logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Doğa Taahhüt İnşaat Turizm Ticaret A.Ş. [2.B.], B. No: 2015/19973, 28/11/2018, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

DOĞA TAAHHÜT İNŞAAT TURİZM TİCARET A.Ş. BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2015/19973)

 

Karar Tarihi: 28/11/2018

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Engin YILDIRIM

Üyeler

:

Celal Mümtaz AKINCI

 

 

Muammer TOPAL

 

 

M. Emin KUZ

 

 

Recai AKYEL

Raportör

:

Eşref Uğur ŞENOL

Başvurucu

:

Doğa Taahhüt İnşaat Turizm Ticaret A.Ş.

Vekili

:

Av. Mehmet SAĞLAM

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, üzerinde fabrika ve işletmeleri bulunan taşınmazın birinci derece doğal sit alanı olarak tescil ve ilan edilmesi sebebiyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 25/12/2015 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:

7. Başvurucu, İzmir'in Çiğli ilçesi Kaklıç köyünde kain 1098 parsel sayılı taşınmazın müşterek maliklerindendir. Başvurucunun beyanına göre aynı mevkide bu taşınmazına komşu olan 192 ve 201 parsel sayılı iki taşınmazı daha bulunmaktadır. Taşınmaz tapuda tarla vasfıyla kayıtlı iken 27/2/1986 tarihinde fabrika ve tesisleri olarak tapuda cins tashihi yapılmıştır.

8. İzmir 1. Numaralı Koruma Bölge Kurulunun (Koruma Bölge Kurulu) 18/2/1999 tarihli kararıyla Gediz Delta Ovası'nda bulunan taşınmaz 1/25000 ölçekli plana dayalı olarak birinci derece doğal sit alanı olarak ilan edilmiştir. Başvurucu bu karar üzerine iptal davası açmıştır. İzmir 3. İdare Mahkemesinin (Mahkeme) 26/12/2001 tarihli kararıyla davaya konu taşınmazın sit alanı sınırları dışında kaldığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

9. Başvurucunun beyanına göre süreç içerisinde taşınmazın sit alanı içerisinde kaldığı kendisine bildirilmiştir. Başvurucu bunun üzerine taşınmazın sit alanından çıkarılması için talepte bulunmuş, bu talebinin Koruma Bölge Kurulu tarafından 14/11/2008 tarihinde reddedilmesi üzerine kararın iptali için 9/2/2009 tarihinde dava açmıştır. Mahkemece bilirkişi incelemesi yaptırılmış ve 23/2/2010 tarihinde dava konusu işlemin iptaline karar verilmiştir. Kararda bilirkişi raporuna atıf yapılarak taşınmazın bütününün birinci derece doğal sit alanı niteliği taşımadığı ve sit sınırları dışına çıkarılması durumunda taşınmazın çevresinin ve sit bütünlüğünün etkilenmeyeceği vurgulanmıştır.

10. Danıştay Altıncı Dairesi 22/12/2010 tarihinde hükmün bozulmasına karar vermiştir. Kararın gerekçesinde, birinci derece doğal sit alanı içerisinde bulunan ve uluslararası korumaya sahip delta ekosisteminin bir parçası olan taşınmazın sit niteliğinin yapay etkenlerle kaybedildiğinin kabulünün mümkün olmadığı belirtilmiştir. Kararda aksi yönde bir değerlendirmenin delta ekosisteminin yapılaşma baskısı altına girmesi ve birinci derece doğal sit alanının bütünlük içerisinde özgün dokusunun korunabilmesi olanağının yitirilmesi sonucunu doğuracağı vurgulanmıştır.

11.Bozma kararına uyan Mahkeme 18/9/2012 tarihinde bozma ilamında belirtilen gerekçelerle davanın reddine karar verilmiştir. Danıştay Ondördüncü Dairesi (Daire) 24/9/2014 tarihinde kararın onanmasına hükmetmiştir. Dairenin 21/10/2015 tarihli kararıyla karar düzeltme isteminin reddi üzerine hüküm kesinleşmiştir.

12. Nihai karar başvurucu vekiline 27/11/2015 tarihinde tebliğ edilmiştir.

13. Başvurucu 25/12/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Ulusal Hukuk

14. 1/7/1983 tarihli ve 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu'nun ''Tanımlar ve kısaltmalar'' kenar başlıklı 3. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"(3) "Sit"; tarih öncesinden günümüze kadar gelen çeşitli medeniyetlerin ürünü olup, yaşadıkları devirlerin sosyal, ekonomik, mimari ve benzeri özelliklerini yansıtan kent ve kent kalıntıları, kültür varlıklarının yoğun olarak bulunduğu sosyal yaşama konu olmuş veya önemli tarihi hadiselerin cereyan ettiği yerler ve tespiti yapılmış tabiat özellikleri ile korunması gerekli alanlardır.''

15. 2863 sayılı Kanun'un "Tespit ve tescil" kenar başlıklı 7. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Korunması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarının ve doğal sit alanlarının tespiti, Kültür ve Turizm Bakanlığının koordinatörlüğünde ilgili ve faaliyetleri etkilenen kurum ve kuruluşların görüşü alınarak yapılır.

Yapılacak tespitlerde, kültür ve tabiat varlıklarının tarih, sanat, bölge ve diğer özellikleri dikkate alınır. Devletin imkanları gözönünde tutularak, örnek durumda olan ve ait olduğu devrin özelliklerini yansıtan yeteri kadar eser, korunması gerekli kültür varlığı olarak belirlenir.

Korunması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlıkları ile ilgili yapılan tespitler koruma bölge kurulu kararı ile tescil olunur.''

16. 2863 sayılı Kanun’un "Sit alanlarında geçiş dönemi koruma esasları ve kullanma şartları ile koruma amaçlı imar plânı" kenar başlıklı 17. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"a) Bir alanın koruma bölge kurulunca sit olarak ilanı, bu alanda her ölçekteki plân uygulamasını durdurur. Sit alanının etkileşim-geçiş sahası varsa 1/25.000 ölçekli plân kararları ve notları alanın sit statüsü dikkate alınarak yeniden gözden geçirilerek ilgili idarelerce onaylanır.

...

b) Koruma amaçlı imar plânlarıyla kesin yapılanma yasağı getirilen sit alanlarında bulunan gerçek ve özel hukuk tüzel kişilerinin mülkiyetindeki taşınmazlar malikin başvurusu üzerine, belediye ve il özel idaresine ait taşınmazlarla takas edilebilir."

17.Kültür ve Turizm Bakanlığı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulunun 19/6/2007 tarihli ve 728 sayılı İlke Kararları'nın ilgili bölümü şöyledir:

''(I. Derece Doğal (Tabii) Sit: Bilimsel muhafaza açısından evrensel değeri olan, ilginç özellik ve güzelliklere sahip olması ve ender bulunması nedeniyle kamu yararı açısından mutlaka korunması gerekli olan, korumaya yönelik bilimsel çalışmalar dışında aynen korunacak alanlardır."

B. Uluslararası Hukuk

18. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne (Sözleşme) ek 1 No.lu Protokol'ün 1. maddesi şöyledir:

"Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Bir kimse, ancak kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir.

Yukarıdaki hükümler, devletlerin, mülkiyetin kamu yararına uygun olarak kullanılmasını düzenlemek veya vergilerin ya da başka katkıların veya para cezalarının ödenmesini sağlamak için gerekli gördükleri yasaları uygulama konusunda sahip oldukları hakka halel getirmez."

19. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Sinan Yıldız ve diğerleri/Türkiye (B. No: 37959/04, 12/1/2010) kararında başvurucuların taşınmazının sit alanı ilan edilmesine yönelik şikâyetlerini mülkiyet hakkı yönünden incelemiştir. AİHM öncelikle somut olayda, iç hukuk yollarının tüketilip tüketilmediğinin incelenmesinin gerekli olmadığını ifade etmiştir. AİHM bundan sonra başvurucuların taşınmazının Koruma Kurulu tarafından birinci derece sit alanı ilan edilmesinin mülkiyet hakkına müdahale olduğunu ve müdahalenin mülkiyetin kullanımını kontrolüne ilişkin ikinci paragraf çerçevesinde inceleneceğini belirtmiştir.

20.AİHM, müdahalenin 2863 sayılı Kanun hükümlerine dayalı olduğunu ve kültür varlıklarının korunması yönünde meşru bir amacının olduğunu vurgulamıştır. Son olarak ölçülülük yönünden ise başvurucunun kanuna uygun olmak kaydıyla mülkünü kullanabildiği ve getirilen kısıtlamaların söz konusu mülkün kullanımını önemli ölçüde sınırlamadığı ifade edilmiştir. Bunun yanında mutlak bir inşaat yasağı öngörülmediği ve bütünüyle bir satış yasağının söz konusu olmadığı belirtilerek, Kanunda yer alan trampa imkânına da değinilmiştir. Sonuç olarak müdahalenin meşru amacı ile karşılaştırıldığında aşırı bir külfet yüklemediği gerekçesiyle başvuru açıkça dayanaktan yoksun bulunmuştur.

V. İNCELEME VE GEREKÇE

21. Mahkemenin 28/11/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

22. Başvurucu, sit alanı içerisinde kaldığı belirtilen taşınmaz üzerinde 1987 yılından beri fabrika ve işletmelerinin bulunduğunu ve 18/2/1999 tarihinde taşınmazın sit alanı içerisinde kaldığının ilan edildiğini ifade etmiştir. Başvurucu; derece mahkemesince görüşüne başvurulan üç kişilik bilirkişi heyeti tarafından taşınmazın doğal sit alanı niteliği taşımadığının bilimsel gerekçelerle ortaya konulmasına rağmen aksi yönde karar verilmesi nedeniyle mülkiyet hakkından yeterince istifade edemediğini, fabrikalarındaki faaliyetlerini durdurmak durumunda kaldığını ve ticari yönden büyük zarara uğradığını savunmuştur. Başvurucu ayrıca komşu taşınmaz hakkında aynı nedenle açtığı davada derece mahkemelerince farklı kararlar verildiğinden yakınmış ve sonuç olarak bu gerekçelerle adil yargılanma ve mülkiyet haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

B. Değerlendirme

23. Anayasa’nın 35. maddesi şöyledir:

"Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.

Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.

Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz.''

24. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucu adil yargılanma hakkının da ihlal edildiğini ileri sürmekte ise de başvurucunun taşınmazının sit alanı ilan edilmesi yönündeki şikâyetin esas itibarıyla mülkiyet hakkını ilgilendirdiği anlaşıldığından başvurucunun bütün şikâyetlerinin mülkiyet hakkının ihlali iddiası kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.

25. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre Anayasa Mahkemesince açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemez olduğuna karar verilebilir. Başvurucunun ihlal iddialarını temellendiremediği, iddialarının salt kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin olduğu, temel haklara yönelik bir müdahalenin olmadığı veya müdahalenin meşru olduğu açık olan başvurular ile karmaşık veya zorlama şikâyetlerden ibaret başvurular açıkça dayanaktan yoksun kabul edilebilir (Hikmet Balabanoğlu, B. No: 2012/1334, 17/9/2013, § 24).

26. Anayasa’nın 35. maddesiyle güvenceye bağlanan mülkiyet hakkı, ekonomik değer ifade eden ve parayla değerlendirilebilen her türlü mal varlığı hakkını kapsamaktadır (AYM, E.2015/39, K.2015/62, 1/7/2015, § 20). Somut olayda başvurucunun tapu kayıtlarına göre maliki olduğu taşınmazın Anayasa'nın 35. maddesi bağlamında mülk teşkil ettiği tartışmasızdır.

27. Anayasa’nın 35. maddesinde bir temel hak olarak güvence altına alınmış olan mülkiyet hakkı kişiye -başkasının hakkına zarar vermemek ve kanunların koyduğu sınırlamalara uymak koşuluyla- sahibi olduğu şeyi dilediği gibi kullanma ve üzerinde tasarruf etme,ürünlerinden yararlanma imkânı verir (Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 32). Dolayısıyla malikin mülkünü kullanma, semerelerinden yararlanma ve mülkü üzerinde tasarruf etme yetkilerinden herhangi birinin sınırlanması mülkiyet hakkına müdahale teşkil eder (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, B. No: 2014/1546, 2/2/2017, § 53).

28.2863 sayılı Kanun ve ilgili mevzuat hükümleri kapsamında taşınmazın kültür varlığı olarak tescil edilmesi mülkiyetin kullanımına birtakım sınırlamalar getirmekle birlikte başvurucunun taşınmaz üzerindeki mülkiyet hakları devam etmekte olduğundan mülkiyet hakkından yoksun kaldığı söylenemez. Öte yandan böyle bir durum mülkiyet hakkı kapsamında taşınmaz üzerinde gerçekleştirilmesi mümkün olan bir kısım faaliyetlerin yerine getirilmesinin belli şartlara bağlanması sonucunu da doğurmaktadır. Bu bakımdan taşınmazın kültür varlığı olarak tescili şeklinde gerçekleşen ve taşınmazın kullanım şekli, muhafazası, yapılabilecek inşai ve fiziki muameleler ve benzer yönlerden kısıtlamaları da beraberinde getiren müdahalenin mülkiyetin kullanımını kontrol/düzenleme hakkı kapsamında incelenmesi gerekmektedir (Ahmet Bölge, B. No: 2014/13133, 28/9/2016, § 48).

29.Somut olayda başvurucunun mülkiyet hakkı üzerinde oluşan müdahalenin temel dayanağını taşınmazın doğal sit alanı içerisinde kaldığına ilişkin Koruma Bölge Kurulu kararı oluşturmaktadır. Bu müdahale sonucunda başvurucunun mülkiyet hakkı devam etmekle birlikte bu hakkın kullanımı belirli kısıtlamalar çerçevesinde mümkün olabildiğinden müdahalenin mülkiyetin kullanımını kontrol/düzenleme hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.

30.Anayasa’nın 35. maddesinde mülkiyet sınırsız bir hak olarak düzenlenmemiş, bu hakkının kamu yararı amacıyla ve kanunla sınırlandırılabileceği öngörülmüştür (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, § 62).

31. Somut olayda Koruma Bölge Kurulunun, başvurucunun mülkiyet hakkına müdahale teşkil eden 14/11/2008 tarihli kararı 2863 sayılı Kanun'un 7. maddesi ve ilgili diğer hükümlerine dayanmaktadır. Dolayısıyla müdahalenin kanuni dayanağının bulunduğu kanaatine varılmıştır.

32.Anayasa'nın 35. maddesi uyarınca mülkiyet hakkı ancak kamu yararı amacıyla sınırlanabilir. Başvurucunun yapı kullanma izni verilmesi yönündeki talebi taşınmazın birinci derece doğal sit alanı içerisinde kaldığı gerekçesiyle reddedilmiştir. Bu bağlamda müdahalenin doğal sit alanlarını koruma gayesi taşıdığından kamu yararına dayalı meşru bir amacının bulunduğu kabul edilmiştir.

33. Ancak mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin kamu yararı amacına dönük olması yeterli olmayıp ayrıca ölçülü olması gerekir. Ölçülülük ilkesi gereği kişilerin mülkiyet hakkının sınırlandırılması hâlinde elde edilmek istenen kamu yararı ile bireyin hakları arasında adil bir dengenin kurulması gerekmektedir. Bu adil denge, başvurucunun şahsi olarak aşırı bir yüke katlandığının tespit edilmesi durumunda bozulmuş olacaktır. Müdahalenin ölçülülüğünü Anayasa Mahkemesi değerlendirirken; bir taraftan ulaşılmak istenen meşru amacın önemini ve diğer taraftan müdahalenin niteliğini, başvurucunun ve kamu otoritelerinin davranışlarını da gözönünde tutarak başvurucuya yüklenen külfeti dikkate alacaktır (Arif Güven, B. No: 2014/13966, 15/2/2017, §§ 58, 60).

34. Anayasa'nın 13. maddesi uyarınca hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasında dikkate alınacak ölçütlerden biri olan ölçülülük ilkesi, bireyin hakkına yapılan müdahale ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir. Öngörülen tedbirin, maliki olağandışı ve aşırı bir yük altına sokması durumunda müdahalenin orantılı ve dolayısıyla ölçülü olduğundan söz edilemez (Mehmet Akdoğan ve diğerleri, § 38).

35. Anayasa Mahkemesi daha önceki kararlarında taşınmazların sit alanı olarak tescil ve ilan edilmek suretiyle maliklerin tasarruf yetkilerinin sınırlandırılması biçiminde gerçekleşen müdahalenin ölçülü olup olmadığını 2863 sayılı Kanun'da malik lehine getirilen imkânları bir bütün olarak değerlendirmek suretiyle incelemiştir (Ahmet Bölge, § 57-65; Nagihan Beken, B. No: 2014/9998, 12/7/2016, §§ 41-53). Somut başvuruda Anayasa Mahkemesinin anılan içtihadından ayrılmayı gerektirecek bir neden bulunmamaktadır.

36. Somut olayda başvurucu, Mahkemece alınan bilirkişi raporunda taşınmazın doğal sit alanı niteliği taşımadığının bilimsel gerekçelerle ortaya konulmasına rağmen derece mahkemelerince aksi yönde karar verilmesinin adil yargılanma hakkını ihlal ettiğini savunmuştur. Kararın gerekçesine bakıldığında, doğal sit alanı içerisinde bulunan ve uluslararası korumaya sahip delta ekosisteminin bir parçası olan taşınmazın sit niteliğinin sonradan meydana getirilen yapay etkenlerle kaybedildiğinin kabulüne olanak bulunmadığı gerekçesiyle bilirkişi görüşünden farklı olarak davanın reddine karar verildiği görülmüştür. Derece mahkemeleri yönünden bilirkişi görüşünün takdiri bir delil olduğunu, kesin ve bağlayıcı bir yönünün bulunmadığını belirtmek gerekir. Derece mahkemelerinin hukuka uygun gerekçelerle bilirkişi raporlarından ayrılarak aksi yönde karar vermeleri ihlal sonucuna yol açmaz. Somut olayda başvurucu bütün delillerini, iddia ve itirazlarını sunabilme imkânı bulmuş, derece mahkemeleri de taraflarca sunulan bilgi ve belgeleri ilgili hukuk kuralları çerçevesinde yorumlamak suretiyle davanın reddi gerektiği kanaatine varmışlardır.

37.Başvurucu ayrıca aynı yerde bulunan bir başka taşınmazı hakkında aynı nedenle açtığı davanın lehine sonuçlanmasına rağmen, somut başvuruya ilişkin davada aleyhine karar verildiğinden yakınmıştır. Buna ilişkin olarak aynı yerde olsa dahi taşınmazların farklı olduğu ve farklı tarihlerde yapılan yargılamalarda her somut olayın özelliğine göre ilgili yargılama sırasında sunulan delillerden hareketle değerlendirme yapılarak farklı sonuçlara ulaşıldığı dikkate alındığında başvurucunun bu iddiasının da yersiz olduğu değerlendirilmiştir. Nitekim derece mahkemelerinin kararlarında bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik oluşturan herhangi bir durum da tespit edilememiştir.

38. Diğer taraftan mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin somut olayda başvurucunun taşınmazından yararlanmasını bütünüyle etkilemediği görülmektedir. Buna göre başvurucu 2863 sayılı Kanun'a uygun olmak kaydıyla taşınmazı kullanabilmektedir. Ayrıca bu kanun mutlak bir inşaat ve satış yasağı da öngörmemektedir. Dolayısıyla müdahalenin başvurucunun mülkiyet hakkının kullanımını önemli ölçüde sınırlamadığı anlaşılmaktadır. Bunun yanında başvurucunun anılan Kanun'un 17. maddesinin (b) bendinde düzenlenen takas yoluna başvurmasının önünde bir engel bulunmaktadır. Başvurucu ayrıca taşınmazının sit alanı kapsamına alınmasına ilişkin Koruma Bölge Kurulu kararına karşı iptal davası açmış ise de bu karar nedeniyle oluştuğunu iddia ettiği zararların tazmini amacıyla idari ve yargısal yollara da başvurmadığı anlaşılmaktadır (Ahmet Bölge, § 64; Nagihan Beken, § 52).

39. Sonuç olarak başvurucunun sağlanan hak ve kolaylıklardan yararlanamadığı yönünde somut bir şikâyetinin bulunmadığı dikkate alındığında mülkiyet hakkına yapılan müdahale başvurucuya aşırı bir külfet yüklememektedir. Dolayısıyla müdahalenin belirtilen kamu yararı amacı ile başvurucunun mülkiyet hakkının korunması arasında olması gereken adil denge bozulmamış olup müdahale ölçülüdür. Başvurucunun mülkiyet hakkının ihlal edilmediği açıktır.

40. Açıklanan gerekçelerle başvurunun diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 28/11/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim İkinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Kabul Edilemezlik vd.
Künye
(Doğa Taahhüt İnşaat Turizm Ticaret A.Ş. [2.B.], B. No: 2015/19973, 28/11/2018, § …)
   
Başvuru Adı DOĞA TAAHHÜT İNŞAAT TURİZM TİCARET A.Ş.
Başvuru No 2015/19973
Başvuru Tarihi 25/12/2015
Karar Tarihi 28/11/2018

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, üzerinde fabrika ve işletmeleri bulunan taşınmazın birinci derece doğal sit alanı olarak tescil ve ilan edilmesi sebebiyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Mülkiyet hakkı İmar Açıkça Dayanaktan Yoksunluk

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 2863 Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu 3
7
17
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi