TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ADEM BAŞAR BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2017/27681)
|
|
Karar Tarihi: 19/11/2020
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Kadir ÖZKAYA
|
Üyeler
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
|
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Yıldız SEFERİNOĞLU
|
Raportör
|
:
|
Mustafa EKİM
|
Başvurucu
|
:
|
Adem BAŞAR
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, üniversite hastanesinde görev yapan doktor
tarafından darp edilme iddiasıyla yapılan şikâyet hakkında men-i muhakeme
kararı verilmiş olması nedeniyle kötü muamele yasağının ihlal edildiği
iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 22/6/2017 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle
ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu 8/6/2016 tarihinde eşi ve iki kız çocuğuyla
birlikte muayene olmak üzere Gazi Üniversitesine (Üniversite) bağlı Gazi
Hastanesi Göz Polikliniğine gitmiştir.
9. Muayene sonrası doktor K.B. ile başvurucu arasında
tartışma çıkmıştır. Olay sonrası aynı gün alınan adli muayene raporuna göre başvurucunun
boynunda kızarıklık mevcuttur.
10. Başvurucu, eşi S.E.B. ve doktor K.B. aynı gün
karşılıklı olarak birbirlerinden şikâyetçi olmuş ve ifade vermişlerdir.
11. Başvurucunun 8/6/2016 tarihinde kollukta vermiş
olduğu ifadesinin ilgili kısmı şöyledir:
"...
08/06/2016 günü saat:13:30 sıralarında
Gazi Tıp Eğitim Fakültesi Göz polikliniğini 1. polikliniğe 2 çocuğumuzu muayene
ettirmek için eşim [S.]
ile birlikte gittik, saat:14:40 sıralarında ilk muayenemiz oldu. Bu sırada
orada doktor olan ve ismini [K.B.] olarak söylenen doktor bize muayene
esnasında sert bir şekilde bana kabaca ve sert bir pislik gibi hissettirerek
'diğer çocuğu da al çık dışarıya' dedi. Ben dışarıya çıktım. Yaklaşık 30 dakika
sonra çocukları tekrar muayeneye soktuk, ben muayenenin bitiminde eşim doktora
kibar şekilde 'size birşey söylemek istiyorum, doktor olmanız size
hastalarınıza bu şekilde davranmanızı gerektirmez, lütfen bu şekilde
davranmayın, üstelik sendromlu çocuğumla zor şartlarda sizi bir saate yakın
beklemişken bu muameleyi hak etmedik' dedi. Doktor da ' sen benim ne yaşadığımı
biliyormusun' dedi. Eşim de 'sen o yaşadığın şeyleri benden kaynaklı yaşamadın,
sorununu onunla çöz' dedi. Sonra doktor ayağa kalkarak eşimin üstüne yürüyerek
'terbiyesiz kadın, çık dışarıya' dedi. Bende doktora 'eşimle nasıl
konuşuyorsun, bir kadınla nasıl böyle konuşuyorsun' deyince doktor tekme
savurarak benim boğazıma sarıldı ve sıktı boğazım çizildi. Çocuklar ağlamaya
başladı. Bu esnada doktor bana '[O...] çocuğu, ana avrat küfür etti.'
Daha sonra bizde odadan çıkarak doktor raporu aldım. Bu olaylarla ilgili olarak
bahse konu doktordan davacı ve şikayetçiyim.
..."
12. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı (Savcılık) Üniversite
Hastanesinde görev yapmasından dolayı doktor hakkındaki soruşturma dosyasını
ayırmış ve 22/11/2016 tarihinde görevsizlik kararı vererek evrakı soruşturma
yapmak üzere Gazi Üniversitesi Rektörlüğüne göndermiştir.
13. Üniversite Rektörlüğü tarafından 2/12/2016 tarihinde
K.B. hakkında ceza ve disiplin soruşturması açılmasına karar verilmiş ve Prof.
Dr. İ.C.K. soruşturmacı olarak görevlendirilmiştir.
14. Soruşturma kapsamında şüpheli K.B.nin yazılı
savunması alınmış ve özel güvenlik görevlileri Y.S.M., H.E., sağlık teknisyeni
Z.D. ve doktor A.B.T.nin tanık olarak ifadelerine başvurulmuştur.
15. Tanık Y.S.M.nin ifadelerinin içeriğine göre
başvurucu, doktor K.B.ye hakaret etmiş ve kendisinin müdür olduğunu söyleyerek
onu tehdit etmiştir.
16. Tanık Z.D. ifadelerinde başvurucunun doktor K.B.ye
hakaret ve tehditler savurduğunu beyan etmiştir.
17. Tanık H.E.; başvurucu Adem Başar'ın eşiyle
konuştuktan sonra "Ben ona haddini bildiririm." diyerek
muayene odasına girdiğini, içeride doktorun üzerine yürüyerek doktoru itekleyip
yakasından tutmaya çalıştığını ve ikisinin birbirlerinin yakasına yapışarak
dışarı çıktığını ifade etmiştir. Tanık bu andan sonra olaya müdahale ederek
tarafları ayırdıklarını belirtmiştir.
18. Tanık A.B.T ise başvurucunun doktor K.B.nin üzerine
yürüyerek fiziksel müdahalede bulunmaya çalıştığını, başvurucunun doktorun
boğazına ve yakasına sarıldığına şahit olduğunu beyan etmiş ve olay yerindeki
güvenlik görevlisinin tarafları ayırdığını belirtmiştir. Tanığa göre başvurucu,
doktora hakaret etmiş ve doktoru mahvetmekle tehdit etmiştir.
19. Soruşturma kapsamında doktor K.B. 30/12/2016
tarihinde savunma yapmıştır. Söz konusu savunmanın ilgili kısmı şöyledir:
"...
08/06/2016 günü 13. Kat Göz Hastalıkları
yataklı servis bölümünde bana danışılan bir hastanın muayenesinin uzaması
üzerine 13.45 de 15 dakikalık gecikme ile poliklinikte hasta bakmaya başladım.
Saat 15.00 de randevu saatinde polikliniken içeri aldığım ismini olay nedeniyle
öğrendiğim Adem Başar, [S.E.B]
ve iki çocuğu poliklinikten içeri gergin ve sert bir şekilde girdiler.
Poliklinik odasının küçük olması ve küçük çocukların muayene esnasında
birbirlerinden etkilenmesi nedeniyle muayenenin daha verimli olması için Adem
Başar ile bir çocuğun dışarda beklemesini rica ettim. Adem Başar isimli şahıs
kapıyı sert bir şekilde kapatarak dışarı çıktı. İlk çocuğun detaylı muayenesini
tamamladıktan sonra Adem Başar'ı ve diğer çocuğu da içeri alarak onun da
detaylı muayenesini gerçekleştirdim. Her iki çocuğun ileri tetkik ve tedavisi
için Pediatrik Oftalmolaji birimimize yönlendirmek üzere dosyalarını
oluşturmaya başladım. Bu esnada [S.E.B], ne olduğunu anlamadığım bir
şekilde bana bağırarak 'Bize köpek gibi baktın, hastaya nasıl bakılacağını
öğren, sen ne biçim doktorsun' şeklinde hakaretler etmeye başladı. Ben de
kendisine terbiyeli olması için ikazda bulundum. Ancak bağırmaya devam edip
elini hararetli bir şekilde kaldırarak 'Zaten 1 saat geç geldin, bizi beklemeye
hakkın yok' dedi. Kendilerini tam randevu saatinde içeri alıp kendileri ile
ilgili herhangi bir gecikme yaşanmamasına rağmen, 15 dakikalık polikliniğe geç başlamamın
nedenini izah etmeye çalışırken sözümü keserek 'Neden geç kaldığın beni
ilgilendirmez, eşek gibi zamanında burada olacaksın' diyerek hakaret etti.
Kendisinin benimle bu şekilde konuşamayacağını ifade ettim. Bu esnada Adem
Başar yanıma yaklaşarak 'Şşşş noluyo lan, kendine gel, sen benim kim olduğumu
biliyor musun' dedi, ben de kendisine kim olduğunun beni ilgilendirmediğini,
görevini yapmaya çalışan bir doktora bu şekilde davranamayacaklarını söyledim.
