TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ZERGA ÖZTÜRK BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2015/4556)
|
|
Karar Tarihi: 9/1/2020
|
R.G. Tarih ve Sayı: 17/3/2020 - 31071
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
Raportör
|
:
|
Fatma Gülbin ÖZCÜRE
|
Başvurucu
|
:
|
Zerga ÖZTÜRK
|
Vekili
|
:
|
Av. Nezahat PAŞA
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, basın açıklaması ve oturma eylemi esnasında attığı
bazı sloganlar nedeniyle terör örgütünün propagandasını yapma suçundan
cezalandırılmasının başvurucunun ifade özgürlüğünü ihlal ettiği iddiasına
ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 9/3/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurucunun adli yardım talebi kabul edilmiş ve
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda
bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
9. 1974 doğumlu olan başvurucu olay tarihinde Barış ve Demokrasi
Partisi (BDP) üyesidir.
10. BDP İzmir İl Teşkilatı Kadın Kolları üyeleri, Türkçe adı
Kürdistan İşçi Partisi olan PKK terör örgütünün lideri Abdullah Öcalan'ın
(A.Ö.) kaldığı ceza infaz kurumu koşullarını protesto etmek amacıyla 29/8/2012
tarihinde İzmir'in Konak ilçesinde bir basın açıklaması ve oturma eylemi
yapmıştır. Başvurucu da bu basın açıklaması ve oturma eylemine katılmıştır.
11. Basın açıklaması yapıldığı sırada "Biji serok apo (yaşasın başkan [A.]); selam selam İmralı'ya bin selam; disa disa
serhildan serokeme [Ö.] (Yine
yine direniş başkanımız [Ö.] );
Barış, hemen şimdi; [Ö.ye]
özgürlük; [Ö.ye] yaklaşın, savaş,
barış geleceğimizdir; kadını yaratan [Ö.ye] bin selam" şeklinde sloganlar
atılmış ve "Cerxa Şeroşe" (Devrim
Çarkı)" isimli marş söylenmiştir.
12. İzmir Cumhuriyet Başsavcılığınca başvurucunun terör örgütü
propagandası yapma suçundan cezalandırılması istemiyle iddianame
düzenlenmiştir.
13. Yargılamayı yapan İzmir 7. Ağır Ceza Mahkemesi 28/10/2014
tarihinde terör örgütünün propagandasını yapma suçundan başvurucunun 10 ay hapis
cezası ile cezalandırılmasına ve bu hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına
(HAGB) karar vermiştir. Mahkeme gerekçeli kararında; İzmir Emniyet Müdürlüğü
tarafından yürüyüş sırasında çekilen kamera kayıtlarını delil olarak kabul
ettiğini belirterek başvurucunun BDP İzmir Kadın Kolları tarafından düzenlenen
29/8/2012 tarihli gösteriye katıldığını ve "Barış, hemen şimdi; [Ö.ye]
özgürlük; [Ö.ye] yaklaşın, savaş,
barış geleceğimizdir; biji serok apo (yaşasın başkan [A.]); kadını yaratan [Ö.ye] bin selam" şeklinde sloganlar
attığını belirtmiştir. Söz konusu sloganların A.Ö.yü övücü nitelikte olduğunu
belirten Mahkeme, başvurucunun eyleminin terör örgütü propagandası suçunu
oluşturduğunu kaydetmiştir.
14. Başvurucunun bu karara itirazı İzmir 8. Ağır Ceza Mahkemesince
14/1/2015 tarihinde reddedilmiş ve ret kararı başvurucuya 6/2/2015 tarihinde
tebliğ edilmiştir.
15. Başvurucu 9/3/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
16. İlgili hukuk için bkz. Zübeyde
Füsun Üstel ve diğerleri (GK), B. No: 2018/17635, 26/7/2019, §§
46-59; Meki Katar (GK), B. No:
2015/4916, 3/10/2019, §§ 18-35; Sırrı
Süreyya Önder (GK), B. No:2018/38143, 3/10/2019, §§ 23-39.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
17. Mahkemenin 9/1/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru
incelenip gereği düşünüldü:
A. İfade Özgürlüğünün İhlal Edildiğine İlişkin
İddia
1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
18. Başvurucu;
i. Basın açıklamasına katıldığı gerekçesiyle terör örgütü
propagandası yapma suçundan cezalandırılmasının ifade özgürlüğü ihlali
olduğunu,
ii. A.Ö. ile devletin görüşmekte olduğunu ve devletin Kürt
sorununun demokratik çözümünde Ö.yü Kürtlerin temsilcisi olarak kabul ettiğini,
her gün gazetelerde Ö.nün Kürtlerin temsilcisi olduğundan ve barışı tesis
edebileceğinden bahsedildiğini, buna rağmen kendisinin A.Ö. ile ilgili aynı
içerikte attığı iddia edilen sloganlar nedeniyle cezalandırılmasının ifade
özgürlüğü ile toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlali olduğunu
ileri sürmüştür.
19. Bakanlık görüşünde;
i. Başvurucunun katıldığı gösteride PKK terör örgütü lideri
lehine kalabalıkla birlikte "Barış,
hemen şimdi, [Ö.ye]
özgürlük" ve "[Ö.ye]
Yaklaşın, savaş, barış, gerçeğimizdir, biji serok apo (yaşasın başkan A.),
kadını yaratan [Ö.ye] bin
selam" şeklinde sloganlar attığı ve terör örgütünün
propagandasını yapma suçundan hakkında HAGB kararı verildiği,
ii. Terörizmi veya terör faaliyetlerini, liderlerini,
yöneticilerini, terörizmin amacını ve araçlarını meşru gösterecek şekilde
faaliyetler gerçekleştirilmesinin ifade özgürlüğü hakkı bağlamında
değerlendirilmemesi gerektiği,
iii. HAGB uygulamasında cezanın hemen infaz edilmeyip başvurucu
hakkında beş yıl denetim süresi öngörülmesinin, bu sürenin yeni bir suç
işlenmeden geçirilmesi hâlinde hükmedilen cezanın düşeceğinin ve HAGB kararının
başvurucunun adli sicil kaydına işlenmeyeceği hususlarının da müdahalenin
hedeflenen meşru amaçla orantılılığı değerlendirilirken gözönüne alınmasının
uygun olacağı belirtilmiştir.
20. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında Bakanlığın
iddialarını kabul etmediğini bildirmiş ve başvuru formundaki iddialarını
yinelemiştir.
2. Değerlendirme
21. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan, B.
No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).Bu çerçevede başvurucunun şikâyetlerinin bir
bütün olarak Anayasa'nın 26. maddesi kapsamında incelenmesi gerektiği
değerlendirilmiştir.
22. Anayasa’nın “Düşünceyi
açıklama ve yayma hürriyeti” kenar başlıklı 26. maddesinin ilgili
kısımları şöyledir:
“Herkes, düşünce ve
kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak
açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi
olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar...
Bu hürriyetlerin kullanılması, ... kamu
düzeni[nin], ... korunması ... amaçlarıyla sınırlanabilir…”
a. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
23. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan ifade
özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar
verilmesi gerekir.
Serdar ÖZGÜLDÜR ve Kadir ÖZKAYA bu görüşe katılmamışlardır.
b. Esas Yönünden
i. Müdahalenin Varlığı
24. Başvurucu, katıldığı bir gösteride slogan atması nedeniyle
terör örgütünün propagandasını yapma suçundan 10 ay hapis cezası ile
cezalandırılmış ve ilk derece mahkemesince HAGB kararı verilmiştir. Dolayısıyla
söz konusu ilk derece mahkemesi kararı ile başvurucunun slogan atma özgürlüğünü
de kapsayan ifade özgürlüğüne yönelik bir müdahale yapıldığının kabul edilmesi
gerekir.
ii. Müdahalenin İhlal
Oluşturup Oluşturmadığı
25. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde
belirtilen koşulları yerine getirmediği müddetçe Anayasa’nın 26. maddesinin
ihlalini teşkil edecektir. Anayasa’nın 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Temel hak ve hürriyetler,
... yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak
ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ... demokratik toplum
düzeninin ... gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
26. Bu sebeple müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen
ve somut başvuruya uygun düşen, kanunlar tarafından öngörülme, Anayasa’nın
ilgili maddesinde belirtilen nedenlere dayanma ve demokratik toplum düzeninin
gereklerine uygunluk koşullarını sağlayıp sağlamadığının belirlenmesi gerekir.
(1) Kanunilik
27. 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu'nun
7. maddesinin ikinci fıkrasının olaya uygulanan ilk cümlesinin kanunla sınırlama ölçütünü karşıladığı
sonucuna varılmıştır.
(2) Meşru Amaç
28. Başvurucunun cezalandırılmasına ilişkin kararın terör örgütü
ve terörizmle mücadele kapsamında kamu düzeninin korunmasına yönelik önlemlerin
bir parçası olduğu ve meşru bir amaç taşıdığı sonucuna varılmıştır.
(3)Demokratik Toplum Düzeninin Gereklerine
Uygunluk
(a)Demokratik Toplumda İfade Özgürlüğünün
Önemi
29. İfade özgürlüğü kişinin haber ve bilgilere, başkalarının
fikirlerine serbestçe ulaşabilmesi, düşünce ve kanaatlerinden dolayı
kınanmaması, bunları tek başına veya başkalarıyla birlikte çeşitli yollarla
serbestçe ifade edebilmesi, anlatabilmesi, savunabilmesi, başkalarına
aktarabilmesi ve yayabilmesi anlamına gelir. Anayasa Mahkemesi ifade
özgürlüğünün demokrasinin işleyişi için yaşamsal önemde olduğunu daha önce pek
çok kararında açıklamıştır (Bekir Coşkun
[GK], B. No: 2014/12151, 4/6/2015, §§ 33-35; Mehmet
Ali Aydın [GK], B. No: 2013/9343, 4/6/2015, §§ 42, 43; Tansel Çölaşan, B. No: 2014/6128,
7/7/2015, §§ 35-38).
