TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
HACI AHMET ESKİKANBUR BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2015/2944)
|
|
Karar Tarihi: 9/1/2019
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Recep
KÖMÜRCÜ
|
|
|
Celal Mümtaz
AKINCI
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
|
|
M.Emin KUZ
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Fatih ALKAN
|
Başvurucu
|
:
|
Hacı Ahmet
ESKİKANBUR
|
Vekili
|
:
|
Av. Serkan
ÖZGÜL
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1.Başvuru, soyadı değişikliği talebinin reddedilmesi nedeniyle
özel hayata saygı hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 16/2/2015 tarihinde yapılmıştır.
3.Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
8. Başvurucu 1994 yılında İsviçre vatandaşı K. Schmid ile evlenmiştir. Türk ve İsviçre vatandaşı olan
başvurucu, İsviçre'de yaşamaktadır.
9. Başvurucu, Eskikanbur olan
soyadının Schmid şeklinde değiştirilmesi talebiyle
Kahramanmaraş 2. Asliye Hukuk Mahkemesinde (Mahkeme) 9/4/2013 tarihinde dava
açmıştır. Başvurucu dava dilekçesinde, yurt dışında uzun yıllardır Schmid soyadını kullandığını, İsviçre resmî makamları
tarafından adına düzenlenen kimlik kartında soyadının Schmid
olarak geçtiğini, Türk nüfus kaydında soyadının Eskikanbur
olması nedeniyle resmî işlemlerde ve iş yaşamında karışıklıklar ortaya
çıktığını, güçlükler yaşadığını belirtmiştir. Başvurucu, demirci anlamına gelen
Schmid kelimesinin incitici, kamu düzenini bozan ya
da ahlak kurallarına aykırılık oluşturan bir anlamının olmadığını, ayrıca
yabancı harf içermediğini ileri sürmüştür.
10. Mahkemenin 25/10/2013 tarihli kararıyla davanın kabulü ile
başvurucunun Eskikanbur olan soyadının Schmid olarak tashihine karar verilmiştir. Karar gerekçesinde;
İsviçre makamları tarafından başvurucuya verilen resmî kimlik kartında
soyadının Schmid olduğu, başvurucunun yurt dışında bu
soyadı ile tanınıp bilindiği, talepte bulunduğu şekilde soyadının
değiştirilmesinde yasal bir engelin olmadığı ve davanın haklı nedenlere
dayandığı belirtilmiştir.
11. Söz konusu karar, Yargıtay 18. Hukuk Dairesinin 20/2/2014
tarihli kararıyla bozulmuştur. Bozma kararının gerekçesinde 21/6/1934 tarihli
ve 2525 sayılı Soyadı Kanunu'nun 3. maddesi gereğince yabancı ırk ve millet
isimlerinin soyadı olarak kullanılamayacağı belirtilmiştir. Ayrıca anılan Kanun
kapsamında çıkarılan 24/12/1934 tarihli ve 2891 sayılı Soyadı Nizamnamesi'nin (Soyadı Nizamnamesi) 7. maddesinde de
benzer bir düzenlemenin bulunduğu, yine Soyadı Nizamnamesi'nin
5. maddesinde takılan soyadlarının Türk dilinden alınacağının hükme bağlandığı
ifade edilmiştir. Kararda, başvurucunun Eskikanbur
olan soyadının Schmid olarak değiştirilmesine karar
verilmesinin anılan mevzuatın sözü edilen hükümlerine aykırı olduğu
belirtilmiştir.
12. Bozma kararında yer verilen gerekçeler doğrultusunda yapılan
yargılama neticesinde Mahkemenin 18/7/2014 tarihli kararıyla davanın reddine
hükmedilmiştir.
13. Söz konusu karar Yargıtay 18. Hukuk Dairesinin 8/12/2014
tarihli kararıyla onanmıştır.
14. Nihai karar 16/1/2015 tarihinde başvurucu vekiline tebliğ
edilmiştir.
15. Başvurucu 16/2/2015 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
16. 2525 sayılı Kanun'un 3. maddesi şöyledir:
"Rütbe ve memuriyet, aşiret ve yabancı
ırk ve millet isimleriyle umumi edeplere uygun olmıyan
veya iğrenç ve gülünç olan soyadları kullanılamaz."
17. Soyadı Nizamnamesi'nin 5. maddesi
şöyledir:
"Yeni takılan soyadları Türk dilinden
alınır."
18. Soyadı Nizamnamesi'nin 7. maddesi
şöyledir:
"Yabancı ırk ve millet isimleri soyadı
olarak kullanılamaz."
B. Uluslararası Hukuk
19. Milletlerarası Ahvali Şahsiye Komisyonunca imzaya açılan,
Türkiye açısından 21/5/1975 tarihinde onaylanan ve 16/2/1977 tarihinde
yürürlüğe giren 13/9/1973 tarihli ve 15226 sayılı Ad ve Soyadlarının Nüfus
Kütüklerine Yazılış Şekline İlişkin Sözleşme’nin (14 No.lu Sözleşme) 6. maddesi
şöyledir:
"Âkit Taraflar makamlarınca nüfus
kütüğüne düşürülen iki veya daha fazla kayıtta, aynı kimsenin, değişik ad veya soyadlarla gösterilmesi halinde, her Âkit Tarafın yetkili
makamları, gerektiğinde farklılıkların giderilmesi için tedbirler alacaktır.
Âkit Devlet makamları, bu amaçla aralarında
doğrudan doğruya yazışabilirler."
20. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (AİHS) "Özel ve aile hayatına saygı hakkı"
kenar başlıklı 8. maddesi şöyledir:
"(1) Herkes özel ve aile hayatına,
konutuna ve yazışmasına saygı gösterilmesi hakkına sahiptir.
(2) Bu hakkın kullanılmasına bir kamu makamının
müdahalesi, ancak müdahalenin yasayla öngörülmüş ve demokratik bir toplumda
ulusal güvenlik, kamu güvenliği, ülkenin ekonomik refahı, düzenin korunması,
suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın veya başkalarının hak ve
özgürlüklerinin korunması için gerekli bir tedbir olması durumunda söz konusu
olabilir."
21. Özel hayata saygı hakkı alt kategorisinde geçen özel hayat kavramı Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi (AİHM) tarafından da oldukça geniş yorumlanmakta ve bu kavrama
ilişkin tüketici bir tanım yapılmaktan özellikle kaçınılmaktadır (Koch/Almanya, B. No: 497/09, 19/7/2012, § 51).
Bununla birlikte AİHS’in denetim organlarının
içtihatlarında bireyin kişiliğini
geliştirmesi ve gerçekleştirmesi kavramının özel hayata saygı
hakkının kapsamının belirlenmesinde temel alındığı anlaşılmaktadır. Özel
hayatın korunması hakkının sadece mahremiyet hakkına indirgenemeyeceği gerçeği
karşısında kişiliğin serbestçe geliştirilmesiyle uyumlu birçok hukuksal çıkar,
bu hakkın kapsamına dâhil edilmiştir. Bu kapsamda dış dünya ile ilişki kurma
noktasında son derece önemli olan isim hakkı da AİHS denetim organları
tarafından ön ve soy ismi kapsayacak şekilde maddenin güvence alanı içinde
yorumlanmıştır.
22. AİHM, AİHS’in 8. maddesinin isim
ve soyadı konusunda açık bir hüküm içermediğini belirtmekle beraber kişinin
kimliğinin ve aile bağlarının belirlenmesinde kullanılan bir araç olması
nedeniyle belirli bir dereceye kadar diğer kişilerle ilişki kurmayı da içeren
özel hayata ve aile hayatına saygı hakkıyla ilgili olduğunu, bir kamu hukuku
konusu olarak toplumun ve devletin isimlerin düzenlenmesi konusuyla
ilgilenmesinin bu unsuru özel hayat ve aile hayatı kavramlarından
uzaklaştırmayacağını kabul etmektedir (Burghartz/İsviçre, B. No: 16213/90, 22/2/1994, § 24; Stjerna/Finlandiya, B. No: 18131/91, 25/11/1994,
§ 37). Bu kapsamda isimleri üzerinde değişiklik yapılması hususunda ciddi
nedenlere sahip olan kişilerin belirli şartlar altında bu imkâna sahip olması, AİHS’in 8. maddesinin koruma alanına girmektedir. Ancak AİHM'e göre nüfus bilgilerinin eksiksiz olarak
kaydedilmesi, kimliğin belirlenmesi veya belli isimdeki kişilerin belli bir
aile ile bağlantılarının kurulabilmesi gibi kamu yararının gerektirdiği
durumlarda isim değiştirme imkânına yasal birtakım sınırlamalar getirilmesi
mümkündür (Stjerna/Finlandiya, § 39; Kemal Taşkın ve diğerleri/Türkiye, B. No:
30206/04…, 2/2/2010, § 48).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
23. Mahkemenin 9/1/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
24. Başvurucu; kimliğinin ve manevi bütünlüğünün bir parçası
olan soyadını genel ahlaka ve Türk alfabesinin gramatikal yapısına uygunluk
kriteri dışında hiçbir sınırlamaya tabi olmadan kullanmak istediğini,
demokratik bir toplum düzeninde soyadı seçme ve kullanma özgürlüğünün korunması
gerektiğini belirtmiştir. İsviçre ve Türk vatandaşı olduğunu ifade eden
başvurucu; 1994 yılında İsviçre'de evlendiğini, bu tarihten itibaren eşinin
soyadını (Schmid) kullandığını dile getirmiştir.
Başvurucu; ticaretle uğraştığını, hayatını sürdürdüğü yurt dışındaki tüm resmî
işlemlerinde Schmid soyadını kullandığını ileri
sürmüştür. Türk nüfus kaydındaki soyadının Eskikanbur
olması nedeniyle Türkiye'deki işlemlerde karışıklıklar ortaya çıktığını, bu
durumun kendisini ve ailesini mağdur ettiğini iddia etmiştir. Başvurucu,
yabancı bir kişinin Türkçe soyadı kullanmak istemesi durumunda bir sorun
yaşamadığını belirterek Türk nüfus kaydındaki soyadının Schmid
olarak düzeltilmesi talebinin reddedilmesi nedeniyle özel hayata ve aile
hayatına saygı hakkı ile eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
25. İddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak Anayasa'nın
20. maddesinin birinci fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"Herkes, özel hayatına ... saygı
gösterilmesini isteme hakkına sahiptir..."
26. Anayasa’nın “Milletlerarası
andlaşmaları uygun bulma” kenar başlıklı
90. maddesinin beşinci fıkrası şöyledir:
"Usulüne göre yürürlüğe konulmuş
milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar
hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. (Ek
cümle: 7/5/2004-5170/7 md.) Usulüne göre yürürlüğe
konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla
kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek
uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri
esas alınır."
27. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Anayasa'nın 20. maddesinin birinci
fıkrasında herkesin özel hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahip
olduğu düzenlenmiştir. Bireyin yaşamıyla özdeşleşen ve kişiliğinin ayrılmaz bir
unsuru hâline gelen, birey olarak kimliğin belirlenmesinde en önemli
unsurlardan biri ve vazgeçilmez, devredilmez, kişiye sıkı surette bağlı bir
kişilik hakkı olan isim hakkının da kişinin özel hayatının bir unsuru olduğu
açıktır. Dolayısıyla cinsiyet, doğum kaydı gibi kimlik bilgileri ve aile
bağlarıyla ilgili bilgiler ile bunlarda değişiklik ve düzeltme yapılmasını
isteme hakkının yanı sıra isim hakkı da Anayasa'nın 20. maddesi kapsamında
değerlendirilmelidir.
1.Kabul Edilebilirlik Yönünden
28. Başvuruya konu olan ve soyadı tashihi talebini içeren nüfus
davasıyla, başvurucunun uzun süredir yaşadığı İsviçre'de resmî olarak
kullandığı Schmid soyadının Türk nüfus kaydına da
işlenmesinin ve iki ülke nüfus kayıtları arasındaki farklılığın neden olduğu
karışıklığın giderilmesinin hedeflendiği anlaşılmaktadır. Söz konusu davanın
başvurucunun karşılaştığı resmî sorunların ve bu nedenle uğradığı ya da
uğraması olası zararlarının giderimine elverişli
nitelikte bir yol olduğu değerlendirilmiştir.
29. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan özel
hayata saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Genel İlkeler
30. Anayasa’nın 20. maddesi, koruma alanının kişilerin isimleri üzerinde
tasarrufta bulunmasının gerekli olduğu durumlarda geniş yorumlanmalıdır. Bu
yorum, isim hakkı konusunda mevzuat oluşturulurken ve uyuşmazlıklar
çözümlenirken konu ile ilgili olan ve taraf olunan uluslararası sözleşmelerde
yer alan koruyucu hükümlerin asgari düzeyde hayata geçirilmesini de
kapsamalıdır (Aslan Faruk Toprak,
B. No: 2013/2957, 24/3/2016, § 43). Anayasa Mahkemesi içtihadında belirtildiği
üzere isim üzerinde belirli koşullar altında değişiklikler yapılabilmesinin
bireylerin özel hayatlarının bir unsuru olan kimliğin belirlenmesi açısından
bir gereklilik olduğu hususu idari ve yargısal makamlar tarafından gözardı edilmemelidir (Aslan
Faruk Toprak, § 44). Koşulları oluştuğu durumlarda Anayasa'nın 90.
maddesinin beşinci fıkrasının son cümlesi dikkate alınmalı ve bir çatışma
olduğunda ya da bir düzenlemenin yorumlanması gerektiğinde temel hak ve
özgürlüklere ilişkin uluslararası
sözleşmeler esas alınarak uyuşmazlıkların çözümlenmesi yoluna gidilmelidir
(bkz. § 28).
31. Devletin vatandaşlarına sunduğu nüfus hizmetleri, temel
niteliklerini medeni hukuk düzenlemelerinden ve devletlerarası özel hukuk
düzenlemelerinden alan hukuki ve teknik bir hizmettir. Bu hizmetin yerine
getirilmesi, kişilerin kimliklerinin her zaman doğru şekilde belirlenmesini
gerekli kıldığından aynı zamanda bir yükümlülüktür.
32. Kimliğin belirlenmesinde en önemli unsurlarından olan ismin vazgeçilemezlik, devredilemezlik
ve kişiye sıkı surette bağlı olma niteliklerinin kişinin mevcut statüsünü
etkilemesi muhakkak olduğundan kişinin isminin korunması ve kamu düzenini
bozmadığı müddetçe değiştirilmesine imkân tanıması yönünde devletin pozitif
yükümlülüklerinin bulunduğu değerlendirilmektedir. Söz konusu pozitif
yükümlülükler, somut olayın özellikleri gözönünde
bulundurularak idari ve yargısal karar vericiler tarafından kişilerin bu
yöndeki makul taleplerinin karşılanmasını veya taleplerin reddi durumunda buna
ilişkin ilgili ve yeterli gerekçeler sunulmasını gerektirir.
33. İsim hakkının, kamu düzeninin işleyişine engel olmayan isim
değişikliği taleplerinin kamusal makamlarca karşılanmasını da içerdiği hususu
konuyla ilgili içtihadın oluştuğu Anayasa Mahkemesinin Aslan Faruk Toprak kararında
vurgulanmıştır. Kararda kamusal makamlarca isim değişikliği taleplerinin ileri
sürülebilmesine ve incelenmesine olanak sağlayan idari ya da yargısal başvuru
yollarının oluşturulması, kapsamı belirli ulusal ve uluslararası düzenlemeler
çerçevesinde uygun görülen taleplerin karşılanması gerektiği belirtilmiştir (Aslan Faruk Toprak, § 39).
34. Anılan kararda Anayasa Mahkemesi, isim değişikliği gibi kişi
hâlleri ile ilgili ulusal düzenlemeler hayata geçirilirken meselenin yalnızca
düzenlemeyi yapan ülke vatandaşlarının hukukunu ilgilendirdiği kabulüyle dar
bir çerçevede ele alınmaması gerektiğini ifade etmiş ve uluslararası
sözleşmelerle taahhüt altına girilen durumlara ilişkin açıklamalara yer
vermiştir. Anayasa Mahkemesi, isim değişikliği taleplerinin hangi koşullar
altında olumlu karşılanacağı ve bu tür taleplerin hangi usullerle inceleneceği
hususunda kullanılan takdir hakkının isim değişikliği taleplerinin
değerlendirilmesi yolunu tamamen kapatacak ve sonuç alabilmeyi mümkün
kılmayacak şekilde kullanılmaması gerektiğini önemle vurgulamıştır. Bu bağlamda
uluslararası sözleşmelerin getirdiği güvencelerin gözetilmesi ve isim
değişikliği taleplerinin dile getirilebildiği ve sonuç alınabildiği etkili,
ulaşılabilir, öngörülebilir yolların oluşturulması gerekir. Bu yollar
vatandaşların yanında belirli ve sınırlı durumlarda yabancılar için de sağlanmalıdır
(Aslan Faruk Toprak, §§ 39, 40).
35. Anayasa Mahkemesi, kamusal makamlarca takdir hakkı
kullanılırken Milletlerarası Ahvali Şahsiye Komisyonuna üye devletler
tarafından kişi hâlleri üzerine imzalanan uluslararası sözleşmelerin içerdiği
yükümlülüklerin ve kişilere tanıdığı güvencelerin dikkate alınması
gerekliliğinin üzerinde durmuştur (Aslan
Faruk Toprak, § 41).Kişilerin vatandaşlık ve nüfus kayıtlarında
meydana gelecek değişikliklerin izlenmesi, sorunların çözümünün sağlanması ve
kişi hâllerinin korunması amacı doğrultusunda 1950 yılında kurulan ve
Türkiye’nin 1953 yılında üye olduğu Milletlerarası Ahvali Şahsiye Komisyonunun
imzaya açtığı uluslararası sözleşmelerden olan ve ülkemizde 16/2/1977 tarihinde
yürürlüğe giren 14 No.lu Sözleşme, nüfus kayıtlarının tutulmasına ilişkin
uluslararası standartların belirlendiği ve uygulanması konusunda taraf
devletleri yükümlülük altına sokan birtakım hükümler içermektedir. 14 No.lu
Sözleşme ile kişinin kimliğinin belirlenmesinde temel olan isim ve soy isimlerin
kişi hâllerine ilişkin her türlü işlem ve belgelerde aslına uygun olarak
yazılıp kaydedilmesi, isim ve soy isimlerin yazılışında birliğin sağlanması
amaçlanmıştır (Aslan Faruk Toprak,
§ 59).
36. Türkiye ve İsviçre'nin de taraf olduğu 14 No.lu Sözleşme'nin
6. maddesinde; ilgili ulusal makamlar tarafından nüfus kütüğüne işlenen iki
veya daha fazla kayıtta, bir kişi hakkında değişik ad veya soyadlarının
belirtildiği durumda yetkili ulusal makamların söz konusu farklılığın
giderilmesi için gerekli hâllerde tedbirler alacağı ve bu doğrultuda taraf
devletlerin aralarında doğrudan doğruya yazışabilecekleri vurgulanmaktadır
(bkz. § 19). Anılan hüküm, aynı kişi hakkında açılmış birden fazla nüfus
kütüğünde ad veya soyadlarının birbirinden farklı gösterildiği durumlarda bu
kişilere uluslararası düzeyde asgari bir güvence sağlamaktadır. Söz konusu
sözleşme, somut olayın koşullarının isim farklılıkların giderilmesini gerekli
kılan bir hâl içerip içermediğinin taraf devletlerce irdelenmesini
gerektirmektedir. Bu bağlamda gerekli bir hâlin varlığının tespit edilmesi
durumunda isim farklılıklarının giderilmesine yönelik olarak taraf devletlerin
yükümlülüklerini yerine getirmesi beklenir. Bununla birlikte devletlerin somut
olayın özelliklerine uygulanacak yöntemin belirlenmesi konusunda takdir
yetkileri vardır. Ancak söz konusu takdir yetkisi, devletlerin farklılıkların
giderilmesi için tedbir almaları yükümlülüğünü ortadan kaldıracak şekilde
yorumlanamaz.
b. İlkelerin Olaya Uygulanması
37. Başvuruya konu olayda, hem Türk hem
de İsviçre vatandaşı olan başvurucunun her iki ülkenin nüfus kaydında farklı
soyadının bulunduğu anlaşılmaktadır. Başvurucunun talebi, uzun yıllardır
yaşadığı İsviçre'de resmî olarak kullandığı ve eşinden aldığı Schmid soyadının Türk nüfus kaydına da işlenerek Eskikanbur olan soyadının bu şekilde düzeltilmesine
ilişkindir.
38. Başvurucunun söz konusu talebinin konu edildiği dava, derece
mahkemeleri tarafından reddedilmiştir. Ret gerekçesinin 2525 sayılı Kanun ile
Soyadı Nizamnamesi'nin 5. ve 7. maddelerine
dayandırıldığı görülmektedir. Karara göre başvurucunun talebi, yabancı ırk ve
millet isimlerinin soyadı olarak kullanılamayacağına ve yeni takılan
soyadlarının Türk dilinden alınacağına ilişkin söz konusu mevzuat hükümlerine
aykırıdır.
39. Somut olayda irdelenmesi gereken husus, soyadı konusunda iki
ülke nüfus kayıtlarında yer alan farklılıkların giderilmesi talebiyle açılan
nüfus davasının reddedilmesi nedeniyle Anayasa’nın 20. maddesinin sağladığı
güvencelerin korunup korunmadığı ve bu kapsamda devletin pozitif
yükümlülüklerinin yerine getirildiğinin söylenip söylenemeyeceğidir.
40. Öncelikle yürürlükteki mevzuatın vatandaşların isim
değişikliğine ilişkin taleplerinin ileri sürülebilmesine, bu taleplerin idari
ve yargısal merciler tarafından incelenmesine, uygun görülen değişikliklerin
talep doğrultusunda yerine getirilmesine imkan
sağladığı görülmektedir.
41. Belirtildiği gibi somut olayın koşullarının 14 No.lu
Sözleşme hükümleri kapsamında isim farklılığının giderilmesini gerekli kılan
bir hâl içerip içermediğinin isim değişikliği talebini inceleyen derece
mahkemelerince irdelenmesi ve bu kapsamda kararlar verilmesi gerekir (bkz. §
36).
42. Başvuruya konu yargılama süreci incelendiğinde başvurucunun
hayatının tüm alanlarında kullandığını belirttiği Schmid
soyadının Türk nüfus kaydına neden işlenmesi gerektiğine ilişkin olarak derece
mahkemelerine somut gerekçeler sunduğu görülmektedir. Söz konusu gerekçeler ile
başvurucunun içinde bulunduğu somut koşullar gözönüne
alındığında soyadı farklılığının giderilmesini gerekli kılan bir hâlin
bulunmadığını söylemek güçtür. Üstelik bu durum Asliye Hukuk Mahkemesinin
25/10/2013 tarihli ilk kararında da açık bir şekilde tespit edilmiştir (bkz. §
10). Ancak söz konusu kararın Yargıtay 18. Hukuk Dairesince bozulması üzerine
yapılan yargılamada, davaya konu koşulların soyadı farklılığının giderilmesini
gerekli kılan bir hâl içerip içermediği hususunda bir inceleme yapılmamıştır.
43. Başvuru konusu yargılamada başvurucunun mağduriyetinin
giderilmesine imkan veren güvenceleri içeren 14 No.lu
Sözleşme’nin 6. maddesinin dikkate alınmadığı ve soyadı farklılığının
giderilmesini gerekli kılan bir hâlin bulunup bulunmadığı hususu irdelenmeden
davanın reddine karar verildiği anlaşılmaktadır. Dolayısıyla derece
mahkemelerinin somut olaydaki yorum ve yaklaşımının başvurucunun mağduriyetini
gidermediği, usulüne göre yürürlüğe girmiş temel hak ve özgürlüklere ilişkin
uluslararası sözleşme hükümlerinin mahkeme kararlarında gözönünde
bulundurulmadığı görülmektedir. Söz konusu yargısal yaklaşımın bu hâliyle
kamunun ve bireyin çatışan çıkarları karşısında ölçülü ve adil bir denge
kurmadığı açıktır.
44.Neticede isim konusundaki farklılıkların giderilmesine
yönelik olarak gerekli bir hâlin var olup olmadığı hususu irdelenmeksizin ve
temel hak ve özgürlüklere ilişkin uluslararası sözleşmeler dikkate alınmaksızın
derece mahkemeleri tarafından başvurucunun soyadı değişikliği talebinin
reddedilmesi nedeniyle özel hayata saygı hakkı yönünden devletin pozitif
yükümlülüklerini yerine getirdiği söylenemeyecektir.
45. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa'nın 20.
maddesinde güvence altına alınan özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğine
karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. maddesi Yönünden
46. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) numaralı
fıkrasının ilgili kısmı ile (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“(1)
Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da
edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2)
Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve
sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili
mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan
hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava
açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme,
Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
47. Anayasa Mahkemesinin Mehmet
Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında, ihlal sonucuna
varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağının belirlenmesi hususunda
genel ilkeler belirlenmiştir.
48. Mehmet Doğan
kararında özetle uygun giderim yolunun belirlenebilmesi açısından öncelikle
ihlalin kaynağının belirlenmesi gerektiği vurgulanmıştır. Buna göre ihlalin
mahkeme kararından kaynaklandığı durumlarda 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin
(2) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün
79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca kural olarak ihlali
ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın
bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmedilir (Mehmet Doğan, §§ 57-58).
49. Mehmet Doğan
kararında Anayasa Mahkemesi, yeniden yargılama yapmakla görevli derece
mahkemelerinin yükümlülüklerine ve ihlalin sonuçlarını gidermek amacıyla derece
mahkemelerince yapılması gerekenlere ilişkin açıklamalarda bulunmuştur. Buna
göre Anayasa Mahkemesinin tespit edilen ihlalin giderilmesi amacıyla yeniden
yargılama yapılmasına hükmettiği hâllerde ilgili usul kanunlarında düzenlenen
yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak yargılamanın yenilenmesi
sebebinin varlığının kabulü ve önceki kararın kaldırılması hususunda derece mahkemesinin
herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Zira ihlal kararı verilen hallerde
yargılamanın yenilenmesinin gerekliliği hususundaki takdir derece mahkemelerine
değil ihlalin varlığını tespit eden Anayasa Mahkemesine bırakılmıştır. Derece
mahkemesi Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında belirttiği doğrultuda ihlalin
sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yapmakla yükümlüdür (Mehmet Doğan, § 59).
50. Bu bağlamda derece mahkemesinin öncelikle yapması gereken
şey, bir temel hak veya özgürlüğü ihlal ettiği veya idari makamlar tarafından
bir temel hak veya özgürlüğe yönelik olarak gerçekleştirilen ihlali
gideremediği tespit edilen önceki kararını kaldırmaktır. Derece mahkemesi,
kararın kaldırılmasından sonraki aşamada ise Anayasa Mahkemesi kararında tespit
edilen ihlalin sonuçlarını gidermek için gereken işlemleri yapmak durumundadır.
Bu çerçevede ihlal, yargılama sırasında gerçekleştirilen usule ilişkin bir
işlemden veya yerine getirilmeyen usuli bir
eksiklikten kaynaklanıyorsa söz konusu usul işleminin hak ihlalini giderecek
şekilde yeniden (veya daha önce hiç yapılmamışsa ilk defa) yapılması icap
etmektedir. Buna karşılık ihlalin idari işlem veya eylemin kendisinden ya da
(derece mahkemesince yapılan veya yapılmayan usul işlemlerinden değil de)
derece mahkemesi kararının sonucundan kaynaklandığının Anayasa Mahkemesi
tarafından tespit edildiği hâllerde derece mahkemesinin usule dair herhangi bir
işlem yapmadan, doğrudan, mümkün olduğunca dosya üzerinden önceki kararının
aksi yönünde karar vererek ihlalin sonuçlarını ortadan kaldırması gerekir (Mehmet Doğan, § 60).
51. Başvurucu, ihlalin tespitiyle birlikte yargılamanın
yenilenmesine karar verilmesini talep etmiştir.
52. Anayasa Mahkemesi, başvurucunun soyadı değişikliği talebinin
reddine ilişkin verilen karar nedeniyle özel hayata saygı hakkı yönünden
devletin pozitif yükümlülüklerini yerine getirmediği sonucuna ulaşmıştır.
Dolayısıyla somut başvuruda ihlalin mahkeme kararından kaynaklandığı
anlaşılmaktadır.
53. Bu durumda kişinin özel hayata saygı hakkının ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki
yarar bulunmaktadır. Buna göre yapılacak yeniden yargılama ise 6216 sayılı
Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının
ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda derece mahkemelerince yapılması
gereken iş, öncelikle ihlale yol açan mahkeme kararının ortadan kaldırılması ve
nihayet ihlal sonucuna uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple
kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere ilgili yargı mercine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
54. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 226,90 TL harç ve 2.475
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.701,90 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın
KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 20. maddesinde güvence altına alınan özel hayata
saygı hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin özel hayata saygı hakkının ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere
Kahramanmaraş 2. Asliye Hukuk Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE (E.2014/349,
K.2014/562 sayılı dava dosyasıyla ilgilidir.),
D. 226,90 TL harç ve 2.475 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.701,90 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve
Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına,
ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine
kadar geçen süre için YASAL FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin ilgili dairesine iletilmek üzere
Yargıtay Başkanlığına GÖNDERİLMESİNE,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
9/1/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.