logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Mustafa Duman [1.B.], B. No: 2015/19177, 19/2/2019, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

MUSTAFA DUMAN BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2015/19177)

 

Karar Tarihi: 19/2/2019

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Burhan ÜSTÜN

Üyeler

:

Serdar ÖZGÜLDÜR

 

 

Serruh KALELİ

 

 

Kadir ÖZKAYA

 

 

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

Raportör

:

Eşref Uğur ŞENOL

Başvurucu

:

Mustafa DUMAN

Vekili

:

Av. Mehmet Halim YILDIZOĞLU

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, ruhsatsız olan binanın yıkılması ve binanın yıkımı sırasında taşınmaz üzerinde bulunan ağaçlar ve diğer bitkilere zarar verilmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 8/12/2015 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:

8. Başvurucu, Antalya'nın Alanya ilçesi Konaklı beldesi Pamukyeri Mahallesi 108 ada 1 parsel sayılı taşınmazın tapu kayıtlarına göre malikidir. Taşınmaz, tapuda arsa niteliğiyle kayıtlıdır. Bu taşınmaz üzerinde başvurucuya ait restoran olarak kullanılan bir bina bulunmaktadır.

9. Konaklı Belediyesi (Belediye) tarafından yapılan denetimde taşınmaz üzerinde yer alan binanın kaçak olarak inşa edildiği tespit edilmiş ve 10/4/2007 tarihinde bina mühürlenmiştir. Belediye Encümeni 12/4/2007 tarihinde, 13/5/1985 tarihli ve 3194 sayılı İmar Kanunu’nun 42. maddesi gereğince başvurucuya 1.000 TL para cezası vermiştir. Diğer taraftan aynı kararla yapının ıslahı için başvurucuya bir aylık süre verilmiştir.

10. Belediye tarafından 24/4/2007 tarihinde de söz konusu para cezasına ilişkin ceza ihbarnamesi düzenlenmiştir. Başvurucu bu para cezası kararına itiraz etmiştir. Belediye Encümeninin 10/5/2007 tarihli kararıyla başvurucunun itirazının reddine karar verilmiştir.

11. Diğer taraftan Belediye Encümeni 6/9/2007 tarihinde, Konaklı beldesi Pamukyeri Mahallesi Paşa Otel karşısı Tropical Otel üstü olarak ifade edilen muhitte Belediye tarafından mühürlenen yere bina yapan M.B.ye 3194 sayılı Kanun'un 42. maddesi gereğince 2.500 TL idari para cezası vermiştir. Aynı kararda mühürlü yere yapılan yapının yıkılmasına karar verilmiştir.28/4/2008 tarihli 229266 sıralı tahsilat makbuzundan, anılan para cezasının M.B. tarafından Belediyeye ödendiği anlaşılmaktadır.

12. Belediye Fen İşleri Müdürlüğünün 9/8/2010 tarihli yazısında, 10/4/2007 tarihinde mühürlenen başvurucuya ait ruhsatsız yapının 3194 sayılı Kanun'un 32. maddesi uyarınca 11/8/2010 tarihinde yıkılacağı belirtilmiştir. Bu kararın icrası amacıyla hazırlanan tebliğ evrakının başvurucuya teslim edilmek üzere bina bekçisine tebliğ edildiğine ilişkin 9/8/2010 tarihli tutanak tutulduğu görülmüştür. Başvurucunun beyanına göre yıkım işlemi Belediye tarafından 11/8/2010 tarihinde gerçekleştirilmiştir.

13. Başvurucunun delil tespiti talebi üzerine Alanya 1. Sulh Hukuk Mahkemesince (D. İş 2010/239 sayılı dosya) mahallinde 13/8/2010 tarihinde keşif yapılmıştır. Bu keşif üzerine alınan bilirkişi raporlarında keşif tarihi itibarıyla taşınmaz üzerinde bulunan bina ve kamelyanın yıkılmış olduğu, binanın etrafında bulunan meyve ağaçları, peyzaj amaçlı dikilen süs bitkileri ile erozyonu engellemek amacıyla yapılan eski terasların sökülüp yıkıldığı belirtilmiştir. Yıkım nedeniyle oluşan zarar miktarı inşaat bilirkişi raporunda 185.000 TL; ziraat bilirkişi raporunda ise 2.750 TL olarak tespit edilmiştir.

14. Başvurucu; yıkım kararı olmamasına rağmen binanın yıkıldığı iddiasıyla ilgili Belediye başkanı ve görevlileri hakkında şikâyetçi olmuştur. Başvuru formuna ekli 20/9/2011 tarihli ön inceleme raporu incelendiğinde, Antalya Valiliğinin 27/7/2011 tarihli yazısıyla başlatılan ön inceleme sonucunda ilgili Belediye başkanı ve görevlileri hakkında soruşturma izni verilmesi hususunda görüş sunulmuştur. Raporda, söz konusu yapıya ait hukuki geçerliliği olan mevzuata uygun bir yıkım kararı bulunmadığı vurgulanmıştır. Başvurucunun beyanına göre Alanya Kaymakamlığı tarafından -belirtilmeyen bir tarihte- ilgililer hakkında soruşturma açılmasına yer olmadığına karar verilmiştir.

15. Başvurucu, yıkım işleminin gerçekleştirilmesi üzerine Belediye Encümeninin 12/4/2007 tarihli ve 53 sayılı kararının iptali ile yıkım nedeniyle oluşan zararının tazmini için 17/8/2010 tarihinde Antalya 1. İdare Mahkemesinde (Mahkeme) tam yargı davası açmıştır.

16. Mahkeme 23/9/2011 tarihinde davanın reddine karar vermiştir. Kararın gerekçesinde, başvurucunun idari para cezası ile kaçak yapının ıslahı için bir aylık süre verilmesi yönündeki 12/4/2007 tarihli idari işleme karşı dava açtığı fakat 6/9/2007 tarihli yıkım kararına dair idari işleme karşı dava açılmadığından anılan kararın kesinleştiği belirtilmiştir. Buna göre, yıkım kararı dava açılmaksızın kesinleştiğinden bu karara dayalı olarak tesis olunan işlemlerde hukuka aykırılık bulunmadığı ifade edilmiştir. Diğer taraftan kararda, yıkılan yapının Augea Antik Kenti III. Derece Arkeolojik Sit Alanında kalması nedeniyle ruhsata bağlanmasının mümkün olmadığı da vurgulanmıştır.

17. Danıştay Ondördüncü Dairesi 17/4/2014 tarihinde kararın onanmasına hükmetmiştir. Başvurucunun karar düzeltme talebi de aynı Daire tarafından 8/10/2015 tarihinde reddedilmesi üzerine karar kesinleşmiştir.

18. Nihai karar, başvurucu vekiline 9/11/2015 tarihinde tebliğ edilmiştir.

19. Başvurucu 8/12/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Ulusal Hukuk

20. 3194 sayılı Kanun’un "Yapı ruhsatiyesi" kenar başlıklı 21. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

 “Bu Kanunun kapsamına giren bütün yapılar için 26 ncı maddede belirtilen istisna dışında belediye veya valiliklerden yapı ruhsatiyesi alınması mecburidir.”

21. 3194 sayılı Kanun’un "Ruhsat alma şartları" kenar başlıklı 22. maddesi şöyledir:

 “Yapı ruhsatiyesi almak için belediye, valilik bürolarına yapı sahipleri veya kanuni vekillerince dilekçe ile müracaat edilir. Dilekçeye sadece tapu (istisnai hallerde tapu senedi yerine geçecek belge), mimari proje, statik proje, elektrik ve tesisat projeleri, resim ve hesapları, röperli veya yoksa, ebatlı kroki eklenmesi gereklidir.

Belediyeler veya valiliklerce ruhsat ve ekleri incelenerek eksik ve yanlış bulunmuyorsa müracaat tarihinden itibaren en geç otuz gün içinde yapı ruhsatiyesi verilir.

Eksik veya yanlış olduğu takdirde; müracaat tarihinden itibaren onbeş gün içinde müracaatçıya ilgili bütün eksik ve yanlışları yazı ile bildirilir. Eksik ve yanlışlar giderildikten sonra yapılacak müracaattan itibaren en geç onbeş gün içinde yapı ruhsatiyesi verilir.”

22. 3194 sayılı Kanun’un "Ruhsatsız veya ruhsat ve eklerine aykırı olarak başlanan yapılar" kenar başlıklı 32. maddesi şöyledir:

 “Bu Kanun hükümlerine göre ruhsat alınmadan yapılabilecek yapılar hariç; ruhsat alınmadan yapıya başlandığı veya ruhsat ve eklerine aykırı yapı yapıldığı ilgili idarece tespiti, fenni mesulce tespiti ve ihbarı veya herhangi bir şekilde bu duruma muttali olunması üzerine, belediye veya valiliklerce o andaki inşaat durumu tespit edilir. Yapı mühürlenerek inşaat derhal durdurulur.

Durdurma, yapı tatil zaptının yapı yerine asılmasıyla yapı sahibine tebliğ edilmiş sayılır. Bu tebligatın bir nüshasıda muhtara bırakılır.

Bu tarihten itibaren en çok bir ay içinde yapı sahibi, yapısını ruhsata uygun hale getirerek veya ruhsat alarak, belediyeden veya valilikten mühürün kaldırılmasını ister.

Ruhsata aykırılık olan yapıda, bu aykırılığın giderilmiş olduğu veya ruhsat alındığı ve yapının bu ruhsata uygunluğu, inceleme sonunda anlaşılırsa, mühür, belediye veya valilikçe kaldırılır ve inşaatın devamına izin verilir.

Aksi takdirde, ruhsat iptal edilir, ruhsata aykırı veya ruhsatsız yapılan bina, belediye encümeni veya il idare kurulu kararını müteakip, belediye veya valilikçe yıktırılır ve masrafı yapı sahibinden tahsil edilir.”

23. 3194 sayılı Kanun’un "İdari müeyyideler" kenar başlıklı 42. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “Bu maddede belirtilen ve imar mevzuatına aykırılık teşkil eden fiil ve hallerin tespit edildiği tarihten itibaren on iş günü içinde ilgili idare encümenince sorumlular hakkında, üstlenilen her bir sorumluluk için ayrı ayrı olarak bu maddede belirtilen idari müeyyideler uygulanır.

Ruhsat alınmaksızın veya ruhsata, ruhsat eki etüt ve projelere veya imar mevzuatına aykırı olarak yapılan yapının sahibine, yapı müteahhidine veya aykırılığı altı iş günü içinde idareye bildirmeyen ilgili fenni mesullere yapının mülkiyet durumuna, bulunduğu alanın özelliğine, durumuna, niteliğine ve sınıfına, yerleşmeye ve çevreye etkisine, can ve mal emniyetini tehdit edip etmediğine ve aykırılığın büyüklüğüne göre, beşyüz Türk Lirasından az olmamak üzere, aşağıdaki şekilde hesaplanan idari para cezaları uygulanır:

...”

B. Uluslararası Hukuk

24. Keriman Tekin ve diğerleri/Türkiye (B. No: 22035/10, 15/11/2016) kararına konu olay, başvuruculara ait 1997 yılında yaptırılan konutun bir okul inşaatı yapımı sırasında zarar görmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir. Bu olayda derece mahkemeleri konutun ruhsatsız olduğu gerekçesiyle başvurucuların tazminat taleplerini reddetmiştir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) tarafından, özellikle ruhsatsız olarak yapılmış olsa da kamu makamlarınca bu yapının yıktırılmadığı veya yıkımı yönünde bir işleme de girişilmediğine dikkat çekilerek tapuya tescil edilen konut yönünden başvurucuların Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne (Sözleşme) ek 1 No.lu Protokol'ün 1. maddesinin birinci paragrafında ifade edilen anlamda mülk teşkil edebilecek menfaatlerinin olduğu belirtilmiştir (Keriman Tekin ve diğerleri/Türkiye, §§ 40-47). AİHM; başvuruyu genel ilke niteliğindeki mülkiyetten barışçıl yararlanma hakkına ilişkin birinci kural çerçevesinde incelemiş (Keriman Tekin ve diğerleri/Türkiye, §§ 52, 55), müdahalenin kanuni dayanağının çevreyi korumak yönünde bir meşru amacı içerdiğini kabul etmiştir (Keriman Tekin ve diğerleri/Türkiye, §§ 68, 69). Ancak AİHM'e göre somut olayın koşullarında oluşan maddi zarara rağmen başvurucuların tazminat taleplerinin reddedilmesi, başvurucuların mülkiyet hakkı kapsamındaki menfaatleri ile kamunun yararı arasındaki adil dengeyi bozmuş; başvuruculara aşırı ve olağan dışı bir külfet yükletilmesine yol açmıştır. AİHM, bu gerekçelerle başvurucuların mülkiyet haklarının ihlaline karar vermiştir (Keriman Tekin ve diğerleri/Türkiye, §§ 70, 71).

25. Benzer şekilde Tiryakioğlu/Türkiye (k.k.), (B. No: 24404/02, 13/5/2008) kararında da AİHM, başvurucunun askerî güvenlik bölgesi içinde ruhsatsız olarak yapılan binanın yıkımına ilişkin şikâyetini incelemiştir. AİHM özellikle bu alanda bina yapılamayacağına dair düzenlemenin öngörülebilir olduğuna ve nitekim binanın yapımından kısa bir süre sonra da yıkım ile ilgili idare tarafından işlemler yapıldığına vurgu yapmıştır. AİHM, bu alanda kamu makamlarına tanınan geniş takdir yetkisi de dikkate alındığında başvurucuya şahsi olarak aşırı bir külfet yüklenmediğini belirterek müdahaleyi ölçülü bulmuştur.

V. İNCELEME VE GEREKÇE

26. Mahkemenin 19/2/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucuların İddiaları

27. Başvurucu, maliki olduğu taşınmaz üzerindeki yapının imar affı hükümlerinden faydalandırılması gerektiğini ifade etmiştir. Başvurucu bina üzerinde yapmış olduğu tamirat ve tadilatların ruhsata tabi olmadığını, diğer taraftan bina hakkında alınmış bir yıkım kararı olmadan binanın yıkıldığını savunmuştur. Başvurucuya göre Belediyenin yıkım işlemine dayanak olarak gösterdiği 6/9/2007 tarihli karar, M.B. isimli başka bir kişiye ait binaya ilişkin alınmıştır.

28. Başvurucu, 6/9/2007 tarihli yıkım kararının kendi binasına ilişkin olmamasına rağmen derece mahkemelerince yıkım işleminin dayanağı olarak kabul edilmesinin adil yargılanma hakkını ihlal ettiğini ileri sürmüştür. Diğer taraftan başvurucu, binanın yıkılmasına rağmen zararının karşılanmadığını, yıkım işlemi sırasında binanın çevresinde bulunan çok yıllık ağaç ve diğer bitkilerin de haksız bir şekilde yok edildiğini fakat zararının tazmin edilmediğini belirterek mülkiyet hakkının ihlal edildiğinden yakınmıştır.

B. Değerlendirme

29. Anayasa’nın 35. maddesi şöyledir:

 “Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.

Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.

Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz.”

30. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).

31. Somut olayda başvurucu, mülkiyet hakkı dışında adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmektedir. Ancak başvurucunun asıl şikâyetinin yıkım kararı olmamasına rağmen binasının yıkıldığı, yıkım işlemi sırasında binanın çevresinde bulunan ağaçların ve bitkilerin söküldüğü, buna rağmen zararının karşılanmadığına ilişkin olduğu anlaşılmaktadır. Bu nedenle başvurucunun şikâyetlerinin tümünün, binanın yıkımına rağmen zararın giderilmemesi ve diğer zararların tazmin edilmemesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlali iddiası kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.

1. Binanın Yıkımı Nedeniyle Mülkiyet Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

32. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir nedeni de bulunmadığı anlaşılan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Esas Yönünden

i. Mülkün Varlığı

33. Anayasa'nın 35. maddesinin birinci fıkrasında "Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir." denilmek suretiyle mülkiyet hakkı güvenceye bağlanmıştır. Anayasa'nın anılan maddesiyle güvenceye bağlanan mülkiyet hakkı, ekonomik değer ifade eden ve parayla değerlendirilebilen her türlü mal varlığı hakkını kapsamaktadır (AYM, E.2015/39, K.2015/62, 1/7/2015, § 20). Bu bağlamda mülk olarak değerlendirilmesi gerektiğinde kuşku bulunmayan menkul ve gayrimenkul mallar ile bunların üzerinde tesis edilen sınırlı ayni haklar ve fikrî hakların yanı sıra icrası kabil olan her türlü alacak da mülkiyet hakkının kapsamına dâhildir (Mahmut Duran ve diğerleri, B. No: 2014/11441, 1/2/2017, § 60).

34.Başvuru konusu olayda binanın ruhsatının bulunmadığı açıktır. Bununla birlikte söz konusu binanın kullanımı yönünden başvurucunun Anayasa'nın 35. maddesi uyarınca mülkiyet hakkı kapsamında korunması gereken bir menfaatinin mevcut olduğu kabul edilmiştir.

ii. Müdahalenin Varlığı

35. Anayasa’nın 35. maddesi ile mülkiyet hakkına temas eden diğer hükümleri birlikte değerlendirildiğinde Anayasa'nın mülkiyet hakkına müdahaleyle ilgili üç kural ihtiva ettiği görülmektedir. Buna göre Anayasa'nın 35. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin mülkiyet hakkına sahip olduğu belirtilmek suretiyle mülkten barışçıl yararlanma hakkına yer verilmiş; ikinci fıkrasında da mülkten barışçıl yararlanma hakkına müdahalenin çerçevesi belirlenmiştir. Maddenin ikinci fıkrasında genel olarak mülkiyet hakkının hangi koşullarda sınırlanabileceği belirlenerek aynı zamanda mülkten yoksun bırakmanın şartlarının genel çerçevesi de çizilmiştir. Maddenin son fıkrasında ise mülkiyet hakkının kullanımının toplum yararına aykırı olamayacağı kurala bağlanmak suretiyle devletin mülkiyetin kullanımını kontrol etmesine ve düzenlemesine imkân sağlanmıştır. Anayasa'nın diğer bazı maddelerinde de devlet tarafından mülkiyetin kontrolüne imkân tanıyan özel hükümlere yer verilmiştir. Ayrıca belirtmek gerekir ki mülkten yoksun bırakma ve mülkiyetin düzenlenmesi, mülkiyet hakkına müdahalenin özel biçimleridir (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, B. No: 2014/1546, 2/2/2017, §§ 55-58).

