TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
UFUK ÇALIŞKAN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2015/1570)
|
|
Karar Tarihi: 7/3/2019
|
R.G. Tarih ve Sayı: 11/4/2019-30742
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Recep
KÖMÜRCÜ
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Recai AKYEL
|
|
|
Yıldız
SEFERİNOĞLU
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Derya ATAKUL
|
Başvurucu
|
:
|
Ufuk
ÇALIŞKAN
|
Vekilleri
|
:
|
Av. Ali
Deniz CEYLAN
|
|
|
Av. Veysi
ESKİ
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, bir gazetenin internet sayfası sorumlusunun
yayımladığı bir yazı nedeniyle halkın bir kesiminin benimsediği dinî değerleri
alenen aşağılama suçundan mahkûm edilmesinin ifade ve basın özgürlüklerini
ihlal ettiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 26/1/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda
bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
9. Başvurucu, olayların meydana geldiği tarihte ulusal ölçekte
yayın yapan Birgün gazetesinin (gazete) internet
sitesinin (www.birgun.net) editörü
ve sorumlusudur.
10. Gazetenin Yayın Kurulu, gazetede popüler Twitter
hesaplarının yazılarına yer vermeye karar vermiş ve aralarında @tanrıcc müstear
adlı hesabın da bulunduğu bazı kullanıcılarla iletişime geçmiştir. Gazetenin
teklifini kabul eden @tanrıcc
müstear adlı kullanıcı, yazılarını mail yoluyla gazetenin editörüne ve yazı
işleri müdürüne göndermiştir.
11. Anılan Twitter kullanıcısının
gazetenin 3/8/2013 ve 10/8/2013 tarihli nüshalarında ve gazetenin internet
sitesinde iki yazısı yayımlanmıştır. Yazarın birinci tekil şahıs olarak Tanrı'yı konuşturduğu söz konusu yazılar
şöyledir:
- Gazetenin 3/8/2013 tarihli nüshasında yayımlanan yazı:
" Ben
kısaca CC
twitter.com/tanrıcc
Biliyorum Birgün
Gazetesi için yazıyor oluşum sizleri çok şaşırttı. (Türkiye gibi bir ülkede
yaşayıp hala bağzı olaylara şaşırıyor oluşunuz da
ayrıca garip bir durum) Bundan sonra - eğer istersem-
her hafta yazmak gibi bir planım var. İstersem diyorum çünkü yazıp
yazmayacağıma Birgün değil ben karar veririm. Birgün diye bir gazete olup olmayacağına da yüce Tanrıcc olarak benim karar verdiği gibi...
Birgün Gazetesinden 'Bizim için yazar mısınız?' teklifi gelince bir yanım çok
mutlu olurken diğer yanım epey hüzünlendi. Mutlu oldum çünkü bu uzun zamandır aramızın
açık olduğu ve beni pek de sallamayan sol kesimin benimle olan ilişkilerini
düzeltebilmesi için benzersiz bir fırsat olacaktı -kim bilir belki de bu
fırsatı ben yaratmışımdır- Gazetelerinin hemen hemen her köşesinde adımı
kullanan muhafazakar çevrelerden böyle bir teklif
almamak da beni ayrıca üzdü. Birgün Gazetesini
sizlerin huzurunda kutsayarak tebrik ediyorum. Alex'i
Fenerbahçe'ye getirmek bile beni kendileri için yazmam konusunda ikna etmenin
yanında sönük bir başarı kalırdı.
Yahu yazının başından beri yazmayayım diyorum
ama bi toparlanın arkadaşlar. Oturuşunuza, bacak bacak üstüne atışınıza dikkat edin biraz. Gören de [E.T]
yazısı okuduğunuzu zanneder ki ayrıca [E.] Hanımı severek
yarattım, yanlış anlaşılma olmasın.
Dip not: Birgün için
yazıyor oluşum Birgün'ü kutsal bir gazete yapmaz ama
siz yine benim yazdığım sayıları saklayın. Yanısıra
bu sayıları içki şişesi kamufle etmek, rakı sofrasının altına sermek ve camları
silmek için kullanmazsanız sizin için hayırlı olur. Çünkü siz de biliyorsunuz
ki adalet sistemi değil, only god
can judge you (sizi yalnız
tanrı yargılayabilir). Her hafta Birgün'de ve
sonrasında bu tarafta görüşmek üzere."
-Gazetenin 10/8/2013 tarihli nüshasında yayımlanan yazı:
" Cehennet
twitter.com/tanrıcc
MERHABA sevgili Birgün
okurları. Biliyorum kafanızda bu tarafla ilgili bir çok
soru var. Nasıl bir yer, cennet nasıl, cehennem nasıl vb…
Sizi çok iyi anlıyorum. Ben olsam ben de merak ederdim. Bu merakınızı gidermek
adına size buralar hakkında kısa açıklamalar yapacağım. Tabii bu durumu
kullanıp bana [N.H.ymişim] gibi davranmazsanız çok iyi olur. Ne o ben olabilir,
ne de ben onun kazandığı paraları kazanabilirim (Birgün
Gazetesi bırakın para vermeyi yazdığım sayıları bile bana parayla satıyor.)
Şeytan'a tapanların -ki o serserinin tapılacak bir tarafı yok- dışındaki çoğu
insan cennete gelmek ister. Bunun asıl sebebi cennetin güzel bir yer oluşu
değil, cehennemin çok kötü bir yer oluşudur. Bana sorarsanız ben cennetteki tüm
o düzgün insanlar arasında çok sıkıldığımı itiraf edebilirim. Ama yine de hiç
kimse cehenneme gelmek istemez çünkü - dünyadaki tüm
zeki, yaratıcı ve eğlenceli insanların burada olduğunu saymazsak - cehennem
korkutucudur, aşırı sıcaktır ama adildir. Adalet cehennemde bile düzgün bir
şekilde işler. Peki Türkiye'de? Şunu açık bir şekilde söyleyebilirim ki
cehennem Türkiye'den daha güvenli ve daha adil bir yer. Zebanilerimiz hakkını
savunan insanların üzerine plastik mermiler ve gaz fişekleriyle saldırmıyor.
