logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Meryem Eskidede [1.B.], B. No: 2015/4185, 11/6/2018, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

MERYEM ESKİDEDE BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2015/4185)

 

Karar Tarihi: 11/6/2018

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Burhan ÜSTÜN

Üyeler

:

Hicabi DURSUN

 

 

Hasan Tahsin GÖKCAN

 

 

Kadir ÖZKAYA

 

 

YusufŞevki HAKYEMEZ

Raportör

:

Gülbin AYNUR

Başvurucu

:

Meryem ESKİDEDE

Vekili

:

Av. Ergün CANAN

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, idari işlemin iptali istemiyle açılan davanın süre aşımından reddedilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının; uzun sürmesi nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 6/3/2015 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:

8. Başvurucunun eşi H.E., Hakkari'nin Yüksekova ilçesi Dağlıca köyünde ikamet etmekte ve aynı yerde geçici köy korucusu olarak görev yapmakta iken 22/7/2006 tarihinde kırsal alanda mayına basması sonucunda vefat etmiştir.

9. Başvurucu, İçişleri Bakanlığına müracaat etmiş; eşinin, köy koruculuğu görevini ifa ettiği sırada veterör eylemiyle öldürüldüğünü belirterek 3/1/1984 tarihli ve 2330 sayılı Nakdi Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanun hükümleri uyarınca kendisine nakdî tazminat ödenmesi talebinde bulunmuştur.

10. İçişleri Bakanlığı 27/3/2007 tarihli işlemiyle H.E.nin güvenlik ve asayişin korunması ile ilgili bir görev verilmeden ot toplamak amacıyla gittiği yerde mayına basması sonucunda vefat ettiği, bu itibarla anılan Kanun hükümleri kapsamında tazminat ödenmesi için gerekli koşulların bulunmadığı gerekçesiyle başvurucunun talebini reddetmiştir.

11. Başvurucu, söz konusu işlemin iptali istemiyle 26/6/2007 tarihinde idari yargıda dava açmıştır.

12. Ankara 12. İdare Mahkemesinde (Mahkeme) görülen davada Mahkeme, 27/3/2008 tarihli kararıyla idari yargılama usulü kurallarına uygun düzenlenmediği gerekçesiyle otuz gün içinde yeniden düzenlenecek dilekçe ile dava açılmak üzere dava dilekçesini reddetmiştir.

13. Başvurucu, dilekçe ret kararı üzerine yeniden düzenlediği dilekçesini Yüksekova Asliye Hukuk Mahkemesi aracılığıyla ve 9/6/2008 tarihli havale kaydıyla Mahkemeye göndermiş; yenilediği dilekçesinde de aynı idari işleme ilişkin iptal istemini tekrarlamıştır.

14. Mahkeme 19/12/2008 tarihli kararıyla davayı süre aşımı nedeniyle reddetmiştir. Kararın gerekçesinde ilk olarak dilekçe ret kararının hangi tarihte tebliğ edildiğinin tespit edilebilmesi amacıyla 16/9/2008 ve 21/11/2008 tarihli ara kararları ile istenilmesi üzerine PTT Genel Müdürlüğü (PTT) tarafından dava dosyasına gönderilen bilgi ve belgelerin incelenmesinden tebligatın 7/5/2008 tarihinde bizzat davacı vekiline yapıldığının anlaşıldığı ifade edilmiştir. Buna göre başvurucu vekiline 7/5/2008 tarihinde tebliğ edilen dilekçe ret kararı üzerine otuz günlük yenileme süresi içinde ve en geç 6/6/2008 tarihine kadar dava açılması gerekirken 9/6/2008 tarihinde kayda giren dilekçe ile yenilenen davanın süre aşımı nedeniyle esasının incelenmesine olanak bulunmadığı belirtilmiştir.