(b)Müdahalenin Demokratik Toplum Düzeninin
Gereklerine Uygun Olması
30. İfade özgürlüğüne yönelik bir müdahalenin demokratik toplum
düzeninin gereklerine uygun kabul
edilebilmesi için zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılaması ve orantılı olması
gerekir (Bekir Coşkun, §§ 53-55; Mehmet Ali Aydın, §§ 70-72; AYM, E.2007/4,
K.2007/81, 18/10/2007).
31. Derece mahkemeleri, bireylerin fikirlerini ifade özgürlüğü
yoluyla ifade etme hakları ile Anayasa'nın 26. maddesinin ikinci fıkrasında
belirtilen meşru amaçlar arasında adil bir denge sağlamalıdır (Bekir Coşkun, §§ 44, 47, 48; Hakan Yiğit, B. No: 2015/3378, 5/7/2017,
§§ 58, 61, 66). Derece mahkemeleri söz konusu dengelemeyi yaparken ve ifade
özgürlüğüne yapılan müdahalenin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılayıp
karşılamadığını değerlendirirken belirli bir takdir yetkisine sahiptir.
Şüphesiz kullanılan sözlerin bireylere, bir kamu görevlisine ya da toplumun bir
kesimine karşı şiddete teşvik mahiyetinde olması durumunda kamu otoritelerinin
ifade özgürlüğüne müdahale konusunda takdir marjları çok daha geniştir. Ancak
bu takdir payı, Anayasa Mahkemesinin denetimindedir (Kemal Kılıçdaroğlu, B. No: 2014/1577, 25/10/2017, § 57).
32. Anayasa Mahkemesinin görevi, bu denetimi yerine getirirken
derece mahkemelerinin yerini almak değil onların takdir yetkilerini kullanarak
verdikleri kararların Anayasa'nın 26. maddesi açısından uygunluğunu
denetlemektir. Anayasa Mahkemesi bunu yaparken eldeki başvurunun koşulları ile
beraber özellikle terörle mücadeleye bağlı zorlukları da gözönüne almaktadır (Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri, § 76).
(c) Müdahalenin Zorunlu Bir Toplumsal İhtiyacı
Karşılaması
33. Müdahaleyi oluşturan tedbirin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı
karşıladığının kabul edilebilmesi için amaca ulaşmaya elverişli olması,
başvurulabilecek en son çare ve alınabilecek en hafif önlem olarak kendisini
göstermesi gerekmektedir (bazı farklılıklarla birlikte bkz. Bekir Coşkun, § 51; Mehmet Ali Aydın, § 68; Tansel Çölaşan, § 51).
34. Somut olayda açıkladığı düşüncelerin kişileri terör
suçlarını işlemeye teşvik ettiğinin ortaya konulması hâlinde başvurucunun ifade
özgürlüğüne yapılan müdahalenin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığı
kabul edilebilir. O hâlde çözümlenmesi gereken mesele, derece mahkemelerinin
başvurucunun açıkladığı düşüncelerle kişileri terör suçlarının işlenmesine
teşvik ettiğini ikna edici bir biçimde ortaya koyup koymadığı olacaktır.
(d)Müdahalenin Gerekçesi
35. Anayasa Mahkemesi, çok sayıdaki kararında ifade özgürlüğüne
gerekçesiz olarak veya Anayasa Mahkemesince ortaya konulan kriterleri
karşılamayan bir gerekçe ile yapılan müdahalelerin Anayasa'nın 26. maddesini
ihlal edeceğini ifade etmiştir. İfade özgürlüğüne yapılan bir müdahalenin
demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için kamu
makamları tarafından ortaya konulan gerekçelerin ilgili ve yeterli olması
gerekir (diğerleri arasından bkz. Kemal
Kılıçdaroğlu, § 58; Bekir Coşkun,
§ 56; Tansel Çölaşan, § 56; Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri, § 120; Sırrı Süreyya Önder, § 60).
(e) Şiddete Teşvik
36. Terör örgütleri, görüşlerinin toplum içinde yayılmasını ve
fikirlerinin kökleşmesini hedefleyerek bu amacın gerçekleşmesine yönelik her türlü
vasıtaya başvurabilmektedir. Terörün veya terör örgütlerinin propagandasının da
söz konusu vasıtalardan biri olduğunda kuşku yoktur. Terör, başta ifade
özgürlüğü olmak üzere demokratik toplumun tüm değerlerine düşmandır. Bu nedenle
terörizmi, terörü ve şiddeti meşrulaştıran, öven ya da bunlara teşvik eden
sözler ifade özgürlüğü kapsamında görülemez (Zübeyde
Füsun Üstel ve diğerleri, § 79; Ayşe
Çelik, B. No: 2017/36722, 9/5/2019,
§ 43; Sırrı Süreyya Önder,
§ 61).
37. Anayasa Mahkemesi daha önce (bkz. Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri §§ 115-118) kararında terör örgütünün propagandasını yapma
suçunun Türk hukukundaki görünümüne ilişkin bazı tespitlerde bulunmuştur. İlk
olarak 3713 sayılı Kanun'un 7. maddesinde yapılan değişiklik ile terör
örgütünün propagandasını yapma suçu çok sayıda ve her türde ifadeyi kapsayacak
şekilde geniş yorumlanabilecek bir fiil olmaktan çıkarılmaya, terör örgütünün
şiddet ve tehdit yöntemlerini meşru gösterme veya övme ya da bu yöntemlere
başvurmayı teşvik etme şeklinde tanımlanarak suça hukuki belirlilik
kazandırılmaya çalışılmıştır. İkinci olarak Yargıtay da Türk hukukunda terör
ile bağlantılı her tür düşünce açıklamasının değil yalnızca terör örgütlerinin
cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerini meşru gösterecek, övecek ya da bu
yöntemlere başvurmayı teşvik edecek şekilde propagandasının yapılmasının suç
olarak kabul edildiğini pek çok kez ifade etmiştir (Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri, §§ 25, 26).
38. Terör örgütünün cebir, şiddet veya tehdit içeren
yöntemlerine başvurmayı teşvik etme, terör suçlarının işlenmesine kışkırtmak
niyetiyle terör suçlarının işlenmesini savunarak bir veya birden fazla suçun
işlenmesi tehlikesine yol açacak bir mesajın kamuoyuna yayılmasıdır. Terör
örgütünün propagandası suçunda örgütün cebir, şiddet veya tehdit içeren
yöntemleri belirli bir yoğunlukta savunularak başkalarınca aynı davranışın
gerçekleştirilmesi amaç edinilmektedir (Zübeyde
Füsun Üstel ve diğerleri, § 119; Sırrı
Süreyya Önder, § 63).
39. Bu bağlamda Anayasa Mahkemesi, propaganda suçunun soyut
tehlike suçu olarak kabul edilmesinin başta ifade özgürlüğü olmak üzere
anayasal hak ve özgürlükler üzerinde bir baskı oluşturma potansiyeline sahip
olduğuna dikkat çekmiştir. Bu sebeple Terörizmin Önlenmesi Sözleşmesi'nin
açıklayıcı raporunun 100. maddesinde ifade edildiği gibi bir propaganda
faaliyetinin cezalandırılabilmesi için olayın somut koşullarında belirli oranda
tehlikeye neden olduğunun gösterilmesi uygun olacaktır (Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri, § 84; Ayşe Çelik, § 47; Sırrı Süreyya
Önder, § 64). Bu kapsamda düşünce açıklamasının yapıldığı bağlamın
ve açıklamaya muhatap olan kişilerin davranışlarının dikkate alınması gerekir.
Düşünce açıklamasının kamu düzeni üzerinde olumsuz bir etkisinin olup olmadığı
değerlendirilmeli; açıklama eğer bir toplantıda veya gösteride yapılmış ise
toplantının barışçıl olmadığını veya gösteriye katılan kişilerin düşünce
açıklamasını dinledikten sonra şiddet içeren eylemlerde bulunduğunu gösteren
herhangi bir delil olup olmadığı incelenmelidir (Meki Katar, § 57).
(f) Somut Olayın Değerlendirilmesi
40. Anayasa Mahkemesi önündeki mesele, somut olayın koşullarında
başvurucunun slogan atmak suretiyle açıkladığı düşüncesi nedeniyle terör
örgütünün propagandasını yapma suçundan mahkûmiyetinin zorunlu bir toplumsal
ihtiyaca karşılık gelip gelmediği ve gerçekleşmesi amaçlanan meşru amaçla
orantılı olup olmadığıdır.
41. Yapılan yargılama sonucunda ilk derece mahkemesi; BDP İzmir
Kadın Kolları tarafından düzenlenen, başvurucunun katıldığı bir gösteride atılan
(bkz. § 13) sloganların PKK terör
lideri A.Ö.yü öven nitelikte olduğunu belirterek başvurucu hakkında terör
örgütü propagandası yapma suçundan mahkûmiyet kararı vermiştir.
42. Bir düşünce açıklamasının terörün veya terör örgütünün
propagandası olduğu iddia edildiğinde değerlendirilecek en önemli unsur
ifadelerin gerek içeriği gerekse açıklandığı ortamın niteliği dikkate
alındığında şiddete yol açma potansiyelinin bulunup bulunmadığıdır (Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri, § 127; Sırrı Süreyya Önder, § 80).
43. Anayasa Mahkemesi; A.Ö.yü lider olarak benimseyen, onu öven
sözler gibi tartışmalı açıklamaların tek
başına şiddeti teşvik etmediğini, tespit edilmesi gereken meselenin
tarihsel bağlamda ve konuşmanın bütünü içinde şiddete teşvik edip etmediği
olduğunu daha önce ifade etmiştir. İçinde kişileri şiddete başvurmaya
yönlendiren ifadeler yer almayan ve terör suçlarının işlenmesi tehlikesine yol
açmayan açıklamaların terör örgütünün cebir, şiddet veya tehdit içeren
yöntemlerine başvurmayı teşvik etme olarak kabul edilemeyeceğinin altı
çizilmelidir (Sırrı Süreyya Önder,
§§ 71, 72).
44. Anayasa Mahkemesi; A.Ö.yü lider olarak benimseyen, onu öven
sözler gibi tartışmalı açıklamaların tek
başına şiddeti teşvik etmediğini, tespit edilmesi gereken meselenin
tarihsel bağlamda ve konuşmanın bütünü içinde şiddete teşvik edip etmediği
olduğunu daha önce ifade etmiştir.İçinde kişileri şiddete başvurmaya
yönlendiren ifadeler yer almayan ve terör suçlarının işlenmesi tehlikesine yol
açmayan açıklamaların terör örgütünün cebir, şiddet veya tehdit içeren
yöntemlerine başvurmayı teşvik etme olarak kabul edilemeyeceğinin altı
çizilmelidir (Sırrı Süreyya Önder,
§§ 71, 72). Buradan yola çıkan Anayasa Mahkemesi, toplantı ve gösterilerde
söylenen tartışmalı sözlerin ve atılan sloganların şiddeti teşvik edip
etmediklerine ilişkin yapılacak değerlendirmelerin sadece kullanılan
sözcüklerin sözlük anlamlarından hareket edilerek değil, söz konusu toplantı ve
gösterinin barışçıl nitelikte olup olmadığıyla birlikte ele alınması gerektiğini
ifade etmiştir(bkz. § 39; ayrıca bkz. Meki
Katar, §§ 70-72).
45. Başvurucu, BDP tarafından PKK terör örgütü lideri A.Ö.nün
ceza infaz kurumunda tutulma koşullarının iyileştirilmesi, A.Ö.nün başka mahkûm
ve tutuklularla daha fazla sosyalleşmesine imkân sağlanması amacı ile
düzenlenen bir basın açıklaması ve oturma eylemine katılmıştır. Başvuru
dosyasına sunulan bilgi ve belgelerden söz konusu gösterinin barışçıl olmadığı,
söz konusu gösteride başvurucunun yahut diğer katılımcıların bir şiddet olayına
karıştığı tespit edilmemiştir.
46. Başvurucu bahsi geçen toplantıda kalıplaşmış bazı sloganlara
eşlik etmek sureti ile A.Ö.nün tutulma koşullarının iyileştirilmesini talep
etmektedir. Toplantının amacının şiddet ve demokrasinin reddi gibi düşünceleri
yaymak için platform hazırlamak olmadığı görülmektedir. "[Ö.ye] yaklaşın, savaş, barış geleceğimizdir." ve "Disa
disa serhildan serokeme [Ö.] (Yine
yine direniş başkanımız [Ö.])"
şeklindeki sloganların sert
bir tonlamayla atıldığı kabul edilse dahi bu sloganların barışçıl bir gösteride
atılması sebebi ile ulusal güvenlik ve kamu düzeni üzerindeki olası etkisinin
sınırlı olduğu görülmektedir. Bu sebeple sloganın şiddet kullanımını dolaylı veya doğrudan teşvik olarak nitelendirilmesinin mümkün olmadığı
sonucuna ulaşılmıştır.
47. İlk derece mahkemesinin kararı incelendiğinde başvurucunun
PKK terör örgütü lideri A.Ö.yü öven sloganlara eşlik etmesi sebebi ile terör
örgütünün propagandasını yapma suçundan cezalandırıldığı anlaşılmaktadır. Buna
karşılık ilk derece mahkemesi kararında başvurucu tarafından A.Ö.yü övmek amacı
ile kullanılan tartışmalı ifadelerin terör örgütünün şiddet ve tehdit
yöntemlerini meşru gösterdiğine veya övdüğüne ya da bu yöntemlere başvurmayı
teşvik ettiğine ilişkin hiçbir değerlendirme yapmamıştır.
48. Yukarıdaki bilgiler dikkate alındığında ilk derece
mahkemesinin başvurucunun mahkûmiyetinin zorunlu
toplumsal bir ihtiyaca karşılık geldiğini ilgili ve yeterli
bir gerekçe ile ortaya koyduğunun kabul edilmesi mümkün olmamıştır.
49. Başvurucunun ifade özgürlüğüne yapılan müdahalenin
demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
Anayasa'nın 26. maddesinin ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
Serdar ÖZGÜLDÜR ve Kadir ÖZKAYA bu görüşe katılmamışlardır.
