TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
MURAT TÜRK BAŞVURUSU (6)
(Başvuru Numarası: 2014/15514)
Karar Tarihi: 9/1/2019
Başkan
:
Engin YILDIRIM
Üyeler
Recep KÖMÜRCÜ
Celal Mümtaz AKINCI
Muammer TOPAL
M.Emin KUZ
Raportör Yrd.
Ceren Sedef EREN
Başvurucu
Murat TÜRK
Vekili
Av. Ramazan DEMİR
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, posta yoluyla gönderilen bir not defterinin ceza infaz kurumundaki hükümlüye teslim edilmemesinin ifade özgürlüğünü ihlal ettiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 19/9/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne karar verilmiştir.
5. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu, başvuru tarihinde terör suçundan hükümlü olarak Bolu F Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda (İnfaz Kurumu) bulunmaktadır.
8. Başvurucu 2003 yılında "Şeyh Said İsyanı" adlı uzun metrajlı film senaryosunu yazdığı ajanda biçimindeki not defterini -yeniden ele alıp bazı düzeltmeler yapmak amacıyla- kardeşinden kendisine göndermesini istemiştir. Söz konusu senaryo bir ajandaya, el yazısıyla ve tükenmez kalemle yazılmıştır.
9. Başvurucunun kardeşinin posta yoluyla kendisine gönderdiği söz konusu not defteri, İnfaz Kurumu idaresi tarafından başvurucuya teslim edilmemiştir. Başvurucunun bir dilekçeyle anılan not defterinin kendisine teslim edilmesini talep etmesi üzerine İnfaz Kurumu İdare ve Gözlem Kurulu (Kurul) 8/5/2014 tarihinde söz konusu talebin reddine karar vermiştir. Kurul; Ceza İnfaz Kurumlarının Yönetimi ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Tüzük'ün (Tüzük) 92. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca hükümlülerin hediye olarak ancak kitap ve giyim eşyası kabul edebileceğini, bu nedenle başvurucunun taahhütlü mektupla gelen not defterinin kendisine verilmesi talebinin reddine karar verildiğini belirtmiştir.
10. Başvurucu, talebinin reddine dair karara karşı itirazda bulunmuştur. İtirazı inceleyen Bolu İnfaz Hâkimliği (Hâkimlik) 7/7/2014 tarihinde itirazı reddetmiştir. Hâkimlik; anılan senaryonun Şeyh Sait ayaklanmasını övücü bir nitelik taşıdığını, bu hâliyle senaryoda cürüm işleyeni övmek, yasadışı örgütlenmeleri ve silahlı isyanı yüceltmek amacıyla kaleme alınan şiirler bulunduğunu ifade etmiştir. Hâkimlik ayrıca, bölücü nitelikte bulunan bu senaryoda aynı zamanda ırkçı nefret söylemi içeren beyan ve ifadelerin de yer aldığını belirtmiştir. Silahlı isyana kalkışmanın veya bunu övmenin suç teşkil edeceğinin aşikâr olduğunu ifade eden Hâkimlik; bu hâliyle söz konusu senaryonun yazılı bulunduğu ajandanın başvurucuya verilmesinin düşünülemeyeceğini, bu nedenle Kurul kararının usul ve yasaya uygun olduğunu belirtmiştir.
11. Başvurucu, Hâkimlik kararına karşı itirazda bulunmuştur. İtirazı inceleyen Bolu Ağır Ceza Mahkemesi 15/8/2014 tarihinde itirazı reddetmiştir. Bu karar başvurucuya 20/8/2014 tarihinde tebliğ edilmiştir.
12. Başvurucu 19/9/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
13. İlgili ulusal hukuk için bkz. İbrahim Kaptan (2), B. No: 2017/30723, 12/9/2018, §§ 15-19.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
14. Mahkemenin 9/1/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
15. Başvurucu, kendisinin hazırladığı söz konusu senaryonun silahlı isyana ya da suç işlemeye teşvik eden veya yasa dışı örgüt propagandası içeren bir niteliği bulunmadığını belirtmiştir. Başvurucu ayrıca derece mahkemelerinin kararlarında dayandıkları gerekçelerin ilgili ve yeterli olmadığını, nitekim söz konusu senaryonun kendisine anılan Tüzük (bkz. § 9) hükmü uyarınca mı yoksa içeriği nedeniyle mi verilmediğinin açık olmadığını ifade etmiştir. Başvurucu bu nedenlerle ifade özgürlüğü ve adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
16. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Bu bağlamda başvurucunun şikâyeti ifade özgürlüğü kapsamında incelenecektir.
17. Hükümlü ve tutuklular, Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) ortak alanı kapsamında kalan temel hak ve hürriyetlerin tamamına kural olarak sahiptir (Mehmet Reşit Arslan ve diğerleri, B. No: 2013/583, 10/12/2014, § 65). Bu bağlamda hükümlü ve tutukluların ifade özgürlüğü de Anayasa ve Sözleşme kapsamında koruma altındadır (Murat Karayel (5), B. No: 2013/6223, 7/1/2016, § 27).
18. Öte yandan ifade özgürlüğü mutlak bir hak değildir ve Anayasa'nın 26. maddesinin ikinci maddesinde öngörülen sebeplerle sınırlanabilir. Ceza infaz kurumunda bulunmanın kaçınılmaz sonucu olarak suçun önlenmesi ve disiplinin sağlanması gibi kurumda güvenliğin ve düzenin korunmasına yönelik kabul edilebilir gerekliliklerin olması durumunda mahpusların sahip olduğu haklara, kanunla öngörülmek şartıyla sınırlama getirilebilecektir (Murat Karayel (5), § 29). Somut olayda başvuru konusu müdahalenin 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun'un 62. maddesi uyarınca ceza infaz kurumunda suçun önlenmesi ve disiplinin sağlanması amaçlarıyla gerçekleştirildiği anlaşılmaktadır. Ancak bu müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde güvence altına alınan demokratik toplum düzeninin gereklerine de uygun olması gerekir.
19. Temel hak ve özgürlüklere yönelik bir müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılaması ve orantılı bir müdahale olması gerekir. Açıktır ki bu başlık altındaki değerlendirme, sınırlamanın amacı ile bu amacı gerçekleştirmek üzere başvurulan araç arasındaki ilişki üzerinde temellenen ölçülülük ilkesinden bağımsız yapılamaz. Çünkü Anayasa’nın 13. maddesinde "demokratik toplum düzeninin gereklerine aykırı olmama" ve "ölçülülük ilkesine aykırı olmama" biçiminde iki ayrı kritere yer verilmiş olmakla birlikte bu iki kriter bir bütünün parçaları olup aralarında sıkı bir ilişki vardır (Bekir Coşkun [GK], B. No: 2014/12151, 4/6/2015, §§ 53-55; Mehmet Ali Aydın [GK], B. No: 2013/9343, 4/6/2015, §§ 70-72; AYM, E.2007/4, K.2007/81, 18/10/2007).
20. İfade özgürlüğü üzerindeki sınırlamanın demokratik bir toplumda zorlayıcı bir toplumsal ihtiyacın karşılanması amacına yönelik ve istisnai nitelikte olması gerekir. Müdahaleyi oluşturan tedbirin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığının kabul edilebilmesi için amaca ulaşmaya elverişli olması, başvurulabilecek en son çare ve alınabilecek en hafif önlem olarak kendisini göstermesi gerekmektedir. Amaca ulaşmaya yardımcı olmayan veya ulaşılmak istenen amaca nazaran bariz bir biçimde ağır olan bir müdahalenin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığı söylenemeyecektir (benzer yöndeki kararlar için bkz. Bekir Coşkun, § 51; Mehmet Ali Aydın, § 68; Tansel Çölaşan, B. No: 2014/6128, 7/7/2015, § 51).
21. Orantılılık ise sınırlamayla ulaşılmak istenen amaç ile başvurulan sınırlama tedbiri arasında aşırı bir dengesizlik bulunmamasına işaret etmektedir. Diğer bir ifadeyle orantılılık, bireyin hakkı ile kamunun menfaatleri veya müdahalenin amacı başkalarının haklarını korumak ise diğer bireylerin hak ve menfaatleri arasında adil bir dengenin kurulmasına işaret etmektedir. Dengeleme sonucu müdahalede bulunulan hakkın sahibine terazinin diğer kefesinde bulunan kamu menfaati veya diğer bireylerin menfaatine nazaran açıkça orantısız bir külfet yüklendiğinin tespiti hâlinde orantılılık ilkesi yönünden bir sorunun varlığından söz edilebilir (Ferhat Üstündağ, B. No: 2014/15428, 17/7/2018, § 48).
22. Anayasa Mahkemesi, İbrahim Kaptan (2) kararında hükümlü ve tutuklulara kargo yoluyla ya da ziyaretçileri aracılığıyla getirilen, ders kitapları hariç süreli ya da süresiz yayınların tümünün kategorik olarak ceza infaz kurumlarına kabul edilmemesinin ifade özgürlüğüne yönelik bir ihlal oluşturmadığı sonucuna varmıştır. Anılan kararda, tutuklu ve hükümlülere gönderilen yayınların Anayasa Mahkemesince kabul edilen ilkeler uyarınca incelenerek mahpuslara verilmesini istemenin ceza infaz kurumu idareleri üzerinde kurum düzeni ve güvenliği ile suç işlenmesinin önlenmesi görevlerini layıkıyla yerine getirmelerine engel olacak derecede yükümlülük oluşturulmasına yol açabileceği belirtilmiştir (İbrahim Kaptan (2), §§ 33-37).
23. Somut olayda da başvuru konusu not defteri, başvurucuya Kurum düzeni ve güvenliğinin sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi amaçlarıyla verilmemiştir. Başvurucunun el yazılarının bulunduğu not defterinin 5275 sayılı Kanun'un 62. maddesinde öngörülen "süreli veya süresiz yayın" kapsamında kaldığı söylenemez.
24. Somut olaydaki gibi el yazısıyla yazılmış ve kim tarafından yazıldığı belli olmayan bir doküman söz konusu olduğunda kurum idareleri üzerinde oluşturulan yükün daha da ağırlaşacağı açıktır.
25. Öte yandan başvurucunun bir terör suçlusu olması da önemlidir. İnfaz kurumunun düzeninin ve güvenliğinin sağlanması, suç işlenmesinin önlenmesi için terör suçluları ile ilişkili yazılı materyallerin daha titiz bir incelemeye tabi tutulmaları gerekir. Böyle bir incelemenin de ceza infaz kurumu idareleri üzerindeki söz konusu yükü artıracak bir etken olduğu görülmektedir.
26. Son olarak başvuru konusu müdahalenin orantılı olup olmadığı da değerlendirilmelidir. Başvurucu, bireysel başvuru formunda söz konusu senaryonun yazılı bulunduğu not defterini yeniden ele alarak bazı düzeltmeler yapmak amacıyla kardeşinden istediğini belirtmiştir. Bu kapsamda başvurucunun kendisinin hazırladığı senaryonun kendisine teslim edilmemesi şeklindeki uygulamayla başvurucunun ifade özgürlüğüne bilgiye ulaşma kapsamında değil fakat düşüncelerini yayma kapsamında müdahalede bulunulduğu kabul edilmelidir.
27. Başvuru konusu müdahale, yalnızca söz konusu yazılı materyalin hükümlü olarak ceza infaz kurumunda bulunan başvurucuya kurum düzeni ve güvenliği ile suç işlenmesinin önlenmesi amaçlarıyla teslim edilmemesinden ibarettir. Başvurucu söz konusu doküman nedeniyle cezalandırılmamış ya da anılan doküman müsadere edilmemiştir. Dolayısıyla başvuru konusu müdahalenin başvurucunun ifade özgürlüğü yönünden orantısız da olmadığı ve demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun bir müdahale olduğu sonucuna varılmıştır.
28. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Anayasa Mahkemesince kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Bu bağlamda bir ihlal bulunmadığı açık olan başvurular açıkça dayanaktan yoksun kabul edilebilir (Hikmet Balabanoğlu, B. No: 2012/1334, 17/9/2013, § 24).
29. Açıklanan gerekçelerle başvuru konusu olayda ifade özgürlüğünün ihlal edilmediği açık olduğundan başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. İfade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 339. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca tahsil edilmesi mağduriyetine neden olacağından başvurucunun yargılama giderlerini ödemekten TAMAMEN MUAF TUTULMASINA 9/1/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.