TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
EMİNE DANSIK VE SERVET KALENDEROĞLU BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2015/19216)
Karar Tarihi: 18/7/2019
Başkan
:
Hasan Tahsin GÖKCAN
Üyeler
Serdar ÖZGÜLDÜR
Hicabi DURSUN
Kadir ÖZKAYA
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
Raportör
Hasan SARAÇ
Başvurucular
1. Emine DANSIK
2. Servet KALENDEROĞLU
Vekilleri
Av. Abdullah FINDIK
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, başvurucuların 1995 yılında kaybolan yakınlarının bulunamaması ve bazı şüpheliler hakkında kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmesi nedeniyle yaşam hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 10/12/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
7. Başvuruculardan Emine Dansık'ın eşi M.D., oğlu A.D. ve diğer başvurucu Servet Kalenderoğlunun babası olan Y.K. isimli şahıslardan 22/2/1995 tarihinden itibaren haber alınamamıştır.
8. Başvurucular, olayla ilgili olarak Silopi Cumhuriyet Başsavcılığınca 1996/343 sayılı dosya ile soruşturmanın yürütüldüğünü beyan etmişlerdir. Başvurucular tarafından anılan dosya ile ilgili olarak dosya numarasının belirtilmesinin dışında dosyanın onaylı sureti başvuruya eklenmemiştir. Başvurucular, eksikliklerin giderilmesi için yazılan yazıya cevaplarında her ne kadar istenilen belgelerin onaylı suretini gönderdiklerini beyan etmişlerse de dosyanın incelenmesinden, anılan dosya içeriğinin başvurucular vekillerinin başka bir başvurusuna ilişkin olduğu, kaybolduğu iddia edilen kişilerin, maddi vakıaların ve olay tarihlerinin farklı olduğu anlaşılmıştır. Bu nedenle soruşturma dosyasının haricinde beyan edilen dosyaya dair yapılan adli işlemlerin neler olduğu ve içerikleri tespit edilememiştir.
9. Başsavcılık tarafından başlatılan ilk soruşturmada daimî arama kararı verildikten sonraki süreçte,4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun (CMK) 250. maddesiyle yetkili İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen ve kamuoyunda Ergenekon silahlı terör örgütü soruşturması olarak bilinen 2008/1756 sayılı soruşturma kapsamında gizli tanık" Tükenmez Kalem"in ifadesine başvurulmuştur. Gizli tanık ifadesinde; Y.K.nın tam hatırlayamadığı bir aracının olduğunu, Uzman Çavuş C.S.nin kendilerine verdiği talimatla Y.K.yı Silopi ilçesinde iki üç gün takip ettiklerini, niyetlerinin Y.K.yı yakalamak olduğunu ancak bu kişinin sürekli olarak üç veya dört kişi ile gezdiğini, Y.K.nın kendi aracıyla yanında iki şahıs olduğu hâlde BOTAŞ tesislerinin yakınından geçerken jandarmanın uygulamasına takıldığını, Y.K.nın bir müddet uygulama noktasında bekletildiğini, araçlar bekletilirken uygulama noktasına 34 ... plakalı araçla Uzman Çavuş C.S., S.D. ve İ.T.nin geldiğini, araçta bulunanları aldıktan sonra kendilerinden bir daha haber alınmadığını, hâlen kayıp olduklarını, olaya ilişkin bilgileri bizzat S.D. ve İ.T.den duyduğunu, bu olayın gerçekleşmesinden üç veya dört gün sonra C.S.nin Silopi İlçe Jandarma Komutanlığındaki masasının çekmecesinde Y.K.nın ve iki şahsın kimliklerinin üzerinde çarpı işareti olduğunu gördüğünü beyan etmiştir.
10. Gizli tanığın verdiği ifadeler başta olmak üzere olayla ilgili olarak medyada çıkan haberler sonrasında, kaybolan şahısların yakınları ve bazı baro başkanları ile çok sayıda avukat tarafından yapılan müracaatlar üzerine kayıp şahıslarla ilgili olarak Başsavcılık tarafından 2008 yılında yeni bir soruşturma başlatılmıştır. Başvurucu Servet Kalenderoğlu, 2008/3151 sayılı yeni başlatılan bu soruşturma dosyası kapsamında 27/1/2009 tarihinde ifade vermiştir. Başvurucu; verdiği dilekçe ile ifadesinde özetle bazı kolluk personelinden bahsederek babası ve diğer iki şahsın bu kişiler tarafından veya bilgisi dâhilinde kaybedilmiş olabileceğini, somut yerler gösteremeyeceğini beyan etmiştir.
