TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
HANIM ÇEYİZ VE MEHMET GÜNDÜZ BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2015/19289)
Karar Tarihi: 17/7/2018
Başkan
:
Serdar ÖZGÜLDÜR
Üyeler
Hicabi DURSUN
Hasan Tahsin GÖKCAN
Kadir ÖZKAYA
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
Raportör
M. Emin ŞAHİNER
Başvurucular
1. Hanım ÇEYİZ
2. Mehmet GÜNDÜZ
Vekilleri
Av. Adil AKTAY
Av. Utku Çağrı AKTAY
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; kamulaştırma bedelinin düşük belirlenmesi ve değer kaybına uğratılması nedeniyle özel hayata saygı hakkı ile mülkiyet hakkının, idare lehine vekâlet ücretine hükmedilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının, yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle de makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 3/12/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
8. Başvuruculara ait Karaman ili Ermenek ilçesi Çavuş köyünde bulunan 138 ada 15 parsel numaralı taşınmaza yönelik olarak Ermenek Barajı ve Hidroelektrik Santrali Tesisleri Projesi kapsamında Bakanlar Kurulunca 31/1/2009 tarihinde acele kamulaştırma kararı alınmıştır.
9. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı 10/2/2009 tarihinde Ermenek Asliye Hukuk Mahkemesinden (Mahkeme) bedeli tespit edilmek kaydıyla anılan taşınmaza acele el konulmasını talep etmiştir. Mahkeme 6/5/2009 tarihinde talebi kabul etmiş ve bilirkişi raporuna dayalı olarak belirlenen 12.601,87 TL'nin başvuruculara ödenmesi karşılığında bu taşınmaza acele el konulmasına karar vermiştir.
10.İdare 5/5/2010 tarihinde aynı Mahkemede, kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescil davası açmıştır. Mahkemece bilirkişi incelemesi yaptırılmış; bilirkişiler taşınmazın özelliklerini gözeterek ve net gelir yöntemine göre 2010 yılı fiyat, masraf ve verim verilerini kullanarak taşınmazın toplam değerini 9.929,69 TL olarak belirlemiştir.
11. Mahkeme 12/3/2012 tarihinde davanın kabulü ile kamulaştırma bedelinin 9.929,69 TL olarak tespitine karar vermiştir. Kararda, daha önce başvuruculara ödenen 12.601,87 TL'den belirlenen kamulaştırma bedeli mahsup edilmiştir. Mahkeme, yapılan mahsup işlemi sonucu bakiye 2.672,18 TL'nin başvurucular tarafından bankadan çekilme tarihine kadar varsa işlemiş olan mevduat faizi ile birlikte davacı idareye verilmesine karar vermiştir. Mahkeme ayrıca kamulaştırılan taşınmazın baraj gölü içinde kalması sebebiyle tapudan terkinine hükmetmiştir.
12. Temyiz edilen karar, Yargıtay 18. Hukuk Dairesince 2/10/2012 tarihinde bozulmuştur. Bozma kararında, tarım arazisi olan taşınmazın değeri belirlenirken sulamaya ilişkin resmi verilerin esas alınmaması ile taşınmazın terkinine ve harç alınmasına yer olmadığına karar verilmesinin doğru olmadığı belirtilmiştir. Başvurucuların karar düzeltme talebi aynı Dairenin 7/3/2013 tarihli kararı ile reddedilmiştir.
13. Bozma kararına uyan Mahkeme 31/3/2014 tarihinde bu defa kamulaştırma bedelinin 15.194,35 TL olarak belirlenmesine karar vermiştir. Buna göre dosya kapsamında başvuruculara ödenen bedelin mahsubu ile eksik kalan 2.592,48 TL'nin de 6/9/2010 tarihinden 31/3/2014 tarihine kadar yasal faiz işletilerek başvuruculara ödenmesine karar verilmiştir. Mahkeme ayrıca taraflar yararına karşılıklı olarak 1.500 TL vekalet ücretine hükmetmiştir.
14. Temyiz edilen karar, Yargıtay 18. Hukuk Dairesinin 18/11/2014 tarihli kararı ile onanmıştır. Başvurucuların karar düzeltme talebi aynı Dairenin 28/9/2015 tarihli kararı ile reddedilmiştir.
15.Nihai karar, başvurucu vekiline 10/11/2015 tarihinde tebliğ edilmiştir.
16. Başvurucu 3/12/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
17. Konu hakkında ilgili hukuk için bkz. Ali Şimşek ve diğerleri, B. No: 2014/2073, 6/7/2017, §§ 18-33.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
18. Mahkemenin 17/7/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Mülkiyet Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucuların İddiaları
19. Başvurucular öncelikle kamulaştırma bedelinin düşük belirlendiğini iddia etmişlerdir. Başvuruculara göre bilirkişi tarafından kamulaştırma bedeli tespit edilirken yalnızca taşınmazın bulunduğu ilçenin verileri yerine komşu ilçelerin tarım müdürlüğü verileri dikkate alınarak hesap yapılması nedeniyle taşınmaz bedeli olması gerekenden düşük hesaplanmıştır. Başvurucular ayrıca, derece mahkemelerince belirlenen kamulaştırma bedelinin değer kaybına uğratıldığını belirtmişlerdir. Başvurucular, bu gerekçelerle mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
2. Değerlendirme
20. Anayasa Mahkemesi, daha önce Karaman'ın Ermenek ilçesinde yapılan aynı kapsamdaki kamulaştırma işlemleri yönünden benzer şikâyetleri çeşitli bireysel başvurularda incelemiş ve karara bağlamıştır (Tahsin Erdoğan, B. No: 2012/1246, 6/2/2014; Ali Şimşek ve diğerleri).
21. Başvurucular ilk olarak kamulaştırma bedelinin düşük belirlendiğinden yakınmaktadırlar. Anayasa'nın 13., 35. ve 46. maddeleri uyarınca kamu yararı bulunması, kamulaştırma kararının yasada gösterilen esas ve usullerine uyulması, gerçek karşılığın peşin ve nakden ödenmesi kamulaştırmanın anayasal ögeleridir. Kamulaştırılan taşınmazın gerçek karşılığı olan bedelinin tespiti ise uzman mahkemelerin ve Yargıtayın bu konudaki uzman dairelerinin yetki ve görevindedir. Mülkiyet hakkına yapılan müdahale ile ödenen bedel arasındaki ilişki yönünden Anayasa Mahkemesinin yapacağı tespit, orantılılık incelemesinden ibarettir (Mukadder Sağlam ve diğerleri, B. No: 2013/2511, 22/1/2015, § 49; Abdülkerim Çakmak ve diğerleri, B. No: 2014/1964, 23/2/2017, § 52).
22. Somut olayda ise Yargıtay 18. Hukuk Dairesi, gerekçesini önceden ortaya koyarak Ermenek ilçesindeki arazilerin kamulaştırılmasında gerçek değere ulaşmak için mevki kavramını ilçe düzeyinden daha geniş yorumlamıştır. 2006 yılından beri istikrarlı olarak uygulanan bu yöntem bireyler için erişilebilir ve bilinebilir olup başvuru konusu olayda 2010 yılında açılan kamulaştırma bedelinin tespiti davasında başvurucu açısından bahsedilen yerleşik içtihat öngörülebilir durumdadır. Dolayısıyla Yargıtay Dairesinin Ermenek ilçesi için belirlediği mevki kavramını daha geniş yorumlayan bedel tespiti yöntemi 4/11/1983 tarihli ve 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun 11. maddesinin (f) bendine açıkça aykırı olmadığı gibi ikna edici gerekçesi ile keyfî olmaktan da uzaktır (Tahsin Erdoğan, §§ 64-70).
23. Başvurucular ayrıca, yargılamanın uzun sürmesinden kaynaklı olarak kamulaştırma bedelinin değer kaybına uğratıldığını ileri sürmüşlerdir.
24. Kamulaştırma yoluyla mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin orantılı olabilmesi için taşınmazın gerçek bedelinin malike ödenmesi ve ayrıca ödenen bedelin tespitinde esas alınan tarih ile ödeme tarihi arasında geçen dönemde gerçekleşen enflasyona nispetle taşınmazın hissedilir derecede değer kaybetmemiş olması gerekir (Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 59). Ödenen tutarların enflasyonun etkilerinden arındırılarak güncelleştirilmesi yani kamulaştırma tarihi ile ödeme tarihi arasında geçen süredeki hissedilir değer kaybını telafi edecek biçimde faiz uygulanması, kamulaştırma bedelinin enflasyon karşısında değer kaybetmesini önleyebilecek bir araçtır (Mehmet Akdoğan ve diğerleri, § 42).
25. Yapılan incelemede başvurucunun mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin ölçülü olup olmadığı hususunda bir sonuca varmak için mahkemece tespit edilen gerçek değer ile başvurucuya yapılan ödemelerin enflasyon etkisi arındırılmış sonuçlarının karşılaştırılması gerekmektedir. Elde edilmek istenen kamu yararı ile başvurucunun mülkünden mahrum kalması arasında makul dengenin sağlanıp sağlanmadığını ve müdahalenin ölçülü olup olmadığını tespit etmede önemli olan, yapılan ödemelerin değer kaybının toplam bedele oranı üzerinden başvurucunun maruz kaldığı yükü belirlemektir (Ali Şimşek ve diğerleri, § 66).
26. Somut olayda 12/3/20112 tarihli acele el koyma kararıyla kamulaştırma bedeli 12.601,87 TL olarak belirlenmiştir. 5/5/2010 tarihinde açılan kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescil davasında ise Mahkeme 31/3/2014 tarihinde, kamulaştırma bedelini 15.194,35 olarak tespit etmiştir. Dolayısıyla Mahkeme, dosya kapsamında başvuruculara ödenen bedelin mahsubu ile kalan 2.592,48 TL'nin başvuruculara ödenmesine karar vermiştir.
27.Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre kamulaştırma bedeline hak kazanıldığı 2010 yılı 5. ayındaki 100 TL'nin ödemenin yapıldığı 2014 yılı Mart ayı itibarıyla enflasyon karşısında değer kaybı giderilmiş karşılığı 133,22 TL'dir. Bu durumda başvuruculara ödenmesi gereken 15.194,35 TL tutarındaki kamulaştırma bedeli alacağının 2014 yılı 3. ayı itibarıyla enflasyon karşısında değer kaybının giderilmiş karşılığı 20.241,5 TL’dir.
28. Dolayısıyla yukarıdaki verilere göre başvurucuların mülkiyet hakkı kapsamında değerlendirilen 15.194,35 TL tutarındaki alacağının değer kaybını telafi edecek fark 5.047,15 TL'dir. Buna karşılık derece mahkemelerince başvurucuların alacağına 6/9/2010 tarihinden itibaren yasal faiz işletilmesine karar verilmiş olup bu doğrultuda başvuruculara 4.878,01 TL tutarında faiz ödemesi yapılmasının öngörüldüğü anlaşılmaktadır. Bu durumda başvurucuların alacağında meydana gelen değer kaybı % 1,11 dir.
29. Bu koşullar altında somut olaya bakıldığında taşınmaz malikine ödenen faizin aradan geçen sürede kamulaştırma bedelinin uğradığı değer kaybını çok büyük ölçüde karşıladığı anlaşılmaktadır. Yukarıda tespit edilen düzeyde küçük bir farklılığın ise (%5'ten daha az) hesaplama yöntemi sebebiyle oluşabilecek yanılma farklılığı (hata marjı) kapsamında kaldığı değerlendirilmelidir. Ayrıca Mahkeme kararıyla tespit edilen kamulaştırma bedeli, kararla birlikte taşınmaz malikine ödenmiştir. Bu durumda kamulaştırma bedelinin ödenmesi sürecindeki gecikmenin -bu sürede uğranılan zararın karşılanması amacıyla ödenen faiz miktarı da gözetildiğinde- müdahalenin başvurucuya şahsi olarak aşırı bir külfet yüklemediği anlaşılmaktadır. Dolayısıyla mülkiyet hakkının ihlal edilmediğinin açık olduğu sonucuna varılmıştır.
30. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Mahkemeye Erişim Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
31. Başvurucular, lehlerine hükmedilen tazminatın bir bölümünü vekâlet ücreti olarak ödemek zorunda kalmalarından şikâyet etmiştir.
32. İddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
33. Kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescil davalarında aleyhe vekâlet ücretine hükmedilmesine yönelik şikâyetler bireysel başvuru kapsamında daha önce Anayasa Mahkemesince mahkemeye erişim hakkı bağlamında incelenmiştir (Ali Şimşek ve diğerleri, §§ 70-85; Ayşe Acar, B. No: 2014/7060, 21/9/2016, 37-45).
34. Buna göre taraflardan birinin yargılamadaki başarı oranına göre kazanılan veya kaybedilen değer oranında lehine veya aleyhine vekâlet ücretine hükmedilmesine yönelik düzenlemelerin mahkemeye erişim hakkına müdahale teşkil ettiği kabul edilmiştir. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 323. maddesi ve 26/9/2011 tarihli ve 659 sayılı Genel Bütçe Kapsamındaki Kamu İdareleri ve Özel Bütçeli İdarelerde Hukuk Hizmetlerinin Yürütülmesine İlişkin Kanun Hükmünde Kararname'nin 14. maddesinin (1) numaralı fıkrası ile 2012 yılı Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca reddedilen kısım üzerinden başvurucular aleyhine vekâlet ücretine hükmedilmiştir. Dolayısıyla müdahalenin kanuni dayanağının bulunduğu değerlendirilmiştir (Ali Şimşek ve diğerleri, §§ 78-81; Ayşe Acar, §§ 38-41).
35. Ayrıca idare lehine vekâlet ücretine hükmedilmesinin amacının gereksiz başvuruların önlenerek dava sayısının azaltılması ve böylece kamu kaynaklarının etkili, verimli ve usul ekonomisine uygun bir şekilde kullanılmasının sağlanması olduğu; bu sebeple yapılan müdahalenin meşru bir amaca yönelik olduğu tespit edilmiştir. Son olarak ölçülülük bağlamında yapılan değerlendirmede ise hükmedilen tazminat bedeli ile karşılaştırıldığında davanın kısmen reddedilmesi nedeniyle başvurucular aleyhine hükmedilen maktu vekâlet ücretinin ölçüsüz olmadığı ve bu nedenle mahkemeye erişim hakkına yönelik açık bir ihlalin bulunmadığı sonucuna varılmıştır (Ali Şimşek ve diğerleri, §§ 82-85; Ayşe Acar, §§ 42-45).
36. Somut başvuruda da yukarıda belirtilen ilkelerden ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır. Buna göre başvuruya konu olayda kamulaştırma bedeli 15.194,35 TL olarak belirlenmiş, buna karşın kendilerini vekil ile temsil ettiren her iki taraf yararına da maktu vekâlet ücretine hükmedilmiştir. İdare lehine vekâlet ücretine hükmedilmesinin belirtilen amacı yanında kamulaştırma öncesi satın alma usulünü teşvik etme yönündeki işlevi de dikkate alındığında ve hükmedilen kamulaştırma bedelinin miktarı ile karşılaştırıldığında başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yapılan müdahalenin başvurucuya şahsi olarak aşırı bir külfet yüklemediği ve ölçülü olduğu sonucuna varılmıştır. Bu nedenle mahkemeye erişim hakkına yönelik açık bir ihlalin bulunmadığı anlaşılmıştır.
37. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
38. Başvurucular, makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
39. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
40. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin yargılamanın süresi tespit edilirken sürenin başlangıç tarihi olarak davanın ikame edildiği tarih; sürenin sona erdiği tarih olarak -çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde- yargılamanın sona erdiği tarih, yargılaması devam eden davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin şikâyetle ilgili kararını verdiği tarih esas alınır (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 50, 52).
41. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin yargılama süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken yargılamanın karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun yargılamanın süratle sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar dikkate alınır (Güher Ergun ve diğerleri, §§ 41-45).
42. Anılan ilkeler, Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda verdiği kararlar ve somut başvuruya konu yargılama sürecinin niteliği dikkate alındığında yaklaşık 5 yıl 5 aylık yargılama süresinin makul olmadığı sonucuna varmak gerekir.
43. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
D. Başvurucuların Diğer İddiaları
44. Başvurucular, özel yaşama saygı ve konut dokunulmazlığı haklarının ihlal edildiğini öne sürmekte iseler de somut başvurunun konut dokunulmazlığı ve özel yaşama saygı hakkıyla bir ilgisi görülmediğinden bu haklar yönünden bir inceleme yapılmamıştır.
E. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
45. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine kar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…”
46. Başvurucular, 40.930,84 TL maddi ve 20.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuşlardır.
47. Somut olayda makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
48. Makul sürede yargılanma hakkının ihlali tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvuruculara ayrı ayrı net 5.400 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
49. Mülkiyet hakkı ve mahkemeye erişim hakkının ihlali iddiaları yönünden başvuru kabul edilemez bulunduğundan başvurucuların bu haklara yönelik maddi tazminat taleplerinin reddi gerekir.
50. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 226,90 TL harç ve 1.980 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.206,90 TL yargılama giderinin başvuruculara müştereken ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuların diğer iddialarının incelenmesine GEREK OLMADIĞINA,
D. Başvuruculara net 5.400 TL manevi tazminatın ayrı ayrı ÖDENMESİNE, maddi tazminat taleplerinin REDDİNE,
E. 226,90 TL harç ve 1.980 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.206,90 TL yargılama giderinin BAŞVURUCULARA MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
F. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin bilgi için Ermenek Asliye Hukuk Mahkemesine (E.2013/152, K.2014/172) GÖNDERİLMESİNE,
H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 17/7/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.