TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
MEHMET YALÇIN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2016/9534)
|
|
Karar Tarihi: 26/9/2019
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Burhan ÜSTÜN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Selahaddin
MENTEŞ
|
Raportör
|
:
|
Murat
BAŞPINAR
|
Başvurucu
|
:
|
Mehmet
YALÇIN
|
Vekili
|
:
|
Av. Gülabi SEVEN
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, yakalama ve gözaltı tedbirlerinin hukuki olmaması ve
buna bağlı olarak açılan tazminat davasının reddedilmesi nedeniyle kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının; hukuka aykırı olarak verilen arama kararı
nedeniyle de özel hayata saygı hakkı ile konut dokunulmazlığı hakkının ihlal
edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 6/5/2016 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Hakkâri Cumhuriyet Başsavcılığınca silahlı terör örgütüne üye
olma ve örgüte bilerek yardım etme suçlarından yürütülen bir soruşturmada
Cumhuriyet Savcılığı tarafından gecikmesinde
sakınca bulunan hâl kapsamında verilen
yazılı emir uyarınca terör örgütü mensuplarının yakalanabilmesi ve suç
delillerinin ele geçirilmesi amacıyla 21/12/2015 tarihinde başvurucunun evinde
arama yapılmıştır. Savcılık emrinin ilgili kısımları şöyledir:
" Hakkari
Emniyet Müdürlüğünce PKK/KCK terör örgütünün faaliyetlerinin deşifre edilmesi
ve engellenmesine yönelik çalışmalarda;
Kongra-Gel(PKK)/KCK'nın
kırsal alan kadrolarına mensup dört kişilik grubun Aralık 2015 ayı ikinci
haftası itibarıyla Hakkari/Merkez/Biçer Mahallesinde mukim N.T, A.T ve Ş.T.nin evlerinde dönüşümlü olarak kaldıkları,
İlimiz Merkezinde terör örgütü adına kırsal
alanda faaliyet gösteren örgüt mensuplarıyla irtibatlı olarak milislik/kurye işbirlikçi ve kırsal alana eleman aktarımı
faaliyetlerinde bulunan İlimiz Merkezi Bağlar ve Biçer Mahallesi ikamet eden
A.A, H.A., M.Y. ve E.T. isimli şahısların terör örgütün kırsal alan kadrosunda
faaliyet gösteren örgüt mensuplarını barındırıyor olabilecekleri, ayrıca
3-4/11/2015 tarihlerinde İlimiz Merkez Bağlar ve Biçer Mahallelerinde terör
örgütü mensuplarınca gerçekleştirilen eylemlerde örgüt mensuplarına destek
sağladıkları şeklinde teyide muhtaç bilgilerin elde edildiği,
... 'Ben bir ihbarda bulunacağım, Bağlar
Mahallesinde S.Ç. isimli bayan evinde örgütçü saklıyor, bizim arkadaşlar eve
girerken görmüş, bana öyle dediler' şeklinde ihbar yapılmış olup,
...
... Belirtilen ikametlerde, bu ikametlere ait
müştemilatlarda, ikametlerde bulunan kişilerin üzerlerinde, varsa şahısların
kullandığı tespit edilen araçlarında suç ve suç unsurlarının elde edilebilmesi
ve ilgi (a-b) sayılı yazılar ile ilgi (c) sayılı ihbar içeriğinde belirtilen
PKK/KCK terör örgütü mensuplarının YAKALANABİLMESİ amacıyla Ceza Muhakemeleri
Kanunu'nun 116-117-118-119 maddeleri gereğince ARAMANIN YAPILABİLMESİ, elde
edilecek suç ve suç unsurlarına ve suç teşkil eden eşyalara el konulabilmesi
amacıyla gecikmesinde sakınca bulunan hal olduğundan 21/12/215 günü
saat:03:30-07:30 arasında bir defaya mahsus arama-yakalama-el koyma kararı
verilmiştir."
9. Başvurucu gece vaktinde evinde yapılan arama sonrasında
21/12/2015 günü saat 04.40'ta hakkında Yakalama ve Gözaltı Tutanağı
düzenlenerek Hakkâri Emniyet Müdürlüğüne götürülmüştür.
