TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
DOĞA TAAHHÜT İNŞAAT TURİZM TİCARET A.Ş.
BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2015/19973)
|
|
Karar Tarihi: 28/11/2018
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Celal Mümtaz
AKINCI
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Recai AKYEL
|
Raportör
|
:
|
Eşref Uğur
ŞENOL
|
Başvurucu
|
:
|
Doğa Taahhüt
İnşaat Turizm Ticaret A.Ş.
|
Vekili
|
:
|
Av. Mehmet
SAĞLAM
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, üzerinde fabrika ve işletmeleri bulunan taşınmazın
birinci derece doğal sit alanı olarak tescil ve ilan edilmesi sebebiyle
mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 25/12/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
7. Başvurucu, İzmir'in Çiğli ilçesi Kaklıç
köyünde kain 1098 parsel sayılı taşınmazın müşterek maliklerindendir.
Başvurucunun beyanına göre aynı mevkide bu taşınmazına komşu olan 192 ve 201
parsel sayılı iki taşınmazı daha bulunmaktadır. Taşınmaz tapuda tarla vasfıyla
kayıtlı iken 27/2/1986 tarihinde fabrika ve tesisleri olarak tapuda cins
tashihi yapılmıştır.
8. İzmir 1. Numaralı Koruma Bölge Kurulunun (Koruma Bölge
Kurulu) 18/2/1999 tarihli kararıyla Gediz Delta Ovası'nda bulunan taşınmaz
1/25000 ölçekli plana dayalı olarak birinci derece doğal sit alanı olarak ilan
edilmiştir. Başvurucu bu karar üzerine iptal davası açmıştır. İzmir 3. İdare
Mahkemesinin (Mahkeme) 26/12/2001 tarihli kararıyla davaya konu taşınmazın sit
alanı sınırları dışında kaldığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
9. Başvurucunun beyanına göre süreç içerisinde taşınmazın sit
alanı içerisinde kaldığı kendisine bildirilmiştir. Başvurucu bunun üzerine
taşınmazın sit alanından çıkarılması için talepte bulunmuş, bu talebinin Koruma
Bölge Kurulu tarafından 14/11/2008 tarihinde reddedilmesi üzerine kararın
iptali için 9/2/2009 tarihinde dava açmıştır. Mahkemece bilirkişi incelemesi
yaptırılmış ve 23/2/2010 tarihinde dava konusu işlemin iptaline karar
verilmiştir. Kararda bilirkişi raporuna atıf yapılarak taşınmazın bütününün
birinci derece doğal sit alanı niteliği taşımadığı ve sit sınırları dışına
çıkarılması durumunda taşınmazın çevresinin ve sit bütünlüğünün etkilenmeyeceği
vurgulanmıştır.
10. Danıştay Altıncı Dairesi 22/12/2010 tarihinde hükmün bozulmasına
karar vermiştir. Kararın gerekçesinde, birinci derece doğal sit alanı
içerisinde bulunan ve uluslararası korumaya sahip delta ekosisteminin bir
parçası olan taşınmazın sit niteliğinin yapay etkenlerle kaybedildiğinin
kabulünün mümkün olmadığı belirtilmiştir. Kararda aksi yönde bir
değerlendirmenin delta ekosisteminin yapılaşma baskısı altına girmesi ve
birinci derece doğal sit alanının bütünlük içerisinde özgün dokusunun
korunabilmesi olanağının yitirilmesi sonucunu doğuracağı vurgulanmıştır.
11.Bozma kararına uyan Mahkeme 18/9/2012 tarihinde bozma
ilamında belirtilen gerekçelerle davanın reddine karar verilmiştir. Danıştay Ondördüncü Dairesi (Daire) 24/9/2014 tarihinde kararın
onanmasına hükmetmiştir. Dairenin 21/10/2015 tarihli kararıyla karar düzeltme
isteminin reddi üzerine hüküm kesinleşmiştir.
12. Nihai karar başvurucu vekiline 27/11/2015 tarihinde tebliğ
edilmiştir.
13. Başvurucu 25/12/2015 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
14. 1/7/1983 tarihli ve 2863 sayılı Kültür ve Tabiat
Varlıklarını Koruma Kanunu'nun ''Tanımlar ve
kısaltmalar'' kenar başlıklı 3. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"(3) "Sit"; tarih öncesinden
günümüze kadar gelen çeşitli medeniyetlerin ürünü olup, yaşadıkları devirlerin
sosyal, ekonomik, mimari ve benzeri özelliklerini yansıtan kent ve kent
kalıntıları, kültür varlıklarının yoğun olarak bulunduğu sosyal yaşama konu
olmuş veya önemli tarihi hadiselerin cereyan ettiği yerler ve tespiti yapılmış
tabiat özellikleri ile korunması gerekli alanlardır.''
15. 2863 sayılı Kanun'un "Tespit
ve tescil" kenar başlıklı 7. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Korunması gerekli
taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarının ve doğal sit alanlarının tespiti,
Kültür ve Turizm Bakanlığının koordinatörlüğünde ilgili ve faaliyetleri
etkilenen kurum ve kuruluşların görüşü alınarak yapılır.
Yapılacak tespitlerde, kültür ve tabiat
varlıklarının tarih, sanat, bölge ve diğer özellikleri dikkate alınır. Devletin
imkanları gözönünde tutularak, örnek durumda olan ve
ait olduğu devrin özelliklerini yansıtan yeteri kadar eser, korunması gerekli
kültür varlığı olarak belirlenir.
Korunması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat
varlıkları ile ilgili yapılan tespitler koruma bölge kurulu kararı ile tescil
olunur.''
16. 2863 sayılı Kanun’un "Sit
alanlarında geçiş dönemi koruma esasları ve kullanma şartları ile koruma amaçlı
imar plânı" kenar başlıklı 17. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
"a) Bir alanın koruma bölge kurulunca sit
olarak ilanı, bu alanda her ölçekteki plân uygulamasını durdurur. Sit alanının
etkileşim-geçiş sahası varsa 1/25.000 ölçekli plân kararları ve notları alanın
sit statüsü dikkate alınarak yeniden gözden geçirilerek ilgili idarelerce
onaylanır.
...
b) Koruma amaçlı imar plânlarıyla kesin
yapılanma yasağı getirilen sit alanlarında bulunan gerçek ve özel hukuk tüzel
kişilerinin mülkiyetindeki taşınmazlar malikin başvurusu üzerine, belediye ve
il özel idaresine ait taşınmazlarla takas edilebilir."
17.Kültür ve Turizm Bakanlığı Kültür ve Tabiat Varlıklarını
Koruma Yüksek Kurulunun 19/6/2007 tarihli ve 728 sayılı İlke Kararları'nın ilgili bölümü şöyledir:
''(I. Derece Doğal (Tabii) Sit: Bilimsel
muhafaza açısından evrensel değeri olan, ilginç özellik ve güzelliklere sahip
olması ve ender bulunması nedeniyle kamu yararı açısından mutlaka korunması
gerekli olan, korumaya yönelik bilimsel çalışmalar dışında aynen korunacak
alanlardır."
B. Uluslararası Hukuk
18. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne (Sözleşme) ek 1 No.lu
Protokol'ün 1. maddesi şöyledir:
"Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk
dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Bir kimse, ancak
kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun
genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir.
Yukarıdaki hükümler, devletlerin, mülkiyetin
kamu yararına uygun olarak kullanılmasını düzenlemek veya vergilerin ya da
başka katkıların veya para cezalarının ödenmesini sağlamak için gerekli
gördükleri yasaları uygulama konusunda sahip oldukları hakka halel
getirmez."
19. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Sinan Yıldız ve diğerleri/Türkiye (B. No:
37959/04, 12/1/2010) kararında başvurucuların taşınmazının sit alanı ilan
edilmesine yönelik şikâyetlerini mülkiyet hakkı yönünden incelemiştir. AİHM
öncelikle somut olayda, iç hukuk yollarının tüketilip tüketilmediğinin
incelenmesinin gerekli olmadığını ifade etmiştir. AİHM bundan sonra
başvurucuların taşınmazının Koruma Kurulu tarafından birinci derece sit alanı
ilan edilmesinin mülkiyet hakkına müdahale olduğunu ve müdahalenin mülkiyetin
kullanımını kontrolüne ilişkin ikinci paragraf çerçevesinde inceleneceğini
belirtmiştir.
20.AİHM, müdahalenin 2863 sayılı Kanun hükümlerine dayalı
olduğunu ve kültür varlıklarının korunması yönünde meşru bir amacının olduğunu
vurgulamıştır. Son olarak ölçülülük yönünden ise başvurucunun kanuna uygun
olmak kaydıyla mülkünü kullanabildiği ve getirilen kısıtlamaların söz konusu
mülkün kullanımını önemli ölçüde sınırlamadığı ifade edilmiştir. Bunun yanında
mutlak bir inşaat yasağı öngörülmediği ve bütünüyle bir satış yasağının söz
konusu olmadığı belirtilerek, Kanunda yer alan trampa imkânına da
değinilmiştir. Sonuç olarak müdahalenin meşru amacı ile karşılaştırıldığında
aşırı bir külfet yüklemediği gerekçesiyle başvuru açıkça dayanaktan yoksun
bulunmuştur.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
21. Mahkemenin 28/11/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
22. Başvurucu, sit alanı içerisinde kaldığı belirtilen taşınmaz üzerinde
1987 yılından beri fabrika ve işletmelerinin bulunduğunu ve 18/2/1999 tarihinde
taşınmazın sit alanı içerisinde kaldığının ilan edildiğini ifade etmiştir.
Başvurucu; derece mahkemesince görüşüne başvurulan üç kişilik bilirkişi heyeti
tarafından taşınmazın doğal sit alanı niteliği taşımadığının bilimsel
gerekçelerle ortaya konulmasına rağmen aksi yönde karar verilmesi nedeniyle
mülkiyet hakkından yeterince istifade edemediğini, fabrikalarındaki
faaliyetlerini durdurmak durumunda kaldığını ve ticari yönden büyük zarara
uğradığını savunmuştur. Başvurucu ayrıca komşu taşınmaz hakkında aynı nedenle
açtığı davada derece mahkemelerince farklı kararlar verildiğinden yakınmış ve
sonuç olarak bu gerekçelerle adil yargılanma ve mülkiyet haklarının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
23. Anayasa’nın 35. maddesi şöyledir:
"Herkes, mülkiyet ve miras haklarına
sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla
sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına
aykırı olamaz.''
24. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucu adil yargılanma hakkının da ihlal
edildiğini ileri sürmekte ise de başvurucunun taşınmazının sit alanı ilan
edilmesi yönündeki şikâyetin esas itibarıyla mülkiyet hakkını ilgilendirdiği
anlaşıldığından başvurucunun bütün şikâyetlerinin mülkiyet hakkının ihlali
iddiası kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
25. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 48. maddesinin (2) numaralı
fıkrasına göre Anayasa Mahkemesince açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul
edilemez olduğuna karar verilebilir. Başvurucunun ihlal iddialarını
temellendiremediği, iddialarının salt kanun yolunda gözetilmesi gereken
hususlara ilişkin olduğu, temel haklara yönelik bir müdahalenin olmadığı veya müdahalenin
meşru olduğu açık olan başvurular ile karmaşık veya zorlama şikâyetlerden
ibaret başvurular açıkça dayanaktan yoksun kabul edilebilir (Hikmet Balabanoğlu,
B. No: 2012/1334, 17/9/2013, § 24).
26. Anayasa’nın 35. maddesiyle güvenceye bağlanan mülkiyet
hakkı, ekonomik değer ifade eden ve parayla değerlendirilebilen her türlü mal
varlığı hakkını kapsamaktadır (AYM, E.2015/39, K.2015/62, 1/7/2015, § 20).
Somut olayda başvurucunun tapu kayıtlarına göre maliki olduğu taşınmazın
Anayasa'nın 35. maddesi bağlamında mülk teşkil ettiği tartışmasızdır.
27. Anayasa’nın 35. maddesinde bir temel hak olarak güvence
altına alınmış olan mülkiyet hakkı kişiye -başkasının hakkına zarar vermemek ve
kanunların koyduğu sınırlamalara uymak koşuluyla- sahibi olduğu şeyi dilediği
gibi kullanma ve üzerinde tasarruf etme,ürünlerinden
yararlanma imkânı verir (Mehmet Akdoğan ve
diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 32). Dolayısıyla malikin
mülkünü kullanma, semerelerinden yararlanma ve mülkü üzerinde tasarruf etme
yetkilerinden herhangi birinin sınırlanması mülkiyet hakkına müdahale teşkil
eder (Recep Tarhan ve Afife Tarhan,
B. No: 2014/1546, 2/2/2017, § 53).
28.2863 sayılı Kanun ve ilgili mevzuat hükümleri kapsamında
taşınmazın kültür varlığı olarak tescil edilmesi mülkiyetin kullanımına
birtakım sınırlamalar getirmekle birlikte başvurucunun taşınmaz üzerindeki
mülkiyet hakları devam etmekte olduğundan mülkiyet hakkından yoksun kaldığı
söylenemez. Öte yandan böyle bir durum mülkiyet hakkı kapsamında taşınmaz
üzerinde gerçekleştirilmesi mümkün olan bir kısım faaliyetlerin yerine
getirilmesinin belli şartlara bağlanması sonucunu da doğurmaktadır. Bu bakımdan
taşınmazın kültür varlığı olarak tescili şeklinde gerçekleşen ve taşınmazın
kullanım şekli, muhafazası, yapılabilecek inşai ve
fiziki muameleler ve benzer yönlerden kısıtlamaları da beraberinde getiren
müdahalenin mülkiyetin kullanımını kontrol/düzenleme hakkı kapsamında
incelenmesi gerekmektedir (Ahmet Bölge, B. No: 2014/13133, 28/9/2016,
§ 48).
29.Somut olayda başvurucunun mülkiyet hakkı üzerinde oluşan
müdahalenin temel dayanağını taşınmazın doğal sit alanı içerisinde kaldığına
ilişkin Koruma Bölge Kurulu kararı oluşturmaktadır. Bu müdahale sonucunda
başvurucunun mülkiyet hakkı devam etmekle birlikte bu hakkın kullanımı belirli
kısıtlamalar çerçevesinde mümkün olabildiğinden müdahalenin mülkiyetin
kullanımını kontrol/düzenleme hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği
değerlendirilmiştir.
30.Anayasa’nın 35. maddesinde mülkiyet sınırsız bir hak olarak
düzenlenmemiş, bu hakkının kamu yararı amacıyla ve kanunla
sınırlandırılabileceği öngörülmüştür (Recep
Tarhan ve Afife Tarhan, § 62).
31. Somut olayda Koruma Bölge Kurulunun, başvurucunun mülkiyet
hakkına müdahale teşkil eden 14/11/2008 tarihli kararı 2863 sayılı Kanun'un 7.
maddesi ve ilgili diğer hükümlerine dayanmaktadır. Dolayısıyla müdahalenin
kanuni dayanağının bulunduğu kanaatine varılmıştır.
32.Anayasa'nın 35. maddesi uyarınca mülkiyet hakkı ancak kamu
yararı amacıyla sınırlanabilir. Başvurucunun yapı kullanma izni verilmesi
yönündeki talebi taşınmazın birinci derece doğal sit alanı içerisinde kaldığı
gerekçesiyle reddedilmiştir. Bu bağlamda müdahalenin doğal sit alanlarını
koruma gayesi taşıdığından kamu yararına dayalı meşru bir amacının bulunduğu
kabul edilmiştir.
33. Ancak mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin kamu yararı
amacına dönük olması yeterli olmayıp ayrıca ölçülü olması gerekir. Ölçülülük
ilkesi gereği kişilerin mülkiyet hakkının sınırlandırılması hâlinde elde
edilmek istenen kamu yararı ile bireyin hakları arasında adil bir dengenin
kurulması gerekmektedir. Bu adil denge, başvurucunun şahsi olarak aşırı bir
yüke katlandığının tespit edilmesi durumunda bozulmuş olacaktır. Müdahalenin
ölçülülüğünü Anayasa Mahkemesi değerlendirirken; bir taraftan ulaşılmak istenen
meşru amacın önemini ve diğer taraftan müdahalenin niteliğini, başvurucunun ve
kamu otoritelerinin davranışlarını da gözönünde
tutarak başvurucuya yüklenen külfeti dikkate alacaktır (Arif Güven, B. No: 2014/13966, 15/2/2017,
§§ 58, 60).
34. Anayasa'nın 13. maddesi uyarınca hak ve özgürlüklerin
sınırlandırılmasında dikkate alınacak ölçütlerden biri olan ölçülülük ilkesi,
bireyin hakkına yapılan müdahale ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir
dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir. Öngörülen tedbirin, maliki
olağandışı ve aşırı bir yük altına sokması durumunda müdahalenin orantılı ve
dolayısıyla ölçülü olduğundan söz edilemez (Mehmet
Akdoğan ve diğerleri, § 38).
35. Anayasa Mahkemesi daha önceki kararlarında taşınmazların sit
alanı olarak tescil ve ilan edilmek suretiyle maliklerin tasarruf yetkilerinin
sınırlandırılması biçiminde gerçekleşen müdahalenin ölçülü olup olmadığını 2863
sayılı Kanun'da malik lehine getirilen imkânları bir bütün olarak
değerlendirmek suretiyle incelemiştir (Ahmet
Bölge, § 57-65; Nagihan Beken, B. No:
2014/9998, 12/7/2016, §§ 41-53). Somut başvuruda Anayasa Mahkemesinin anılan
içtihadından ayrılmayı gerektirecek bir neden bulunmamaktadır.
36. Somut olayda başvurucu, Mahkemece alınan bilirkişi raporunda
taşınmazın doğal sit alanı niteliği taşımadığının bilimsel gerekçelerle ortaya
konulmasına rağmen derece mahkemelerince aksi yönde karar verilmesinin adil
yargılanma hakkını ihlal ettiğini savunmuştur. Kararın gerekçesine
bakıldığında, doğal sit alanı içerisinde bulunan ve uluslararası korumaya sahip
delta ekosisteminin bir parçası olan taşınmazın sit niteliğinin sonradan
meydana getirilen yapay etkenlerle kaybedildiğinin kabulüne olanak bulunmadığı
gerekçesiyle bilirkişi görüşünden farklı olarak davanın reddine karar verildiği
görülmüştür. Derece mahkemeleri yönünden bilirkişi görüşünün takdiri bir delil
olduğunu, kesin ve bağlayıcı bir yönünün bulunmadığını belirtmek gerekir.
Derece mahkemelerinin hukuka uygun gerekçelerle bilirkişi raporlarından
ayrılarak aksi yönde karar vermeleri ihlal sonucuna yol açmaz. Somut olayda
başvurucu bütün delillerini, iddia ve itirazlarını sunabilme imkânı bulmuş,
derece mahkemeleri de taraflarca sunulan bilgi ve belgeleri ilgili hukuk
kuralları çerçevesinde yorumlamak suretiyle davanın reddi gerektiği kanaatine
varmışlardır.
37.Başvurucu ayrıca aynı yerde bulunan bir başka taşınmazı
hakkında aynı nedenle açtığı davanın lehine sonuçlanmasına rağmen, somut başvuruya
ilişkin davada aleyhine karar verildiğinden yakınmıştır. Buna ilişkin olarak
aynı yerde olsa dahi taşınmazların farklı olduğu ve farklı tarihlerde yapılan
yargılamalarda her somut olayın özelliğine göre ilgili yargılama sırasında
sunulan delillerden hareketle değerlendirme yapılarak farklı sonuçlara
ulaşıldığı dikkate alındığında başvurucunun bu iddiasının da yersiz olduğu
değerlendirilmiştir. Nitekim derece mahkemelerinin kararlarında bariz takdir
hatası veya açık bir keyfîlik oluşturan herhangi bir
durum da tespit edilememiştir.
38. Diğer taraftan mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin somut
olayda başvurucunun taşınmazından yararlanmasını bütünüyle etkilemediği
görülmektedir. Buna göre başvurucu 2863 sayılı Kanun'a uygun olmak kaydıyla
taşınmazı kullanabilmektedir. Ayrıca bu kanun mutlak bir inşaat ve satış yasağı
da öngörmemektedir. Dolayısıyla müdahalenin başvurucunun mülkiyet hakkının
kullanımını önemli ölçüde sınırlamadığı anlaşılmaktadır. Bunun yanında
başvurucunun anılan Kanun'un 17. maddesinin (b) bendinde düzenlenen takas yoluna başvurmasının önünde bir
engel bulunmaktadır. Başvurucu ayrıca taşınmazının sit alanı kapsamına
alınmasına ilişkin Koruma Bölge Kurulu kararına karşı iptal davası açmış ise de
bu karar nedeniyle oluştuğunu iddia ettiği zararların tazmini amacıyla idari ve
yargısal yollara da başvurmadığı anlaşılmaktadır (Ahmet Bölge, § 64; Nagihan Beken, § 52).
39. Sonuç olarak başvurucunun sağlanan hak ve kolaylıklardan
yararlanamadığı yönünde somut bir şikâyetinin bulunmadığı dikkate alındığında
mülkiyet hakkına yapılan müdahale başvurucuya aşırı bir külfet yüklememektedir.
Dolayısıyla müdahalenin belirtilen kamu yararı amacı ile başvurucunun mülkiyet
hakkının korunması arasında olması gereken adil denge bozulmamış olup müdahale
ölçülüdür. Başvurucunun mülkiyet hakkının ihlal edilmediği açıktır.
40. Açıklanan gerekçelerle başvurunun diğer kabul edilebilirlik
koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
28/11/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.