TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ADEM ERDEN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2015/4032)
|
|
Karar Tarihi: 23/1/2019
|
R.G. Tarih ve Sayı: 5/2/2019 - 30677
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Recep
KÖMÜRCÜ
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
Raportör
|
:
|
Hüseyin
MECEK
|
Başvurucu
|
:
|
Adem ERDEN
|
Vekili
|
:
|
Av. Kadir
TOPKAN
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, infaz kurumunda darbedilmeyle
ilgili olarak yapılan kovuşturmanın makul sürat ve özenle yürütülmemesi
nedeniyle kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 4/3/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda
bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve ekleri ile Ulusal Yargı Ağı Bilişim
Sistemi’nden (UYAP) elde edilen bilgilere göre olaylar özetle şöyledir:
9. 1963 doğumlu olan başvurucu, başvuru konusu olayın
gerçekleştiğini öne sürdüğü 13/8/2005 tarihinde İzmir F 2 Tipi Yüksek
Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda hükmen tutuklu olarak bulunmaktadır.
10. Yukarıda zikredilen tarihte saat 08.00 civarında Ceza İnfaz
Kurumunda yapılan sayıma katılmak istemediğinden infaz koruma memurlarının
sırtında sigara söndürdüklerini ileri süren başvurucu, saat 09.28’de revire
götürülmüştür. Başvurucunun sırtında ekimozlar ve
yirmi iki adet sigara yanığı tespit eden Ceza İnfaz Kurumu doktoru başvurucuyu
Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesine sevk etmiştir. Hastane tarafından
yapılan muayeneden sonra soruşturma açılmıştır. Başvurucu, Adli Tıp Kurumu
(ATK) İzmir Şube Müdürlüğünde 15/8/2005 tarihinde muayene edilmiştir. ATK’da yapılan muayenesinde; Ceza İnfaz Kurumunda darbedildiğini, vücuduna sigara bastırıldığını beyan
ettiği, sırt sağ tarafta yaklaşık 0,8 cm çaplı sigara söndürülmesi sonucu
oluştuğunu söylediği yirmi adet yuvarlak, etrafı hiperemik,
orta kısmı açık sarı renkte lezyon, sol sırt bölgesi 5 cm çaplı, 2,5 cm çaplı
mor-yeşil renkli ekimoz, sol bel bölgesi 5x8 cm çaplı
mor renkli ekimoz, sağ bel bölgesi 3 cm çaplı ekimoz, sol omuz arkası 3x1 cm mor renkli ekimoz, karın üzeri orta hatta 14x3 cm yeşil mor renkli ekimoz, (iyileşmekte olan), sol kol iç yüzde 6x3 ve 3x1 cm
mor renkli ekimoz (yer yer noktavi
tarzda), karın sağ tarafta 4x2,5 cm mor renkli ekimoz,
sağ kol iç yüzde nokta ve yuvarlak şekilli 6x2 cm, 2 cm çaplı 4-5 adet ekimoz, sağ dirsek arkasında 1x0,2 cm abrazyon,
sağ dirsek iç yüzde hastanede serum verilmesine bağlı olduğunu belirttiği 2,5
cm çaplı morluk, sağ kol üst taraf dorsalde 3x2 cm
çaplı ekimoz, karın sağ üst taraf 3 cm çaplı
kahve-mor renkli ekimoz, sol bacak ön yüz laterale uzanan 3x3 cm ve 12x10 cm yeşil-mor renkli ekimoz, sağ bacak üst taraftan alta uzanan 20x8 cm mor
yeşil renkte ekimoz, sağ bacak laterali
5x4 cm mor renkli ekimoz, sol bacak arka taraf diz
üstünde 5x4 cm siyah-mor renkli ekimoz, sol bacak
ayak bileği üstü 12x6 cm mor renkli ekimoz, sağ bacak
ayak bileği üstü medialde 8x2,5 cm mor renkli ekimoz, sol bacak orta kısım ayak bileği üzeri 2 cm çaplı,
kişinin eskiden oluştuğunu belirttiği iki adet lezyon görüldüğü, sonuç olarak
tespit edilen bulguların künt travma ile meydana
gelebileceği, ayrıca sırt sağ yan ve bel bölgesindeki yaraların muhtemelen
sigara yanığı olabileceği ancak yaraların ne şekilde meydana geldiği hususunun
adli tahkikatla aydınlatılmasının uygun olacağı, tespit edilen bulguların
kişinin yaşamını tehlikeye sokmadığı, basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilir
nitelikte olduğu bildirilmiştir.
11. İzmir Cumhuriyet Başsavcılığının (Savcılık) 15/9/2005
tarihli iddianamesiyle İnfaz Koruma Memuru S.E., M.S., K.K., T.K. ve Ş.A.
hakkında işkence suçundan İzmir 5. Ağır Ceza Mahkemesinde (Mahkeme) kamu davası
açılmıştır.
12. Mahkeme 20/12/2006 tarihinde delil yetersizliğinden
sanıkların beraatine karar vermiştir.
13. Başvurucunun temyiz ettiği karar, Yargıtay 8. Ceza Dairesinin
8/12/2011 tarihli ilamıyla sanıklar S.E. ve M.S. yönünden onanmış; diğer
sanıklar K.K., T.K. ve Ş.A. yönünden bozulmuştur. Bozma ilamının ilgili kısmı
şöyledir:
“…
Katılan ile birlikte dosyanın İstanbul Adli
Tıp Kurumu Başkanlığı'na gönderilip tanık cezaevi tabibi [V.A.nın] rapor ve
beyanları da gözetilerek, katılanın vücudundaki ekimoz
ve sigara yanığı izlerinin kendisi tarafından yapılmasının mümkün olup olmadığı
ve aynı izlerin suç tarih ve saati ile uyumlu olup olmadığı hususları tespit edilip,
hazırlıkta dinlenen ve katılanın yan koğuşuna bulunan tanık [M.G.nin] de duruşmaya
çağrılarak olaya ilişkin ayrıntılı ifadesi alınmak suretiyle tüm deliller
birlikte değerlendirilerek sonucuna göre karar verilmesi gerekirken eksik
soruşturma ile delil yetersizliğinden yazılı şekilde beraatlerine
karar verilmesi,
Yasaya aykırı [bulunmuştur.]”
14. Bozmaya uyularak sürdürülen yargılamada tanık M.G. duruşmada
dinlenilmiş ve Adli Tıp Kurumu 2. İhtisas Kurulundan rapor alınmıştır. Raporun
sonuç kısmı şöyledir:
“13.08.2005
tarihinde cezaevinde kaldığı koğuşta cezaevi görevlileri tarafından tekme ve
tokatla dövüldüğünü, sırt kısmında sigara söndürüldüğü iddiası olan kişi
hakkında düzenlenmiş Cezaevi doktoru [V.A.nın] aynı tarihli
raporu, bu raporuyla ilgili beyanı, dosyada mevcut diğer tıbbi belgeler ile
ifadeler, tutanaklar gibi adli evrakın ve kişiye ait fotoğrafların Kurulumuzda
yapılan incelenmesinden elde edilen bilgiler ile kişinin Kurulumuzda yapılan
muayenelerinden elde edilen bulgular birlikte değerlendirildiğinde, sırt
bölgesindeki lezyonların tanımlanan özellikleri dikkate alındığında, sigara
gibi sıcak bir cismin değdirilmesi ile oluşabilecek nitelikte olduğu,
lezyonların lokalizasyonları, dağılımı, kişinin elinin ulaşabildiği bölgelerde
olması hususlarına göre kişinin kendisi tarafından yapılabileceği gibi, başkası
veya başkaları tarafından da oluşturulabilecekleri,
Vücudunun diğer bölgelerinde ekimoz, abrazyon şeklinde
tanımlanan diğer lezyonların künt travmatik
nitelikte oldukları, yaygınlığı ve lokalizasyonlarına göre hepsinin kişinin
kendisi tarafından oluşturulmasının tıbben varit görülmediği, bu bölgelere
yönelik tekme, yumrukgibi doğrudan künt travmalarla veya uygun zemine çarpma, çarptırılma ile
oluşabilecekleri, kol bölgesindekilerin bu bölgelerden sıkıca kavranması ile
oluşabilecek nitelikte olduğu, tüm lezyonların tanımlanan nitelikleri
itibarıyla 13.08.2005 tarihi ile uyumlu olduğu, ancak kesin oluş günü ve
saatinin mevcut verilerle tıbben söylenemediği oy birliği ile mütalaa olunur.”
15. 18/2/2015 tarihinde Mahkeme, sanık K.K., T.K. ve Ş.A.nın 26/9/2004 tarihli ve 5237
sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 94. maddesi uyarınca işkence suçundan 2 yıl 6 ay
hapis cezasıyla cezalandırılmasına ve 1 yıl 3 ay memuriyetten yoksun
bırakılmasına oyçokluğuyla karar vermiştir. Muhalif hâkim, eylemin kasten
yaralama suçunu oluşturduğu görüşündedir.
16. Gerek sanıklar ve gerekse katılan (başvurucu) tarafından
temyiz edilen hüküm incelenmek üzere Yargıtay’dadır.
17. Başvurucu 4/3/2015 tarihinde süresi içinde bireysel
başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
18. 5237 sayılı Kanun’un
"İşkence" kenar başlıklı 94. maddesinin (1) numaralı
fıkrası şöyledir:
“Bir
kişiye karşı insan onuruyla bağdaşmayan ve bedensel veya ruhsal yönden acı
çekmesine, algılama veya irade yeteneğinin etkilenmesine, aşağılanmasına yol
açacak davranışları gerçekleştiren kamu görevlisi hakkında üç yıldan oniki yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.”
B. Uluslararası Hukuk
19. Devletin bireylerin maddi ve manevi varlıklarını koruma
yükümlülüğü sadece esasa ilişkin olmayıp usule ilişkin boyutu da içermektedir.
Usule ilişkin yükümlülükler, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nde (Sözleşme)
düzenlenen hakların teorik veya hayali olmayıp etkili ve uygulanabilir
olmasının zorunlu bir sonucudur. Aksi takdirde polis veya diğer kamu
görevlileri tarafından ihlal edildiği ileri sürülen kötü muamele yasağı
iddialarının soruşturulması, kötü muamele yasağının temel ve mutlak niteliğine
rağmen uygulamada etkisiz kalacak ve bazı durumlarda devlet görevlilerinin
cezasız kalmasına yol açacaktır (Assenov ve
diğerleri/Bulgaristan, B. No: 24760/94, 28/10/1998, § 102; Labita/İtalya [BD], B. No: 26772/95, 6/4/2000,
§§ 131-136).
20. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Sözleşme'nin 3.
maddesinin tartışılabilir ve makul şüphe uyandıran kötü muamele iddialarının
etkin biçimde soruşturma yükümlülüğü getirdiğine dikkat çekmektedir (Labita/İtalya, § 131; Tepe/Türkiye, B. No: 31247/96, 21/12/2004, § 48). AİHM’nin
içtihadında tanımlanan etkinlik için minimum standartlar soruşturmanın
bağımsız, tarafsız, kamu denetimine açık olmasını ve yetkili makamların
titizlikle ve süratli biçimde çalışmasını gerektirmektedir (Mammadov/Azerbaycan, B. No: 34445/04, 11/1/2007,§
73; Çelik ve İmret/Türkiye,
B. No: 44093/98, 26/10/2004, § 55).
21. AİHM, insan hakları ihlalleri ile ilgili iddialarda
soruşturma yükümlülüğünün mutlaka iddiayı kabul etme anlamına gelmediğini,
ancak iddiaların ciddiye alınması ve adil bir sonucu garanti eden bir usulle
soruşturulması gerektiğini birçok kararında dile getirmiştir (Saçılık ve diğerleri/Türkiye, B. No: 43044/05,
45001/05, 5/7/2011, §§ 90, 91).
22. AİHM, gözaltında darpla ilgili olarak takriben dokuz yıl
sonra polis memurları hakkında verilen beraat kararının başvuru konusu
yapıldığı olayda, başvuranların kötü muamele vakasının gerçekleşme koşullarını
tespit etmeye imkân veren delillerin toplanmasını ve genel olarak soruşturmanın
özenli bir şekilde yürütüldüğünü de gözönünde
bulundurarak ceza yargılamasının süresinin uzunluğunun tek başına söz konusu
soruşturmanın etkinlikten yoksun olduğunu söylemek için yeterli olamayacağı
kanaatine vararak açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle başvuruyu kabul
edilemez bulmuştur (Erol Volkan İldem ve
diğerleri/Türkiye (k.k.), 17820/11,
16/1/2018).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
23. Mahkemenin 23/1/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
24. Başvurucu; infaz koruma memurları tarafından darbedildiğini, sırtında sigara söndürüldüğünü, on yıldan
fazla bir süre geçmesine karşın dosyanın derdest olduğunu, kötü muamele
yargılamasının makul sürede sonuçlanmadığını belirterek kötü muamele yasağı ile
adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
25. Bakanlık, kötü muamele yasağı kapsamında incelenmesi gereken
başvuru konusu kararın henüz kesinleşmemesinden dolayı başvuru yollarının
tüketilmesi meselesinin değerlendirilmesi gerektiğini bildirmiş; yargılamanın
uzun sürmesinin başlı başına etkili soruşturma yükümlülüğünü ihlal etmeyeceğini
gösteren Erol Volkan İldem ve
diğerleri/Türkiye kararına atıf yapmıştır.
26. Başvurucu Bakanlık görüşüne karşı beyanında, yargılamanın
makul sürede bitirilmeyerek kötü muamele vakasının örtbas edilmeye
çalışıldığını, kötü muamele faillerinin hâlihazırda görevlerinin başında
olduğunu, sorun yaşamadan terfi etmelerinin işkencenin ödüllendirilmesi anlamı
taşıdığını, aradan geçen on üç yılın hukuki süreci sonlandırmaya yetmediğini
belirtmiştir.
B. Değerlendirme
27. Anayasa’nın “Kişinin
dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı” kenar başlıklı 17.
maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Herkes,
yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.
…
Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse
insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz.”
28. Anayasa'nın “Devletin temel amaç ve görevleri” kenar
başlıklı 5. maddesi şöyledir:
“Devletin
temel amaç ve görevleri, Türk milletinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin
bölünmezliğini, Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun
refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini,
sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan
siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddi ve manevi
varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.”
29. Anayasa Mahkemesi olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Yargılamanın makul süratte yürütülmemesi,
kötü muamele yasağının etkili soruşturma usul yükümlülüğü kapsamında
kaldığından adil yargılanma hakkı yönünden ayrı bir değerlendirme
yapılmamıştır.
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
30. Derdest olan bir yargılamanın makul süratte tamamlanmadığı
iddiasının doğası gereği başvuru yollarının tüketilmesine gerek olmadığından
Bakanlığın bu yöndeki kabul edilemezlik görüşü isabetli görülmemiştir.
31. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan kötü
muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna
karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Genel İlkeler
32. Pozitif yükümlülüğün usul boyutu çerçevesinde bireyin
Anayasa'nın 17. maddesini ihlal eder biçimde kötü muameleye maruz kaldığına
ilişkin savunulabilir bir iddiasının bulunması hâlinde devlet, sorumlularının
belirlenmesini ve gerekiyorsa cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili resmî
bir soruşturma yürütmek durumundadır. Bu soruşturmanın temel amacı, söz konusu
saldırıları önleyen hukukun etkin bir şekilde uygulanmasını güvenceye almak ve
faillerin hesap vermelerini sağlamaktır. Bu, olanaklı olmazsa kötü muamele
yasağı sahip olduğu öneme rağmen pratikte etkisiz hâle gelecek ve kötü muamele
faillerinin fiilî dokunulmazlıktan yararlanarak kişilerin haklarını istismar
etmeleri mümkün olacaktır (Cezmi Demir ve
diğerleri, B. No: 2013/293, 17/7/2014, §§ 110, 111).
33. Kötü muameleye ilişkin bir soruşturmanın olabildiğince
süratle ve özenle yürütülmesi gerekir. Bazı durumlarda soruşturmanın
ilerlemesine engel olan güçlükler bulunabilir. Ancak böyle bir durumda dahi
yetkililerin süratle hareket etmeleri olayın aydınlatılabilmesi, hukukun
üstünlüğüne olan inancın korunması ve hukuka aykırı eylemlere müsamaha
gösterildiği veya kayıtsız kalındığı görünümü verilmemesi açısından büyük öneme
sahiptir (Cezmi Demir ve diğerleri,
§ 119).
34. Mahkemelerin özellikle kötü muamele niteliğindeki bir olayın
zamanaşımına uğramaması için ellerinden gelen tüm gayreti sarf etmeleri ve tüm
araçlara başvurmaları gerekir. Kötü muamele iddialarına ilişkin bir ceza davası
söz konusu olduğunda yetkililer tarafından çabuklukla verilecek bir yanıt,
eşitlik ilkesi içinde genel olarak kamunun güveninin korunması açısından temel
bir unsur olarak sayılabilir ve kanun dışı eylemlere karışanlara karşı
gösterilecek her türlü hoşgörüden kaçınmaya olanak tanır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 120)
b. İlkelerin Olaya
Uygulanması
35. Bakanlık görüşünde, AİHM’nin Erol Volkan İldem ve diğerleri/Türkiye kararına atıfta
bulunularak diğer konularda etkisiz olmayan bir soruşturmada yargılama
sürecinin uzunluğunun tek başına sorun teşkil etmeyebileceği bildirilmiştir.
36. Yargılamanın dokuz yıl sürmesinin AİHM tarafından ihlal
sebebi olarak görülmediği bu olayda; usul yükümlülüğünün soruşturmada atılan
adımların yeterliliği, mağdurun katılımı, soruşturmanın bağımsızlığı ve makul
hızda yürütülmesi gibi birçok önemli değişkene dayandığına, birbirleriyle
bağlantılı olan bu değişkenler beraber ele alındığında bunların soruşturmanın
etkinlik düzeyinin değerlendirilmesine olanak sağladığına işaret etmiştir.
Soruşturmanın derhâl başlatılması, elverişli delillerin toplanmış olması,
davanın zamanaşımına uğramaması, başvurucuların gözaltında kötü muameleye maruz
kalmış olabileceklerini tespit etmeye imkân veren hiçbir delil bulunmamasının
-başka bir anlatımla soruşturmanın genel olarak özenli yürütülmesi- da dikkate
alındığı vurgulanmalıdır (ayrıntılar için bkz. Erol
Volkan İldem ve diğerleri/Türkiye, § 58).
37. Başvurunun dayanağını teşkil eden kötü muamele iddiasına
ilişkin olarak yapılan yargılamada Yargıtayın bozma
ilamı doğrultusunda infaz koruma memurlarının mahkûmiyetine karar verilmesi, AİHM’in anılan içtihadının somut olayda uygulama
kabiliyetinin bulunmadığını göstermektedir. Dahası anılan içtihada konu olayda Yargıtayca onanarak kesinleşmiş ve tamamlanmış bir yargı
sürecine karşı başvuruda bulunulmuştur. Eldeki başvuru ise derdesttir.
38. Soruşturmanın etkililiği meselesinin incelenmesinde
öncelikle soruşturmaya başlandığı anda başvurucunun iddialarının savunulabilir
düzeyde olup olmadığı ve buna göre soruşturmanın seyrinin uygun bir şekilde
yönlendirilip yönlendirilmediği tespit edilmelidir.
39. Başvurucunun adli muayenesinde vücudunun muhtelif yerlerinde
tespit edilen yoğun ekimoz ve sigara yanığı bulguları
ile bunların bir kısmının kişinin bizzat kendisi tarafından oluşturulmasının
mümkün bulunmadığı yönündeki ATK 2. İhtisas Kurulunun raporu başvurucunun
iddialarını savunulabilir mahiyete büründürmüştür. Savunulabilir iddia
değerlendirmesinde fiziki bulgular bakımından doktor raporlarının anahtar role
sahip olduğunun altı çizilmelidir. Mahkemece verilen mahkûmiyet kararı da
-henüz kesinleşmemiş olmakla birlikte- iddiaların savunulabilirlik
seviyesine eriştiğini gösteren bir olgudur.
40. Bu aşamadan sonra kamu makamlarına düşen görev, bu
iddiaların mahiyetiyle bağdaşan nitelikteki delilleri toplamaktır. Bu düzlemde
ilk derece yargı mercileri tanıkları dinlemiş, kamera görüntülerinin
çözümlemesini yaptırmış ve ATK’dan rapor aldırmıştır.
41. Öte yandan 13/8/2005 tarihinde meydana geldiği öne sürülen
kötü muameleden dolayı 15/9/2005 tarihinde açılan kamu davasında ilk derece
mahkemesi 20/12/2006 tarihinde delil yetersizliğinden dolayı beraat kararı
vermiştir. Başvurucu tarafından temyiz edilen beraat kararı yaklaşık beş yıl
sonra 2/12/2011 tarihinde Yargıtayca incelenerek üç
sanık yönünden kısmen bozulmuştur. Bozmaya uyularak yapılan yargılamada
özellikle ATK’dan başvurucunun raporunun
aldırılmasının gecikmesi nedeniyle ancak üç yıl sonra 18/2/2015 tarihinde
sanıkların mahkûmiyetine karar verilmiştir. Temyiz edilen dosya yaklaşık dört
yıldır Yargıtayda derdest durumdadır. Buna göre
olayın üzerinden geçen on üç yıla rağmen iddia konusu kötü muamele vakasında
kesinleşmiş bir karar verilememiştir.
42. Hukuki meselenin çözümündeki güçlük, maddi olayların
niteliği, delillerin toplanmasında karşılaşılan engeller, taraf sayısı gibi
kıstaslar dikkate alındığında başvuru konusu olay çok da karmaşık bir görünüm
arz etmediği gibi başvurucunun yargılamanın uzamasına sebep olacak tutum ve
usule ilişkin haklarını kullanırken özensizliğini gösteren bir unsur da
gözlenmediğinden on üç yıllık yargı süresinde makul olmayan bir gecikme söz
konusudur.
43. Özellikle temyiz talepleri sonrasında kayda değer hiçbir gerekçe
bulunmadan ilk temyiz sürecinin beş, ikincisinin dört yıl sürmesi soruşturmanın
makul özen ve hız içinde tamamlanamamasında önemli rol oynamıştır.
44. Yapılan bu tespitler bütünsel olarak değerlendirildiğinde
özellikle temyiz aşamasında yaşanan gecikmeler nedeniyle on üç yıldır süren
yargılamada -kararın sonucunun ne olduğundan bağımsız olarak- başvurucunun
davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği dikkate alındığında
özelde başvurucunun ve genel olarak da toplumdaki diğer bireylerin hukukun
üstünlüğüne olan bağlılığını sürdürmesi ve kamu görevlilerinden kaynaklanan
kötü muamele olaylarına kayıtsız kalındığı görünümü verilmesinin engellenmesi
açısından yeterli hız ve özenle yürütülmeyerek etkili bir yargısal tepki
verilmediği sonucuna ulaşılmıştır.
45. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinde güvence
altına alınan kötü muamele yasağının makul sürat ve özenle yargılama usul
yükümlülüğünün ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
46. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
“(1)
Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine
karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2)
Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve
sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili
mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan
hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava
açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme,
Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
47. Başvurucu, miktar belirtmeksizin tazminat talebinde
bulunmuştur.
48. Somut olayda, kötü muamele yasağının makul sürat ve özenle
yargılama usul yükümlülüğünün ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
49. Yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi
zararları karşılığında başvurucuya net 18.000 TL manevi tazminat ödenmesine
karar verilmesi gerekir.
50. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 226,90 TL harç ve 2.475
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.701,90 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Kötü muamele yasağının usul yönünün ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan kötü muamele
yasağının usul boyutunun İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuya net 18.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
D.226,90 TL harç ve 2.475 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.701,90 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve
Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına,
ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine
kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin İzmir 5. Ağır Ceza Mahkemesine
GÖNDERİLMESİNE,
G. Kararın bir örneğinin dosyanın temyiz incelemesi için
beklediği Yargıtay ilgili ceza dairesine GÖNDERİLMESİNE,
H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
23/1/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.