Üstelik Toma da yok. Bi
keresinde cehenneme Toma sokmak gibi saçma bir
düşüncemiz olmuştu sonra oradaki kulların sevinç çığlıklarını duyunca
vazgeçmiştik. Cehennemde yanan kullara su sıkmak cidden saçma bi fikirdi... Cehennemin Türkiye'den tek farkı biraz sıcak
olması. Tabii bu durum yaz ayları biraz değişiyor. Cehennemde fikrinizi rahatça
dile getirebilirsiniz, kılık kıyafetinize ve yaşam tarzınıza karışılmaz,
farklılıklar hep bir aradadır, kimseye ayrımcılık yoktur. Herkes adilce yanar.
Yani kısaca Türkiye'de yaşıyorsanız cehennem sizin için doğru adres!"
12. Söz konusu yazılarla ilgili gelen ihbarlar üzerine İstanbul
Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından soruşturma başlatılmış; gazetenin imtiyaz
sahibi, yazı işleri müdürü ve internet yayınından sorumlu olan başvurucu
hakkında halkın bir kesiminin benimsediği dinî değerleri alenen aşağılama
suçundan kamu davası açılmıştır.
13. İstanbul 2. Asliye Ceza Mahkemesince 25/11/2014 tarihinde
başvurucunun halkın bir kesiminin benimsediği dinî değerleri alenen aşağılama
suçundan 7 ay 15 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hükmün
açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmiştir. Mahkemenin Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesinin (AİHM) din ve vicdan özgürlüğü ile ilgili içtihadına da
yer verdiği gerekçesi şöyledir:
"Yargılama konusu yazılar bir bütün
olarak AHİM'nin kararları,Yerleşik
Yargıtay İçtihatları ile birlikte değerlendirildiğinde; Birgün
Gazetesinin 03/08/2013 tarihli nüshasında yayınlanan 'Ben kısacaCC-twitter.com/tanrıcc' başlıklı yazı içeriğinde; 'Yüce Tanrı(cc) olarak
artık Birgün'deyim. Her hafta yazmak gibi bir planım var.İstersem diyorum çünkü yazıp
yazmayacağıma Birgün değil ben karar veririm.Birgün diye bir gazete olup olmayacağına da yüce
Tanrı cc. olarak benim karar verdiğim gibi.Birgün
gazetesini sizlerin huzurunda kutsayarak tebrik ediyorum.... Birgün için yazıyor oluşum Birgün'ü
kutsal bir gazete yapmaz ama siz yine de benim yazdığım sayıları saklayın ....bu sayıları içki şişesi kamufle etmek ,rakı sofrasının
altına sermek ve camları silmek için kullanmazsanız sizin için hayırlı olur.'
şeklindeki anlatımla yazarın Tanrı olduğu ve herşeye
karar verdiği şeklinde bir izlenim verildiği anlaşılmaktadır.
Yaratıcı Tanrıinancı
bütün semavi dinlerde var olan bir inanç olup, insanları yoktan var ettiği,
kâinatın yaratıcısı olduğu ve kâinatta var olan herşeyi
yarattığı, gözle görülmediği, elle tutulmadığı, beş duyu organı ile
algılanamadığı, soyut, yani madde ile izah edilemeyen yüce olduğu kabul
edilmektedir. Tanrıya inanmak semavi dinlerde inancının esaslı ve en önemlideğeridir. Müslümanlık, Hıristiyanlık, Musevilik gibi
semavi dinlerde ki Yaratıcı inancına aykırı bir şekilde yazıda Tanrı imajı
somut bir varlık gibi ortaya konulmaktadır.
Birgün Gazetesinin 10/08/2013 tarihli nüshasında yayınlanan
'Cehennet-twitter.com/tanrıcc' başlıklı yazı
içeriğinde; '....çoğu insan cennete gelmek ister.
Bunun asıl sebebi cennetin güzel bir yer oluşu değil, cehennemin çok kötü bir
yer oluşudur. Bana sorarsanız ben cennetteki tüm o düzgün insanlar arasında çok
sıkıldığımı itiraf edebilirim. Ama yine de hiç kimse cehenneme gelmek istemez
çünkü dünyadaki tüm zeki, yaratıcı ve eğlenceli insanların burada olduğunu
saymazsak cehennem korkutucudur, aşırı sıcaktır ama adildir. .....Bi keresinde cehenneme toma
sokmak gibi saçma bir düşüncemiz olmuştu sonra oradaki kulların sevinç
çığlıklarını duyunca vazgeçmiştik. ...' şeklindeki anlatımla, Müslümanlık,
Hıristiyanlık, Musevilik gibi semavi dinlerin kutsal kitaplarında anlatılan ve
bu dinlere inananların inançlarının gereği olarak varlığından şüphe etmedikleri
Cennet-Cehennem gibi kavramlara yönelik olarak sebepsiz yere saygısız,küçümseyici ifadeler
kullanıldığı anlaşılmıştır.
Yazıların içeriğinden ziyade, ifade ediliş
biçim dikkate alındığında; Yaratıcı bir Tanrı olduğu inancına sahip insanların
dini inançlarının hak edilmemiş ve aşağılayıcı bir saldırıya konu olduğu
duygusuna kapılmasına sebebiyet verildiği, dini inanç mensuplarının dini hürmet
objelerinin, demokratik bir toplumda bulunması gereken hoşgörü ruhunun kötü
niyetli bir şekilde ihlaline yol açtığı, yazılarla ilgili olarak vatandaşlar
tarafından pek çok ihbar mektubu gönderilip, gereği için talepte bulunulduğu gözönüne alındığında eylemin bu haliyle kamu barışını somut
olarak bozmaya elverişli nitelikte olduğu anlaşılmıştır.
Halkın bir kesiminin benimsediği dinî
değerleri alenen aşağılama suçunu oluşturan sözkonusu
yazıları yazanın belli olmaması nedeniyle gazetedeki yayınlardan dolayı gazete
sorumlu yazı işleri müdürü sanık ..., sorumlu müdürün bağlı olduğu yetkilisi
olan sanık ... ile internetteki yayınlardan dolayı internet sitesinin sorumlusu
olan sanık Ufuk Çalışkan'ın sorumluluklarının bulunduğu böylelikle sanıkların
üzerlerine yüklenen basın yoluyla Halkın bir kesiminin benimsediği dinî
değerleri alenen aşağılama suçunu işledikleri sanık savunmaları, gazete ve
internet yazıcı çıktı örnekleri,mevkute beyannamesi
ve tüm dosya kapsamından anlaşılmıştır."
14. Başvurucunun anılan karara itirazı İstanbul 2. Ağır Ceza
Mahkemesince 11/12/2014 tarihinde reddedilmiştir.
15. Ret kararı başvurucuya 25/12/2014 tarihinde tebliğ
edilmiştir. Başvurucu 26/1/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
16. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun "Halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya
aşağılama" kenar başlıklı 216. maddesinin (3) numaralı fıkrası
şöyledir:
"Halkın bir kesiminin benimsediği dini
değerleri alenen aşağılayan kişi, fiilin kamu barışını bozmaya elverişli olması
halinde, altı aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. "
17. 4/5/2007 tarihli ve 5651 sayılı İnternet Ortamında Yapılan
Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele
Edilmesi Hakkında Kanun'un 2. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili
kısımları şöyledir:
"(1) Bu Kanunun uygulamasında;
...
f) İçerik sağlayıcı: İnternet ortamı üzerinden
kullanıcılara sunulan her türlü bilgi veya veriyi üreten, değiştiren ve
sağlayan gerçek veya tüzel kişileri,
...
ifade eder."
18. 5651 sayılı Kanun'un 4. maddesinin (1) ve (2) numaralı
fıkraları şu şekildedir:
"(1) İçerik sağlayıcı, internet ortamında
kullanıma sunduğu her türlü içerikten sorumludur.
(2) İçerik sağlayıcı, bağlantı sağladığı
başkasına ait içerikten sorumlu değildir. Ancak, sunuş biçiminden, bağlantı
sağladığı içeriği benimsediği ve kullanıcının söz konusu içeriğe ulaşmasını
amaçladığı açıkça belli ise genel hükümlere göre sorumludur."
B. Uluslararası Hukuk
19. AİHM içtihadı çerçevesinde Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 9. maddesi, dinî duygulara saygı gösterilmesi hakkını
da koruma altına almaktadır (Otto-Preminger
Enstitüsü/Avusturya, B. No: 13470/87, 20/9/1994, § 47). AİHM, eldeki
başvuruya benzer başvurularda ifade özgürlüğü ile düşünce, vicdan ve dine uygun
bir biçimde saygı gösterilmesini isteme hakkı arasında adil bir denge kurulması
gerektiğini belirtmektedir (İ.A./Türkiye,
B. No: 42571/98, 13/9/2005, § 27; Otto Preminger Enstitüsü/Avusturya, § 55).
20. AİHM -Sözleşme'nin 10. maddesinin ikinci paragrafının
öngördüğü üzere- ifade özgürlüğünün kullanılmasının beraberinde görev ve
sorumluluklar getirdiğini belirtmektedir. Bu görev ve sorumluluklar arasında
dinî inançlar bağlamında, başkaları için yersiz, saldırgan nitelikte, saygısızca(İ.A./Türkiye,
§ 49; Otto-Preminger Enstitüsü/Avusturya, § 49) ve bu suretle
insan ilişkilerindeki gelişmeyi güçlendirecek herhangi bir kamusal tartışmaya
katkı sunmayan ifadelerden kaçınma yükümlülüğü de yer alabilir (Gündüz/Türkiye, B. No: 35071/97,
4/12/2003, § 37).
21. AİHM'e göre bir devlet meşru
olarak başkalarının düşünce, vicdan ve dinine saygı ile bağdaşmayan -haber ve
fikirlerin iletilmesi de dâhil olmak üzere- bazı tutumların cezalandırılmasını
amaçlayan tedbirler alınmasını gerekli görebilir (Otto-Preminger Enstitüsü/Avusturya, § 47). İlke olarak
derin saygı duyulan dinî hususlara yönelik yakışıksız saldırıların
cezalandırılması gerekli görülebilir (İ.A./Türkiye,
§ 24).
22. AİHM, dinî kanaatlere yönelik saldırılar bakımından
başkalarının haklarının korunması noktasındaki ihtiyaçlarla ilgili bir Avrupa
standardının olmadığı tespitini yapmıştır. Bu nedenle devletler ahlak veya din
gibi konulardaki samimi kişisel inançlara yönelik saldırılar çerçevesindeki
ifade özgürlüğünü düzenleme konusunda daha geniş bir takdir marjına sahiptir.
Ancak ifade özgürlüğüne yönelik kısıtlamanın Sözleşme ile uyumu konusunu nihai
olarak karara bağlama yetkisi AİHM'indir. AİHM, bu
yetkisini davanın koşulları altında müdahalenin demokratik bir toplumda
toplumsal bir ihtiyaç baskısına karşılık gelip gelmediğini ve izlenen meşru
amaçla orantılı olup olmadığını değerlendirmek suretiyle kullanacaktır (Wingrove/Birleşik Krallık , B. No: 17419/90,
25/11/1996, § 58; Aydın Tatlav/Türkiye,
B. No: 50692/99, 2/8/2006, §§ 24, 25).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
23. Mahkemenin 7/3/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
24. Başvurucu;
i. Şikâyet konusu yazıların yayımlandığı tarihte gazetenin
internet sitesinden sorumlu kişi olduğunu, görevinin gazetede yayımlanan
yazıların internet sitesine aktarılması olduğunu bildirmiştir. 9/6/2004 tarihli
ve 5187 sayılı Basın Kanunu'nun düzenleme alanı süreli ve süresiz basılı
eserler olduğundan internet yayınları hakkında sorumluluk ile ilgili bu Kanun
hükümlerine başvurulamayacağını, yine 5651 sayılı Kanun uyarınca da içerik, yer
veya erişim sağlayıcılardan herhangi biri olmadığından bu Kanun hükümlerine
göre de sorumlu tutulamayacağını iddia etmiştir. Gazetelerin internet sitesi sorumlularının
işlenen suçlar nedeniyle cezai sorumluluğunun düzenlendiği bir hüküm
bulunmadığını belirterek müdahalenin kanuni olmadığını ileri sürmüştür.
