TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ALİ ŞAFAK BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2015/2853)
|
|
Karar Tarihi: 3/7/2019
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Gizem Ceren DEMİR KOŞAR
|
Başvurucu
|
:
|
Ali ŞAFAK
|
Vekili
|
:
|
Av. Cemil Baha ÖZALP
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, polis memurlarının hukuka aykırı ve orantısız güç
kullanımı nedeniyle kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 16/2/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmeyeceğini ifade etmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
8. 20/1/2013 tarihinde, avukat olan başvurucu ve bir grup diğer
avukat gözaltına alınan müvekkilleriyle görüşmek amacıyla adliye binasının
koridorunda bulundukları sırada Çevik Kuvvet Şubesinde görevli polis
memurlarının bariyeriyle karşılaşmışlardır.
9. Başvurucunun da içinde bulunduğu avukat grubunun polis
bariyerini aşmaya çalıştığı sırada polis memurları ile aralarında arbede
yaşandığı gerek taraf beyanları gerek adliye binası kamera görüntüleriyle
sabittir.
10. Başvurucunun yaşanan olaylar sırasında polis memurları
tarafından darbedildiği iddiasıyla şikâyetçi olması
üzerine olaya ilişkin olarak soruşturma başlatılmıştır.
11. İstanbul Adli Tıp Şube Müdürlüğü tarafından aynı gün
başvurucu hakkında düzenlenen sağlık raporuna göre burun üstünde 0,5x0,2 cm.lik yüzeysel sıyrık,
sol el dorsal yüzde 0,3x0,2 cm.lik
sıyrık, sağ ön kol iç yüzde yüzeysel abrazyonlar, sağ
kol üst iç yanda 0,5 cm.lik ekimoz
tespit edilmiştir. Başvurucunun alt kıyafetlerinin çıkarılmasına
izin vermediği raporda ayrıca belirtilmiştir.
12. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca olayın geçtiği koridorda
bulunan güvenlik kamerası kayıtları bilirkişi marifetiyle incelenmiştir.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca adliye binasında bulunan kamera
görüntülerinin tespitine ilişkin alınan bilirkişi raporunda "kalabalık bir avukat grubunun ana koridor üzerinde
ilerlemek istemelerine barikat kurarak engel olan polisler olduğu,
ilerlemelerine izin verilmeyen grubun bina içerisinde slogan attıkları, grup
ile emniyet güçleri arasında itişmelerin ve kısa süreli arbedelerin yaşandığı,
bir süre sonra bina içerisine takviye polis kuvvetlerinin geldiği"
kayıtlıdır.
13. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca 6/5/2013 tarihinde,
kamera kayıtlarının incelenmesi neticesinde herhangi bir şiddet olayının tespit
edilmediği, kamu görevlilerinin meşru ve kanuni zor kullanma yetkileri
kapsamında hareket ettikleri gerekçesiyle İstanbul Emniyet Müdürlüğü
görevlileri hakkında görevi kötüye kullanma suçundan yürütülen soruşturmada
kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiştir.
14. Başvurucunun itirazı üzerine anılan karar, Bakırköy 14. Ağır
Ceza Mahkemesince 8/7/2013 tarihinde "müştekinin
[başvurucu] darp edildiğine dair
adli tıp kurumunda muayenesine ilişkin bulgularda yaralanmaların tespit
edildiği, yeterli soruşturma yapılmadan takipsizlik kararı verildiği"
gerekçesiyle kaldırılmıştır.
15. Dosyayı yeniden ele alan İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı,
görevli polis memurlarının kimlik tespitlerini yapmış ve ifadelerini almıştır.
Polis memurları özetle gözaltına alınanların Cumhuriyet savcısı tarafından
ifadelerinin alınması sırasında talep üzerine savcının odası önünde önlem
aldıklarını, avukat grubunun kalkanlara vurarak ve yüklenerek barikatı aşmaya
ve savcının odasına girmeye çalıştığını, bu sırada arbede yaşandığını,
yaralanan polis memurları olduğunu, takviye ekip çağırdıklarını, yaşanan arbede
sırasında avukat grubundan da yaralananların olmasının mümkün olduğunu, iki
avukatın odaya girmesine izin verilmesi sonucunda anlaşma sağlanarak arbedenin
sonlandırıldığını ifade etmişlerdir.
16. 11/11/2014 tarihinde kovuşturmaya yer olmadığına dair karar
verilmiştir. Kararın gerekçesi şöyledir:
" 20. 01.2013 günü bir örgüt suçundan
dolayı güvenlik ve aşayışamaçlı olarak istanbul adliyesinde şüpheli görevlilerin tedbir aldıkları,
Örgüt suçundan adliyeye getirilen kişilerin sorgu ve savunmaları için
kendilerine mahsus edilen 7. Kattabekletildikleri,
bir kısım şüphelilerin gözaltındaki kişilerin kapı önünde bekledikleri,
Gözaltındaki kişilerin avukatları olduklarını söyleyen Bayan ve erkek kalabalık
gurubun gelerek Gözaltındaki kişilerin yanlarına girmeye çalıştıkları
şüphelilerin izin olmadığı için müsade etmedikleri
...gurubun içeri girmeye çalıştıkları görevlilerin engel olmak için
dizildikleri, bir bayan avukatın görevlilerin altından geçip içeri girdiği, ve
Burada işkence var diye bağırınca diğer guruptakilerin hareketlenerek hücum
ettikleri ve barikatı aştıkları, Bu sırada arbede yaşandığı, polis
memurlarından yaralananlar olduğu,telsiz anonsu
üzerine diğer yedek bekleyen şüphelilerinde olay mahalline gelerek müdahale
ederek güvenliği sağlayabildikleri,
Bahse konuolayın
gerçekleştiği iddia edilen koridorda bulunan 64, 66, 68, 75 ve 79 numaralı
güvenlik kamerası kayıtlarının bilirkişi marifetiyle incelemesi neticesinde
görev sınırını aşan herhangi bir şiddet olayının görülmediğinin tespit
edildiği,
... Mağdurların alınan raporlarında Basit
şekilde yaralanmış bulundukları ve lezyonların görevli memirlara
saldırma ve direnme sonucu meydana gelebilecek nitelikte bulundukları,
... atılı suçun işlendiğine dair yeterli delil
bulunmadığı gibi müsnet suçun yasal unsurlarının da
oluşmadığı..."
17. Başvurucunun itirazı, İstanbul 1. Sulh Ceza Hâkimliğinin
5/1/2015 tarihli kararıyla reddedilmiştir.
18. Başvurucu 16/2/2015 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
19. Başvurucunun da içinde bulunduğu avukatlar hakkında adliye
binası içinde izinsiz toplantı ve gösteri yaparak pankart astıkları ve slogan attıkları,
polis memurlarını basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek şekilde
yaraladıkları gerekçeleriyle görevi yaptırmamak için direnme, 6/10/1983 tarihli
ve 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu'na muhalefet suçlarından
cezalandırılmaları istemiyle kamu davası açılmıştır.
20. İstanbul 33. Asliye Ceza Mahkemesince 9/4/2015 tarihinde
başvurucun da aralarında bulunduğu avukatların anılan suçlardan beraatlerine karar verilmiş ve karar temyiz edilmeksizin
kesinleşmiştir.
IV. İLGİLİ HUKUK
21. 4/7/1934 tarihli ve 2559 sayılı Polis Vazife ve Salâhiyet
Kanunu’nun "Zor ve silah kullanma"
kenar başlıklı 16. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
"Polis, görevini yaparken direnişle
karşılaşması halinde, bu direnişi kırmak amacıyla ve kıracak ölçüde zor
kullanmaya yetkilidir.
Zor kullanma yetkisi kapsamında, direnmenin
mahiyetine ve derecesine göre ve direnenleri etkisiz hale getirecek şekilde
kademeli olarak artan nispette bedenî kuvvet, maddî güç ve kanunî şartları
gerçekleştiğinde silah kullanılabilir.
İkinci fıkrada yer alan;
a) Bedenî kuvvet; polisin direnen kişilere
karşı veya eşya üzerinde doğrudan doğruya kullandığı bedenî gücü,
b) Maddî güç; polisin direnen kişilere karşı
veya eşya üzerinde bedenî kuvvetin dışında kullandığı kelepçe, cop, basınçlı
ve/veya boyalı su, göz yaşartıcı gazlar veya tozlar, fizikî engeller, polis
köpekleri ve atları ile sair hizmet araçlarını,
ifade eder.
Zor kullanmadan önce, ilgililere direnmeye
devam etmeleri halinde doğrudan doğruya zor kullanılacağı ihtarı yapılır.
Ancak, direnmenin mahiyeti ve derecesi göz
önünde bulundurularak, ihtar yapılmadan da zor kullanılabilir.
Polis, zor kullanma yetkisi kapsamında
direnmeyi etkisiz kılmak amacıyla kullanacağı araç ve gereç ile kullanacağı
zorun derecesini kendisi takdir ve tayin eder. Ancak, toplu kuvvet olarak
müdahale edilen durumlarda, zor kullanmanın derecesi ile kullanılacak araç ve
gereçler müdahale eden kuvvetin amiri tarafından tayin ve tespit edilir.
Polis, kendisine veya başkasına yönelik bir
saldırı karşısında, zor kullanmaya ilişkin koşullara bağlı kalmaksızın, 5237
sayılı Türk Ceza Kanununun meşru savunmaya ilişkin hükümleri çerçevesinde
savunmada bulunur.
..."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
22. Mahkemenin 3/7/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Avukatlık Görevini
Yerine Getirmesinin Engellenmesi Nedeniyle Başvurucunun Adil Yargılanma
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
23. Başvurucu, avukatlık mesleğini icra etmek için İstanbul
Adalet Sarayında bulunduğu sırada müvekkilleriyle görüşmesinin engellenmesi
nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
24. Anayasa’nın 148. maddesinin (3) numaralı fıkrası şöyledir:
“Herkes,
Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal
edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir…”
25. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 46. maddesine göre Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuruda bulunulması için başvuruya konu edilen ve ihlale
yol açtığı ileri sürülen kamu gücü eylem veya işleminden ya da ihmalinden
dolayı başvurucunun kişisel olarak ve doğrudan etkilenmiş olması gerekir (Onur Doğanay, B. No: 2013/1977, 9/1/2014,
§§ 42-45).
26. Başvurucu avukatlık görevinin icrasına engel olunmasının
adil yargılanma hakkının ihlali niteliğinde olduğunu ileri sürmüşse de anılan
olayda adil yargılanma hakkı ihlal edilen kişinin başvurucu değil kendisinin
müvekkilleri olduğunu ileri sürdüğü kişiler olduğu, anılan şikâyetin Anayasa ve
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) ortak koruma alanında olan başka
bir hakkın kapsamına da girmediği anlaşılmaktadır.
27. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin kişi bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Kötü Muamele Yasağının
İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
28. Başvurucu; avukatlık mesleğini icra etmek için gittiği
İstanbul Adalet Sarayında polis barikatı ile karşılaştığını, müvekkilleriyle
görüşmek istemesi üzerine kolluk görevlileri tarafından kötü muameleye maruz
kaldığını, sağlık raporunda tespit edildiği şekliyle yaralandığını, olaya
ilişkin tarafsız ve etkili bir soruşturma yürütülmediğini belirterek kötü
muamele yasağı, adil yargılanma hakkı ile etkili başvuru hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
29. Anayasa’nın iddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak
17. maddesi şöyledir:
"Herkes, …maddi ve manevi varlığını
koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.
...
Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse
insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz.”
30. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun adil yargılanma hakkının ihlal
edildiğine ilişkin iddiaları da kötü muamele yasağı kapsamında olup etkili
başvuru hakkının ihlali iddiaları yönünden de ayrı bir değerlendirme
yapılmasına gerek görülmemiştir.
a. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
31. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan kötü
muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna
karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Genel İlkeler
32. Herkesin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme
hakkı Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınmıştır. Anılan maddenin
birinci fıkrasında insan onurunun korunması amaçlanmıştır. Üçüncü fıkrasında da
kimseye işkence ve eziyet yapılamayacağı, kimsenin insan haysiyetiyle bağdaşmayan ceza veya muameleye
tabi tutulamayacağı hüküm altına alınmıştır.
33. Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası ve Sözleşme'nin 3.
maddesi istisna öngörmemekte ve işkence, insanlık dışı ve onur kırıcı muamele
ve cezaların yasaklanmasının mutlak mahiyetini belirtmektedir. Kötü muamele
yasağının mutlak mahiyeti Anayasa'nın 15. maddesi kapsamında belirtilen savaş
veya ulusun varlığını tehdit eden başka bir genel tehlike hâlinde dahi istisna
öngörmemiştir. Aynı şekilde Sözleşme'nin 15. maddesi kapsamında da benzer bir
düzenleme ile kötü muamele yasağına ilişkin herhangi bir istisna
öngörülmemiştir (Ali Rıza Özer ve diğerleri
[GK], B. No: 2013/3924, 6/1/2015, § 74).
34. Öte yandan bir muamelenin Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü
fıkrasının kapsamına girebilmesi için asgari bir ağırlık derecesine ulaşmış
olması gerekmektedir. Bu asgari eşik göreceli olup her olayda asgari eşiğin
aşılıp aşılmadığı somut olayın özellikleri dikkate alınarak
değerlendirilmelidir. Bu bağlamda muamelenin süresi, fiziksel ve ruhsal
etkileri ile mağdurun cinsiyeti, yaşı ve sağlık durumu gibi faktörler önem
taşımaktadır (Tahir Canan, § 23).
Değerlendirmeye alınacak bu unsurlara muamelenin amacı ve kastı ile ardındaki
saik de eklenebilir. Ayrıca kötü muamelenin, heyecanın ve duyguların yükseldiği
durumda meydana gelip gelmediği de dikkate alınması gereken diğer bir faktördür
(Cezmi Demir ve diğerleri, B. No:
2013/293, 17/7/2014, § 83).
35. Bir ceza veya muamelenin insanlık
dışı ya da aşağılayıcı
olarak nitelendirilebilmesi için belirli bir yasal muamele veya ceza ile
bağlantılı ızdırap veya aşağılamanın kaçınılmaz
unsurlarının ötesine geçmesi gerekmektedir (Cem
Özen, B. No: 2014/1328, 29/9/2016, § 55).
36. Anayasa'nın 17. maddesi ve Sözleşme’nin 3. maddesi, belirli
bir yasal muamele kapsamında güç kullanımını yasaklamamaktadır. Ancak sınırları
belli bazı durumlarda ve sadece kaçınılmaz ve asla aşırı olmaması koşuluyla
güvenlik güçleri tarafından güce başvurulmasının kötü muamele olmadığı kabul
edilmektedir (Ali Rıza Özer ve diğerleri,
§§ 81, 82).
37. Kolluk görevlileri, görevini yaparken direnişle karşılaşması
hâlinde bu direnişi kırmak amacıyla ve direnişi kıracak ölçüde zor kullanmaya
yetkilidir. Fiilî bir saldırının varlığı hâlinde kolluk görevlileri ayrıca
meşru savunma kapsamında zor kullanma yetkisine sahiptirler. Ancak zor
kullanımı yalnızca zorunlu hâllerde başvurulabilecek bir yol olduğu gibi,
başvurulacak güç ölçülü ve kademeli olmalıdır (Arif
Haldun Soygür, B. No: 2013/2659,
15/10/2015, § 51).
ii. İlkelerin Olaya
Uygulanması
38. İncelemeye konu olayda kamera kayıtları ve taraf
beyanlarıyla sabit olduğu şekilde, adliye içinde önlem alan kolluk görevlileri
ile başvurucunun da içinde olduğu, polis barikatını aşmaya çalışan grup
arasında arbede yaşanmış; grup barikatı aşmaya çabalarken polis memurları da
grubu engellemeye çalışmıştır. Yaşanan bu olaylar sırasında hem polis
memurlarından hem de avukat grubundan yaralananlar olmuştur.
39. Başvurucu, kolluk görevlilerinin gruba müdahalesi sırasında
fiziksel şiddete maruz kaldığını belirtmektedir.
40. Başvurucunun şikâyeti üzerine başlatılan soruşturma
kapsamında sağlık raporları, kamera kaydı ve taraf beyanlarından oluşan
delillerin toplandığı, kamera kayıtlarında başvurucuya karşı kuvvet
kullanımının gerekli olmadığı ya da kuvvet kullanımında sınırın aşıldığına
ilişkin bir veriye rastlanmadığı anlaşılmaktadır.
41. Kamera kayıtlarında başvurucunun yaralanmasına sebebiyet
veren bir eylem tespit edilmemekle birlikte başvurucunun sağlık raporuyla
tespit edilen yaralanmalarının yaşanan arbede sırasında meydana gelebilecek
nitelikte olduğu anlaşılmaktadır. Başvurucu sağlık raporunda tespit edilenler
dışında bir yaralanması olduğunu da ileri sürmemiştir.
42. Başvurucunun kendisini hedef alarak gerçekleştirilen bir
darp eyleminden bahsetmediği ve gruba müdahale sırasında yaralanmasına
sebebiyet verildiğini ileri sürdüğü, yaralanmalarının yaşanan arbede sırasında
meydana gelmesinin olası olduğu ve yaralanmanın hafif niteliği
değerlendirildiğinde, kolluk görevlileri tarafından başvurucuya karşı zor
kullanma sınırının aşılmadığı sonucuna ulaşan savcılık ve sulh ceza hâkimliği
kararlarının keyfi veya hatalı olduğu söylenemez.
43. Açıklanan gerekçelerle kötü muamele yasağının ihlal
edilmediğine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın
kişi bakımından yetkisizlik
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın
KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına
alınan kötü muamele yasağının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA,
D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
3/7/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.