10. Soruşturmayı yürüten Cumhuriyet savcısı tarafından "yakalanan tüm şahısların şüpheli olarak
ifadeleri alınarak salıverilmesi" yönünde 21/12/2015 tarihli
yazılı talimat verilmiş olup aynı tarih, saat 05.30'da Yakınlarına Haber Verme
Tutanağı ile başvurucunun gözetim altına alındığının eşine bildirildiği
belirtilmiş ve başvurucu hakkında saat 05.27'de Hakkâri Devlet Hastanesince
adli muayene raporu düzenlenmiştir.
11. Yine aynı tarih, saat 10.11'de başvurucunun şüpheli
sıfatıyla ifadesi alınmıştır. Başvurucunun ifadesi şöyledir:
"Hakkımdaki suçlamaları kabul etmiyorum.
Benim PKK/KCK terör örgütü ile herhangi bir alakam yoktur. Ben evimde herhangi
bir örgüt mensubu barındırmadım."
12. Başvurucu hakkında saat 11.26'da Hakkâri Devlet Hastanesince
adli muayene raporu düzenlenmiş ve Salıverme Tutanağı sonrasında başvurucu
serbest bırakılmıştır.
13. Hakkâri Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen soruşturma
sonucu 23/12/2015 tarihinde başvurucu hakkında kovuşturmaya yer olmadığına dair
(takipsizlik) karar verilmiş ve bu karar 25/1/2016 tarihinde kesinleşmiştir.
14. Başvurucu, haksız yakalama ve gözaltı sebebiyle 29/1/2016
tarihinde Hakkâri 1. Ağır Ceza Mahkemesinde (Mahkeme) 4/12/2004 tarihli ve 5271
sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 141. maddesine dayanarak tazminat davası
açmıştır. Dava dilekçesinin ilgili kısımları şöyledir:
" ...
1-) Müvekkilim Mehmet YALÇIN 21/12/2015
tarihinde örgüte üye olmak suçunu işlediği iddiasıyla yaşadığı ikamete kolluk
ekipleri tarafından operasyon yapılmış ve müvekkil sabaha karşı haksız olarak
saat 4:40 geçe evinde yakalanmıştır. Yakalama tutanağı düzenlenmiş müvekkil
sabaha karşı saat 5:27 geçe Hakkari devlet hastanesine
götürülmüş, müvekkil hakkında yakalama ve gözaltı formu doldurulmuş yakınlarına
haber verilerek Hakkari Emniyet Müdürlüğü'ne götürülmüştür. İfadesi 10:00 da
alınan müvekkil daha sonra saat 11:26 geçe hastaneye götürülerek salıverme
tutanağıyla serbest bırakılmıştır.
2- )Daha sonra
Hakkari Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen soruşturmada müvekkilim
herhangi bir örgütle bağlantısı olmadığı tespit edilmediğinden hakkında
23/12/2015 tarihinde kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiştir. Bu
karar 23/1/2016 tarihinde kesinleşmiştir.
3-) Müvekkilim emniyette kaldığı süre
içerisinde özgürlüğünden alıkonulmuş, maddi ve manevi olarak zarar görmüş,
psikolojik sorunlar yaşamış ve halen de bu sorunları yaşamaktadır. Müvekkil
geceleri uyurken tedirgin olmaktadır. Müvekkilin uyku düzeni bozulmuştur.
4-) Açıkladığımız nedenlerle haksız
yakalamadan doğan maddi ve manevi zararların davalı hazine tarafından tezmin edilmesini sağlamak amacıyla işbu davayı açma
zorunluluğu doğmuştur.
...
Açıklanan nedenlerle, re'sen
gözetilecek sebeplerden ötürü, müvekkiIlim haksız
yakalamadan dolayı 500 TL maddi ve 900 TL manevi olmak üzere toplam 1.400 TL
tazminatın müvekkillin yakalanma tarihinden itibaren
işleyecek yasal faizi ile birlikte devalıden tazmini
ve yargılama giderleri ile ücreti vekôletin karşı
tarafa yükletilmesini saygılarımızla arz ve talep ederiz."
15. Tazminat talebini inceleyen Mahkeme 3/5/2016 tarihli
kararıyla "şartları oluşmayan maddi ve
manevi tazminat davasının" reddine dair kesin olarak karar
vermiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısımları şöyledir:
" ...