15. Başvurucu, söz konusu kararı temyiz etmiştir. Başvurucu vekili tarafından düzenlenen temyiz dilekçesinde, dilekçe ret kararının vekile (kendisine) tebliğ edildiği tarihin 8/5/2008 olduğu, buna göre süresi içinde yenileme dilekçesinin verildiği belirtilmiştir. Başvurucu vekili temyiz dilekçesinde, Mahkeme kararında 7/5/2008 tarihinde bizzat davacı vekiline tebligat yapıldığının ifade edildiğine dikkat çekmiş; bu tarihte kendisine tebligat yapılmasının mümkün olmadığını, zira duruşma nedeniyle Van'da bulunduğunu iddia etmiştir. Aynı dilekçede, PTT'den yaptığı araştırma neticesinde tebligatın 7/5/2008 tarihinde işyeri adresinde E.Y. isimli şahsa yapıldığı yönünde düzenlenen tebliğ mazbatasına ulaştığını belirten başvurucu vekili, E.Y.nin çalışanı olmadığını, işyerinde yarı zamanlı çalışan yeğeninin arkadaşı olduğunu, bu sebeple tebligat almaya yetkili olmadığını, dolayısıyla tebligatın usulsüz olduğunu ileri sürmüştür. PTT'nin bilgisayar kayıtlarında tebligat tarihinin 8/5/2008 olarak göründüğü belirtilen temyiz dilekçesinde, her ne kadar tebliğ tarihi konusunda tereddüte düşen Mahkemenin ara kararına cevaben PTT tarafından gönderilen yazıda tebligatın 7/5/2008 tarihinde yapıldığı, sehven bilgisayar kayıtlarına 8/5/2008 tarihi olarak işlendiği şeklinde açıklamada bulunulmuş ise de bilgisayar kayıtlarına itibar edilmesi gerektiği ifade edilerek süre ret kararının bozulması talep edilmiştir.

16. Karar Danıştay Onbeşinci Dairesinin 23/10/2014 tarihli kararıyla onanmıştır.

17. Nihai karar 11/2/2015 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.

18. Başvurucu 6/3/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

19. Mahkemenin 11/6/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Mahkemeye Erişim Hakının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları

20. Başvurucu; eşinin görevi sırasında şehit olduğunu, bu sebeple 2330 sayılı Kanun hükümleri uyarınca tarafına tazminat ödenmesi gerektiğini ifade etmektedir. Benzer olaylarda idarenin ilgililere tazminat ödediğine dikkat çeken başvurucu, kendisinin bu haktan yoksun bırakıldığından şikâyet etmekte ve bu durumun eşitlik ilkesine aykırı olduğunu belirtmektedir. Başvurucu, bu hususta açtığı davada verilen dilekçe ret kararı üzerine yeniden düzenlediği dilekçe ile süresi içinde davayı yenilediğini iddia etmekte; Mahkemenin eksik inceleme ve hatalı değerlendirmeye istinaden davayı süre aşımından reddetmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmektedir.

2. Değerlendirme

21. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucu her ne kadar eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmekte ise de şikâyetlerinin özü, eşinin ölümünden dolayı tarafına 2330 sayılı Kanun hükümleri uyarınca nakdî tazminat ödenmesi talebine ilişkin olarak açtığı idari davanın süre aşımından reddedilmesi nedeniyle uyuşmazlığın esasının incelenememesidir. Bu itibarlaihlal iddiaları adil yargılanma hakkının güvencelerinden biri olan mahkemeye erişim hakkı kapsamında incelenmiştir.

22. Adil yargılanma hakkının en temel unsurlarından biri olan mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına gelir. Kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen veya mahkeme kararını anlamsız hâle getiren, bir başka ifadeyle mahkeme kararını önemli ölçüde etkisizleştiren sınırlamalar mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52).

23.Mahkemeye erişim hakkı, mahkemeye başvuru konusunda etkili bir sistemin var olmasını ve dava açmak isteyen kişilerin mahkemeye ulaşmada açık, pratik ve yeterli fırsatlara sahip olmasını gerektirir. Özellikle hukuki ya da uygulamadaki belirsizlikler kişilerin mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir (Aktif Elektrik Müh. İnş. San. ve Tic. Ltd. Şti., B. No: 2012/855, 26/6/2014, § 34). Bu nedenle mahkemelerin usul kurallarını uygularken yargılamanın hakkaniyetine zarar getirecek ölçüde katı şekilcilikten kaçınmaları gerektiği gibi kanunla öngörülmüş usul şartlarının ortadan kalkmasına neden olacak ölçüde aşırı esneklikten de kaçınmaları gerekir (Kamil Koç, B. No: 2012/660, 7/11/2013, § 65).

24.Dava açma süresinin işlemeye başladığı an,mahkemeye erişim hakkına yapılan müdahalenin ölçülülüğü bağlamında büyük önem taşımaktadır. Dava açma süresinin hak sahibinin henüz dava hakkının doğduğundan haberdar olmadığı ve somut koşullar çerçevesinde haberdar olduğunun kabulünü haklı kılan nedenlerin bulunmadığı bir dönemde işlemeye başlaması dava hakkının varlığını anlamsız kılabileceğinden ölçülülük ilkesini zedeleyebilir (Yaşar Çoban [GK], B. No: 2014/6673, 25/7/2017, § 66).

25. Derece mahkemelerinin dava açma süresinin başlangıcına esas aldıkları kriterlerden biri de tebliğ tarihidir. Tebligat, yetkili makamlarca birtakım hukuki işlemlerin bu işlemin hukuki sonuçlarından etkilenmeleri amaçlanan kişilere kanuna uygun şekilde bildirimi ve bu bildirimin usulüne uygun olarak yapıldığının belgelendirilmesi işlemidir. Usulüne uygun işlemlerin kendilerine bağlanan hukuki sonuçları doğurabilmesi için muhatabına bildirilmesi gerekir. Usulüne uygun olarak yapılan tebligat, Anayasa'da güvence altına alınmış olan iddia ve savunma hakkının tam olarak kullanılabilmesinin ve bireylere tanınan hak arama hürriyetinin önemli güvencelerinden biridir (AYM, E.2013/95, K.2014/176,13/11/2014).

26. Tebligatın hukuki sonuçlarının önemi ve ağırlığı dikkate alındığında tebliğe yetkili makamların muhatabının tebliğ konusuna vâkıf olabilmesi amacıyla tebligat işlemlerini yürütürken gerekli özeni göstermesi, yargılama faaliyetlerinde tebliğ tarihini esas alarak bir sonuca ulaşanyargı makamlarının da şayet tebligat işlemine ilişkin esaslı ve ciddi tereddütler varsa bunları ortadan kaldırmaya yönelik titiz bir inceleme yoluna gitmesi mahkemeye erişim hakkına yönelik güvencelerin sağlanması bakımından önem arz etmektedir.

27. Bu bağlamda somut olayda başvurucunun reddedilen dava dilekçesini yasal süresi içinde yenileyerek davasını devam ettirebilme imkânını elde ettiğinden söz edilebilmesi için öncelikle dilekçesinin reddedildiğine ilişkin yargı kararından haberdar edildiği hususu herhangi bir tereddüte mahal bırakmayacak şekilde açık ve net olarak görülmelidir. Öte yandan yargı merciinin dilekçenin yenilenmesi için öngörülen sürenin başlangıcına esas aldığı tarih itibarıyla başvurucunun dilekçe ret kararından haberdar olduğunu belirlemek amacıyla gerekli özeni gösterip göstermediğinin de tespiti gerekmektedir.

28. Bireysel başvuruya konu olayda başvurucunun 27/3/2008 tarihli dilekçe ret kararından haberdar olduğu hususunda tartışma bulunmadığı ancak tebliğ tarihi konusunda bir ihtilaf ortaya çıktığı anlaşılmaktadır. Bu bağlamda derece mahkemesinin dilekçe ret kararının 7/5/2008 tarihinde tebliğ edildiği tespitinden hareket ederek yenileme süresini bu tarihten başlattığı, başvurucunun ise 7/5/2008 tarihinde yapılan tebligatın usulsüz olduğunu, usulüne uygun tebligatın vekiline 8/5/2008 tarihinde yapıldığını ileri sürdüğü ve dilekçe yenileme süresinin de bu tarihten başlatılması gerektiğini belirttiği görülmektedir.Başvurucuya göre 8/5/2008 tarihinden itibaren otuz gün içinde verdiği yenileme dilekçesi ile açtığı dava süresindedir. Mahkeme ise başvuruya konu kararında 7/5/2008 tarihinden itibaren otuz gün geçtikten sonra yenileme dilekçesi verildiğinden davanın süresinde olmadığını belirtmiştir.

29. Bireysel başvuruya dayanak davada Mahkemenin tebliğ tarihi hususundaki tereddütü üzerine bu konuda araştırma yoluna gittiği ve ara kararla PTT'den dilekçe ret kararının başvurucuya hangi tarihte tebliğ edildiğini sorduğu görülmektedir. Anılan idare tarafından dava dosyasına gönderilen bilgi ve belgeleri inceleyen Mahkemenin tebligatın 7/5/2008 tarihinde yapıldığını tespit ettiği ve söz konusu tebligatın usulüne uygun olduğunu da kabul ederek dilekçe yenileme süresinin başlangıcında bu tarihi esas aldığı anlaşılmaktadır. Bu itibarla Mahkemenin dilekçe yenileme süresinin başlangıcına esas aldığı tebliğ tarihi hususunda oluşan şüpheyi ortadan kaldırmaya ve dolayısıyla bu tarih itibarıyla başvurucunun dilekçe ret kararından gerçekte haberdar olup olmadığını tespite yönelik olarak gerekli özen yükümlülüğünü yerine getirdiği sonucuna varılmaktadır.

30. Bu noktada başvurucunun bireysel başvuru sırasında derece mahkemesinin yenileme süresinin başlangıcına esas aldığı tebliğ tarihinin tespitinde resmî kurum yazısına/verilerine itibar etmesindeki yaklaşımının ya da tebligatın geçerli olduğu yönündeki kabulünün sorgulanması gerekliliğine yol açacak ve hukuken kabul edilebilir nitelikte herhangi bir bilgi, belge ya da olguyu ortaya koyamadığı da not edilmelidir.

31. Öte yandan tebliğ tarihinin 8/5/2008 tarihi olduğunu, dolayısıyla sürenin bu tarihten itibaren başlayacağını değerlendirerek hareket ettiğini ileri süren başvurucunun süre hesabının 7/5/2008 tarihi esas alınarak yapıldığı somut durumda da fiilen kullanabileceği yenileme süresinin haktan yararlanılmasını imkânsız kılacak veya aşırı derecede zorlaştıracak derecede kısa bir süre olmadığını da hatırlatmak gerekir (Benzer yöndeki değerlendirmeiçin bkz. Fatma Sancak, B. No: 2015/4239, 8/2/2018, § 37).

32. Bu itibarla derece mahkemesinin dilekçe yenileme süresinin başlatılacağı tarihi belirlemesiyle ilgili uygulamasının başvurucunun dava açmasını aşırı derecede zorlaştırmadığı ya da imkânsız kılmadığı, dolayısıyla başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yönelik müdahalenin ölçülü olduğu değerlendirilmiştir. Buna göre şikâyete konu yargılama işlemlerinde mahkemeye erişim hakkı yönünden bir ihlalin olmadığının açık olduğu sonucuna varılmıştır.

33.Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

B. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları

34. Başvurucu, makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

2. Değerlendirme

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

35. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Esas Yönünden

36. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin idari yargılamanın süresi tespit edilirken sürenin başlangıç tarihi olarak davanın ikame edildiği tarih; sürenin sona erdiği tarih olarak -çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde- yargılamanın sona erdiği, yargılaması devam eden davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin şikâyetle ilgili kararını verdiği tarih esas alınır (Selahattin Akyıl, B. No: 2012/1198, 7/11/2013, §§ 45, 47).

37. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin idari yargılama süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken yargılamanın karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun yargılamanın süratle sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar dikkate alınır (Selahattin Akyıl, § 41).

38. Anılan ilkeler ve Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda verdiği kararlar dikkate alındığında somut olaydaki 7 yıl 3 ay 27 günlük yargılama süresinin makul olmadığı sonucuna varmak gerekir.

39. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

C. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

40. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (1)numaralı fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:

"Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir."

41. Somut başvuruda Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.

42. Başvurucunun yargılamanın makul süreyi aşması nedeniyle tazminat talebi olmadığından bu konuda bir karar verilmesine gerek bulunmamaktadır.

43. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 226,90 TL harç ve 1.980 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.206,90 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. 226,90 TL harç ve 1.980 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.206,90 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,

D. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

E. Kararın bir örneğinin Ankara 12. İdare Mahkemesine (E.2008/869, K.2008/1503) GÖNDERİLMESİNE,

F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 11/6/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim Birinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Esas (İhlal)
Künye
(Meryem Eskidede [1.B.], B. No: 2015/4185, 11/6/2018, § …)
   
Başvuru Adı MERYEM ESKİDEDE
Başvuru No 2015/4185
Başvuru Tarihi 6/3/2015
Karar Tarihi 11/6/2018

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, idari işlemin iptali istemiyle açılan davanın süre aşımından reddedilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının; uzun sürmesi nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Adil yargılanma hakkı (Medeni Hak ve Yükümlülükler) Mahkemeye erişim hakkı (idare) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk
Makul sürede yargılanma hakkı (idare) İhlal İhlalin tespiti
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi