TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
SONGÜL UÇKAN VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2015/2070)
|
|
Karar Tarihi: 19/11/2020
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Kadir ÖZKAYA
|
Üyeler
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
|
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Yıldız SEFERİNOĞLU
|
Raportör
|
:
|
Tuğba YILDIZ
|
Başvurucular
|
:
|
1. Songül UÇKAN
|
|
|
2. Bekir BALTACIOĞLU
|
|
|
3. Filiz UÇAR
|
Başvurucular Vekili
|
:
|
Av. Aydın AYANOĞLU
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, özelleştirme kapsamına alınan kurumda görev
yapan personelin devrine ilişkin yönetim kurulu kararının iptaline dair yargı
kararının icra edilmemesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği
iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 2/2/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyon tarafından 2015/2076, 2015/2078 başvuru
numaralı bireysel başvuru dosyalarının konu yönünden hukuki irtibat nedeniyle
2015/2070 başvuru numaralı bireysel başvuru dosyası ile birleştirilmesine ve
incelemenin bu dosya üzerinden yapılmasına karar verilmiştir.
5. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
6. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
7. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle
olaylar özetle şöyledir:
A. Bireysel
Başvurudan Önceki Süreç
9. Başvurucular; Tütün, Tütün Mamulleri, Tuz ve Alkol
İşletmeleri (TTA) A.Ş. Genel Müdürlüğü bünyesindeki Ambalaj Fabrikasında
(Fabrika) görev yapmaktayken TTA A.Ş. özelleştirme kapsamına alınmıştır.
10. Özelleştirme Yüksek Kurulunun (ÖYK) 20/4/2011 tarihli
kararı ile; TTA A.Ş. mülkiyetinde bulunan fabrikanın taraflarca mutabakat
sağlanacak uygun sayıda işçi ile birlikte Hazine Müsteşarlığı Darphane ve Damga
Matbaası Genel Müdürlüğüne devredilmesine karar verilmiştir. Devrin usulüne
ilişkin TTA A.Ş. ile Hazine Müsteşarlığı Darphane ve Damga Matbaası Genel
Müdürlüğü arasında 4/1/2012 tarihinde protokol imzalanmıştır.
11. ÖYK'nın kararı gereğince yapılan protokoller
çerçevesinde; TTA A.Ş. yönetim kurulu 149 işçiden 75 işçinin istihdam fazlası
personel olarak belirlenerek fabrikayla birlikte devrine; aralarında
başvurucuların da bulunduğu geriye kalan 74 işçinin ise TTA A.Ş. Genel
Müdürlüğü, Sosyal Tesisler Müdürlüğüne nakline karar vermiştir. TTA A.Ş. Genel
Müdürlüğünün özelleştirme neticesinde tüzel kişiliği kaldırılmış ve münfesih
hâle gelmiştir.
12. Başvurucular, istihdam fazlası personel olarak
belirlenmeyip sosyal tesisler müdürlüğünde görevlendirilmelerine ilişkin
yönetim kurulu kararının iptali istemiyle TTA A.Ş. Genel Müdürlüğüne karşı
idare mahkemesinde dava açmıştır.
13. İstanbul 1. İdare Mahkemesi (Mahkeme) 29/3/2013
tarihli kararlarla TTA A.Ş. yönetim kurulu kararının iptaline karar vermiştir.
Karar gerekçesinde; fabrikada görev yapan personelden hangilerinin ilgili
kuruluşa devredilip hangilerinin devredilmeyeceği hususunun, görev yapan
işçilerin çalışma hayatının devamlılığı açısından hayati önem arz ettiğini
belirterek devredilecek işçilerin somut ve gerçekçi kriterler çerçevesinde
belirlenmesi gerektiğini vurgulamıştır. İdarelerin savunmasında birtakım
kriterler çerçevesinde bu tespitin yapıldığı ileri sürülse de gerek dosyada bu
tespitin nasıl yapıldığına dair hiçbir belge sunulmaması gerekse devredilecek
personelin neye göre belirlendiğinin ortaya konulmaması nedeniyle idarelerin
haiz olduğu takdir yetkisini hukuka uygun olarak kullanıldığından söz etme
olanağı bulunmadığını kabul eden Mahkeme, bir kısım personelin istihdam fazlası
olarak Darphane ve Damga Matbaası Genel Müdürlüğüne devrine, aralarında
başvurucuların da bulunduğu bir kısım personelin ise kuruluş merkezinde
çalıştırılmaya devam edilmesine ilişkin kararda hukuka uygunluk bulunmadığı
sonucuna varmıştır.
14. Söz konusu iptal kararı üzerine idarece herhangi bir
işlem tesis edildiğine dair dosyada bilgi ve belge bulunmamaktadır.
15. Temyiz talebi üzerine Danıştay Beşinci Dairesi
(Daire) muhtelif tarihlerde Mahkemenin kararlarını bozmuştur. Bozma
kararlarının gerekçesinde; devredilecek işçilerin ne şekilde saptanacağına
ilişkin herhangi bir kriter öngörülmediği, sadece taraflarca mutabakat
sağlanacak uygun sayıda işçi personelinin anılan genel müdürlüğe devrinden söz
edildiği ifade edilmiştir. Ayrıca dava konusu yönetim kurulunun kararında,
devredilecek işçilerin Darphane ve Damga Matbaası Genel Müdürlüğü tarafından
öğrenim durumu, yaş, hizmet yılı, kadro unvanı ve fiilen yaptığı görev gibi
kriterler çerçevesinde değerlendirildiği, devredilecek personelin tespitinde
takdir yetkisine sahip olunduğu ve belirli kişilerin tespiti hususunda yargı
kararı ile idarenin zorlanamayacağı vurgulanmıştır.
16. Başvurucular, karar düzeltme talebinde bulunmuşlarsa
da Daire tarafından talepleri reddedilmiştir.
17. Başvurucular, Ankara Batı Cumhuriyet Başsavcılığı
nezdinde İstanbul 1. İdare Mahkemesinin iptal kararını uygulamadığını ileri
sürdükleri görevliler hakkında görevi kötüye kullanma suçu isnadıyla
şikâyette bulunmuştur.
18. Ankara Batı Cumhuriyet Başsavcılığı 31/10/2014
tarihinde Danıştay Beşinci Dairesi'nin bozma kararına gerekçesinde yer vererek
henüz davanın kesinleşmediğini, yetkililerin görevlerini kötüye kullandıklarına
dair kamu davası açılmasını gerektirir suç şüphesi olmadığını belirterek
kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiştir. Bu karara karşı yapılan itiraz da
Ankara Batı 2. Sulh Ceza Hâkimliği tarafından 29/12/2014 tarihinde
reddedilmiştir.
19. Başvurucular, itirazın reddine dair kararı 13/1/2015
tarihinde tebliğ aldıktan sonra 2/2/2015 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
B. Bireysel
Başvurudan Sonraki Süreç
20. Mahkeme, bozma kararına uymayarak ilk verdiği
kararlarda ısrar etmiştir.
21. Temyiz üzerine Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu
(İDDK) 14/4/2016 tarihli kararla Mahkemenin ısrar kararlarını onamıştır.
22. Karar düzeltme talebi İDDK tarafından 4/12/2017
tarihinde reddedilmiştir.
23. Anayasa Mahkemesince, başvurucuların uygulanmadığını
ileri sürdükleri kararların gereklerinin yerine getirilip getirilmediği ve
başvurucular hakkında konuya ilişkin olarak bir işlem yapılıp yapılmadığı
hususlarında Özelleştirme İdaresi Başkanlığı ve Devlet Personel Başkanlığından
bilgi istenmiştir.
24. Özelleştirme İdaresi Başkanlığı tarafından gönderilen
5/12/2018 tarihli yazı ve eklerinde yukarıda aktarılan olay silsilesine yer
verilerek gelinen süreçte Sosyal Tesisler Müdürlüğüne nakledilen personelden 10
işçinin iş sözleşmesinin kendi istekleriyle (4/C kapsamında atanabilmek için)
sona erdiği, diğerlerinden de çeşitli sebeplerle ayrılanların olduğu ama bu
işçiler arasından toplam 17'si tarafından dava açıldığı belirtilmiştir. Yargı
kararlarının yerine getirilmesi amacıyla 17 işçiyle ilgili Darphane ve Damga
Matbaası Genel Müdürlüğüne kararların iletildiği, 29/8/2016 tarihli yazıyla
davanın tarafı olmadıklarını, verilen iptal kararının TTA A.Ş. yönetim kurulu
kararına ilişkin olduğunu ve bu kararın yapılan işçi devrine ilişkin
protokollerden sonra alındığını, dolayısıyla kendilerini bağlayıcı bir karar
olmadığını belirterek 17 işçi hakkında işlem yapmayacakları şeklinde cevap
aldıklarını iletmişlerdir. Darphane ve Damga Matbaası Genel Müdürlüğünün cevabı
üzerine münfesih kurum yönetim kurulunca yeniden bir karar alındığını ve 17
işçinin Darphane ve Damga Matbaası Genel Müdürlüğüne devredilmesine karar
aldıklarını ancak benzer gerekçelerle aynı cevabı aldıklarını ifade
etmişlerdir.
25. Devlet Personel Başkanlığı tarafından gönderilen
yazılarda başvurucuların Sosyal Tesisler Müdürlüğünde bir süre çalıştıktan
sonra kendi istekleri doğrultusunda 4/C kapsamında farklı kamu kurumlarında
geçici personel olarak görevlendirildiğine yer verilmiştir.
Görevlendirildikleri kurumlardan da başvuruculardan Songül Uçkan'ın 14/7/2017
tarihinde emekli olarak, Bekir Baltacıoğlu'nun 12/2/2016 tarihinde yaşlılık ve
malullük aylığı almaya hak kazanarak, Filiz Uçar'ın ise 30/4/2013 tarihinde
kendi isteğiyle istifa ederek ayrıldığı belirtilmiştir.
IV. İLGİLİ
HUKUK
A. Ulusal Hukuk
26. 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü
Kanunu'nun "Kararların sonuçları" kenar başlıklı 28.
maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
"1. Danıştay, bölge idare
mahkemeleri, idare ve vergi mahkemelerinin esasa ve yürütmenin durdurulmasına
ilişkin kararlarının icaplarına göre idare, gecikmeksizin işlem tesis etmeye
veya eylemde bulunmaya mecburdur. Bu süre hiçbir şekilde kararın idareye
tebliğinden başlayarak otuz günü geçemez. ..."
27. 24/11/1994 tarihli ve 4046 sayılı Özelleştirme
Uygulamaları Hakkında Kanun'un "Kuruluşlardaki Personelin Nakli"
kenar başlıklı 22. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
"Özelleştirme programına alınan
kuruluşlarda (iştirakler hariç) ilgili kuruluş veya İdare tarafından istihdam
fazlası personel belirlenmesi ya da bu kuruluşların kısmen veya tamamen satışı
nedeniyle kamu tüzel kişiliğinin sona ermesi, devredilmesi, küçültülmesi,
faaliyetlerinin durdurulması, kapatılması, tasfiye edilmesi halinde; bu
kuruluşlarda programa alınma tarihi itibarıyla 657 sayılı Devlet Memurları
Kanununa tâbi olarak veya sözleşmeli statüde çalışmakta olanlar ile iş kanunlarına
tâbi olarak görev yapmakla birlikte toplu iş sözleşmesi hükümlerinden
yararlanmayan genel müdür, genel müdür yardımcısı, teftiş kurulu başkanı, kurul
başkanı, daire başka-nı, müessese, bölge, fabrika, işletme ve şube müdürü,
müfettiş ve müfettiş yardımcısı, müşavir ve başuzman unvanlı kadrolara atanmak
suretiyle görev yapan personel, kamu kurum ve kuruluşlarına nakledilmek üzere
yukarıda belirtilen işlemlerin tamamlanmasından itibaren onbeş gün içerisinde
İdare tarafından Devlet Personel Başkanlığına bildirilir. Nakil hakkı tanınan
bir kadro veya pozisyonda görev yapmakta iken İdare tarafından ihdas edilen ve
iş kanunlarına tâbi olan kadrolara atanmayı kabul edenler ile kuruluş
özelleştirme programına alındıktan sonra kuruluşa naklen veya açıktan atananlar
bu madde ile getirilen nakil hakkından yararlanamaz. İdare, özelleştirme
programındaki kuruluşlarda nakil hakkı kapsamında yer alan kadro ve
pozisyonlardan boş bulunanları iptal etmeye, kadro ve pozisyonların yerini,
aynı kuruluş bünyesindeki şirketler veya işyerleri arasında değiştirmeye
yetkilidir. Özelleştirme programındaki herhangi bir kuruluşun personeli, İdare
tarafından özelleştirilecek kuruluşlarda görevlendirilebilir ve
yetkilendirilebilirler."
B. Uluslararası
Hukuk
1. Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi
28. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 6.
maddesinin (1) numaralı fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:
"Herkes davasının, medeni hak ve
yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen
suçlamaların esası konusunda karar verecek olan, yasayla kurulmuş, bağımsız ve
tarafsız bir mahkeme tarafından, kamuya açık olarak ve makul bir süre içinde,
görülmesini isteme hakkına sahiptir."
2. Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi İçtihadı
29. Sözleşme'nin adil yargılanma hakkını düzenleyen 6.
maddesinde kararların icrasından açıkça bahsedilmemekle birlikte Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi (AİHM), mahkemeye erişim hakkından yola çıkarak yargı
kararlarının icra edilmesi hakkını, adil yargılanma hakkının unsurlarından biri
olarak kabul etmektedir. AİHM'e göre mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı
mahkeme önüne götürme ve aynı zamanda mahkemece verilen kararın uygulanmasını
isteme haklarını da kapsar. Mahkeme kararlarının uygulanması, yargılama
sürecini tamamlayan ve yargılamanın sonuç doğurmasını sağlayan bir unsurdur.
Karar, uygulanmazsa yargılamanın da bir anlamı olmayacaktır (Hornsby/Yunanistan,
B. No: 18357/91, 19/3/1997, § 40).
30. AİHM'e göre herhangi bir mahkeme tarafından verilen
bir kararın icrası, 6. maddenin amaçları bağlamında davanın ayrılmaz bir
parçası olarak düşünülmelidir (Hornsby/Yunanistan, § 40; Scordino/İtalya
(No. 1) [BD], B. No: 36813/97, 29/3/2006, § 196). Kamu otoriteleri, nihai
yargı kararına uymak için gerekli önlemleri almada başarısız olduğu takdirde
6/1. maddenin hükümlerini tüm yararlı etkilerinden mahrum bırakmış olurlar (Burdov/Rusya,
B. No: 59498/00, 7/5/2002, § 37).
31. AİHM, yukarıdaki prensiplerin -sonuçları davacının
medeni hakları üzerinde belirleyici olan idari uyuşmazlıklara ilişkin
yargılamalar bağlamında- daha büyük bir öneme sahip olduğunu ifade etmektedir.
Gerçekte davacı, devletin en üst idari mahkemesi önünde iptal başvurusunda
bulunmak suretiyle yalnızca hakkında itirazda bulunulan kararın iptalini değil
aynı zamanda ve her şeyden önce söz konusu kararın neticelerinin ortadan
kaldırılmasını talep etmektedir. Dolayısıyla davacının etkili bir şekilde
korunması ve hukuka uygunluğun yeniden sağlanması idari makamların kararı icra
etme yükümlülüğünün olmasını gerektirir (Hornsby/Yunanistan, § 41; Kyrtatos/Yunanistan,
B. No: 41666/98, 22/5/2003, §§ 31, 32).
32. AİHM, kesinleşmiş ve bağlayıcı bir yargı kararının
lehine karar verilen tarafın zarar görmesine rağmen infaz edilmemesi durumunda
Sözleşme'nin 6. maddesinin teminat altına aldığı mahkemeye erişim hakkının bir
anlam ifade etmeyeceğini vurgulamaktadır. Hangi yargı makamı verirse versin bir
yargı kararının veya hükmünün infaz edilmesi, 6. madde anlamında davanın
tamamlayıcı unsuru olarak değerlendirilmelidir (Burdov/Rusya, § 34).
33. AİHM, Sözleşme'nin 6. maddesi kapsamında bir yargı
yerine ulaşma hakkının sadece teorik olarak bu hakkın tanınmasını değil aynı
zamanda o yargı yerinden alınan nihai kararın icrasına yönelik meşru bir
beklentiyi de koruduğunu kabul etmiştir (Apostol/Gürcistan, B. No:
40765/02, 28/2/2007, § 54).
34. Reisner/Türkiye (B. No: 46815/09, 21/7/2015,
§§ 48-50) kararına konu olayda ise bir bankaya el konulması işleminin yargı
kararıyla iptal edilmesine rağmen bu bankanın üçüncü bir kişiye satışı
nedeniyle söz konusu yargı kararının uygulanmaması söz konusudur. AİHM
başvurucunun dava açabilmekle birlikte iptal kararının icrasının mümkün
olamadığına dikkati çekmiştir. AİHM'e göre yerel icra usulünün karmaşıklığı
veya devletin bütçe sistemi, Sözleşme uyarınca bağlayıcı ve icra edilebilir
yargısal kararların makul bir süre içinde icra edilmesini herkes için sağlama
yükümlülüğünden devleti muaf tutamaz.
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
35. Mahkemenin 19/11/2020 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Kararın
İcrası Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucuların
İddiaları
36. Başvurucular; lehlerine verilen iptal kararlarının
uygulanmadığını bu nedenle özlük haklarındaki iyileşmenin engellendiğini, maddi
yönden zarara uğradıklarını belirterek Anayasa'nın 2., 17., 36., 38. ve 138.
maddelerinin ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
2. Değerlendirme
37. Anayasa'nın "Hak arama hürriyeti" kenar
başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Herkes, meşru vasıta ve yollardan
faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve
savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."
38. Anayasa’nın 138. maddesinin son fıkrası şöyledir:
"Yasama ve yürütme organları ile
idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme
kararlarını hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini
geciktiremez."
39. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından
yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki
tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013,
§ 16). Bu çerçevede başvurucunun yukarıda yer verilen şikâyetlerinin özünün
kesinleşmiş yargı kararının uygulanmadığı hususuna ilişkin olduğu görüldüğünden
belirtilen ihlal iddiası niteliği gereği kararın icrası hakkı bağlamında
incelenmiştir.
a. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
40. Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu Erol Aksoy
([GK], B. No: 2016/11026, 12/12/2019) kararında, 2577 sayılı Kanun'un 28.
maddesinin üçüncü fıkrasında öngörülen tazminat yolunun idarenin mahkeme
kararlarını uygulama yönündeki anayasal yükümlülüklerini ortadan kaldırmadığını,
bu tazminat hükümlerinin kararın uygulanmamasının alternatif bir yolu olarak
kabul edilemeyeceğini ve idareyi kararı uygulamaktan alıkoymaması gerektiğini
ifade etmiştir. Ayrıca idarenin hukuki veya fiilî imkânsızlıklar olsa dahi her
durumda kararı uygulamak için elinden gelen her gayreti gösterdiğini ve
ilgiliye eski hâle getirme ilkesine göre en uygun alternatif çözümü önererek
yargı kararına uyma iradesini haiz olduğunu ortaya koyması gerektiği
belirtilmiştir. Bu doğrultuda kesinleşmiş bulunan yargı kararlarının
uygulanmadığı durumlarda kararın icrası hakkından şikâyet edebilmek adına
başvurucuların başka bir yolu tüketmeye, tazminat davası açmaya zorlanamayacağı
tespit edilmiştir (Erol Aksoy, §§ 47-58).
41. Somut başvuruda, kesinleşmiş bir iptal hükmünün icra
edilmediği yönünde ihlal iddiasında bulunulduğundan başvurucuların ayrıca başka
bir yolu tüketmesine gerek bulunmamaktadır.
42. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı
anlaşılan kararın icrası hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul
edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
Kadir ÖZKAYA bu görüşe katılmamıştır.
b. Esas
Yönünden
i. Genel
İlkeler
43. Hukuk güvenliği ve hukukun üstünlüğünün
sağlanabilmesi için devletin her türlü işlem ve eyleminin yargı denetimine açık
olması gerekir. Nitekim Anayasa’nın 125. maddesinin birinci fıkrasının ilk
cümlesinde “İdarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu
açıktır.” denilmek suretiyle bu husus anayasal güvenceye kavuşturulmuştur.