29/2/2016 tarihinde verilen cevapta şüphelinin
21/12/2015 tarihinde dosyada mevcut kolluk güçlerince tanzim edilen 'Şüpheli ve
Sanık Hakları Formunda' yazılı 21/12/2015 tarih esas alınmakla şüphelinin
gözaltına alındığına dair cevap verilmiş ise de; şüpheli Mehmet YALÇIN'ın gerçekte gözaltına alınmadığı, söz konusu kaydın
tamamen ihmal sonucunda doldurulduğunun anlaşıldığı, nitekim Cumhuriyet savcısı
tarafından kolluğa verilen talimatta şüphelinin ifadesinin alınması sonrasında
salıverilmesi yönünde talimat verildiği, şüpheli şahsın gözaltına alınmaksızın
emniyetteki ifadesinin akabinde salıverildiği, herhangi bir tutuklamanın
olmadığının bildirildiği anlaşılmıştır.
...
Hakkari Cumhuriyet Başsavcılığının 2015/2866
sayılı dosyasında davacı şüpheli Mehmet Yalçın'ın 21/12/2015 tarihinde hakkında
yapılan bir ihbar üzerine Cumhuriyet Savcısının usulüne uygun bir şekilde
vermiş olduğu arama kararı üzerine ikametinde bulunduğu ve hakkında yapılan ihbar
doğrultusunda ifadesinin alınması amacıyla Hakkari İl Emniyet Müdürlüğüne
götürüldüğü, daha sonra ifadesinin alınmasına müteakip emniyet müdürlüğünden
salıverildiği, davacı hakkında herhangi bir gözaltı kararı verilmediği ve aynı
gün salıverildiği, yapılan soruşturma neticesinde 23/12/2015 tarihve 2015/1552 karar sayılı kararı ile Kovuşturmaya Yer
Olmadığına Dair Karar verildiği, davacının dava dosyasında gözaltına alınmadan
sadece beyanı alınmak üzere emniyet müdürlüğüne götürüldüğü ve savunması alındıktan
sonra serbest bırakıldığı, dosya kapsamında davacının gözaltı talimat kararının
da olmadığı ve nezarete de alınmadığı, bu nedenle de korunma tedbiri nedeniyle
tazminat davası açılmasının koşullarının oluşmadığı anlaşılmakla açılan davanın
reddine [karar verildi]."
16. Bu karar 3/5/2016 tarihinde başvurucuya tefhim edilmiştir.
17. Başvurucu 6/5/2016 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
18. İlgili hukuk için bkz. Hasan
Akboğa ([GK], B. No: 2016/10380, 27/3/2019,
§§ 19-34) hakkında verilen karar.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
19. Mahkemenin 26/9/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Adli Yardım Talebi
Yönünden
20. Başvurucu, bireysel başvuru harç ve masraflarını karşılayacak
geliri olmadığını beyan ederek adli yardım talebinde bulunmuştur.
21. Anayasa Mahkemesinin Mehmet
Şerif Ay (B. No: 2012/1181, 17/9/2013) kararında belirtilen ilkeler
dikkate alınarak geçimini önemli ölçüde güçleştirmeksizin yargılama giderlerini
ödeme gücünden yoksun olduğu anlaşılan başvurucunun açıkça dayanaktan yoksun
olmayan adli yardım talebinin kabulüne karar verilmesi gerekir.
B. Kişi Hürriyeti ve
Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddialar
1. Başvurucunun İddiaları
22. Başvurucu; haksız olarak yakalanıp gözaltına alındığını,
yaklaşık on saat sonra serbest bırakıldığını ve bu soruşturma sonucunda
hakkında kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiğini belirterek
uygulanan yakalama ve gözaltı tedbirleri nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Başvurucu ayrıca yakalama ve gözaltı
tedbiri sonrasında kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmesi nedeniyle
5271 sayılı Kanun'un 141. maddesi uyarınca kendisine tazminat ödenmesinin
koşulları oluştuğu hâlde bu amaçla açtığı tazminat davasının kendisinin
tutulmasının gözaltı mahiyetinde olmadığı gerekçesiyle reddedilmesi nedeniyle
tazminat hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
23. Anayasa'nın "Temel
hak ve hürriyetlerin sınırlanması" kenar başlıklı 13. maddesi
şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
24. Anayasa'nın "Kişi
hürriyeti ve güvenliği" kenar başlıklı 19. maddesinin birinci,
ikinci, üçüncü, dördüncü ve dokuzuncu fıkraları şöyledir:
"Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine
sahiptir.
Şekil ve şartları kanunda gösterilen:
Mahkemelerce verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı
cezaların ve güvenlik tedbirlerinin yerine getirilmesi; bir mahkeme kararının
veya kanunda öngörülen bir yükümlülüğün gereği olarak ilgilinin yakalanması
veya tutuklanması; bir küçüğün gözetim altında ıslahı veya yetkili merci önüne
çıkarılması için verilen bir kararın yerine getirilmesi; toplum için tehlike
teşkil eden bir akıl hastası, uyuşturucu madde veya alkol tutkunu, bir serseri
veya hastalık yayabilecek bir kişinin bir müessesede tedavi, eğitim veya ıslahı
için kanunda belirtilen esaslara uygun olarak alınan tedbirin yerine
getirilmesi; usulüne aykırı şekilde ülkeye girmek isteyen veya giren, ya da
hakkında sınır dışı etme yahut geri verme kararı verilen bir kişinin
yakalanması veya tutuklanması; halleri dışında kimse hürriyetinden yoksun
bırakılamaz.
Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan
kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yokedilmesini
veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu
kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla tutuklanabilir.
Hâkim kararı olmadan yakalama, ancak suçüstü halinde veya gecikmesinde sakınca
bulunan hallerde yapılabilir; bunun şartlarını kanun gösterir.
Yakalanan veya tutuklanan kişilere, yakalama
veya tutuklama sebepleri ve haklarındaki iddialar herhalde yazılı ve bunun
hemen mümkün olmaması halinde sözlü olarak derhal, toplu suçlarda en geç hâkim
huzuruna çıkarılıncaya kadar bildirilir.
...
Bu esaslar dışında bir işleme tâbi tutulan
kişilerin uğradıkları zarar, tazminat hukukunun genel prensiplerine göre,
Devletçe ödenir."
25. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun şikâyetinin özü, uygulanan
yakalama tedbirine yönelik olması nedeniyle şikâyet Anayasa'nın 19. maddesinin
üçüncü ve dokuzuncu fıkraları kapsamında incelenmiştir.
a. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
26. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul
edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Genel İlkeler
27. Genel ilkeler için bkz. Hasan
Akboğa (§§ 43-56) başvurusu hakkında
verilen karar.
ii. İlkelerin Olaya
Uygulanması
(1) Anayasa'nın
19. Maddesinin Üçüncü Fıkrası Yönünden
28. Hakkâri Cumhuriyet Başsavcılığınca 21/12/2015 tarihinde
başvurucu hakkında arama ve yakalama kararı verilmiş, yapılan arama sonrasında
başvurucu yakalanarak polis karakoluna götürülmüştür.
29. Somut olayda öncelikle başvurucunun yakalanmasının kanuni
dayanağının olup olmadığının belirlenmesi gerekir. Başvurucu, PKK ile
bağlantılı suçlar nedeniyle yürütülen soruşturma kapsamında silahlı terör
örgütü üyeliği ve bu örgüte isteyerek yardım etme suçlamalarıyla 5271 sayılı
Kanun'un 90. maddesindeki hükümler çerçevesinde yakalanmıştır (bkz. § 8).
Dolayısıyla başvurucu hakkında uygulanan yakalamanın kanuni dayanağı
bulunmaktadır.
30. Kanuni dayanağı bulunduğu anlaşılan yakalama tedbirinin ön
koşulu olan başvurucunun suç işlediğine dair somut belirtilerin bulunup
bulunmadığının irdelenmesi gerekir. Başvurucu hakkında verilen yakalama amaçlı
arama kararında suç şüphesinin varlığına ilişkin olarak bir kısım şüphelinin
PKK'nın kırsal kadrolarına mensup dört kişilik grubu evlerinde barındırdığı,
eleman aktarımı faaliyetlerinde bulunduğu ve daha önce gerçekleştirilen
eylemlerde örgüt mensuplarına destek sağladığı yönünde istihbarat bilgileri
bulunduğu belirtilmiştir. Ayrıca başvurucunun evinde terör örgütü mensubu
barındırdığına dair bir ihbarın bulunduğu ifade edilmiştir (bkz. § 8). Bu
itibarla başvurucu yönünden yakalama için gerekli olan suç şüphesini doğrulayan
olguların bulunduğu görülmektedir (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Hasan Akboğa, §
59).
31. Öte yandan başvurucunun hâkim kararı olmadan yakalandığı
gözetildiğinde somut olayda suçüstü hâlinin veya gecikmesinde sakınca bulunan
hâlin bulunup bulunmadığına da bakılmalıdır. Soruşturma makamları başvurucunun
durumunu gecikmesinde sakınca bulunan hâl
kapsamında değerlendirmiştir.
32. Başvurucunun yakalanmasına karar verilen silahlı terör örgütüne üye olma ve bilerek örgüte
yardım etme suçları Türk hukuk sistemi içinde ağır cezai yaptırımlar
öngörülen suç tipleri arasında olup isnat edilen suça ilişkin olarak kanunda
öngörülen cezanın ağırlığı kaçma şüphesine işaret eden durumlardan biridir
(benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Hüseyin
Burçak, B. No: 2014/474, 3/2/2016, § 61; Devran Duran [GK], B. No: 2014/10405, 25/5/2017, § 66).
Ayrıca terör suçlarının soruşturulması kamu makamlarını ciddi zorluklarla karşı
karşıya bıraktığından kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı, adli makamlar ve
güvenlik görevlilerinin -özellikle organize olanlar olmak üzere- suçlarla ve
suçlulukla etkili bir şekilde mücadelesini aşırı derecede güçleştirmeye neden
olabilecek biçimde yorumlanmamalıdır (Devran
Duran, § 64). Dolayısıyla soruşturma konusu PKK silahlı terör
örgütünün özellikleri dikkate alındığında bu soruşturmaların diğer ceza
soruşturmalarına göre çok daha zor ve karmaşık olduğu da ortadadır.
33. Soruşturma makamları gecikmesinde sakınca bulunan bir hâlin
bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi konusunda Anayasa Mahkemesine göre
daha iyi bir konumdadır. Hiç kuşkusuz soruşturma makamlarının bu değerlendirmeleri
Anayasa Mahkemesinin denetimine tabidir. Somut olayda soruşturma makamlarının
gecikmesinde sakınca bulunduğu yolunda ulaştığı kanaate müdahale edilmesini
gerektirecek bir durum bulunmamaktadır. Dolayısıyla Anayasa'nın 19. maddesinin
üçüncü fıkrasının son cümlesinde yer alan güvencenin sağlandığı sonucuna
ulaşılmaktadır (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Hasan Akboğa, §
62).
34. Ayrıca suç işlemesiyle ilgili olarak somut belirtinin
bulunduğu tespit edilen başvurucunun yakalanmasının amacının bu suç şüphesine
ilişkin soruşturma işlemlerinin yürütülmesini ve maddi gerçeğin ortaya
çıkarılmasını temin etmek olduğu hususunda tereddüt bulunmamaktadır (benzer
yöndeki değerlendirmeler için bkz. Hülya Kar
[GK], B. No: 2015/20360, 27/2/2019, § 20; Hasan Akboğa, § 63). Dolayısıyla
başvurucunun yakalanmasının anayasal açıdan meşru bir amaca dayanmadığı
söylenemez.
35. Son olarak başvurucu hakkındaki yakalama tedbirinin ölçülü
olup olmadığının da belirlenmesi gerekir. Yakalama ve gözaltının ölçülü olup
olmadığının değerlendirilmesinde; yakalama tedbirine başvurulmasının gerekçesi,
kamu makamlarının ve başvurucunun tutumu ile gözaltı süresi gözönünde
bulundurulur (Hasan Akboğa,
§ 64).
36. Somut olayda terör örgütüne yardım etmekle suçlanan
başvurucu 21/12/2015 günü evinde yapılan arama sırasında saat 04.40'ta
yakalanmış ve kolluk birimine götürülmüştür. Kolluk görevlilerince
bilgilendirilen Cumhuriyet savcısı, başvurucunun ifadesinin alınarak serbest
bırakılması talimatını vermiştir. Bunun üzerine aynı gün saat 10.11'de şüpheli
sıfatıyla ifadesi alınan başvurucu, işlemlerinin tamamlanmasından sonra saat
11.26'da serbest bırakılmıştır. Dolayısıyla evinden alınarak serbest
bırakıldığı ana kadar başvurucunun özgürlüğünden yoksun bırakıldığı sürenin
toplam 6 saat 46 dakika olduğu anlaşılmaktadır. Soruşturma kapsamında on bir
kişi hakkında soruşturma yürütülerek bu kişilerin ifadelerinin alındığı
gözetildiğinde başvurucunun toplam 6 saat 45 dakika özgürlüğünden mahrum kalmış
olmasının makul olmadığı söylenemez (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Hasan Akboğa, §
65).
37. Açıklanan gerekçelerle yakalama yoluyla başvurucunun kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkına yapılan müdahalenin Anayasa'nın 19. maddesinin
üçüncü fıkrasını ihlal etmediğine karar verilmesi gerekir.
(2) Anayasa'nın
19. Maddesinin Dokuzuncu Fıkrası Yönünden
38. 5271 sayılı Kanun'un "Tazminat
istemi" kenar başlıklı 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının
(e) bendinde, kanuna uygun olarak yakalandıktan veya tutuklandıktan sonra
haklarında kovuşturmaya yer olmadığına veya beraatlerine
karar verilen kişilerin maddi ve manevi her türlü zararlarını devletten
isteyebilecekleri düzenlenmiştir.
39. Kanun koyucu Anayasa'nın 19. maddesinin dokuzuncu
fıkrasındaki güvencenin ötesine geçerek maddenin ilk sekiz fıkrasındaki
güvencelere aykırı olmayan müdahalelerde bile kişinin beraat etmesi veya kişi
hakkında kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilmesi durumunda tazminat
ödenmesini güvenceye bağlamıştır. 5271 sayılı Kanun'da yer verilen söz konusu
tazminat hükmünün Anayasa'nın 19. maddesi kapsamında koruma altına alınan kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkına yönelik olarak getirilmiş bir güvence olduğu
hususunda tereddüt bulunmamaktadır. Bu nedenle Anayasa'nın 19. maddesinde
düzenlenen kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının 5271 sayılı Kanun'un 141.
maddesinde yer verilen tazminat davalarında uygulanabilir olduğu açıktır (Hasan Akboğa, §
68).
40. Bu itibarla başvurucunun 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesi
uyarınca açtığı tazminat davasının gözaltına alma durumunun gerçekleşmediği
gerekçesiyle reddedilmesinin kanuni tazminat hakkını ihlal ettiğine yönelik
şikâyetinin Anayasa'nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrasında güvence altına
alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği
sonucuna ulaşılmıştır (Hasan Akboğa, § 69).
41. Olayda başvurucu, gece vaktinde evinde yapılan arama
sonrasında 21/12/2015 günü saat 04.40'ta hakkında Yakalama ve Gözaltı Tutanağı
düzenlenmek suretiyle yakalanmış ve Hakkâri Emniyet Müdürlüğüne götürülmüştür.
Soruşturmayı yürüten Savcılığın "yakalanan
tüm şahısların şüpheli olarak ifadeleri alınarak salıverilmesi"
yönündeki 21/12/2015 tarihli yazılı talimatı üzerine aynı gün saat 10.11'de
şüpheli sıfatıyla ifadesi alınan başvurucu, saat 11.26'da serbest
bırakılmıştır. Öte yandan Hakkâri Cumhuriyet Başsavcılığınca 23/12/2015
tarihinde başvurucu hakkında kovuşturmaya yer olmadığına dair karar
(takipsizlik) verilmiştir.
42. Takipsizlik kararından sonra 5271 sayılı Kanun'un 141.
maddesine dayanarak başvurucunun açtığı tazminat davası derece mahkemesince
başvurucunun gözaltına alınmadığı, dolayısıyla 5271 sayılı Kanun uyarınca
tazminat ödenmesinin koşullarının oluşmadığı gerekçesiyle reddedilmiştir.
Derece mahkemesi; Savcılığın başvurucunun gözaltına alınması yönünde bir
talimatının bulunmadığını, başvurucunun fiilen nezarete alınmadığını ve ifadesi
alındıktan sonra serbest bırakıldığını belirterek bu sonuca ulaşmıştır.
43. 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının
(e) bendinde, kanuna uygun olarak yakalandıktan veya tutuklandıktan sonra
haklarında kovuşturmaya yer olmadığına veya beraatlerine
karar verilen kişilerin maddi ve manevi zararlarını devletten isteyebilecekleri
hükme bağlanmıştır. 5271 sayılı Kanun'da suç isnadına bağlı tutulmanın
tutuklama safhasından önceki kısmı yakalama ve gözaltı şeklinde ikiye ayrılmış
ise de tazminat ödenmesini düzenleyen söz konusu bentte herhangi bir ayrım
yapılmaksızın, yakalandıktan sonra haklarında kovuşturmaya yer olmadığına karar
verilen kişilerin maddi ve manevi zararlarının devlet tarafından karşılanması
öngörülmektedir. Kanun'un anılan hükmü yoruma ihtiyaç duymayacak açıklıkta
düzenlenmiştir. Yargıtay 12. Ceza Dairesinin yerleşik içtihadına göre de 5271
sayılı Kanun'un 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (e) bendi uyarınca
devletin tazminat ödeme yükümlülüğünün doğabilmesi için kişinin bir suç isnadı
kapsamında yakalanmış olması yeterli olup anılan Kanun'un 91. ve devamı
maddeleri uyarınca gözaltına alınmış olması zorunluluğu da bulunmamaktadır.
Nitekim yukarıda yer verilen Yargıtay kararlarında, kolluk görevlileri
tarafından yakalanarak ifadesi alındıktan sonra gözaltına alınmaksızın serbest
bırakılan kişilere 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının
(e) bendi kapsamında tazminat ödenmesi gerektiği kabul edilmiştir (bkz. § 18).
Kaldı ki somut olayda başvurucu, yakalandıktan sonra serbest bırakılmamış;
soruşturma işlemlerinin tamamlanması amacıyla karakola götürülmüş ve işlemleri
tamamlanıncaya kadar fiilen özgürlüğünden yoksun bırakılmıştır. Dolayısıyla
5271 sayılı Kanun'un 91. maddesinin (1) numaralı fıkrası gözetildiğinde
yakalama anından serbest bırakılma anına kadar geçen sürenin gözaltı
niteliğinde olmadığı da söylenemez (Hasan Akboğa, § 72).
44. Bu itibarla yoruma imkân vermeyecek ölçüde açık olan kanun
hükmünün yerleşik Yargıtay içtihadına aykırı olarak ve öngörülemez biçimde
yorumlanmak suretiyle başvurucuya tazminat verilmemesi nedeniyle kişi hürriyeti
ve güvenliği hakkının ihlal edildiği değerlendirilmiştir (benzer yöndeki
değerlendirmeler için bkz. Hasan Akboğa, § 73).
45. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 19. maddesinin dokuzuncu
fıkrasının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
C. Özel Hayata Saygı
Hakkı ile Konut Dokunulmazlığı Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
46. Başvurucu, makul şüphe şartı gerçekleşmeden ve hiçbir delil
araştırması yapılmadan sadece bir ihbar üzerine Savcılık kararıyla konutunda
arama yapıldığını belirterek konut dokunulmazlığı hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
47. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
§ 16). Başvurucunun şikâyetinin özü, özel hayata saygı ve konut dokunulmazlığı
haklarının ihlal edildiğine ilişkindir. Dolayısıyla başvurucunun bu bölümdeki
iddialarının bu kapsamında incelenmesi gerekir.
48. Anayasa Mahkemesi Hülya
Kar kararında, koruma tedbirlerinin maddi hakları ihlal ettiği
iddiaları yönünden bireysel başvuruda yapılması gereken denetimin sınırlarını
çizmiştir. Koruma tedbirine karar veren makamların tedbir uygulanmasının
gerekliliğine dair daha iyi değerlendirme yapabilecek konumda olmaları
nedeniyle geniş takdir yetkisine sahip oldukları kabul edilmiştir. Bu
doğrultuda ancak koruma tedbiri nedeniyle uğranılan zararın kaçınılmaz olandan
ağır sonuçlara yol açtığının veya keyfî uygulandığının ilk bakışta anlaşılacak
kadar açık olduğu hâllerde makamların esas yönünden daha ileri bir
değerlendirme yapması gerektiği kabul edilmiştir (ilkeler için bkz. Hülya Kar, §§ 21-46).
49. Somut olayda başvurucu hakkında başlatılan bir soruşturma
kapsamında başvurucunun evinde arama yapıldığı görülmektedir (bkz. § 8).
Başvurucu, bu tedbir nedeniyle özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının
ihlal edildiğini iddia etmektedir. Söz konusu tedbirin bir soruşturma
kapsamında maddi gerçeğin ortaya çıkmasını temin etmek amacıyla
gerçekleştirildiği anlaşılmaktadır.
50. Koruma tedbirine yönelik şikâyetlerde Anayasa Mahkemesi,
kararın verildiği dönemin şartlarını dikkate alır. Başvuruya konu koruma
tedbiri maddi gerçeğin ortaya çıkmasını temin etmek amacıyla ve suç şüphesi
bulunan hâllerde uygulanmıştır. Söz konusu tedbir öngörülebilir, kesin bir
hukuki düzenlemeye dayanmaktadır ve başvurucuya itirazlarını sorumlu makamlar
önünde etkin bir biçimde ortaya koyabilme olanağı tanınmıştır. Bundan başka
tedbir, süreklilik arz eder biçimde uygulanmamıştır.
51. Başvuru konusu koruma tedbirinin türü, süresi, uygulanma
tarzı ve kişinin yaşamı üzerindeki etkileri birlikte değerlendirildiğinde
başvurucunun uğradığı zararın kaçınılmaz olandan ağır olduğu veya koruma
tedbirinin keyfî uygulandığı değerlendirilmemiş; başvurucu da bireysel başvuru
formunda aksini kanıtlayacak bir açıklamada bulunmamıştır.
52. Özel hayata saygı ve konut dokunulmazlığı haklarına yönelik
bir ihlalin bulunmadığının açık olmasından dolayı başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna
karar verilmesi gerekir.
D. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
53. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Kararlar" kenar başlıklı 50. maddesinin (1)
numaralı fıkrasının ilgili kısmı ile (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir…
(2)
Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve
sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili
mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan
hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava
açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme,
Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir."
54. Başvurucu 50.000 TL maddi, 100.000 TL manevi tazminat
talebinde bulunmuştur. Ayrıca ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılmasını
istemiştir.
55. Anayasa Mahkemesinin
Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60) kararında,
ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağının belirlenmesi
hususunda genel ilkeler belirlenmiştir.
56. Mehmet Doğan
kararında özetle uygun giderim yolunun tespit edilebilmesi için öncelikle
ihlalin kaynağının belirlenmesi gerektiği vurgulanmıştır. Buna göre ihlalin
mahkeme kararından kaynaklandığı durumlarda 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin
(2) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün
79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca kural olarak ihlali
ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın
bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmedilir (Mehmet Doğan, §§ 57, 58).
57. Anayasa Mahkemesinin tespit edilen ihlalin giderilmesi
amacıyla yeniden yargılama yapılmasına hükmettiği hâllerde ilgili usul
kanunlarında düzenlenen yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak
yargılamanın yenilenmesi sebebinin varlığının kabulü ve önceki kararın
kaldırılması hususlarında derece mahkemesinin herhangi bir takdir yetkisi
bulunmamaktadır. Zira ihlal kararı verilen hâllerde yargılamanın yenilenmesinin
gerekliliği hususundaki takdir derece mahkemelerine değil ihlalin varlığını
tespit eden Anayasa Mahkemesine bırakılmıştır. Derece mahkemesi Anayasa
Mahkemesinin ihlal kararında belirttiği doğrultuda ihlalin sonuçlarını gidermek
üzere gereken işlemleri yapmakla yükümlüdür (Mehmet
Doğan, § 59).
58. Somut olayda derece mahkemesinin yoruma açık olmayan 5271
sayılı Kanun'un 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (e) bendi hükmünü
yerleşik Yargıtay içtihadına aykırı olarak ve öngörülemez bir biçimde
yorumlamak suretiyle başvurucuyu tazminat hakkından mahrum bırakması sebebiyle
kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine karar verilmiştir.
Dolayısıyla somut başvuruda, ihlalin mahkeme kararından kaynaklandığı
anlaşılmaktadır.
59. Bu durumda ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için
yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden
yargılama ise usul hukukunda yer alan benzer kurumlardan farklı ve bireysel
başvuruya özgü bir düzenleme içeren 6216 sayılı Kanunun 50. maddesinin (2)
numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına
yöneliktir. Bu kapsamda yeniden yargılama sürecinde mahkemelerce yapılması
gereken iş, öncelikle hak ihlaline yol açan mahkeme kararının ortadan
kaldırılmasından ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri
gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar verilmesinden
ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere
ilgili mahkemeye gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
60. İhlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden
yargılama yapılmasına hükmedildiğinden tazminat taleplerinin reddine karar
verilmiştir.
61. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 2.475 TL vekâlet
ücretinden oluşan yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi
gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adli yardım talebinin KABULÜNE,
B. 1. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Özel hayata saygı hakkı ile konut dokunulmazlığı hakkının
ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
C. 1. Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası yönünden kişi
özgürlüğü ve güvenliği hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
2. Anayasa'nın 19. maddesinin dokuzuncufıkrası
yönünden kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
D. Kararın bir örneğinin Anayasa'nın 19. maddesinin dokuzuncu
fıkrasının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama
yapılmak üzere Hakkâri 1. Ağır Ceza Mahkemesine (E.2016/9, K.2016/193)
GÖNDERİLMESİNE,
E. Tazminat talebinin REDDİNE,
F. 2.475 TL vekâlet ücretinden oluşan yargılama giderinin
BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
G. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve
Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına,
ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine
kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
26/9/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.