ii. Şikâyet konusu yazıların sahibinin Twitter
hesabındaki paylaşımlarının da benzer nitelikteki mizahi yazılardan oluştuğunu
belirtmiştir. Hesap sahibinin profilinde 2003 yılında Türkiye'de "Aman Tanrım" ismiyle
gösterilen komedi filminde Tanrı'yı canlandıran aktörün filminden alınmış bir
fotoğrafını kullandığını, hesaba ait kullanıcı bilgileri kısmında kendisini
Tanrı Zeus şeklinde tanıttığını, yerleşim yerini Yunan mitolojisinde tanrıların
yaşadığı dağ olarak bilinen Olimpos'u gösterdiğini
belirtmiştir. Başvuruya konu yazıların Tanrı mizanseni üzerinden gündemdeki
siyasi ve toplumsal olaylar ile tartışmalar hakkında yapılan mizahi eleştiri ve
yorumlardan ibaret olduğunu, nefret söylemi içermediğini, yaratıcı ağzından
toplumsal ve siyasi olayların mizahi bir dille yorumlanarak eleştirilmesinin
özellikle sanat alanında sıklıkla kullanılan bir üslup olduğunu iddia etmiştir.
Bahsi geçen nitelikteki yazıların gazetenin internet sitesinde yayımlanması
nedeniyle cezalandırılmasının ifade ve basın özgürlüklerini ihlal ettiğini
ileri sürmüştür.
25. Bakanlık görüşünde, müdahalenin kanuniliğine yönelik iddiaya
ilişkin olarak şikâyet konusu yazıların yayımlandığı tarihte gazetenin internet
sitesinin sorumlusu olan başvurucu hakkında 5651 sayılı Kanun'un 4. maddesinin
(2) numaralı fıkrası kapsamında mahkûmiyet hükmü verildiği bildirilmiştir.
Bakanlık tarafından ayrıca, derece mahkemesince ifade özgürlüğü ile dinî
duygulara saygı gösterilmesi hakkı arasında adil bir dengenin kurulduğu, halkın
büyük çoğunluğunun Müslüman olduğu bir ülkede İslam dinine yönelik alaycı,
kamusal bir tartışmaya katkı sağlamayan, ucuz saldırı niteliğindeki ifadeler
karşısında başvurucunun basın özgürlüğüne yapılan müdahalenin sosyal bir
ihtiyacı karşıladığı ve meşru amaçla orantılı olduğu belirtilmiştir.
26. Başvurucu; Bakanlık görüşüne karşı beyanında başvuru konusu
yazıların dinî değerleri aşağılayıcı niteliğinin bulunmadığı, bu yazıların
gazetenin internet sitesinde yayımlanması nedeniyle cezalandırılmasının ifade
ve basın özgürlüklerini ihlal ettiği yönünde bireysel başvuru formunda ileri
sürdüğü iddialarını tekrarlamıştır. Başvurucu; müdahalenin kanuniliğine yönelik
bireysel başvuru formunda yer alan, internet yayınından sorumlu tutulmasının
içerik sağlayıcı olmaması nedeniyle kanuni bir dayanağının bulunmadığına
ilişkin iddiasından farklı olarak bu defa 5651 sayılı Kanun'un 4. maddesi
uyarınca içerik sağlayıcı olarak başkasına ait içerikten sorumlu tutulabilmesi
için anılan maddenin (2) numaralı fıkrasında yer alan koşulların bulunması
gerektiğini ileri sürmüştür. Buna göre başvurucu; bahsi geçen yazıları
yayımlarken yazıların içeriğini benimsediğine yönelik herhangi bir
değerlendirmede bulunmadığını, dolayısıyla içerik sağlayıcı olarak başkasına
ait "içeriği benimsediği"
ve bu "içeriğe ulaşılmasını amaçlama"
koşullarının birlikte gerçekleştiğinin içeriği sunuş biçiminden anlaşılamayacağını
belirterek 5651 sayılı Kanun gereğince cezai sorumluluğunun bulunmadığını iddia
etmiştir.
B. Değerlendirme
27. Anayasa’nın iddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak "Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti" kenar
başlıklı 26. maddesi ile "Basın
hürriyeti" kenar başlıklı 28. maddesinin ilgili kısımları
şöyledir:
"Madde 26 -
Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına
veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi
makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek
serbestliğini de kapsar...
Bu hürriyetlerin kullanılması, ... kamu
düzeni, ... suçların önlenmesi ... başkalarının şöhret veya haklarının ...
korunması ... amaçlarıyla sınırlanabilir.”
"Madde 28- Basın hürdür, sansür edilemez…
…
Devlet, basın ve haber alma hürriyetlerini
sağlayacak tedbirleri alır.
Basın hürriyetinin sınırlanmasında, Anayasanın
26 ve 27 nci maddeleri
hükümleri
uygulanır.…"
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
28. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan ifade
özgürlüğü ile basın özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul
edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Müdahalenin Varlığı
29. Anayasa Mahkemesi içtihadında, hükmün açıklanmasının geri
bırakılması kararlarının ifade özgürlüğüne müdahale teşkil edebileceği kabul
edilmiştir (Emin Aydın, B. No:
2013/2602, 23/1/2014, § 65; Bekir Coşkun
[GK], B. No: 2014/12151, 4/6/2015, § 40). Başvuru konusu olayda bir gazetenin
internet sorumlusu olan başvurucu hakkında gazetenin internet sitesinde
yayımlanan yazılar nedeniyle hapis cezası verilmiş ve hükmün açıklanması geri
bırakılmıştır. Bu kapsamda söz konusu mahkeme kararı ile başvurucunun ifade
özgürlüğüne ve basın özgürlüğüne müdahalede bulunulmuştur.
