TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
OSMAN DELİ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2015/3346)
|
|
Karar Tarihi: 28/11/2018
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Celal Mümtaz
AKINCI
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Recai AKYEL
|
Raportör
|
:
|
Özgür DUMAN
|
Başvurucu
|
:
|
Osman DELİ
|
Vekili
|
:
|
Av. Muammer
HAPİL
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru tapu siciline güvenerek satın alınan taşınmazın tapu
kaydının iptal edilmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına
ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 23/2/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
A. Uyuşmazlığın Arka Planı
6. Antalya ili Merkez ilçesi zabıt defterinin Zeytinköy Nisan 1325 tarihli ve 71-80 sıra numaralı tapu
kayıtlarına göre 2.000 dönümlük (1.838.000 m²) olan paylı mülkiyete konu
taşınmaza ilişkin olarak 1926 yılında Antalya Sulh Hukuk Mahkemesinde
ortaklığın giderilmesi davası açılmıştır. Mahkemece 11/1/1940 tarihli kararla
taşınmazın yüz ölçümü artırılarak tapu kayıtlarının kapsadığı alan 22.201.202
m² olarak belirlenmiş ve hisseleri oranında sahipleri adına tescili ile
ortaklığın satış suretiyle giderilmesine karar verilmiştir.
7. Bu taşınmaz, Antalya Satış Memurluğunca açık arttırma
suretiyle 13/4/1944 tarihinde tapu kaydına yapılan tescile göre K.K. ve H.Ü.ye
satılmıştır.
8. Bu arada K.K. ve H.Ü. 1965 yılında taşınmazı ifraz ettirerek
muhtelif kişilere satmışlardır. Taşınmazın 4.000 m²lik bölümü de 21/3/1974
tarihinde fundalık olarak tapuda başvurucuya satılmıştır.
9. Köyün bağlı olduğu ilçe ile adı Aksu ilçesi Çamköy olarak değişmiş olup 1980 yılında bu köyde kadastro
çalışmalarına başlanmıştır. Yapılan kadastro çalışmaları sırasında 229 parsel
olarak sınırlandırılan bir taşınmaz makilik olarak Maliye Hazinesi (Hazine)
adına tespit edilmiştir. Bu tespite yapılan itirazlar, Tapulama Komisyonunca
2/6/1981 tarihinde reddedilmiştir.
10. Diğer taraftan kadastro çalışmaları sırasında başvurucunun
dayandığı kök tapu kaydı Koyunlar köyü 364-444, 673-677, 743-754, 757-768, 230,
234, 235, 242, 243, 244, 207, 245, 356-363; Varsak köyü 2454-2459, 2475-2603,
2611- 2790, 2797-2820, 2863-2873 ve 3078-3082 parsel sayılı taşınmazlara
uygulanmıştır. Bu taşınmazların toplam yüz ölçümü 3.931.926 m2'dir.
B. Diğer Tapu Malikleri Tarafından Açılan
Kadastro Tespitine İtiraz Davası
11. Çamköy 229 numaralı parselde
mülkiyet iddiasında bulunan ve itirazları reddedilen çok sayıda kişi 6/12/1982
tarihinde Antalya Tapulama Hâkimliğinde tapulama tespitine itiraz davası
açmışlardır.
12. Mahkeme 2/3/1984 tarihli kararıyla Hazine adına tespit
işlemini iptal etmiştir. Gerekçede 1964 yılında yapılan ve kesinleşen tapulama
dışı bırakma işleminin de bir tapulama olduğu vurgulanmış ve 1980 yılında
ikinci defa yapılan tapulama çalışmasının "bir
yerde iki defa tapulama yapılamaz" ilkesine aykırı olduğu
belirtilmiştir. Kararda ayrıca taşınmazın 1976 yılında 31/8/1956 tarihli ve
6831 sayılı Orman Kanunu’nun 2. maddesi uygulamasıyla orman rejimi dışına
çıkarıldığının altı çizilmiştir.
13. Temyiz edilen karar Yargıtay 16. Hukuk Dairesince 13/7/1988
tarihinde bozulmuştur. Daire, hükümden sonra yürürlüğe giren ve elde bulunan
davalara da uygulanacağı öngörülen 21/6/1987 tarihli ve 3402 sayılı Kadastro
Kanunu ile yeni bir sisteme geçildiğini, Kanun’un öngördüğü sicilleri
oluşturabilmek için kadastro yapılması gerektiğini ve tapulama dışı bırakılan
yerlerde tekrar kadastro yapılmayacağına dair bir hüküm bulunmadığını
belirtmiştir.
