre yıkım işlemi Belediye
tarafından 11/8/2010 tarihinde gerçekleştirilmiştir.
13. Başvurucunun delil tespiti talebi üzerine Alanya 1. Sulh
Hukuk Mahkemesince (D. İş 2010/239 sayılı dosya) mahallinde 13/8/2010 tarihinde
keşif yapılmıştır. Bu keşif üzerine alınan bilirkişi raporlarında keşif tarihi
itibarıyla taşınmaz üzerinde bulunan bina ve kamelyanın yıkılmış olduğu,
binanın etrafında bulunan meyve ağaçları, peyzaj amaçlı dikilen süs bitkileri
ile erozyonu engellemek amacıyla yapılan eski terasların sökülüp yıkıldığı
belirtilmiştir. Yıkım nedeniyle oluşan zarar miktarı inşaat bilirkişi raporunda
185.000 TL; ziraat bilirkişi raporunda ise 2.750 TL olarak tespit edilmiştir.
14. Başvurucu; yıkım kararı olmamasına rağmen binanın yıkıldığı
iddiasıyla ilgili Belediye başkanı ve görevlileri hakkında şikâyetçi olmuştur.
Başvuru formuna ekli 20/9/2011 tarihli ön inceleme raporu incelendiğinde,
Antalya Valiliğinin 27/7/2011 tarihli yazısıyla başlatılan ön inceleme
sonucunda ilgili Belediye başkanı ve görevlileri hakkında soruşturma izni
verilmesi hususunda görüş sunulmuştur. Raporda, söz konusu yapıya ait hukuki
geçerliliği olan mevzuata uygun bir yıkım kararı bulunmadığı vurgulanmıştır.
Başvurucunun beyanına göre Alanya Kaymakamlığı tarafından -belirtilmeyen bir
tarihte- ilgililer hakkında soruşturma açılmasına yer olmadığına karar
verilmiştir.
15. Başvurucu, yıkım işleminin gerçekleştirilmesi üzerine
Belediye Encümeninin 12/4/2007 tarihli ve 53 sayılı kararının iptali ile yıkım
nedeniyle oluşan zararının tazmini için 17/8/2010 tarihinde Antalya 1. İdare
Mahkemesinde (Mahkeme) tam yargı davası açmıştır.
16. Mahkeme 23/9/2011 tarihinde davanın reddine karar vermiştir.
Kararın gerekçesinde, başvurucunun idari para cezası ile kaçak yapının ıslahı
için bir aylık süre verilmesi yönündeki 12/4/2007 tarihli idari işleme karşı
dava açtığı fakat 6/9/2007 tarihli yıkım kararına dair idari işleme karşı dava
açılmadığından anılan kararın kesinleştiği belirtilmiştir. Buna göre, yıkım
kararı dava açılmaksızın kesinleştiğinden bu karara dayalı olarak tesis olunan
işlemlerde hukuka aykırılık bulunmadığı ifade edilmiştir. Diğer taraftan
kararda, yıkılan yapının Augea Antik Kenti III.
Derece Arkeolojik Sit Alanında kalması nedeniyle ruhsata bağlanmasının mümkün
olmadığı da vurgulanmıştır.
17. Danıştay Ondördüncü Dairesi
17/4/2014 tarihinde kararın onanmasına hükmetmiştir. Başvurucunun karar
düzeltme talebi de aynı Daire tarafından 8/10/2015 tarihinde reddedilmesi
üzerine karar kesinleşmiştir.
18. Nihai karar, başvurucu vekiline 9/11/2015 tarihinde tebliğ
edilmiştir.
19. Başvurucu 8/12/2015 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
20. 3194 sayılı Kanun’un "Yapı
ruhsatiyesi" kenar başlıklı 21. maddesinin birinci fıkrası
şöyledir:
“Bu
Kanunun kapsamına giren bütün yapılar için 26 ncı maddede belirtilen istisna dışında belediye veya
valiliklerden yapı ruhsatiyesi alınması mecburidir.”
21. 3194 sayılı Kanun’un "Ruhsat
alma şartları" kenar başlıklı 22. maddesi şöyledir:
“Yapı
ruhsatiyesi almak için belediye, valilik bürolarına yapı sahipleri veya kanuni
vekillerince dilekçe ile müracaat edilir. Dilekçeye sadece tapu (istisnai
hallerde tapu senedi yerine geçecek belge), mimari proje, statik proje,
elektrik ve tesisat projeleri, resim ve hesapları, röperli
veya yoksa, ebatlı kroki eklenmesi gereklidir.
