TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
HACI AHMET ESKİKANBUR BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2015/2944)
Karar Tarihi: 9/1/2019
Başkan
:
Engin YILDIRIM
Üyeler
Recep KÖMÜRCÜ
Celal Mümtaz AKINCI
Muammer TOPAL
M.Emin KUZ
Raportör Yrd.
Fatih ALKAN
Başvurucu
Hacı Ahmet ESKİKANBUR
Vekili
Av. Serkan ÖZGÜL
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1.Başvuru, soyadı değişikliği talebinin reddedilmesi nedeniyle özel hayata saygı hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 16/2/2015 tarihinde yapılmıştır.
3.Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu 1994 yılında İsviçre vatandaşı K. Schmid ile evlenmiştir. Türk ve İsviçre vatandaşı olan başvurucu, İsviçre'de yaşamaktadır.
9. Başvurucu, Eskikanbur olan soyadının Schmid şeklinde değiştirilmesi talebiyle Kahramanmaraş 2. Asliye Hukuk Mahkemesinde (Mahkeme) 9/4/2013 tarihinde dava açmıştır. Başvurucu dava dilekçesinde, yurt dışında uzun yıllardır Schmid soyadını kullandığını, İsviçre resmî makamları tarafından adına düzenlenen kimlik kartında soyadının Schmid olarak geçtiğini, Türk nüfus kaydında soyadının Eskikanbur olması nedeniyle resmî işlemlerde ve iş yaşamında karışıklıklar ortaya çıktığını, güçlükler yaşadığını belirtmiştir. Başvurucu, demirci anlamına gelen Schmid kelimesinin incitici, kamu düzenini bozan ya da ahlak kurallarına aykırılık oluşturan bir anlamının olmadığını, ayrıca yabancı harf içermediğini ileri sürmüştür.
10. Mahkemenin 25/10/2013 tarihli kararıyla davanın kabulü ile başvurucunun Eskikanbur olan soyadının Schmid olarak tashihine karar verilmiştir. Karar gerekçesinde; İsviçre makamları tarafından başvurucuya verilen resmî kimlik kartında soyadının Schmid olduğu, başvurucunun yurt dışında bu soyadı ile tanınıp bilindiği, talepte bulunduğu şekilde soyadının değiştirilmesinde yasal bir engelin olmadığı ve davanın haklı nedenlere dayandığı belirtilmiştir.
11. Söz konusu karar, Yargıtay 18. Hukuk Dairesinin 20/2/2014 tarihli kararıyla bozulmuştur. Bozma kararının gerekçesinde 21/6/1934 tarihli ve 2525 sayılı Soyadı Kanunu'nun 3. maddesi gereğince yabancı ırk ve millet isimlerinin soyadı olarak kullanılamayacağı belirtilmiştir. Ayrıca anılan Kanun kapsamında çıkarılan 24/12/1934 tarihli ve 2891 sayılı Soyadı Nizamnamesi'nin (Soyadı Nizamnamesi) 7. maddesinde de benzer bir düzenlemenin bulunduğu, yine Soyadı Nizamnamesi'nin 5. maddesinde takılan soyadlarının Türk dilinden alınacağının hükme bağlandığı ifade edilmiştir. Kararda, başvurucunun Eskikanbur olan soyadının Schmid olarak değiştirilmesine karar verilmesinin anılan mevzuatın sözü edilen hükümlerine aykırı olduğu belirtilmiştir.
12. Bozma kararında yer verilen gerekçeler doğrultusunda yapılan yargılama neticesinde Mahkemenin 18/7/2014 tarihli kararıyla davanın reddine hükmedilmiştir.
13. Söz konusu karar Yargıtay 18. Hukuk Dairesinin 8/12/2014 tarihli kararıyla onanmıştır.
14. Nihai karar 16/1/2015 tarihinde başvurucu vekiline tebliğ edilmiştir.
15. Başvurucu 16/2/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
16. 2525 sayılı Kanun'un 3. maddesi şöyledir:
"Rütbe ve memuriyet, aşiret ve yabancı ırk ve millet isimleriyle umumi edeplere uygun olmıyan veya iğrenç ve gülünç olan soyadları kullanılamaz."
17. Soyadı Nizamnamesi'nin 5. maddesi şöyledir:
"Yeni takılan soyadları Türk dilinden alınır."
18. Soyadı Nizamnamesi'nin 7. maddesi şöyledir:
"Yabancı ırk ve millet isimleri soyadı olarak kullanılamaz."
B. Uluslararası Hukuk
19. Milletlerarası Ahvali Şahsiye Komisyonunca imzaya açılan, Türkiye açısından 21/5/1975 tarihinde onaylanan ve 16/2/1977 tarihinde yürürlüğe giren 13/9/1973 tarihli ve 15226 sayılı Ad ve Soyadlarının Nüfus Kütüklerine Yazılış Şekline İlişkin Sözleşme’nin (14 No.lu Sözleşme) 6. maddesi şöyledir:
"Âkit Taraflar makamlarınca nüfus kütüğüne düşürülen iki veya daha fazla kayıtta, aynı kimsenin, değişik ad veya soyadlarla gösterilmesi halinde, her Âkit Tarafın yetkili makamları, gerektiğinde farklılıkların giderilmesi için tedbirler alacaktır.
Âkit Devlet makamları, bu amaçla aralarında doğrudan doğruya yazışabilirler."
20. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (AİHS) "Özel ve aile hayatına saygı hakkı" kenar başlıklı 8. maddesi şöyledir:
"(1) Herkes özel ve aile hayatına, konutuna ve yazışmasına saygı gösterilmesi hakkına sahiptir.
(2) Bu hakkın kullanılmasına bir kamu makamının müdahalesi, ancak müdahalenin yasayla öngörülmüş ve demokratik bir toplumda ulusal güvenlik, kamu güvenliği, ülkenin ekonomik refahı, düzenin korunması, suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması için gerekli bir tedbir olması durumunda söz konusu olabilir."
21. Özel hayata saygı hakkı alt kategorisinde geçen özel hayat kavramı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) tarafından da oldukça geniş yorumlanmakta ve bu kavrama ilişkin tüketici bir tanım yapılmaktan özellikle kaçınılmaktadır (Koch/Almanya, B. No: 497/09, 19/7/2012, § 51). Bununla birlikte AİHS’in denetim organlarının içtihatlarında bireyin kişiliğini geliştirmesi ve gerçekleştirmesi kavramının özel hayata saygı hakkının kapsamının belirlenmesinde temel alındığı anlaşılmaktadır. Özel hayatın korunması hakkının sadece mahremiyet hakkına indirgenemeyeceği gerçeği karşısında kişiliğin serbestçe geliştirilmesiyle uyumlu birçok hukuksal çıkar, bu hakkın kapsamına dâhil edilmiştir. Bu kapsamda dış dünya ile ilişki kurma noktasında son derece önemli olan isim hakkı da AİHS denetim organları tarafından ön ve soy ismi kapsayacak şekilde maddenin güvence alanı içinde yorumlanmıştır.
22. AİHM, AİHS’in 8. maddesinin isim ve soyadı konusunda açık bir hüküm içermediğini belirtmekle beraber kişinin kimliğinin ve aile bağlarının belirlenmesinde kullanılan bir araç olması nedeniyle belirli bir dereceye kadar diğer kişilerle ilişki kurmayı da içeren özel hayata ve aile hayatına saygı hakkıyla ilgili olduğunu, bir kamu hukuku konusu olarak toplumun ve devletin isimlerin düzenlenmesi konusuyla ilgilenmesinin bu unsuru özel hayat ve aile hayatı kavramlarından uzaklaştırmayacağını kabul etmektedir (Burghartz/İsviçre, B. No: 16213/90, 22/2/1994, § 24; Stjerna/Finlandiya, B. No: 18131/91, 25/11/1994, § 37). Bu kapsamda isimleri üzerinde değişiklik yapılması hususunda ciddi nedenlere sahip olan kişilerin belirli şartlar altında bu imkâna sahip olması, AİHS’in 8. maddesinin koruma alanına girmektedir. Ancak AİHM'e göre nüfus bilgilerinin eksiksiz olarak kaydedilmesi, kimliğin belirlenmesi veya belli isimdeki kişilerin belli bir aile ile bağlantılarının kurulabilmesi gibi kamu yararının gerektirdiği durumlarda isim değiştirme imkânına yasal birtakım sınırlamalar getirilmesi mümkündür (Stjerna/Finlandiya, § 39; Kemal Taşkın ve diğerleri/Türkiye, B. No: 30206/04…, 2/2/2010, § 48).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
23. Mahkemenin 9/1/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
24. Başvurucu; kimliğinin ve manevi bütünlüğünün bir parçası olan soyadını genel ahlaka ve Türk alfabesinin gramatikal yapısına uygunluk kriteri dışında hiçbir sınırlamaya tabi olmadan kullanmak istediğini, demokratik bir toplum düzeninde soyadı seçme ve kullanma özgürlüğünün korunması gerektiğini belirtmiştir. İsviçre ve Türk vatandaşı olduğunu ifade eden başvurucu; 1994 yılında İsviçre'de evlendiğini, bu tarihten itibaren eşinin soyadını (Schmid) kullandığını dile getirmiştir. Başvurucu; ticaretle uğraştığını, hayatını sürdürdüğü yurt dışındaki tüm resmî işlemlerinde Schmid soyadını kullandığını ileri sürmüştür. Türk nüfus kaydındaki soyadının Eskikanbur olması nedeniyle Türkiye'deki işlemlerde karışıklıklar ortaya çıktığını, bu durumun kendisini ve ailesini mağdur ettiğini iddia etmiştir. Başvurucu, yabancı bir kişinin Türkçe soyadı kullanmak istemesi durumunda bir sorun yaşamadığını belirterek Türk nüfus kaydındaki soyadının Schmid olarak düzeltilmesi talebinin reddedilmesi nedeniyle özel hayata ve aile hayatına saygı hakkı ile eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
25. İddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak Anayasa'nın 20. maddesinin birinci fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"Herkes, özel hayatına ... saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir..."
26. Anayasa’nın “Milletlerarası andlaşmaları uygun bulma” kenar başlıklı 90. maddesinin beşinci fıkrası şöyledir:
"Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. (Ek cümle: 7/5/2004-5170/7 md.) Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır."
27. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Anayasa'nın 20. maddesinin birinci fıkrasında herkesin özel hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahip olduğu düzenlenmiştir. Bireyin yaşamıyla özdeşleşen ve kişiliğinin ayrılmaz bir unsuru hâline gelen, birey olarak kimliğin belirlenmesinde en önemli unsurlardan biri ve vazgeçilmez, devredilmez, kişiye sıkı surette bağlı bir kişilik hakkı olan isim hakkının da kişinin özel hayatının bir unsuru olduğu açıktır. Dolayısıyla cinsiyet, doğum kaydı gibi kimlik bilgileri ve aile bağlarıyla ilgili bilgiler ile bunlarda değişiklik ve düzeltme yapılmasını isteme hakkının yanı sıra isim hakkı da Anayasa'nın 20. maddesi kapsamında değerlendirilmelidir.
1.Kabul Edilebilirlik Yönünden
28. Başvuruya konu olan ve soyadı tashihi talebini içeren nüfus davasıyla, başvurucunun uzun süredir yaşadığı İsviçre'de resmî olarak kullandığı Schmid soyadının Türk nüfus kaydına da işlenmesinin ve iki ülke nüfus kayıtları arasındaki farklılığın neden olduğu karışıklığın giderilmesinin hedeflendiği anlaşılmaktadır. Söz konusu davanın başvurucunun karşılaştığı resmî sorunların ve bu nedenle uğradığı ya da uğraması olası zararlarının giderimine elverişli nitelikte bir yol olduğu değerlendirilmiştir.
29. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Genel İlkeler
30. Anayasa’nın 20. maddesi, koruma alanının kişilerin isimleri üzerinde tasarrufta bulunmasının gerekli olduğu durumlarda geniş yorumlanmalıdır. Bu yorum, isim hakkı konusunda mevzuat oluşturulurken ve uyuşmazlıklar çözümlenirken konu ile ilgili olan ve taraf olunan uluslararası sözleşmelerde yer alan koruyucu hükümlerin asgari düzeyde hayata geçirilmesini de kapsamalıdır (Aslan Faruk Toprak, B. No: 2013/2957, 24/3/2016, § 43). Anayasa Mahkemesi içtihadında belirtildiği üzere isim üzerinde belirli koşullar altında değişiklikler yapılabilmesinin bireylerin özel hayatlarının bir unsuru olan kimliğin belirlenmesi açısından bir gereklilik olduğu hususu idari ve yargısal makamlar tarafından gözardı edilmemelidir (Aslan Faruk Toprak, § 44). Koşulları oluştuğu durumlarda Anayasa'nın 90. maddesinin beşinci fıkrasının son cümlesi dikkate alınmalı ve bir çatışma olduğunda ya da bir düzenlemenin yorumlanması gerektiğinde temel hak ve özgürlüklere ilişkin uluslararası sözleşmeler esas alınarak uyuşmazlıkların çözümlenmesi yoluna gidilmelidir (bkz. § 28).
31. Devletin vatandaşlarına sunduğu nüfus hizmetleri, temel niteliklerini medeni hukuk düzenlemelerinden ve devletlerarası özel hukuk düzenlemelerinden alan hukuki ve teknik bir hizmettir. Bu hizmetin yerine getirilmesi, kişilerin kimliklerinin her zaman doğru şekilde belirlenmesini gerekli kıldığından aynı zamanda bir yükümlülüktür.
32. Kimliğin belirlenmesinde en önemli unsurlarından olan ismin vazgeçilemezlik, devredilemezlik ve kişiye sıkı surette bağlı olma niteliklerinin kişinin mevcut statüsünü etkilemesi muhakkak olduğundan kişinin isminin korunması ve kamu düzenini bozmadığı müddetçe değiştirilmesine imkân tanıması yönünde devletin pozitif yükümlülüklerinin bulunduğu değerlendirilmektedir. Söz konusu pozitif yükümlülükler, somut olayın özellikleri gözönünde bulundurularak idari ve yargısal karar vericiler tarafından kişilerin bu yöndeki makul taleplerinin karşılanmasını veya taleplerin reddi durumunda buna ilişkin ilgili ve yeterli gerekçeler sunulmasını gerektirir.
33. İsim hakkının, kamu düzeninin işleyişine engel olmayan isim değişikliği taleplerinin kamusal makamlarca karşılanmasını da içerdiği hususu konuyla ilgili içtihadın oluştuğu Anayasa Mahkemesinin Aslan Faruk Toprak kararında vurgulanmıştır. Kararda kamusal makamlarca isim değişikliği taleplerinin ileri sürülebilmesine ve incelenmesine olanak sağlayan idari ya da yargısal başvuru yollarının oluşturulması, kapsamı belirli ulusal ve uluslararası düzenlemeler çerçevesinde uygun görülen taleplerin karşılanması gerektiği belirtilmiştir (Aslan Faruk Toprak, § 39).
34. Anılan kararda Anayasa Mahkemesi, isim değişikliği gibi kişi hâlleri ile ilgili ulusal düzenlemeler hayata geçirilirken meselenin yalnızca düzenlemeyi yapan ülke vatandaşlarının hukukunu ilgilendirdiği kabulüyle dar bir çerçevede ele alınmaması gerektiğini ifade etmiş ve uluslararası sözleşmelerle taahhüt altına girilen durumlara ilişkin açıklamalara yer vermiştir. Anayasa Mahkemesi, isim değişikliği taleplerinin hangi koşullar altında olumlu karşılanacağı ve bu tür taleplerin hangi usullerle inceleneceği hususunda kullanılan takdir hakkının isim değişikliği taleplerinin değerlendirilmesi yolunu tamamen kapatacak ve sonuç alabilmeyi mümkün kılmayacak şekilde kullanılmaması gerektiğini önemle vurgulamıştır. Bu bağlamda uluslararası sözleşmelerin getirdiği güvencelerin gözetilmesi ve isim değişikliği taleplerinin dile getirilebildiği ve sonuç alınabildiği etkili, ulaşılabilir, öngörülebilir yolların oluşturulması gerekir. Bu yollar vatandaşların yanında belirli ve sınırlı durumlarda yabancılar için de sağlanmalıdır (Aslan Faruk Toprak, §§ 39, 40).
35. Anayasa Mahkemesi, kamusal makamlarca takdir hakkı kullanılırken Milletlerarası Ahvali Şahsiye Komisyonuna üye devletler tarafından kişi hâlleri üzerine imzalanan uluslararası sözleşmelerin içerdiği yükümlülüklerin ve kişilere tanıdığı güvencelerin dikkate alınması gerekliliğinin üzerinde durmuştur (Aslan Faruk Toprak, § 41).Kişilerin vatandaşlık ve nüfus kayıtlarında meydana gelecek değişikliklerin izlenmesi, sorunların çözümünün sağlanması ve kişi hâllerinin korunması amacı doğrultusunda 1950 yılında kurulan ve Türkiye’nin 1953 yılında üye olduğu Milletlerarası Ahvali Şahsiye Komisyonunun imzaya açtığı uluslararası sözleşmelerden olan ve ülkemizde 16/2/1977 tarihinde yürürlüğe giren 14 No.lu Sözleşme, nüfus kayıtlarının tutulmasına ilişkin uluslararası standartların belirlendiği ve uygulanması konusunda taraf devletleri yükümlülük altına sokan birtakım hükümler içermektedir. 14 No.lu Sözleşme ile kişinin kimliğinin belirlenmesinde temel olan isim ve soy isimlerin kişi hâllerine ilişkin her türlü işlem ve belgelerde aslına uygun olarak yazılıp kaydedilmesi, isim ve soy isimlerin yazılışında birliğin sağlanması amaçlanmıştır (Aslan Faruk Toprak, § 59).
36. Türkiye ve İsviçre'nin de taraf olduğu 14 No.lu Sözleşme'nin 6. maddesinde; ilgili ulusal makamlar tarafından nüfus kütüğüne işlenen iki veya daha fazla kayıtta, bir kişi hakkında değişik ad veya soyadlarının belirtildiği durumda yetkili ulusal makamların söz konusu farklılığın giderilmesi için gerekli hâllerde tedbirler alacağı ve bu doğrultuda taraf devletlerin aralarında doğrudan doğruya yazışabilecekleri vurgulanmaktadır (bkz. § 19). Anılan hüküm, aynı kişi hakkında açılmış birden fazla nüfus kütüğünde ad veya soyadlarının birbirinden farklı gösterildiği durumlarda bu kişilere uluslararası düzeyde asgari bir güvence sağlamaktadır. Söz konusu sözleşme, somut olayın koşullarının isim farklılıkların giderilmesini gerekli kılan bir hâl içerip içermediğinin taraf devletlerce irdelenmesini gerektirmektedir. Bu bağlamda gerekli bir hâlin varlığının tespit edilmesi durumunda isim farklılıklarının giderilmesine yönelik olarak taraf devletlerin yükümlülüklerini yerine getirmesi beklenir. Bununla birlikte devletlerin somut olayın özelliklerine uygulanacak yöntemin belirlenmesi konusunda takdir yetkileri vardır. Ancak söz konusu takdir yetkisi, devletlerin farklılıkların giderilmesi için tedbir almaları yükümlülüğünü ortadan kaldıracak şekilde yorumlanamaz.
b. İlkelerin Olaya Uygulanması
37. Başvuruya konu olayda, hem Türk hem de İsviçre vatandaşı olan başvurucunun her iki ülkenin nüfus kaydında farklı soyadının bulunduğu anlaşılmaktadır. Başvurucunun talebi, uzun yıllardır yaşadığı İsviçre'de resmî olarak kullandığı ve eşinden aldığı Schmid soyadının Türk nüfus kaydına da işlenerek Eskikanbur olan soyadının bu şekilde düzeltilmesine ilişkindir.
38. Başvurucunun söz konusu talebinin konu edildiği dava, derece mahkemeleri tarafından reddedilmiştir. Ret gerekçesinin 2525 sayılı Kanun ile Soyadı Nizamnamesi'nin 5. ve 7. maddelerine dayandırıldığı görülmektedir. Karara göre başvurucunun talebi, yabancı ırk ve millet isimlerinin soyadı olarak kullanılamayacağına ve yeni takılan soyadlarının Türk dilinden alınacağına ilişkin söz konusu mevzuat hükümlerine aykırıdır.
39. Somut olayda irdelenmesi gereken husus, soyadı konusunda iki ülke nüfus kayıtlarında yer alan farklılıkların giderilmesi talebiyle açılan nüfus davasının reddedilmesi nedeniyle Anayasa’nın 20. maddesinin sağladığı güvencelerin korunup korunmadığı ve bu kapsamda devletin pozitif yükümlülüklerinin yerine getirildiğinin söylenip söylenemeyeceğidir.
40. Öncelikle yürürlükteki mevzuatın vatandaşların isim değişikliğine ilişkin taleplerinin ileri sürülebilmesine, bu taleplerin idari ve yargısal merciler tarafından incelenmesine, uygun görülen değişikliklerin talep doğrultusunda yerine getirilmesine imkan sağladığı görülmektedir.
41. Belirtildiği gibi somut olayın koşullarının 14 No.lu Sözleşme hükümleri kapsamında isim farklılığının giderilmesini gerekli kılan bir hâl içerip içermediğinin isim değişikliği talebini inceleyen derece mahkemelerince irdelenmesi ve bu kapsamda kararlar verilmesi gerekir (bkz. § 36).
42. Başvuruya konu yargılama süreci incelendiğinde başvurucunun hayatının tüm alanlarında kullandığını belirttiği Schmid soyadının Türk nüfus kaydına neden işlenmesi gerektiğine ilişkin olarak derece mahkemelerine somut gerekçeler sunduğu görülmektedir. Söz konusu gerekçeler ile başvurucunun içinde bulunduğu somut koşullar gözönüne alındığında soyadı farklılığının giderilmesini gerekli kılan bir hâlin bulunmadığını söylemek güçtür. Üstelik bu durum Asliye Hukuk Mahkemesinin 25/10/2013 tarihli ilk kararında da açık bir şekilde tespit edilmiştir (bkz. § 10). Ancak söz konusu kararın Yargıtay 18. Hukuk Dairesince bozulması üzerine yapılan yargılamada, davaya konu koşulların soyadı farklılığının giderilmesini gerekli kılan bir hâl içerip içermediği hususunda bir inceleme yapılmamıştır.
43. Başvuru konusu yargılamada başvurucunun mağduriyetinin giderilmesine imkan veren güvenceleri içeren 14 No.lu Sözleşme’nin 6. maddesinin dikkate alınmadığı ve soyadı farklılığının giderilmesini gerekli kılan bir hâlin bulunup bulunmadığı hususu irdelenmeden davanın reddine karar verildiği anlaşılmaktadır. Dolayısıyla derece mahkemelerinin somut olaydaki yorum ve yaklaşımının başvurucunun mağduriyetini gidermediği, usulüne göre yürürlüğe girmiş temel hak ve özgürlüklere ilişkin uluslararası sözleşme hükümlerinin mahkeme kararlarında gözönünde bulundurulmadığı görülmektedir. Söz konusu yargısal yaklaşımın bu hâliyle kamunun ve bireyin çatışan çıkarları karşısında ölçülü ve adil bir denge kurmadığı açıktır.
44.Neticede isim konusundaki farklılıkların giderilmesine yönelik olarak gerekli bir hâlin var olup olmadığı hususu irdelenmeksizin ve temel hak ve özgürlüklere ilişkin uluslararası sözleşmeler dikkate alınmaksızın derece mahkemeleri tarafından başvurucunun soyadı değişikliği talebinin reddedilmesi nedeniyle özel hayata saygı hakkı yönünden devletin pozitif yükümlülüklerini yerine getirdiği söylenemeyecektir.
45. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa'nın 20. maddesinde güvence altına alınan özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. maddesi Yönünden
46. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı ile (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
47. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında, ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağının belirlenmesi hususunda genel ilkeler belirlenmiştir.
48. Mehmet Doğan kararında özetle uygun giderim yolunun belirlenebilmesi açısından öncelikle ihlalin kaynağının belirlenmesi gerektiği vurgulanmıştır. Buna göre ihlalin mahkeme kararından kaynaklandığı durumlarda 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca kural olarak ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmedilir (Mehmet Doğan, §§ 57-58).
49. Mehmet Doğan kararında Anayasa Mahkemesi, yeniden yargılama yapmakla görevli derece mahkemelerinin yükümlülüklerine ve ihlalin sonuçlarını gidermek amacıyla derece mahkemelerince yapılması gerekenlere ilişkin açıklamalarda bulunmuştur. Buna göre Anayasa Mahkemesinin tespit edilen ihlalin giderilmesi amacıyla yeniden yargılama yapılmasına hükmettiği hâllerde ilgili usul kanunlarında düzenlenen yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak yargılamanın yenilenmesi sebebinin varlığının kabulü ve önceki kararın kaldırılması hususunda derece mahkemesinin herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Zira ihlal kararı verilen hallerde yargılamanın yenilenmesinin gerekliliği hususundaki takdir derece mahkemelerine değil ihlalin varlığını tespit eden Anayasa Mahkemesine bırakılmıştır. Derece mahkemesi Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında belirttiği doğrultuda ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yapmakla yükümlüdür (Mehmet Doğan, § 59).
50. Bu bağlamda derece mahkemesinin öncelikle yapması gereken şey, bir temel hak veya özgürlüğü ihlal ettiği veya idari makamlar tarafından bir temel hak veya özgürlüğe yönelik olarak gerçekleştirilen ihlali gideremediği tespit edilen önceki kararını kaldırmaktır. Derece mahkemesi, kararın kaldırılmasından sonraki aşamada ise Anayasa Mahkemesi kararında tespit edilen ihlalin sonuçlarını gidermek için gereken işlemleri yapmak durumundadır. Bu çerçevede ihlal, yargılama sırasında gerçekleştirilen usule ilişkin bir işlemden veya yerine getirilmeyen usuli bir eksiklikten kaynaklanıyorsa söz konusu usul işleminin hak ihlalini giderecek şekilde yeniden (veya daha önce hiç yapılmamışsa ilk defa) yapılması icap etmektedir. Buna karşılık ihlalin idari işlem veya eylemin kendisinden ya da (derece mahkemesince yapılan veya yapılmayan usul işlemlerinden değil de) derece mahkemesi kararının sonucundan kaynaklandığının Anayasa Mahkemesi tarafından tespit edildiği hâllerde derece mahkemesinin usule dair herhangi bir işlem yapmadan, doğrudan, mümkün olduğunca dosya üzerinden önceki kararının aksi yönünde karar vererek ihlalin sonuçlarını ortadan kaldırması gerekir (Mehmet Doğan, § 60).
51. Başvurucu, ihlalin tespitiyle birlikte yargılamanın yenilenmesine karar verilmesini talep etmiştir.
52. Anayasa Mahkemesi, başvurucunun soyadı değişikliği talebinin reddine ilişkin verilen karar nedeniyle özel hayata saygı hakkı yönünden devletin pozitif yükümlülüklerini yerine getirmediği sonucuna ulaşmıştır. Dolayısıyla somut başvuruda ihlalin mahkeme kararından kaynaklandığı anlaşılmaktadır.
53. Bu durumda kişinin özel hayata saygı hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Buna göre yapılacak yeniden yargılama ise 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda derece mahkemelerince yapılması gereken iş, öncelikle ihlale yol açan mahkeme kararının ortadan kaldırılması ve nihayet ihlal sonucuna uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere ilgili yargı mercine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
54. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 226,90 TL harç ve 2.475 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.701,90 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 20. maddesinde güvence altına alınan özel hayata saygı hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin özel hayata saygı hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Kahramanmaraş 2. Asliye Hukuk Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE (E.2014/349, K.2014/562 sayılı dava dosyasıyla ilgilidir.),
D. 226,90 TL harç ve 2.475 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.701,90 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için YASAL FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin ilgili dairesine iletilmek üzere Yargıtay Başkanlığına GÖNDERİLMESİNE,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 9/1/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.