36. Somut olayda Belediye tarafından başvurucuya ait bina tazminat ödenmeksizin yıkılmıştır. Dolayısıyla kamu makamlarının doğrudan yürütmekte olduğu bir faaliyet sırasında başvurucunun mülkiyet hakkına yönelik bir müdahale söz konusudur.

37. Mülkiyet hakkı yönünden şikâyet edilen temel husus taşınmaz üzerindeki yapının tazminat ödenmeksizin yıkılmasına ilişkindir. Başvurucunun mülkiyet hakkına yapılan bu müdahale, mülkiyetten yoksun bırakma niteliği taşımadığı gibi mülkiyetin kamu yararına kullanımının kontrolü veya düzenlenmesi gibi bir amacı da içermemektedir. Dolayısıyla müdahalenin mülkiyetten barışçıl yararlanma hakkına saygıya ilişkin genel kural çerçevesinde incelenmesi gerekir.

iii. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı

38. Anayasa’nın 13. maddesi şöyledir:

 “Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”

39. Anayasa’nın 35. maddesinde mülkiyet hakkı sınırsız bir hak olarak düzenlenmemiş, bu hakkın kamu yararı amacıyla ve kanunla sınırlandırılabileceği öngörülmüştür. Mülkiyet hakkına müdahalede bulunulurken temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin genel ilkeleri düzenleyen Anayasa'nın 13. maddesinin de gözönünde bulundurulması gerekmektedir. Anılan madde uyarınca temel hak ve özgürlükler, demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olmaksızın Anayasa'nın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Dolayısıyla mülkiyet hakkına yönelik müdahalenin Anayasa'ya uygun olabilmesi için kanuna dayanması, kamu yararı amacı taşıması ve ayrıca ölçülülük ilkesi gözetilerek yapılması gerekmektedir (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, § 62).

 (1) Kanunilik

40. Mülkiyet hakkına yönelik müdahalelerde ilk incelenmesi gereken ölçüt kanuna dayalı olma ölçütüdür. Müdahalenin kanuna dayalı olması, müdahaleye ilişkin yeterince ulaşılabilir, belirli ve öngörülebilir kanun hükümlerinin bulunmasını gerektirmektedir (Türkiye İş Bankası A.Ş. [GK], B. No: 2014/6192, 12/11/2014, § 44; Ford Motor Company, B. No: 2014/13518, 26/10/2017, § 49; Necmiye Çiftçi ve diğerleri, B. No: 2013/1301, 30/12/2014, § 55). Somut olayda derece mahkemesince 3194 sayılı Kanun'un 32. ve 42. maddeleri kapsamında idari işlemin hukuka aykırı olmadığı sonucuna varılmıştır. Bu itibarla ulaşılabilir, öngörülebilir ve belirli olduğu açık olan söz konusu kanun hükümlerine dayanan müdahalenin kanunilik ölçütünü taşıdığı değerlendirilmiştir.

 (2) Meşru Amaç

41. Anayasa'nın 13. ve 35. maddeleri uyarınca mülkiyet hakkı ancak kamu yararı amacıyla sınırlandırılabilmektedir (Nusrat Külah,B. No: 2013/6151, 21/4/2016, §§ 53, 56; Yunis Ağlar, B. No: 2013/1239, 20/3/2014, §§ 28, 29).

42. Anayasa'nın 56. maddesinde, herkesin sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahip olduğu düzenlenmiş; çevreyi geliştirmenin, çevre sağlığını korumanın ve çevre kirliliğini önlemenin devlet ve vatandaşların ödevi olduğu belirtilmiştir. İnşa edilecek yapıların imar mevzuatına uygun olarak yapılmasının sağlanması ve bu kapsamda ilgili mevzuat hükümleri uyarınca ruhsat alınmadan yapılabileceği açıkça düzenlenen yapılar hariç diğer yapıların ruhsata bağlanması suretiyle yapılaşmanın fen, sağlık ve çevre şartlarına uygun olarak teşekkülü; sağlıklı, güvenli, kaliteli ve ekonomik yaşam çevrelerinin oluşturulması bakımından önem teşkil etmektedir. Bu bakımdan yapılaşmanın fen, sağlık ve çevre şartlarına uygunluğunun sağlanmasında ve buna ilişkin düzenlemelerde kamu yararı bulunduğu kabul edilmelidir (Osman Yücel, B. No: 2014/4874, 15/6/2016, §§ 82-84).

43. Somut olay bağlamında başvurucuya ait taşınmaz üzerindeki yapının ruhsatı olmadığı gerekçesiyle yıkılmasının kamu yararına dayalı meşru bir amacının bulunduğu açıktır.

