TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
MURAT TÜRK BAŞVURUSU (4)
|
(Başvuru Numarası: 2015/19665)
|
|
Karar Tarihi: 28/6/2018
|
R.G. Tarih ve Sayı: 25/7/2018-30489
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Fatih ALKAN
|
Başvurucu
|
:
|
Murat TÜRK
|
Vekili
|
:
|
Av. Ramazan DEMİR
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, hükümlü olan başvurucuya ait bir kısım
eşyanın alıkonulması nedeniyle kişinin maddi ve manevi varlığını koruma ve
geliştirme hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 15/12/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne
karar verilmiştir.
5. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle
olaylar özetle şöyledir:
7. Bolu F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz
Kurumunda hükümlü olarak bulunan başvurucu 20/7/2015 tarihinde İzmir 2 No.lu F
Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz Kurumuna (İnfaz Kurumu)
nakledilmiştir.
8. Başvurucu; nakil esnasında yanında getirdiği radyo,
şalvar, şal, küçük makas, para bandı, kalemlik, keçeli kalem, tırnak makası ve
lacivert yeleğin kendisine verilmediğini belirterek söz konusu eşyaların iade
edilmesi talebiyle 25/8/2015 tarihinde İnfaz Kurumuna başvurmuştur.
9. İnfaz Kurumu İdare ve Gözlem Kurulu Başkanlığının
31/8/2015 tarihli kararıyla söz konusu eşyaların başvurucuya verilmesinin uygun
olmadığına karar verilmiştir. Kararda; radyonun farklı radyo frekanslarına
sahip olduğundan haberleşme amacıyla kullanılabileceği, şalvar ve şalın ise
17/6/2005 tarihli ve 25848 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren
Ceza İnfaz Kurumlarında Bulundurulabilecek Eşya ve Maddeler Hakkında
Yönetmelik'te (Eşya Yönetmeliği) sayılan giyim eşyaları arasında olmadığı
belirtilmiştir. Ayrıca küçük makasın ve çakısı bulunan tırnak makasının
güvenlik zafiyeti oluşturacağı, lacivert yeleğin ise İnfaz Kurumu personelinin
kullandığı üniforma ile aynı renkte olduğundan başvurucuya verilmediği ifade
edilmiştir. Kararda; para bandı, keçeli kalem gibi eşyaların Eşya Yönetmeliği
çerçevesinde verilmesinin uygun görülmediği, eğitim amaçlı çalışmalarda ihtiyaç
duyulduğu takdirde İnfaz Kurumunca belirlenen el işi ve hobi atölyelerinde
bulunan eşyalardan başvurucunun faydalandırılacağı belirtilmiştir.
10. Başvurucu, alıkonulan söz konusu eşyaları daha önce
bulunduğu ceza infaz kurumunun kantininden temin ettiğini ve bunları uzun
süredir kullandığını belirterek güvenlik tehlikesi oluşturmayan eşyalarının
keyfî şekilde alıkonulması şeklindeki uygulamanın kaldırılması talebiyle İzmir
1. İnfaz Hâkimliğine (İnfaz Hâkimliği) başvurmuştur.
11. İnfaz Hâkimliği 12/10/2015 tarihli kararıyla
başvurucunun talebinin kısmen kabulüne hükmetmiştir. Buna göre radyo, küçük
makas, para bandı, keçeli kalem ve küçük boy tırnak makasının daha önce
başvurucu tarafından kullanıldığı ve kantinden temin edildiği gerekçesiyle iade
edilmesine karar verilmiştir. Kararda; şalvar, şal, kalemlik, büyük boy tırnak
makası ile lacivert yeleğin ise başvurucuya verilmemesine ve İnfaz Kurumunda
muhafaza altına alınmasına hükmedilmiştir. Gerekçede; ilgili İnfaz Kurumunun
can güvenliği, mahpusların psikolojik durumları, başkalarına zarar verme
ihtimalleri, İnfaz Kurumunun fiziki şartları gibi hususları dikkate alarak
hükümlü ve tutukluların yanlarında bulundurabilecekleri eşya türleri hakkında
mevzuat çerçevesinde değerlendirme yapabileceği, bu yöndeki somut uygulamanın
da hukuka uygun olduğu ifade edilmiştir.
