TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
NAİF BAL BAŞVURUSU (2)
|
(Başvuru Numarası: 2015/2465)
|
|
Karar Tarihi: 11/9/2019
|
R.G. Tarih ve Sayı: 10/10/2019-30914
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Selahaddin MENTEŞ
|
Raportör
|
:
|
Gizem Ceren DEMİR KOŞAR
|
Başvurucu
|
:
|
Naif BAL
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru; kamu görevlisine hakaret suçundan hukuka
aykırı şekilde disiplin cezası ile mahkûmiyet hükmü verilmesi nedeniyle adil
yargılanma hakkının, aynı eylem için hem disiplin hem mahkûmiyet cezası
verilmesi nedeniyle aynı fiilden dolayı yeniden yargılanmama ve
cezalandırılmama hakkının, infaz ve koruma memurları tarafından
gerçekleştirilen yaralama eylemi nedeniyle yürütülen soruşturmanın etkili
olmaması ve hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmesi nedeniyle
insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının, siyasi kimlikten ötürü
ayrımcılık yapılarak üst hadden ceza verilmesi nedeniyle de eşitlik ilkesinin
ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 3/2/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne
karar verilmiştir.
5. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
6. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
7. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.
8. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı süresinde beyanda
bulunmuştur.
III. OLAY VE
OLGULAR
9. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle
ilgili olaylar özetle şöyledir:
10. Başvurucu, Bolu F Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda
hükümlü olarak tutulmakta iken 17/1/2008 tarihinde infaz ve koruma memurları
ile tartışma yaşamıştır.
11. Olayların meydana geliş şekline ilişkin olarak
yargılama dosyası kapsamında yer alan anlatımlar şöyledir:
i. Başvurucu beyanında; olay tarihinde yatağında yattığı
sırada infaz koruma memurunun gelerek örtülü battaniyesini açtığını ve bundan
rahatsız olduğunu, neden bu şekilde açtığını ona sorduğunda infaz koruma
memurunun "Ölürsen." şeklinde karşılık vermesi üzerine "Edepsizlik
yapma, terbiyeli ol." dediğini, infaz koruma memurunun "Terbiyesiz
sensin." diyerek alt katta bulunan infaz koruma memurunu çağırdığını,
olay tarihinde açlık grevinde olduğunu, gelen infaz koruma memurunun el
kaldırarak üstüne yürümesi üzerine koğuş arkadaşı M.D.G.nin araya girdiğini,
memurların M.D.G.yi tutarak diğer infaz koruma memurlarının önüne
fırlattıklarını, kollarına girerek onu aşağıya doğru sürüklediklerini, aşağıdan
gelen vurma seslerini ve M.D.G.nin de "Kahrolsun işkence."
diye bağırdığını duyunca kendisinin aşağıya indiğini, M.D.G.yi yerde
sürüklediklerini görünce kollarından tuttuğu memurların kendisine de vurduğunu,
diğer koğuş arkadaşı M.A. olaya müdahale edince onu da darbettiklerini, olaylar
esnasında başgardiyanın odanın önünde bulunduğunu ancak hemen müdahale
etmeyerek beklediğini, bir süre sonra müdahale ettiğini, olay bittikten sonra
olayı başlatan memurun odadan çıkıp tekrar içeri girdiğini ve bu memurun
kendisine yumruk attığını ifade etmiştir.
ii. Başvurucunun koğuş arkadaşı M.D.G. olay günü kapıyı
kapatmaya gelen infaz ve koruma memurlarından İ.C.nin üst kata çıktığını ve
akabinde tartışma sesleri gelmesi ve İ.nin "Memur" diye
seslenmesi üzerine üst kata çıktığını, başvurucu yatakta doğrulmuş vaziyette
iken memur İ.nin elini kaldırdığını gördüğünü, bunun üzerine araya girdiğini,
memur İ.nin kendisini aşağıya indirdiğini ve indirirken sırtına birkaç kere
vurduğunu, bu nedenle "Kahrolsun işkence." diye slogan
attığını ve gücü oranında kendisini koruduğunu, aşağıya inince memur sayısının
fazlalaştığını, kendisini dışarıya çıkarmak istediklerinde direndiğini,
memurların kendisine vurduğunu, bu arada başvurucuya ve M.ye de vurduklarını
gördüğünü, odaya İnfaz ve Koruma Memuru O. G. geldiğinde kendisini
kaldırdıklarını ifade etmiştir.
iii. Başvurucunun koğuş arkadaşı M.A. olayın büyümemesi
için olaya müdahil olduğunu ancak infaz ve koruma memurları tarafından
darbedildiğini ifade etmiştir.
iv. İnfaz ve koruma memuru M.K. olay günü İ.C.nin üst
kata çıktıktan bir süre sonra bağrışma sesleri gelmesi üzerine yukarıya
çıktığını, hükümlüleri kontrol etmenin zor olduğunu düşünerek aşağıya indirmek
istediklerini ancak hükümlülerin inmek istemediklerini, bunun üzerine İ.C. ile
birlikte M.D.G.yi aşağıya indirmek için kollarından tuttuklarını ancak inmek
istemediği için zorlandıklarını hatta merdivenlerden inerken sağ elinden
yaralandığını, hükümlüleri kollarından tutarak sakinleştirmeye çalıştıklarını
beyan etmiştir.
v. İnfaz ve koruma memuru E.A. olay esnasında müştekileri
zapt etmek istediklerini, bu nedenle kollarından tuttuklarını, kimseyi
dövmediğini beyan etmiştir.
vi. İnfaz ve koruma memuru A.K. olayın haber verilmesi
üzerine hükümlülerin bulunduğu odaya gittiğini, infaz koruma memuru
arkadaşlarının da odada bulunduğunu, hükümlülerin infaz koruma memurlarına
ilişkin olarak "Siz bizi gözetleyemezsiniz." şeklinde sözler
söyleyerek el kol hareketleri yaptıklarını, sakinleştirmek amacı ile de
başvurucuyu kolundan tuttuğunu beyan etmiştir.
vii. İnfaz ve koruma memuru F.B. olayın kendisine
bildirilmesi üzerine hükümlülerin koğuşuna gittiklerini, orada bulunan
hükümlülerin infaz koruma memurlarına hitaben "Faşistler biz sizin
devletinizi tanımıyoruz." şeklinde bağırdıklarını ve bir grubun da
infaz koruma memurlarının üzerine yürüdüğünü, infaz koruma memurlarının
sakinleştirmek ve etkisiz hâle getirmek amacıyla hükümlüleri tuttuklarını,
ismini bilmediği bir hükümlünün bağırmasına engel olmak amacıyla ağzını
kapattığını ancak vurmadığını, kendisinin ve diğer infaz koruma memurlarının da
hükümlülere vurmadığını beyan etmiştir.
viii. İnfaz ve Koruma Başmemuru E.Ö. olay olduğunun
kendisine bildirilmesi üzerine O.G. ile birlikte olayın olduğu odaya doğru
gittiklerinde hükümlülerin infaz koruma memurlarının kollarından tuttuklarını
ve infaz koruma memurlarının kurtulmaya çalıştıklarını gördüğünü, O.G.nin
hükümlüler ile konuşması üzerine olayın kapandığını, saat 16.00-17.00 arasında
hükümlülerin revire çıkmak istediklerini söylediklerini ancak olaylar esnasında
hükümlülere karşı darbedilme ve vurma olmadığını, hükümlülerle yapılan konuşma
esnasında herhangi bir memurun kendilerini dövdüğüne dair hükümlülerin bir
beyanda bulunmadıklarını, sadece revire çıkmak istediklerini söylediklerini,
hükümlülerin nasıl yaralandığını bilmediğini ancak infaz koruma memurlarının
hükümlüleri yukarıdan aşağıya inmemek konusunda direndikleri için aşağıya
indirmeye çalıştıkları esnada hükümlülerin yaralanmış olabileceğini beyan
etmiştir.
ix. İnfaz ve koruma memuru İ.C. olay tarihinde
hükümlülerin bulunduğu oda ve bahçe kapılarını kapatmak amacıyla üçlü gruplar
hâlinde odalara dağıldıklarını, alt katta hükümlü M.A. ve M.D.G.yi gördüğünü,
başvurucunun açlık grevinde olması ve odada bir kişinin eksik olması nedeniyle
yukarı kata çıkarak hükümlü başvurucunun yattığını gördüğünü ve kontrol
amacıyla battaniyesini kaldırdığını, hükümlünün uyuduğu için korktuğunu, "Ne
yapıyorsun?" diye kendisine bağırınca "Ölü müsün, sağ mısın,
bakmak zorundayım." diye cevap verdiğini, "Saçmalama
terbiyesiz." şeklinde ondan cevap gelmesi üzerine olay çıkmasın diye
alttan aldığını, diğer hükümlülerin yukarıya çıktığını ve bağırmaya
başladığını, İnfaz Koruma Memuru M.nin yukarıya çıkarak saldırganlaşan
hükümlülere aşağıya inmelerini söylediğini, aşağıya inmeyen hükümlüleri zorla
merdivene ve duvara çarparak aşağıya indirebildiklerini, bu esnada diğer infaz
koruma memurlarının geldiğini, hükümlü M.D.G. odadan çıkmak istediğinde onu
kollarından tuttuklarını, hükümlüleri sakinleştirmek ve kontrol etmek için
hamlede bulunduğunu ancak onlara vurmadığını beyan etmiştir.
12. 17/1/2008 günü saat 19.00'da Ceza İnfaz Kurumu
Tabipliği tarafından düzenlenen adli muayene raporunda, başvurucunun sağ kaş dış
yüzünde 3-4 cm'lik ekimotik sıyrık tespit edilmiştir. Raporda yaralanmanın
basit tıbbi müdahale ile giderilebilir ölçüde hafif olduğu belirtilmektedir.
A. İnfaz ve
Koruma Memurları Hakkında Yürütülen Disiplin Soruşturması
13. Meydana gelen olaya ilişkin olarak F Tipi Yüksek
Güvenlikli Ceza İnfaz Kurumu Disiplin Amirliği tarafından Ceza ve İnfaz Koruma
Memuru E.A ile F.B. hakkında disiplin soruşturması yürütülmüştür. 22/10/2008
tarihinde, hükümlüler M.A., M.D.G. ve başvurucunun kalabalık bir grup personel
tarafından fiilî müdahale ve işkenceye maruz kaldıkları iddiası yönünden
hükümlülerin iddiaları dışında bir delil bulunmadığı gerekçesiyle disiplin
cezası verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir.
B. Başvurucu
Hakkında Verilen Disiplin Cezası
14. Başvurucuya 28/1/2008 tarihinde, kurum görevlilerine
karşı uygunsuz söz sarf etmek ve davranışta bulunmak eylemi nedeniyle 3 ay süre
ile bazı etkinliklere katılmaktan men cezası verilmiştir.
15. Başvurucunun yeniden yargılama talebi üzerine Bolu
İnfaz Hâkimliğinin 28/6/2011 tarihli kararıyla disiplin cezasının
kaldırılmasına karar verilmiştir.
C. Ceza Davası
16. Başvuruya konu olay nedeniyle başvurucu hakkında
hakaret, infaz ve koruma memurları hakkında ise zor kullanma yetkisinde sınırın
aşılması suretiyle basit yaralama suçu isnadıyla kamu davası açılmıştır.
17. Bolu Sulh Ceza Mahkemesi 3/5/2011 tarihinde
başvurucunun kamu görevlisine görevinden dolayı hakaret suçundan 1 yıl hapis
cezası ile cezalandırılmasına karar vermiştir. Aynı kararda infaz ve koruma
memuru E.Ö., F.B., E.A.,, İ.C., ve A.K.nın zor kullanma yetkisinde sınırın
aşılması suretiyle basit yaralama eyleminden adli para cezası ile
cezalandırılmalarına, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına (HAGB) karar
verilmiştir. Kararın gerekçesi şöyledir:
"İnfaz koruma memurları İ... ve
M...'nin mutat görevleri nedeniyle sanıklar Naif, M... ve M....D...'nin odasına
girdikleri, Naif'in aşağıya inmemesi nedeniyle kontrol için sanık İ...'nin
yukarıya çıktığında Naif'ün üzerinin battaniye ile kapalı olması nedeniyle
kontrol için battaniyeyi açtığında Sanık Naif'in sert tepki gösterdiği, sanık
İ... açıklama yaptığında kendisine inanmadığı ve terbiyesizlik yapma diyerek
hakaret ettiği, sanıkların savunması ve tüm dosya içeriğinden anlaşılmıştır.
Her ne kadar Naif Bal savunmasında hakaret kastı olmadığını iddia etmiş ise de,
olayın gelişim şekline ve Yargıtayın yerleşik içtihatlarına göre eylemin
hakaret niteliğinde olduğu görülmüştür. İ...C...'nin terbiyesiz sensin cevabı
TCK. 129 maddesi kapsamında kabul edilmiş ve ceza verilmemiştir. Olayın
büyümesi üzerine sanık M...D...G...'nin yukarı kata çıktığı ve olaya müdahale
ettiği, olayın büyümesine engel olmaya çalıştığı kanaatine varılmıştır. Bu
nedenle M...D...G...'nin infaz koruma memurları İ... ve M...'i itekleme eylemi
hakaret niteliğinde görülmemiştir. Olayın büyüyeceği anlaşılmakla ...
hükümlüleri aşağıya indirmeye çalıştıkları, kendilerine direnen hükümlü
M...D...G...'nin aşağıya inmesini sağlamak amacıyla sırtına vurulması zor
kullanma yetkisi dahilinde görüldüğünden zor kullanma yetkisinin sınır aşımı
olmadığından bu suçtan ceza verilmemiştir. Sanıklar Naif ve M...D...G...'nin
aşağıya indirilmesinden sonra diğer infaz koruma memurlarının da odaya
geldikleri burada çıkan tartışmada sanıkların M...'nin siz kim oluyorsunuz
faşistler' diyerek hakaret suçunu işlediği, tartışmanın büyümesi ile infaz
koruma memurları E..., A..., F... ve E...'in hükümlüler Naif, M...D... ve
M...'i BTM ile iyileşecek şekilde dövdükleri kanaatine varılmıştır. Yine bu
olay sırasında sanık İ...'nin Naif'e, Sanık A...'in de M...D...G...'ye vurarak
basit şekilde yaraladıkları sanıkların savunmaları, müştekilerin beyanları,
yeminli tanıkların beyanları, doktor raporları içeriği ve tüm dosya içeriğinden
anlaşılmıştır. Her ne kadar katılan sanıklar Naif, M...D... ve M... ayrıntılı
dilekçelerinde olayın basit bir yaralama olmayıp önceye dayalı sistemli bir
hareket olduğu, işkence ve eziyet kapsamında sayılması gerektiği söylemiş
iseler de, olayın gelişimi dikkate alındığında anlık bir hadise olduğu
tartışmanın büyümesi ile gelişmiş basit bir yaralama hadisesi olduğu kanaatine
varıldığından işkence veya eziyet boyutu bulunmadığı anlaşıldığından basit
yaralama ve zor kullanmada sınır aşımı niteliğinde kabul edilmiş[tir]."
18. Mahkûmiyet ve ceza verilmesine yer olmadığı kararları
yönünden başvurucu ve diğer hükümlü sanıklar tarafından temyiz edilen karar
Yargıtay 4. Ceza Dairesinin 4/11/2014 tarihli kararıyla onanmıştır. Onama
kararı başvurucuya 19/1/2015 tarihinde tebliğ edilmiştir.
19. Başvurucu ve diğer hükümlüler tarafından HAGB
kararlarına itiraz edilmiştir. Bolu Ağır Ceza Mahkemesince 31/12/2014 tarihinde
itirazın reddine karar verilmiştir. Anılan karar henüz başvurucuya tebliğ
edilmeden önce başvurucu 3/2/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
İtirazın reddi kararının başvurucuya bireysel başvuru tarihinden sonra tebliğ
edildiği anlaşılmaktadır.
IV. İLGİLİ
HUKUK
20. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun
86. maddesi şöyledir:
“(1) Kasten başkasının vücuduna acı
veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan kişi,
bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Kasten yaralama fiilinin kişi
üzerindeki etkisinin basit bir tıbbi müdahaleyle giderilebilecek ölçüde hafif
olması halinde, mağdurun şikayeti üzerine, dört aydan bir yıla kadar hapis veya
adli para cezasına hükmolunur.
(3) Kasten yaralama suçunun;
…
d) Kamu görevlisinin sahip bulunduğu
nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle,
…
işlenmesi halinde şikayet aranmaksızın, verilecek
ceza yarı oranında artırılır.”
21. 5237 sayılı Kanun'un 256. maddesi şöyledir:
“(1) Zor kullanma yetkisine sahip kamu
görevlisinin, görevini yaptığı sırada, kişilere karşı görevinin gerektirdiği
ölçünün dışında kuvvet kullanması halinde, kasten yaralama suçuna ilişkin
hükümler uygulanır.”
22. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemeleri
Kanunu’nun 231. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
“…
(5) Sanığa yüklenen suçtan dolayı
yapılan yargılama sonunda hükmolunan ceza, iki yıl(2) veya daha az süreli hapis
veya adlî para cezası ise; mahkemece, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına
karar verilebilir. Uzlaşmaya ilişkin hükümler saklıdır. Hükmün açıklanmasının
geri bırakılması, kurulan hükmün sanık hakkında bir hukukî sonuç doğurmamasını
ifade eder.
(6) Hükmün açıklanmasının geri
bırakılmasına karar verilebilmesi için;
a) Sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan
mahkûm olmamış bulunması,
b) Mahkemece, sanığın kişilik
özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önünde bulundurularak
yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate varılması,
c) Suçun işlenmesiyle mağdurun veya
kamunun uğradığı zararın, aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tazmin
suretiyle tamamen giderilmesi, gerekir. Sanığın kabul etmemesi hâlinde, hükmün
açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmez.
(8) (Ek fıkra: 06/12/2006 - 5560
S.K.23.md) Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının verilmesi halinde
sanık, beş yıl süreyle denetim süresine tâbi tutulur.
(...)
(10) (Ek fıkra: 06/12/2006 - 5560
S.K.23.md) Denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlenmediği ve denetimli
serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere uygun davranıldığı takdirde,
açıklanması geri bırakılan hüküm ortadan kaldırılarak, davanın düşmesi kararı
verilir.
(11) (Ek fıkra: 06/12/2006 - 5560
S.K.23.md) Denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlemesi veya denetimli
serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere aykırı davranması halinde, mahkeme
hükmü açıklar. Ancak mahkeme, kendisine yüklenen yükümlülükleri yerine getiremeyen
sanığın durumunu değerlendirerek; cezanın yarısına kadar belirleyeceği bir
kısmının infaz edilmemesine ya da koşullarının varlığı halinde hükümdeki hapis
cezasının ertelenmesine veya seçenek yaptırımlara çevrilmesine karar vererek
yeni bir mahkûmiyet hükmü kurabilir.
(12) (Ek fıkra: 06/12/2006 - 5560
S.K.23.md) Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına itiraz edilebilir.”
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
23. Mahkemenin 11/9/2019 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Adil
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucuya
Verilen Disiplin Cezası Yönünden
24. Başvurucu, hakkında verilen disiplin cezasının hukuka
aykırı olduğunu ileri sürmektedir.
25. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un geçici 1. maddesinin (8)
numaralı fıkrası uyarınca Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisinin
başlangıcı 23/9/2012 tarihi olup bu tarihten sonra kesinleşen nihai işlem ve
kararlar aleyhine yapılan bireysel başvurular incelenebilir (Zafer Öztürk, B.
No: 2012/51, 25/12/2012, § 17).
26. Somut olayda başvuru konusu disiplin cezasına ilişkin
tüm süreçlerin 23/9/2012 tarihinden önce kesinleştiği anlaşılmaktadır.
27. Başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik
koşulları yönünden incelenmeksizin zaman bakımından yetkisizlik
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Mahkûmiyet
Hükmü Yönünden
28. Başvurucu; hakaret kastının bulunmadığını, kendisine
haksız ceza verildiğini, verilen cezanın ağır olduğunu, delillerin taraflı
değerlendirildiğini belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
29. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında,
kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel
başvuruda incelenemeyeceği belirtilmiştir. Bu kapsamda ilke olarak mahkemeler
önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin
değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile
uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun adil olup olmaması bireysel başvurukonusu
olamaz. Ancak bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlüklere müdahale teşkil
eden, bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik içeren tespit ve sonuçlar bu
kapsamda değildir (Ahmet Sağlam, B. No: 2013/3351, 18/9/2013, § 42).
30. Başvurucu tarafından ileri sürülen iddialar, derece
mahkemesince delillerin değerlendirilmesi ve hukuk kurallarının yorumlanmasına
ilişkin olup mahkeme kararında bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik
oluşturan bir durumun da bulunmadığı dikkate alındığında ihlal iddialarının
kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu anlaşılmaktadır.
31. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer
kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Aynı Fiilden
Dolayı Yeniden Yargılanmama ve Cezalandırılmama Hakkının İhlal Edildiğine
İlişkin İddia
32. Başvurucu, aynı eylem nedeniyle kendisine hem
disiplin hem mahkûmiyet cezası verildiğini ve aynı fiilden dolayı yeniden
yargılanmama ve cezalandırılmama hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
33. Anayasa ve 6216 sayılı Kanun’un sırasıyla 148. ve 45.
maddelerine göre Anayasa Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının
incelenebilmesi için kamu gücü tarafından müdahale edildiği iddia edilen hakkın
Anayasa'da güvence altına alınmış olmasının yanı sıra Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi (Sözleşme) ve Türkiye'nin taraf olduğu ek protokollerinin de
kapsamına girmesi gerekir. Bir başka ifadeyle Anayasa ve Sözleşme'nin ortak
koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul
edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün değildir (Onurhan Solmaz, B.
No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18).
34. Başvurucunun Sözleşme'nin eki olan 7 No.lu
Protokol'ün 4. maddesi bağlamında aynı fiilden dolayı yeniden yargılanmama ve
cezalandırılmama hakkının ihlal edildiğini ileri sürdüğü anlaşılmaktadır.
35. Sözleşme'ye ek 7 No.lu Protokol Türkiye tarafından
imzalanmakla birlikte Protokol'ün 1/8/2016 tarihinde yürürlüğe girdiği, somut
başvuru tarihinde ise henüz onaylanmaması nedeniyle 6216 sayılı Kanun'un 45.
maddesinin 1. fıkrasında geçen "Sözleşme ve buna ek Türkiye’nin taraf
olduğu protokoller" koşulu oluşmayan bu ihlal iddiasının konu
bakımından incelenmesi imkânı bulunmamaktadır.
36. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer
kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin konu bakımından
yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. Eşitlik İlkesinin
İhlal Edildiğine İlişkin İddia
37. Başvurucu; kendisine cezada indirim uygulanmadığını,
buna karşın ceza ve infaz koruma memurlarına alt sınırdan ceza verildiğini,
siyasi kimliği nedeniyle ayrımcılık yapıldığını ve eşitlik ilkesinin ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
38. Anayasa'nın 10. maddesinde düzenlenen eşitlik ilkesi
ve Sözleşme'nin 14. maddesinde düzenlenen ayrımcılık yasağının ihlal edildiğine
yönelik iddiaların soyut olarak değerlendirilmesi mümkün olmayıp mutlaka
Anayasa ve Sözleşme kapsamında yer alan diğer temel hak ve özgürlüklerle
bağlantılı olarak ele alınması gerekir (Onurhan Solmaz, § 33).
39. Ayrımcılık iddiasının incelenebilmesi için
başvurucunun kendisiyle benzer durumdaki kişilere yönelik farklı uygulamaların
meşru bir temeli olmaksızın ırk, renk, cinsiyet, din, dil vb. ayrımcı bir
nedene dayandığını makul delillerle ortaya koyması gerekir (Adnan Oktar (3),
B. No: 2013/1123, 2/10/2013, § 50).
40. Somut olayda başvurucu, siyasi kimliği sebebiyle
cezasında indirim yapılmadığını ileri sürmektedir. Yargılama dosyasının
incelenmesi neticesinde suçun işleniş şekli, failin amaç ve saiki, dosya
kapsamı dikkate alınarak Bolu Sulh Ceza Mahkemesince takdiren 1 yıl hapis
cezasına hükmedildiği, sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûmiyetinin
bulunması, mükerrir olması, olayın meydana geliş şekli değerlendirilerek
gerekçeleri bu şekilde açıklanmak suretiyle cezadan indirim yapılmadığı, ayrıca
HAGB kurumunun uygulanmadığı anlaşılmıştır.
41. Başvurucu her ne kadar kendisi hakkında indirim
sebepleri uygulanmamasının siyasi kimliği sebebiyle olduğunu ileri sürmüşse de
uğradığını iddia ettiği ayrımcılığa ilişkin bir delili başvurucunun ortaya
koyamadığı anlaşılmıştır. Dolayısıyla başvurucu tarafından ileri sürülen
iddiaların temellendirilemediği sonucuna ulaşılmıştır.
42. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer
kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
D. İnsan
Haysiyetiyle Bağdaşmayan Muamele Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun
İddiaları ve Bakanlık Görüşü
43. Başvurucu; infaz ve koruma memurları tarafından
darbedildiği olaya ilişkin soruşturmanın etkili şekilde yapılmadığını, Ceza
İnfaz Kurumu kamera kayıtlarının kendisine ve avukatına gösterilmediğini, infaz
ve koruma memurlarına alt sınırdan ceza verildiğini belirterek adil yargılanma
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
44. Bakanlık görüşünde; başvurucunun şikâyetine ilişkin
soruşturma yürütüldüğü, sağlık raporu ve kamera kaydı görüntüleri ile şüpheli
ifadelerinin alındığı, şüpheliler hakkında dava açıldığı, yürütülen yargılama
sonucunda kamu görevlisi olan sanıkların cezalandırılmasına karar verildiği
ancak öngörülen koşulları taşımaları nedeniyle HAGB'ye hükmedildiği hususları
belirtilmiştir.
45. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında Bakanlık
görüşünün taraflı olduğunu belirtmiş ve başvuru dilekçesindeki iddialarını
tekrar etmiştir.
2. Değerlendirme
46. Anayasa’nın 17. maddesinin birinci ve üçüncü
fıkraları şöyledir:
"Herkes, … maddi ve manevi
varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.
...
Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz;
kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi
tutulamaz."
47. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından
yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki
tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013,
§ 16). Başvurucunun ileri sürdüğü ihlal iddialarının Anayasa'nın 17. maddesinin
üçüncü fıkrasında koruma altına alınmış olan insan haysiyetiyle bağdaşmayan
muamele yasağı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
a. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
48. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan
başvurunun bu kısmının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas
Yönünden
i. Genel
İlkeler
49. Herkesin maddi ve manevi varlığını koruma ve
geliştirme hakkı Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınmıştır. Anılan
maddenin birinci fıkrasında insan onurunun korunması amaçlanmıştır. Üçüncü
fıkrasında da kimseye işkence ve eziyet yapılamayacağı, kimsenin insan
haysiyetiyle bağdaşmayan ceza veya muameleye tabi tutulamayacağı hüküm
altına alınmıştır.
50. Devletin bireyin maddi ve manevi varlığını koruma ve
geliştirme hakkına saygı gösterme yükümlülüğü, öncelikle kamu otoritelerinin bu
hakka müdahale etmemelerini yani anılan maddenin üçüncü fıkrasında belirtilen şekillerde
kişilerin fiziksel ve ruhsal zarar görmelerine neden olmamasını gerektirir. Bu,
devletin bireyin vücut ve ruh bütünlüğüne saygı gösterme yükümlülüğünden
kaynaklanan negatif ödevidir (Cezmi Demir ve diğerleri, B. No: 2013/293,
17/7/2014, § 81).
51. Devletin negatif yükümlülüğünün yanı sıra etkili ceza
soruşturması yürütülmesine ilişkin pozitif bir yükümlülüğü de bulunmaktadır. Bu
usul yükümlülüğü çerçevesinde devlet, doğal olmayan her türlü fiziksel ve
ruhsal saldırı olayının sorumlularının belirlenmesini ve gerekiyorsa
cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili resmî bir soruşturma yürütmek
durumundadır. Bu tarz bir soruşturmanın temel amacı, söz konusu saldırıları
önleyen hukukun etkin bir şekilde uygulanmasını güvenceye almak ve kamu
görevlilerinin ya da kurumlarının karıştığı olaylarda bunların sorumlulukları
altında meydana gelen olaylar için hesap vermelerini sağlamaktır (Cezmi
Demir ve diğerleri, § 110).