Belediyeler veya valiliklerce ruhsat ve ekleri
incelenerek eksik ve yanlış bulunmuyorsa müracaat tarihinden itibaren en geç
otuz gün içinde yapı ruhsatiyesi verilir.
Eksik veya yanlış olduğu takdirde; müracaat
tarihinden itibaren onbeş gün içinde müracaatçıya
ilgili bütün eksik ve yanlışları yazı ile bildirilir. Eksik ve yanlışlar
giderildikten sonra yapılacak müracaattan itibaren en geç onbeş
gün içinde yapı ruhsatiyesi verilir.”
22. 3194 sayılı Kanun’un
"Ruhsatsız veya ruhsat ve eklerine aykırı olarak başlanan yapılar" kenar
başlıklı 32. maddesi şöyledir:
“Bu
Kanun hükümlerine göre ruhsat alınmadan yapılabilecek yapılar hariç; ruhsat
alınmadan yapıya başlandığı veya ruhsat ve eklerine aykırı yapı yapıldığı
ilgili idarece tespiti, fenni mesulce tespiti ve ihbarı veya herhangi bir
şekilde bu duruma muttali olunması üzerine, belediye veya valiliklerce o andaki
inşaat durumu tespit edilir. Yapı mühürlenerek inşaat derhal durdurulur.
Durdurma, yapı tatil zaptının yapı yerine
asılmasıyla yapı sahibine tebliğ edilmiş sayılır. Bu tebligatın bir nüshasıda muhtara bırakılır.
Bu tarihten itibaren en çok bir ay içinde yapı
sahibi, yapısını ruhsata uygun hale getirerek veya ruhsat alarak, belediyeden veya
valilikten mühürün kaldırılmasını ister.
Ruhsata aykırılık olan yapıda, bu aykırılığın
giderilmiş olduğu veya ruhsat alındığı ve yapının bu ruhsata uygunluğu,
inceleme sonunda anlaşılırsa, mühür, belediye veya valilikçe kaldırılır ve
inşaatın devamına izin verilir.
Aksi takdirde, ruhsat iptal edilir, ruhsata
aykırı veya ruhsatsız yapılan bina, belediye encümeni veya il idare kurulu
kararını müteakip, belediye veya valilikçe yıktırılır ve masrafı yapı
sahibinden tahsil edilir.”
23. 3194 sayılı Kanun’un
"İdari müeyyideler" kenar başlıklı 42. maddesinin ilgili
kısmı şöyledir:
“Bu
maddede belirtilen ve imar mevzuatına aykırılık teşkil eden fiil ve hallerin
tespit edildiği tarihten itibaren on iş günü içinde ilgili idare encümenince
sorumlular hakkında, üstlenilen her bir sorumluluk için ayrı ayrı olarak bu
maddede belirtilen idari müeyyideler uygulanır.
Ruhsat alınmaksızın veya ruhsata, ruhsat eki
etüt ve projelere veya imar mevzuatına aykırı olarak yapılan yapının sahibine,
yapı müteahhidine veya aykırılığı altı iş günü içinde idareye bildirmeyen
ilgili fenni mesullere yapının mülkiyet durumuna, bulunduğu alanın özelliğine,
durumuna, niteliğine ve sınıfına, yerleşmeye ve çevreye etkisine, can ve mal
emniyetini tehdit edip etmediğine ve aykırılığın büyüklüğüne göre, beşyüz Türk Lirasından az olmamak üzere, aşağıdaki şekilde
hesaplanan idari para cezaları uygulanır:
...”
B. Uluslararası Hukuk
24. Keriman
Tekin ve diğerleri/Türkiye (B. No: 22035/10, 15/11/2016) kararına
konu olay, başvuruculara ait 1997 yılında yaptırılan konutun bir okul inşaatı
yapımı sırasında zarar görmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği
iddiasına ilişkindir. Bu olayda derece mahkemeleri konutun ruhsatsız olduğu
gerekçesiyle başvurucuların tazminat taleplerini reddetmiştir. Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi (AİHM) tarafından, özellikle ruhsatsız olarak yapılmış olsa
da kamu makamlarınca bu yapının yıktırılmadığı veya yıkımı yönünde bir işleme
de girişilmediğine dikkat çekilerek tapuya tescil edilen konut yönünden
başvurucuların Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne (Sözleşme) ek 1 No.lu
Protokol'ün 1. maddesinin birinci paragrafında ifade edilen anlamda mülk teşkil
edebilecek menfaatlerinin olduğu belirtilmiştir (Keriman Tekin ve diğerleri/Türkiye, §§ 40-47). AİHM; başvuruyu
genel ilke niteliğindeki mülkiyetten barışçıl yararlanma hakkına ilişkin
birinci kural çerçevesinde incelemiş (Keriman Tekin ve diğerleri/Türkiye, §§ 52, 55), müdahalenin kanuni
dayanağının çevreyi korumak yönünde bir meşru amacı içerdiğini kabul etmiştir (Keriman Tekin ve diğerleri/Türkiye, §§ 68, 69).