14. Bozma sonrası Antalya Kadastro Mahkemesi 23/9/1994 tarihinde
229 parsel sayılı taşınmazın yüz ölçümünün 9.226.601 m² olarak düzeltilmesine,
teknik bilirkişilerce hazırlanan krokide A, B, C, D harfleriyle gösterilen
toplam 5.202.698 m²lik bölümün Hazine adına; kalan 4.023.903 m²lik yerin ise krokide
müstakil harflerle gösterilen tapu malikleri adına hisseleri nispetinde
tespitine karar vermiştir.
15. Bu karar da temyiz edilmiş ve Yargıtay 16. Hukuk Dairesinin
28/6/1995 tarihli kararıyla ilk derece mahkemesinin Hazine adına tespite
ilişkin hüküm fıkrası onanmış; kişiler adına tespite ilişkin hüküm fıkrası ise
bozulmuştur. Kararın gerekçesinde 1964 yılında yapılan orman tahdidi ve 1976
yılında yapılan orman dışına çıkarma işlemi konusunda bir tartışma bulunmadığı,
tartışmanın orman dışına çıkarılan alanın zilyetlikle kazanılıp
kazanılamayacağına ve bir kısım davanın dayanak olarak aldığı tapu kayıtlarının
taşınmazın bu kısmını kapsayıp kapsamadığına ilişkin olduğu hatırlatılmıştır.
Gerekçenin devamında orman dışına çıkarılmadan tespit tarihine kadar yirmi
yıllık süre geçmediğinden zilyetliğe dayanarak dava açanların temyiz
istemlerinin reddine karar verilmesi gerektiği belirtilmiştir. Kararda, 6831
sayılı Kanun’un 2/B maddesinde yer alan “Orman
sınırları dışına çıkarılacak yer, sınırlaması itirazsız kesinleşmiş tapulu
arazi ise mülkiyet tekrar sahiplerine geçer” hükmü gereği orman
tahdidinin itirazsız kesinleşip kesinleşmediğinin ve davacıların dayandıkları
tapu kayıtlarının revizyon görüp görmediğinin araştırılması gerektiği, tapu
kayıtlarının uyması hâlinde miktarı kadar arazinin kayıt maliklerine
verilebileceği ifade edilmiştir.
16. İlk derece mahkemesi, bozma kararına uyduğunu belirtmiş,
ancak 10/6/1997 tarihli kararıyla 229 sayılı parselin kesinleşmeyen 4.023.903
m²lik bölümünün -haritasında bağımsız parseller olarak gösterilmek suretiyle-
payları oranında tapu malikleri adına tesciline karar vermiştir.
17. Kararın temyizi üzerine incelemeyi yapan Yargıtay 7. Hukuk
Dairesi 7/7/1998 tarihli kararıyla bozma kararının uygulamasının yapılmadığı
gerekçesiyle ilk derece mahkemesi kararını tekrar bozmuştur.
18. İlk derece mahkemesi 2/12/1999 tarihli kararıyla bozma
kararına direnmiştir. Direnme kararını inceleyen Yargıtay Hukuk Genel Kurulu
(HGK) 27/6/2001 tarihli kararıyla direnme kararında hüküm fıkrası
oluşturulmadığı gerekçesiyle direnme kararını bozmuştur.
19. İlk derece mahkemesi 11/4/2002 tarihli kararıyla tekrar
direnme kararı vermiştir.Direnme
kararını inceleyen Yargıtay HGK 12/11/2003 tarihli kararıyla Yargıtay 7. Hukuk
Dairesinin görüşünü haklı bularak ikinci direnme kararını da bozmuştur.