11. Silopi Cumhuriyet Başsavcılığı işlendiği iddia edilen suçları soruşturmakla yetkili başsavcılığın Diyarbakır Özel Yetkili Cumhuriyet Başsavcılığı olduğu gerekçesiyle 23/6/2009 tarihinde dosyayı fezleke ile Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığına göndermiştir.
12. Silopi Cumhuriyet Başsavcılığının 2008 yılında başlattığı ve Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığına gönderdiği bu dosyadan bağımsız olarak, gizli tanığın ifadelerinde yer alan faili meçhul veya kayıp şahıslarla ilgili olarak yukarıda bahsedilen (bkz. § 10) Ergenekon silahlı terör örgütü soruşturmasında suçların işlendiği yerlerle ilgili olarak soruşturma yapma yetkisinin Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığına (CMK 250. madde ile yetkili) ait olması nedeniyle 29/9/2009 tarihinde ayırma kararı verilmiş ve ayrılan yeni 2009/1951 sayılı soruşturma dosyası 7/12/2009 tarihli yetkisizlik kararı ile Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmiştir.
13. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı, Silopi ve İstanbul Cumhuriyet Başsavcılıkları tarafından gönderilen her iki dosyayı 2009/3584 sayılı soruşturma dosyası üzerinden soruşturmaya devam etmiştir. Soruşturmanın devam ettiği süre içinde özel yetkili mahkemelerin 21/2/2014 tarihli ve 6526 sayılı Kanun'un 19. maddesinde yapılan değişiklik ile kaldırılması nedeniyle Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 20/3/2014 tarihinde yetkisizlik kararı verilerek dosya Silopi Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmiştir.
14. Açıklanan bu süre sonunda Silopi Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından o bölgede yaşandığı ileri sürülen kaybedilme veya infaz iddialarına ilişkin olarak 2014/980 sayılı dosya üzerinden soruşturma yürütüldüğü tespit edilmiştir. Bu dosya haricinde Başsavcılık tarafından başvurucuların yakınlarının kaybolma iddiaları konusunda müstakil bir soruşturma yürütüldüğüne dair belgeye rastlanmadığı gibi başvurucular tarafından da bu hususta sağlıklı olarak bir iddianın ileri sürülmediği ve belgelendirilmediği tespit edilmiştir.
15. Genel olarak kaybedilme veya infaz edilme iddiaları ile ilgili olarak 2014/980 sayılı soruşturma dosyasında, gizli tanık beyanlarını doğrulayacak mahiyette kesin ve inandırıcı herhangi bir delil bulunmaması nedeniyle 20/6/2015 tarihinde ek kovuşturmaya yer olmadığına dair karar ve 30/6/2015 tarihinde de daimî arama kararı verilmiştir.
16. Başvurucuların bu karara yaptıkları itiraz, Cizre Sulh Ceza Hâkimliğinin 2/11/2015 tarihli kararı ile reddedilmiştir.