Ancak AİHM'e göre somut olayın koşullarında oluşan
maddi zarara rağmen başvurucuların tazminat taleplerinin reddedilmesi,
başvurucuların mülkiyet hakkı kapsamındaki menfaatleri ile kamunun yararı
arasındaki adil dengeyi bozmuş; başvuruculara aşırı ve olağan dışı bir külfet
yükletilmesine yol açmıştır. AİHM, bu gerekçelerle başvurucuların mülkiyet
haklarının ihlaline karar vermiştir (Keriman Tekin ve diğerleri/Türkiye, §§ 70, 71).
25. Benzer şekilde Tiryakioğlu/Türkiye
(k.k.), (B. No: 24404/02, 13/5/2008)
kararında da AİHM, başvurucunun askerî güvenlik bölgesi içinde ruhsatsız olarak
yapılan binanın yıkımına ilişkin şikâyetini incelemiştir. AİHM özellikle bu
alanda bina yapılamayacağına dair düzenlemenin öngörülebilir olduğuna ve
nitekim binanın yapımından kısa bir süre sonra da yıkım ile ilgili idare
tarafından işlemler yapıldığına vurgu yapmıştır. AİHM, bu alanda kamu
makamlarına tanınan geniş takdir yetkisi de dikkate alındığında başvurucuya
şahsi olarak aşırı bir külfet yüklenmediğini belirterek müdahaleyi ölçülü
bulmuştur.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
26. Mahkemenin 19/2/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların
İddiaları
27. Başvurucu, maliki olduğu taşınmaz üzerindeki yapının imar
affı hükümlerinden faydalandırılması gerektiğini ifade etmiştir. Başvurucu bina
üzerinde yapmış olduğu tamirat ve tadilatların ruhsata tabi olmadığını, diğer
taraftan bina hakkında alınmış bir yıkım kararı olmadan binanın yıkıldığını
savunmuştur. Başvurucuya göre Belediyenin yıkım işlemine dayanak olarak
gösterdiği 6/9/2007 tarihli karar, M.B. isimli başka bir kişiye ait binaya
ilişkin alınmıştır.
28. Başvurucu, 6/9/2007 tarihli yıkım kararının kendi binasına
ilişkin olmamasına rağmen derece mahkemelerince yıkım işleminin dayanağı olarak
kabul edilmesinin adil yargılanma hakkını ihlal ettiğini ileri sürmüştür. Diğer
taraftan başvurucu, binanın yıkılmasına rağmen zararının karşılanmadığını,
yıkım işlemi sırasında binanın çevresinde bulunan çok yıllık ağaç ve diğer
bitkilerin de haksız bir şekilde yok edildiğini fakat zararının tazmin
edilmediğini belirterek mülkiyet hakkının ihlal edildiğinden yakınmıştır.
B. Değerlendirme
29. Anayasa’nın 35. maddesi şöyledir:
“Herkes,
mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla
sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına
aykırı olamaz.”
30. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi
takdir eder (Tahir Canan, B. No:
2012/969, 18/9/2013, § 16).
31. Somut olayda başvurucu, mülkiyet hakkı dışında adil
yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmektedir. Ancak başvurucunun asıl
şikâyetinin yıkım kararı olmamasına rağmen binasının yıkıldığı, yıkım işlemi
sırasında binanın çevresinde bulunan ağaçların ve bitkilerin söküldüğü, buna
rağmen zararının karşılanmadığına ilişkin olduğu anlaşılmaktadır. Bu nedenle
başvurucunun şikâyetlerinin tümünün, binanın yıkımına rağmen zararın giderilmemesi
ve diğer zararların tazmin edilmemesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlali
iddiası kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
1. Binanın Yıkımı
Nedeniyle Mülkiyet Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
32. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir nedeni de bulunmadığı anlaşılan
mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna
karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Mülkün Varlığı
33. Anayasa'nın 35. maddesinin birinci fıkrasında "Herkes, mülkiyet ve miras haklarına
sahiptir." denilmek suretiyle mülkiyet hakkı güvenceye
bağlanmıştır. Anayasa'nın anılan maddesiyle güvenceye bağlanan mülkiyet hakkı,
ekonomik değer ifade eden ve parayla değerlendirilebilen her türlü mal varlığı
hakkını kapsamaktadır (AYM, E.2015/39, K.2015/62, 1/7/2015, § 20). Bu bağlamda
mülk olarak değerlendirilmesi gerektiğinde kuşku bulunmayan menkul ve
gayrimenkul mallar ile bunların üzerinde tesis edilen sınırlı ayni haklar ve
fikrî hakların yanı sıra icrası kabil olan her türlü alacak da mülkiyet
hakkının kapsamına dâhildir (Mahmut Duran ve
diğerleri, B. No: 2014/11441, 1/2/2017, § 60).