52. Buna göre bireyin bir devlet görevlisi tarafından
hukuka aykırı olarak ve Anayasa’nın 17. maddesini ihlal eder biçimde bir
muameleye tabi tutulduğuna ilişkin savunulabilir bir iddiasının bulunması
hâlinde Anayasa’nın 17. maddesi -"Devletin temel amaç ve görevleri"
kenar başlıklı 5. maddedeki genel yükümlülükle birlikte yorumlandığında- etkili
bir resmî soruşturmanın yapılmasını gerektirmektedir. Bu soruşturma,
sorumluların belirlenmesini ve cezalandırılmasını sağlamaya elverişli
olmalıdır. Bu mümkün olmazsa anılan madde, sahip olduğu öneme rağmen pratikte
etkisiz hâle gelecek ve bazı durumlarda devlet görevlilerinin fiilî
dokunulmazlıktan yararlanarak kontrolleri altında bulunan kişilerin haklarını
istismar etmeleri mümkün olacaktır (Tahir Canan, § 25).
53. Usul yükümlülüğünün bir olayda gerektirdiği
soruşturma türünün bireyin maddi ve manevi varlığını koruma hakkının esasına
ilişkin yükümlülüklerin cezai bir yaptırım gerektirip gerektirmediğine bağlı
olarak tespiti gerekmektedir. Kasten ya da saldırı veya kötü muameleler sonucu
meydana gelen ölüm ve yaralama olaylarına ilişkin davalarda Anayasa’nın 17.
maddesi gereğince devletin ölümcül ya da yaralamalı saldırı durumunda
sorumluların tespitine ve cezalandırılmalarına imkân verebilecek nitelikte
cezai soruşturmalar yürütme yükümlülüğü bulunmaktadır. Bu tür olaylarda
yürütülen idari ve hukuki soruşturmalar ve davalar sonucunda sadece tazminat
ödenmesi, bu hak ihlalini gidermek ve mağdur sıfatını ortadan kaldırmak için
yeterli değildir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No: 2012/752,
17/9/2013, § 55).
54. Anayasa’nın 17. maddesinin amacı, kişinin maddi ve
manevi varlığına ilişkin bir ölüm ya da yaralama olayında mevzuat hükümlerinin
etkili bir şekilde uygulanmasını ve sorumluların tespit edilerek hesap
vermelerini sağlamaktır. Bu, bir sonuç yükümlülüğü olmayıp uygun araçların
kullanılması yükümlülüğüdür. Dolayısıyla bu kapsamda açılmış olan tüm davaların
mahkûmiyetle ya da belirli bir ceza kararıyla sonuçlanması zorunluluğu
bulunmamaktadır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 127). Ancak usul
yükümlülüğünün bir unsuru olarak tespit edilen sorumlulara fiilleriyle orantılı
cezalar verilmeli ve mağdur açısından uygun giderim sağlanmalıdır (Şenol
Gürkan, B. No: 2013/2438, 9/9/2015, § 105).
55. Anayasa Mahkemesinin daha önce yaptığı incelemelerde,
devletin hüküm ve kontrolü altında gerçekleştiği kabul edilen kötü muamele
olayları yönünden HAGB kurumunun uygulanmasının, sorumluların fiilleriyle
orantılı ceza almaları ve mağdur açısından uygun giderimin sağlanması
koşullarının yerine getirilmesi önünde engel teşkil ettiği ve cezasızlık
sonucuna yol açtığı değerlendirilmiştir (Şenol Gürkan, § 110; Mustafa
Rollas, B. No: 2014/7703, 2/2/2017, § 81).
ii. İlkelerin
Olaya Uygulanması
56. Başvurucu; infaz ve koruma memurları tarafından
darbedilmesi olayına ilişkin etkili bir soruşturma yürütülmediğini, kamu görevlileri
hakkında alt sınırdan ceza verilerek HAGB'ye karar verildiğini belirtmektedir.
Başvurucu; infaz ve koruma memurlarının kendilerine sürekli olarak kötü
davrandığını, bunun sistematik bir hâle geldiğini ileri sürmektedir.
57. Dosyanın incelenmesi neticesinde başvurucu ve diğer
hükümlüler ile infaz ve koruma memurları arasında yaşanan olaya ilişkin derhâl
soruşturma başlatıldığı, toplanan deliller sonucunda kamu davası açıldığı,
yürütülen yargılamada tanık ve katılan beyanları ile sanıkların savunmalarının
alındığı, sağlık raporlarının dosyaya getirtildiği, Ceza İnfaz Kurumu kamera
kayıtlarının istendiği anlaşılmaktadır.
58. Başvurucu, Ceza İnfaz Kurumu kamera kayıtlarının
kendisine ya da avukatına gösterilmemesinden şikâyet etmektedir.
59. Duruşma tutanaklarının incelenmesinden başvurucunun
Ceza İnfaz Kurumundaki kamera kayıtlarının incelenmesini talep ettiği, Mahkeme
tarafından ilgili Kurumdan olay sırasında sanıkların bulunduğu koğuşun giriş ve
çıkışını gösterir kamera kayıtlarının gönderilmesinin talep edildiği, VHS kaset
şeklindeki video kaydı ile 25/4/2008 tarihli Kamera Kayıt İnceleme Tutanağı'nın
dosyaya gönderildiği anlaşılmaktadır. Başvurucunun O.G. yönünden video kaydının
yeniden incelenmesi yönündeki talebi ise O.G.nin dosyada sanık sıfatı bulunmaması
nedeniyle kamera kaydının yeniden incelenmesinin dosyaya katkısı bulunmadığı
gerekçesiyle reddedilmiştir. Başvurucunun anılan kamera görüntülerine ilişkin
yargılama aşamasında sunduğu başka bir talebi bulunmadığı anlaşılmaktadır.
Yapılan incelemede kamera kayıtlarının toplanması yönünden etkili soruşturma
ilkelerini zedeleyen bir husus saptanmamıştır.
60. Başvurucu ayrıca tanık sıfatıyla beyanları alınan
infaz ve koruma memurlarının anlatımlarının objektif olmadığından şikâyet
etmektedir.
61. Yargılama aşamasında başvuruya konu olayın yaşandığı
koğuşta bulunan hükümlüler ile infaz ve koruma memurlarının tamamının
beyanlarının alındığı, alınan beyanların diğer deliller ve kamera kayıtları ile
birlikte değerlendirilerek bir sonuca varılmış olduğu anlaşılmaktadır. Tanık
beyanlarının taraflı olduğu yönündeki iddianın soruşturmanın etkililiği
üzerinde bir tesiri bulunmamaktadır.
62. Yapılan yargılamada toplanan deliller ve dosya bir
bütün olarak değerlendirilerek infaz ve koruma memurları ile hükümlüler
arasında çıkan tartışma sonucunda kamu gücü kullanan infaz ve koruma
memurlarının güç kullanımında sınırı aşmak suretiyle basit yaralama suçunu
işlediklerinin tespit edildiği anlaşılmaktadır.
63. Mahkemece yaralanmanın mahiyeti, olayın meydana geliş
şekli değerlendirilerekdört kamu görevlisinin başvurucuya yönelik olarak
gerçekleştirdiği tespit edilen eylemler nedeniyle 100 gün sonuç adli para
cezası ile cezalandırılmasına ve haklarında HAGB uygulanmasına karar verildiği
anlaşılmaktadır.
64. Bu durumda infaz ve koruma memurları hakkında verilen
cezanın sorumlulara fiilleriyle orantılı cezalar verilmesi ve mağdur açısından
uygun giderim sağlanması yönündeki gerekliliği sağlayıp sağlamadığı
değerlendirilmelidir.
65. Bu noktada öncelikle ilgili mevzuatın derece
mahkemelerine HAGB'yi uygulama olanağı verdiğini belirtmek gerekir. Ancak bu
bir zorunluluk olmayıp bu konuda hâkime tam bir takdir yetkisi tanınmıştır.
Hâkimin takdiri ile sanığın beş yıllık deneme süresi içinde yeni bir suç
işlememesi durumunda kararın uygulanmaması ve söz konusu davanın ilgili kanun
gereğince otomatik olarak düşmesi söz konusudur.
66. HAGB'yi uygulama olanağı mahkemelerin takdirinde
olmakla birlikte mahkemelerin sanıkların fiilen cezasız kalmalarını sağlayacak
şekilde hukuku uyguladıklarının tespiti hâlinde soruşturmanın etkinliğinin
sağlanamadığı sonucuna varılabilmektedir (S.D., B. No: 2013/3017,
16/12/2015; Yunus Kalkan, B. No: 2013/4383, 18/2/2016; Mehmet Şah
Araş ve diğerleri, B. No: 2014/798, 28/9/2016).
67. Başvurucu hakkında düzenlenen raporda sağ kaş dış
yüzünde 3-4 cm'lik ekimotik sıyrık tespit edilmiştir. Başvurucu her ne
kadar kötü muamelenin sürekli ve sistematik olduğunu iddia etmişse de gerek
yargılama gerek bireysel başvuru dosyasında bu hususu destekleyen bir veri
bulunmamaktadır.
68. Bununla birlikte başvurucunun ceza infaz kurumunda,
devletin hüküm ve kontrolü altında bulunduğu bir zaman diliminde ceza ve infaz
koruma memurları tarafından kendisine karşı uygulanan ve yaralanmasına
sebebiyet veren kuvvet kullanımı değerlendirildiğinde müdahalenin insan
haysiyetiyle bağdaşmayan muamele kapsamında nitelendirilmesi mümkün görülmüş ve
devletin Anayasa’nın 17. maddesi kapsamında negatif yükümlülüğüne aykırı
davrandığı sonucuna ulaşılmıştır.
69. Bireyin bir devlet görevlisi tarafından hukuka aykırı
olarak ve Anayasa’nın 17. maddesini ihlal eder biçimde bir muameleye tabi
tutulduğuna ilişkin savunulabilir bir iddiasının bulunması hâlinde sorumluların
belirlenmesini ve gerekirse cezalandırılmasını sağlamaya elverişli, etkili bir
soruşturmanın yapılması gerekmektedir.
70. Somut olayda infaz ve koruma memuru E.Ö., F.B.,
E.A.,, İ.C., ve A.K.nın zor kullanma yetkisinde sınırın aşılması suretiyle
basit yaralama eyleminden adli para cezası ile cezalandırılmalarına ve HAGB'ye
karar verildiği, haklarında bir disiplin cezasına da hükmedilmediği
anlaşılmaktadır.
71. Soruşturma yükümlülüğü bir sonuç yükümlülüğü olmayıp
uygun araçların kullanılması yükümlülüğünü oluşturduğundan yargılamanın nihai
olarak mutlaka belli bir ceza türüyle sonuçlanması gerektiği söylenemeyecek
olmakla birlikte mahkemelerin hukuku, sanıkların fiilen cezasız kalmalarını
sağlayacak şekilde uyguladıklarının tespiti hâlinde soruşturmanın etkinliğinin
sağlanamadığı sonucuna varılabilecektir.
72. Somut olayda yürütülen yargılamada infaz ve koruma
memurlarının kuvvet kullanımı konusunda sahip oldukları yetkileri aştıkları
tespit edilmiş ancak sorumluların fiilleriyle ve meydana gelen yaralanmayla
orantılı bir yaptırıma hükmedilmemiş, soruşturmanın etkinliğinin sağlanmasının
koşullarından biri olan sorumluların fiilleriyle orantılı ceza almaları koşulu
yerine getirilmemiştir. Bu durumda somut olayda Mahkemenin HAGB kurumunu
cezasızlık sonucu doğuracak ve sorumluların fiilleriyle orantılı ceza almaları
koşulunun yerine getirilmesine engel olacak şekilde uyguladığı anlaşıldığından
insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağı kapsamında etkili soruşturma usul
yükümlülüğünün ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır.
73. Yargılama sonucunda başvurucu açısından yeterli
giderim sağlanamadığı dikkate alındığında başvurucunun mağdur sıfatının ortadan
kalktığından bahsedilmesine olanak bulunmamaktadır. Bu nedenle her ne kadar
derece mahkemelerinin kararlarıyla devletin negatif yükümlülüğüne aykırı olacak
şekilde başvurucunun yaralandığı tespit edilmiş ise de başvurucunun mağdur
statüsünün devam ettiği anlaşıldığından insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele
yasağının maddi boyutunun da ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır.
74. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 17. maddesinin
üçüncü fıkrasında koruma altına alınan insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele
yasağının maddi ve usul boyutunun ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
E. 6216 Sayılı
Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
75. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda,
başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal
kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için
yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme
kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden
yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama
yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata
hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir.
Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal
kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse
dosya üzerinden karar verir.”
76. Başvurucu yeniden yargılama ve 20.000 TL manevi
tazminat talebinde bulunmuştur.
77. Anayasa Mahkemesi Mehmet Doğan ([GK], B. No:
2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60) başvurusuna dair vermiş olduğu kararda, bireysel
başvuruya konu olayın incelenmesi sonucunda ihlal kararı verilmesi durumunda
ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenler
hususunda detaylı açıklamalarda bulunmuştur. Buna göre bireysel başvuru
kapsamında bir temel hak ve hürriyetin ihlal edildiğine karar verildiği takdirde
ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel
kural, mümkün olduğunca eski hâle getirmenin, yani ihlalden önceki duruma
dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle devam eden ihlalin
durdurulması, ihlale konu kararın veya işlemin ve bunların yol açtığı
sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi
zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin
alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, § 55).
78. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı durumlarda
6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi
İçtüzüğü’nün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca kural
olarak ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapılmak
üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmedilir (Mehmet
Doğan, § 58).
79. Anayasa Mahkemesinin tespit edilen ihlalin
giderilmesi amacıyla yeniden yargılama yapılmasına hükmettiği hâllerde ilgili
usul kanunlarında düzenlenen yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak
yargılamanın yenilenmesi sebebinin varlığının kabulü ve önceki kararın
kaldırılması hususunda derece mahkemesinin herhangi bir takdir yetkisi
bulunmamaktadır. Zira ihlal kararı verilen hâllerde yargılamanın yenilenmesinin
gerekliliği hususundaki takdir derece mahkemelerine değil ihlalin varlığını
tespit eden Anayasa Mahkemesine bırakılmıştır. Derece mahkemesi Anayasa
Mahkemesinin ihlal kararında belirttiği doğrultuda ihlalin sonuçlarını gidermek
üzere gereken işlemleri yapmakla yükümlüdür (Mehmet Doğan, § 59).
80. Başvuruda, kötü muamele olayları yönünden HAGB
kurumunun uygulanmasının sorumluların fiilleriyle orantılı ceza almaları ve
mağdur açısından uygun giderimin sağlanması koşullarının yerine getirilmesi
önünde engel teşkil ettiği ve cezasızlık sonucuna yol açtığı gerekçesiyle insan
haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
Dolayısıyla somut başvuruda ihlalin etkili ve caydırıcı ceza verilmesi
yükümlülüğünün yerine getirilmemesinden kaynaklandığı anlaşılmaktadır.
81. Bu durumda ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması
için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Yapılacak
yeniden yargılama ise usul hukukunda yer alan benzer kurumlardan farklı ve
bireysel başvuruya özgü bir düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun'un 50.
maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda yeniden yargılama sürecinde mahkemelerce
yapılması gereken iş, öncelikle hak ihlaline yol açan mahkeme kararının ortadan
kaldırılmasından ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri
gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar verilmesinden
ibarettir. Bu sebebple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere
kapatılan Bolu Sulh Ceza Mahkemesi yerine ilgili Asliye Ceza Mahkemesine (E.
2008/914) gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
82. İhlalin sonuçlarının giderilmesi için başvurucuya
ayrıca 20.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
83. Dosyada yargılama gideri bulunmadığından yargılama
gideri yönünden hüküm kurulmasına yer olmadığına karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adli yardım talebinin KABULÜNE,
B. 1. Başvurucuya verilen disiplin cezası yönünden adil
yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın zaman bakımından
yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Mahkûmiyet hükmü yönünden yargılamanın sonucu
itibarıyla adil olmadığına ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Aynı fiilden iki kez yargılanmama ve cezalandırılmama
hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın konu bakımından yetkisizlik nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Eşitlik ilkesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
5. İnsan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının ihlal
edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
C. Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında koruma
altına alınan insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının İHLAL
EDİLDİĞİNE,
D. Kararın bir örneğinin insan haysiyetiyle bağdaşmayan
muamele yasağının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden
yargılama yapılmak üzere kapatılan Bolu Sulh Ceza Mahkemesi yerine ilgili
Asliye Ceza Mahkemesine (E. 2008/914) GÖNDERİLMESİNE,
E. Başvurucuya 20.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun
Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde
yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten
ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına
GÖNDERİLMESİNE 11/9/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.