Bunun üzerine eşine döndü ve 'Sen dışarı çık ben bu şerefsize haddini
bildireceğim' diyerek eliyle boğazımdan tutarak sıkmaya çalıştı. Bende şahsı
iterek kendimden uzaklaştırmaya çalıştım. Bu esnada oradan geçmekte olan
güvenlik görevlisi [H.E.] olayı görerek, müdahale etti ve şahsı ayırarak
uzaklaştırdı. Daha sonra şahıs hakaretlerine devam ederek 'Şerefsiz, sen
bittin, sana kim olduğumu göstereceğim, seni mahvedeceğim, seni burada
barındırmayacağım' şeklinde tehditlerde bulundu. Doktor [A.B.T.], ölçüm
odası teknisyenimiz [Z.D.] ve güvenlik görevlisi [Y.S.M. de] bu
olaya şahitlik etmişlerdir. Bu olay sonrasında şahıslarla ilgili olarak
başhekimlik ile birlikte, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına yaptığımız şikayet
üzerine şahıslarla ilgili kamu davası açılmıştır.
..."
20. Soruşturmacı olarak görev yapan İ.C.K. soruşturma
sonucunda düzenlediği raporla Üniversitenin oluşturduğu Ceza Soruşturma
Kuruluna (Kurul) doktor K.B. hakkında men-i muhakeme teklifinde bulunmuştur.
21. Kurul 1/2/2017 tarihli kararıyla doktor K.B. hakkında
men-i muhakeme kararı vermiştir. Kararın ilgili kısmı şöyledir:
"...
Yazılı ifadeler tekrar gözden geçirilmiş
ve değerlendirilmiştir. Konuyla ilgili bilgi sahibi olan [A.B.T.] ve [H.E.nin] yazılı
ifadelerinden olaya büyük ölçüde şahit oldukları anlaşılmıştır. Soruşturma
dosyasından, görüşmelerden ve yazılı ifadelerden, olayın hasta yakınlarının
sözlü ve fiili saldırısı ile göz polikliniğinde görevli Dr. [K.B.nin] kendi
şahsı ve mevkiini savunmak zorunda bırakılması sonucu geliştiği kanaatine
varılmıştır. Sonuç olarak Dr. [K.B.] hakkında ceza soruşturması
açısından ceza tesisine yer olmadığına ilişkin kanaati bildirilmiştir.
..."
22. Başvurucunun bu karara yaptığı itiraz, Danıştay
Birinci Dairesi tarafından 29/3/2017 tarihinde reddedilerek karar onanmıştır.
23. Başvurucu 31/5/2017 tarihinde tebliğ edilen karara
karşı 22/6/2017 tarihinde süresinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
24. Başvurucu hakkında açılan kamu davası sonucunda
Ankara 27. Asliye Ceza Mahkemesinin 9/11/2017 tarihli kararıyla hakaret suçu
yönünden ceza verilmesine yer olmadığına, tehdit suçu yönünden ise başvurucunun
beraatine karar verilmiştir. İstinaf kanun yolu denetiminden geçen bu karar
kesinleşmiştir.
IV. İLGİLİ
HUKUK
25. 4/11/1981 tarihli ve 2547 sayılı Yükseköğretim
Kanunu'nun "Genel esaslar" kenar başlıklı 53. maddesinin
ilgili kısmı şöyledir:
".. c. (Değişik: 14/4/1982 - 2653/3
md.) Ceza soruşturması usulü:
Yükseköğretim üst kuruluşları başkan ve
üyeleri ile yükseköğretim kurumları yöneticilerinin, kadrolu ve sözleşmeli
öğretim elemanlarının ve bu kuruluş ve kurumların 657 sayılı Devlet Memurları
Kanununa tabi memurlarının görevleri dolayısıyla ya da görevlerini yaptıkları
sırada işledikleri ileri sürülen suçlar hakkında aşağıdaki hükümler uygulanır:
...
(2) Son soruşturmanın açılıp
açılmamasına;
...
c) Üniversite, fakülte, enstitü ve
yüksekokul yönetim kurulu üyeleri, fakülte dekanları ve dekan yardımcıları,
enstitü ve yüksekokul müdürleri ve yardımcıları ile üniversite genel
sekreterleri hakkında, rektörün başkanlığında rektörce görevlendirilen rektör
yardımcılarından oluşacak üç kişilik kurul,
d) Öğretim elemanları, fakülte, enstitü
ve yüksekokul sekreterleri hakkında üniversite yönetim kurulu üyeleri arasından
oluşturulacak üç kişilik kurul,
e) 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa
tabi memurlar hakkında, mahal itibariyle yetkili il idare kurulu,
Karar verir.
... (3) Son soruşturmanın açılıp
açılmamasına karar verecek kurullar üye tamsayısı ile toplanır. Kurullara ilk
soruşturmayı yapmış olan üyeler ile haklarında karar verilecek üyeler
katılamazlar. ...
(4) Yükseköğretim Kurulu ve
Yükseköğretim Denetleme Kurulu Başkan ve üyeleri hakkında Danıştayın 2 nci
Dairesinde verilen lüzum-u muhakeme kararına itiraz ile men-i muhakeme
kararlarının kendiliğinden incelenmesi Danıştayın İdari İşler Kuruluna aittir.
Diğer kurullarca verilen lüzum-u muhakeme kararına ilgililerce yapılacak itiraz
ile men-i muhakeme kararları kendiliğinden Danıştay 2 nci Dairesince
incelenerek karara bağlanır. Lüzum-u muhakemesi kesinleşen Yükseköğretim Kurulu
ve Yükseköğretim Denetleme Kurulu Başkan ve üyelerinin yargılanması Yargıtay
ilgili ceza dairesine, temyiz incelemesi Ceza Genel Kuruluna, diğer
görevlilerin yargılanmaları suçun işlendiği yer adliye mahkemelerine
aittir..."
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
26. Mahkemenin 19/11/2020 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
27. Başvurucu; doktorun göreviyle ilgisi olmayan kişisel
suçundan dolayı Savcılıkça doğrudan soruşturma yapılması yerine izin
müessesinin işletildiğini ve yaralandığına ilişkin doktor raporu olmasına
rağmen eylemin cezasız bırakıldığını belirterek insan haysiyetiyle bağdaşmayan
muamele yasağının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
28. İşkence ve kötü muamele yasağına ilişkin şikâyetlerin
devletin negatif ve pozitif yükümlülükleri dikkate alınarak maddi ve usul
boyutları bakımından ayrı ayrı incelenmesi gerekmektedir. Devletin negatif
yükümlülüğü bireyleri işkence, insanlık dışı veya aşağılayıcı muameleye ya da
cezaya tabi tutmama sorumluluğunu içerirken devletin pozitif yükümlülüğü hem
bireyleri bu tür muamelelerden korumayı (önleyici yükümlülük) hem de etkili bir
soruşturma yoluyla sorumluların tespitini ve cezalandırılmasını (soruşturma
yükümlülüğü) içermektedir. İşkence ve kötü muamele yasağının maddi boyutu,
negatif yükümlülük ile önleyici yükümlülüğü kapsamakta; pozitif yükümlülüğün
alanında kalan soruşturma yükümlülüğü ise usul boyutunu oluşturmaktadır (benzer
yöndeki inceleme usulünü içeren kararlar için bkz. Cezmi Demir ve diğerleri,
B. No: 2013/293, 17/7/2014, § 75; Mehmet Şah Araş ve diğerleri, B. No:
2014/798, 28/9/2016, § 64; Mustafa Rollas, B. No: 2014/7703, 2/2/2017, §
49).
29. Somut olayda başvurucu; doktor tarafından
darbedilmesine rağmen eylemin cezasız bırakıldığını ileri sürerek insan
haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağı kapsamında devletin negatif
yükümlülüğünün, etkin bir soruşturma yürütülmemiş olması nedeniyle de usul
yükümlülüğünün ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Devlet üniversitesine bağlı
bir hastanede çalışan doktorun kamu görevlisi olduğu hususunda tereddüt
bulunmamaktadır. Bununla birlikte başvurucuyla doktor arasında yaşanan
tartışmanın muayene bitiminde meydana geldiği görülmektedir. Doktorun zor
kullanma yetkisine sahip bir kamu görevlisi olmayıp olay sırasında kamu
otoritesinden faydalanması söz konusu olmadığı gibi başvurucunun kişinin
fiziksel olarak kısıtlanması olarak kabul edilebilecek koşullar altında
bulunduğu da söylenemez. Bu bağlamda başvuruya konu eylemin üçüncü kişiler
tarafından gerçekleştirildiği kabul edilerek devletin negatif yükümlülüğünün
ihlal edildiği iddiası yönünden bir inceleme yapılmamıştır.
30. Devletin kötü muamele yasağı kapsamında bulunan
koruma yükümlülüğü, bu konuda hem hukuki hem de fiilî tedbirler almasını gerektirmektedir.
Somut olaydaki gibi üçüncü kişiler tarafından yapılan kötü muamelelerde dahi
devletin bireyi koruma ödevi bulunmakta ise de başvurucunun bu yönde bir
şikâyeti bulunmamaktadır. Ayrıca bu yükümlülüğe yönelik olarak Anayasa
Mahkemesinin müdahalesini gerektirecek bir durum da başvuru dosyasına
yansımamıştır. Bu nedenle somut olaya ilişkin değerlendirme Anayasa’nın 17.
maddesinin üçüncü fıkrası kapsamında, sadece devletin pozitif yükümlülüğüne
bağlı olarak ve etkili soruşturma yükümlülüğü yönünden yapılmıştır.
1. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
31. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı
anlaşılan kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul
edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas
Yönünden
a. Genel
İlkeler
32. Anayasa Mahkemesinin kötü muamele yasağı kapsamında
devletin sahip olduğu pozitif yükümlülükler açısından benimsediği temel
yaklaşıma göre devletin sorumluluğunu gerektirebilecek şartlar altında
gerçekleşen olaylarda Anayasa'nın 17. maddesi devlete, bu konuda ihdas edilmiş
bulunan yasal ve idari çerçevenin elindeki tüm imkânları kullanarak maddi ve
manevi varlığı tehlikede olan kişileri korumak için gereği gibi uygulanmasını,
buna ilave olarak işkence ve kötü muamele yasağına ilişkin ihlallerin
durdurulup cezalandırılmasını sağlayacak etkili idari ve yargısal tedbirleri
alma görevi yüklemektedir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No:
2012/752, 17/9/2013, § 52; G.G.K., B. No: 2014/19797 9/1/2018, § 45; E.A.
[GK], B. No: 2014/19112, 17/5/2018, § 49).
33. Anayasa’nın 17. maddesi ayrıca devlete, kişilerin
işkence ve eziyete ya da insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir ceza veya muameleye
-bu muameleler üçüncü kişiler tarafından yapılmış olsa bile- maruz
bırakılmalarını engelleyecek tedbirler alma ödevini yüklemektedir (Cezmi Demir
ve diğerleri, § 82; G.G.K., § 46; E.A., § 50).
34. Devletin kişinin maddi ve manevi varlığını koruma
hakkı kapsamında sahip olduğu bu pozitif yükümlülüğün usule ilişkin bir boyutu
da bulunmaktadır. Anayasa’nın 17. maddesi “Devletin temel amaç ve görevleri”
kenar başlıklı 5. maddesindeki genel yükümlülükle birlikte yorumlandığında
usul yükümlülüğü çerçevesinde devlet, her türlü fiziksel ve ruhsal saldırı
olayının sorumlularının belirlenmesini, gerekiyorsa cezalandırılmasını
sağlayabilecek etkili resmî bir soruşturma yürütmek durumundadır (Cezmi
Demir ve diğerleri, § 110).
35. Kötü muamele konusundaki iddialar uygun delillerle
desteklenmelidir. İddia edilen olayların gerçekliğini tespit etmek için her
türlü şüpheden uzak, makul kanıtların varlığı gerekir. Bu kapsamdaki bir kanıt
yeterince ciddi, açık ve tutarlı emarelerden ya da aksi ispat edilmemiş
birtakım karinelerden oluşabilir. Bu bağlamda kanıtlar değerlendirilirken
ilgililerin süreçteki tutumları da dikkate alınmalıdır (Cezmi Demir ve
diğerleri, § 95; G.G.K., § 49).
36. Yürütülen ceza soruşturmalarının amacı, kişinin maddi
ve manevi varlığını koruyan mevzuat hükümlerinin etkili bir şekilde
uygulanmasını ve sorumluların ölüm ya da yaralama olayına ilişkin hesap
vermelerini sağlamaktır. Bu, bir sonuç yükümlülüğü değil uygun araçların
kullanılması yükümlülüğüdür. Diğer taraftan burada yer verilen değerlendirmeler
hiçbir şekilde Anayasa’nın 17. maddesinin başvuruculara üçüncü tarafları adli
bir suç nedeniyle yargılatma ya da cezalandırma hakkı ya da tüm yargılamaları
mahkûmiyetle ya da belirli bir ceza kararıyla sonuçlandırma ödevi yüklediği
anlamına gelmemektedir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 113).
37. Etkili soruşturma yükümlülüğünün yerine getirilmiş
olduğunun kabulü için;
- Yetkili makamların olaydan haberdar olur olmaz resen
harekete geçerek olayı aydınlatabilecek ve sorumluların belirlenmesini
sağlayabilecek bütün delilleri tespit etmeleri (Cezmi Demir ve diğerleri,
§ 114),
- Soruşturmanın kamu denetimine açık olması ve
mağdurların meşru menfaatlerini korumak için soruşturmaya gerekli olduğu ölçüde
etkili katılımlarının sağlanması (Cezmi Demir ve diğerleri, § 115),
- Soruşturmadan sorumlu olan ve incelemeleri yapan
kişilerin olaylara karışan kişilerden bağımsız olması (Cezmi Demir ve
diğerleri, § 117),
- Soruşturmaların makul bir özenle ve süratle yürütülmesi
(Deniz Yazıcı, B. No: 2013/6359, 10/12/2014, § 96) gerekmektedir.
b. İlkelerin
Olaya Uygulanması
38. Olaya ilişkin soruşturmada; yukarıda Genel İlkeler
bölümünde ifade edilen, soruşturma makamlarının derhâl ve resen harekete
geçmesi, başvurucuların meşru menfaatlerini korumak için bu sürece gerekli
olduğu ölçüde katılmalarının sağlanması, soruşturmanın makul bir sürat ve
özenle yürütülmesi, olayı aydınlatabilecek ve sorumluların belirlenmesini
sağlayabilecek bütün delillerin toplanması hususlarında başvurucu tarafından
herhangi bir iddia ileri sürülmediği gibi bu hususlarda bir eksikliğin de
bulunmadığı görülmektedir.
39. Başvurucu, doktorun eyleminin görevi nedeniyle
olmayıp kişisel suç kapsamında kalmasına rağmen izin müessesinin işletilmiş
olmasından şikâyet etmektedir.
40. Somut olayda şüpheli doktorun üniversiteye bağlı
hastanede görev yapıyor olması nedeniyle 2547 sayılı Kanun’un 53. maddesinin
(c) fıkrasında düzenlenen özel soruşturma usulünün uygulandığı görülmektedir.
Bu fıkrada yükseköğretim üst kuruluşları başkan ve üyeleri ile yükseköğretim
kurumları yöneticilerinin, kadrolu ve sözleşmeli öğretim elemanları ile bu
kuruluş ve kurumların 14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları
Kanunu'na tabi memurların görevleri dolayısıyla ya da görevlerini yaptıkları
sırada işledikleri ileri sürülen suçlar hakkında yapılacak ceza soruşturması
usulü düzenlenmiştir. Bu fıkrada, anılan görevleri yapanlar hakkındaki ceza
soruşturmasının Cumhuriyet savcısı tarafından yapılmayacağı, bu görevlilerin
Kanun'da belirtilen kişi ve kurullar tarafından soruşturulacağı, kamu davası
açılmasına gerek görülürse soruşturma dosyasının kamu davası açılmak üzere
yetkili Cumhuriyet başsavcılığına gönderileceği hüküm altına alınmıştır.
Kanun'a göre ceza soruşturmalarında genel görevli olan Cumhuriyet savcısının bu
görevleri yapanlar hakkındaki ceza soruşturmalarında herhangi bir değerlendirme
ve karar yetkisi bulunmamaktadır.
41. 2547 sayılı Kanun’un 53. maddesinin (c) fıkrasının
bir kısmının iptali için Anayasa Mahkemesine başvuruda bulunulması üzerine
Anayasa Mahkemesi 10/10/2013 tarihinde söz konusu normların Anayasa'ya aykırı
olmadığına karar vermiştir. Anayasa Mahkemesi, yapılan görevin en iyi şekilde
ve etkin olarak yerine getirilmesi ve gereksiz şikâyetlere maruz kalınarak
görülen hizmetin kesintiye uğramaması amacıyla devlet üniversitelerinde görev
yapanlar hakkındaki soruşturma usulünün özel olarak düzenlenmesinin kanun
koyucunun takdir yetkisi içinde kaldığına hükmetmiştir (AYM, E.2013/58,
K.2013/114, 10/10/2013).
42. Esasında başvurucunun Soruşturma Kurulunun yapısından
ya da yetkisinden ziyade şüpheli doktor hakkında soruşturma izni istenmiş
olmasından yakınmaktadır. Yukarıdaki değerlendirmeler doğrultusunda 2547 sayılı
Kanun’un 53. maddesinin (c) fıkrasında düzenlenen usulün bir ön soruşturma
olmayıp devlet üniversitelerinde görev yapanlar hakkında getirilmiş bir özel soruşturma
usulü olduğu anlaşılmaktadır.
43. Bununla birlikte başvurucu, soruşturma kapsamında
elde edilen delillere ve yaralandığını belgeleyen doktor raporuna rağmen
eylemin cezasız bırakılmış olmasını şikâyet etmektedir.
44. Anayasa Mahkemesinin ilgili soruşturma ve yargılama
makamlarının yerine geçecek şekilde delillerin doğrudan değerlendirmesini
yapmasının söz konusu olamayacağı belirtilmelidir. Başka bir ifadeyle Anayasa
Mahkemesinin görevi, bu makamların maddi olaylara ilişkin yaptıkları değerlendirmenin
yerine kendi değerlendirmesini koymak değildir (Hıdır Öztürk ve Dilif Öztürk,
B. No: 2013/7832, 21/4/2016, § 185). Bu konuda asıl sorumlu ve yetkili olanlar,
ilk elden olayları inceleyen yetkili adli ve idari mercilerdir. Bunun aksine
bir durum, ancak olaya ilişkin kesin ikna edici nitelikte bulguların varlığı
hâlinde söz konusu olabilir (Cemil Danışman, B. No: 2013/6319,
16/7/2014, § 58).
45. Soruşturma kapsamında dinlenen tanıkların beyanları
ve başvurucu hakkında düzenlenen raporda belirtilen yaralanmanın niteliği
şüpheli doktorun olay anlatımı ve savunmasını destekler mahiyettedir. Bu
bağlamda toplanan deliller ve Ceza Soruşturma Kurulunun vardığı sonuçtan
ayrılmayı gerektirecek kesin, ikna edici nitelikte bulguların bulunmayışı
dikkate alındığında men-i muhakeme kararının soruşturmada elde edilen tüm
bulguların kapsamlı, nesnel ve tarafsız bir analizine dayanmadığı söylenemez.
46. Açıklanan gerekçelerle kötü muamele yasağının usul
boyutunun ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan kötü
muamele yasağının usul boyutunun İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde
BIRAKILMASINA,
D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına
GÖNDERİLMESİNE 19/11/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.