TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
M.A.B. BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2015/288)
|
|
Karar Tarihi: 19/11/2020
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
GİZLİLİK TALEBİ KABUL
Başkan
|
:
|
Kadir ÖZKAYA
|
Üyeler
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
|
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Yıldız SEFERİNOĞLU
|
Raportör
|
:
|
Fatma Gülbin ÖZCÜRE
|
Başvurucu
|
:
|
M.A.B.
|
Vekili
|
:
|
Av. Yalçın TORUN
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, astsubay olan başvurucunun sosyal medya
hesabından üstleri hakkında yapmış olduğu paylaşımlar sebebi ile hakkında Türk
Silahlı Kuvvetlerinden ayırma işlemi tesis edilmesinin ifade özgürlüğünü, adil
yargılanma hakkını ve masumiyet karinesi ilkesini ihlal ettiği iddiasına
ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 7/1/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle
olaylar özetle şöyledir:
8. 1972 yılında Mersin'in Mut ilçesinde doğan başvurucu
10/7/2013 tarihine kadar Türk Silahlı Kuvvetlerinde (TSK) astsubay olarak görev
yapmıştır.
A. Başvurucu Hakkındaki Askerî Ceza Soruşturmaları ve
Yargılaması Süreci
9. Başvurucu hakkında 4/5/2012 ve 29/4/2013 tarihlerinde
olmak üzere Kara Kuvvetleri Komutanlığı Ağrı 12. Mekanize Piyade Tugay
Komutanlığı Askerî Savcılığı (Askerî Savcılık) tarafından iki farklı iddianame
tanzim edilmiştir.
10. Askerî Savcılık tarafından düzenlenen 4/5/2012
tarihli ilk iddianame 17/4/2012 ve 22/4/2012 tarihli iki ayrı eylemi konu
edinmektedir.
11. 17/4/2012 tarihinde Ağrı'nın Eleşkirt ilçesi 12.
Mekanize Piyade Tugayı 2. Mekanize Piyade Tabur ve Karargah Bölük Komutanlığı
emrinde piyade başçavuş olarak görev yapan başvurucu, görev yaptığı bölüğü ile
birlikte içtima düzeni almış tekmil vermek için bölük komutanını beklerken
içtima alanının önündeki yoldan geçmekte olan Piyade Binbaşı R.G.ye dönerek
cephe selamında durmuştur. R.G.nin başvurucunun selamını almaması üzerine
başvurucu 29 er/erbaş ve 4 rütbeli askerî personel önünde R.G.ye "Neden
selamımı almıyorsunuz komutanım?" şeklinde bir soru yöneltmiştir. R.G.
başvurucunun bu sorusu üzerine "Sen bana cephe selamı veriyorsun. Selam
vermeyi bilmiyorsan o rütbeyi neden taşıyorsun?" şeklinde bir yanıt
vermiştir. Başvurucunun R.G.nin bu yanıtına karşılık olarak "Üstüm
olarak bana selam vermeyi siz öğretin komutanım." şeklinde cevap
vermesi akabinde R.G. "Sana selam nasıl verilir öğreteceğim,
göreceksin." şeklinde bir yanıtla diyaloğu sonlandırmıştır.
12. 22/4/2012 tarihinde ise başvurucu ve R.G. Eleşkirt
İlçe merkezinde karşılaşmışlardır. Başvurucu, R.G.yi "a.ına
k.yayım" diyerek boğazından itmiş; ardından "Erkeksen arkaya
gidelim. Orada görüşelim." şeklinde bir ifade yöneltmiştir. Başvurucu
sonrasında "Şerefsiz, terbiyesiz" ifadelerini kullanarak olay
yerinden uzaklaşmıştır.
13. Başvurucunun 4/5/2012 tarihli iddianame ile Binbaşı
R.G.ye karşı işlediği iddia olunan eylemler sebebi ile üste fiilen taarruz,
üste hakaret ve toplu asker karşısında üste saygısızlık suçlarından
cezalandırılması talep edilmektedir.
14. Başvurucu bireysel başvuru dosyasına Askerî Savcılık
tarafından düzenlenen 4/5/2012 tarihli iddianameye ilişkin yargılamaya dair
herhangi bilgi veya belge sunmamıştır.
15. 29/4/2013 tarihli iddianame ise başvurucunun Twitter
isimli sosyal medya platformundaki hesabından üstleri ve TSK hakkında toplam
kırk yedi paylaşımda bulunduğu iddiasını içermektedir. Yayımlanan paylaşımların
bazıları şu şekildedir:
"TSK disiplin kanunu ile bu
kenerallere fişleme iznini dolaylı olarak siz verdiniz. Merak ediyorum yüzünüz
kızarıyor mudur?
Bağışlarımızı kene ral vakıflarına değil
temada yapalım. Eleşkirtli astsubaylar buna firesiz uydu. Örnek alınır firesiz
umarım.
Komutan talimat vermiş, vakıflar bir
daha araştırılsın. Tebellüğ belgesi olsun demiş. Ne oldu? Zoruna mı gitti?
Bugün kene rallin az mı yedi acaba?
Saltanat kalktı diye söyleniyor.
Gerçekten kalktı mı? Yoksa çoklu kena rallere mi geçti? Ne dersiniz?
Malbaylar sıfatlarından rahatsız imiş.
Neden rahatsız oluyorsun kardeşim? Sıfatın size yakışıyor. Maaaaalbayıım.
Ey TSK sende adalet kavramının şerefi
olsa bu kadar MLBY LARI batıda değil doğuda çalıştırırsın.
Dünyada hak etmediği saygı gören iki
mahluk açıklıyorum. Hindistan'da İNEKLER, Türkiye'de SUBAYLAR.
Astsubaylar subaylarla kardeşmiş. Git
kendine PKK'yı kardeş seç. Bizden size kardeş olmaz. Olsa olsa karadaş olur.
Ağrı'da kantin soygunu bir densiz olan
B.E.nin iftirası ile Balporsuğuna atılmaya çalışılıyor.
Ağrı'da askeri kantini çalıştıramayan
yerden bitme subay, bir astsubaya iftira atarak şerefsizliğini taçlandırdı.
Ağrı Eleşkirt'te kantinde yapılan
yolsuzluğu bir astsubaya atmak için tugay arazi aramasına çıkartıldı. Sonuç
eski kantin başkanı ödüllendirildi.
Düşünebiliyor musun 1 ay önceki kantin
başkanı tahkikat heyeti başkanı yani kuzu kurda teslim edilmiş. "
16. Başvurucu tarafından sosyal medya hesabından
yapıldığı ileri sürülen söz konusu paylaşımlar başvurucu ile aynı tugayda görev
yapan astsubay H.K. tarafından yeniden paylaşılmıştır. Başvurucunun yazıp
yayımladığı ileri sürülen ve H.K. tarafından da paylaşılan iletilerin bazıları
şu şekildedir:
"Generallere kıyaslasam ne varmış
meslek hayatımın 16 yılını doğuda hangi kenaral benim kadar kalmış doğuda
En tecrübeli o.... Albaylardır.
Denetlemelerde uzmanlıkları artmış ve tecrübe kınına sığmaz olmuş. İçlerinde
mekik uzmanı bile var.
Uzaman kanunu 3 saatte yazılmış. Ama 30
yıldır değiştirilemiyor. Değiştirilmesi için keneral zammı olmalı"
17. Başvurucunun söz konusu paylaşımları nedeni ile
müteaddit zincirleme üste hakaret (20 defa) ve üste hakaret (2 defa)
suçlarından cezalandırılması talep edilmiş ve başvurucu hakkında askerî ceza
mahkemesinde dava açılmıştır.
18. Başvurucu tarafından bireysel başvuru dosyasına
sunulan 27/11/2018 havale tarihli dilekçe ve ekinde yer alan belgeden,
21/1/2017 tarihli 6771 sayılı Kanun ile Anayasa'nın 145. maddesinde düzenlenen
"Askeri Yargı" maddesinin yürürlükten kaldırılmasının ardından
başvurucu hakkındaki yargılamaya Eleşkirt Asliye Ceza Mahkemesi tarafından
devam edildiği anlaşılmaktadır. Mahkeme başvurucu tarafından yapılan bireysel
başvuru sonrasında 12/10/2018 tarihinde karar vermiş olup ilgili paylaşımların
yapıldığı Twitter hesabının başvurucu tarafından kullanıldığı hususunun tespit
edilemediğini belirterek başvurucunun delil yetersizliğinden beraatine
hükmetmiş, karar istinaf edilmeksizin kesinleşmiştir.
B. Başvurucunun TSK'dan İlişiğinin Kesilmesine Dair
İşleme Karşı Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde Açtığı İptal Davası Süreci
19. 4/5/2012 ve 29/4/2013 tarihli iddianamelerde ileri
sürülen hususlar ile başvurucunun özlük ve sicil dosyası incelenerek başvurucu
hakkında TSK'dan ayırma süreci başlatılmıştır. İlgili silsile takip edilerek
nihayetinde Genelkurmay Başkanlığının uygun görüşü ve Millî Savunma
Bakanlığının onayı ile başvurucunun 10/7/2013 tarihinde kesin olarak TSK'dan
ilişiği kesilmiştir.
20. Başvurucu; söz konusu sosyal medya hesaplarının
kendisine ait olmadığını ve söz konusu iletilerin kendisi tarafından yazılıp
yayımlanmadığını, hakkındaki ceza yargılaması devam ederken savunması dahi
alınmadan hakkında TSK'dan ayırma işlemini gerçekleştirilmesinin ifade özgülüğünü
ihlal ettiğini belirterek işlemin yürütmesinin durdurulması ve iptali talebi
ile Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde (AYİM) dava açmıştır.
21. Yapılan yargılama sonucunda AYİM 1. Dairesi (Mahkeme)
13/5/2014 tarihinde davanın reddine karar vermiştir. Mahkeme, gerekçesinde
usule ve esasa ilişkin şu değerlendirmelerde bulunmuştur:
i. Usule ilişkin olarak yapılan değerlendirme 31/1/2013
tarihli 6413 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Disiplin Kanunu'nun geçici 1.
maddesinin (4) numaralı fıkrasının son cümlesine dair yapılan Anayasa'ya
aykırılık itirazının bekletici mesele yapılıp yapılmamasına ilişkindir.
Mahkeme, görülmekte olan başka bir dosyada 6413 sayılı Kanun'un yürürlüğe
girişinin idarenin takdirine bağlı olarak yönetmelik hükmüne bağlanması sebebi
ile Anayasa'ya aykırılık itirazında bulunulduğunu ancak söz konusu yönetmeliğin
12/4/2014 tarihinde Resmî Gazete'de yayımlanması sebebi ile 6413 sayılı
Kanun'un geçici 1. maddesinin yargılama sırasında yürürlükten kalktığını
belirterek Anayasa Mahkemesinin kararının bekletici mesele yapılmamasına karar
vermiştir.
ii. Mahkeme esasa ilişkin olarak yaptığı değerlendirmede
ise başvurucunun sicil ve özlük dosyasında bulunan bilgilerle başvurucu
hakkında tanzim edilen 4/5/2012 ve 29/4/2013 tarihli iddianameler birlikte
değerlendirmiştir. Başvurucunun sicil dosyasının incelenmesi sonucunda
başvurucunun sicil notlarının "iyi" olduğunu ve sicil
dosyasında başvurucuya ait on dokuz takdir belgesi bulunduğunu belirten
Mahkeme, başvurucu hakkında farklı sicil üstlerince bildirilmiş çeşitli olumsuz
kanaatlere de rastlandığını belirtmiştir. Başvurucunun "tabur
bölgesinde bulunmama", "askeri terbiye kurallarına uymama",
"amir ve üste saygısızlık", "haftalık bakıma nezaret
etmeme" "emre itaatsizlik", dedikodu yapmak", "idari
makamları boş yere işgal etmek", istirahat aldığını amirine
bildirmemek", telefonlara cevap vermemek", idari teste
katılmamak", "izin almadan sevk almak", dilekçesinde amirine
saygısızlık yapmak" eylemlerinden 6 defa uyarı, 1 defa ikaz, 4 defa
göz hapsi ve 1 defa oda hapsi aldığını belirten Mahkeme; tüm bu hususlara ek
olarak 26/4/2013 tarihli iddianamede yer verilen ve başvurucu tarafından
yapıldığı belirtilen paylaşımların başvurucudan sadır olup olmadığı yahut söz
konusu paylaşımların ceza hukuku bakımından suç teşkil edip etmediğiyle ilgili
bir değerlendirme yapmadığını, yalnızca paylaşımların vahametini nazara
aldığını belirterek başvurucunun kamu hizmetinde istihdamına devam edilmesinin
kamu yararına açıkça aykırılık teşkil ettiği sonucuna varmıştır. Bu değerlendirmeler
ışığında başvurucunun disiplinsizlik nedeni ile tesis edilen ayırma işleminin
iptali talebini reddetmiştir.
22. Başvurucu tarafından karar düzeltme talebinde
bulunulmuş ise de AYİM tarafından yapılan inceleme neticesinde 18/11/2014
tarihinde karar düzeltme isteminin reddine karar verilmiştir.
23. Ret kararı başvurucuya 11/12/2014 tarihinde tebliğ
edilmiş, başvurucu 7/12/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ
HUKUK
A. Ulusal Hukuk
1. Kanun
24. 27/7/1967 tarihli ve 926 sayılı Türk Silahlı
Kuvvetleri Personel Kanunu'nun "Çeşitli nedenlerle Silahlı Kuvvetlerden
ayrılacak astsubaylar hakkında yapılacak işlem" kenar başlıklı mülga
94. maddesinin (b) fıkrası şöyledir:
"b) Disiplinsizlik ve ahlaki durum
sebebiyle ayırma:
Disiplinsizlik veya ahlaki durumları
sebebiyle Silahlı Kuvvetlerde kalmaları uygun görülmiyen astsubayların hizmet
sürelerine bakılmaksızın haklarında T.C. Emekli Sandığı Kanunu hükümleri
uygulanır.
Değişik: 29/7/1983 - 2870/7 md.) Bu
sebeplerin neler olduğu ve bunlar hakkındaki sicil belgelerinin nasıl ve ne
zaman tanzim edileceği, nerelere gönderileceği, inceleme ve sonuçlandırma ile
gerekli diğer işlemlerin nasıl ve kimler tarafından yapılacağı Astsubay Sicil
Yönetmeliğinde gösterilir. Bu gibi astsubaylardan durumlarının Yüksek Askerî
Şura tarafından incelenmesi Genelkurmay Başkanlığınca gerekli görülenlerin
Silahlı Kuvvetlerden ayırma işlemi, Yüksek Askerî Şura kararı ile
yapılır."
2. Yönetmelik
25. 28/12/1998 tarihli ve 23567 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan
Astsubay Sicil Yönetmeliği'nin "Disiplinsizlik ve Ahlaki Durum
Nedeniyle Ayırma" başlıklı 60. maddesinin (a) ve (b) fıkraları şu
şekildedir:
"Aşağıdaki sebeplerden biri ile
disiplinsizlik veya ahlâkî durumları gereği Türk Silâhlı Kuvvetlerinde kalmaları,
bulunduğu rütbeye veya bir önceki rütbesine ait bir veya birkaç belge ile
anlaşılıp uygun görülmeyenler hakkında, hizmet sürelerine bakılmaksızın
emeklilik işlemi yapılır:
a.
Disiplin bozucu
hareketlerde bulunması, ikaz veya cezalara rağmen ıslah olmaması,
b.
Hizmetin gerektirdiği
şekilde tavır ve hareketlerini ikazlara rağmen düzenleyememesi,"
B. Uluslararası
Hukuk
26. İlgili uluslararası hukuk kuralları için asker
kişilerin ifade özgürlüğü için bkz. Hulusi Özkan, B. No: 2018/18638,
15/11/2018, §§ 17-19; masumiyet karinesi yönünden bkz. Barış Baş [GK],
B. No: 2016/14253, 2/7/2020, §§ 38-40; Galip Şahin, B. No: 2015/6075,
11/6/2018, §§ 18-30.
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
27. Mahkemenin 19/11/2020 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Adil
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddialar
1. Masumiyet
Karinesinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
28. Başvurucu, başvuru formunda söz konusu iletilerin
kendisi tarafından yazılmadığını belirterek, hakkındaki ceza yargılamasının
sonuçlanması beklenmeden TSK'dan ayırma işlemi tesis edilmesinin masumiyet
karinesine aykırılık teşkil ettiğini ileri sürmüştür. Bununla birlikte
27/11/2018 tarihinde başvurucu tarafından Anayasa Mahkemesine bir ek beyan
dilekçesi sunularak, hakkındaki ceza yargılamasının beraat kararı ile
sonuçlandığı belirtilmiş ve masumiyet karinesi yönünden yapılacak incelemede bu
hususun da göz önünde alınması talep olunmuştur.
b. Değerlendirme
29. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile
30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama
Usulleri Hakkında Kanun'un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrasına göre bireysel
başvurunun incelenebilmesi için kamu gücü tarafından ihlal edildiği iddia edilen
hakkın Anayasa'da güvence altına alınmış olmasının yanı sıra Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi (Sözleşme) ve Türkiye'nin taraf olduğu Sözleşme'ye ek
protokoller kapsamına da girmesi gerekir (Onurhan Solmaz, B. No:
2012/1049, 26/3/2013, § 18). Masumiyet karinesi; Anayasa'nın 38. maddesinin
dördüncü, Sözleşme'nin ise 6. maddesinin (2) numaralı fıkralarında
düzenlenmektedir (Ahmet Altuntaş ve diğerleri [GK], B. No: 2015/19616,
17/5/2018, § 7).
30. Bir başka ifadeyle masumiyet karinesi, Anayasa'nın
36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının bir unsuru
olmakla beraber suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar kimsenin suçlu
sayılamayacağı belirtilmek suretiyle Anayasa'nın 38. maddesinin dördüncü
fıkrasında ayrıca düzenlenmiştir (Galip Şahin, B. No: 2015/6075,
11/6/2018, § 37).
31. Masumiyet karinesi, kişinin suç işlediğine dair
kesinleşmiş bir yargı kararı olmadan suçlu olarak kabul edilmemesini güvence
altına alır. Bunun sonucu olarak kişinin masumiyeti asıl olduğundan
suçluluğu ispat külfeti iddia makamına ait olup kimseye suçsuzluğunu ispat
mükellefiyeti yüklenemez. Ayrıca hiç kimse, suçluluğu hükmen sabit oluncaya
kadar yargılama makamları ve kamu otoriteleri tarafından suçlu olarak
nitelendirilemez ve suçlu muamelesine tabi tutulamaz (Kürşat Eyol, B.
No: 2012/665, 13/6/2013, § 26).
32. Adil yargılanma hakkının bir unsuru olan masumiyet
karinesinin sağladığı güvencenin iki yönü bulunmaktadır (Galip Şahin, §
38).
33. Güvencenin birinci yönü kişi hakkındaki ceza
yargılaması sonuçlanıncaya kadar geçen, bir başka ifadeyle kişinin ceza
gerektiren bir suçla itham edildiği (suç isnadı altında olduğu) sürece ilişkin
olup suçlu olduğuna dair hüküm tesis edilene kadar kişinin suçluluğu ve
eylemleri hakkında erken açıklamalarda bulunulmasını yasaklar. Güvencenin bu
yönünün kapsamı sadece ceza yargılamasını yürüten mahkemeyle sınırlı değildir.
Güvence aynı zamanda diğer tüm idari ve adli makamların da işlem ve
kararlarında, suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar kişinin suçlu olduğu
yönünde ima ya da açıklamalarda bulunmamasını gerekli kılar. Dolayısıyla sadece
suç isnadına konu ceza yargılaması kapsamında değil ceza yargılaması ile eş
zamanlı olarak yürütülen diğer hukuki süreç ve yargılamalarda da (idari, hukuk,
disiplin gibi) masumiyet karinesinin ihlali söz konusu olabilir (Galip Şahin,
§ 39).
34. Masumiyet karinesinin ikinci yönü ceza yargılaması
sonucunda mahkûmiyet dışında bir hüküm kurulduğunda devreye girer ve daha
sonraki yargılamalarda ceza gerektiren suçla ilgili olarak kişinin
masumiyetinden şüphe duyulmamasını, kamu makamlarının toplum nezdinde kişinin
suçlu olduğu izlenimini uyandıracak işlem ve uygulamalardan kaçınmasını
gerektirir (Galip Şahin, § 40).
35. Diğer taraftan bilindiği gibi ceza muhakemesi hukuku
ile disiplin hukuku farklı kural ve ilkelere tabi disiplinlerdir. Disiplin
hukuku; kurumun iç düzenini korumayı amaçlayan ve bunun için kamu
görevlilerinin mevzuata, çalışma düzenine, hizmetin gereklerine aykırı
fiillerine yönelik olarak uygulanacak yaptırımları ve bu yaptırımların uygulanmasındaki
usul ve esasları düzenleyen bir hukuk alanıdır. Bazı hâllerde ise kamu
görevlisinin fiili ceza hukuku kapsamında suç tanımına uymasının yanı sıra
disiplin hukuku yönünden de sorumluluk gerektiren bir mahiyet taşıyabilir
(benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Özcan Pektaş, B. No:
2013/6879, 2/12/2015, § 25; Kürşat Eyol, § 30). Böyle bir durumda
Anayasa'da güvence altına alınan masumiyet karinesinin bir eylemi nedeniyle
ilgili hakkında hem ceza hem de disiplin işlemlerinin yürütülmesine engel
teşkil etmediğini, bu iki sürecin eş zamanlı olarak devam etmesinin de önünde
anılan güvence bakımından bir mâni bulunmadığını belirtmek gerekir.
36. Öte yandan ceza muhakemesi sonucunda kişinin müsnet
suçu işlemediğine dair hükümler dışında ceza mahkemesi hükmü, disiplin
makamları açısından doğrudan bağlayıcı değildir. Ancak cezai sorumluluğu
ortadan kalkmış olsa dahi aynı olaylar nedeniyle -daha hafif bir ispat külfeti
temelinde- kişi hakkında başka tür bir sorumluluğun tesis edilmesinin önünde bir
engel bulunmamaktadır (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Özcan
Pektaş, § 25; Kürşat Eyol, § 30).
37. Somut olayda, başvurucu hakkındaki ceza ve disiplin
hukuku süreçlerinin eş zamanlı olarak yürütüldüğü ancak disiplin işlemine karşı
açılan iptal davasının ceza yargılaması devam ederken sonuçlandığı, bu duruma
ek olarak 29/4/2013 tarihli iddianame kapsamında yürütülen ceza davasının ise
bireysel başvurudan sonra 12/10/2018 tarihinde beraat ile sonuçlandığı
görülmektedir. Bu itibarla yapılacak değerlendirmede, disiplin soruşturması ve
yargılaması sürecinde kamu makamlarının karar gerekçelerinde veya kullandığı
dil nedeniyle henüz ceza mahkemesi tarafından suçlu bulunmamış olan
başvurucunun masumiyetine gölge düşürülmesine sebebiyet verilip verilmediğinin
ortaya konulması gerekmektedir.
38. AYİM kararının (bkz. § 21) incelenmesinden başvurucu
hakkında yalnızca 29/4/2013 tarihli iddianamenin dikkate alınmadığı,
başvurucunun özlük ve sicil dosyası ile 4/5/2012 tarihli iddianamedeki
iddiaların da ayırma işleminin değerlendirilmesinde nazara alındığı açıktır.
Gerekçeli kararda özellikle 29/4/2013 tarihli iddianamede hakaret suçuna konu
olduğu ileri sürülen ifadeler yönünden yapılan değerlendirmede ilgili
ifadelerin başvurucuya isnat edilen suçu oluşturup oluşturmadığı konusunda
Mahkeme tarafından bir değerlendirme yapılmasından özellikle kaçınıldığı, bu
hususta devam eden yargılama nazara alınarak son derece özenli bir dil
kullanıldığı görülmektedir.
39. Dolayısıyla başvuruya konu AYİM kararında başvurucunun
suçlu olduğuna yönelik bir ithamın bulunmadığı, suç vasfının ve mahiyetinin
tartışılmadığı, yalnızca somut olayın işlem tarihindeki koşulları dikkate
alınarak mevzuat bağlamında idari yönden değerlendirildiği ve tesis edilen
işlemin hukuka uygun olduğu yönünde hüküm kurulduğu görüldüğünden bireysel
başvuruya konu edilen AYİM kararında masumiyet karinesine yönelik bir
müdahalenin bulunmadığı sonucuna varılmaktadır.
40. Açıklanan gerekçelerle masumiyet karinesine yönelik
bir ihlal olmadığının açık olduğu anlaşılan başvurunun bu kısmının açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
2. Adil
Yargılanma Hakkına İlişkin Diğer İhlal İddiaları Yönünden
a. Başvurucunun İddiaları
41. Başvurucu, görülmekte olan başka bir dosyada 6413
sayılı Kanun'un geçici 1. maddesinin (4) numaralı fıkrasının Anayasa'ya
aykırılık iddiasıyla Anayasa Mahkemesi önüne taşındığını, ancak Mahkemece,
Anayasa Mahkemesinin somut norm denetimine ilişkin kararının bekletici mesele
yapılmadığını belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür. Başvurucu ayrıca disiplin soruşturması sırasında savunmasının
alınmaması nedenle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
Başvurucu son olarak yargılama sırasında delillerinin toplanmadığından şikâyet
etmiştir.
b. Değerlendirme
42. Genel anlamda hakkaniyete uygun bir yargılamanın
yürütülebilmesi için silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama
ilkeleri ışığında taraflara iddialarını sunma hususunda uygun olanakların
sağlanması şarttır. Taraflara tanık delili de dâhil olmak üzere delillerini
sunma ve inceletme noktasında da uygun imkânların tanınması gerekir. Bu anlamda
delillere ilişkin dengesizlik veya hakkaniyetsizlik iddialarının da
yargılamanın bütünü ışığında değerlendirilmesi gerekir (Muhittin Kaya ve
Muhittin Kaya İnşaat Taahhüt Madencilik Gıda Turizm Pazarlama Sanayi ve Ticaret
Ltd. Şti., B. No: 2013/1213, 4/12/2013, § 27).
43. Silahların eşitliği ilkesi, davanın taraflarının usul
hakları bakımından aynı koşullara tabi tutulması ve taraflardan birinin
diğerine göre daha zayıf bir duruma düşürülmeksizin iddia ve savunmalarını
makul bir şekilde mahkeme önünde dile getirme fırsatına sahip olması anlamına
gelir (Yaşasın Aslan, B. No: 2013/1134, 16/5/2013, § 32). Adil
yargılanma hakkının unsurlarından olan çelişmeli yargılama ilkesi taraflara
dava dosyası hakkında bilgi sahibi olma ve yorum yapma hakkının tanınmasını ve
bu nedenle tarafların yargılamanın bütününe aktif olarak katılmasını
gerektirmektedir. Bu anlamda mahkemece tarafların dinlenilmemesi, taraflara
delillere karşı çıkma imkânı verilmemesi yargılama faaliyetinin hakkaniyete
aykırı hâle gelmesine neden olabilecektir (Abdullah Özen, B. No:
2013/4424, 6/3/2014, § 21).
44. Ceza davaları ile medeni hak ve yükümlülüklere
ilişkin davaların usul kuralları da dâhil olmak üzere yargılamanın tüm
aşamalarında silahların eşitliği ilkesi ve çelişmeli yargılama hakkının güvence
altına alınarak adil yargılanma hakkının korunması hukuk devleti olmanın bir
gereğidir. Asıl kural tarafların eşit şartlarda yargılamaya katılımının
sağlanması, gösterdikleri kanıtlardan ve sundukları görüşlerden bilgi sahibi
olması, bunlarla ilgili görüşlerini bildirebilme imkânının kendilerine
verilmesidir (benzer değerlendirmeler için bkz. Taylan Özgür Tor, B. No:
2013/2454, 12/3/2015, § 43).
45. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında,
kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel
başvuruda incelenemeyeceği belirtilmiştir. Bu kapsamda ilke olarak mahkemeler
önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin
değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile
uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun adil olup olmaması bireysel başvuru konusu
olamaz. Ancak bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlüklere müdahale teşkil
eden, bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik içeren yorum, uygulama ve
sonuçlar Anayasa Mahkemesinin denetim yetkisi kapsamındadır (Ahmet Sağlam,
B. No: 2013/3351, 18/9/2013, § 42).
46. Anayasa'nın 152. maddesinin birinci fıkrasında bir
davaya bakmakta olan mahkemenin, uygulanacak bir kanun veya Cumhurbaşkanlığı
kararnamesinin hükümlerini Anayasa'ya aykırı görmesi veya taraflardan birinin
ileri sürdüğü aykırılık iddiasının ciddi olduğu kanısına varması halinde
Anayasa Mahkemesinin bu konuda vereceği karara kadar davayı geri bırakacağı;
aynı maddenin üçüncü fıkrasında ise Anayasa Mahkemesinin, işin kendisine
gelişinden başlamak üzere beş ay içinde kararını vereceği ve açıklayacağı, bu
süre içinde karar verilmezse mahkeme davayı yürürlükteki kanun hükümlerine göre
sonuçlandıracağı hükme bağlanmıştır.
47. Anayasa itiraz yoluna başvuran mahkemenin Anayasa
Mahkemesi kararını bekletici mesele yapmasını zorunlu kılmış, ancak mahkemenin
beklemeye mecbur olduğu süreyi işin Anayasa Mahkemesine ulaştığı tarihten
itibaren beş ay ile sınırlı tutmuştur. Bu süreden sonra mahkemenin Anayasa
Mahkemesi kararını beklemesini zorunlu kılan anayasal bir hüküm
bulunmamaktadır. Anayasa Mahkemesine yapılan itiraz başvurusunun, işin Anayasa
Mahkemesine ulaştığı tarihten itibaren beş aylık sürenin geçmesinden sonraki
dönemde bekletici mesele yapılıp yapılmayacağı konusunda mahkemenin mutlak
takdir yetkisi bulunmaktadır. Bu nedenle başvurucunun derece mahkemesinin beş
aylık süreden sonra da Anayasa Mahkemesi kararını bekletici mesele yapması
gerektiğine dair iddiasının savunulabilir bir temeli bulunmamaktadır.
48. Somut olayda başvurucu, ayırma işleminin iptali
istemiyle tarafsız ve bağımsız yargılama yapan AYİM nezdinde dava açarak anılan
işleme yönelik bilgi ve kanıtlar ile iddia ve savunmalarını yargı mercilerine
sunma fırsatı elde etmiştir. Yargılama bir bütün olarak değerlendirildiğinde
işlemin tesisi aşamasında savunma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddiaların
yargılamanın adil bir şekilde yürütülmesini engelleyecek bir duruma yol açacak
nitelikte olmadığı görülmüştür. Dolayısıyla başvurucunun savunma hakkına
yönelik iddialarının açıkça dayanaktan yoksun olduğu anlaşılmaktadır.
49. Başvurucu tarafından ileri sürülen diğer iddialar,
mahkemelerce delillerin değerlendirilmesi ve hukuk kurallarının yorumlanmasına
ilişkin olup mahkeme kararlarında bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik
oluşturan bir hususun da bulunmadığı dikkate alındığında ihlal iddialarının
kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu anlaşılmaktadır.
50. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının diğer
kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. İfade Özgürlüğünün
İhlal Edildiğine İlişkin İddia Yönünden
1. Başvurucunun
İddiaları
51. Başvurucu, yargılama konusu ifadelerin kendisi
tarafından yazıldığını kabul etmemektedir. Bununla birlikte başvurucu söz
konusu ifadelerin ifade özgürlüğü kapsamında kaldığını, hakkında tesis edilen
resen ayırma işleminin anayasal bir hak olan ifade özgürlüğünü de ihlal
ettiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
52. Anayasa'nın iddianın değerlendirilmesinde dayanak
alınacak "Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti" kenar başlıklı
26. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Herkes, düşünce ve kanaatlerini
söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve
yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın
haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar.
...
Bu hürriyetlerin kullanılması, ... kamu
düzeni, ...amaçlarıyla sınırlanabilir. .
..
Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin
kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunla düzenlenir."
a. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
53. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı
anlaşılan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas
Yönünden
i. Müdahalenin
Varlığı
54. Başvurucu hakkında sosyal medya hesabında yapmış
olduğu paylaşımlar da gözetilerek TSK'dan resen ayırma işlemi tesis edilmiştir.
O hâlde başvurucunun ifade özgürlüğüne yönelik bir müdahale söz konusudur.
ii. Müdahalenin
İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
55. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde
belirtilen koşullara uygun olmadığı müddetçe Anayasa’nın 26. maddesinin
ihlalini teşkil edecektir. Anayasa’nın 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, ...
yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve
ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ... demokratik toplum düzeninin
... gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
56. Bu sebeple müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde
öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen kanunlar tarafından öngörülme,
Anayasa’nın ilgili maddesinde belirtilen nedenlere dayanma ve demokratik toplum
düzeninin gereklerine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının
belirlenmesi gerekir.
(1) Kanunilik
57. Müdahaleye dayanak olan 926 sayılı Kanun'un "Çeşitli
nedenlerle Silahlı Kuvvetlerden ayrılacak astsubaylar hakkında yapılacak
işlem" kenar başlıklı 94. maddesinin (b) fıkrası ile 28/12/1998
tarihli Astsubay Sicil Yönetmeliği'nin 60. maddesinin (a) ve (b) fıkralarının
kanunla sınırlama ölçütünü karşıladığı sonucuna varılmıştır.
(2) Meşru Amaç
58. Astsubay olan başvurucunun sosyal medya hesapları
aracılığı ile üstleri hakkında birtakım açıklamalarda bulunması sebebi ile
başvurucu hakkında TSK'dan resen ayırma işlemi tesis edilmiştir. Güvenlik
kuruluşlarının kendine özgü disiplin kuralları vardır ve bu kurallar hem
güvenlik kuruluşlarının belirli bir düzen içinde çalışması hem de daha iyi
hizmet üretmesi için zorunluluktur. Dolayısıyla başvurucunun ifade özgürlüğüne
yapılan müdahalenin Anayasa'nın 26. maddesinin ikinci fıkrasında sayılan kamu
düzeninin sağlanması meşru amacını taşıdığı sonucuna varılmıştır.
(3) Demokratik
Toplum Düzeninin Gereklerine Uygunluk
(a) Genel
İlkeler
(i) Demokratik Toplumda İfade Özgürlüğünün Önemi
59. Anayasa Mahkemesi ifade özgürlüğü bağlamında
demokratik toplum düzeninin gerekleri ifadesinden ne anlaşılması
gerektiğini daha önce pek çok kez açıklamıştır. İfade özgürlüğü kişinin haber
ve bilgilere, başkalarının fikirlerine serbestçe ulaşabilmesi, düşünce ve
kanaatlerinden dolayı kınanamaması ve bunları tek başına veya başkalarıyla
birlikte çeşitli yollarla serbestçe ifade edebilmesi, anlatabilmesi,
savunabilmesi, başkalarına aktarabilmesi ve yayabilmesi anlamına gelir.
Çoğunluğa muhalif olanlar da dâhil olmak üzere düşüncelerin her türlü araçla
açıklanması, açıklanan düşünceye paydaş sağlanması, düşünceyi gerçekleştirme ve
gerçekleştirme konusunda başkalarını ikna etme çabaları ve bu çabaların
hoşgörüyle karşılanması çoğulcu demokratik düzenin gereklerindendir.
Dolayısıyla toplumsal ve siyasal çoğulculuğu sağlamak, her türlü düşüncenin
barışçıl bir şekilde ve serbestçe ifadesine bağlıdır. Bu itibarla düşünceyi
açıklama ve yayma özgürlüğü demokrasinin işleyişi için yaşamsal önemdedir (Bekir
Coşkun [GK], B. No: 2014/12151, 4/6/2015, §§ 33-35; Mehmet Ali Aydın [GK],
B. No: 2013/9343, 4/6/2015, §§ 42, 43; Tansel Çölaşan, B. No: 2014/6128,
7/7/2015, §§ 35-38).
(ii)Müdahalenin Demokratik Toplum Düzeninin Gereklerine
Uygun Olması
60. Anayasa Mahkemesinin daha önce bu konuda detaylı
olarak açıklama yaptığı kararlar için bkz. Bekir Coşkun, §§ 44, 47, 48,
51, 57; Mehmet Ali Aydın, §§ 68-72; AYM, E.2018/69, K.2018/47,
31/5/2018, § 15; AYM, E.2017/130, K.2017/165, 29/11/2017, § 18; Tansel
Çölaşan, §§ 46, 49-51; Hakan Yiğit, B. No: 2015/3378, 5/7/2017, §§
58, 59, 61, 66, 68; Meral Özata Özgürol, B. No: 2015/2326, 26/12/2018,
§§ 33-36.
61. Buna göre ifade özgürlüğüne yapılan bir müdahale,
zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılamıyorsa ya da zorunlu bir toplumsal
ihtiyacı karşılamakla birlikte orantılı değilse demokratik toplum düzeninin
gereklerine uygun bir müdahale olarak değerlendirilemez.
(iii) Askerlerin
İfade Özgürlüğü
62. Anayasa’nın 26. maddesinin asıl işlevi herkesin ifade
özgürlüğünü korumaktır. Toplumun bütün bireylerine tanınan ifade özgürlüğünden
şüphesiz askerler de yararlanır. Bununla birlikte Anayasa’nın 12. maddesinin “Temel
hak ve hürriyetler, kişinin topluma, ailesine ve diğer kişilere karşı ödev ve
sorumluluklarını da ihtiva eder.” biçimindeki ikinci fıkrası, kişilerin
temel hak ve hürriyetleri kullanırken sahip oldukları ödev ve sorumluluklara
gönderme yapar (Engin Kabadaş, B. No: 2014/18587, 6/7/2017, § 36).
63. Anayasa Mahkemesi, belirli meslekleri ifa eden kamu
görevlilerinin ifade özgürlüğüne yapılan müdahaleleri değerlendirirken özel
nitelikteki bu meslekleri ifa eden kamu görevlilerinin mesleki hiyerarşi
kurallarına uyma yükümlülükleri ile ifade özgürlükleri arasında bir denge
sağlanıp sağlanmadığını olayların bütünselliği içinde gözetecektir. Kullanılan
ifadelerin ve kullanılış biçimlerinin kurumsal disiplinle uyumlu, dengeli ve
sır ifşa etmeyen nitelikte olup olmadığı hususları bu değerlendirmede dikkate
alınacaktır (benzer yönde bkz. Engin Kabadaş, § 37; Adem Talas, §
47).
(b) İlkelerin
Somut Olaya Uygulanması
64. Astsubay olarak görev yapan başvurucu hakkında
4/5/2012 ve 29/4/2013 tarihli iki farklı iddianame tanzim edilmiştir.
Başvurucu, söz konusu iddianamelerde yer alan eylemleri ve hakkındaki özlük
dosyasındaki olumsuz kanaatler ile almış olduğu önceki disiplin cezaları
birlikte gözetilerek TSK'dan disiplinsizlik nedeni ile resen ayırma işlemi
cezası ile cezalandırılmıştır. Başvurucu tarafından idari işlemin iptali talebi
ile dava açılmıştır. Yapılan yargılama sonucunda ilk derece mahkemesi
-başvurucunun özlük dosyasındaki bilgilerini de dikkate alarak- söz konusu
ifadelerin niteliği ve niceliği itibari ile vahim nitelikte olduğunu belirtmiş
ve başvurucunun kamu hizmetinde istihdam edilmesinin kamu yararına açıkça
aykırılık teşkil ettiği sonucuna ulaşmıştır. Başvurucu 29/4/2013 tarihli
iddianamede yer verilen ifadeler sebebi ile hakkında tesis edilen ayırma
işleminin ifade özgürlüğünü ihlal ettiğini ileri sürmektedir.
65. İfade özgürlüğü bakımından başvurucu hakkında verilen
beraat kararından bağımsız olarak değerlendirme yapılacaktır.
66. Gerek 926 sayılı Kanun'un 94. maddesinin (b) fıkrası
gerekse Astsubay Sicil Yönetmeliği'nin 60. maddesinin (a) ve (b) fıkraları ile
korunması amaçlanan değerin askerî disiplin olduğu anlaşılmaktadır. Şüphesiz ki
silahlı kuvvetler teşkilatının ülke menfaatleri için işlevini gerektiği şekilde
yerine getirebilmesi bakımından askerî personel için getirilen disiplin kuralları
büyük önem taşımaktadır. Yargılamaya konu, silahlı kuvvetler teşkilatının subay
sınıfına yöneltilen söz konusu ifadelerin silahlı kuvvetler teşkilatını ve bu
teşkilatta başvurucunun hiyerarşik amiri konumunda bulunan çalışanlarını
küçültücü ve aşağılayıcı nitelikte bulunduğu açıktır. Bu bağlamda ifadelerin,
bir silahlı kuvvetler mensubu olan başvurucudan sadır olduğu kabul edildiğinde,
askerî disiplin üzerinde olumsuz tesir yaratacağı tartışmadan uzaktır.
67. İlave olarak ifadelerin hangi koşullar altında ve
hangi olaylar üzerine yazılıp yayımlandığı konusunda gerek bireysel başvuru
formunda gerekse ilk derece mahkemesince yapılan yargılama sırasında başvurucu
tarafından herhangi bir açıklama da yapılmamıştır. Kullanılan ifadelerin sayısı
ve ağırlığı ile bu durum birlikte gözönünde alındığında ifadeler konusunda
Mahkeme tarafından yapılan değerlendirmenin temelsiz olmadığı
değerlendirilmiştir.
68. Ayrıca askerî makamlara zarar verebilecek veya itibar
kaybı oluşturabilecek söz konusu ifadeler, internet mecrasında yayımlanarak
geniş kitlelere ulaştırılmıştır. Bu durumun sonucu olarak yayımlanan ifadelerin
bir kısmının başvurucu ile aynı birlikte çalışan Astsubay H.Y. tarafından da
paylaşıldığı görülmektedir. Söz konusu durum ifadelerin askerî disiplin üzerinde
yaratabileceği olumsuz etkinin bir sonucudur ve söz konusu tesirin etki
alanının ifadelerin kullanıldığı mecranın etkisi önemli ölçüde artabileceği de
unutulmamalıdır.
69. Tüm bunlara ek olarak başvuru hakkında tesis edilen
ayırma işleminde yalnızca ifade özgürlüğü yönünden incelemeye konu edilen
ifadelerin gözetilmediği başvurucun özlük ve sicil dosyası ile 4/5/2012 tarihli
iddianameye konu edilen eylemlerin de nazara alındığı açıktır.
70. Sonuç olarak yukarıdaki hususlar dikkate alındığında
ve somut olayın koşullarında astsubay olarak görev yapan başvurucu hakkında
uygulanan TSK'dan resen ayırma şeklindeki disiplin cezasının zorunlu bir
toplumsal ihtiyacı karşıladığı sonucuna varılmıştır. İlk derece mahkemesinin
gerekçeleri, başvurucunun ifade özgürlüğüne yapılan müdahale için yeterli ve
ilişkili sayılmalıdır. Verilen kararda, başvurucunun ifade özgürlüğü ile onun
ödev ve sorumlulukları arasında adil bir denge kurulmuştur.
71. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 26. maddesinde
güvence altına alınan ifade özgürlüğünün ihlal edilmediğine karar verilmesi
gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Kamuya açık belgelerde başvurucunun kimliğinin gizli
tutulması talebinin KABULÜNE,
B. 1. Masumiyet karinesinin ihlal edildiğine ilişkin
iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
2. Adil yargılanma hakkına ilişkin diğer ihlal iddialarının
açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. İfade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın
KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
C. Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade
özgürlüğünün İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
D. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde
BIRAKILMASINA
E. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına
GÖNDERİLMESİNE 19/11/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.