TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ABDULLAH EKİNCİ VE FATMA EKİNCİ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2015/2120)
|
|
Karar Tarihi: 26/9/2019
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Burhan ÜSTÜN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Selahaddin MENTEŞ
|
Raportör
|
:
|
Hasan SARAÇ
|
Başvurucular
|
:
|
1. Abdullah EKİNCİ
|
|
:
|
2. Fatma EKİNCİ
|
Vekili
|
:
|
Av. Mehmet NACAR
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; iş kazasında meydana gelen ölüm olayı hakkında
başlatılan soruşturmada kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmesi
nedeniyle yaşam hakkının, açılan tazminat davasının makul sürede
sonuçlandırılmaması nedeniyle de adil yargılanma hakkının ihlal edildiği
iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 5/2/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
6. Başvurucuların müşterek çocukları İ.E., C. İnşaat San. Tic.
A.Ş. unvanlı şirketin Trabzon ili Maçka ilçesinde bulunan inşaatında araç
şoförü olarak çalışmakta iken dere tahkimat alanında kalarak 13/1/2007
tarihinde ölmüştür.
7. Olayla ilgili olarak Maçka Cumhuriyet Başsavcılığınca
başlatılan soruşturma sonucunda 9/3/2007 tarihinde ''...yapılan inceleme ve keşif sonucunda bu kazadan dolayı tüm kusurun
müteveffa [İ.E.de] olduğu olduğu, şüphelilerin kazada kusursuz oldukları
anlaşıldığı...'' gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığına dair karar
verilmiştir.
8. Anılan karara yapılan itiraz, Rize Ağır Ceza Mahkemesinin
9/4/2007 tarihli kararı ile reddedilmiş ve karar bu tarihte kesinleşmiştir.
9. İ.E.nin ölümü nedeniyle
başvurucular, maddi zararları için 2007 yılında, manevi zararları için ise 2010
yılında Maçka Asliye Hukuk Mahkemesinde (Mahkeme) olayda kusurlu olduğunu
değerlendirdikleri şirket aleyhine tazminat davası açmışlardır.
10. Aralarında maddi bağlantı olduğu gerekçesiyle farklı
yıllarda açılan her iki davanın birleştirilmesi sonrasında Mahkeme, maddi
tazminat yönünden açılan davanın reddine; manevi tazminat yönünden ise her iki
başvurucu lehine ayrı ayrı ödenmek üzere 15.000 TL tazminata 25/10/2011
tarihinde hükmetmiştir.
11. Anılan kararın temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 21. Hukuk
Dairesi, belirlenen tazminatın az takdir edildiği gerekçesiyle hükmün
bozulmasına 15/1/2013 tarihinde karar vermiştir.
12. Bozma kararı üzerine Mahkeme, bu kez her bir başvurucu
lehine 50.000 TL manevi tazminatın ödenmesine 21/5/2013 tarihinde karar
vermiştir.
13. Bu kararın da temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 21. Hukuk
Dairesi, davalı şirketin %80, ölenin ise %20 oranında kusuru bulunduğu
şeklindeki raporları gözönünde bulundurarak hükmedilen
tazminatın fazla olduğu gerekçesiyle kararın bozulmasına 20/1/2014 tarihinde
karar vermiştir.
14. Mahkeme, bozma kararı üzerine her bir başvurucu lehine
40.000 TL olmak üzere toplamda 80.000 TL manevi tazminatın başvuruculara
ödenmesine 10/6/2014 tarihinde karar vermiştir. Anılan kararın temyiz edilmesi
üzerine Yargıtay 21. Hukuk Dairesi 20/11/2014 tarihli ilamı ile hükmün
onanmasına karar vermiştir.
15. Kesinleşen bu kararın 7/1/2015 tarihinde başvurucular
vekiline tebliğ edilmesi üzerine başvurucular 5/2/2015 tarihinde bireysel
başvuruda bulunmuşlardır.
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
16. Mahkemenin 26/9/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların
İddiaları
17. Başvurucular, bilirkişi raporlarında davalı şirketin %80
oranında kusurlu olduğu tespit edilmesine rağmen şirket yetkililerinin
cezalandırılmaması ve açılan tazminat davasının uzun sürmesi nedeniyle yaşam
hakkı ile adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
B. Değerlendirme
18. Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes,
yaşama,........hakkına sahiptir.”
19. Anayasa’nın 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Devletin
temel amaç ve görevleri, (...) kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal
hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal,
ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının
gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.”
1. Yaşam Hakkına Yönelik
İddialar Yönünden
20. Yaşam hakkının doğal niteliği gereği, bu hakka yönelik bir
başvuru ancak ölen kişinin mağdur olan yakınları tarafından yapılabilecektir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No: 2012/752,
17/9/2013, § 41). Somut olayda başvurucular, ölen kişinin anne ve babasıdır. Bu
nedenle başvuru ehliyeti açısından bir eksiklik bulunmamaktadır.
a. Ceza Soruşturmasına
Yönelik İddialar Yönünden
21. Başvurucular özetle ilgili şirketin kusuru bulunmasına
rağmen yürütülen ceza soruşturması sonucunda kovuşturmaya yer olmadığına dair
karar verilmesi nedeniyle yaşam haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
22. Somut olayda başvurunun öncelikle zaman bakımından yetki
kuralları yönünden değerlendirilmesi gerekir.
23. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un geçici 1. maddesinin (8)
numaralı fıkrası uyarınca Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisinin
başlangıcı 23/9/2012 tarihi olup bu tarihten sonra kesinleşen nihai işlem ve
kararlar aleyhine yapılan bireysel başvurular incelenebilir (Zafer Öztürk, B. No: 2012/51, 25/12/2012,
§ 17).
24. Somut olayda Maçka Cumhuriyet Başsavcılığının 2007/25 sayılı
soruşturma dosyasından verilen 9/3/2007 tarihli kovuşturmaya yer olmadığına
dair kararına karşı yapılan itirazın Rize Ağır Ceza Mahkemesinin 9/4/2007
tarihli kararıyla reddedildiği, dolayısıyla bireysel başvuruya konu edilen
kararın 23/9/2012 tarihinden önce
kesinleştiği anlaşılmıştır.
25. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin zaman bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Hukuk Davasına Yönelik İddialar Yönünden
26. Başvurucular, açılan tazminat davasında hükmedilen
tazminatın yetersizliği nedeniyle de yaşam haklarının ihlal edildiğini ileri
sürmüşlerdir.
27. Anayasa Mahkemesi açısından idari makamlar ve derece mahkemeleri
tarafından başvurucular lehine bir tedbir ya da kararın alınması suretiyle
ihlalin tespit edilmesi, verilen karar ile bu ihlalin uygun ve yeterli biçimde
giderilmesi hâlinde ilgili tarafın artık mağdur olduğu ileri sürülemeyecektir.
Mağdur sıfatının ortadan kalkması, özellikle ihlal edildiği ileri sürülen
hakkın niteliği ve ihlali tespit eden kararın gerekçesi ile bu kararın ardından
ilgili açısından uğradığı zararların varlığını devam ettirip ettirmediğine
bağlı bulunmaktadır. Bu iki koşul yerine getirildiği takdirde bireysel başvuru
mekanizmasının ikincil niteliği dolayısıyla Anayasa Mahkemesinin inceleme
yapmasına gerek kalmayacaktır. (Elif Mutlu
ve Ferhat Mutlu, B. No:
2013/3711, 7/1/2016)
28. Anayasa’nın 17. maddesi ile Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi’nin 2. maddesi kapsamında ölüme kasten sebebiyet verilmemesi hâlinde
idari veya hukuk davası yoluyla tazminat elde edilmesi uygun bir tazmin teşkil
edilebilmektedir (Serpil Kerimoğlu ve
diğerleri, § 59).
29. Başvuru konusu olayda Mahkemenin yaşam hakkının devlete
yüklediği etkili yargısal sistem kurma yükümlülüğü kapsamında ihdas ettiği adli
sistem vasıtasıyla başvuruculara uğramış oldukları manevi zararlarının
karşılığı olarak toplamda 80.000 TL manevi tazminatın ödenmesine karar verdiği
görülmektedir.
30. Mahkeme tarafından olayın meydana geliş şekli, paranın alım
gücü, işletilecek yasal faiz ve sosyal durum da dikkate alınarak başvurucunun
talep ettiği manevi tazminat miktarına karar verildiği anlaşılmaktadır.
31. Davanın koşullarına göre belirlenen tazminat miktarı ile
başvurucuların uğradığı manevi zarar arasında açık bir orantısızlık bulunmadığı
değerlendirilmiş, sonuç olarak Mahkemenin belirlediği tazminat miktarında bir
takdir hatası tespit edilmemiştir.
32. Bu durumda başvuru konusu olayda, başvurucuların yaşam
hakkına ilişkin şikâyetleri açısından ihlal tespit edilerek makul bir tazminata
hükmedilmiş olup bu nedenle başvurucuların mağdur sıfatı ortadan kalkmış
bulunmaktadır.
33. Açıklanan gerekçelerle yaşam hakkı yönünden başvurucuların
mağdur sıfatının kalktığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının kişi bakımından yetkisizlik nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir
2. Adil Yargılanma
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
34. Başvurucular, yedi yıldan uzun süren yargılama nedeniyle
adil yargılanma hakkının güvencelerinden olan makul sürede yargılanma hakkının
ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
35. 1/7/2018 tarihli ve 30495 sayılı Resmî Gazete'de
yayımlan 25/7/2018 tarihli ve 7145 sayılı Kanun'un 20. maddesiyle 9/1/2013
tarihli ve 6384 sayılı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine Yapılmış Bazı
Başvuruların Tazminat Ödenmek Suretiyle Çözümüne Dair Kanun'a geçici madde
eklenmiştir.
36. 6384 sayılı Kanun'a eklenen geçici maddeye göre
yargılamaların uzun sürmesi ve yargı kararlarının geç veya eksik icra edilmesi
ya da icra edilmemesi şikâyetiyle Anayasa Mahkemesine yapılan ve bu maddenin
yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla Anayasa Mahkemesi önünde derdest olan
bireysel başvuruların başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle verilen kabul
edilemezlik kararının tebliğinden itibaren üç ay içinde yapılacak müracaat
üzerine Tazminat Komisyonu tarafından incelenmesi öngörülmüştür.
37. Anayasa Mahkemesi Ferat Yüksel kararında (B. No:2014/13828, 12/9/2018);
yargılamaların makul sürede sonuçlandırılmadığı ya da yargı kararlarının geç
veya eksik icra edildiği ya da hiç icra edilmediği iddiasıyla 31/7/2018
tarihinden önce gerçekleştirilen bireysel başvurulara ilişkin olarak Tazminat Komisyonuna
başvuru imkânının getirilmesine ilişkin yolu ulaşılabilir olma, başarı şansı
sunma ve yeterli giderim sağlama kapasitesinin bulunup bulunmadığı yönlerinden
inceleyerek bu yolun etkililiğini tartışmıştır.
38. Ferat Yüksel kararında özetle anılan başvuru
yolunun kişileri mali külfet altına sokmaması ve başvuruda kolaylık sağlaması
nedenleriyle ulaşılabilir olduğu, düzenleniş şekli itibarıyla ihlal iddialarına
makul bir başarı şansı sunma kapasitesinden mahrum olmadığı ve tazminat
ödenmesine imkân tanıması ve/veya bu mümkün olmadığında başka türlü telafi
olanakları sunması nedenleriyle potansiyel olarak yeterli giderim sağlama
imkânına sahip olduğu hususunda değerlendirmelerde bulunulmuştur (Ferat Yüksel, §§ 27-34). Bu gerekçeler
doğrultusunda Anayasa Mahkemesi, ilk bakışta ulaşılabilir olan ve ihlal
iddialarıyla ilgili başarı şansı sunma ve yeterli giderim sağlama kapasitesi
olduğu görülen Tazminat Komisyonuna başvuru yolu tüketilmeden yapılan
başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincil
niteliği ile bağdaşmayacağı sonucuna vararak başvuru yollarının
tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemezlik kararı vermiştir (Ferat Yüksel, §§ 35, 36).
39. Mevcut başvurunun bu kısmı yönünden söz konusu karardan
ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.
40. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin şikâyetler
kapsamında ceza soruşturmasına yönelik iddiaların zaman bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
2. Yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin şikâyetler kapsamında
hukuk davasına yönelik iddiaların kişi kişi bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL
EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde BIRAKILMASINA
26/9/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.