TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
BAYRAM AKIN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2015/19278)
|
|
Karar Tarihi: 7/3/2019
|
R.G. Tarih ve Sayı: 11/4/2019-30742
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Recep
KÖMÜRCÜ
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Recai AKYEL
|
|
|
Yıldız
SEFERİNOĞLU
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Derya ATAKUL
|
Başvurucu
|
:
|
Bayram AKIN
|
Vekili
|
:
|
Av. Abdulkerim YENİL
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, avukat olan başvurucunun duruşma esnasında
Cumhuriyet savcısına sarf ettiği sözlerden dolayı hapis cezası ile
cezalandırılması ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesi
nedeniyle ifade özgürlüğünün ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 3/12/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
9. Avukat olan başvurucu, olayların meydana geldiği tarihte
Aksaray Ağır Ceza Mahkemesinde canavarca hisle adam öldürme suçunu işledikleri
iddiasıyla yargılanan iki sanıktan birinin müdafiidir.
Üzerine benzin dökerek yakmak suretiyle sanıkların kişiyi öldürdükleri iddia
edilmektedir. Söz konusu olayın ardından sanıklardan biri gözaltına alınıp
tutuklanırken başvurucunun müdafii olduğu sanık bir
gün süreyle gözaltında tutulmuş, Aksaray Cumhuriyet Başsavcılığınca ifadesi
alındıktan sonra serbest bırakılmıştır. Başvurucunun müdafii
olduğu sanık, Savcılıkta alınan ifadesinde kişiyi diğer sanığın yakarak
öldürdüğünü net bir şekilde gördüğünü iddia etmiş ve olayın nasıl
gerçekleştiğini anlatmıştır.
10. Aksaray Ağır Ceza Mahkemesince yapılan yargılamanın 6/8/2013
tarihli ikinci duruşmasında başvurucu, sanık müdafii
olarak duruşmaya katılmıştır. Sanıkların ve müdafilerinin dinlendiği duruşmada
ilk söz, tutuklu sanık ve müdafiine verilmiştir.
Tutuklu sanık müdafii müvekkilinin suçsuz olduğunu,
suçun başvurucunun müdafiliğini yaptığı sanık tarafından işlendiğini ileri
sürmüştür. Bunun üzerine söz alan başvurucu, tutuklu olarak yargılanan sanığın
gözaltında adli kolluğun ve doktorların da bulunduğu ortamda açıkça "Ben niye katil oldum?" diye
bağırarak suçu kabullendiğini, müvekkilinin de cinayet ile ilgili gördüklerini
anlatarak olayı aydınlattığını, dolayısıyla bu davada tanık olarak dinlenilmesi
gerekirken sanık olarak yargılandığını iddia etmiş ve iddianameyi düzenleyen
Cumhuriyet savcısına yönelik olarak
"...Müvekkilimin bu davada diğer sanıkla birlikte aynı sevk maddeleri ile
cezalandırılmasının istenilmesi davayı açan savcının olayı kavrayamaması ve
işgüzarlığındandır..." sözlerini kullanmıştır. Başvurucunun
yaptığı savunmanın ardından duruşmada iddia makamını temsil eden savcı söz
alarak sanıklar hakkında iddianame düzenleyen Cumhuriyet savcısıyla ilgili
olarak "İşgüzarlık yapmıştır."
şeklindeki beyanı nedeniyle duruşma tutanağından bir suretin gereğinin
yapılması amacıyla Aksaray Baro Başkanlığına ve Aksaray Cumhuriyet
Başsavcılığına gönderilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
11. Duruşma tutanağında, iddia makamını temsil eden savcı
tarafından şu ifadeler tutanağa geçirtilmiştir:
"Sanık E. K. müdafii
Av. Bayram Akın'ın taleplerimizi yazdırdığımız esnada söylediği sözlerin
tutanağa geçirilmesine, yine bu esnada tarafımıza hitaben 'bunun söylediklerini
yazıyorsunuz da benim söylediklerimi neden yazmıyorsunuz' şeklinde ve ayrıca
'asacaksınız asmayı düşünmüyor musunuz?' şeklinde müdahalede bulunduğu, mahkeme
başkanınca birden fazla kez uyarılmasına rağmen konuşmaya devam ettiği, bu
nedenle duruşma düzenini bozması nedeniyle CMK'nın
203. maddesi uyarınca duruşma salonundan çıkarılması kamu adına talep ve
mütalaa olunur dedi."
12. Aksaray Ağır Ceza Mahkemesi 6/8/2013 tarihli kararı ile
duruşma tutanağının birer örneğini gereğinin takdir ve ifası için Aksaray Baro
Başkanlığı ile Aksaray Cumhuriyet Başsavcılığına göndermiştir.
13. Aksaray Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından başvurucu
hakkında kamu görevlisine hakaret suçundan kamu davası açılmıştır. Yargılama
esnasında yaptığı savunmada başvurucu; sanık müdafiliğini yaptığı duruşmada
iddia makamını temsil eden savcının mütalaasını yazdırırken, müdafiliğini
yaptığı sanık hakkındaki iddianameyi hazırlayan savcı için kendisinin
(başvurucunun) kullandığı
"işgüzar" kelimesi nedeniyle yargılanması için Baroya ve
Savcılığa suç duyurusunda bulunulmasını talep ettiğini ifade etmiştir.
Başvurucu; bu durumun ağırına gittiğini,
"işgüzar" kelimesini iddianamenin üstünkörü çalışılarak
hazırlanmış olduğunu belirtmek amacıyla kullandığını, bunun üzerine bir
açıklama yapma talebiyle ayağa kalktığını, iddia makamının parmağını sallayarak
kendisine "Daha fazla konuşma." dediğini,
kendisinin de bu söz üzerine "Asar
mısınız keser misiniz?" dediğini ileri sürmüştür. Başvurucu,
savcının mütalaası üzerine söz almak istediğini ısrarla belirtmesine rağmen
Ağır Ceza Mahkemesi Heyetince kendisine söz verilmediğini ve akabinde hakkında
hakaret suçundan soruşturma açılmasına dair karar verildiğini ifade etmiştir.
14. Aksaray Ağır Ceza Mahkemesince yapılan yargılama sonunda
24/6/2015 tarihinde başvurucunun kamu görevlisine hakaret suçundan iki kez 11
ay 20 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hükmün açıklanmasının geri
bırakılmasına karar verilmiştir. Mahkeme kararının gerekçesinde başvurucunun
iddianameyi düzenleyen Cumhuriyet savcısına yönelik "...müvekkilimin bu davada diğer sanıkla birlikte aynı sevk
maddeleri ile cezalandırılmasının istenilmesi davayı açan savcının olayı
kavrayamaması veya işgüzarlığındandır..." ile aynı duruşmada
iddia makamını temsil eden Cumhuriyet savcısına hitaben "Asmayı da düşünüyor musunuz?"
ve anılan savcıyı kastederek Mahkeme Heyetine hitaben "Beni çoluk çocukla uğraştırmayın."
şeklindeki sözleri sabit görülerek bu sözlerin ifade özgürlüğü kapsamında
değerlendirilmesinin mümkün olmadığı, ölçülülük şartının oluşmaması sebebiyle
iddia ve savunma dokunulmazlığı kapsamında da değerlendirilmeyeceği,
başvurucunun eylemleriyle ifade özgürlüğü ile iddia ve savunma dokunulmazlığı
sınırlarını aştığı belirtilmiştir.
15. Başvurucunun anılan karara yaptığı itiraz, Niğde Ağır Ceza
Mahkemesince 12/10/2015 tarihinde reddedilmiştir.
16. Ret kararı başvurucuya 5/11/2015 tarihinde tebliğ
edilmiştir. Başvurucu 3/12/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
17. Diğer taraftan Aksaray Ağır Ceza Mahkemesince 29/6/2016
tarihinde başvurucunun müdafiliğini yaptığı sanığın cezalandırılmasına yeterli
her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil elde edilemediği
gerekçesiyle beraatine karar verilmiştir.
IV. İLGİLİ HUKUK
18. İlgili ulusal ve uluslararası hukuk kurallarının yer aldığı
kararlar için Keleş Öztürk (B.