20. Bu defa bozma kararına uyan ilk derece mahkemesi 25/4/2005
tarihinde taşınmazın yüz ölçümünün düzeltilerek Hazine adına tesciline karar
vermiştir. Kararın gerekçesinde, davacıların dayandığı Nisan 1320 tarihli kök
tapu kayıtlarına ilişkin olarak açılan ortaklığın giderilmesi davasında kaydın
yüz ölçümünün düzeltilmesine ilişkin bir dava da olmadığı hâlde Antalya Sulh
Hukuk Mahkemesinin 11/1/1940 tarihli kararıyla bu taşınmazın yüz ölçümünün
22.201.202 m² olarak düzeltildiği hatırlatılmıştır. Mahkeme söz konusu tapu
kayıtlarının ilgili olduğu taşınmazın gerçek yüz ölçümünün ise daha düşük
olduğunu, ayrıca kök tapu kayıtlarının değişebilir sınırlı olduğunu
vurgulamıştır. Mahkemeye göre bu karar uyarınca 13/4/1944 tarihinde yapılan
tescil yolsuz olup bu nedenle dayanılan tapu kaydının ihdas tarihindeki miktarı
olan 1.838.000 m² esas alınmalıdır.
21. Mahkeme ayrıca, dayanak tapu kaydının yüz ölçümü 1.838.000
m² olduğu hâlde tapu maliklerine 3.931.926 m² yer verildiğini açıklamıştır.
Mahkeme; davacılara verilen yer ile dayanak tapunun yüz ölçümü arasında fark
olduğunu, tapu kaydının sınırlarının ise değişebilir nitelikte bulunduğunu ve
1975 yılında Hazine adına orman sınırları dışına çıkarılmış arazinin
zilyetlikle kazanılmasının mümkün olmadığını belirterek netice itibarıyla
davaya konu 229 parsel sayılı taşınmazın Hazine adına tapuya tescili gerektiği
sonucuna ulaşmıştır.
22. Temyiz edilen karar Yargıtay 7. Hukuk Dairesince 30/11/2006
tarihinde onanmıştır. Karar düzeltme talepleri de aynı Daire tarafından
1/7/2008 tarihli kararla reddedilmiştir.
C. Başvurucu Tarafından Açılan Tazminat Davası
23. Kadastro tespitine itiraz davasının tarafı olmayan
başvurucu, yukarıda değinilen kararın kesinleşmesinden sonra tapu siciline
güvenerek aldığı taşınmazın Hazine adına tescil edilmesi sebebiyle zarara
uğradığını belirtmek suretiyle 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni
Kanunu'nun 1007. maddesine dayanarak 26/6/2009
tarihinde Antalya 4. Asliye Hukuk Mahkemesinde (Mahkeme) tazminat davası
açmıştır.
24. Mahkeme 3/4/2013 tarihinde davanın reddine karar vermiştir.
Mahkeme, aynı taşınmaza yönelik olarak başka bir kişi tarafından Antalya
1.Asliye Hukuk Mahkemesinde açılan davayı emsal olarak göstermiş ve Yargıtayca davanın reddine ilişkin hükmün onandığını
belirterek bu davadaki gerekçelerle eldeki davanın reddi sonucuna varıldığını
açıklamıştır.
25. Temyiz edilen karar Yargıtay 5. Hukuk Dairesince 10/6/2014
tarihinde onanmış, başvurucunun karar düzeltme talebi de aynı Daire tarafından
9/12/2014 tarihinde reddedilmiştir.
D. Emsal Tazminat Davası
26. O.A.A. tarafından başvurucunun açtığı davada belirtilen
sebeplerle Hazine aleyhine 29/6/2009 tarihinde Antalya 1. Asliye Hukuk
Mahkemesinde tazminat davası açılmıştır.
27. 7/3/2010 tarihinde davanın reddine karar verilmiştir.
Kararın gerekçesinde, Kadastro Mahkemesi kararına atıfta bulunularak
başvurucunun satın aldığı tapu kayıtlarının 229 numaralı parsele ait olduğu
iddiasının Kadastro Mahkemesince reddedildiği hatırlatılmış; tapu maliklerine,
dayanılan tapu kayıtlarının miktarından daha fazla yer verildiği ve davacılar
adına mevcut kayıtların 229 numaralı parsel dışında çok sayıda parsele revizyon
gördüğü ifade edilmiştir. Kararda, dava dilekçesinde belirtilen hususların tapu
kaydının yanlış tutulmasından kaynaklanmadığı sonucuna ulaşılmış ve
başvurucunun kadastro öncesi satın aldığı tapu kayıtları hangi kadastral parsellere uygulanmış ise yasal süresi içinde o
parsellerin tespit malikleri aleyhine talepte bulunabileceği vurgulanmıştır.
28. Temyiz edilen karar Yargıtay 5. Hukuk Dairesi (Daire)
tarafından 17/1/2012 tarihinde onanmıştır. Onama kararında, davacının dayandığı
tapu kaydının miktarı 22.201.202 m2ye çıkarılmışsa da bu kararın davada taraf olmayan
Hazineyi bağlamayacağı belirtilmiştir. Ayrıca kaydın değişebilir nitelikte
sınırlar içerdiği ve bu nedenle kapsamının yüz ölçümüne değer verilerek
saptanacağı vurgulanmıştır. Bunun yanında kaydın toplam 3.931.926 m2 büyüklüğündeki gerçek yüz ölçümünden daha
fazla bir alana uygulandığı tespitine yer verilmiştir. Daire özellikle
davacının çekişmeli 229 parsel sayılı taşınmaz için mevcut bir tapu kaydının
bulunmadığını, bu yüzden söz konusu taşınmaza yönelik olarak kadastro mahkemesi
kararının kesinleşmesiyle zarara uğradığından söz edilemeyeceğini belirtmiştir.
29. Başvurucunun karar düzeltme talebi, Dairenin 6/3/2014
tarihli kararıyla reddedilmiştir.
30. Nihai karar başvurucuya 26/1/2015 tarihinde tebliğ
edilmiştir.
31. Başvurucu 23/2/2015 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
32. 12/7/1966 tarihli ve 766 sayılı mülga Tapulama Kanunu'nun 2.
maddesi şöyledir:
"Tarıma elverişli olmıyan
sahipsiz yerler ile aynı nitelikte olan sahipsiz kayalar, tepeler, dağlar ve
Orman Kanunu uyarınca orman sayılan yerler, tapulamaya tabi tutulmaz. Birlik
sınırları içinde kalan bu gibi gayrimenkullerin tapulamaya 766 tabi olup
olmadığı hususunda ilgililer arasında anlaşmazlık çıkarsa, tapulama tutanağı ve
krokisi yapılır. Anlaşmazlık sebebi tutanakla belirtilir.
Anlaşmazlık bu kanunda yazılı usul ve ilgili
kanunların esasları dairesinde çözülür."
33. 766 sayılı mülga Kanun'un 46. maddesinin üçüncü fıkrası
şöyledir:
"Orman Kanunu uyarınca, tahditleri yapılarak
kesinleşmiş ve tescil edilmiş ormanlara ait kayıtlar, müseccel bulunduğu
birliğin tapu kütüğüne olduğu gibi aktarılır."
34. 3402 sayılı Kanun’un "Kamu
malları" kenar başlıklı 16. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Kamunun ortak kullanılmasına veya bir kamu
hizmetinin görülmesine ayrılan yerlerle Devletin hüküm ve tasarrufu altında
bulunan sahipsiz yerlerden:
...
D) Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan
ormanlar, bu Kanunda hüküm bulunmayan hallerde, özel kanunları hükümlerine
tabidir.”
35. 6831 sayılı Kanun’un 1. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Tabii
olarak yetişen veya emekle yetiştirilen ağaç ve ağaççık toplulukları yerleriyle
birlikte orman sayılır.
…
J) Funda veya makilerle örtülü orman ve toprak
muhafaza karakteri taşımıyan yerler;
Orman sayılmaz.”
36. 6831 sayılı Kanun'un 2. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
"Bu yerler dışında orman sınırlarında
hiçbir suretle daraltma yapılamaz. "
37. 4721 sayılı Kanun’un 705. maddesi şöyledir:
“Taşınmaz
mülkiyetinin kazanılması, tescille olur.
Miras, mahkeme kararı, cebrî icra, işgal,
kamulaştırma hâlleri ile kanunda öngörülen diğer hâllerde, mülkiyet tescilden
önce kazanılır. Ancak, bu hâllerde malikin tasarruf işlemleri yapabilmesi,
mülkiyetin tapu kütüğüne tescil edilmiş olmasına bağlıdır."
38. 4721 sayılı Kanun'un 1007. maddesi
şöyledir:
"Tapu sicilinin tutulmasından doğan bütün
zararlardan Devlet sorumludur.