12. Başvurucunun anılan karara karşı yaptığı itiraz İzmir
2. Ağır Ceza Mahkemesinin 26/10/2015 tarihli kararla reddedilmiştir.
13. Nihai karar 16/11/2015 tarihinde başvurucuya tebliğ
edilmiştir.
14. Başvurucu 15/12/2015 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
15. Anayasa Mahkemesinin 8/2/2016 tarihli müzekkeresiyle
ilgili İnfaz Kurumundan söz konusu eşyalardan olan şalvarın başvurucuya iade
edilip edilmediği hususu sorulmuştur. İnfaz Kurumunun 9/2/2016 tarihli
cevabında; yazıya konu şalvarın PKK silahlı terör örgütünün dağ kadrosunda
bulunan şahısların kullandığı şekilde ve renkte olduğu, bu nedenle başvurucuya
teslim edilmediği ve emanet eşya deposunda muhafaza altında olduğu
belirtilmiştir.
IV. İLGİLİ
HUKUK
A. Ulusal Hukuk
16. 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik
Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun'un "Oda ve eklentilerinde
bulundurulabilecek kişisel eşyalar" kenar başlıklı 35. maddesi
şöyledir:
"(1) Kapalı ceza infaz kurumlarında
bulunan hükümlülerin oda ve eklentilerinde bulundurabilecekleri veya
bulunduramayacakları kişisel eşya, gıda, tıbbî malzeme ve diğer ihtiyaç
maddeleri yönetmelikle düzenlenir."
17. 5275 sayılı Kanun'un "Hükümlünün
giydirilmesi" kenar başlıklı 64. maddesinin (2) numaralı fıkrası
şöyledir:
"(2) Hükümlülerin giysileri, iç ve
dış güvenlik görevlilerinin giymekte olduğu üniformalara benzer şekil ve renkte
olamaz."
18. 6/4/2006 tarihli ve 26131 sayılı Resmî Gazete'de
yayımlanarak yürürlüğe giren Ceza İnfaz Kurumlarının Yönetimi ile Ceza ve
Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Tüzük'ün (İnfaz Tüzüğü) "Hükümlülerin
yaşam tarzları" kenar başlıklı 82. maddesinin (1) numaralı fıkrası
şöyledir:
"(1) Her kurumun, hükümlülerin
kurum içindeki yaşam tarzını ayrıntıları ile gösteren bir iç yönetmeliği
bulunur."
19. İnfaz Tüzüğü'nün "Oda ve eklentilerinde
bulundurulabilecek kişisel eşyalar" kenar başlıklı 92. maddesi
şöyledir:
"(1) Kapalı kurumlarda bulunan
hükümlülerin oda ve eklentilerinde bulundurabilecekleri veya
bulunduramayacakları kişisel eşya, gıda, tıbbî malzeme ve diğer ihtiyaç
maddeleri yönetmelikle düzenlenir."
20. Eşya Yönetmeliği'nin "Giyim eşyaları"
kenar başlıklı 7. maddesi şöyledir:
"Hükümlülerin koğuş, oda ve
eklentilerinde birer adet palto, manto ve mont, iki adet ceket veya ceket
yerine kullanılabilen hırka, dört adet pantolon ve/veya etek, bayan için iki
adet elbise, bir takım eşofman, dört adet gömlek, iki adet kazak, iki takım pijama,
bir spor ayakkabısı, bir kışlık ayakkabı, bir iskarpin, üç adet tişört, iki
adet kravat, bir adet kemer, gerektiği kadar iç çamaşırı, çorap, bir terlik,
havlu ve bir bornoz ile kaşkol, 25/11/1925 tarihli ve 671 sayılı Şapka İktisâsı
Hakkında Kanuna aykırı olmayan bir adet şapka bulundurulmasına izin verilir.
Hükümlüler; ceza infaz kurumu dışından
getirilmesine izin verilen giyim eşyalarından eskiyenlerini, yenileriyle
değiştirebilir."
21. Eşya Yönetmeliği'nin "Temizlik"
kenar başlıklı 13. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Hükümlüler, koğuş, oda veya
eklentilerinde, kantinden temin edilmek koşuluyla kişisel ve çevresel
temizliklerini temin için tarak, saç fırçası, sabun, kese, diş macunu, diş
fırçası, tıraş sabunu, şampuan, parfüm, krem, saç boyası, çakısı bulunmayan
tırnak makası, plastik saplı tıraş bıçağı, beş adet plastik elbise askısı,
çamaşır mandalı ve gündelik hayatta kullanılan plastik eşyalar ile idarece
uygun görülen uzunlukta çamaşır ipi bulundurabilir."
22. Eşya Yönetmeliği'nin "El işi
faaliyetleri" kenar başlıklı 14. maddesi şöyledir:
"Hükümlülerin, gerekli malzemeler
kantinden temin edilmek koşuluyla, el işi faaliyetlerini, ceza infaz
kurumlarının uygun bölümlerinde yapmaları esastır.
Ceza infaz kurumunun güvenliğini
bozmamak kaydı ile bu faaliyetlerin devamına koğuş, oda ve eklentilerinde izin
verilebilir.
Maket bıçağı, tornavida gibi kesici ve
delici alet ile boyama ve yapıştırmada kullanılan madde ve malzemelerin koğuş,
oda ve eklentilerinde bulundurulmasına izin verilmez."
B. Uluslararası Hukuk
23. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 35. maddesine 14. Protokol'le eklenerek
1/6/2010 tarihinde yürürlüğe giren önemsiz zarar kriterine ilişkin içtihadında
bu yeni kriterin Sözleşme ve protokolleri ile güvence altına alınan hakların
Avrupa düzeyinde hukuksal açıdan korunmasını sağlama yönündeki temel görevine
yoğunlaşması için önemsiz başvuruları ivedilikle inceleme olanağı vermesi
amacıyla oluşturulduğunu belirtmektedir (Stefanescu/Romanya (k.k.), B.
No: 11774/04, 12/4/2011, § 35). De minimis non curat praetor (Hâkim
önemsiz ve küçük işlerlerle uğraşmaz.) prensibine göre yeni kabul edilebilirlik
şartı -bir hak ihlali ne denli gerçek olursa olsun- uluslararası bir mahkeme
tarafından incelenmeyi gerektirecek asgari bir ağırlık düzeyine ulaşması
gerektiği görüşüne dayanır (Korolev/Rusya (k.k.), B. No: 25551/05,
1/7/2010). Bu kriterin incelenmesinde ihlal edildiği iddia edilen hakkın
mahiyetini, ihlal iddiasının ciddiyeti ve/veya ihlalin başvuranın kişisel
durumu üzerinde oluşturacağı olası sonuçlarını da gözönünde bulundurmak gerekir
(Giusti/İtalya, B. No: 13175/03, 18/10/2011, § 34).
24. AİHM, söz konusu kriteri uygularken Sözleşme ve
protokollerinin güvence altına aldığı insan haklarına saygının başvurunun
esastan incelenmesini gerektirip gerektirmediği hususunu da incelemektedir. Bu
kapsamda AİHM, önem kriteri getirilmeden önce deönüne gelmiş olan Sözleşme ile
ilgili hususta açık ve çokça uygulanmış olan bir içtihadın bulunması durumunda
bu incelemenin yapılmasının gerekli olmadığına hükmettiğini (Van
Houten/Hollanda (kayıttan düşürme), B. No: 25149/03, 29/9/2005, §§ 33-38; Kavak/Türkiye
(k.k.), B. No: 34719/04 ve 37472/05, 19/5/2009) hatırlatarak kendi
içtihatlarını genişletebilecek veya bunlara katkı sağlayabilecek nitelikte olmayan
başvuruları incelememektedir (Tayfun Görgün/Türkiye (k.k.), B. No:
42978/06, 16/9/2014).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
25. Mahkemenin 28/6/2018 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
26. Başvurucu; alıkonulan eşyalarından olan şalvarı
duruşmalarda ve farklı ceza infaz kurumlarında bulunduğu zamanlarda
kullandığını, sağlık nedeniyle şalvar dışında giysi giymediğini ve şalvarı ile
şalının kültürel hayatının da bir parçası olduğunu ifade etmiştir. Başvurucu;
yazar olduğunu, edebî ve sanatsal faaliyetlerini yürütmek için makas, para
bandı, keçeli kalem, kalemlik gibi eşyalara ihtiyaç duyduğunu, anılan eşyaların
alıkonulması nedeniyle yazın çalışmalarının engellendiğini ileri sürmüştür.
Başvurucu; İnfaz Kurumunun keyfî ve hukuksuz uygulamasıyla eşyalarının
alıkonulduğunu, yaptığı itirazların gerekçesiz ve hakkaniyete aykırı şekilde
reddedildiğini iddia etmiştir. Başvurucu; bu nedenlerle özel hayata saygı hakkının,
mülkiyet hakkının ve adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve
ihlalin tespit edilmesi, sonuçlarının ortadan kaldırılması ile lehine tazminata
hükmedilmesi taleplerinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
27. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından
yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki
tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013,
§ 16). Dosya kapsamı ve alıkonulan eşyaların niteliği dikkate alındığında
başvurunun kişinin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkı
kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir (Mehmet Çelebi Çalan
(2), B. No: 2014/5674, 8/6/2017, § 24).
28. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Bireysel başvuruların
kabul edilebilirlik şartları ve incelenmesi" kenar başlıklı 48.
maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"Mahkeme, Anayasanın uygulanması ve yorumlanması veya temel
hakların kapsamının ve sınırlarının belirlenmesi açısından önem taşımayan ve
başvurucunun önemli bir zarara uğramadığı başvurular ile açıkça dayanaktan
yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir."
1. Anayasal ve Kişisel Önemden Yoksun Olma Kriterine
İlişkin Genel İlkeler
29. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasında
herkesin bireysel başvuru hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Buna karşın
yukarıda yer verilen Kanun maddesinde anayasal ve kişisel önemi düşük olan veya
bulunmayan başvuruların esastan incelenmeksizin reddedilebileceği hüküm altına
alınmıştır. Anılan düzenlemenin kaynağı, hâkimin önemsiz ve küçük işlerle
uğraşmaması gerektiğini ifade eden kadim De minimis non curat praetor
ilkesidir. Bu ilkenin temelinde yatan düşüncelerden biri mahkemelerin asıl
işlevlerine odaklanmalarını sağlamak ve buna engel teşkil edecek olan önem
derecesi düşük davaların ve başvuruların iş yükü oluşturmasını önlemektir (K.V.
[GK], B. No: 2014/2293, 1/12/2016, § 47; Seyfeddin Bahar, B. No:
2014/10204, 5/4/2017, § 25).
30. Anılan hükümle anayasal ve kişisel önemden yoksun
başvuruların esastan incelenmemesine imkân tanıyan ek bir kabul edilebilirlik
kriteri getirilmiştir. Dolayısıyla diğer tüm kabul edilebilirlik kriterlerini
taşısa hatta esas hakkında incelemeye geçildiğinde ihlal kararı verilebilecek
nitelikte olsa bile Kanun’da belirtilen nitelikteki bir başvuru kabul edilemez
bulunabilecektir. Kanun’da anayasal ve kişisel önemden yoksun başvuruların
kabul edilemez bulunabilmesi için iki koşul öngörülmüştür: Anayasal önem
olarak adlandırılabilecek olan birinci koşul başvurunun Anayasa’nın
uygulanması ve yorumlanması veya temel hakların kapsamının ve sınırlarının
belirlenmesi açısından önem taşımaması, kişisel önem olarak
adlandırılabilecek olan ikinci koşul ise başvurucunun önemli bir zarara
uğramamasıdır (K.V., §§ 55-57; Seyfeddin Bahar, § 26).
31. Anayasal önem koşulunun uygulanmasıyla ilgili olarak
kanun koyucu Anayasa’nın uygulanması açısından önem taşıma, Anayasa’nın
yorumlanması açısından önem taşıma ve temel hakların kapsamının ve
sınırlarının belirlenmesi açısından önem taşıma şeklinde üç unsur
belirlemiş olmakla birlikte temel hak ve özgürlüklerle ilgili Anayasa
hükümlerinin yorumlanması işin doğası gereği temel hak ve özgürlüklerin
kapsamının ve sınırlarının belirlenmesini de içermektedir. Bu nedenle anayasal
önemin temel hak ve özgürlüklere ilişkin Anayasa hükümlerinin yorumlanması
ve uygulanması açısından önem taşıma şeklinde ifade edilebilecek iki
unsurunun bulunduğunu kabul etmek gerekir (K.V., § 61; Seyfeddin
Bahar, § 27).
32. İşin doğası ve kanun metni dikkate alındığında bir
başvurunun anayasal öneminin bulunduğu sonucuna varılabilmesi için onun bu iki
unsurdan biri açısından önem taşımasının yeterli olduğu anlaşılmaktadır (K.V.,
§ 62). Anayasa hükümlerinin yorumlanması açısından önem taşıma unsurunun başta
Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuru yoluyla daha önce yorumlamadığı
meseleleri kapsadığında kuşku bulunmamaktadır. Bununla birlikte Anayasa
Mahkemesi, bir meseleyle ilgili olarak daha önce Anayasa’nın ilgili hükümlerini
yorumlamış olsa bile değişen durumları dikkate alarak yeniden yorumlama
ihtiyacı duyabilir. Bu durumda da o meseleye ilişkin başvurunun anayasal
öneminin bulunduğunu kabul etmek gerekir(K.V., § 63; Seyfeddin Bahar,
§ 28).
33. Anayasa’nın uygulanması açısından önem taşıma unsuru
ise özellikle Anayasa Mahkemesinin Anayasa hükümleriyle ilgili yorumu ile kamu
makamları ve derece mahkemelerinin uygulamaları arasındaki farklılıkta
kendisini gösterir. Ancak her uygulama farklılığı, başvurunun Anayasa’nın
uygulanması açısından önemli olduğu anlamına gelmez. Anayasa
hükümlerinin uygulanması açısından başvurunun önem taşıdığının söylenebilmesi
için kamu makamları ve derece mahkemelerinin belli bir meseleye ilişkin
uygulamalarının Anayasa Mahkemesi yorumlarından farklı olması ve bu farklılığın
da önemli olması gerekir (K.V., § 64; Seyfeddin Bahar, § 29).
34. Kişisel önemin bulunmaması koşulu, başvurucunun
önemli bir zarara uğramamış olmasını ifade eder. Bu koşul, somut olayın
başvurucunun kişisel durumu üzerindeki olumsuz etkisinin derecesiyle ilgilidir.
Somut olayda ortaya çıkan kişisel zararın önemli olup olmadığını başvurucunun
subjektif algısı belirlemez. Bu husus başvurucunun içinde bulunduğu koşullar da
dâhil olmak üzere her olayın kendine özgü koşulları dikkate alınarak ve
objektif verilerden hareket edilerek Anayasa Mahkemesi tarafından
değerlendirilir (K.V., §§ 66, 67; Seyfeddin Bahar, § 30).
2. İlkelerin Olaya Uygulanması
35. Somut olayda başvurucunun iddiası, kişisel
eşyalarının İnfaz Kurumu tarafından alıkonulması nedeniyle kişinin maddi ve
manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkının ihlal edildiğidir.
36. Anayasa Mahkemesi daha önce önüne gelen birçok
başvuruda, kişinin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkının
kapsam ve içeriğini belirlemiş; bu konuda uygulamaya yön verebilecek
zenginlikte içtihat oluşturmuştur (Sevim Akat Eşki, B. No: 2013/2187,
19/12/2013; İlhan Cihaner (2), B. No: 2013/5574, 30/6/2014; Ahmet
Acartürk, B. No: 2013/2084, 15/10/2015; Halime Sare Aysal [GK], B.
No: 2013/1789, 11/11/2015; Mehmet Kurt [GK], B. No: 2013/2552,
25/2/2016; Aynur Özdemir ve diğerleri, B. No: 2013/2453, 24/3/2016; Hüseyin
Tunç Karlık ve Zahide Şadan Karluk, B. No: 2013/6587, 24/3/2016; D.Ö.
(2) [GK], B. No: 2014/1291, 13/10/2016; Ahmet Temiz (7), B. No:
2014/804, 8/6/2017). Somut başvuruda dile getirilen benzer şikâyetlerin Anayasa
Mahkemesince daha önce incelendiği ve ilgili Anayasa kurallarının yorumlandığı
anlaşılmaktadır. Buna göre Mahkemenin sıklıkla uygulanmış açık bir içtihadının
bulunduğu kişinin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkının ihlal
edildiğine ilişkin başvurunun genel bir soruna işaret etmediği gibi Anayasa'nın
uygulanması ve yorumlanması veya temel hakların kapsamının ve sınırlarının
belirlenmesi açısından da önem taşıdığının ortaya konulamadığı sonucuna
varılmaktadır.
37. Öte yandan İnfaz Kurumu tarafından alıkonulan ve
başvuruya konu edilen eşyaların mevzuat çerçevesinde ikame edilebilir nitelikte
olduğu ve yaşamsal bir öneminin bulunmadığı görülmektedir. Ayrıca edebi ve
sanatsal çalışmalarını sürdürecek şekilde başvurucuya imkânlar sunulduğu,
yüksek güvenlikli kapalı ceza infaz kurumunda tutulmasından dolayı başvurucunun
birtakım sınırlamalara maruz kalmasının doğal olduğu ve bu bağlamda söz konusu
sınırlamanın ölçülülükten uzak olmadığı anlaşılmaktadır. Tüm bu hususlar
birlikte değerlendirildiğinde, söz konusu eşyaların güvenlik gerekçesiyle
başvurucuya verilmemesinin kendisi açısından önemli bir zarar doğurmadığı
sonucuna ulaşılmaktadır.
38. Bu açıklamalar çerçevesinde Mahkemenin sıklıkla
uygulanmış açık bir içtihadının bulunduğu -kişinin maddi ve manevi varlığını
koruma ve geliştirme hakkının ihlal edildiğine ilişkin- somut başvurunun
Anayasa'nın yorumlanması ve uygulanması açısından önem taşımadığı gibi
başvurucunun da önemli bir zarara uğramadığı sonucuna varılmaktadır.
39. Açıklanan gerekçelerle anayasal ve kişisel önemden
yoksun olması nedeniyle başvurunun diğer kabul edilebilirlik şartları
yönünden incelenmeksizin kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçeyle;
A. Kişinin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme
hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın anayasal ve kişisel önemden
yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Başvurunun kabul edilemez bulunması nedeniyle adli
yardım talebinin kabulü ile geçici olarak muaf tutulan 226,90 TL harçtan ibaret
yargılama giderinin, 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri
Kanunu’nun 339. maddesinin (1) numaralı fıkrası uyarınca başvurucudan TAHSİLİNE
28/6/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.