 (3) Ölçülülük

 (a) Genel İlkeler

44. Ölçülülük ilkesi elverişlilik, gereklilik ve orantılılık olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. Elverişlilik öngörülen müdahalenin ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını, gereklilik ulaşılmak istenen amaç bakımından müdahalenin zorunlu olmasını yani aynı amaca daha hafif bir müdahale ile ulaşılmasının mümkün olmamasını, orantılılık ise bireyin hakkına yapılan müdahale ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir (AYM, E.2011/111, K.2012/56, 11/4/2012; E.2014/176, K.2015/53, 27/5/2015; E.2016/13, K.2016/127, 22/6/2016, § 18; Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 38).

45. Orantılılık ilkesi gereği kişilerin mülkiyet hakkının sınırlandırılması hâlinde elde edilmek istenen kamu yararı ile bireyin hakları arasında adil bir dengenin kurulması gerekmektedir. Bu adil denge, başvurucunun şahsi olarak aşırı bir yüke katlandığının tespit edilmesi durumunda bozulmuş olacaktır. Müdahalenin orantılılığını değerlendirirken Anayasa Mahkemesi; bir taraftan ulaşılmak istenen meşru amacın önemini, diğer taraftan da müdahalenin niteliğini, başvurucunun ve kamu otoritelerinin davranışlarını gözönünde bulundurarak başvurucuya yüklenen külfeti dikkate alacaktır (Arif Güven, B. No: 2014/13966, 15/2/2017, §§ 58, 60; Osman Ukav, B. No: 2014/12501, 6/7/2017, § 71).

 (b) İlkelerin Olaya Uygulanması

46. Somut olayda çevre ve insan sağlığı için tehlike arz eden binanın yıkımı yönündeki müdahalenin elverişli olduğu, daha uygun başka bir aracın bulunduğu da gösterilemediğinden gerekli olduğu kuşkusuzdur. Bu sebeple müdahalenin orantılılığının tartışılması gerekmektedir.

47. Somut olayda başvurucuya ait binanın kaçak olarak inşa edildiği tespit edilmiş ve 10/4/2007 tarihinde bina mühürlenmiştir. Belediye Encümeninin 12/4/2007 tarihli kararıyla da binanın ıslahı için başvurucuya bir aylık süre verilmiştir. Diğer taraftan Belediye Encümeninin almış olduğu 6/9/2007 tarihli yıkım kararı bulunmaktadır (bkz. §§ 9-11). Başvurucu yıkım kararının kendi binasına ilişkin olmadığını, bu kararın M.B. isimli başka bir kişinin binası hakkında alındığını savunmaktadır. Derece mahkemelerince başvurucunun bu konudaki itirazları hakkında bir değerlendirme yapılmadığı anlaşılmaktadır. Bununla birlikte daha önce de değinildiği üzene yıkım kararından önce başvurucu hakkında ruhsatsız yapı nedeniyle idari para cezası uygulandığı ve ayrıca binanın ıslahı için başvurucuya bir aylık süre tanındığı görülmektedir.

48.Üstelik somut olayda söz konusu esas itibarıyla ruhsatsız olarak inşa edilen bu yapının yıkımının başvurucu açısından öngörülebilir olup olmadığı değerlendirilmelidir.

49. Anayasa Mahkemesi daha önce çeşitli kararlarında binanın ruhsatsız da olsa idare tarafından makul olmayan bir süre boyunca yıkımı yönünde herhangi bir işlem yapılmadığı olaylarda öngörülemeyecek bir yıkım sebebiyle tazminat ödenmemesinin başvuruculara şahsi olarak aşırı bir külfet yüklediği sonucuna varmış ve ölçülülük yönünden mülkiyet hakkının ihlaline karar vermiştir (Ayşe Öztürk, B. No: 2013/6670, 10/6/2015, §§ 110-112; Rifat Algan, B. No: 2014/19138, 22/2/2018, §§ 68-74; İrfan Öztekin, B. No: 2014/19140, 5/12/2017, §§ 61-67).

50. Bununla birlikte somut olay çeşitli yönleriyle söz konusu başvurulardan farklılaşmaktadır. Buna göre başvurucuya ait binanın ruhsatsız olarak inşa edildiği tespit edilmiş ve 10/4/2007 tarihinde bina mühürlenmiştir. Öncelikle başvurucunun, binanın öteden beri ruhsatsız olarak inşa edilmiş olup da öngörülemez bir şekilde yıkımına karar verildiği yönünde açık bir şikâyeti bulunmamaktadır. Bunun yanında Belediye Encümeninin 12/4/2007 tarihli kararıyla binanın ıslahı için başvurucuya bir aylık süre verilmiş ayrıca başvurucu hakkında idari para cezası uygulanmıştır. Dolayısıyla başvurucu bu tarihte binanın ruhsata aykırı olduğunu öğrenmiş olup yıkılabileceğini öngörebilir durumdadır. Üstelik başvurucu söz konusu idari işleme karşı dava açtığına dair herhangi bir bilgi veya belge de sunamamıştır. Diğer bir deyişle başvurucu yapının imara aykırı olmadığını ileri sürebilecek iken bu imkândan yararlanmamıştır. Diğer taraftan şikâyet edilen yıkım işlemi ise 11/8/2010 tarihinde gerçekleştirilmekle binanın mühürlenmesinden yıkım işleminin gerçekleştiği tarihe kadar yalnızca üç yıl gibi bir süre geçmiştir. Ayrıca yıkım işleminin gerçekleştiği tarih itibarıyla taşınmazın III. derece arkeolojik sit alanında kaldığı da dikkate alınmalıdır.

51. Sonuç olarak başvuru konusu olayda kamu makamlarının ruhsatsız olarak inşa edildiği tespit edilip mühürlenen diğer yönüyle de arkeolojik sit alanı içerisinde bulunan bu binanın yıkılıp yıkılmayacağı noktasında belirsiz bir durum bulunmamaktadır. Ruhsatsız olarak inşa edilen yapıların tespit edilerek ruhsata bağlanması mümkün olmadığı takdirde yıkımı noktasında kamu makamlarına tanınan takdir yetkisi ve binanın yıkılmasının dayandığı kamu yararı amacının ağırlığıyla karşılaştırıldığında müdahalenin başvurucuya aşırı bir külfet yüklediği söylenemez. Dolayısıyla müdahalenin belirtilen kamu yararı amacı ile başvurucunun mülkiyet hakkının korunması arasında olması gereken adil denge bozulmamış olup müdahale ölçülüdür.

52. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.

2. Diğer Zararlar Nedeniyle Mülkiyet Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

53. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Esas Yönünden

i. Mülkün Varlığı

54. Başvuru konusu olayda başvurucuya ait taşınmaz üzerinde bulunan ve yıkım işlemi sırasında zarar gören ağaçlar ve diğer bitkiler yönünden başvurucunun Anayasa'nın 35. maddesi uyarınca mülkiyet hakkı kapsamında korunması gereken bir menfaatlerinin mevcut olduğu kabul edilmiştir.

ii. Müdahalenin Varlığı

55. Somut olayda Belediye tarafından başvurucuya ait taşınmaz üzerindeki ağaçlar ve diğer bitkiler yıkım işlemi sırasında sökülerek kullanılamaz hâle getirilmiştir. Başvurucunun mülkiyet hakkına yapılan bu müdahalenin mülkiyetten barışçıl yararlanma hakkına saygıya ilişkin genel kural çerçevesinde incelenmesi gerekir (bkz. §§ 35-37).

iii. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı

56. Anayasa’nın 13. maddesi şöyledir:

 “Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”

57. Anayasa’nın 35. maddesinde mülkiyet hakkı sınırsız bir hak olarak düzenlenmemiş, bu hakkın kamu yararı amacıyla ve kanunla sınırlandırılabileceği öngörülmüştür. Mülkiyet hakkına müdahalede bulunulurken temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin genel ilkeleri düzenleyen Anayasa'nın 13. maddesinin de gözönünde bulundurulması gerekmektedir. Anılan madde uyarınca temel hak ve özgürlükler, demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olmaksızın Anayasa'nın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Dolayısıyla mülkiyet hakkına yönelik müdahalenin Anayasa'ya uygun olabilmesi için kanuna dayanması, kamu yararı amacı taşıması ve ayrıca ölçülülük ilkesi gözetilerek yapılması gerekmektedir (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, § 62).

58.Anayasa'nın 35. maddesi usule ilişkin açık bir güvenceden söz etmemektedir. Bununla birlikte mülkiyet hakkının gerçek anlamda korunabilmesi bakımından bu madde, Anayasa Mahkemesinin çeşitli kararlarında da ifade edildiği üzere mülk sahibine müdahalenin kanun dışı veya keyfî ya da makul olmayan şekilde uygulandığına ilişkin savunma ve itirazlarını sorumlu makamlar önünde etkin bir biçimde ortaya koyabilme olanağının tanınması güvencesini kapsamaktadır. Bu değerlendirme ise uygulanan sürecin bütününe bakılarak yapılmalıdır (Züliye Öztürk, B. No: 2014/1734, 14/9/2017, § 36; Bekir Yazıcı [GK], B. No: 2013/3044, 17/12/2015, § 71).

59.Somut olayda başvurucu, idare tarafından gerçekleştirilen yıkım işlemi sırasındabinanın yıkımı dışında birtakım zararlarının da oluştuğunu ifade etmiştir. Nitekim Alanya 1. Sulh Hukuk Mahkemesince yapılan delil tespitinde alınan bilirkişi raporlarında binanın etrafında bulunan meyve ağaçları, peyzaj amaçlı dikilen süs bitkileri ile erozyonu engellemek amacıyla yapılan eski terasların sökülüp yıkıldığı belirtilmiştir. Başvurucu yıkım işlemini gerçekleştiren idareye karşı açmış olduğu tam yargı davasında bu zararlarının da karşılanmasını talep etmektedir. Ne var ki derece mahkemelerince bu konuda bir değerlendirme yapılmadığı, başvurucunun bu konudaki iddialarının karşılanmadığı görülmektedir.

60. Sonuç olarak somut olay bakımından başvurucunun belirtilen şikâyeti, mülkiyet hakkının ihlali iddiasına ilişkin yargılama sürecinin bütününü etkileyen önemli ve karşılanması gereken bir iddiadır. Derece mahkemelerince bu konuda herhangi bir inceleme ve değerlendirme yapılmamıştır. Bu durumda başvurucunun müdahalenin kanun dışı veya keyfî ya da makul olmayan şekilde uygulandığına ilişkin savunma ve itirazlarını sorumlu makamlar önünde etkin bir biçimde ortaya koyabilme noktasında mülkiyet hakkının usuli güvencelerinden yararlandırılmadığı anlaşılmaktadır. Bu nedenle başvurucunun mülkiyet hakkının korunması ile kamunun yararı arasında olması gereken adil dengenin başvurucu aleyhine bozulduğu ve müdahalenin ölçülü olmadığı sonucuna varılmıştır.

61. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

C. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

62. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:

 “(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…

2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesi'nin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

63. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hak ve hürriyetin ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural, mümkün olduğunca eski hâle getirmenin, yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle devam eden ihlalin durdurulması, ihlale konu kararın veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, § 55).

64. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilmeden önce ihlalin kaynağının belirlenmesi gerekir. Buna göre ihlal; idari eylem ve işlemler, yargısal işlemler veya yasama işlemlerinden kaynaklanabilir. İhlalin kaynağının belirlenmesi uygun giderim yolunun belirlenebilmesi bakımından önem taşımaktadır (Mehmet Doğan, § 57).

65. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı durumlarda 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile İçtüzük’ün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca kural olarak ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmedilir (Mehmet Doğan, § 58).

66. Buna göre Anayasa Mahkemesince ihlalin tespit edildiği hâllerde yargılamanın yenilenmesinin gerekliliği hususundaki takdir derece mahkemelerine değil ihlalin varlığını tespit eden Anayasa Mahkemesine bırakılmıştır. Derece mahkemeleri ise Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında belirttiği doğrultuda ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yapmakla yükümlüdür (Mehmet Doğan, § 59).

67. Başvurucu, maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

68.Somut olayda başvurucunun yıkım nedeniyle meydana gelen zarar dışındaki zarar iddialarının derece mahkemelerince karşılanmadığı, dolayısıyla ihlalin yargı kararından kaynaklandığı anlaşılmaktadır.

69. Bu durumda mülkiyet hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Buna göre yapılacak yeniden yargılama ise 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda derece mahkemelerince yapılması gereken iş, ihlal sonucuna uygun olarak başvurucunun binanın yıkımı dışındaki diğer zararlara yönelik uyuşmazlığın sonucuna etkili iddia ve itirazlarının karşılanmasından ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere Antalya 1. İdare Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.

70. Yeniden yargılama yapılmak üzere dosyanın yetkili yargı merciine gönderilmesine karar verilmesinin ihlal sonucu açısından yeterli bir giderim sağladığı anlaşıldığından başvurucunun tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.

71. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 226,90 TL harç ve 2.475 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.701,90 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddiaların KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Binanın yıkımına ilişkin şikâyet yönünden Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,

C. Diğer zararlara ilişkin şikâyet yönünden Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

D. Kararın bir örneğinin mülkiyet hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Antalya 1. İdare Mahkemesine (E.2010/933, K.2011/1258) GÖNDERİLMESİNE,

E. Başvurucunun tazminat talebinin REDDİNE,

F. 226,90 TL harç ve 2.475 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.701,90 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,

G. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 19/2/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim Birinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Esas (İhlal)
Künye
(Mustafa Duman [1.B.], B. No: 2015/19177, 19/2/2019, § …)
   
Başvuru Adı MUSTAFA DUMAN
Başvuru No 2015/19177
Başvuru Tarihi 8/12/2015
Karar Tarihi 19/2/2019

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, ruhsatsız olan binanın yıkılması ve binanın yıkımı sırasında taşınmaz üzerinde bulunan ağaçlar ve diğer bitkilere zarar verilmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Mülkiyet hakkı İmar İhlal Olmadığı
İhlal Yeniden yargılama

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 3194 İmar Kanunu 21
22
32
42
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi