TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
AHMET ÖLKER VE SÜLEYMAN ÖLKER BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2015/3195)
Karar Tarihi: 15/11/2018
Başkan
:
Engin YILDIRIM
Üyeler
Muammer TOPAL
M. Emin KUZ
Rıdvan GÜLEÇ
Recai AKYEL
Raportör
Murat İlter DEVECİ
Başvurucular
1. Ahmet ÖLKER
2. Süleyman ÖLKER
Vekili
Av. Veysel VESEK
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, bir kişinin kamu görevlilerince kaçırılıp öldürülmesi ve bu olayla ilgili etkili bir ceza soruşturması yürütülmemesi nedeniyle yaşam hakkının; olayın faillerinin yargılanmaması nedeniyle bu kişilerden yönelebilecek ve yaşam boyu sürecek tehdit, belirsizlik ve endişe sebebiyle kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 20/2/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerine göre ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Şırnak ili İdil ilçesi Ortaköy köyü muhtarı olan Ş.Ş. 17/4/1994 tarihinde, İdil Jandarma Komutanlığını telefonla arayarak Cizre-Nusaybin kara yolu üzerindeki bir dinlenme tesisi yakınında bir ceset bulunduğunu söylemiştir.
9. Cesedin bulunduğu yere giden kolluk görevlileri olay yerini ve cesedi inceleyip cesedin kime ait olduğunu araştırmıştır. Kolluk görevlilerince düzenlenen söz konusu işlemlere ait tutanakta; olay yerinde sırt üstü yatar vaziyette duran ve sol şakağında bir kurşun deliği bulunan bir ceset görüldüğü, ölü morlukları ile ölü katılığının oluştuğu, cesedin yakınlarında kanlı ve düğümlü bir bez parçası, siyah bir deri cüzdan, kahverengi bir tarak ve plastik bir kimlik cüzdanı bulunduğu, cüzdanlarda kartvizitler, üzerinde isim ve telefon numaraları yazılı kâğıt parçaları ile ölü olarak bulunan kişinin fotoğrafının olduğu bir sınav giriş belgesi bulunduğu, sınav giriş belgesine göre cesedin Ö.Ö. isimli kişiye ait olduğu, deri cüzdan üzerindeki kanın kuruduğu, ceset üzerindeki kandan başka çevrede kan izi bulunmadığı, bu nedenle kişinin muhtemelen başka bir yerde öldürüldüğü, olay yerinde bulunan Ş.Ş. ile çevrede oturanların ölen kişiyi tanımadığı, olay yerinde boş kovan bulunmadığı, başka iz ve delil tespit edilemediği belirtilmiştir.
10. Bir kolluk görevlisince olay yerinin basit bir krokisi çizilmiştir.
11. Kolluk görevlileri, Ş.Ş.nin olay hakkında ifadesini almıştır. Ş.Ş. ifadesinde, saat 11.30 sıralarında köye dönerken yol kenarındaki cesedi gördüğünü, aracından inip cesede baktığını ve köye gidip telefonla karakolu aradığını söylemiştir.
12. İlçe Jandarma Komutanlığı görevlilerinin bildirmesi üzerine olaydan haberdar olan İdil Cumhuriyet Başsavcılığınca (Cumhuriyet Başsavcılığı) derhâl soruşturma başlatılmış ve cesedin bulunduğu gün olay yerinde, Cumhuriyet savcısının huzurunda bir hekim tarafından ölü muayenesi yapılmıştır.
13. Bahse konu işleme ilişkin tutanakta; üzerinden çıkan belgeye göre cesedin Ö.Ö. isimli kişiye ait olduğu, cesedin sol gözünün altında 0,5x1 cm ebatında bir mermi giriş deliği, cesedin kafasının arka kısmında ise büyükçe bir mermi çıkış deliği bulunduğu, beynin mermi çıkış deliğinden dışarı taştığı ve kesin ölüm nedeninin de kafanın arkasının parçalanarak beynin akması olduğu belirtilmiştir. Ölüm nedeni tespit edildiği için klasik otopsi işlemine gerek görülmemiştir.
14. Faillerin gizli ve sıkı bir şekilde aranması için 10/5/1994 tarihinde İlçe Jandarma Komutanlığına müzekkere yazan Cumhuriyet Başsavcılığı 19/7/1994 tarihinde, faillerin dava zamanaşımı süresinin sonu olan 17/4/2014 tarihine kadar aranması amacıyla daimî arama kararı vermiştir.
15. Cumhuriyet Başsavcılığı, civardaki Cumhuriyet başsavcılıklarına yazdığı 3/10/1997 tarihli müzekkereler sonucunda Ö.Ö.nün açık kimlik bilgilerini tespit etmiştir.
16. Cumhuriyet Başsavcılığı 6/11/1997 tarihinde, istinabe yoluyla başvurucu Süleyman Ölker'in ifadesini almıştır. Başvurucu Süleyman Ölker ifadesinde; PTT'de geçici işçi olarak çalışan ağabeyi Ö.Ö.nün 1994 yılı Nisan ayında kaybolduğunu, bir gün sonra da cesedinin bulunduğunu, Ö.Ö.yü kimin öldürdüğünü bilmediğini ve teşhis etmeleri üzerine cesedin kendilerine verildiğini söylemiştir.
17. Cumhuriyet Başsavcılığının 26/11/1997 tarihinde istinabe yoluyla dinlediği D.A., Ö.Ö.nün kardeşi olduğunu, 1994 yılında cesedi bulunan Ö.Ö.yü öldüren kişi hakkında bir şey duymadıklarını ve kardeşinin cesedini o tarihlerde teslim aldıklarını beyan etmiştir.
18. Ö.Ö. hakkındaki Merkezî Nüfus İdare Sistemi (MERNİS) Ölüm Tutanağı, Cumhuriyet Başsavcılığınca 26/11/1997 tarihinde düzenlenmiştir.
19. Daimî arama kararının verildiği tarihten 11/6/2014 tarihine kadar geçen sürede, kolluk görevlilerince düzenli olmayan aralıklarla tutulan, faillerin tespit edilemediğine ve araştırmanın devam ettiğine dair tutanaklar Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmiştir.
20. Cumhuriyet Başsavcılığı 11/6/2014 tarihinde -kasten öldürme suçu için- olayın meydana geldiği tarihte yürürlükte bulunan 1/3/1926 tarihli ve 765 sayılı mülga Türk Ceza Kanunu'nda yazılı dava zamanaşımı süresinin dolduğu gerekçesiyle olay ve fail hakkında kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiştir.
21. Başvurucular, vekilleri aracılığıyla 8/12/2014 tarihinde soruşturma evrakının bir örneğini almışlardır.
22. Başvurucular; yakınlarının ölümüyle ilgili soruşturmanın etkin yapılmadığını, daimî arama kararı nedeniyle düzenlenen, faillerin tespit edilemediğine dair tutanaklar dışında 26/11/1997 tarihinden sonra herhangi bir soruşturma işlemi yapılmadığını, soruşturma evrakının bir örneğini almaları üzerine kovuşturmaya yer olmadığına dair karardan haberdar olduklarını, Ö.Ö.nün Jandarma İstihbarat Terörle Mücadele (JİTEM) mensuplarınca öldürüldüğünü düşündüklerini, söz konusu birimin bazı mensupları hakkında başka eylemler nedeniyle dava açıldığı için dava zamanaşımı süresinin kesildiğini ve esasen yakınlarına karşı işlenen suçun insanlığa karşı işlenen suçlardan olması nedeniyle olayda dava zamanaşımı süresinin bulunmadığını belirtip, soruşturmanın etkisiz yürütüldüğüne ilişkin örnekler de vererek kovuşturmaya yer olmadığına dair karara itiraz etmişlerdir.
23. Bu itiraz, Midyat Sulh Ceza Hâkimliğinin (Hâkimlik) 6/1/2015 tarihli kararıyla reddedilmiştir.
24. Hâkimliğin kararı 22/1/2015 tarihinde tebliğ edilmiş ve 20/2/2016 tarihinde bireysel başvuru yapılmıştır.
25. Başvurucuların ölenle yakınlıklarına ilişkin resmî bir belge bireysel başvuru dosyasında bulunmamaktadır. Bununla birlikte başvurucular, Ö.Ö.nün başvurucu Süleyman Ölker'in kardeşi, diğer başvurucu Ahmet Ölker'in nüfus kaydına göre amcası, gerçekte ise babası olduğunu öne sürmektedirler.
IV. İLGİLİ HUKUK
26. Konuyla ilgili ulusal ve uluslararası hukuka ilişkin bilgiler Anayasa Mahkemesinin Sultani Acar (B. No: 2014/16344, 22/3/2018, §§ 29-61) başvurusuhakkında verdiği kararda yer almaktadır. Bununla birlikte konuyla ilgisi olmadığı için söz konusu kararda yer almayan birkaç Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararına burada yer verilmesi gerekmektedir.
27. AİHM, her hâlükârda kabul edilemez bulduğu bazı başvurularda her bir kabul edilemezlik kriteri yönünden ayrı bir inceleme yapmamış ve sadece bulduğu kabul edilemezlik nedeni yönünden değerlendirme yapmıştır (açıkça dayanaktan yoksun bulunan başvuruda iç hukuk yollarının tüketilmediğine ilişkin itirazın incelenmediği kararlar için bkz. Kyriacou Tsiakkourmas ve diğerleri /Türkiye, B. No: 13320/02, 2/6/2015, § 277; Eylem Kaya/Türkiye, B. No: 26623/07, 13/12/2016, § 55).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
28. Mahkemenin 15/11/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Yaşam Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucuların İddiaları
29. Başvurucular; ölüm şekline göre yakınlarının JİTEM görevlilerince öldürüldüğünü ve ölümün büyük ihtimalle yakınlarının kamu görevlilerinden korunmaması şeklinde gerçekleştiğini ileri sürerek yaşam hakkının ihlal edildiğini iddia etmişlerdir.
30. Öte yandan başvurucular, yakınlarının ölümü ile ilgili soruşturmada daimî arama kararı nedeniyle düzenlenen, faillerin tespit edilemediğine dair tutanaklar dışında 26/11/1997 tarihinden sonra herhangi bir soruşturma işlemi yapılmadığından, soruşturma kapsamında müşteki sıfatıyla ifadelerinin dahi alınmadığından, kovuşturmaya yer olmadığına dair karardan soruşturma evrakının bir örneğini almaları üzerine haberdar olduklarından, yakınlarına karşı işlenen suçun insanlığa karşı işlenen suçlardan olması nedeniyle olayda dava zamanaşımı süresinin bulunmadığından ve sonuç olarak başvuruya konu ölüm olayıyla ilgili soruşturmanın etkisiz bir biçimde yürütüldüğünden yakınarak etkili başvuru haklarının ihlal edildiğini öne sürmüşlerdir.
2. Değerlendirme
a. Hukuki Vasıflandırma ve İncelemenin Kapsamı Yönünden
31. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).
32. Başvurucuların iddialarının özü, yakınlarının kamu görevlisi olduğunu ileri sürdükleri kişilerce kaçırılıp öldürüldüğüne ve bu olayla ilgili etkili bir ceza soruşturması yürütülmediğine ilişkindir. Bu nedenle başvurucuların kendileri yönünden etkili başvuru hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddiaları da yaşam hakkı kapsamında incelenmiştir.
33. Diğer taraftan Anayasa'nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının maddi boyutunun ihlal edilip edilmediği konusunda bir değerlendirme yapılmasına imkân sağlayacak nitelikte -makul şüphenin ötesinde- kanıt, Anayasa Mahkemesinin elinde bulunmamaktadır. Olayın gerçekleştiği koşullar, başka bir ifadeyle ölenin hangi nedenle ve kimler tarafından öldürüldüğü, bir değerlendirme yapılmasına imkân sağlayacak nitelikte tespit edilememiştir. Dolayısıyla inceleme, yaşam hakkının etkili soruşturma yükümlülüğüne ilişkin usul boyutu ile sınırlı olarak yapılmıştır.
34. İddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak Anayasa'nın “Kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı” kenar başlıklı 17. maddesinin birinci fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"Herkes, yaşama... hakkına sahiptir."
35. Anayasa’nın “Devletin temel amaç ve görevleri” kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Devletin temel amaç ve görevleri, … kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.”
b. Kabul Edilebilirlik Yönünden
36. Yaşam hakkının doğal niteliği gereği, bu hakka yönelik bir başvuru ancak ölen kişinin mağdur olan yakınları tarafından yapılabilecektir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013, § 41).
37. Bireysel başvuru dosyasında, Ö.Ö. ile başvurucuların yakınlıklarının tespitine imkân verecek resmî bir belge bulunmamaktadır. Bununla birlikte başvuru aşağıda açıklanan nedenlerle kabul edilemez bulunduğundan başvurucuların mağdur sıfatı ve bu bağlamda kişi bakımından yetkiye ilişkin kabul edilebilirlik kriteri yönünden ayrıca bir değerlendirme yapılmasına gerek görülmemiştir.
38. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
“...Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır.”
39. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir.”
40. 6216 sayılı Kanun’un “Bireysel başvuru usulü” kenar başlıklı 47. maddesinin (5) numaralı fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvurunun, başvuru yollarının tüketildiği tarihten; başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması gerekir.”
41. Anılan Anayasa ve Kanun maddelerinde yer verilen kanun yollarının tüketilmesi koşulu, bireysel başvurunun temel hak ihlallerini önlemek için son ve olağanüstü bir çare olmasının doğal sonucudur (Necati Gündüz ve Recep Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 20).
42. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm organlarının anayasal ödevi olup bu ödevin ihmal edilmesi nedeniyle ortaya çıkan hak ihlallerinin düzeltilmesi idari ve yargısal makamların görevidir. Bu nedenle temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının öncelikle derece mahkemeleri önünde ileri sürülmesi, bu makamlar tarafından değerlendirilmesi ve bir çözüme kavuşturulması esastır (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403, 26/3/2013, § 16).
43. Tüketilmesi gereken başvuru yolları, başvurucunun şikâyetleri açısından makul bir başarı şansı sunabilecek ve bir çözüm sağlayabilecek nitelikteki kullanılabilir ve etkilibaşvuru yollarıdır. Ayrıca, başvuru yollarını tüketme kuralı ne kesin ne şeklî olarak uygulanabilir bir kural olup bu kurala uygunluğun denetlenmesinde somut başvurunun koşullarının dikkate alınması esastır. Bu anlamda yalnızca hukuk sisteminde birtakım başvuru yollarının varlığının değil aynı zamanda bunların uygulama şartları ile başvurucunun kişisel koşullarının gerçekçi bir biçimde ele alınması gerekmektedir. Bu nedenle başvurucuların başvuru yollarını tüketmeleri noktasında kendilerinden beklenebilecek her şeyi yerine getirip getirmediklerinin başvurunun özelliklerinin dikkate alınarak incelenmesi gerekir (S.S.A., B. No: 2013/2355, 7/11/2013, § 28).
44. İhlal iddiasını değerlendirmeye ve ihlal tespiti yapıldığında yeterli giderimi sağlamaya imkân tanıyan bir başvuru yolunun bulunmaması hâlinde başvuru yollarının tüketilmesi kuralının uygulanması mümkün olmayacaktır (Yasin Ağca, B. No: 2014/13163, 11/5/2017, § 121). Böyle bir durumda başvurucuların ihlali öğrendikleri tarihten itibaren süresi içinde bireysel başvuruda bulunmaları gerekmektedir.
45. Şikâyetleri konusunda çözüm sağlayabilecek, etkili bir başvuru yolunun mevcut olması hâlinde öncelikle bireysel başvuruda bulunmak, dava ve başvurularını takip etmek için gerekli özeni gösterme yükümlülüğü bulunan başvurucular, en kısa sürede yetkili makamlara başvurmalıdırlar. Zira zaman geçtikçe delillerin kaybolma veyabozulma ihtimali artmakta ve gerçeklerin ortaya çıkması zorlaşmaktadır (Adle Azizoğlu ve Sadat Azizoğlu, B. No: 2014/15732, 24/1/2018, § 84).
46. Öte yandan şikâyeti yetkili makamlara iletmenin imkânsız veya önemli ölçüde güç olduğu durumlar -ki bu durumların neler olduğu her başvuruda olay ve olgular ile başvurucunun tutumu nazara alınarak ayrıca değerlendirilmelidir-mevcutsa başvurucularınözen yükümlülüğünün ancak bahse konu durumların sona ermesinden itibaren başlayacağı kabul edilmelidir (Adle Azizoğlu ve Sadat Azizoğlu, § 85).
47. Yaşam hakkı ile ilgili bir soruşturmanın etkili olup olmadığı yönünden inceleme yapabilmek için -mutlak surette gerekli olmasa da- yürütülen soruşturmanın makul bir süreyi aşmaması şartıyla ilgili kamu makamları tarafından nasıl sonlandırılacağının beklenmesi bireysel başvuru ile getirilen koruma mekanizmasının ikincil niteliğine uygun olacaktır (Rahil Dink ve diğerleri, B. No: 2012/848, 17/7/2014, § 76; Hüseyin Caruş, B. No: 2013/7812, 6/10/2015, § 46).
48. Diğer taraftan başvurucuların yetkili makamlara müracaat etmelerine rağmen doğal olmayan bir ölümle ilgili soruşturma başlatılmamışsa, başlatılan soruşturmada ilerleme yoksa veya soruşturma artık etkisiz bir hâl almışsa başvuruculardan soruşturmanın sonucunu beklemelerini istemek makul olmayacaktır. Böyle bir durumda başvurucular, gerekli özeni göstermeli ve şikâyetlerini çok uzun süre geçirmeden Anayasa Mahkemesine sunabilmelidir (Rahil Dink ve diğerleri, § 77). Zira soruşturmanın etkililiğini sağlayacak bir başvuru yolu bulunmamaktadır (Yasin Ağca, § 121). O hâlde anılan ihlal iddiaları yönünden başvuru yollarının tüketilmesi gerekmemektedir. Böyle bir durumda başvurucular, etkili bir soruşturma yürütülmediğinin farkına vardıkları veya varmaları gerektiği andan itibaren süresi içinde bireysel başvuruda bulunmalıdır. Doğal olarak başvurucuların etkili bir soruşturma yürütülmediğinin ne zaman farkına varmaları gerektiği, her davanın şartlarına bağlı olarak değerlendirilecektir (Adle Azizoğlu ve Sadat Azizoğlu, § 87).
49. Soruşturmada ilerleme sağlanacağına dair umut verici gelişmeler ve gerçekçi varsayımlar bulunduğu, soruşturmanın ilerlemesini sağlayıcı tedbirler alındığı sürece başvuruculardan başvuru yollarını tüketmeden bireysel başvuruda bulunmaları beklenmemelidir. Ancak bu hâlde dahi soruşturmanın daha sonra etkisizleştiğini öğrenen başvurucular, durumun farkına vardıkları veya varmaları gerektiği andan itibaren süresi içinde bireysel başvuruda bulunmalıdır (Adle Azizoğlu ve Sadat Azizoğlu, § 88).
50. Somut olayda resen soruşturma başlatılmış, ölü muayenesi işlemi yapılmış, olay yerinin bir krokisi çizilmiş, olay yerinin incelenmesine ilişkin bir tutanak düzenlenmiş ve cesedi ilk gören Ş.Ş. ile başvurucu Süleyman Ölker ve D.A.nın ifadeleri alınmıştır. Ancak D.A.nın ifadesinin alındığı 26/11/1997 tarihinden sonra -başvurucuların da belirttiği gibi- olayın aydınlatılmasına ve faillerin tespitine yönelik herhangi bir soruşturma işlemi yapılmamış, yalnızca faillerin tespitine çalışıldığı yönünde kolluk görevlilerince zaman zaman tutulan ve giderek sıradan hâle gelen tutanaklar soruşturma evrakı arasına alınmıştır.
51. Yakınlarının öldürülmesi ile ilgili şikâyetlerini yetkili makamlara iletmede veya soruşturmanınetkisizliğiyleilgilibireyselbaşvuruyapmadagüçlükçektikleriyönünde herhangi bir iddiaları bulunmayan başvurucular, olayla ilgili şikâyetlerini yetkili makamlara iletmemiş ve yetkili makamlardan soruşturmayla ilgili herhangi bir taleptebulunmamışlardır. Soruşturmada ilerleme sağlanacağına dair umut verici bir gelişme yaşanmamış ve soruşturmanın ilerlemesini sağlayıcı bir tedbir de alınmamıştır. Buna rağmenetkili bir soruşturma yürütülmediği gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığına dair karara itiraz ederek soruşturmanın etkisizliğinin farkında olduklarını ortaya koyan başvurucular, bireysel başvuru yapmak için kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmesini ve bu karara yaptıkları itirazın sonuçlanmasını beklemişlerdir.
52. 26/11/1997 tarihinden sonra soruşturmanın etkililiğini sağlayabilecek nitelikte bir soruşturma işlemi yapılmaması nedeniyle bireysel başvuruda bulunmak için soruşturmanın sonuçlanmasını beklemesinin gerekmediği dikkate alındığında, Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisinin başladığı tarih ile başvuru tarihi arasındaki sürenin makul kabul edilmeyecek ölçüde uzun olduğu ve 20/2/2015 tarihinde yapılan başvurunun süresinde yapılmış bir başvuru olarak kabul edilemeyeceği sonucuna varılmıştır.
53. Açıklanan gerekçelerle yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin süre aşımı nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Kötü Muamele Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
54. Başvurucular, yakınlarının hangi sebeple kaçırılıp öldürüldüğünü bilmeden yaşadıklarından ve yakınlarının ölümünden sorumlu olan kişilerin yargı önünde hesap vermemeleri nedeniyle olayın faillerinden kendilerine yönelebilecek ve yaşam boyu sürecek bir tehdit, belirsizlik ve endişeden söz ederek kötü muameleme yasağının ihlal edildiği iddia etmişlerdir.
55. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir..."
56. 6216 sayılı Kanun'un "Bireysel başvuru hakkı" kenar başlıklı 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve buna ek Türkiye'nin taraf olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir."
57.6216 sayılı Kanun'un "Bireysel başvuru hakkına sahip olanlar" kenar başlıklı 46. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Bireysel başvuru ancak ihlale yol açtığı ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal nedeniyle güncel ve kişisel bir hakkı doğrudan etkilenenler tarafından yapılabilir."
58.Anayasa Mahkemesi kötü muamele yasağına ilişkin bu tür şikâyetleri incelediği başvurularda; hakları ihlal edilen kişinin aile üyelerinin olaydan dolayı ruhsal çöküntü ve üzüntü yaşamalarının kendileri için kaçınılmaz bir sonuç olduğunu, bu nedenle Anayasa'nın 17. maddesinin bu kişiler bakımından ihlal edilebilmesi için söz konusu durumun yeterli olmadığını ve aile bireylerinden birinin mağdur olup olmamasının yaşadıkları üzüntüden farklı bir boyut kazandıracak özel faktörlerin başvuruda var olup olmadığına bağlı olduğunu ifade etmiştir (Engin Gök ve diğerleri, B. No: 2013/3955, 14/4/2016, §§ 49-54).
59. Diğer taraftan bir bireysel başvurunun kabul edilebilmesi için başvurucunun sadece mağdur olduğunu ileri sürmesi yeterli olmayıp ihlalden doğrudan veya dolaylı olarak etkilendiğini yani mağdur olduğunu göstermesi veya mağdur olduğu konusunda Anayasa Mahkemesini ikna etmesi gerekir. Bu itibarla mağdur olduğu zannı veya şüphesi de mağdurluk statüsünün varlığı için yeterli değildir (Ayşe Hülya Potur, B. No: 2013/8479, 6/2/2014, § 24).
60. Buna göre aile bireylerinin kötü muamele yasağı bakımından mağdur statüsüne sahip olabilmeleri için ölüm olayı nedeni ile kaçınılmaz olarak yaşanılan üzüntüye farklı bir boyut ve şekil kazandırılmış olmalıdır (Seyfullah Turan ve diğerleri, B. No: 2014/1982, 9/11/2017, § 121).
61. Somut olayın kendine özgü koşulları ve ileri sürülen şikâyetler dikkate alındığında yakınlarının hangi koşullarda öldüğüne herhangi bir şekilde tanıklık etmeyen başvurucuların -yakınlarının ölümünden dolayı duydukları üzüntü haricinde- bu üzüntüye farklı bir boyut kazandırabilecek ve kendileriyle ilgili olarak kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddiasını savunabilecekleri bir durum tespit edilememiştir. Dolayısıyla başvurucuların kötü muamele yasağı bakımından mağduriyetlerinin söz konusu olmadığı sonucuna varılmıştır.
62. Açıklanan gerekçelerle kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin kişi bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın süre aşımı nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kişi bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
C. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde BIRAKILMASINA 15/11/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.