34.Başvuru konusu olayda binanın ruhsatının bulunmadığı açıktır.
Bununla birlikte söz konusu binanın kullanımı yönünden başvurucunun Anayasa'nın
35. maddesi uyarınca mülkiyet hakkı kapsamında korunması gereken bir
menfaatinin mevcut olduğu kabul edilmiştir.
ii. Müdahalenin Varlığı
35. Anayasa’nın 35. maddesi ile mülkiyet hakkına temas eden
diğer hükümleri birlikte değerlendirildiğinde Anayasa'nın mülkiyet hakkına
müdahaleyle ilgili üç kural ihtiva ettiği görülmektedir. Buna göre Anayasa'nın
35. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin mülkiyet hakkına sahip olduğu
belirtilmek suretiyle mülkten barışçıl
yararlanma hakkına yer verilmiş; ikinci fıkrasında da mülkten
barışçıl yararlanma hakkına müdahalenin çerçevesi belirlenmiştir. Maddenin
ikinci fıkrasında genel olarak mülkiyet hakkının hangi koşullarda
sınırlanabileceği belirlenerek aynı zamanda mülkten
yoksun bırakmanın şartlarının genel çerçevesi de çizilmiştir.
Maddenin son fıkrasında ise mülkiyet hakkının kullanımının toplum yararına
aykırı olamayacağı kurala bağlanmak suretiyle devletin mülkiyetin kullanımını
kontrol etmesine ve düzenlemesine imkân sağlanmıştır. Anayasa'nın diğer bazı
maddelerinde de devlet tarafından mülkiyetin kontrolüne imkân tanıyan özel
hükümlere yer verilmiştir. Ayrıca belirtmek gerekir ki mülkten yoksun bırakma
ve mülkiyetin düzenlenmesi, mülkiyet hakkına müdahalenin özel biçimleridir (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, B. No:
2014/1546, 2/2/2017, §§ 55-58).
36. Somut olayda Belediye tarafından başvurucuya ait bina
tazminat ödenmeksizin yıkılmıştır. Dolayısıyla kamu makamlarının doğrudan
yürütmekte olduğu bir faaliyet sırasında başvurucunun mülkiyet hakkına yönelik
bir müdahale söz konusudur.
37. Mülkiyet hakkı yönünden şikâyet edilen temel husus taşınmaz
üzerindeki yapının tazminat ödenmeksizin yıkılmasına ilişkindir. Başvurucunun mülkiyet hakkına yapılan bu
müdahale, mülkiyetten yoksun bırakma niteliği taşımadığı gibi mülkiyetin kamu
yararına kullanımının kontrolü veya düzenlenmesi gibi bir amacı da
içermemektedir. Dolayısıyla müdahalenin mülkiyetten
barışçıl yararlanma hakkına saygıya ilişkin genel kural çerçevesinde
incelenmesi gerekir.
iii. Müdahalenin İhlal
Oluşturup Oluşturmadığı
38. Anayasa’nın 13. maddesi şöyledir:
“Temel
hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili
maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir.
Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve
lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
39. Anayasa’nın 35. maddesinde mülkiyet hakkı sınırsız bir hak
olarak düzenlenmemiş, bu hakkın kamu yararı amacıyla ve kanunla
sınırlandırılabileceği öngörülmüştür. Mülkiyet hakkına müdahalede bulunulurken
temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin genel ilkeleri
düzenleyen Anayasa'nın 13. maddesinin de gözönünde
bulundurulması gerekmektedir. Anılan madde uyarınca temel hak ve özgürlükler,
demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olmaksızın
Anayasa'nın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak
kanunla sınırlanabilir. Dolayısıyla mülkiyet hakkına yönelik müdahalenin
Anayasa'ya uygun olabilmesi için kanuna dayanması, kamu yararı amacı taşıması
ve ayrıca ölçülülük ilkesi gözetilerek yapılması gerekmektedir (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, § 62).
(1) Kanunilik
40. Mülkiyet hakkına yönelik müdahalelerde ilk incelenmesi
gereken ölçüt kanuna dayalı olma ölçütüdür. Müdahalenin kanuna dayalı olması,
müdahaleye ilişkin yeterince ulaşılabilir, belirli ve öngörülebilir kanun
hükümlerinin bulunmasını gerektirmektedir (Türkiye
İş Bankası A.Ş. [GK], B. No: 2014/6192, 12/11/2014, § 44; Ford Motor Company,
B. No: 2014/13518, 26/10/2017, § 49; Necmiye
Çiftçi ve diğerleri, B. No: 2013/1301, 30/12/2014, § 55). Somut
olayda derece mahkemesince 3194 sayılı Kanun'un 32. ve 42. maddeleri kapsamında
idari işlemin hukuka aykırı olmadığı sonucuna varılmıştır. Bu itibarla
ulaşılabilir, öngörülebilir ve belirli olduğu açık olan söz konusu kanun
hükümlerine dayanan müdahalenin kanunilik ölçütünü taşıdığı
değerlendirilmiştir.
(2) Meşru
Amaç
41. Anayasa'nın 13. ve 35. maddeleri uyarınca mülkiyet hakkı
ancak kamu yararı amacıyla sınırlandırılabilmektedir (Nusrat Külah,B. No:
2013/6151, 21/4/2016, §§ 53, 56; Yunis Ağlar,
B. No: 2013/1239, 20/3/2014, §§ 28, 29).
42. Anayasa'nın 56. maddesinde, herkesin sağlıklı ve dengeli bir
çevrede yaşama hakkına sahip olduğu düzenlenmiş; çevreyi geliştirmenin, çevre
sağlığını korumanın ve çevre kirliliğini önlemenin devlet ve vatandaşların
ödevi olduğu belirtilmiştir. İnşa edilecek yapıların imar mevzuatına uygun
olarak yapılmasının sağlanması ve bu kapsamda ilgili mevzuat hükümleri uyarınca
ruhsat alınmadan yapılabileceği açıkça düzenlenen yapılar hariç diğer yapıların
ruhsata bağlanması suretiyle yapılaşmanın fen, sağlık ve çevre şartlarına uygun
olarak teşekkülü; sağlıklı, güvenli, kaliteli ve ekonomik yaşam çevrelerinin
oluşturulması bakımından önem teşkil etmektedir. Bu bakımdan yapılaşmanın fen,
sağlık ve çevre şartlarına uygunluğunun sağlanmasında ve buna ilişkin
düzenlemelerde kamu yararı bulunduğu kabul edilmelidir (Osman Yücel, B. No: 2014/4874, 15/6/2016,
§§ 82-84).
43. Somut olay bağlamında başvurucuya ait taşınmaz üzerindeki
yapının ruhsatı olmadığı gerekçesiyle yıkılmasının kamu yararına dayalı meşru
bir amacının bulunduğu açıktır.
(3) Ölçülülük
(a) Genel
İlkeler
44. Ölçülülük ilkesi elverişlilik,
gereklilik ve orantılılık olmak üzere üç alt ilkeden
oluşmaktadır. Elverişlilik
öngörülen müdahalenin ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli
olmasını, gereklilik ulaşılmak
istenen amaç bakımından müdahalenin zorunlu olmasını yani aynı amaca daha hafif
bir müdahale ile ulaşılmasının mümkün olmamasını, orantılılık ise bireyin hakkına yapılan müdahale ile
ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini
ifade etmektedir (AYM, E.2011/111, K.2012/56, 11/4/2012; E.2014/176, K.2015/53,
27/5/2015; E.2016/13, K.2016/127, 22/6/2016, § 18; Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013, §
38).
45. Orantılılık ilkesi gereği kişilerin mülkiyet hakkının
sınırlandırılması hâlinde elde edilmek istenen kamu yararı ile bireyin hakları
arasında adil bir dengenin kurulması gerekmektedir. Bu adil denge, başvurucunun
şahsi olarak aşırı bir yüke katlandığının tespit edilmesi durumunda bozulmuş
olacaktır. Müdahalenin orantılılığını değerlendirirken Anayasa Mahkemesi; bir
taraftan ulaşılmak istenen meşru amacın önemini, diğer taraftan da müdahalenin
niteliğini, başvurucunun ve kamu otoritelerinin davranışlarını gözönünde bulundurarak başvurucuya yüklenen külfeti dikkate
alacaktır (Arif Güven, B. No:
2014/13966, 15/2/2017, §§ 58, 60; Osman Ukav, B. No: 2014/12501, 6/7/2017, § 71).
(b) İlkelerin
Olaya Uygulanması
46. Somut olayda çevre ve insan sağlığı için tehlike arz eden
binanın yıkımı yönündeki müdahalenin elverişli
olduğu, daha uygun başka bir aracın bulunduğu da gösterilemediğinden gerekli olduğu kuşkusuzdur. Bu sebeple
müdahalenin orantılılığının
tartışılması gerekmektedir.
47. Somut olayda başvurucuya ait binanın kaçak olarak inşa
edildiği tespit edilmiş ve 10/4/2007 tarihinde bina mühürlenmiştir. Belediye
Encümeninin 12/4/2007 tarihli kararıyla da binanın ıslahı için başvurucuya bir
aylık süre verilmiştir. Diğer taraftan Belediye Encümeninin almış olduğu
6/9/2007 tarihli yıkım kararı bulunmaktadır (bkz. §§ 9-11). Başvurucu yıkım
kararının kendi binasına ilişkin olmadığını, bu kararın M.B. isimli başka bir
kişinin binası hakkında alındığını savunmaktadır. Derece mahkemelerince
başvurucunun bu konudaki itirazları hakkında bir değerlendirme yapılmadığı
anlaşılmaktadır. Bununla birlikte daha önce de değinildiği üzene yıkım
kararından önce başvurucu hakkında ruhsatsız yapı nedeniyle idari para cezası
uygulandığı ve ayrıca binanın ıslahı için başvurucuya bir aylık süre tanındığı
görülmektedir.
48.Üstelik somut olayda söz konusu esas itibarıyla ruhsatsız
olarak inşa edilen bu yapının yıkımının başvurucu açısından öngörülebilir olup
olmadığı değerlendirilmelidir.
49. Anayasa Mahkemesi daha önce çeşitli kararlarında binanın
ruhsatsız da olsa idare tarafından makul olmayan bir süre boyunca yıkımı
yönünde herhangi bir işlem yapılmadığı olaylarda öngörülemeyecek bir yıkım
sebebiyle tazminat ödenmemesinin başvuruculara şahsi olarak aşırı bir külfet
yüklediği sonucuna varmış ve ölçülülük yönünden mülkiyet hakkının ihlaline
karar vermiştir (Ayşe Öztürk, B.
No: 2013/6670, 10/6/2015, §§ 110-112; Rifat Algan, B. No: 2014/19138, 22/2/2018, §§ 68-74; İrfan Öztekin, B. No: 2014/19140,
5/12/2017, §§ 61-67).
50. Bununla birlikte somut olay çeşitli yönleriyle söz konusu
başvurulardan farklılaşmaktadır. Buna göre başvurucuya ait binanın ruhsatsız
olarak inşa edildiği tespit edilmiş ve 10/4/2007 tarihinde bina mühürlenmiştir.
Öncelikle başvurucunun, binanın öteden beri ruhsatsız olarak inşa edilmiş olup
da öngörülemez bir şekilde yıkımına karar verildiği yönünde açık bir şikâyeti
bulunmamaktadır. Bunun yanında Belediye Encümeninin 12/4/2007 tarihli kararıyla
binanın ıslahı için başvurucuya bir aylık süre verilmiş ayrıca başvurucu
hakkında idari para cezası uygulanmıştır. Dolayısıyla başvurucu bu tarihte
binanın ruhsata aykırı olduğunu öğrenmiş olup yıkılabileceğini öngörebilir
durumdadır. Üstelik başvurucu söz konusu idari işleme karşı dava açtığına dair
herhangi bir bilgi veya belge de sunamamıştır. Diğer bir deyişle başvurucu
yapının imara aykırı olmadığını ileri sürebilecek iken bu imkândan
yararlanmamıştır. Diğer taraftan şikâyet edilen yıkım işlemi ise 11/8/2010
tarihinde gerçekleştirilmekle binanın mühürlenmesinden yıkım işleminin
gerçekleştiği tarihe kadar yalnızca üç yıl gibi bir süre geçmiştir. Ayrıca
yıkım işleminin gerçekleştiği tarih itibarıyla taşınmazın III. derece
arkeolojik sit alanında kaldığı da dikkate alınmalıdır.
51. Sonuç olarak başvuru konusu olayda kamu makamlarının
ruhsatsız olarak inşa edildiği tespit edilip mühürlenen diğer yönüyle de
arkeolojik sit alanı içerisinde bulunan bu binanın yıkılıp yıkılmayacağı
noktasında belirsiz bir durum bulunmamaktadır. Ruhsatsız olarak inşa edilen
yapıların tespit edilerek ruhsata bağlanması mümkün olmadığı takdirde yıkımı
noktasında kamu makamlarına tanınan takdir yetkisi ve binanın yıkılmasının
dayandığı kamu yararı amacının ağırlığıyla karşılaştırıldığında müdahalenin
başvurucuya aşırı bir külfet yüklediği söylenemez. Dolayısıyla müdahalenin
belirtilen kamu yararı amacı ile başvurucunun mülkiyet hakkının korunması
arasında olması gereken adil denge bozulmamış olup müdahale ölçülüdür.
52. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 35. maddesinde güvence
altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.
2. Diğer Zararlar Nedeniyle Mülkiyet Hakkının
İhlal Edildiğine İlişkin İddia
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
53. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan
mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna
karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Mülkün Varlığı
54. Başvuru konusu olayda başvurucuya ait taşınmaz üzerinde
bulunan ve yıkım işlemi sırasında zarar gören ağaçlar ve diğer bitkiler
yönünden başvurucunun Anayasa'nın 35. maddesi uyarınca mülkiyet hakkı
kapsamında korunması gereken bir menfaatlerinin mevcut olduğu kabul edilmiştir.
ii. Müdahalenin Varlığı
55. Somut olayda Belediye tarafından başvurucuya ait taşınmaz
üzerindeki ağaçlar ve diğer bitkiler yıkım işlemi sırasında sökülerek
kullanılamaz hâle getirilmiştir. Başvurucunun
mülkiyet hakkına yapılan bu müdahalenin mülkiyetten
barışçıl yararlanma hakkına saygıya ilişkin genel kural çerçevesinde
incelenmesi gerekir (bkz. §§ 35-37).
iii. Müdahalenin İhlal
Oluşturup Oluşturmadığı
56. Anayasa’nın 13. maddesi şöyledir:
“Temel
hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde
belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu
sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik
Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
57. Anayasa’nın 35. maddesinde mülkiyet hakkı sınırsız bir hak
olarak düzenlenmemiş, bu hakkın kamu yararı amacıyla ve kanunla
sınırlandırılabileceği öngörülmüştür. Mülkiyet hakkına müdahalede bulunulurken
temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin genel ilkeleri düzenleyen
Anayasa'nın 13. maddesinin de gözönünde
bulundurulması gerekmektedir. Anılan madde uyarınca temel hak ve özgürlükler,
demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olmaksızın
Anayasa'nın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak
kanunla sınırlanabilir. Dolayısıyla mülkiyet hakkına yönelik müdahalenin
Anayasa'ya uygun olabilmesi için kanuna dayanması, kamu yararı amacı taşıması
ve ayrıca ölçülülük ilkesi gözetilerek yapılması gerekmektedir (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, § 62).
58.Anayasa'nın 35. maddesi usule ilişkin açık bir güvenceden söz
etmemektedir. Bununla birlikte mülkiyet hakkının gerçek anlamda korunabilmesi
bakımından bu madde, Anayasa Mahkemesinin çeşitli kararlarında da ifade
edildiği üzere mülk sahibine müdahalenin kanun dışı veya keyfî ya da makul
olmayan şekilde uygulandığına ilişkin savunma ve itirazlarını sorumlu makamlar
önünde etkin bir biçimde ortaya koyabilme olanağının tanınması güvencesini
kapsamaktadır. Bu değerlendirme ise uygulanan sürecin bütününe bakılarak
yapılmalıdır (Züliye Öztürk, B. No: 2014/1734, 14/9/2017, §
36; Bekir Yazıcı [GK], B. No:
2013/3044, 17/12/2015, § 71).
59.Somut olayda başvurucu, idare tarafından gerçekleştirilen
yıkım işlemi sırasındabinanın yıkımı dışında birtakım
zararlarının da oluştuğunu ifade etmiştir. Nitekim Alanya 1. Sulh Hukuk
Mahkemesince yapılan delil tespitinde alınan bilirkişi raporlarında binanın
etrafında bulunan meyve ağaçları, peyzaj amaçlı dikilen süs bitkileri ile
erozyonu engellemek amacıyla yapılan eski terasların sökülüp yıkıldığı
belirtilmiştir. Başvurucu yıkım işlemini gerçekleştiren idareye karşı açmış
olduğu tam yargı davasında bu zararlarının da karşılanmasını talep etmektedir.
Ne var ki derece mahkemelerince bu konuda bir değerlendirme yapılmadığı,
başvurucunun bu konudaki iddialarının karşılanmadığı görülmektedir.
60. Sonuç olarak somut olay bakımından başvurucunun belirtilen
şikâyeti, mülkiyet hakkının ihlali iddiasına ilişkin yargılama sürecinin
bütününü etkileyen önemli ve karşılanması gereken bir iddiadır. Derece
mahkemelerince bu konuda herhangi bir inceleme ve değerlendirme yapılmamıştır.
Bu durumda başvurucunun müdahalenin kanun dışı veya keyfî ya da makul olmayan
şekilde uygulandığına ilişkin savunma ve itirazlarını sorumlu makamlar önünde
etkin bir biçimde ortaya koyabilme noktasında mülkiyet hakkının usuli güvencelerinden yararlandırılmadığı anlaşılmaktadır.
Bu nedenle başvurucunun mülkiyet hakkının korunması ile kamunun yararı arasında
olması gereken adil dengenin başvurucu aleyhine bozulduğu ve müdahalenin ölçülü
olmadığı sonucuna varılmıştır.
61. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 35. maddesinde güvence
altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
C. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
62. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
“(1)
Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da
edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesi'nin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
63. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hak ve hürriyetin
ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural, mümkün olduğunca eski hâle
getirmenin, yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için
ise öncelikle devam eden ihlalin durdurulması, ihlale konu kararın veya işlemin
ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep
olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen
diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet
Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, § 55).
64. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere
hükmedilmeden önce ihlalin kaynağının belirlenmesi gerekir. Buna göre ihlal;
idari eylem ve işlemler, yargısal işlemler veya yasama işlemlerinden
kaynaklanabilir. İhlalin kaynağının belirlenmesi uygun giderim yolunun
belirlenebilmesi bakımından önem taşımaktadır (Mehmet
Doğan, § 57).
65. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı durumlarda 6216
sayılı Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile İçtüzük’ün
79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca kural olarak ihlali
ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın
bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmedilir (Mehmet Doğan, § 58).
66. Buna göre Anayasa Mahkemesince ihlalin tespit edildiği
hâllerde yargılamanın yenilenmesinin gerekliliği hususundaki takdir derece
mahkemelerine değil ihlalin varlığını tespit eden Anayasa Mahkemesine
bırakılmıştır. Derece mahkemeleri ise Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında
belirttiği doğrultuda ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yapmakla
yükümlüdür (Mehmet Doğan, § 59).
67. Başvurucu, maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
68.Somut olayda başvurucunun yıkım nedeniyle meydana gelen zarar
dışındaki zarar iddialarının derece mahkemelerince karşılanmadığı, dolayısıyla
ihlalin yargı kararından kaynaklandığı anlaşılmaktadır.
69. Bu durumda mülkiyet hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır.
Buna göre yapılacak yeniden yargılama ise 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin
(2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına
yöneliktir. Bu kapsamda derece mahkemelerince yapılması gereken iş, ihlal
sonucuna uygun olarak başvurucunun binanın yıkımı dışındaki diğer zararlara
yönelik uyuşmazlığın sonucuna etkili iddia ve itirazlarının karşılanmasından
ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere
Antalya 1. İdare Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
70. Yeniden yargılama yapılmak üzere dosyanın yetkili yargı
merciine gönderilmesine karar verilmesinin ihlal sonucu açısından yeterli bir
giderim sağladığı anlaşıldığından başvurucunun tazminat talebinin reddine karar
verilmesi gerekir.
71. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 226,90 TL harç ve 2.475
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.701,90 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddiaların KABUL
EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Binanın yıkımına ilişkin şikâyet yönünden Anayasa’nın 35.
maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
C. Diğer zararlara ilişkin şikâyet yönünden Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına
alınan mülkiyet hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
D. Kararın bir örneğinin mülkiyet hakkının ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Antalya
1. İdare Mahkemesine (E.2010/933, K.2011/1258) GÖNDERİLMESİNE,
E. Başvurucunun tazminat talebinin REDDİNE,
F. 226,90 TL harç ve 2.475 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.701,90 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
G. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve
Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına,
ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine
kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
19/2/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.