TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
BURAK ŞENDİR BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2015/278)
|
|
Karar Tarihi: 9/5/2019
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Recep KÖMÜRCÜ
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
Recai AKYEL
|
Raportör
|
:
|
M. Emin ŞAHİNER
|
Başvurucu
|
:
|
Burak ŞENDİR
|
Vekili
|
:
|
Av. Çağrı YILMAZ
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, vergi incelemesi sonucu vergi ziyaı cezalı banka ve
sigorta muameleleri vergisi tarh edilmesinden dolayı açılan davada esasa etkili
iddialarının karşılanmaması nedeniyle gerekçeli karar hakkının; hukuka aykırı
karar verilmesi nedeniyle de hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal
edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 31/12/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmiştir.
7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
9. Başvurucu 13/2/2011 tarihli ve 6111 sayılı Bazı Alacakların
Yeniden Yapılandırılması ile Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu
ve Diğer Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun'un yürürlüğe girmesi ile birlikte anılan Kanun kapsamında 2006,
2007, 2008 ve 2009 vergi dönemlerine ilişkin kendisine ve şirketine ait vergi
borçlarının yapılandırılmasını talep etmiştir. Bu talep üzerine başvurucunun ve
ortağı bulunduğu şirketlerin söz konusu yıllara ait vergi borçları
yapılandırılmıştır.
10. Vergi İdaresi başvurucuyu yasa dışı ikrazatçılık
faaliyetinden dolayı elde ettiği faiz gelirini beyan etmediği gerekçesiyle
8/12/2011 tarihinde takdir komisyonuna sevk etmiştir. Başvurucunun 2006 yılına
ait işlemlerinin yasa dışı ikrazatçılık faaliyeti
yönünden bu şekilde takdir komisyonuna sevki neticesinde ise 16/12/2012 tarihli
Vergi İnceleme Raporu düzenlenmiştir. Anılan rapor uyarınca ilgili dönemde yasa
dışı ikrazatçılık faaliyetinde bulunduğu tespit
edilen başvurucu tarafından beyan edilmediği iddia edilen banka ve sigorta
muameleleri vergisi nedeniyle 2006 yılı vergi dönemine ait toplam 17.271,70 TL
vergi ziyaı cezalı banka ve sigorta muameleleri vergisi tarh edilmiştir.
11. Başvurucu tarafından vergi ziyaı cezalı banka ve sigorta
muameleleri vergisi için 24/1/2013 tarihinde ve süresi içinde uzlaşma talep
edilmiştir. 6/3/2013 tarihinde uzlaşma toplantısı yapılmış ancak uzlaşmaya
varılamamıştır.
12. Başvurucu söz konusu vergi ziyaı cezalı banka ve sigorta
muameleleri vergisine karşı 15/3/2013 tarihinde İstanbul 2. Vergi Mahkemesinde
(Mahkeme) iptal davası açmıştır. Dava dilekçesinde; vergi ve cezaların dayanağı
raporun başvurucuya tebliğ edilmediği, başvurucunun beyaz eşya alım ve satımı
ile uğraştığı herhangi bir ivaz karşılığı borç verme işiyle ilgilenmediği,
idarece kesilen vergi/ceza ihbarnamelerinin zamanaşımı süresinin dolduğu, vergi
cezalarının dayanağının gösterilmediği, başvurucunun banker sıfatı
bulunmadığından 13/7/1956 tarihli ve 6802 sayılı Gider Vergileri Kanunu'nun
kapsamında başvurucu adına banka ve sigorta muameleleri vergisinin tarh
edilmesinin hukuken mümkün olmadığı, başvurucuya ait tüm vergi borçlarının 6111
sayılı Kanun kapsamında yapılandırıldığından yapılandırılan vergi dönemlerine
ait tekrar vergi tahakkuk ettirilmesinin hukuka aykırı olduğu ileri
sürülmüştür.
13. Mahkeme 12/11/2013 tarihinde davanın reddine karar
vermiştir. Kararın gerekçesinde, başvurucunun ihtilaflı dönemde yasa dışı ikrazatçılık faaliyetinde bulunduğuna dair tanık
anlatımlarına işaret edilmiştir. Mahkeme, bu dönemde elde edildiği tespit
edilen Takdir Komisyonu geliri üzerinden yapılan vergi ziyaı cezalı banka ve
sigorta muameleleri vergisi tarhiyatında hukuka aykırılık bulunmadığı sonucuna
varmıştır.
14. Başvurucunun itirazı İstanbul Bölge İdare Mahkemesinin
21/5/2014 tarihli kararıyla reddedilerek hüküm onanmıştır. Başvurucu Şirketin
karar düzeltme talebi de Bölge İdare Mahkemesince 13/10/2014 tarihinde
reddedilmiştir.
15. Nihai karar, başvurucuya 3/12/2014 tarihinde tebliğ
edilmiştir.
16. Başvurucu 31/12/2014 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
17. 4/1/1961 tarihli ve 213 sayılı Vergi Usul Kanunu'nun 114.
maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
"Vergi alacağının doğduğu takvim yılını
takip eden yılın başından başlayarak beş yıl içinde tarh ve mükellefe tebliğ
edilmeyen vergiler zamanaşımına uğrar.
(İptal
ikinci fıkra: Anayasa Mahkemesinin 15/10/2009 tarihli ve E.: 2006/124, K.:
2009/146 sayılı Kararı ile.; Yeniden düzenleme: 23/7/2010-6009/8 md.) Şu kadar ki, vergi dairesince matrah takdiri için
takdir komisyonuna başvurulması, zamanaşımını durdurur. Duran zamanaşımı mezkûr
komisyon kararının vergi dairesine tevdiini takip eden günden itibaren kaldığı
yerden işlemeye devam eder. Ancak işlemeyen süre her hâl ve takdirde bir yıldan
fazla olamaz.
..."
18. 213 sayılı Kanun'un 341. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Vergi ziyaı, mükellefin veya sorumlunun
vergilendirme ile ilgili ödevlerini zamanında yerine getirmemesi veya eksik
yerine getirmesi yüzünden, verginin zamanında tahakkuk ettirilmemesini veya
eksik tahakkuk ettirilmesini ifade eder
..."
19. 213 sayılı Kanun'un 374. maddesi şöyledir:
"Aşağıda
yazılı süreler geçtikten sonra vergi cezası kesilmez:
1. (Değişik: 23/6/1982 - 2686/42 md.) Vergi ziyaı cezasında cezanın bağlı olduğu vergi
alacağının doğduğu takvim yılını takip eden yılın birinci gününden; 353 ve
mükerrer 355 nci maddeler uyarınca kesilecek
usulsüzlük cezalarında, usulsüzlüğün yapıldığı yılı takip eden yılın birinci
gününden başlayarak beş yıl (114 ncü maddenin ikinci
fıkrası hükmü ceza zamanaşımı için de geçerlidir.);
2. Usulsüzlükte, usulsüzlüğün yapıldığı yılı
takip eden yılın birinci gününden başlayarak iki yıl;
(Değişik:
22/7/1998 - 4369/81 md.) Ancak 336 ncı madde hükmüne göre vergi ziyaı cezası ile usulsüzlüğün
birleşmesi halinde kesilecek ceza, vergi ziyaı cezası için belli edilen
zamanaşımı süresi içinde kesilir.
Bu süreler içinde ceza ihbarnamesi tebliğ
edilmekle zamanaşımı kesilmiş olur."
20.
213 sayılı Kanun'un geçici 28. maddesi şöyledir:
"1/1/2005 tarihinden önceki dönemlere
ilişkin olarak, bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önce matrah takdiri için
takdir komisyonuna sevk edilmiş olup, komisyonca takdir edilen matrah üzerinden
31/12/2012 tarihine kadar tarh ve tebliğ edilmeyen vergiler zamanaşımına uğrar.
Bu hüküm, 374 üncü maddede yer alan ceza kesmede zamanaşımı açısından da
uygulanır."
21. 6802 sayılı Kanun'un 28. maddesinin (2) numaralı fıkrası
şöyledir:
"Bankerlerin yapmış oldukları banka
muamele ve hizmetleri dolayısıyla kendi lehlerine her ne nam ile olursa olsun
nakden veya hesaben aldıkları paralar (kendileri veya
başkaları hesabına menkul kıymet alıp satmayı, alım-satıma tavassut etmeyi veya
alıp sattıkları menkul kıymet karşılığı borçları ödemeyi taahhüt etmeyi meslek
haline getirenlerin bu faaliyetleri dolayısıyla lehlerine kalan paralar ile
mevduat faizi vermek veya sair adlarla faiz ve benzeri menfaatler sağlamak
üzere devamlı olarak para toplama işiyle uğraşanların topladıkları paralara
sağladıkları gelir ve menfaatler üzerinden komisyon, ücret, hizmet karşılığı
gibi adlarla aldıkları paralar dahil) da banka muameleleri vergisine
tabidir"
22. 30/9/1983 tarihli ve 90 sayılı Ödünç Para Verme İşleri Kanun
Hükmünde Kararname'nin 3. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Bu Kanun Hükmünde Kararnamede geçen;
a) İkrazatçı:
Devamlı ve mutad meslek halinde, faiz veya her ne ad
altında olursa olsun bir ivaz karşılığı veya ipotek almak suretiyle,ödünç
para verme işleriyle uğraşan veya ödünç para verme işlerine aracılık eden ve
kendilerine faaliyet izni verilen gerçek kişileri,
...
İfade eder."
B. Uluslararası Hukuk
1. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi
23. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 6. maddesinin
(1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile
ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar
konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme
tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak
görülmesini isteme hakkına sahiptir."
2. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Kararı
24. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Sözleşme'nin 6.
maddesinin bir mahkeme önünde medeni hak ve yükümlülüğe ilişkin bir iddiada
bulunma hakkını güvence altına aldığını, mahkemenin teşkilatının ve
yargılamanın yürütülmesinin bu güvencenin kapsamında olduğunu (Golder/Birleşik Krallık [GK], B. No: 4451/70,
21/2/1975, § 36) ve davalarda adil yargılanma koşullarını yerine getirme
yükümlülüğünün ulusal makamlara ait olduğunu ifade etmiştir (Dombo Beheer B.V./ Hollanda,
B. No: 14448/88, 27/10/1993, § 33).
25. AİHM, Sözleşme’deki hakların
etkili bir biçimde korunması için davaya bakan mahkemelerin Sözleşme’nin 6.
maddesine göre tarafların dayanaklarını,
iddialarını ve delillerini etkili bir biçimde inceleme görevi
olduğunu belirtmiştir (Dulaurans/Fransa, B. No: 34553/97, 21/3/2000, § 33;
Kraska/İsveç, B. No: 13942/88, 19/4/1993, § 30).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
26. Mahkemenin 9/5/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Gerekçeli Karar Hakkının İhlal Edildiğine
İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
27. Başvurucu; zamanaşımına yönelik itirazı ile esasa ilişkin
hiçbir iddiasının Mahkemece değerlendirilmediğini, mahkeme kararının dosyada
ileri sürülen iddiaları ve maddi olguları açıklamadığını belirterek hak arama
hürriyetinin ve gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
28. Bakanlık
görüşünde, başvurucunun açtığı dava üzerine verilen Mahkeme kararının uyuşmazlık
konusu vergi ile cezalarla ilgili yeterli gerekçeler içerdiği belirtilmiştir.
Bakanlık bununla birlikte başvurucunun zamanaşımına ilişkin iddiasının vergi
mahkemesi veya bölge idare mahkemesi tarafından ayrıca cevaplandırılması
gereken bir iddia olup olmadığı dolayısıyla olayda mahkemelerce verilen
kararların içerdiği gerekçelerin başvurucunun zamanaşımı iddiası bakımından
gerekçeli karar hakkının gerekliliklerine uygun olup olmadığı konusunda
takdirin Anayasa Mahkemesine ait olduğunu ifade etmiştir.
2. Değerlendirme
29. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar
başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes,
meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı
veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
30. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
§ 16). Başvurucunun iddiasının adil yargılanma hakkının güvenceleri arasında
yer alan gerekçeli karar hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği
değerlendirilmiştir.
a. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
31. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir nedeni de bulunmadığı anlaşılan
gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
32. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin adil
yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiş ancak gerekçeli karar hakkından
açıkça söz edilmemiştir. Bununla birlikte Anayasa'nın 36. maddesine "adil
yargılanma" ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin taraf
olduğu uluslararası sözleşmelerle de güvence altına alınan adil yargılama
hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Nitekim Sözleşme'nin 6.
maddesinin (1) numaralı fıkrasındaki hakkaniyete uygun yargılanma hakkının
kapsamına gerekçeli karar hakkının da dâhil olduğu AİHM'in
birçok kararında vurgulanmıştır. Dolayısıyla Anayasa’nın 36. maddesinde
düzenlenen adil yargılanma hakkının gerekçeli karar hakkı güvencesini de
kapsadığının kabul edilmesi gerekir (Abdullah Topçu, B. No: 2014/8868,
19/4/2017, § 75).
33. Anayasa'nın 141. maddesinin üçüncü fıkrasında da “Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli
olarak yazılır.” denilerek mahkemelere kararlarını gerekçeli yazma
yükümlülüğü yüklenmiştir. Anayasa'nın bütünlüğü ilkesi gereği anılan Anayasa
kuralı da gerekçeli karar hakkının değerlendirilmesinde gözönünde
bulundurulmalıdır.
34. Gerekçeli karar hakkı, kişilerin adil bir şekilde
yargılanmalarını sağlamayı ve denetlemeyi amaçlamaktadır. Tarafların muhakeme
sırasında ileri sürdükleri iddialarının kurallara uygun biçimde incelenip
incelenmediğini bilmeleri ve ayrıca demokratik bir toplumda, kendi adlarına
verilen yargı kararlarının sebeplerini toplumun öğrenmesinin sağlanması için de
gereklidir (Sencer Başat ve diğerleri [GK],
B. No: 2013/7800, 18/6/2014, §§ 31, 34).
35. Mahkemelerin anılan yükümlülüğü, yargılamada ileri sürülen
her türlü iddia ve savunmaya karar gerekçesinde ayrıntılı şekilde yanıt
verilmesi gerektiği şeklinde anlaşılamaz. Ancak derece mahkemeleri, kendilerine
sunulan tüm iddialara yanıt vermek zorunda değilse de (Yasemin Ekşi, B. No: 2013/5486, 4/12/2013,
§ 56) davanın esas sorunlarının incelenmiş olduğu gerekçeli karardan
anlaşılmalıdır.
36. Bir kararda tam olarak hangi unsurların bulunması gerektiği
davanın niteliğine ve koşullarına bağlıdır. Muhakeme sırasında açık ve somut
bir biçimde öne sürülen iddia ve savunmaların davanın sonucuna etkili olması,
başka bir deyişle davanın sonucunu değiştirebilecek nitelikte bulunması hâlinde
davayla doğrudan ilgili olan bu hususlara mahkemelerce makul bir gerekçe ile
yanıt verilmesi gerekir (Sencer Başat ve
diğerleri, § 35).
37. Aksi bir tutumla mahkemenin, davanın sonucuna etkili
olduğunu kabul ettiği bir husus hakkında ilgili
ve yeterli bir yanıt vermemesi veya yanıt verilmesini gerektiren
usul veya esasa dair iddiaların cevapsız bırakılmış olması hak ihlaline neden
olabilecektir (Sencer Başat ve diğerleri,
§ 39).
38. Başvurucu tarh zamanaşımı süresinin dolduğu yönündeki
iddiasının mahkemeler tarafından incelenmediği hususundan yakınmaktadır.
39. 213 sayılı Kanun'un 114. maddesinde vergi alacağının doğduğu
takvim yılını takip eden yılın başından başlayarak beş yıl içinde tarh ve
mükellefe tebliğ edilmeyen vergilerin zamanaşımına uğrayacağı belirtilmiştir.
Bununla beraber vergi dairesince matrah takdiri için takdir komisyonuna
başvurulmasının, zamanaşımını durduracağı; duran zamanaşımının mezkûr takdir
komisyonu kararının vergi dairesine tevdiini takip eden günden itibaren kaldığı
yerden işlemeye devam edeceği hükme bağlanmıştır.
40. Somut olayda başvurucunun 2006 yılına ilişkin yasa dışı ikrazatçılık faaliyetinden dolayı elde ettiği faiz gelirini
beyan etmediği gerekçesiyle başvurucu adına vergi ziyaı cezalı banka ve sigorta
muameleleri vergisi tarhiyatı yapılmıştır. Vergi idaresi, 1/1/2007 tarihinden
itibaren işlemeye başlayan beş yıllık tarh zamanaşımı süresinin dolmasına 23
gün kala işlem dosyasını takdir komisyonuna sevk etmiştir. Buna göre takdir
komisyonu kararının vergi idaresine ulaştığı tarihten itibaren 23 gün içinde
verginin tarh edilmemesi ve aynı süre içinde başvurucuya tebliğ edilmemesi
halinde tarh zamanaşımı söz konusu olabilecektir.
41. Görüldüğü üzere başvurucunun zamanaşımı iddiası temelsiz
olmayıp uyuşmazlığın sonucunu etkileyebilecek niteliktedir. Bu nedenle
zamanaşımı iddiasının derece mahkemelerince ilgili ve yeterli bir gerekçe ile
karşılanması gerekmektedir. Buna karşın ilk derece mahkemesinin bireysel
başvuruya konu kararında, başvurucunun uyuşmazlık konusu vergi ve ceza
ihbarnamelerinin zamanaşımı süresinin geçtikten sonra düzenlendiği iddiasını
karşılar mahiyette herhangi gerekçeye yer verilmediği görülmektedir. Diğer
taraftan istinaf talebi üzerine Bölge İdare Mahkemesi kararında da bu iddia ve
itiraza yönelik herhangi bir açıklama bulunmamaktadır.
42. Sonuç olarak başvurucunun uyuşmazlığın çözümü için esaslı nitelikteki
belirtilen iddia ve itirazları derece mahkemelerince konu ile ilgili makul ve
yeterli bir gerekçe ile karşılanmamıştır. Bu sebeple yargılama süreci bir bütün
olarak değerlendirildiğinde başvurucunun gerekçeli karar hakkının ihlal
edildiği sonucuna varılmıştır.
43. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa’nın 36.
maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamında gerekçeli
karar hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
B. Diğer İhlal İddiaları
44. Başvurucu; ceza ihbarnamelerinin dayanağını oluşturan vergi
tekniği raporunun yetersiz olduğunu, aleyhine vergi tarhiyatı yapılan çeklerin
şahsına ait olmadığını, senetlerin ise tamamının salt ticari faaliyetler sonucu
edinildiğini belirtmiştir. Başvurucu, vergi ve cezaların dayanağı olan vergi
tekniği raporunun tarafına tebliğ edilmediğini ileri sürmektedir. Başvurucu
ayrıca söz konusu belgelere karşı beyanlarını dile getiremediğinden dolayı
savunma hakkının ihlal edildiğinden yakınmaktadır. Başvurucu nihayet kararın
adil olmadığı gerekçesiyle de hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
45. Somut başvuruda başvurucunun adil yargılanma hakkı
kapsamında gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine karar verildiğinden bu aşamada
diğer ihlal iddialarının incelenmesine gerek görülmemiştir.
C. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
46. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
“(1)
Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da
edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir...
(2)
Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve
sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili
mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan
hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava
açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme,
Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
47. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hak ve hürriyetin
ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural, mümkün olduğunca eski hâle
getirmenin, yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için
ise öncelikle devam eden ihlalin durdurulması, ihlale konu kararın veya işlemin
ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep
olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen
diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet
Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, § 55).
48. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilmeden önce ihlalin kaynağının belirlenmesi gerekir. Buna göre
ihlal; idari eylem ve işlemler, yargısal işlemler veya yasama işlemlerinden
kaynaklanabilir. İhlalin kaynağının belirlenmesi uygun giderim yolunun
belirlenebilmesi bakımından önem taşımaktadır (Mehmet
Doğan, § 57).
49. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı durumlarda 6216
sayılı Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a)
bendi uyarınca kural olarak ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için
yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye
gönderilmesine hükmedilir (Mehmet Doğan, §
58).
50. Buna göre Anayasa Mahkemesince ihlalin tespit edildiği
hâllerde yargılamanın yenilenmesinin gerekliliği hususundaki takdir derece
mahkemelerine değil ihlalin varlığını tespit eden Anayasa Mahkemesine
bırakılmıştır. Derece mahkemeleri ise Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında
belirttiği doğrultuda ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri
yapmakla yükümlüdür (Mehmet Doğan,
§ 59).
51. Başvurucu, ihlallerin tespiti ile tazminat taleplerinde
bulunmuştur.
52. Anayasa Mahkemesi başvurucunun uyuşmazlığın çözümü için
esaslı nitelikteki zamanaşımı iddiasının derece mahkemesince tartışılmamış ve
karşılanmamış olması nedeniyle adil yargılanma hakkı kapsamında gerekçeli karar
hakkının ihlal edildiği sonucuna varmıştır. Dolayısıyla somut başvuruda ihlalin
mahkeme kararından kaynaklandığı anlaşılmaktadır.
53. Bu durumda gerekçeli karar hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır.
Buna göre yapılacak yeniden yargılama ise 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin
(2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına
yöneliktir. Bu kapsamda derece mahkemelerince yapılması gereken iş, öncelikle
ihlale yol açan mahkeme kararının ortadan kaldırılması ve nihayet ihlal
sonucuna uygun olarak başvurucunun uyuşmazlığın sonucuna etkili olabilecek ayrı
ve açık yanıt gerektiren iddialarının karşılandığı ilgili ve yeterli bir
gerekçe oluşturulmak suretiyle yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu
sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere İstanbul 2.
Vergi Mahkemesine (E.2013/995, K.2013/2506) gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
54. Yeniden yargılama yapılmasına karar verilmesi gerekçeli
karar hakkının ihlalinin sonuçlarının giderilmesi bakımından yeterli
görüldüğünden başvurucunun tazminat taleplerinin reddine karar verilmesine
gerekir.
55. 226,90 TL harç ve 2.475 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.701,90 TL yargılama giderininbaşvurucuya ödenmesine
karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkı kapsamında gerekçeli karar hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Diğer ihlal iddialarının ayrıca incelenmesine GEREK
OLMADIĞINA,
D. Kararın bir örneğinin gerekçeli karar hakkının ihlalinin sonuçlarının
ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere İstanbul 2. Vergi
Mahkemesine (E.2013/995, K.2013/2506) GÖNDERİLMESİNE,
E. Başvurucunun tazminat taleplerinin REDDİNE,
F. 226,90 TL harç ve 2.475 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.701,90 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
G. Kararın Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 9/5/2019 tarihinde
OYBİRLİĞİYLE karar verildi.