No: 2014/15001, 27/12/2017, §§ 20-30) ve Bekir
Coşkun ([GK], B. No: 2014/12151, 4/6/2015, §§ 18, 19) kararlarına
bakılabilir.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
19. Mahkemenin 7/3/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. İfade Özgürlüğünün
İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
20. Başvurucu, sanık müdafiliğini yaptığı bir duruşma esnasında
hem iddianameyi düzenleyen hem de yargılamada iddia makamını temsil eden
Cumhuriyet savcısı hakkındaki beyanları nedeniyle mahkûmiyetine karar
verildiğini belirtmiştir. Başvurucu; iddianameyi düzenleyen savcının olayı
kavrayamaması nedeniyle müvekkilinin tanık olarak dinlenmesi gereken davada
sanık olarak yargılandığını, nitekim müvekkilinin yapılan yargılama sonunda
beraat ettiğini, her iki savcıya yönelttiği sözlerin eleştirel nitelikte
olduğunu ve savunma dokunulmazlığı kapsamında kaldığını belirterek ifade
özgürlüğünün ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
21. Bakanlık görüşünde; Yargıtay, Anayasa Mahkemesi ve Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) ifade özgürlüğü bağlamında avukatların
konumlarına ve savunma dokunulmazlığına yönelik bir dizi kararı zikredilmiş,
başvurucunun ifade özgürlüğüyle müştekinin şeref ve itibar hakkı ile yargı
makamlarının saygınlığının korunması arasında -demokratik bir toplumun
gerekleri dikkate alınarak- adil bir dengenin kurulması gerektiği ifade
edilmiştir.
2. Değerlendirme
22. Anayasa’nın iddianın değerlendirilmesinde esas alınacak “Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti” kenar
başlıklı 26. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Herkes,
düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya
toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların
müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de
kapsar...
Bu hürriyetlerin kullanılması, ...başkalarının
şöhret veya haklarının, ...veya yargılama görevinin gereğine uygun olarak
yerine getirilmesi amaçlarıyla sınırlanabilir..."
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
23. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan ifade
özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar
verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Müdahalenin Varlığı
24. Başvurucunun Cumhuriyet savcılarına yönelik sözleri
nedeniyle iki kez 11 ay 20 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hükmün
açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmiştir. Söz konusu mahkeme kararı
ile başvurucunun ifade özgürlüğüne yönelik bir müdahale yapılmıştır.
ii. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
25. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde
belirtilen koşullara uygun olmadığı müddetçe Anayasa’nın 26. maddesinin
ihlalini teşkil edecektir. Anayasa’nın 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Temel hak ve hürriyetler, ... yalnızca Anayasanın
ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla
sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ... demokratik toplum düzeninin ...
gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
26. Bu sebeple müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen
ve somut başvuruya uygun düşen, kanunlar tarafından öngörülme, Anayasa’nın
ilgili maddesinde belirtilen nedenlere dayanma ve demokratik toplum düzeninin
gereklerine uygunluk koşullarını sağlayıp sağlamadığının belirlenmesi gerekir.
(1) Kanunilik
27. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 125.
maddesinin kanunla sınırlama ölçütünü
karşıladığı sonucuna varılmıştır.
(2) Meşru
Amaç
28. Başvurucunun hürriyeti bağlayıcı ceza ile cezalandırılmasına
ilişkin kararın başkalarının şöhret veya
haklarının korunmasına ve yargılama
görevinin gereğine uygun olarak yerine getirilmesine yönelik
önlemlerin bir parçası olduğu ve meşru bir amaç taşıdığı sonucuna varılmıştır.
(3) Demokratik
Toplum Düzeninin Gereklerine Uygunluk ve Ölçülülük
(a) Genel
İlkeler
(i)
Demokratik Toplumda İfade Özgürlüğünün Önemi
29.Anayasa Mahkemesi ifade özgürlüğü bağlamında demokratik toplum düzeninin gerekleri
ifadesinden ne anlaşılması gerektiğini daha önce pek çok kez açıklamıştır.
İfade özgürlüğü kişinin haber ve bilgilere, başkalarının fikirlerine serbestçe
ulaşabilmesi, düşünce ve kanaatlerinden dolayı kınanamaması ve bunları tek
başına veya başkalarıyla birlikte çeşitli yollarla serbestçe ifade edebilmesi,
anlatabilmesi, savunabilmesi, başkalarına aktarabilmesi ve yayabilmesi anlamına
gelir. Çoğunluğa muhalif olanlar da dâhil olmak üzere düşüncelerin her türlü
araçla açıklanması, açıklanan düşünceye paydaş sağlanması, düşünceyi
gerçekleştirme ve gerçekleştirme konusunda başkalarını ikna etme çabaları ve bu
çabaların hoşgörüyle karşılanması çoğulcu demokratik düzenin gereklerindendir.