Devlet, zararın doğmasında kusuru bulunan
görevlilere rücu eder.
Devletin sorumluluğuna ilişkin davalar, tapu
sicilinin bulunduğu yer mahkemesinde görülür. "
B. Uluslararası Hukuk
39. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne (Sözleşme) ek 1 No.lu
Protokol'ün 1. maddesi şöyledir:
"Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk
dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Bir kimse, ancak
kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun
genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir.
Yukarıdaki hükümler, devletlerin, mülkiyetin
kamu yararına uygun olarak kullanılmasını düzenlemek veya vergilerin ya da
başka katkıların veya para cezalarının ödenmesini sağlamak için gerekli
gördükleri yasaları uygulama konusunda sahip oldukları hakka halel
getirmez."
40. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), mülkiyet hakkına
ilişkin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne (Sözleşme) ek 1 No.lu Protokol'ün 1.
maddesinin mülkiyeti elde etme hakkını koruma altına almadığını kabul
etmektedir (Slivenko ve diğerleri/Letonya [BD] (k.k.), B. No: 48321/99, 23/1/2002, § 121; Fener Rum Erkek Lisesi Vakfı/Türkiye, B.
No: 34478/97, 9/1/2007, § 52).
41. AİHM, mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasının ancak
müdahalenin Sözleşme'ye ek 1 No.lu Protokol'ün 1.
maddesinin anlamı kapsamında bir mülk
ile ilişkili olması durumunda ileri sürülebileceğini belirtmektedir. Buna göre
alacak haklarını da içeren mevcut mülk veya mal varlığı yanında mülkiyet
hakkının elde edilebileceği yönündeki en azından bir meşru beklenti de mülkiyet hakkı kapsamında
değerlendirilebilir (Kopecký/Slovakya [BD], B. No: 44912/98,
28/9/2004, § 35; Lihtenştayn Prensi Hans-Adam II/Almanya [BD], B. No: 42527/98,
12/7/2001, § 83; meşru beklenti kavramının ilk defa geliştirildiği kararlar
için Pine Valley Developments
Ltd ve diğerleri/İrlanda, B. No: 12742/87,
29/11/1991, § 51; Stretch/Birleşik Krallık, B. No: 44277/98,
24/6/2003, § 32; Pressos Companía Naviera S.A. ve diğerleri/Belçika, B. No:
17849/91, 20/11/1995, § 31).
42. Bununla birlikte AİHM içtihatlarına göre temelsiz bir hak
kazanma beklentisi veya sadece ulusal hukukta mülkiyet hakkı kapsamında
savunulabilir bir iddianın varlığı meşru beklentinin kabulü için yeterli
değildir (Kopecký/Slovakya, § 35; Gratzinger ve Gratzingerova/Çek
Cumhuriyeti [BD] (k.k.),B.
No: 39794/98, 10/7/2002, § 69). İç hukukun ne şekilde yorumlanacağına ve
uygulanacağına dair bir uyuşmazlık olduğunda ve bu bağlamda başvurucu
tarafından ileri sürülen iddiaların ulusal mahkemelerce kesin olarak
reddedildiği durumlarda meşru bir
beklentinin bulunduğu sonucuna varılamaz (Kopecký/Slovakya, §§ 50, 52; Jantner/Slovakya, B. No: 39050/97, 4/3/2003, §§ 29-33).
43. AİHM içtihatlarında sıklıkla -her ne kadar anlaşılabilir
olsa da- basit beklenti ile daha somut nitelikte olması, hukuki bir düzenlemeye
ya da iç hukukta yerleşik ve istikrarlı bir yargı kararına dayanması gereken
meşru beklenti arasındaki fark vurgulanmaktadır (Kopecký/Slovakya, § 52; Bozcaada Kimisis Teodoku Rum Ortodoks Kilisesi Vakfi/Türkiye
(k.k.), B. No: 22522/03, 9/12/2008).
44. Kazandırıcı zamanaşımı yoluyla mülk edinilmesi bakımından
AİHM, mülkiyet hakkının kapsamını belirlerken iç hukuktaki düzenlemeler ile
yargısal uygulamaları gözeterek sonuca varmaktadır. Buna göre mera, orman gibi
alanların kazandırıcı zamanaşımı yoluyla kazanılamayacağına dair Türk
hukukundaki düzenlemeler nedeniyle başvurucuların bu taşınmazların mülkiyetini elde
etmelerini sağlayabilecek bir meşru beklentilerinin doğmasının mümkün
bulunmadığı kabul edilmiştir (Sarısoy ve
diğerleri/Türkiye (k.k.), B. No: 21303/07,
14/10/2014, § 35; Kadir Gündüz/Türkiye
(k.k.), B. No: 50253/99, 18/10/2007; Nane ve diğerleri/Türkiye, B. No:
41192/04, 24/11/2009, §§ 25-28; Bölükbaş ve
diğerleri/Türkiye, B. No: 29799/02, 9/2/2010, § 26; Usta/Türkiye (k.k.),
B. No: 32212/11, 27/11/2012, § 44).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
45. Mahkemenin 28/11/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
46. Başvurucu tapu siciline güvenerek satın aldığı taşınmazın
yapılan kadastro çalışmaları sonucu orman olarak Hazine adına tapuya tescil
edildiğinden yakınmıştır. Başvurucu 4721 sayılı Kanun'un 1007. maddesi kapsamında açtığı tazminat davasının ise
reddedildiğini belirtmiştir. Başvurucu sonuç olarak Hazinenin hiçbir bedel veya
tazminat ödemeden taşınmazından yoksun bıraktığını belirterek mülkiyet hakkının
ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
47. İddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak Anayasa’nın
35. maddesi şöyledir:
“Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla
sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına
aykırı olamaz.”
1. Genel İlkeler
48. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğinden şikâyet eden bir kimse,
önce böyle bir hakkının var olduğunu kanıtlamak zorundadır (Mustafa Ateşoğlu ve diğerleri, B. No:
2013/1178, 5/11/2015, § 54). Bu nedenle öncelikle başvurucunun Anayasa'nın 35.
maddesi uyarınca korunmayı gerektiren mülkiyete ilişkin bir menfaate sahip olup
olmadığı noktasındaki hukuki durumunun değerlendirilmesi gerekir (Cemile Ünlü, B. No: 2013/382, 16/4/2013, §
26; İhsan Vurucuoğlu,
B. No: 2013/539, 16/5/2013, § 31).
49. Anayasa'nın 35. maddesiyle güvenceye bağlanan mülkiyet
hakkı, ekonomik değer ifade eden ve parayla değerlendirilebilen her türlü mal
varlığı hakkını kapsamaktadır (AYM, E.2015/39, K.2015/62, 1/7/2015, § 20). Bu
bağlamda mülk olarak değerlendirilmesi gerektiğinde kuşku bulunmayan menkul ve
gayrimenkul mallar ile bunların üzerinde tesis edilen sınırlı ayni haklar ve
fikrî hakların yanı sıra icrası kabil olan her türlü alacak da mülkiyet
hakkının kapsamına dâhildir (Mahmut Duran ve
diğerleri, B. No: 2014/11441, 1/2/2017, § 60).
50. Mülkiyet hakkı, özel hukukta veya idari yargıda kabul edilen
mülkiyet hakkı kavramlarından farklı bir anlam ve kapsama sahip olup bu
alanlarda kabul edilen mülkiyet hakkı, yasal düzenlemeler ile yargı
içtihatlarından bağımsız olarak özerk bir yorum ile ele alınmalıdır (Hüseyin Remzi Polge,
B. No: 2013/2166, 25/6/2015, § 31; Mustafa
Ateşoğlu ve diğerleri, § 51).
51. Anayasa'nın 35. maddesinde düzenlenen mülkiyet hakkı mevcut
mal, mülk ve varlıkları koruyan bir güvencedir. Bir kişinin hâlihazırda sahibi
olmadığı bir mülkün mülkiyetini kazanma hakkı -kişinin bu konudaki menfaati ne
kadar güçlü olursa olsun- Anayasa'yla korunan mülkiyet kavramı içinde değildir.
Bu bağlamda belirtmek gerekir ki Anayasa'nın 35. maddesi soyut bir temele
dayalı olarak mülkiyete erişmeyi ve mülkiyeti edinmeyi değil mülkiyet hakkını
güvence altına almaktadır. Bu hususun istisnası olarak belli durumlarda bir ekonomik değer veya icrası mümkün bir alacağı elde etmeye yönelik meşru bir beklenti Anayasa'da yer alan
mülkiyet hakkı güvencesinden yararlanabilir (Kemal
Yeler ve Ali Arslan Çelebi, B. No: 2012/636, 15/4/2014, §§ 36, 37; Mehmet Şentürk [GK], B. No: 2014/13478,
25/7/2017, §§ 41, 53; Mustafa Ateşoğlu ve
diğerleri, §§ 52-54).
52. Meşru beklenti objektif temelden uzak bir beklenti olmayıp
belirli bir kanun hükmüne veya başarılı olma ihtimalinin yüksek olduğunu
gösteren yerleşik bir yargı içtihadına ya da aynı menfaatle ilgili hukuki bir
işleme dayanan yeterli derecede somut nitelikteki bir beklentidir (Selçuk Emiroğlu, B. No: 2013/5660,
20/3/2014, § 28; Mehmet Şentürk,
§ 42). Dolayısıyla Anayasa ve Sözleşme'nin ortak koruma kapsamında olan meşru
beklentiye dayalı mülkiyet hakkının tespiti mevcut hukuk sisteminde iddia
edilen mülkiyet iddiasının tanınmasına bağlı olup bu tespit, mevzuat hükümleri
ve yargı kararları ile yapılmaktadır (Üçgen
Nakliyat Ticaret Ltd. Şti., B. No: 2013/845, 20/11/2014, § 37).
Temelsiz bir hak kazanma beklentisi veya sadece mülkiyet hakkı kapsamında ileri
sürülebilir bir iddianın varlığı meşru beklentinin kabulü için yeterli değildir
(Kemal Yeler ve Ali Arslan Çelebi,
§ 37).
2. İlkelerin Olaya
Uygulanması
53. Somut olayda ihtilaf konusunun anılan köyde bulunan ve
kadastro çalışmalarında 229 parsel olarak sınırlandırılan taşınmaz olduğu anlaşılmaktadır.
Bu taşınmaz Antalya Kadastro Mahkemesinin 1/7/2008 tarihinde kesinleşen hükmü
uyarınca orman vasfıyla Hazine adına tapuya tescil edilmiştir. Başvurucu ise bu
kadastro çalışmaları sırasında söz konusu taşınmaza revizyon gören adına
tescilli bir tapu kaydı olduğunu belirterek kendisine ait taşınmaz bölümünün
tazminat ödenmeksizin elinden alındığını belirtmiştir.
54. Başvurucu aynı şikâyetini 4721 sayılı Kanun'un 1007. maddesi çerçevesinde açtığı davada derece mahkemeleri önünde
de dile getirmiş, bu dava -diğer unsurlar yanında- esas itibarıyla başvurucunun
dayandığı tapu kaydının söz konusu orman olarak Hazine adına tescil edilen
taşınmaza uymadığı gerekçesiyle reddedilmiştir.
54. Anayasa Mahkemesi daha önce tapu siciline güvenerek taşınmazı
satın alan iyi niyetli malik yönünden sonradan bu tapu kaydının tazminat
ödenmeksizin iptal edilmesinin mülkiyet hakkına yapılan ölçüsüz bir müdahale
olduğunu kabul etmiştir (Cemile Gökhan ve diğerleri, B. No:2015/1203,
25/3/2018). Ancak bunun için öncelikle ihtilaf konusu taşınmaz yönünden
Anayasa'nın 35. maddesi anlamında mevcut bir mülkünün olduğunu veya bu
taşınmazı edinmeye yönelik somut bir temele dayalı meşru bir beklentisi
olduğunu ispat etme yükümlülüğü başvurucuya düşmektedir.
55. Diğer taraftan zeminde hiçbir taşınmaza uymayan bir tapu
kaydının oluşturulmasının da tapu siciline güvenerek satın alan iyi niyetli
malik yönünden mülkiyet hakkına müdahale teşkil ettiği ileri sürülebilirse de
başvurucunun gerek açtığı tazminat davasında gerekse de bireysel başvuru
kapsamında buna ilişkin açık bir şikâyetinin söz konusu olmadığı
anlaşılmaktadır. Yukarıda da değinildiği üzere bu bireysel başvurunun konusu
Hazine adına orman olarak tescil edilen 229 parsel taşınmaza yönelik olup
başvurucu bu taşınmazın bir bölümü yönünden kendisine ait bir tapu kaydı
olduğunu ileri sürerek bu kısmın tazminat ödenmeksizin elinden alındığından
yakınmaktadır. Dolayısıyla somut başvuru bu iddia ile sınırlı olarak
değerlendirilecektir.
56. Başvurucu, başvuruya konu ihtilaflı taşınmaz bölümünün
kendisine ait olduğunu öncelikle tapu kaydına dayalı olarak ispat edebilir.
Nitekim 4721 sayılı Kanun'un 705. maddesinde mülkiyetin kural olarak tescil ile
kazanılacağı hüküm altına alınmıştır. Başvurucu bu taşınmaz bölümüne yönelik
bir tapu kaydının olduğunu ileri sürmüş ise de başvurucunun açtığı tazminat
davasında asliye hukuk mahkemesi bu kaydın söz konusu taşınmaza uymadığını
belirlemiştir. Başvurucu söz konusu davada kendisini vekil ile temsil ettirmiş,
duruşmalı olarak yapılan yargılamada iddia ve itirazlarını dile getirebildiği
gibi delillerini sunabilme imkânı da bulabilmiştir. Tarafların ilk elden
delillerini değerlendirebilme imkânına sahip olan derece mahkemelerinin söz
konusu kararlarının ise açıkça keyfî veya bariz bir takdir hatası da içermediği
görülmektedir. Buna göre başvurucu gerek anılan davada gerekse de bireysel
başvuru kapsamında söz konusu taşınmaz bölümünün kendisine ait olduğunu
gösteren bir tapu kaydı sunamamıştır. Diğer bir deyişle başvurucu, kadastro
öncesinde söz konusu taşınmaz bölümünü edindiğini gösteren bir tapu kaydının
mevcut olduğunu ortaya koyamamıştır.
57. Öte yandan somut olayda ihtilaflı taşınmaz bölümünün
kadastro mahkemesinin kararıyla orman olarak tapuya tesciline karar verildiği
dikkate alınmalıdır. Buna göre söz konusu taşınmaz bölümünün kadastro sonucu
başvurucu adına tapuya tescil edilmemiş olduğu görülmektedir.
58. Başvurucu mülk edinmeyi sağlayan zilyetlik yoluyla
kazandırıcı zamanaşımı koşullarının kendisi yararına gerçekleştiğini ve bu
suretle uyuşmazlık konusu taşınmazın mülkiyetini edindiğini ise hiçbir zaman
ileri sürmemiştir. Kaldı ki ormanların korunması ve geliştirilmesine ilişkin
Anayasa'nın 169. maddesi uyarınca mülkiyetinin devredilmesi yasaklanan devlet
ormanlarının zamanaşımı ile mülk edinilmesi de mümkün bulunmamaktadır.
59. Son olarak başvurucunun ihtilaflı taşınmaz bölümünün
mülkiyetini edinmeye yönelik meşru bir beklentisi olduğunu gösteren bir kanun
hükmü veya yerleşik yargı içtihadı gibi somut bir temele de dayanmadığı
görülmektedir.
60. Bu durumda yargı kararıyla orman olduğu belirlenen
uyuşmazlık konusu taşınmaz bölümüne yönelik olarak kadastro öncesinde
başvurucunun tapu veya benzeri bir kayıt sunamadığı gibi dayandığı kaydın da bu
taşınmaza uymadığı belirlenmiştir. Ayrıca kadastro sonucu da bu taşınmaz bölümü
başvurucu adına tapuya tescil edilmemiştir. Buna göre somut başvuru açısından
ihtilaflı taşınmaz bölümü yönünden başvurucunun Anayasa’nın 35. maddesinde
güvence altına alınan mülkiyet hakkı kapsamında bir mülkünün veya somut ve
yeterli bir hukuki temele dayalı olarak mülkiyeti elde etme yönünde meşru bir
beklentisinin bulunduğunu kanıtlayamadığı anlaşılmaktadır.
61. Açıklanan gerekçelerle başvurunun diğer kabul edilebilirlik
koşulları yönünden incelenmeksizin konu
bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın konu bakımından yetkisizlik nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
28/11/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.