Ancak hukuk güvenliğinin ve hukukun üstünlüğünün sağlanması için devletin işlem
ve eylemlerine karşı yargı yolunun açık tutulması yeterli olmayıp yargı
mercileri tarafından verilen kararların gecikmeksizin uygulanması da gerekir.
Yapılan yargısal denetim neticesinde bir işlemin hukuka aykırı olduğu tespit
edilmesine rağmen işlemin iptali yönündeki kararın uygulanmaması, devletin
işlem ve eylemlerine karşı yargı yolunun açık tutulmasını anlamsız hâle
getirir. Zira hukuk güvenliği ve hukukun üstünlüğü sadece hukuka aykırılıkların
tespit edilmesiyle değil bunların tüm sonuçlarıyla ortadan kaldırılmasıyla
sağlanabilir (AYM, E.2012/73, K.2013/107, 3/10/2013).
44. Anayasa'nın 138. maddesinin dördüncü fıkrasına göre
yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır. Bu
hükümde mahkeme kararlarına uyma ve bu kararları değiştirmeksizin yerine
getirme hususunda yasama ve yürütme organları ile idare lehine herhangi bir
istisnaya yer verilmemiştir. Yargı kararlarının ilgili kamu makamlarınca
zamanında yerine getirilmediği bir devlette, bireylerin yargı kararıyla
kendilerine sağlanan hak ve özgürlükleri tam anlamıyla kullanabilmeleri mümkün
olmaz. Dolayısıyla devlet, yargı kararlarının zamanında icra edilmesini
sağlayarak bireyler aleyhine oluşabilecek hak kayıplarını engellemekle ve bu
yolla bireylerin kamu otoriteleri ile hukuk sistemine olan güven ve saygılarını
korumakla yükümlüdür. Bu sebeple Anayasa'nın 2. maddesinde öngörülen hukuk
devleti ilkesinin bir gereği olarak bireylerin kamu otoritesi ve hukuk
sistemine olan güven ve saygılarını koruma adına vazgeçilemez bir görev ifa
eden yargı kararlarının zamanında icra edilmeyerek sonuçsuz bırakılması kabul
edilemez (bazı farklılıklarla birlikte bkz. Arman Mazman, B. No:
2013/1752, 26/6/2014, § 61).
45. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında,
herkesin yargı organlarına davacı veya davalı olarak başvurabilme ve bunun
doğal sonucu olarak da iddia, savunma ve adil yargılanma hakkı güvence altına
alınmıştır. Anılan maddeyle güvence altına alınan adil yargılanma hakkı,
kendisi bir temel hak niteliği taşımasının ötesinde diğer temel hak ve
özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmayı ve bunların korunmasını sağlayan
en etkili güvencelerden biridir. Bu bağlamda Anayasa'nın yasama ve yürütme
organları ile idarenin mahkeme kararlarına uyma zorunluluğunu ve mahkeme
kararlarının değiştirilemeyeceği ile uygulanmasının geciktirilemeyeceğini ifade
eden 138. maddesinin de adil yargılanma hakkının kapsamının belirlenmesinde
gözetilmesi gerektiği açıktır (Arman Mazman, § 57).
46. Anayasa’nın 36. maddesinde ifade edilen hak arama
özgürlüğü ve adil yargılanma hakkı, sadece yargı mercileri önünde davacı ve
davalı olarak iddia ve savunmada bulunma hakkını değil yargılama sonunda hakkı
olanı elde etmeyi de kapsayan bir haktır (AYM, E.2009/27, K.2010/9, 14/1/2010).
Bu bağlamda mahkemeye erişim hakkı mahkemece verilen kararın uygulanmasını
isteme haklarını da kapsar. Mahkeme kararlarının uygulanması yargılamanın
dışında olmakla birlikte onu tamamlayan ve yargılamanın sonuç doğurmasını
sağlayan bir unsurdur. Karar uygulanmazsa yargılamanın da bir anlamı
olmayacaktır. Bu nedenle yargı kararlarının uygulanması mahkemeye erişim
hakkı kapsamında değerlendirilmektedir. Buna göre yargılama sonucunda
mahkemenin bir karar vermiş olması yeterli değildir, ayrıca bu kararın etkili
bir şekilde uygulanması da gerekir. Hukuk sisteminde, nihai mahkeme kararlarını
taraflardan birinin aleyhine sonuç doğuracak şekilde uygulanamaz hâle getiren
düzenlemeler bulunması veya mahkeme kararlarının icrasının herhangi bir şekilde
engellenmesi hâllerinde mahkemeye erişim hakkı da anlamını yitirecektir
(Ahmet Yıldırım, B. No: 2012/144, 2/10/2013, § 28).
47. Anayasa'nın 138. maddesinin son fıkrasında düzenlenen
yargı kararlarının geciktirilmeksizin uygulanması yükümlülüğü, hukukun genel
ilkelerinden biri olarak da kabul edilen kesin hükme saygı ilkesinin de bir
gereğidir. Çünkü bir hukuk sisteminde yargının verdiği ve bağlayıcı olan kesin
hüküm, zarar gören taraflardan biri açısından işlevsiz duruma getirilmişse adil
yargılanma hakkının sağladığı güvencelerin bir anlamı kalmayacaktır (Arman
Mazman, § 65).
ii. İlkelerin
Olaya Uygulanması
48. Başvurucular, özelleştirme kapsamına alınan bir
kurumda çalışmaktayken çalıştıkları fabrikanın farklı bir kuruma belirli
personelle devredilmesi ve kendilerinin merkezi kuruluşta kalmalarına ilişkin
yönetim kurulu kararını dava konusu etmiş ve bu yönetim kurulu kararı objektif kriterler
içermediği gerekçesiyle ile iptal edilmiştir. Başvurucuların kararlarının
uygulanması istemi ise fiilî olarak mümkün olmadığı gerekçesiyle İdarece
reddedilmiştir. Somut başvuruya temel olan süreçte esasa ilişkin olarak
verilen, kesinleşmiş fakat uygulanmamış olan bir yargı kararının varlığı
hususunda tereddüt bulunmamaktadır.
49. Anayasa'nın 11. maddesine göre Anayasa hükümleri;
yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, diğer kuruluş ve
kişileri bağlayan temel hukuk kurallarıdır. Kamu makamlarının yargı kararlarına
uyma zorunluluğunun dayanağı ise Anayasa'nın emredici nitelikteki 138.
maddesinin dördüncü fıkrası hükmüdür. Bu bağlamda Anayasa'nın anılan hükümleri
uyarınca devletin yargı kararlarına uyulmasını sağlayacak tedbirleri sağlaması
ve gerekli mekanizmaları oluşturması zorunludur (Erol Aksoy § 81).
50. İdari yargı kolunda açılan davalar (idari
sözleşmelerden kaynaklanan bazı davalar hariç), idari fonksiyonun eylem ya da
işlem şeklinde tezahür etmesi üzerine idari fonksiyonu icra eden kamu makamına
karşı açılan iptal ve tam yargı davalarıdır. Dolayısıyla iptal ya da kabul
hükmünün muhatabı, organik olanı da kapsayacak şekilde fonksiyonel anlamda
idare makamları olmaktadır. Bununla birlikte idarenin yargı kararını icra
etmemesi/edememesi hâli salt kendi iradesinden kaynaklanmayabilir. Lehine karar
verilen kişinin ölmesi, mirasçısının bulunmaması, statüsünün değişmesi,
uyuşmazlık konusu hukuki durumun ortadan kalkması gibi örneklerin
çoğaltılabileceği hâllerde kamu gücünün herhangi bir dahli bulunmadan idarenin
iptal ya da kabul hükmünü uygulaması fiilen mümkün olmaktan çıkabilecektir. Bu
gibi hâllerde kararın icrası hakkına yönelik olarak kamu gücü tarafından
gerçekleştirilen bir ihlalin varlığından söz edilemeyebilir. Bunun yanında
idarenin yargı kararını icra etmemesi/edememesi hâli kamu gücünü kullanan
farklı mercilerin edimlerinden, müdahalelerinden de kaynaklanabilir. Bu
durumlarda doğrudan iptal ya da kabul kararının muhatabı olmasa dahi kamu
gücünü kullanan bir kamu makamının müdahalesinden/etkisinden söz etmek ve bu
etkiyi hakkın ihlal edilip edilmediği bağlamında değerlendirmek mümkündür (Bediha
Altun, B. No: 2015/6354, 23/10/2019, § 41).
51. Kararın icrası hakkı; uyuşmazlığın mahiyeti, icra
edilecek kararın niteliği, yargılama sırasında veya sonrasında meydana gelen
maddi ve hukuki koşulların olası etkileri nedeniyle yargı kararının mutlak
anlamda aynen uygulanmasının sağlanması yönünde bir güvenceyi içermemektedir.
Bunun yanında bir iptal kararını icra etmenin fiilen veya hukuken imkânsız
olduğu olağanüstü koşullarda dahi idarenin uygulama yükümlülüğü ortadan
kalkmamaktadır. Aynen icranın hukuken veya fiilen imkânsız olduğu hâllerde
ifanın şeklinde değişikliğe gidilmesi mümkün görülmelidir. Aynen icranın önünde
engellerin mevcut olduğu durumlarda icra biçiminde değişikliğe gidilmesi mümkün
olsa da bunun ilgilinin yeniden yargıya başvurmasına gerek kalmayacak şekilde
yapılmasına ve alternatif tedbirin kişiye sağlayacağı tatminin aynen icraya
nazaran bariz bir nispetsizlik içinde olmamasına özen gösterilmelidir. İdare,
hukuki veya fiilî imkânsızlıklar olsa dahi her durumda kararı uygulamak için
elinden gelen her gayreti gösterdiğini ve kararı uygulama önündeki engellerin
aşılamaz olduğunu ispatlamak zorundadır. Bu gibi hâllerde idare, ilgiliye eski
hâle getirme ilkesine göre en uygun alternatif çözümü önererek söz konusu
karara uyma iradesinde olduğunu açıkça ortaya koymalıdır (benzer
değerlendirmeler için bkz. Erol Aksoy, § 53).
52. Başvuruya konu iptal kararlarında özetle münfesih
kurum olan TTA A.Ş.nin yönetim kurulu tarafından hangi somut ve gerçekçi
kriterlere göre personel devri konusunda karar alındığının belli olmadığı ifade
edilmiştir. Bu gerekçeye göre iptal kararının uygulanması başvurucular hakkında
yeniden bir yönetim kurulu kararı alınarak değerlendirme yapmakla mümkündür.
Ancak çalıştıkları kamu kurumunun tüzel kişiliği kaldırılmış ve
özelleştirilmiştir. Dolayısıyla artık yönetim kurulunun toplanması mümkün
değildir. Kaldı ki başvurucular da bu süreçte farklı kamu kurumlarına geçici
personel olarak atanmış, nihai olarak bazıları emeklilik sebebiyle bazısı kendi
rızasıyla görevlerinden ayrılmıştır. İdare tarafından mahkeme kararını yerine
getirmek amacıyla birçok girişimde bulunulduğu ileri sürülmüş hatta münfesih
kurum yönetim kurulunca yeniden bir karar alındığı belirtilmiş ise de TTA
A.Ş.nin doğrudan idari işlem tesis etme imkânının olmadığı belirtilmiştir.
Dolayısıyla gelinen süreçte iptal kararının uygulanmasının fiilen mümkün
olmadığı anlaşılmaktadır. Bununla birlikte başvurucuların ihlal iddiasına konu
ettiği temel husus, iptal edilen hukuka aykırı yönetim kurulu nedeniyle
istihdam fazlası personel olarak belirlenmeyerek merkezi kuruluşta kalarak
özlük hakları yönünden geri kalmış olmaları nedeniyle uğradıkları zarardır. Bir
başka ifadeyle başvurucular, iptal kararının uygulanması ile elde edilecek
olası özlük haklarındaki iyileşmeyi elde edememiş olmaktan şikâyet etmektedir.
Başvurucuların iptal kararlarının uygulanmamasına bağladığı sonuç budur.
Başvurucuların iptal kararının uygulanmaması nedeniyle ulaşamadığını/elde
edemediğini ileri sürdükleri hususlar, yönetim kurulunun tekrar karar almasının
doğrudan bir sonucu değildir. Bu anlamda iptal kararının uygulanmasının
doğrudan bir sonucunun elde edilmesinden değil iptal hükmünün olası/ikincil
sonuçlarının elde edilememesinden kaynaklı bir zarardan şikâyet edilmektedir.
53. Bu bağlamda idari makamların yargı kararını yerine
getirmek amacıyla birçok girişimde bulunduğu ancak başvurucular lehine verilen
kesinleşmiş iptal kararlarının fiili imkansızlıklar nedeniyle yerine
getirilmesinin mümkün olmadığı anlaşılmaktadır. Bu durumun oluşmasında
başvuruculara atfedilecek bir kusurun bulunmadığı da dikkat alındığında -fiili
imkansızlıktan kaynaklanmış olsa da- lehlerine sonuçlanan kesinleşmiş iptal
kararları uygulanmayan başvurucuların kararın icrası hakkının ihlal edildiği
sonucuna ulaşılmıştır.
54. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa’nın 36.
maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamında kararın
icrası hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
B. Savcılık
Kararına İlişkin İhlal İddiaları
1. Başvurucuların
İddiaları
55. Başvurucular, yargı kararını uygulamayan kişiler
hakkında suç duyurusunda bulunmalarına rağmen savcılık tarafından hakkaniyete
aykırı olarak kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiğini belirterek adil
yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
2. Değerlendirme
56. 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve
Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrasına göre
bireysel başvurunun incelenebilmesi için kamu gücü tarafından ihlal edildiği
iddia edilen hakkın Anayasa’da güvence altına alınmış olmasının yanı sıra
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (Sözleşme) ve Türkiye’nin taraf olduğu
Sözleşme'ye ek protokoller kapsamına da girmesi gerekir. Anayasa ve
Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kalan hak ihlali iddiasını içeren
başvurular bireysel başvurunun kapsamında değildir (Onurhan Solmaz, B.
No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18).
57. Sözleşme’nin 6. maddesinde adil yargılanmaya ilişkin
hak ve ilkelerin medeni hak ve yükümlülükler ile ilgili uyuşmazlıkların
ve bir suç isnadının esasının karara bağlanması esnasında geçerli olduğu
belirtilerek hakkın kapsamı bu konularla sınırlandırılmıştır. Dolayısıyla
bahsedilen hâller dışında kalan adil yargılanma hakkının ihlali iddiasına
dayanan başvurular, Anayasa ve Sözleşme kapsamı dışında kalacağından bireysel başvuruya
konu olamaz. Bir ceza davasında üçüncü kişilerin cezalandırılmasını talep eden
mağdur, suçtan zarar gören, şikâyetçi veya katılan sıfatını haiz kişiler
Sözleşme’nin 6. maddesinin koruma alanı dışında kalmaktadır (Onurhan Solmaz,
§ 23, 24).
58. Somut olaya ilişkin iddiaların üçüncü kişilerin
cezalandırılmasına yönelik olduğu, dolayısıyla adil yargılanma hakkı kapsamına
girmediği anlaşılmaktadır.
59. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının konu
bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
C. 6216 Sayılı
Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
60. 30/11/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa
Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin
ilgili kısmı şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme
kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden
yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama
yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata
hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir.
Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal
kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse
dosya üzerinden karar verir.”
61. Başvurucular, ihlalin tespiti talebinde bulunmuştur.
62. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hak ve
hürriyetin ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının
ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural, mümkün olduğunca
eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmenin sağlanmasıdır.
Bunun için ise öncelikle devam eden ihlalin durdurulması, ihlale konu kararın
veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa
ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda
uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan [GK],
B. No: 2014/8875, 7/6/2018, § 55).
63. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için
yapılması gerekenlere hükmedilmeden önce ihlalin kaynağının belirlenmesi
gerekir. Buna göre ihlal; idari eylem ve işlemler, yargısal işlemler veya
yasama işlemlerinden kaynaklanabilir. İhlalin kaynağının belirlenmesi uygun
giderim yolunun belirlenebilmesi bakımından önem taşımaktadır (Mehmet Doğan,
§ 57).
64. İhlalin idari eylem ve işlemden kaynaklandığı
durumlarda 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) numaralı fıkrası uyarınca
Anayasa Mahkemesi her somut olayın koşullarını dikkate alarak yapılması
gerekenlere hükmeder (Ali Kayan, B. No: 2015/9814, 20/3/2019, § 86).
65. İlgili mahkemenin tespit edilen ihlali ve sonuçlarını
ortadan kaldırma imkânının bulunmadığı durumlarda ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldırmak için kararın bir örneğinin ilgili idareye gönderilmesi gerekebilir.
Bu bağlamda idarece öncelikle yapılması gereken şey, Anayasa Mahkemesinin ihlal
kararı doğrultusunda bir temel hak ve hürriyetin ihlaline yol açan idari eylem
veya işlemin ortadan kaldırılarak tespit edilen ihlalin sonuçlarını gidermek
için gereken işlemlerin yapılmasıdır. Bu çerçevede ihlal, yerine getirilmeyen
usule ilişkin bir eksiklikten kaynaklanıyorsa söz konusu işlemin hak ihlaline
yol açmayacak şekilde yeniden (veya daha önce hiç yapılmamışsa ilk defa)
yapılması icap etmektedir (Ali Kayan, § 87).
66. Anayasa Mahkemesi kesinleşmiş yargı kararının idari
makamlarca uygulanamaması nedeniyle başvurucuların adil yargılanma hakkının
ihlal edildiği sonucuna varmıştır. Dolayısıyla somut başvuruda ihlalin idarenin
ihmalinden kaynaklandığı tespit edilmiş ancak gönderilecek kurumun tüzel
kişiliğinin ortadan kaldırılmış olması nedeniyle kararın uygulanmasının fiilen
mümkün olmadığı anlaşılmaktadır.
67. Bu durumda tespit edilen ihlalin giderilmesi için eski
hâle getirme kuralına göre kararın idareye gönderilmesinde hukuki yarar
bulunmamaktadır. Başvurucuların tazminat talepleri de olmadığı dikkate
alındığında ihlalin tespitiyle yetinilmesine karar verilmesi gerektiği
kanaatine ulaşılmıştır.
68. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 226,90 TL harcın
başvuruculara ayrı ayrı 3.000 TL vekâlet ücretinin ise müştereken ödenmesine karar
verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Kararın icrası hakkının ihlal edildiğine yönelik
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA Kadir ÖZKAYA'nın karşı oyu ve
OYÇOKLUĞUYLA,
2. Savcılık kararına ilişkin adil yargılanma hakkının
ihlal edildiğine yönelik iddianın konu bakımından yetkisizlik nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde hüküm altına alınan adil
yargılanma hakkı kapsamında kararın icrası hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE
OYBİRLİĞİYLE,
C. 226,90 TL harcın başvuruculara AYRI AYRI, 3.000 TL
vekâlet ücretinin MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
D. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların
Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihlerinden itibaren dört ay içinde
yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten
ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
E. Kararın bir örneğinin bilgi için İstanbul 1. İdare
Mahkemesine (E.2014/2542, K.2014/2349; E.2015/1453, K.2015/1988; E.2014/2548,
K.2014/2348) GÖNDERİLMESİNE,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına
GÖNDERİLMESİNE 19/11/2020 tarihinde karar verildi.
KARŞI OY
Özelleştirme kapsamına alınan kurumda görev yapan
personelin devrine ilişkin yönetim kurulu kararının iptaline dair yargı
kararının icra edilmemesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği
iddiasına dayalı olarak yapılan somut başvuruda, 2016/11026 sayılı Erol Aksoy
başvurusuna ilişkin olarak Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu’nca verilen
12/12/2019 tarihli kararda 2577 sayılı Kanun'un 28. maddesinden bahisle
belirttiğim nedenlerle başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul
edilemezlik kararı verilmesi gerektiğini düşündüğümden çoğunluğun başvurunun
esasının incelenmesine ilişkin görüşüne katılmıyorum.