b. Müdahalenin İhlal
Oluşturup Oluşturmadığı
30. Anayasa’nın 13. maddesi şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
31. Bu sebeple müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen
ve somut başvuruya uygun düşen, kanunlar tarafından öngörülme, Anayasa’nın
ilgili maddesinde belirtilen nedenlere dayanma ve demokratik toplum düzeninin
gereklerine uygunluk koşullarını sağlayıp sağlamadığının belirlenmesi gerekir.
i. Kanunilik
32. Hak ya da özgürlüğe bir müdahale söz konusu olduğunda
öncelikle tespiti gereken husus, müdahaleye yetki veren bir kanun hükmünün
mevcut olup olmadığıdır. Anayasa’nın 26. maddesi kapsamında yapılan bir
müdahalenin kanunilik şartını sağladığının kabul edilebilmesi için müdahalenin kanuni bir dayanağının bulunması
zorunludur (Tuğba Arslan [GK], B.
No: 2014/256, 25/6/2014, § 82; Sevim Akat Eşki, B. No: 2013/2187, 19/12/2013, § 36; Hayriye Özdemir, B. No: 2013/3434,
25/6/2015, §§ 56-61).
33. Temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasında kanunilik
ölçütü ilk olarak şeklî bir kanunun varlığını gerekli kılar. Bir yasama işlemi
olarak kanun, Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) iradesinin ürünüdür ve TBMM
tarafından Anayasa’da öngörülen kanun yapma usullerine uyularak yapılan
işlemlerdir. Bu anlayış temel hak ve özgürlükler alanında önemli bir güvence
ortaya çıkartır (Eğitim ve Bilim Emekçileri
Sendikası ve diğerleri [GK], B. No: 2014/920, 25/5/2017, § 54).
34. Fakat kanunilik ölçütü aynı zamanda maddi bir içeriği de
gerektirir ve bu noktada kanunun niteliği önem kazanır. Bu anlamıyla kanunilik
ölçütü, sınırlamaya ilişkin kuralın erişilebilirliğini ve öngörülebilirliği ile
kesinliğini ifade eden belirliliğini garanti altına alır (Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri,
§ 55).
35.Somut olayda müdahalenin kanuniliğine ilişkin başvurucunun
şikâyetinin özünü gazetenin internet sayfasında yayımlanan içerik nedeniyle
sorumlu tutulmasının kanuni bir dayanağının olmaması oluşturmaktadır. Başvurucu
5187 sayılı Kanun'un düzenleme alanının basılı eserler olması nedeniyle
internet yayınları hakkında sorumluluk ile ilgili bu Kanun hükümlerine
başvurulamayacağını, 5651 sayılı Kanun uyarınca da içerik sağlayıcı
olmadığından bu Kanun hükümlerine göre de sorumlu tutulamayacağını ileri
sürmektedir. Başvurucuya göre gazetenin internet sitesi sorumlusu ne 5187
sayılı Kanun'a ne de 5651 sayılı Kanun'a göre yayımlanan içerikten sorumlu tutulacaklar
arasında sayılmıştır.
36. İnternet ortamında düşüncelerin açıklanması ve yayılması
basılı yayınlara oranla daha kolay, ucuz, hızlı ve yaygındır. İnternet
sitelerine erişim de kolaydır. İnternet sitelerinin büyük miktarda veriyi
muhafaza etme ve yayma imkânı vardır. Bu sebeplerle internet siteleri
kamuoyunun güncel meselelere erişiminin iyileştirilmesine ve bilginin
iletilmesinin kolaylaştırılmasına önemli derecede katkıda bulunmaktadır. Aynı
sebeplerle internet ortamında yapılan yayınlarla bazı suçlar daha kolay
işlenebilmekte, özellikle de kişilik hakları ve özel hayat hakları herkes
tarafından kolay, maliyetsiz ve hızlı bir şekilde ihlal edilebilmektedir (Ali Kıdık, §
55). Kanun koyucu işlenen suçlarla mücadelenin daha etkin yapılabilmesi, özel hayatın
ve kişilik haklarının hızlı ve etkili bir şekilde korunması ihtiyacı nedeniyle
internet ortamında yapılan yayınlarla ilgili özel bir düzenleme yapma yoluna
gitmiş ve 4/5/2007 tarihinde 5651 sayılı Kanun kabul edilerek yürürlüğe
girmiştir. Anılan Kanun'un 1. maddesine göre Kanun'un amaç ve kapsamının içerik
sağlayıcı, yer sağlayıcı, erişim sağlayıcı ve toplu kullanım sağlayıcıların
yükümlülük ve sorumlulukları ile internet ortamında işlenen belirli suçlarla
içerik, yer ve erişim sağlayıcıları üzerinden mücadeleye ilişkin esas ve
usulleri düzenlemek olduğu belirtilmiştir.
37. İnternetin sistem içinde rolleri değişken ve birbirinin
içine geçmiş oldukça fazla aktörün rol almasına elverişli olması hukuki ve
cezai sorumlulukların tespitinde birtakım zorlukları da beraberinde
getirmiştir. Bu itibarla zaman ve mekân sınırı bulunmayan sanal ortamda, maddi
ortamdan farklı bir terminolojinin kullanılması ihtiyacı hasıl olmuş ve
sorumluluğun tespitinin bu terminoloji üzerinden belirlenmesi dünya çapında standart
bir uygulamaya dönüşmüştür.
38. 5651 sayılı Kanun incelendiğinde karşılaştırmalı hukukta
kullanılandan farklı bir terminoloji kullanılmadığı görülmektedir. Kanun,
internet ortamına özgü aktörleri ve rollerini kavramsallaştırarak bunların
yükümlülük ve sorumluluklarını düzenlemektedir. İnternet ortamının doğası
gereği, sistem içinde kategorize edilerek kavramsallaştırılan bu aktörlerin
kimliklerinin somut durumdan bağımsız olarak ortaya konabilmesi, yasal
düzenlemelerde tahdidi olarak sayılması mümkün değildir.
39. Başvuru konusu olayda 5651 sayılı Kanun'da gazetenin
internet sitesi sorumlusunun yayımlanan içerikten sorumlu tutulacaklar arasında
sayılmamış olması nedeniyle sorumluluğun kanuni dayanağının bulunmadığı iddia
edilmektedir.
40. Kanun'un 2. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (f) bendinde
içerik sağlayıcının tanımı yapılmıştır. Buna göre içerik sağlayıcı; internet
ortamı üzerinden kullanıcılara sunulan her türlü bilgi veya veriyi üreten,
değiştiren ve sağlayan gerçek veya tüzel kişilerdir. Başka bir ifadeyle bu
kavram internet ortamına sunulan metin, ses, fotoğraf, video ve sanal gerçeklik
görüntüleri gibi içerikleri sağlayan kişileri ifade etmektedir.
41. Gerek sistemin doğasından gerek kullanılan teknolojiden
kaynaklanan nedenler içeriğin yayımlanmasından sorumlu kişinin kimliğinin somut
olayın koşulları bağlamında değerlendirilmesini gerekli kılmaktadır. Öncelikle
belirtmek gerekir ki erişilebilirliği ve maliyetinin düşük olması nedenleriyle
bir internet sitesine veya web tabanlı bilgi paylaşım ağı olan bloga sahip olmak oldukça kolaydır, dolayısıyla bir web
sitesi hazırlayan ve hazırladığı bu içeriği internet ortamına aktaran herkes
içerik sağlayıcı konumunda olabilir. İkinci olarak internet ortamında
yayımlanan içerikten sorumlu tutulacaklar ve sorumluluk düzeyleri web sitesinin
tasarımında kullanılan teknolojiye göre değişkenlik göstermektedir. Sorumluluğun
tespiti, sınırları ve kapsamına yönelik değerlendirme, bilgiye ve yapay zekaya
dayanan teknolojilerin kullanılmaya başlandığı günümüzde gittikçe daha karmaşık
bir hâl almaya başlamıştır.
42. Sanal ortama mahsus kavramların kapsamını, içeriğini, boyut
ve sınırlarını belirlemenin güçlüğü dikkate alındığında kanun koyucunun
kavramların soyut tanımı ile yetinmesi ve maddi ortam ile kurulacak ilişkiyi
yürütme ve yargı organlarının yetkisi ile denetimine bırakmasının bilinçli bir
tercih olduğu anlaşılacaktır. Yukarıda yer verilen tespitler ışığında 5651
sayılı Kanun'un ilgili maddesinde içerik sağlayıcıların tek tek sayılmamış olmasının
kuralın keyfîliğe yol açacak içerikte olduğu anlamına
gelmeyeceği, bu durumun müdahalenin kanuniliği şartını ortadan kaldırmayacağı
açıktır.
43. Olayların meydana geldiği tarihte gazetenin internet
sitesinden sorumlu kişi olan ve bireysel başvuru formunda görevinin gazetede
yayımlanan yazıların internet sitesine aktarılması olduğunu bildiren başvurucu,
içeriği internet ortamında kullanıma sunma görevi nedeniyle içerik sağlayıcı
konumundadır ve bu itibarla başvurucunun Kanun'un 4. maddesi kapsamında
yayımladığı içerik ile ilgili sorumluluğu bulunmaktadır. Gazetenin internet
sitesi sorumlusunun 5651 sayılı Kanun'un ilgili maddesinde içerik sağlayıcı
olarak belirtilmemiş olması kanuni düzenlemenin içerik, amaç ve kapsam
bakımından belirsiz olduğu anlamına gelmemektedir. Dolayısıyla bahsi geçen
maddenin bu Kanun'un muhatabı olan başvurucunun hukuksal durumunu
algılayamayacağı nitelikte olduğu söylenemez.
ii. Meşru Amaç
44. Anayasa'nın 24. maddesinde yer verilen din ve vicdan
özgürlüğü Anayasa'nın 2. maddesinde ifadesini bulan demokratik devletin
vazgeçilmez unsurlarındandır. Din ve vicdan özgürlüğünün demokratik toplumun
temellerinden biri olmasının kökeninde dinin hem bir dine bağlı olan bireyler
tarafından hayatı anlama ve anlamlandırmada başvurdukları temel kaynaklardan
biri olması hem de toplumsal yaşamın şekillenmesinde önemli bir işlev görmesi
bulunmaktadır (Tuğba Arslan, §§
51, 52; İhsan Taş, B. No:
2014/11255, 21/11/2017, § 32). Bu kapsamda devlet, meşru olarak başkalarının
din ve vicdan özgürlüğü hakkına saygı ile bağdaşmayan bazı davranışların
cezalandırılmasını gerekli görebilir. Devletin başkalarının din ve vicdan
özgürlüğüne saygı ile bağdaşmayan saldırılar çerçevesindeki ifade özgürlüğünü
düzenleme konusunda belli bir takdir payı vardır. Bu kapsamda başvurucu
hakkındaki yargılamada verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin
kararın başkalarının haklarının korunması ve kamu düzeninin korunması yönünde
meşru amaçlar taşıdığı sonucuna varılmıştır.
iii. Demokratik Toplum
Düzeninin Gereklerine Uygunluk
(1) Demokratik
Toplumda İfade Özgürlüğünün Önemi
45. Anayasa Mahkemesi ifade özgürlüğü bağlamında demokratik toplum düzeninin gerekleri
ifadesinden ne anlaşılması gerektiğini daha önce pek çok kez açıklamıştır.
İfade özgürlüğü kişinin haber ve bilgilere, başkalarının fikirlerine serbestçe
ulaşabilmesi, düşünce ve kanaatlerinden dolayı kınanamaması ve bunları tek
başına veya başkalarıyla birlikte çeşitli yollarla serbestçe ifade edebilmesi,
anlatabilmesi, savunabilmesi, başkalarına aktarabilmesi ve yayabilmesi anlamına
gelir. Çoğunluğa muhalif olanlar da dâhil olmak üzere düşüncelerin her türlü
araçla açıklanması, açıklanan düşünceye paydaş sağlanması, düşünceyi
gerçekleştirme ve gerçekleştirme konusunda başkalarını ikna etme çabaları ve bu
çabaların hoşgörüyle karşılanması çoğulcu demokratik düzenin gereklerindendir.
Dolayısıyla toplumsal ve siyasal çoğulculuğu sağlamak, her türlü düşüncenin
barışçıl bir şekilde ve serbestçe ifadesine bağlıdır. Bu itibarla düşünceyi
açıklama ve yayma özgürlüğü demokrasinin işleyişi için yaşamsal önemdedir (Bekir Coşkun, §§ 33-35; Mehmet Ali Aydın [GK], B. No: 2013/9343,
4/6/2015, §§ 42, 43; Tansel Çölaşan,
B. No: 2014/6128, 7/7/2015, §§ 35-38).
(2) İfade Özgürlüğünün
Kapsamı
46. Anayasa’nın 26. maddesinin birinci fıkrası, ifade
özgürlüğüne içerik bakımından bir sınırlama getirmemiştir. İfade özgürlüğü;
siyasi, sanatsal, akademik veya ticari düşünce ve kanaat açıklamaları gibi her
türlü ifadeyi kapsamına almaktadır (Ergün
Poyraz (2) [GK], B. No: 2013/8503, 27/10/2015, § 37). Bu itibarla
eleştirel bir yazı türü olan hiciv yazıları, başkaları açısından değersiz veya yararsız görülse bile kişilerin subjektif
değerlendirmelerinden bağımsız olarak ifade özgürlüğünün korumasındadır (Önder Balıkçı, B. No: 2014/6009,
15/2/2017, § 40).
47. Anayasa'nın 26. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan
sınırlamalara uyma yükümlülüğü kapsamında; dinî inançlar bağlamında meseleye
yaklaşıldığında kamusal bir tartışmaya katkı sunma kapasitesi olmaksızın
başkaları için temelsiz biçimde yaralayıcı nitelik taşıyan, saldırgan ve
yakışıksız ifadelerden kaçınma yükümlülüğü söz konusudur. Bununla birlikte
çatışan hakların dengelenmesinde ifadelerin bağlamından kopartılmaksızın ele
alınması da dengelemede önemli bir unsurdur (Mehmet
Emre Döker, B. No: 2015/486, 19/9/2018, § 46).
(3) Müdahalenin
Demokratik Toplum Düzeninin Gereklerine Uygun Olması
48. İfade özgürlüğüne yapılan bir müdahale, zorunlu bir
toplumsal ihtiyacı karşılamıyorsa ya da zorunlu bir toplumsal ihtiyacı
karşılamakla birlikte orantılı değilse demokratik toplum düzeninin gereklerine
uygun bir müdahale olarak değerlendirilemez (Ramazan
Fatih Uğurlu, B. No: 2015/2461, 30/10/2018, §§ 47-52; Hulusi Özkan, B. No: 2015/18638,
15/11/2018, §§ 30-34).
49. Kural olarak demokratik bir toplumda saygı gösterilen dinî
inanç ya da sembollere karşı uygun olmayan saldırıların önlenmesi hatta
gerektiğinde cezalandırılması, alınan tedbirlerin izlenen meşru amaçlarla
orantılı olması koşuluyla gerekli görülebilir. Bu konuda derece mahkemelerinin
belli bir takdir payı söz konusudur. Ancak bu takdir payı sınırsız olmayıp
ifade özgürlüğüne yönelik müdahalelerin ikna edici bir biçimde
gerekçelendirilmesi gerekir. Anılan takdir payı, Anayasa Mahkemesinin
denetimindedir (İhsan Taş, § 41; Mehmet Emre Döker, § 46).
50. Anayasa Mahkemesinin görevi, bu denetimi yerine getirirken
derece mahkemelerinin yerini almak olmayıp söz konusu yargı mercilerinin takdir
yetkilerini kullanarak verdikleri kararların Anayasa'nın 26. maddesi açısından
doğruluğunu denetlemektir (Eyüp Hanoğlu,
B. No: 2015/13431, 23/5/2018, § 41).
(4) İlkelerin
Olaya Uygulanması
51. Anayasa Mahkemesinin önündeki mesele, daha ziyade ulusal
ölçekte yayın yapan bir gazetenin internet sitesinin editörü ve sorumlusu olan
başvurucunun internet sitesinde yayımladığı yazı içeriğinin dinî değerleri
alenen aşağılama suçunu oluşturduğu yönündeki yerel Mahkeme kararının
Anayasa'nın 26. ve 28. maddeleri ile güvence altına alınan düşünceyi açıklama
ve yayma özgürlüğüne aykırı olup olmadığı hususuyla ilgilidir.
52. Başvurucunun yayımladığı yazılar nedeniyle yargılanarak dinî
değerleri alenen aşağılama suçundan hapis cezası ile cezalandırılmasının ve
hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmesinin demokratik
toplumda gerekli olup olmadığı hususu ifadelerin içeriği, başvurucunun konumu,
bu ifadelerin başkalarının hakları ve kamu düzeni üzerindeki etkisi ve alınan
tedbirlerin sosyal bir ihtiyaca karşılık gelip gelmediği dikkate alınarak
değerlendirilmelidir (Mehmet Emre Döker,
§ 47).
53. Bir gazetenin internet sitesi editörü ve sorumlusu olan
başvurucunun internet sitesinde yayımladığı içerikten sorumlu tutularak
cezalandırılmasına sebep olan yazılarda yazar "Tanrı"
müstear ismini kullanarak hicivli bir şekilde Türkiye'deki sosyal ve siyasal
durumun eleştirisini yapmaktadır (bkz. § 11).
54. İlk derece mahkemesi gazetenin internet sitesinde yayımlanan
ilk yazıda, semavi dinlerde yer alan inanışlara aykırı bir şekilde Tanrı
imajının somut bir varlıkmış gibi ortaya konulduğu; ikinci yazıda ise semavi
dinlerin ortak değerlerinden olan cennet ve cehennem gibi kavramlara yönelik
sebepsiz yere saygısız ve küçümseyici ifadeler kullanıldığı kanaatine
varmıştır. Mahkeme, bahse konu yazılar ile yaratıcı Tanrı inancına sahip
insanların dinî inançlarının hak edilmemiş ve aşağılayıcı bir saldırıya konu
olduğu duygusuna kapıldıkları, demokratik bir toplumda bulunması gereken
hoşgörü ruhunun kötü niyetli şekilde zedelendiği sonucuna varmıştır. Mahkeme
ayrıca vatandaşlar tarafından pek çok şikâyet mektubunun gönderilmesinin
suçlamaya konu yazıların kamu barışını somut olarak bozmaya elverişli nitelikte
olduklarının delili olarak kabul etmiştir.
55. Söz konusu yazılarda yer alan ifadeler bağlamından
kopartılmadan incelendiğinde öncelikle yazıların ülkedeki mevcut düzenden
rahatsızlığı dile getirdiği ve devlet yönetimini hedef aldığı görülmektedir. Bu
yönüyle yazıların kamusal bir tartışmaya katkı sunduğu belirtilmelidir. İkinci
olarak ilk bakışta semavi dinlere mensup kişiler açısından rahatsız edici
bulunmuş olsalar da başvuru konusu yazıların başkaları için temelsiz biçimde
yaralayıcı nitelik taşıyan, saldırgan ve yakışıksız ifadeler içerdiği
söylenemez. Son olarak Mahkeme, söz konusu yazıların kamu düzenini bozmaya
elverişli olmasını vatandaşlar tarafından gereğinin yapılması talebini içeren
ihbar mektuplarına dayandırmıştır. Bununla birlikte bu tür talepler nedeniyle
başvurucunun cezalandırılmasını haklı kılacak düzeyde bir tehlikenin varlığını
somutlaştıramamıştır. Dolayısıyla ilk derece mahkemesi başvurucunun 7 ay 15 gün
hapis cezası ile cezalandırılmasının zorunlu bir ihtiyaçtan kaynaklandığını
ilgili ve yeterli bir gerekçe ile ortaya koyamamıştır.
56. Bundan başka hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar
verilmiş olmasının ifade özgürlüğüne yapılan müdahalenin ağırlığını
hafifletmediği vurgulanmalıdır. Başvurucu beş yıl denetimli serbestlik tedbiri
altına alınmıştır ve bir gazetenin internet sitesinin editörü ve sorumlusu olan
başvurucunun bu süre içinde cezasının infaz edilmesi riski her zaman vardır.
Yaptırıma maruz kalma endişesinin kişiler üzerinde caydırıcı bir etkisi vardır
ve sonunda kişi denetim süresini yeni bir mahkûmiyet almadan geçirse bile
kişinin bu etki altında ileride düşünce açıklamalarından veya basın
faaliyetlerini yapmaktan imtina etme riski bulunmaktadır (Orhan Pala, B. No: 2014/2983, 15/2/2017, §
54).
57. Başka bir deyişle basının demokrasinin düzgün şekilde
işlemesinin sağlanmasına ilişkin temel görevi dikkate alındığında başvurucunun
cezalandırılmasının basının kamu yararına olan hususlarda açık tartışmaya olan
katkısını ortadan kaldırabilecek nitelikte olduğu kabul edilmelidir.
Dolayısıyla başvurucunun 7 ay 15 gün hapis cezası ile cezalandırılması ve beş
yıl denetim altına alınarak hükmün açıklanmasının ertelenmesi biçimindeki
şikâyet konusu müdahale, başkalarının haklarının ve kamu düzeninin korunması
şeklinde takip edilen amaç ile orantısızdır.
58. Yukarıda belirtilen hususlar ışığında Anayasa Mahkemesi
başvurucunun ifade özgürlüğüne yapılan müdahalenin demokratik toplum düzeninin
gereklerine uygun bir müdahale olarak değerlendirilemeyeceği kanaatine
ulaşmıştır.
59. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa’nın 26.
maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün ve 28. maddesinde güvence
altına alınan basın özgürlüğünün ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
60. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
“(1)
Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da
edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2)
Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve
sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili
mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan
hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava
açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme,
Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
61. Anayasa Mahkemesinin
Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 57-60) kararında,
Anayasa Mahkemesince bir temel hakkın ihlal edildiği sonucuna varıldığında
ihlalin ve sonuçlarının nasıl ortadan kaldırılacağının belirlenmesi hususunda
genel ilkelere yer verilmiştir.
62.Başvurucu, ihlalin tespiti talebinde bulunmuştur.
63. Anayasa Mahkemesi başvurucuya yönelik tazminat şeklindeki
müdahale demokratik toplum düzeninin gereklerine uygunluk koşulunu
sağlamadığından başvurucunun ifade özgürlüğünün ihlal edildiği sonucuna
varmıştır. Somut başvuruda ihlalin Mahkeme kararından kaynaklandığı
anlaşılmaktadır.
64. Bu durumda ifade ve basın özgürlüklerinin ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki
yarar bulunmaktadır. Buna göre yapılacak yeniden yargılama ise 6216 sayılı
Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının
ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda derece mahkemelerince yapılması
gereken iş, öncelikle ihlale yol açan mahkeme kararının ortadan kaldırılması ve
nihayet ihlal sonucuna uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple
kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere ilgili Mahkemeye
gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
65. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 226.90
TL harç ve 2.475 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.701,90 TL yargılama
giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. İfade ve basın özgürlüklerinin ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade
özgürlüğünün ve 28. maddesinde güvence altına alınan basın özgürlüğünün İHLAL
EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin ifade özgürlüğünün ve basın
özgürlüğünün ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama
yapılmak üzere İstanbul 2. Asliye Ceza Mahkemesine (E.2013/372, K.2014/309)
GÖNDERİLMESİNE,
D. 226,90 TL harç ve 2.475 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.701,90 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve
Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına,
ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine
kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
7/3/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.