B. Adil Yargılanma
Hakkının ve Eşitlik İlkesinin İhlal Edildiğine İlişkin İddialar
50. Başvurucu; hakkında olağan görevli mahkemede dava açılması
gerekirken 3713 sayılı Kanun'un 10. maddesiyle görevli mahkemede
yargılandığını, bu durumun doğal hâkim ilkesine aykırı olduğunu, iddianame
kendisine tebliğ edilmeden ve itiraz hakkı tanınmadan ilk derece mahkemesince
iddianamenin kabul edilmesinin ve yargılamaya başlanmasının adil yargılanma
hakkının ihlali niteliğinde olduğunu, karardan sonra yürürlüğe giren 3713
sayılı Kanun'un 7. maddesinin ikinci fıkrasındaki değişiklik sonrasında kararın
kaldırılmasını talep ettiğini ancak bu talebinin gerekçesiz bir şekilde
reddedildiğini, bu nedenle Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin pek
çok hükmünün ihlal edildiğini, bilirkişi raporu ve Savcılık mütalaası kendisine
tebliğ edilmeyerek itirazlarını sunma olanağı tanınmadığını, bu nedenle savunma
hakkının ihlal edildiğini, ilk derece mahkemesi kararına yaptığı itirazı
inceleyen mahkemenin etkin ve tarafsız itiraz incelemesi yapmadığını, bu
nedenle hükmün denetlenmesini talep etme hakkının ihlal edildiğini iddia
etmiştir.
51. Kürt kökenli olması nedeniyle ve sahip olduğu siyasal
düşünceden kaynaklanan yargılama faaliyetleri sırasında ayrımcılığa maruz
kaldığını ileri süren başvurucu eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini iddia
etmiştir.
52. İfade özgürlüğü şikâyeti yönünden ulaşılan sonuç
gözetildiğinde başvurucunun adil yargılanma ve hükmün denetlenmesini talep etme
haklarının ve eşitlik ilkesinin ihlal edildiği yönündeki söz konusu
şikâyetlerinin ayrıca incelenmesine gerek görülmemiştir.
C. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
53. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme
kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden
yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama
yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata
hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir.
Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal
kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse
dosya üzerinden karar verir.”
54. Başvurucu, ihlalin tespit edilmesini istemiş ve tazminat
talebinde bulunmuştur.
55. Anayasa Mahkemesinin Mehmet
Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna
varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler
belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte
ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına değinmiş ve bu durumun
ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal
edilmesiyle sonuçlanacağına da işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506,
7/11/2019).
56. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal
edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle
getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için
ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması,
ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan
kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların
giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması
gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§
55, 57).
57. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı durumlarda Anayasa
Mahkemesi, 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile Anayasa
Mahkemesi İçtüzüğü'nün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi
uyarınca, ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama
yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder.
Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı
olarak ihlali ortadan kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve
bireysel başvuruya özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa
Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama kararı
verildiğinde, usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı
olarak ilgili mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda
herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir karar
kendisine ulaşan mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin
Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek
devam eden ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine
getirmektir. (Mehmet Doğan, §§
58, 59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2),
§§ 57-59, 66, 67).
58. İncelenen başvuruda mahkûmiyet kararı nedeniyle ifade
özgürlüğünün ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır. Dolayısıyla ihlalin mahkeme
kararından kaynaklandığı anlaşılmaktadır.
59. Bu durumda ifade özgürlüğü sonuçlarının ortadan kaldırılması
için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Yapılacak
yeniden yargılama ise bireysel başvuruya özgü düzenleme içeren 6216 sayılı
Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının
ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda yapılması gereken iş yeniden
yargılama kararı verilerek Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran
nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar
verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama
yapılmak üzere İzmir 7. Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi
gerekmektedir.
60. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden
yargılama yapılmasının yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından tazminat
talebinin reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
61. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 3.000 TL vekâlet
ücretinden oluşan yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi
gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. İfade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL
EDİLEBİLİR OLDUĞUNA Serdar ÖZGÜLDÜR ve Kadir ÖZKAYA'nın karşıoyları ve
OYÇOKLUĞUYLA,
B. Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade
özgürlüğünün İHLAL EDİLDİĞİNE, Serdar ÖZGÜLDÜR ve Kadir ÖZKAYA'nın karşıoyları
ve OYÇOKLUĞUYLA,
C. Adil yargılanma hakkının ve eşitlik ilkesinin ihlal
edildiğine ilişkin iddianın incelenmesine GEREK BULUNMADIĞINA,
D. Kararın bir örneğinin ifade özgürlüğünün ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere İzmir
7. Ağır Ceza Mahkemesine (E.2014/103 /K.2014/451) GÖNDERİLMESİNE,
E. Başvurucunun tazminata ilişkin taleplerinin REDDİNE,
F. 3.000 TL vekâlet ücretinden oluşan yargılama giderinin
BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
G. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve
Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına,
ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine
kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
9/1/2020 tarihinde karar verildi.
KARŞIOY GEREKÇESİ
Dosyanın incelenmesinde; başvurucu hakkında ilk derece ceza
mahkemesince 28.10.2014 tarihinde terör örgütünün propagandasını yapmak
suçundan mahkûmiyet kararı ile birlikte hükmün açıklanmasının geri bırakılması
(HAGB) kararı verildiği anlaşılmaktadır. Ceza Muhakemesi Kanunun 231 nci
maddesinin (8) nci ve (10) ncu fıkraları uyarınca, HAGB kararının verilmesi
halinde sanık, beş yıl süreyle denetim süresine tâbi tutulur ve bu süre içinde
kasten yen bir suç işlenmediği ve denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere
uygun davranıldığı takdirde, açıklanması geri
bırakılan hüküm ortadan kaldırılarak, davanın düşmesi kararı verilir.
Başvurucu yönünden bu sürenin 28.10.2019 tarihi itibariyle dolduğu
anlaşılmaktadır. Dosyada aksine bir bilgi de bulunmadığından; bu durumda karar
tarihi olan 9.1.2020 tarihi itibariyle Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 80/1-c
maddesinde belirtilen “başvurunun incelenmesinin sürdürülmesini haklı kılan bir
neden görülmemesi” halinin gerçekleştiği, yani başvurucunun karar tarihinde mağdur
sıfatının ortadan kalktığı görülmektedir.
Açıklanan nedenlerle, davanın düşmesi yolunda karar tesisi
gerektiği kanaatine vardığımdan; çoğunluğun aksi yöndeki kararına katılmıyorum.
KARŞIOY
1. Mahkememiz çoğunluğunca, basın açıklaması ve oturma eylemi
esnasında attığı bazı sloganlar nedeniyle terör örgütünün propagandasını yapma
suçunu işlediğinden bahisle cezalandırılan başvurucunun ifade özgürlüğünün
ihlal edildiğine karar verilmiştir. Aşağıda açıklanan nedenlerle karara
katılmadım.
2. Terör örgütü propagandası yapma suçundan cezalandırılması
istemiyle açılan davada 28.10.2014 tarihinde verilen kararla, anılan suçu
işlediğinden bahisle başvurucunun 10 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ve
hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına (HAGB) karar verilmiştir.
3. HAGB kararının verilmesi halinde, ilgili mevzuat uyarınca
sanık beş yıllık bir denetim süresine tâbi tutulur. Bu süre içerisinde yeni bir
suç işlenmediği ve denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere uygun
davranıldığı takdirde, açıklanması geri bırakılan hüküm ortadan kaldırılarak, davanın
düşmesine karar verilir. Böylece ilgili kişi hakkındaki davanın hiç açılmadığı
gibi bir durum ortaya çıkar.
4. Hakkındaki HAGB kararı 28.10.2014 tarihinde verilen başvurucu
yönünden beş yıllık süre 28.10.2019 tarihi itibariyle dolmuş bulunmaktadır.
Dolayısıyla yasal koşulların ihlal edilmemiş olmasına bağlı olarak, Anayasa
Mahkemesince incelemenin yapıldığı tarih (09.01.2020) itibarıyla başvurucu
hakkındaki hükmün ortadan kaldırılmış ve açılan davanın da düşmesine karar
verilmiş olması gerekmektedir.
5. Dolayısıyla başvuruda, karar tarihi olan 09.01.2020 tarihi
itibariyle, Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 80/1-c maddesinde belirtilen
“başvurunun incelenmesinin sürdürülmesini haklı kılan bir neden görülmemesi”
halinin gerçekleştiği, yani başvurucunun karar tarihinde mağdur sıfatının
ortadan kalktığı görülmektedir.
6. Hal böyle olunca, hakkında verilmiş olan hüküm ve açılan dava
ortadan kalkmış olan başvurucunun, işin esasının incelenmemesi halinde nasıl
bir zarar göreceği veya işin esasının incelenmesi halinde verilebilecek olan
olası bir ihlal kararının ardından gerçekleşecek olan süreçten nasıl bir yarar
sağlayacağı izaha muhtaç hale gelmekte, çoğunluk görüşüne dayalı kararda bu
konuda bir açıklama yer almamaktadır.
7. Açıklanan nedenle, öncelikle, davanın düşmesi yolunda karar
tesisi gerektiği kanaatine vardığımdan çoğunluğun işin esasının incelenmesi
gerektiği yönündeki kararına katılmıyorum.
8. İşin esasına gelince:
9. Başvurucu, basın açıklaması ve oturma eylemi esnasında slogan
atarak ve "Cerxa Şeroşe" (Devrim Çarkı)" isimli marşı söyleyerek
terör örgütünün propagandasını yapma suçunu işlediğinden bahisle
cezalandırılmıştır.
10. PKK terör örgütünün lideri olan Abdullah Öcalan'ın (A.Ö.)
kaldığı ceza infaz kurumundaki koşulları protesto etmek amacıyla 29.08.2012
tarihinde İzmir'in Konak ilçesinde gerçekleşen bir protesto eyleminde icra
edilen basın açıklaması ve oturma eylemi esnasında; "biji serok apo
(yaşasın başkan [A.]);selam selam İmralı'ya bin selam; disa disa serhildan
serokeme [Ö.] (Yine yine direniş başkanımız [Ö.] ); Barış, hemen şimdi; [Ö.ye]
özgürlük; [Ö.ye] yaklaşın, savaş, barış geleceğimizdir; kadını yaratan [Ö.ye]
bin selam" şeklinde sloganlar atılmış ve "Cerxa Şeroşe" (Devrim
Çarkı)" isimli marş söylenmiştir. Derece mahkemesi kararında
belirtildiğine (kamera kayıtlarına) göre başvurucu tarafından da slogan atılıp
marş söylendiğinde tartışma bulunmamaktadır.
11. Türk hukukunda terör örgütü propagandasını yapma suçu, somut
tehlike suçu olarak değil, soyut tehlike suçu olarak düzenlenmiştir. Bununla
birlikte terörle bağlantılı her tür düşünce açıklamasının değil yalnızca terör
örgütlerinin cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerini meşru gösterecek,
övecek ya da bu yöntemlere başvurmayı teşvik edecek şekilde propaganda yapılması
suç olarak kabul edilmiştir.
12. Buna göre, bir kişinin terör örgütünün cebir, şiddet veya
tehdit içeren yöntemlerini meşru gösterecek veya övecek ya da bu yöntemlere
başvurmayı teşvik edecek şekilde propagandasını yapması durumunda bu kişi
yönünden suçun oluştuğunun kabulü gerekecektir. Bununla birlikte elbette ki
içinde kişileri şiddete başvurmaya yönlendiren ifadeler yer almayan ve terör
suçlarının işlenmesi tehlikesine yol açmayan açıklamaların, terör örgütünün
cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerine başvurmayı teşvik etme olarak
kabul edilemeyeceğinin altı çizilmelidir.
13. Bilindiği üzere terör örgütleri, görüşlerinin toplum içinde
yayılmasını ve fikirlerinin kökleşmesini amaçlamakta ve bu amacın
gerçekleşmesine yönelik her türlü vasıtaya başvurabilmektedirler. Söz konusu
vasıtalardan birisinin de terörün veya terör örgütlerinin propagandası olduğu
kuşkusuzdur. Terör, başta ifade özgürlüğü olmak üzere demokratik toplumun tüm
değerlerine düşmandır. Bu nedenle terörizmi, terörü ve şiddeti meşrulaştıran,
öven ya da teşvik eden sözlerin ifade özgürlüğü kapsamında görülmesi mümkün
değildir.
14. Öte yandan, bir düşünce açıklamasının terörün veya terör
örgütünün propagandası olduğu iddia edildiğinde, değerlendirilmesi gereken en
önemli unsurun, gerek içeriğine ve gerekse açıklandığı ortamın niteliğine bağlı
olarak ifadelerin şiddete yol açma potansiyelinin bulunup bulunmadığı olduğu
hususu da dikkate alınmalıdır. (Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri, § 127; Sırrı
Süreyya Önder, § 80).
15. Öncelikle belirtmek gerekir ki somut olayda başvurucu
tarafından da atıldığı anlaşılan sloganlar, yalnızca, A.Ö. yü lider olarak
benimseyen ve onu öven sözlerden ibaret değildir.
16. Öte yandan başvurucunun katıldığı söz konusu gösteride her
ne kadar başvurucunun yahut diğer katılımcıların bir şiddet olayına karıştığı
tespit edilmemiş ise de, "biji serok apo (yaşasın başkan [A.]); selam
selam İmralı'ya bin selam; disa disa serhildan serokeme [Ö.] (Yine yine direniş
başkanımız [Ö.] ); Barış, hemen şimdi; [Ö.ye] özgürlük; [Ö.ye] yaklaşın, savaş,
barış geleceğimizdir; kadını yaratan [Ö.ye] bin selam" şeklindeki
sloganlar bir bütün olarak değerlendirildiğinde ve sloganların ardından
"Cerxa Şeroşe" (Devrim Çarkı)" isimli marşın söylendiği dikkate
alındığında, olayın terör örgütü üye ve sempatizanlarında ciddi bir eylemsel
tavrın oluşmasına etki etmediği, ya da etki etmeyeceği, ya da şiddete
başvurmayı yönlendirici nitelikte olmadığı, örgütsel dayanışmayı artırıcı
nitelikte olmadığı, şiddete başvurmanın haklı ve gerekli olduğu düşüncesinin
oluşmasına zemin hazırlamadığı; dolayısıyla da terör örgütü propagandası
suçunun oluşmadığı söylenemez. Zira güvenlik güçlerine karşı
gerçekleştirdikleri çatışmalarda ölen teröristleri şehit, terör eylemlerini
özgürlük mücadelesi olarak nitelendiren ve terör örgütü ile özdeşleşmiş bulunan
bir marşın söylenmesi, A. Ö. nün övülüp lider olarak benimsenmesi ve direniş ve
savaşı olumlayan sloganlar atılması eylemleri ile PKK terör örgütünün ve onun
şiddet içeren eylemlerinin desteklenmesi arasında büyük bir mesafe
bulunmamaktadır.
17. Hal böyle olunca, olayın bütünselliği ve konunun niteliği
itibarıyla ilgili kamu otoritelerinin sahip oldukları takdir yetkisinin
sınırları da gözetildiğinde, başvurucunun ifade özgürlüğüne yapılan müdahalenin
demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olduğu ve zorunlu bir toplumsal
ihtiyacı karşıladığı, orantılı bir müdahale teşkil ettiği sonucuna
varılmaktadır.
18. Açıklanan nedenlerle çoğunluk görüşüne dayalı ihlal kararına
katılmıyorum.