Dolayısıyla toplumsal ve siyasal çoğulculuğu sağlamak, her türlü düşüncenin
barışçıl bir şekilde ve serbestçe ifadesine bağlıdır. Bu itibarla düşünceyi
açıklama ve yayma özgürlüğü demokrasinin işleyişi için yaşamsal önemdedir (Bekir Coşkun, §§ 33-35; Mehmet Ali Aydın [GK], B. No: 2013/9343,
4/6/2015, §§ 42, 43; Tansel Çölaşan,
B. No: 2014/6128, 7/7/2015, §§ 35-38).
(ii)Müdahalenin Demokratik Toplum Düzeninin Gereklerine Uygun
Olması
30. Temel hak ve özgürlüklere yönelik bir müdahalenin demokratik
toplum düzeninin gereklerine uygun
kabul edilebilmesi için zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılaması ve orantılı
bir müdahale olması gerekir. Açıktır ki bu başlık altındaki değerlendirme,
sınırlamanın amacı ile bu amacı gerçekleştirmek üzere başvurulan araç
arasındaki ilişki üzerinde temellenen ölçülülük ilkesinden bağımsız yapılamaz.
Çünkü Anayasa’nın 13. maddesinde "demokratik
toplum düzeninin gereklerine aykırı olmama" ve "ölçülülük ilkesine aykırı olmama"
biçiminde iki ayrı kritere yer verilmiş olmakla birlikte bu iki kriter bir
bütünün parçaları olup aralarında sıkı bir ilişki vardır (Bekir Coşkun, §§ 53-55; Mehmet Ali Aydın, §§ 70-72; AYM,
E.2018/69, K.2018/47, 31/5/2018, § 15; AYM, E.2017/130, K.2017/165, 29/11/2017,
§ 18).
31. İfade özgürlüğü üzerindeki sınırlamanın demokratik bir
toplumda zorlayıcı bir toplumsal ihtiyacın karşılanması amacına yönelik ve
istisnai nitelikte olması gerekir. Müdahaleyi oluşturan tedbirin zorunlu bir
toplumsal ihtiyacı karşıladığının kabul edilebilmesi için amaca ulaşmaya
elverişli olması, başvurulabilecek en son çare ve alınabilecek en hafif önlem
olarak kendisini göstermesi gerekmektedir. Amaca ulaşmaya yardımcı olmayan veyaulaşılmak istenen amaca nazaran bariz bir biçimde ağır
olan bir müdahalenin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığı
söylenemeyecektir (bazı farklılıklarla birlikte bkz. Bekir Coşkun, § 51; Mehmet
Ali Aydın, § 68; Tansel Çölaşan,
§ 51).
32. Anayasa Mahkemesinin bir görevi de bireylerin fikirlerini
ifade özgürlüğü yoluyla ifade etme hakları ile Anayasa'nın 26. maddesinin
ikinci fıkrasında belirtilen meşru amaçlar arasında adil bir dengenin sağlanıp
sağlanamadığını denetlemektir. Meşru amaçların bir olayda varlığının hakkı
ortadan kaldırmadığı vurgulanmalıdır. Önemli olan bu meşru amaçla hak arasında
olayın şartları içinde bir denge kurmaktır (Bekir
Coşkun, §§ 44, 47, 48; Hakan
Yiğit, B. No: 2015/3378, 5/7/2017,§§ 58,
61, 66).
33. Orantılılık ise sınırlamayla ulaşılmak istenen amaç ile
başvurulan sınırlama tedbiri arasında aşırı bir dengesizlik bulunmamasına
işaret etmektedir. Diğer bir ifadeyle orantılılık, bireyin hakkı ile kamunun
menfaatleri veya müdahalenin amacı başkalarının haklarını korumak ise diğer
bireylerin hak ve menfaatleri arasında adil bir dengeninkurulmasına
işaret etmektedir. Dengeleme sonucu müdahalede bulunulan hakkın sahibine
terazinin diğer kefesinde bulunan kamu menfaati veya diğer bireylerin menfaatine
nazaran açıkça orantısız bir külfet yüklendiğinin tespiti hâlinde orantılılık
ilkesi yönünden bir sorunun varlığından söz edilebilir. Kamu gücünü kullanan
organların düşüncelerin açıklanmasına ve yayılmasına müdahale ederken ifade
özgürlüğünün kullanılmasından kaynaklanan yarardan daha ağır basan korunması
gereken bir menfaatin ve kişiye yüklenen külfeti dengeleyici mekanizmaların
varlığını somut olgulara dayanarak göstermeleri gerekir (bazı farklılıklarla
birlikte bkz. Bekir Coşkun, § 57;
Tansel Çölaşan, §§ 46, 49, 50;
Hakan Yiğit, §§ 59, 68).
34. Buna göre ifade özgürlüğüne yapılan bir müdahale, zorunlu
bir toplumsal ihtiyacı karşılamıyorsa ya da zorunlu bir toplumsal ihtiyacı
karşılamakla birlikte orantılı değilse demokratik toplum düzeninin gereklerine
uygun bir müdahale olarak değerlendirilemez.
(iii) Avukatların
Rolü ve Mesleklerini İcra Ederken İfade Özgürlükleri
35. 19/3/1969 tarihli ve 1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nun genel
gerekçesinde avukatlık mesleğinin nitelikleri ve önemi, bir kamu hizmeti
olduğu, avukatın yargılama süreci içinde adaletin bulunup ortaya çıkarılmasında
görev aldığı, kamu yararını koruduğubelirtilmiştir.
Kanun'un 1. ve 2. maddelerinde avukatlığın kamusal yönü ağır basan bir meslek
olduğu vurgulanmıştır. Bilgi ve deneyimlerini öncelikle adalet hizmetine
vererek adalete ve hakkaniyete uygun çözümler için hukuk kurallarının tam
olarak uygulanmasında yargı organlarıyla yetkili kurul ve kurumlara yardımı
görev bilen avukatın hukuk devletinin yargı düzeni içindeki yeri özellik
taşımaktadır (AYM, E.2007/16, K.2009/147, 15/10/2009).
36. Avukatların savunma görevini üstlenmeleri ve adaletin
gerçekleşmesine katkıları mesleğin özelliği sayılmakta ve kimi kısıtlamalara
bağlı tutulmalarının haklı nedenlerini oluşturmaktadır. Avukatlık mesleğini
seçenlerin avukatlık adına uygun biçimde görevlerinin gereklerini özenle yerine
getirmeleri, avukatlık unvanından ayrı düşünülemeyecek saygı ve güveni koruyup
güçlendirmenin başta gelen koşullarından biridir (AYM, E.2007/16, K.2009/147,
15/10/2009). Bu kapsamda avukatlar, belli sınırları aşmamak koşuluyla yargının
işleyişine ilişkin eleştiride bulunma hakkına sahiptir. Bu sınırlar yargı
sisteminin düzgün işlemesi için görev yapan kamu görevlileri olan hâkim ve
savcılarla Yüksek Mahkeme üyeleri de dâhil diğer kamu görevlilerini korumak
için gereklidir.
37. Avukatlar tarafından söylenen sözlerin ya da yazılı olarak
yapılan beyanların bu söz ya da beyanların yapıldığı bağlam içinde
değerlendirilmesi gerekir. Bu çerçevede avukatlar tarafından söylenen sözlerin
yapılan konuşmanın tamamı dikkate alınarak ve söylendiği bağlamdan
kopartılmaksızın olayın bütünselliği içinde değerlendirilmesi gerekir(Keleş Öztürk,
§ 51).
38. Bazı durumlarda avukatların ifade açıklamaları ile adil
yargılanma hakkı arasında yakın bir ilişki ortaya çıkabilir. Bu nedenle somut
başvurudaki gibi bir ceza davasındaki müdafinin ifade özgürlüğü söz konusu
olduğunda demokratik bir toplumda bu tür bir açıklamaya yapılacak müdahalelerin
çok istisnai durumlarda gerekli olduğu kabul edilebilir (AYM, E.2007/16,
K.2009/147, 15/10/2009).
(iv) Yargı
Erkinin Otoritesinin Korunması
39.Adalet sisteminin düzgün işlemesi için görev yapan kamu
görevlileri olan hâkim ve savcılarla Yüksek Mahkeme üyeleri de diğer kamu
görevlileri gibi kamunun güvenine sahip olmalıdır. Bu sebeple adalet sisteminde
görev alan hâkimler ve savcılarla birlikte diğer yargı çalışanlarını asılsız
suçlamalardan korumak devletin görevlerindendir. Demokratik bir toplumda
bireylere, yargı sistemi ile ona dâhil olan kamu görevlilerini eleştirme ve
onlar hakkında yorum yapma hakkı tanınmış olmakla birlikte bu eleştirilerin
kişilerin şeref ve itibarlarının korunmasını isteme haklarını ihlal eder boyuta
ulaşmaması gerekir. Buna karşın kamu adına soruşturmaları yürüten Cumhuriyet
savcılarının her türlü eleştirinin dışında olduğu da iddia edilemez (İlhan Cihaner (3),
B. No: 2013/5298, 20/5/2015, §§ 26, 27).
40. Anayasa Mahkemesi Keleş
Öztürk kararında sözlerin muhatabı olan yargı görevlisinin hâkim
veya savcı olup olmamasının da değerlendirmede dikkate alınması gerektiğini
ifade etmiştir. Mahkeme, kamu adına soruşturma yürüten ve kovuşturma aşamasında
iddia makamını temsil eden Cumhuriyet savcısının konumunun kovuşturmayı yürüten
ve yargılama sonucunda hükmü veren hâkimden farklı olduğunu bildirmiştir.
Mahkeme; özellikle iddianamenin kabulüyle başlayan kovuşturma aşamasında
Cumhuriyet savcısının davanın tarafı olmasının
daha belirgin bir hâle geldiğini, bu kapsamda yargılamanın tarafı olan
Cumhuriyet savcılarının eleştiriler karşısında hâkimlere nazaran daha hoşgörülü
olmaları gerektiğini belirtmiştir (Keleş
Öztürk, § 53).
(b) İlkelerin
Olaya Uygulanması
41. Anayasa Mahkemesi eldeki başvuruya ilişkin kararını, olayın bütün
şartlarını gözeterek ve başvuru konusu sözlerin söylendiği bağlamı dikkate
alarak verecek; bu çerçevede ifade özgürlüğüne yapılan müdahalenin izlenen
meşru amaçlarla orantılı olup olmadığını, derece mahkemelerinin gerekçelerinin
ilgili ve yeterli olup olmadığını belirleyecektir.
42. Başvuru konusu olayda avukat olan başvurucu, duruşma
esnasında hem iddianameyi düzenleyen hem de duruşmada iddia makamını temsil
eden Cumhuriyet savcısına yönelik bazı sözleri nedeniyle hürriyeti bağlayıcı
ceza ile cezalandırılmıştır. Başvurucunun bu sözleri söylemediğine dair bir
iddiası bulunmamaktadır. Dolayısıyla mevcut başvuruda Anayasa Mahkemesi, derece
mahkemelerinin olayın sübutuna ilişkin kabulünü değerlendirmek gereği
duymamaktadır.
43. Başvuru konusu olayda başvurucu tarafından söylenen sözler
sadece duruşma esnasında sarf edilmiştir. Bahsi geçen duruşmaya ilişkin davanın
kamuoyunda bilinen bir dava olduğu da ileri sürülmemiştir. Dolayısıyla
Cumhuriyet savcısına asılsız suçlamalarakarşı
sağlanan korumanın kamusal menfaatlere yönelik açık tartışmaya ilişkin
menfaatlerle dengelenmesi gerekmez.
44. Başvurucu, olayların meydana geldiği tarihte bir insanı
canavarca hisle öldürmek suçundan yargılanan bir sanığın müdafiliğini
yapmaktadır. Canavarca hisle öldürmek suçu kasten öldürme suçunun nitelikli
hâli olarak düzenlenmiştir. Kişinin acıma hissi olmaksızın vahşi yöntemlerle
gerçekleştirilen öldürme, canavarca hisle öldürme olarak kabul edilmiştir. Ceza
hukukunun koruması altına alınan asli hukuksal değerlerden olan hayat hakkına
yönelik müdahalenin canavarca bir hisle işlendiğine karar verilmesi hâlinde
sanığa ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası öngörülmüştür. Bu suçun diğer
suçlara nazaran en ağır cezayı gerektiren suç olarak düzenlenmesi öldürme fiilinin
toplum bilinci ve ahlakının geniş tepkisini çeken, amacı itibarıyla tehlikeli
ve vahşi, kötülük eğilimini sergileyen, psikolojik bir güdüyü ifade eden bir
kavram olarak algılanması nedeniyledir. Dolayısıyla bir kişi hakkındacanavarca his ile insan öldürdüğünün iddia
edilmesinin bireysel ve toplumsal ölçekte ağır sonuçları olacağı kabul
edilmelidir.
45. Somut olayda bir insanı canavarca hisle öldürmek suçundan
iki kişi hakkında ceza davası açılmıştır. Başvurucu, müdafii
olduğu sanığın olayın tanığı olduğunu ancak Cumhuriyet savcısının elinde
yeterli delil olmaksızın, tutuklu olarak yargılanan asıl fail ile birlikte
müvekkiline de dava açtığını düşünmektedir. Başvurucunun müvekkilinin cinayet
ile ilgili gördüklerini anlatarak olayı aydınlattığını, tutuklu sanığın
gözaltında adli kolluğun ve doktorların da bulunduğu ortamda suçu açıkça
kabullendiğini ortaya koyacak beyanlarda bulunduğunu da ileri sürerek müvekkili
hakkında haksız yere dava açıldığını kanıtlamaya çalıştığı anlaşılmaktadır. Öte
yandan hakkındaki ağır iddiaya rağmen başvurucunun müvekkili bir gün süreyle
gözaltında tutulmuş, ifadesinin alınmasının ardından tutuksuz yargılanmak üzere
serbest bırakılmıştır. Bundan soruşturma makamlarının başvurucunun müvekkili
hakkında kuvvetli şüphe sebeplerinin bulunmadığı kanaatinde oldukları sonucu
çıkarılabilir. Nitekim başvurucu da savunmasını müvekkiline dava açmak için
hiçbir sebep bulunmadığı, müvekkilinin aslında tanık olması gerektiği tezi
üzerine oturtmaya çalışmış ve müvekkil daha sonra beraat etmiştir.
46. Başvurucu, savunma esnasında iddianameyi düzenleyen savcıyı
eleştirmiş ve yeterli delil olmaksızın çok ciddi bir ithamda bulunulmasını
tenkit etmiş; savcıyı işgüzar olmakla itham etmiştir.
47. Başvurucunun oldukça haksız olduğunu düşündüğü iddianameye
yönelik eleştirel sözleri üzerine duruşmada iddia makamını temsil eden
Cumhuriyet savcısı söz almış ve anılan beyanı nedeniyle başvurucu hakkında
işlem yapılması için Baro Başkanlığına ve Cumhuriyet Başsavcılığına ihbarda
bulunulmasını talep etmiştir. Bir avukatın savunmasını yaptığı esnada onun
hakkında suç duyurusunda bulunulmasının savunma hakkını önemli ölçüde
etkileyeceği muhakkaktır. Nitekim başvurucu, savcının bu müdahalesine karşılık
vermiş ve yargılamanın iki süjesi arasında duruşma sırasında sözlü bir
karşılaşma meydana gelmiştir. Başvurucu, kendisini kastederek "Asmayı da düşünüyor musunuz?"
diyerek suç duyurusunun haksızlığına dikkat çekmiştir. Başvurucu ile duruşma
savcısı arasında devam eden tartışma sırasında başvurucu, Mahkeme Heyetine
hitaben "Beni çoluk çocukla
uğraştırmayın." diyerek tepkisini ortaya koymuştur. Başvurucu,
bu sözleri duruşma sırasında ortamın gergin olduğu bir anda ve Cumhuriyet
savcısı ile girdiği polemik sonucunda söylemiştir.
48. Başvurucunun iddianameyi hazırlayan savcıya yönelik
eleştirisinin oldukça sert olduğu, avukatlık mesleğinin etik kurallarına ve
saygınlığına zarar verdiği kabul edilse bile bu sözler savcının dava açarken
uyguladığı yönteme ilişkindir. Savcının ne özel hayatının ne mesleki veya diğer
niteliklerinin hedef alındığı söylenebilir. Başvurucunun duruşma savcısına
yönelik sözleri ise savcı ile aralarında yaşanan ve bir ölçüde savcının neden
olduğu polemiğin bir sonucudur. Savunma avukatına ancak çok istisnai hâllerde
müdahale edilebilir ve başvurucunun savunma kurgusuna açıkça müdahale eden,
onunla duruşma sırasında sözlü tartışmaya giren savcının kendisine yöneltilecek
sözleri daha fazla hoşgörü ile karşılaması beklenir.
49. İlk derece mahkemesi savcılara yönelttiği ifadelerden dolayı
başvurucunun iki kez 11 ay 20 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına karar
vermiştir. Ancak ilk derece mahkemesi savunma görevini yerine getiren avukat
hakkında hürriyeti bağlayıcı cezaya hükmetmesinin acil bir ihtiyaçtan
kaynaklandığını ortaya koyamamıştır. Bundan başka hükmün açıklanmasının geri
bırakılmasına karar verilmiş olmasının ifade özgürlüğüne yapılan müdahalenin
ağırlığını hafifletmediği vurgulanmalıdır. Başvurucu beş yıl denetimli
serbestlik tedbiri altına alınmıştır ve bir avukat olan başvurucunun bu süre
içinde cezasının infaz edilmesi riski her zaman vardır. Yaptırıma maruz kalma
endişesinin kişiler üzerinde kesintiye uğratıcı bir etkisi vardır ve sonunda
kişi denetim süresini yeni bir mahkûmiyet almadan geçirse bile bu etki, ileride
düşünce açıklamaları veya müvekkillerinin çıkarlarını hararetle savunma görevi
üzerinde caydırıcı etki oluşturabilir (Keleş
Öztürk, § 60).
50. Sonuç olarak olaylara bir bütün olarak yaklaşan Anayasa
Mahkemesi başvurucunun ifadelerinin kamuoyu önünde değil sadece duruşma
salonunda söylenmiş olduğunu da gözetmiş ve başvurucu hakkında hürriyeti
bağlayıcı cezaya hükmedilmesi suretiyle ifade özgürlüğüne yapılan müdahalenin
demokratik bir toplum düzeninin gereklerine uygun olmadığı kanaatine varmıştır.
51. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa'nın 26.
maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine karar
verilmesi gerekir.
B. Diğer İhlal İddiaları
52. Başvurucu; sanık müdafiliğini yaptığı bir davada duruşma
esnasında Cumhuriyet savcıları hakkında kullandığı ifadeler nedeniyle
cezalandırılmasının savunma dokunulmazlığı hakkını, itiraz merci tarafından ilk
derece mahkemesince verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin
kararın esastan incelenmemesinin de adil yargılanma hakkını ihlal ettiğini
ileri sürmüştür. Mevcut koşullarda, başvurunun sonucu da değerlendirildiğinde
başvurucunun bu şikâyetleri hakkında bir inceleme yapılmasına gerek
görülmemiştir.
C. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
53. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
“(1)
Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da
edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2)
Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve
sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili
mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan
hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava
açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme,
Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
54.Anayasa Mahkemesinin
Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 57-60) kararında, Anayasa Mahkemesince bir temel
hakkın ihlal edildiği sonucuna varıldığında ihlalin ve sonuçlarının nasıl
ortadan kaldırılacağının belirlenmesi hususunda genel ilkelere yer verilmiştir.
55. Başvurucu, ihlalin tespiti ile birlikte 50.000 TL manevi
tazminat talebinde bulunmuştur.
56. Anayasa Mahkemesi, başvurucunun duruşma esnasında Cumhuriyet
savcısına sarf ettiği sözlerden dolayı hapis cezası ile cezalandırılmasına ve
hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesinin demokratik toplum
düzeninin gereklerine uygun düşmediği ve bu nedenle başvurucunun ifade
özgürlüğünün ihlal edildiği sonucuna varmıştır. Dolayısıyla somut başvuruda
ihlalin mahkeme kararından kaynaklandığı anlaşılmaktadır.
57. Bu durumda ifade özgürlüğünün ihlalinin sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır.
Buna göre yapılacak yeniden yargılama ise 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin
(2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına
yöneliktir. Bu kapsamda derece mahkemelerince yapılması gereken iş, öncelikle
ihlale yol açan mahkeme kararının ortadan kaldırılması ve nihayet ihlal
sonucuna uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir
örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere Aksaray Ağır Ceza Mahkemesine
gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
58. Diğer taraftan somut olay bağlamında yeniden yargılama
yapılmasına karar verilmesi ihlale yol açan yargılama sürecine muhatap olan
başvurucunun bu sürede uğradığı bütün zararları gidermemektedir. Üstelik
ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasına
karar verilmekle birlikte başvurucunun muhatap olduğu yargısal süreç devam
etmektedir. Dolayısıyla eski hâle getirme
kuralı çerçevesinde ihlalin bütün sonuçlarıyla ortadan kaldırılabilmesi için
ifade özgürlüğünün ihlali nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle ve yeniden
yargılama suretiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında
başvurucuya net 9.150 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
59. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 226,90 TL harç ve 2.475
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.701,90 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. İfade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL
EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade
özgürlüğünün İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin ihlalin sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Aksaray Ağır Ceza
Mahkemesine (E.2014/206, K.2015/368) GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucuya net 9.150 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
E. 226,90 TL harç ve 2.475 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.701,90 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve
Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına,
ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine
kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
7/3/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.