IV. İLGİLİ HUKUK
17. İlgili hukuk için bkz. Adle Azizoğlu ve Sadat Azizoğlu (B. No: 2014/15732, 24/1/2018, §§ 32-69).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
18. Mahkemenin 18/7/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların İddiaları
19. Başvurucular;
i. Kamu görevlisi olduğu iddia edilen şahısların doğrudan veya dolaylı eylemleri sonucunda yakınlarının kaybedildiğini,
ii. Siyasal amaçla işlenen çok sayıdaki faili meçhul olayının çözümsüz bırakıldığını,
iii. Yakınların bulunması ve şüphelilerin tespit edilmeleri hususlarında etkin bir soruşturma yürütülmediğini, iddiaların ağırlığına rağmen dosyada işlem yapılmadığını, gizli tanığın ifadesinde geçen şüphelilerin kim olduğu bilinmesine rağmen ifadelerine başvurulmadığını ve nerede çalıştıklarının tespit edilmediğini,
iv. Başta yakınları olmak üzere devletin vatandaşlarının güvenliğini sağlayamadığını,
v. Olayla ilgili olarak yürütülen soruşturma sonucunda verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın ve ret kararının etkili olmadığını belirterek Anayasa'nın 2., 5., 10., 11., 12., 14., 17., 19., 36. ve 40. maddelerinde teminat altına alınan haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
B. Değerlendirme
20. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun kovuşturmaya yer olmadığına dair karara yapmış olduğu itiraz ile Anayasa Mahkemesine sunduğu bireysel başvuru formunun incelenmesi sonucunda şikâyetini dile getiriş şeklinden anılan ihlal iddiasının yaşam hakkına yönelik ihlal iddialarını delillendirme amaçlı olduğu sonucuna varılmış; bu iddialar hakkında Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkı kapsamında inceleme yapılmıştır.
1. Uygulanabilirlik Yönünden
21. Başvurucuların iddiaları, delilleri ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) ortamı ile ilgili Cumhuriyet başsavcılıklardan temin edilen diğer belgelerin incelenmesi neticesinde somut olayda ilk olarak başvurucuların yakınlarının bulunamadığı anlaşılmıştır. Bu nedenle başvuruda öncelikle yaşam hakkını güvence altına alan Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasının uygulanabilirliği hususunda bir değerlendirme yapmak gerekir.
22. Bir olayda yaşam hakkına ilişkin ilkelerin uygulanabilmesi için gerekli şartlardan biri doğal olmayan bir ölümün gerçekleşmesi olmakla birlikte bazı durumlarda ölüm gerçekleşmese dahi olayın yaşam hakkı çerçevesinde incelenebilmesi mümkündür (Mehmet Karadağ, B. No: 2013/2030, 26/6/2014, § 20).
23. Bir kişinin gözaltında kaybolduğunun iddia edilmesi, tek başına 17. maddenin ihlal edildiğinin kabul edilmesini mümkün kılmaz. Bununla birlikte belli koşullarda, cesedi ortaya çıkmamış olsa dahi kaybolan bir kişinin ölmüş kabul edilebileceği sonucuna ulaşılabilir (Birsen Gülünay, B. No: 2013/2640, 21/4/2016, § 63, benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. Kurt/Türkiye, B.No: 24276/94, 20/5/1998, §§ 107, 108; Tahsin Acar/Türkiye, §§ 216, 217; Meryem Çelik ve diğerleri/Türkiye, §§ 48-60, Er ve diğerleri/Türkiye, B. No: 23016/04, 31/7/2012, 66).
24. Somut olayda başvurucuların yakınlarına ulaşılamadığı, iddialar ve dosya içeriğine göre başvurunun yaşam hakkı çerçevesinde incelenebileceği anlaşılmıştır.
2. İnceleme Kapsamı Yönünden
a. Başvuru Ehliyeti Açısından
25. Anayasa’nın "Kişinin dokunulmazlığı, maddî ve manevî varlığı" kenar başlıklı 17. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
" Herkes, yaşama, maddî ve manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir."
26. Anayasa’nın "Devletin temel amaç ve görevleri" kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Devletin temel amaç ve görevleri, … Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.”
27. Yaşam hakkının doğal niteliği gereği, bu hakka yönelik bir başvuru ancak ölen kişinin mağdur olan yakınları tarafından yapılabilecektir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013, § 41). Somut olayda başvurucu Emine Dansık;kaybolduğu iddia edilen M.D.nin eşi, A.D.nin ise annesidir. Diğer başvurucu Servet Kalenderoğlu ise kaybolduğu iddia edilen Y.K.nin oğludur. Bu nedenle başvuru ehliyeti açısından bir eksiklik bulunmamaktadır.
b. Kabul Edilebilirlik Açısından
28. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir.”
29. 6216 sayılı Kanun’un “Bireysel başvuru usulü” kenar başlıklı 47. maddesinin (5) numaralı fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvurunun, başvuru yollarının tüketildiği tarihten; başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması gerekir.”
30. Başvurunun öncelikle başvuru yollarının tüketilmesi ve bu kuralla iç içe girmiş bulunan otuz günlük başvuru süresi kuralı bakımından değerlendirmeye tabi tutulması gerekmektedir.
31. Başvuru yollarının tüketilmesi koşulu, bireysel başvurunun temel hak ihlallerini önlemek için son ve olağanüstü bir çare olmasının doğal sonucudur. Diğer bir ifadeyle temel hak ihlallerini öncelikle idari makamların ve derece mahkemelerinin gidermekle yükümlü olması, kanun yollarının tüketilmesi koşulunu zorunlu kılmaktadır (Necati Gündüz ve Recep Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 20). Ayrıca başvurucuların iddialarının önce yaşamı koruma ve öldürmeme yükümlülüğü perspektifinden Anayasa Mahkemesince değerlendirilebilmesi için bu kriter uyarınca olaydan sonra yürütülen ceza soruşturmasında olayın gerçekleşme koşullarının soruşturma makamları ve derece mahkemeleri tarafından aydınlatılması, varsa üçüncü kişilerin, özellikle de kamu görevlilerinin cezai sorumluluklarının incelenmesi gerekmektedir (Birsen Gülünay, § 44).
32. Yaşam hakkı ile ilgili bir soruşturmanın etkili olup olmadığı yönünden incelenebilmesi için -mutlak surette gerekli olmasa da yürütülen soruşturmanın makul bir süreyi aşmaması şartıyla- ilgili kamu makamları tarafından nasıl sonlandırılacağının beklenmesi, bireysel başvuru ile getirilen koruma mekanizmasının ikincil niteliğine uygun olacaktır (Rahil Dink ve diğerleri, B. No: 2012/848, 17/7/2014, § 77; Hüseyin Caruş, B. No: 2013/7812, 6/10/2015, § 46).
33. Bununla birlikte anılan kural mutlak değildir. Özellikle ihlal iddiasını değerlendirmeye ve ihlal tespiti yapıldığında yeterli giderimi sağlama imkânı tanıyan bir başvuru yolunun bulunmaması hâlinde başvuru yollarının tüketilmesi kuralını uygulamak mümkün olmayacaktır. Devam eden bir soruşturmada etkili soruşturma yükümlülüğünün yerine getirilmemesi nedeniyle yaşam hakkının ihlal edildiği iddialarını değerlendirecek, soruşturmanın etkili yürütülmediğinin anlaşılması hâlinde bunu sağlayacak bir başvuru yolu bulunmamaktadır. Dolayısıyla anılan ihlal iddiaları yönünden başvuru yollarının tüketilmesi gerekmemektedir (Yasin Ağca, B. No: 2014/13163, 11/5/2017, § 121).
34. Başvurucuların yetkili makamlara müracaat etmelerine rağmen doğal olmayan bir ölümle ilgili soruşturma başlatılmamışsa, başlatılan soruşturmada ilerleme yoksa veya soruşturma artık etkisiz bir hâl almışsa başvuruculardan soruşturmanın sonucunu beklemelerini istemek makul olmayacaktır. Böyle bir durumda başvurucular, gerekli özeni göstermeli ve şikâyetlerini çok uzun süre geçirmeden Anayasa Mahkemesine sunabilmelidir (Rahil Dink ve diğerleri, § 77). Zira soruşturmanın etkililiğini sağlayacak bir başvuru yolu bulunmamaktadır. O hâlde anılan ihlal iddiaları yönünden başvuru yollarının tüketilmesi gerekmemektedir (Yasin Ağca, § 121). Böyle bir durumda başvurucular, etkili bir soruşturma yürütülmediğinin farkına vardıkları veya varmaları gerektiği andan itibaren süresi içinde bireysel başvuruda bulunmalıdır. Doğal olarak başvurucuların etkili bir soruşturma yürütülmediğinin ne zaman farkına varmaları gerektiği her başvurunun şartlarına bağlı olarak değerlendirilecektir (Adle Azizoğlu ve Sadat Azizoğlu, § 87; Sultani Acar, B. No: 2014/16344, 22/3/2018, § 84).
35. Soruşturmada ilerleme sağlanacağına dair umut verici gelişmeler ve gerçekçi varsayımlar bulunduğu, soruşturmanın ilerlemesini sağlayıcı tedbirler alındığı sürece başvuruculardan başvuru yollarını tüketmeden bireysel başvuruda bulunmaları da beklenmemelidir. Ancak bu hâlde dahi soruşturmanın daha sonra etkisizleştiğini öğrenen başvurucular, durumun farkına vardıkları veya varmaları gerektiği andan itibaren süresi içinde bireysel başvuruda bulunmalıdır (Adle Azizoğlu ve Sadat Azizoğlu, § 88; Sultani Acar, § 85).
36. Soruşturmanın etkisizliğinin fark edildiği veya fark edilmesi gerektiği andan itibaren süresi içinde bireysel başvuru yapılmayıp zamanaşımı süresinin dolması nedeniyle kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmesinin beklenmesi hâlinde soruşturmaya konu olayın üzerinden geçen uzun zaman gerçeklerin ortaya çıkmasını zorlaştıracak ve neredeyse imkânsız hâle getirecektir. Böyle bir durumda Anayasa Mahkemesi, devletin negatif ve pozitif yükümlülüklerine gerçekten uyup uymadığını inceleyemeyecek; yaşam hakkının usul boyutu yönünden yapacağı değerlendirmede yeniden yargılamaya karar veremeyecek ve şartları gerçekleştiğinde sadece ihlali tespit edip tazminata hükmedebilecektir. Oysa ölüm olayının sebep ve koşulları ile sorumluların tespitine imkân veren etkinlikte bir soruşturma yapılması ve gerektiği takdirde sorumluların caydırıcı bir şekilde cezalandırılmaları için yeniden yargılamaya karar verilebilmesinin benzer yaşam hakkı ihlallerinin önlenmesinde oynadığı rolün önemi tartışmasızdır (Adle Azizoğlu ve Sadat Azizoğlu, § 89; Sultani Acar, § 86).
37. Somut olayda öncelikle başvurucuların yakınlarının kaybolması ile ilgili şikâyetlerini yetkili makamlara iletmede veya soruşturmanınetkisizliğiyleilgilibireyselbaşvuruyapmadagüçlükçektikleriyönünde herhangi bir iddiaları bulunmadığının tespit edilmesi gerekmektedir. Başvurucular, yukarıda izah edildiği üzere kendileri ve vekilleri vasıtası ile iddia ve taleplerini dile getirme fırsatını çeşitli tarihlerde bulabilmişlerdir.
38. Soruşturmanın etkililiğinin yeterliliği açısından somut olaya bakıldığında ilk olarak, başvurucuların olayın soruşturulduğunu iddia ettikleri 1996/343 sayılı dosyanın başvurucuların yakınlarına ilişkin olmadığının tespit edilmesi gerekmektedir. Bu nedenle kayıp iddialarına yönelik olarak Başsavcılık tarafından ilk aşamada yapıldığı iddia edilen soruşturma işlemlerinin değerlendirilmesi mümkün olmamıştır. Ayrıca bu hususta Başsavcılık, tüm ilgili dosyanın Anayasa Mahkemesinde olduğunu ve ilgili şahıslar adına başka bir dosyanın bulunmadığını belirtmiştir. Başvurucuların yakınlarının beyanları ile Başsavcılığın cevap yazısından, ilgili şahısların kaybolma iddialarına yönelik olarak bir soruşturmanın başlatılıp başlatılmadığı net olarak tespit edilmemiştir. Bu itibarla başvurucuların iddiaları Başsavcılık tarafından 2008 yılında başlatılan fakat özel yetkili mahkemeler ile başsavcılıkların kaldırılması üzerine tekrar devam ettirilen 2014/980 sayılı dosya kapsamında incelenecektir.
39. Bu açıklamalar sonrasında somut olayda başvuruculardan Emine Dansık 22/3/2013 tarihinde talimat yolu ile şikâyet ve iddialarını ifade etmiştir. Başvurucu bu ifadesinde; eşi, oğlu ile diğer kişiden haber alamadıklarını ve herhangi bir makama müracaat etmediklerini beyan ederek şikâyetçi olmuştur. Başvurucu ayrıca olayın üzerinden uzun bir sürenin geçmesi nedeniyle tanıklarının bulunmadığını da beyan etmiştir. Bu soruşturma kapsamında M.D.nin oğulları olan A.D. ve H.D. isimli kişiler, olaya ilişkin olarak somut bilgilerinin bulunmadığını ve babalarına ait olduğunu beyan ettikleri aracın fiilî durumuna yönelik açıklamalarda bulunmuşlardır. Diğer başvurucu Salih Kalenderoğlu da 27/1/2013 tarihinde ifade vermiştir.
40. Öncelikle başvurucular ile başvurucuların yakınları olan diğer şahısların ifadelerinden olaya ilişkin olarak somut bir bilgilerinin bulunmadığı anlaşılmış, bunları ilgili adli makamlar ile paylaştıklarına dair bir bilgiye rastlanmamıştır. Bu nedenle olaya ilişkin olarak sadece gizli tanığın ifadesinde geçen Uzman Çavuş C.S., S.D., İ.T. isimli kişilerin olduğu hususuna yer verilmelidir. Bunun yanında başvurucu Salih Kalenderoğlu, ayrıca C. kod adlı M. ile Ö. isimli askerin Silopi İlçe Jandarma Komutanlığında görev yaptıklarını, M.A. isimli kişinin BOTAŞ Karakolunda görev yaptığını ifade ederek yakınlarının bulunmasını talep etmiştir.
41. Kamuoyunun gündemini meşgul eden iddialar ve haberler üzerine Silopi çevresinde kaybolduğu iddia edilen kişilerin tamamına yönelik olarak soruşturmayı yürüten Başsavcılıkça 9/3/2009, 10-13/3/2009 ve 19/3/2009 tarihlerinde yaptırılan ve ilgililerin iddialarında geçen çok sayıdaki kazıda bulunan kemikler ve diğer materyaller üzerinde Adli Tıp Kurumu Morg İhtisas Dairesince yapılan incelemelerde kemik parçalarının büyükbaş hayvanlara ait olduğu anlaşılmıştır. Şikâyet dilekçeleri ile gizli tanık ifadelerinde geçen, BOTAŞ tesisleri olarak belirtilen yerlerde yapılan diğer kazılarda ise iddia edildiği gibi herhangi bir bulguya rastlanmadığı tespit edilmiştir.
42. Ayrıca, Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığının soruşturmayı yürüttüğü dönemde Şırnak İl Emniyet Müdürlüğünün Başsavcılığa cevap mahiyetindeki ve soruşturmada önemli bir belge olduğu değerlendirebilecek 14/2/2014 tarihli yazısına göre gizli tanığın ifadesinde adı geçen Uzman Çavuş C.S.nin kimlik bilgileri tespit edilmiştir. Jandarma Genel Komutanlığının, C.S.nin 19/7/1993 ile 22/8/1997 tarihleri arasında Silopi Jandarma Komutanlığında görev yaptığına dair 20/3/2013 tarihli yazısı da dosyada yer almaktadır. Söz konusu belgede 1/1/1994 ile 1/1/1996 tarihleri arasında Komutanlıkta görev yapan tüm personele dair bilgilere de yer verilmiştir. Bu belgeye göre C.S. yazışmaların yapıldığı tarih itibarıyla bir ilin Jandarma Komutanlığında aktif olarak görev yapmaktadır.
43. Başsavcılıkça, tüm bu hususlara rağmen, olaylarda isimleri geçen şahısların tespitine ve ifadelerinin alınmasına yönelik olarak işlemler yapıldığına dair herhangi bir belgeye rastlanılmamıştır.
44. Kaybolduğu iddia edilen şahıslarla ilgili olarak başvurucuların vekillerinin Anayasa Mahkemesinde 2015/19212, 2015/19213, 2015/19215, 2015/19217 ve 2015/19218 sayılı dosyalardan aynı hak ihlali iddialarına ilişkin bireysel başvuruları da bulunmaktadır. Anılan dosyaların bir bütün olarak incelenmesinden, ihlale sebebiyet verdiği iddia edilen kararların Başsavcılığın 2014/980 sayılı ek kovuşturmaya yer olmadığına dair kararı ile bu karara yapılan itirazın sulh ceza hâkimliğince reddine dair kesinleşen karar olduğunun iddia edildiği anlaşılmaktadır. Böylece başvurucuların vekillerinin usulüne uygun vekâletler ile bu dosyaların hepsinin yargısal süreçlerinden, yapılan iş ve işlemlerden haberdar olduğu açıkça görülmektedir.
45. Aralarında başvurucuların vekillerinin de olduğu çok sayıda avukat tarafından 16/7/2014 tarihinde, açıklanan bu hususlarda soruşturmanın ilerlemesine matuf olarak yapılan işlemlerin etkisiz olduğuna dair dilekçe verilmiştir. Bu dilekçede, olay tarihinden itibaren geçen süreye rağmen hiçbir gelişme olmadığı beyan edilerek gizli tanık ifadelerinde adları geçen kişilerin ifadelerin alınması talep edilmiştir.
46. Gizli tanığın ifadesinde geçen başka şahıslarla ilgili olarak Başsavcılık 20/1/2015 tarihinde yazılar yazmıştır. Bununla birlikte, başvurucuların yakınlarının kaybında sorumlu olduğu değerlendirilen kişilerle ilgili olarak bir soruşturma işlemi yapıldığına dair veriye ise rastlanmamıştır. Başvurucular tarafından soruşturmanın etkili şekilde yürütülmediği iddialarını içeren dilekçenin verildiği tarihten sonra yapılan bu işlemlerin başvurucuların yakınlarının kaybına ilişkin olmadığı, bu nedenle de anılan işlemlerin başvurucuların beklentilerini yeniden canlandırabilecek ve soruşturmaya konu olaylara ilişkin gerçekleri tespit edebilecek mahiyette bulunmadığı hususunun özellikle vurgulanması gerekmektedir. İfadeleri alınabilen diğer şüpheliler ise tüm suçlamaları reddetmiş ve başvurucuların yakınlarının kaybolmalarına dair herhangi bir beyanda bulunmamışlardır.
47. Silopi Cumhuriyet Başsavcılığınca resen başlatılan ve o bölgede kaybolan şahıslarla ilgili olan 2014/980 sayılı soruşturma dosyası üzerinden gizli tanık ifadelerine dayanılarak mezar açma, tanık ifadeleri alma, şüpheli olduğu değerlendirilen bazı kişilerin ifadelerine başvurma gibi bazı işlemlerin yapıldığı açıktır. Bununla birlikte, Başsavcılık tarafından, başvurucuların yakınlarının kaybolması ile ilgili olarak ifadelerde adları geçen ve kimlikleri tespit edilen isimler hakkında sonuç doğuracak nitelikte işlemler yapılmamış ve soruşturmanın ilerlemesini sağlayıcı diğer tedbirler alınmamıştır.
48. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."
49. 6216 sayılı Kanun’un “Bireysel başvuru usulü” kenar başlıklı 47. maddesinin (5) numaralı fıkrası şöyledir:
50. Sonuç olarak 16/7/2014 tarihli dilekçeye göre de soruşturmanın etkisiz yürütüldüğünün farkında oldukları açık olan ve şikâyetlerini yetkili makamlara iletmede veya soruşturmanın etkisizliğiyle ilgili bireysel başvuru yapmada güçlük çektikleri yönünde herhangi bir iddiaları bulunmayan başvurucuların etkisiz olduğu çok uzun bir zamandır açık olan soruşturmanın sonuçlanmasını beklemelerinin gerekmediği dikkate alındığında, bireysel başvuruların kabul edilmeye başlandığı 23/9/2012 tarihinden sonra makul kabul edilemeyecek bir süre sonra, 10/12/2015 tarihinde yaptıkları başvurunun süresinde yapılmış olarak kabul edilemeyeceği sonucuna ulaşmıştır.
51. Açıklanan gerekçelerle başvurunun diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin süre aşımı nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddiaların süre aşımı nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde BIRAKILMASINA 18/7/2019 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.