TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
AHMET ÖLKER VE SÜLEYMAN ÖLKER BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2015/3195)
|
|
Karar Tarihi: 15/11/2018
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Muammer
TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Recai AKYEL
|
Raportör
|
:
|
Murat İlter
DEVECİ
|
Başvurucular
|
:
|
1. Ahmet
ÖLKER
|
|
|
2. Süleyman
ÖLKER
|
Vekili
|
:
|
Av. Veysel
VESEK
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, bir kişinin kamu görevlilerince kaçırılıp
öldürülmesi ve bu olayla ilgili etkili bir ceza soruşturması yürütülmemesi
nedeniyle yaşam hakkının; olayın faillerinin yargılanmaması nedeniyle bu
kişilerden yönelebilecek ve yaşam boyu sürecek tehdit, belirsizlik ve endişe
sebebiyle kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 20/2/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerine göre ilgili olaylar özetle
şöyledir:
8. Şırnak ili İdil ilçesi Ortaköy köyü muhtarı olan Ş.Ş.
17/4/1994 tarihinde, İdil Jandarma Komutanlığını telefonla arayarak
Cizre-Nusaybin kara yolu üzerindeki bir dinlenme tesisi yakınında bir ceset
bulunduğunu söylemiştir.
9. Cesedin bulunduğu yere giden kolluk görevlileri olay yerini
ve cesedi inceleyip cesedin kime ait olduğunu araştırmıştır. Kolluk
görevlilerince düzenlenen söz konusu işlemlere ait tutanakta; olay yerinde sırt
üstü yatar vaziyette duran ve sol şakağında bir kurşun deliği bulunan bir ceset
görüldüğü, ölü morlukları ile ölü katılığının oluştuğu, cesedin yakınlarında
kanlı ve düğümlü bir bez parçası, siyah bir deri cüzdan, kahverengi bir tarak ve
plastik bir kimlik cüzdanı bulunduğu, cüzdanlarda kartvizitler, üzerinde isim
ve telefon numaraları yazılı kâğıt parçaları ile ölü olarak bulunan kişinin
fotoğrafının olduğu bir sınav giriş belgesi bulunduğu, sınav giriş belgesine
göre cesedin Ö.Ö. isimli kişiye ait olduğu, deri cüzdan üzerindeki kanın
kuruduğu, ceset üzerindeki kandan başka çevrede kan izi bulunmadığı, bu nedenle
kişinin muhtemelen başka bir yerde öldürüldüğü, olay yerinde bulunan Ş.Ş. ile
çevrede oturanların ölen kişiyi tanımadığı, olay yerinde boş kovan bulunmadığı,
başka iz ve delil tespit edilemediği belirtilmiştir.
10. Bir kolluk görevlisince olay yerinin basit bir krokisi
çizilmiştir.
11. Kolluk görevlileri, Ş.Ş.nin olay
hakkında ifadesini almıştır. Ş.Ş. ifadesinde, saat 11.30 sıralarında köye
dönerken yol kenarındaki cesedi gördüğünü, aracından inip cesede baktığını ve
köye gidip telefonla karakolu aradığını söylemiştir.
12. İlçe Jandarma Komutanlığı görevlilerinin bildirmesi üzerine
olaydan haberdar olan İdil Cumhuriyet Başsavcılığınca (Cumhuriyet Başsavcılığı)
derhâl soruşturma başlatılmış ve cesedin bulunduğu gün olay yerinde, Cumhuriyet
savcısının huzurunda bir hekim tarafından ölü muayenesi yapılmıştır.
13. Bahse konu işleme ilişkin tutanakta; üzerinden çıkan belgeye
göre cesedin Ö.Ö. isimli kişiye ait olduğu, cesedin sol gözünün altında 0,5x1
cm ebatında bir mermi giriş deliği, cesedin kafasının
arka kısmında ise büyükçe bir mermi çıkış deliği bulunduğu, beynin mermi çıkış
deliğinden dışarı taştığı ve kesin ölüm nedeninin de kafanın arkasının
parçalanarak beynin akması olduğu belirtilmiştir. Ölüm nedeni tespit edildiği
için klasik otopsi işlemine gerek görülmemiştir.
14. Faillerin gizli ve sıkı bir şekilde aranması için 10/5/1994
tarihinde İlçe Jandarma Komutanlığına müzekkere yazan Cumhuriyet Başsavcılığı
19/7/1994 tarihinde, faillerin dava zamanaşımı süresinin sonu olan 17/4/2014
tarihine kadar aranması amacıyla daimî arama kararı vermiştir.
15. Cumhuriyet Başsavcılığı, civardaki Cumhuriyet
başsavcılıklarına yazdığı 3/10/1997 tarihli müzekkereler sonucunda Ö.Ö.nün açık kimlik bilgilerini
tespit etmiştir.
16. Cumhuriyet Başsavcılığı 6/11/1997 tarihinde, istinabe
yoluyla başvurucu Süleyman Ölker'in ifadesini
almıştır. Başvurucu Süleyman Ölker ifadesinde; PTT'de
geçici işçi olarak çalışan ağabeyi Ö.Ö.nün
1994 yılı Nisan ayında kaybolduğunu, bir gün sonra da cesedinin bulunduğunu, Ö.Ö.yü kimin öldürdüğünü bilmediğini ve teşhis etmeleri
üzerine cesedin kendilerine verildiğini söylemiştir.
17. Cumhuriyet Başsavcılığının 26/11/1997 tarihinde istinabe
yoluyla dinlediği D.A., Ö.Ö.nün
kardeşi olduğunu, 1994 yılında cesedi bulunan Ö.Ö.yü
öldüren kişi hakkında bir şey duymadıklarını ve kardeşinin cesedini o
tarihlerde teslim aldıklarını beyan etmiştir.
18. Ö.Ö. hakkındaki Merkezî Nüfus İdare Sistemi (MERNİS) Ölüm
Tutanağı, Cumhuriyet Başsavcılığınca 26/11/1997 tarihinde düzenlenmiştir.
19. Daimî arama kararının verildiği tarihten 11/6/2014 tarihine
kadar geçen sürede, kolluk görevlilerince düzenli olmayan aralıklarla tutulan,
faillerin tespit edilemediğine ve araştırmanın devam ettiğine dair tutanaklar
Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmiştir.
20. Cumhuriyet Başsavcılığı 11/6/2014 tarihinde -kasten öldürme suçu için- olayın meydana geldiği tarihte
yürürlükte bulunan 1/3/1926 tarihli ve 765 sayılı mülga Türk Ceza Kanunu'nda
yazılı dava zamanaşımı süresinin dolduğu gerekçesiyle olay ve fail hakkında
kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiştir.
21. Başvurucular, vekilleri aracılığıyla 8/12/2014 tarihinde
soruşturma evrakının bir örneğini almışlardır.
22. Başvurucular; yakınlarının ölümüyle ilgili soruşturmanın
etkin yapılmadığını, daimî arama kararı nedeniyle düzenlenen, faillerin tespit
edilemediğine dair tutanaklar dışında 26/11/1997 tarihinden sonra herhangi bir
soruşturma işlemi yapılmadığını, soruşturma evrakının bir örneğini almaları
üzerine kovuşturmaya yer olmadığına dair karardan haberdar olduklarını, Ö.Ö.nün Jandarma İstihbarat Terörle Mücadele (JİTEM)
mensuplarınca öldürüldüğünü düşündüklerini, söz konusu birimin bazı mensupları
hakkında başka eylemler nedeniyle dava açıldığı için dava zamanaşımı süresinin
kesildiğini ve esasen yakınlarına karşı işlenen suçun insanlığa karşı işlenen
suçlardan olması nedeniyle olayda dava zamanaşımı süresinin bulunmadığını
belirtip, soruşturmanın etkisiz yürütüldüğüne ilişkin örnekler de vererek
kovuşturmaya yer olmadığına dair karara itiraz etmişlerdir.
23. Bu itiraz, Midyat Sulh Ceza Hâkimliğinin (Hâkimlik) 6/1/2015
tarihli kararıyla reddedilmiştir.
24. Hâkimliğin kararı 22/1/2015 tarihinde tebliğ edilmiş ve
20/2/2016 tarihinde bireysel başvuru yapılmıştır.
25. Başvurucuların ölenle yakınlıklarına ilişkin resmî bir belge
bireysel başvuru dosyasında bulunmamaktadır. Bununla birlikte başvurucular, Ö.Ö.nün başvurucu Süleyman Ölker'in kardeşi, diğer başvurucu Ahmet Ölker'in
nüfus kaydına göre amcası, gerçekte ise babası olduğunu öne sürmektedirler.
IV. İLGİLİ HUKUK
26. Konuyla ilgili ulusal ve uluslararası hukuka ilişkin
bilgiler Anayasa Mahkemesinin Sultani Acar (B.
No: 2014/16344, 22/3/2018, §§ 29-61) başvurusuhakkında
verdiği kararda yer almaktadır. Bununla birlikte konuyla ilgisi olmadığı için
söz konusu kararda yer almayan birkaç Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM)
kararına burada yer verilmesi gerekmektedir.
27. AİHM, her hâlükârda kabul edilemez bulduğu bazı başvurularda
her bir kabul edilemezlik kriteri yönünden ayrı bir inceleme yapmamış ve sadece
bulduğu kabul edilemezlik nedeni yönünden değerlendirme yapmıştır (açıkça
dayanaktan yoksun bulunan başvuruda iç hukuk yollarının tüketilmediğine ilişkin
itirazın incelenmediği kararlar için bkz. Kyriacou Tsiakkourmas ve diğerleri /Türkiye, B.
No: 13320/02, 2/6/2015, § 277; Eylem
Kaya/Türkiye, B. No: 26623/07, 13/12/2016, § 55).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
28. Mahkemenin 15/11/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Yaşam Hakkının İhlal
Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucuların
İddiaları
29. Başvurucular; ölüm şekline göre yakınlarının JİTEM
görevlilerince öldürüldüğünü ve ölümün büyük ihtimalle yakınlarının kamu
görevlilerinden korunmaması şeklinde gerçekleştiğini ileri sürerek yaşam hakkının
ihlal edildiğini iddia etmişlerdir.
30. Öte yandan başvurucular, yakınlarının ölümü ile ilgili
soruşturmada daimî arama kararı nedeniyle düzenlenen, faillerin tespit
edilemediğine dair tutanaklar dışında 26/11/1997 tarihinden sonra herhangi bir
soruşturma işlemi yapılmadığından, soruşturma kapsamında müşteki sıfatıyla
ifadelerinin dahi alınmadığından, kovuşturmaya yer olmadığına dair karardan
soruşturma evrakının bir örneğini almaları üzerine haberdar olduklarından,
yakınlarına karşı işlenen suçun insanlığa karşı işlenen suçlardan olması
nedeniyle olayda dava zamanaşımı süresinin bulunmadığından ve sonuç olarak
başvuruya konu ölüm olayıyla ilgili soruşturmanın etkisiz bir biçimde
yürütüldüğünden yakınarak etkili başvuru haklarının ihlal edildiğini öne
sürmüşlerdir.
2. Değerlendirme
a. Hukuki Vasıflandırma
ve İncelemenin Kapsamı Yönünden
31. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).
32. Başvurucuların iddialarının özü, yakınlarının kamu görevlisi
olduğunu ileri sürdükleri kişilerce kaçırılıp öldürüldüğüne ve bu olayla ilgili
etkili bir ceza soruşturması yürütülmediğine ilişkindir. Bu nedenle
başvurucuların kendileri yönünden etkili başvuru hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddiaları da yaşam hakkı kapsamında incelenmiştir.
33. Diğer taraftan Anayasa'nın 17. maddesinde güvence altına
alınan yaşam hakkının maddi boyutunun ihlal edilip edilmediği konusunda bir
değerlendirme yapılmasına imkân sağlayacak nitelikte -makul şüphenin ötesinde-
kanıt, Anayasa Mahkemesinin elinde bulunmamaktadır. Olayın gerçekleştiği
koşullar, başka bir ifadeyle ölenin hangi nedenle ve kimler tarafından
öldürüldüğü, bir değerlendirme yapılmasına imkân sağlayacak nitelikte tespit
edilememiştir. Dolayısıyla inceleme, yaşam hakkının etkili soruşturma yükümlülüğüne
ilişkin usul boyutu ile sınırlı olarak yapılmıştır.
34. İddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak Anayasa'nın “Kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı”
kenar başlıklı 17. maddesinin birinci fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"Herkes, yaşama...
hakkına sahiptir."
35. Anayasa’nın “Devletin
temel amaç ve görevleri” kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
“Devletin temel amaç ve görevleri, … kişilerin
ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve
hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak
surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın
maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya
çalışmaktır.”
b. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
36. Yaşam hakkının doğal niteliği gereği, bu hakka yönelik bir
başvuru ancak ölen kişinin mağdur olan yakınları tarafından yapılabilecektir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No:
2012/752, 17/9/2013, § 41).
37. Bireysel başvuru dosyasında, Ö.Ö. ile başvurucuların
yakınlıklarının tespitine imkân verecek resmî bir belge bulunmamaktadır.
Bununla birlikte başvuru aşağıda açıklanan nedenlerle kabul edilemez
bulunduğundan başvurucuların mağdur sıfatı ve bu bağlamda kişi bakımından
yetkiye ilişkin kabul edilebilirlik kriteri yönünden ayrıca bir değerlendirme
yapılmasına gerek görülmemiştir.
38. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının ilgili kısmı
şöyledir:
“...Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun
yollarının tüketilmiş olması şarttır.”
39. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 45. maddesinin (2) numaralı
fıkrası şöyledir:
“İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem,
eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının
tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir.”
40. 6216 sayılı Kanun’un “Bireysel
başvuru usulü” kenar başlıklı 47. maddesinin (5) numaralı fıkrası
şöyledir:
“Bireysel başvurunun, başvuru yollarının
tüketildiği tarihten; başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarihten
itibaren otuz gün içinde yapılması gerekir.”
41. Anılan Anayasa ve Kanun maddelerinde yer verilen kanun
yollarının tüketilmesi koşulu, bireysel başvurunun temel hak ihlallerini
önlemek için son ve olağanüstü bir çare olmasının doğal sonucudur (Necati Gündüz ve Recep Gündüz, B. No:
2012/1027, 12/2/2013, § 20).
42. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm organlarının
anayasal ödevi olup bu ödevin ihmal edilmesi nedeniyle ortaya çıkan hak
ihlallerinin düzeltilmesi idari ve yargısal makamların görevidir. Bu nedenle
temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının öncelikle derece
mahkemeleri önünde ileri sürülmesi, bu makamlar tarafından değerlendirilmesi ve
bir çözüme kavuşturulması esastır (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403,
26/3/2013, § 16).
43. Tüketilmesi gereken başvuru yolları, başvurucunun
şikâyetleri açısından makul bir başarı şansı sunabilecek ve bir çözüm
sağlayabilecek nitelikteki kullanılabilir ve etkilibaşvuru
yollarıdır. Ayrıca, başvuru yollarını tüketme kuralı ne kesin ne şeklî olarak
uygulanabilir bir kural olup bu kurala uygunluğun denetlenmesinde somut
başvurunun koşullarının dikkate alınması esastır. Bu anlamda yalnızca hukuk
sisteminde birtakım başvuru yollarının varlığının değil aynı zamanda bunların
uygulama şartları ile başvurucunun kişisel koşullarının gerçekçi bir biçimde
ele alınması gerekmektedir. Bu nedenle başvurucuların başvuru yollarını
tüketmeleri noktasında kendilerinden beklenebilecek her şeyi yerine getirip
getirmediklerinin başvurunun özelliklerinin dikkate alınarak incelenmesi
gerekir (S.S.A., B. No:
2013/2355, 7/11/2013, § 28).
44. İhlal iddiasını değerlendirmeye ve ihlal tespiti
yapıldığında yeterli giderimi sağlamaya imkân tanıyan bir başvuru yolunun
bulunmaması hâlinde başvuru yollarının tüketilmesi kuralının uygulanması mümkün
olmayacaktır (Yasin Ağca, B. No:
2014/13163, 11/5/2017, § 121). Böyle bir durumda başvurucuların ihlali
öğrendikleri tarihten itibaren süresi içinde bireysel başvuruda bulunmaları
gerekmektedir.
45. Şikâyetleri konusunda çözüm sağlayabilecek, etkili bir
başvuru yolunun mevcut olması hâlinde öncelikle bireysel başvuruda bulunmak,
dava ve başvurularını takip etmek için gerekli özeni gösterme yükümlülüğü
bulunan başvurucular, en kısa sürede yetkili makamlara başvurmalıdırlar. Zira
zaman geçtikçe delillerin kaybolma veyabozulma
ihtimali artmakta ve gerçeklerin ortaya çıkması zorlaşmaktadır (Adle Azizoğlu ve Sadat Azizoğlu,
B. No: 2014/15732, 24/1/2018, § 84).
46. Öte yandan şikâyeti yetkili makamlara iletmenin imkânsız
veya önemli ölçüde güç olduğu durumlar -ki bu durumların neler olduğu her
başvuruda olay ve olgular ile başvurucunun tutumu nazara alınarak ayrıca değerlendirilmelidir-mevcutsa
başvurucularınözen yükümlülüğünün ancak bahse konu
durumların sona ermesinden itibaren başlayacağı kabul edilmelidir (Adle Azizoğlu ve Sadat Azizoğlu,
§ 85).
47. Yaşam hakkı ile ilgili bir soruşturmanın etkili olup
olmadığı yönünden inceleme yapabilmek için -mutlak surette gerekli olmasa da-
yürütülen soruşturmanın makul bir süreyi aşmaması şartıyla ilgili kamu
makamları tarafından nasıl sonlandırılacağının beklenmesi bireysel başvuru ile
getirilen koruma mekanizmasının ikincil niteliğine uygun olacaktır (Rahil Dink ve diğerleri, B. No: 2012/848,
17/7/2014, § 76; Hüseyin Caruş,
B. No: 2013/7812, 6/10/2015, § 46).
48. Diğer taraftan başvurucuların yetkili makamlara müracaat
etmelerine rağmen doğal olmayan bir ölümle ilgili soruşturma başlatılmamışsa,
başlatılan soruşturmada ilerleme yoksa veya soruşturma artık etkisiz bir hâl
almışsa başvuruculardan soruşturmanın sonucunu beklemelerini istemek makul
olmayacaktır. Böyle bir durumda başvurucular, gerekli özeni göstermeli ve şikâyetlerini
çok uzun süre geçirmeden Anayasa Mahkemesine sunabilmelidir (Rahil Dink ve diğerleri, § 77). Zira
soruşturmanın etkililiğini sağlayacak bir başvuru yolu bulunmamaktadır (Yasin Ağca, § 121). O hâlde anılan ihlal
iddiaları yönünden başvuru yollarının tüketilmesi gerekmemektedir. Böyle bir
durumda başvurucular, etkili bir soruşturma yürütülmediğinin farkına vardıkları
veya varmaları gerektiği andan itibaren süresi içinde bireysel başvuruda
bulunmalıdır. Doğal olarak başvurucuların etkili bir soruşturma
yürütülmediğinin ne zaman farkına varmaları gerektiği, her davanın şartlarına
bağlı olarak değerlendirilecektir (Adle Azizoğlu ve Sadat Azizoğlu, §
87).
49. Soruşturmada ilerleme sağlanacağına dair umut verici
gelişmeler ve gerçekçi varsayımlar bulunduğu, soruşturmanın ilerlemesini
sağlayıcı tedbirler alındığı sürece başvuruculardan başvuru yollarını
tüketmeden bireysel başvuruda bulunmaları beklenmemelidir. Ancak bu hâlde dahi
soruşturmanın daha sonra etkisizleştiğini öğrenen başvurucular, durumun farkına
vardıkları veya varmaları gerektiği andan itibaren süresi içinde bireysel
başvuruda bulunmalıdır (Adle Azizoğlu ve Sadat Azizoğlu,
§ 88).
50. Somut olayda resen soruşturma başlatılmış, ölü muayenesi
işlemi yapılmış, olay yerinin bir krokisi çizilmiş, olay yerinin incelenmesine
ilişkin bir tutanak düzenlenmiş ve cesedi ilk gören Ş.Ş. ile başvurucu Süleyman
Ölker ve D.A.nın
ifadeleri alınmıştır. Ancak D.A.nın
ifadesinin alındığı 26/11/1997 tarihinden sonra -başvurucuların da belirttiği
gibi- olayın aydınlatılmasına ve faillerin tespitine yönelik herhangi bir
soruşturma işlemi yapılmamış, yalnızca faillerin tespitine çalışıldığı yönünde
kolluk görevlilerince zaman zaman tutulan ve giderek sıradan hâle gelen
tutanaklar soruşturma evrakı arasına alınmıştır.
51. Yakınlarının öldürülmesi ile ilgili şikâyetlerini yetkili
makamlara iletmede veya
soruşturmanınetkisizliğiyleilgilibireyselbaşvuruyapmadagüçlükçektikleriyönünde herhangi
bir iddiaları bulunmayan başvurucular, olayla ilgili şikâyetlerini yetkili
makamlara iletmemiş ve yetkili makamlardan soruşturmayla ilgili herhangi bir taleptebulunmamışlardır. Soruşturmada ilerleme
sağlanacağına dair umut verici bir gelişme yaşanmamış ve soruşturmanın
ilerlemesini sağlayıcı bir tedbir de alınmamıştır. Buna rağmenetkili
bir soruşturma yürütülmediği gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığına dair
karara itiraz ederek soruşturmanın etkisizliğinin farkında olduklarını ortaya
koyan başvurucular, bireysel başvuru yapmak için kovuşturmaya yer olmadığına
dair karar verilmesini ve bu karara yaptıkları itirazın sonuçlanmasını
beklemişlerdir.
52. 26/11/1997 tarihinden sonra soruşturmanın etkililiğini
sağlayabilecek nitelikte bir soruşturma işlemi yapılmaması nedeniyle bireysel
başvuruda bulunmak için soruşturmanın sonuçlanmasını beklemesinin gerekmediği
dikkate alındığında, Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisinin başladığı
tarih ile başvuru tarihi arasındaki sürenin makul kabul edilmeyecek ölçüde uzun
olduğu ve 20/2/2015 tarihinde yapılan başvurunun süresinde yapılmış bir başvuru
olarak kabul edilemeyeceği sonucuna varılmıştır.
53. Açıklanan gerekçelerle yaşam hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin süre aşımı nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Kötü Muamele Yasağının
İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucuların
İddiaları
54. Başvurucular, yakınlarının hangi sebeple kaçırılıp
öldürüldüğünü bilmeden yaşadıklarından ve yakınlarının ölümünden sorumlu olan
kişilerin yargı önünde hesap vermemeleri nedeniyle olayın faillerinden
kendilerine yönelebilecek ve yaşam boyu sürecek bir tehdit, belirsizlik ve
endişeden söz ederek kötü muameleme yasağının ihlal edildiği iddia etmişlerdir.
2. Değerlendirme
55. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının ilgili kısmı
şöyledir:
"Herkes, Anayasada
güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği
iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir..."
56. 6216 sayılı Kanun'un "Bireysel
başvuru hakkı" kenar başlıklı 45. maddesinin (1) numaralı
fıkrası şöyledir:
"Herkes, Anayasada güvence altına alınmış
temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve buna ek
Türkiye'nin taraf olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü
tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir."
57.6216 sayılı Kanun'un "Bireysel
başvuru hakkına sahip olanlar" kenar başlıklı 46. maddesinin
(1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Bireysel başvuru ancak ihlale yol açtığı
ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal nedeniyle güncel ve kişisel bir hakkı
doğrudan etkilenenler tarafından yapılabilir."
58.Anayasa Mahkemesi kötü muamele yasağına ilişkin bu tür
şikâyetleri incelediği başvurularda; hakları ihlal edilen kişinin aile
üyelerinin olaydan dolayı ruhsal çöküntü ve üzüntü yaşamalarının kendileri için
kaçınılmaz bir sonuç olduğunu, bu nedenle Anayasa'nın 17. maddesinin bu kişiler
bakımından ihlal edilebilmesi için söz konusu durumun yeterli olmadığını ve
aile bireylerinden birinin mağdur olup olmamasının yaşadıkları üzüntüden farklı
bir boyut kazandıracak özel faktörlerin başvuruda var olup olmadığına bağlı
olduğunu ifade etmiştir (Engin Gök ve
diğerleri, B. No: 2013/3955, 14/4/2016, §§ 49-54).
59. Diğer taraftan bir bireysel başvurunun kabul edilebilmesi
için başvurucunun sadece mağdur olduğunu ileri sürmesi yeterli olmayıp ihlalden
doğrudan veya dolaylı olarak etkilendiğini yani mağdur olduğunu göstermesi veya
mağdur olduğu konusunda Anayasa Mahkemesini ikna etmesi gerekir. Bu itibarla
mağdur olduğu zannı veya şüphesi de mağdurluk statüsünün varlığı için yeterli
değildir (Ayşe Hülya Potur, B.
No: 2013/8479, 6/2/2014, § 24).
60. Buna göre aile bireylerinin kötü muamele yasağı bakımından
mağdur statüsüne sahip olabilmeleri için ölüm olayı nedeni ile kaçınılmaz
olarak yaşanılan üzüntüye farklı bir boyut ve şekil kazandırılmış olmalıdır (Seyfullah Turan ve diğerleri, B. No:
2014/1982, 9/11/2017, § 121).
61. Somut olayın kendine özgü koşulları ve ileri sürülen
şikâyetler dikkate alındığında yakınlarının hangi koşullarda öldüğüne herhangi
bir şekilde tanıklık etmeyen başvurucuların -yakınlarının ölümünden dolayı
duydukları üzüntü haricinde- bu üzüntüye farklı bir boyut kazandırabilecek ve kendileriyle
ilgili olarak kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddiasını savunabilecekleri
bir durum tespit edilememiştir. Dolayısıyla başvurucuların kötü muamele yasağı
bakımından mağduriyetlerinin söz konusu olmadığı sonucuna varılmıştır.
62. Açıklanan gerekçelerle kötü muamele yasağının ihlal
edildiğine ilişkin iddianın diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden
incelenmeksizin kişi bakımından yetkisizlik nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın süre aşımı nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
B. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kişi bakımından yetkisizlik nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
C. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde BIRAKILMASINA
15/11/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.