TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
HAYATİ YILDIRIM BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2017/38399)
|
|
Karar Tarihi: 13/2/2020
|
R.G. Tarih ve Sayı: 13/3/2020 - 31067
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Recep KÖMÜRCÜ
|
Üyeler
|
:
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Yıldız SEFERİNOĞLU
|
Raportör
|
:
|
Selçuk KILIÇ
|
Başvurucu
|
:
|
Hayati YILDIRIM
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, idari işlemin iptali istemiyle açılan davanın, dava
konusu işlemle kişisel, meşru ve güncel bir menfaat ilişkisinin bulunmamasından
dolayı ehliyet yönünden reddedilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal
edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 30/11/2017 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas
incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda
bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
9. Başvurucu, Trabzon İl Gıda, Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğünde
veteriner hekim olarak görev yapmaktadır.
10. Başvurucu, yönetmeliğe uygun olmayan araçlarla balık sevkine
müsaade ettiği gerekçesiyle şahsına uyarma cezası verilmesine karşın aynı
birimde görev yapan diğer veteriner hekimlere aynı nitelikteki fiillerinden
dolayı ceza verilmemesi nedeniyle çalışanlar arasında ayrımcılık yaptığı
iddiasıyla Hayvan Sağlığı Şube Müdür Vekili O.B. hakkında şikâyet dilekçesi
vermiştir. İl Müdür Yardımcısı M.M.nin muhakkik olarak tayin edilmesi üzerine
düzenlenen ön inceleme raporunda O.B. için soruşturma izni verilmemesi
önerilmiş, bahsi geçen rapor doğrultusunda Trabzon Valiliği işlemiyle
soruşturma izni verilmemesine karar verilmiş ve soruşturma izni verilmemesine
ilişkin karara karşı yapılan itiraz Trabzon Bölge İdare Mahkemesinin 7/6/2011
tarihli kararıyla reddedilmiştir.
11. Başvurucu bu kez 16/11/2011 tarihli dilekçesiyle, ön
inceleme raporunu usulüne uygun olarak hazırlamadığını ve gerekli araştırmayı
yapmadığını ileri sürerek İl Müdür Yardımcısı M.M. hakkında idari soruşturma
açılması talebinde bulunmuş; şikâyet dilekçesi üzerine M.M. hakkındaki idari soruşturmayı
yürütmek üzere Trabzon Su Ürünleri Merkez Araştırma Enstitüsü Müdürü muhakkik
olarak görevlendirilmiş ve yürütülen soruşturma sonucunda muhakkik görüşü
doğrultusunda şikâyetin işleme konulmamasına ve disiplin yönünden işlemden
kaldırılmasına karar verilmiştir.
12. Başvurucu, M.M. hakkında verdiği şikâyet dilekçesinin işleme
konulmamasına ve disiplin yönünden işlemden kaldırılmasına yönelik işlemin
iptali istemiyle Trabzon İdare Mahkemesinde (Mahkeme) dava açmıştır.
13. Mahkeme 16/4/2013 tarihli kararı ile davanın reddine karar
vermiştir. Kararın gerekçesinde özetle; Trabzon İl Gıda, Tarım ve Hayvancılık
Müdür Yardımcısı M.M. hakkında davacı tarafından verilen şikâyet dilekçesi
üzerine M.M. ile aralarında ast üst ilişkisi bulunmayan Trabzon Su Ürünleri
Merkez Araştırma Enstitüsü Müdürünün muhakkik olarak görevlendirilmesi
suretiyle araştırma raporu hazırlandığı, söz konusu araştırma raporunun şikâyet
dilekçesinde iddia olunan hususlara ilişkin yeterli açıklamalar içerdiği ve
anılan rapor esas alınmak suretiyle tesis edilen dava konusu işlemde hukuka
aykırılık bulunmadığı belirtilerek davanın reddine hükmedilmiştir.
14. Karar, davacının temyiz yoluna başvurması üzerine Danıştay
Onikinci Dairesinin (Daire) 1/12/2015 tarihli kararıyla bozulmuştur. Bozma
kararının gerekçesinde; davacının dava konusu işlemler yönünden kişisel, meşru
ve güncel bir menfaatinin bulunmadığı, bu anlamda iptal davası açma konusunda
menfaat ihlali şartının gerçekleşmediği, aksi durumun kişilerin kendilerine
etkisi bulunmayan, menfaatlerini ihlal etmeyen idari işlemler hakkında da iptal
davası açma hakkını doğuracağı ve bu durumun idarenin işleyişini olumsuz yönde
etkileyeceği sonucuna varıldığından davanın ehliyet yönünden reddine karar
verilmesi gerekirken işin esasına girilerek davanın reddi yolunda verilen
Mahkeme kararında hukuki isabet görülmediği belirtilmiştir.
15. Mahkeme 29/3/2016 tarihli kararıyla, Danıştayın bozma
kararında belirtilen gerekçeyle davanın ehliyet yönünden reddine karar
vermiştir.
16. Karar, Dairenin 6/4/2017 tarihli kararıyla onanmış ve karar
düzeltme istemi de Dairenin 21/9/2017 tarihli kararıyla reddedilmiştir.
17. Nihai karar 9/11/2017 tarihinde tebliğ edilmiştir.
18. Başvurucu 30/11/2017 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
1. İlgili Kanun Hükmü
19. 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü
Kanunu'nun "İdari dava türleri ve idari
yargı yetkisinin sınırı" kenar başlıklı 2. maddesinin ilgili
kısmı şöyledir:
“İdari dava türleri şunlardır:
a) İdarî işlemler hakkında yetki, şekil,
sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı
iptalleri için menfaatleri ihlâl edilenler tarafından açılan iptal davaları,
b) İdari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları
doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları,
...”
2. Danıştay İçtihadı
20. Danıştay Beşinci Dairesinin 30/11/2017 tarihli ve
E.2016/7186, K.2017/23533 sayılı kararının ilgili kısımları şöyledir:
"Dava, ... Polis Merkezinde görev yapan
polis memurları hakkında davacıların yaptıkları şikayet üzerine yapılan
araştırma sonucunda disiplin soruşturması açılmasına gerek görülmeyerek
araştırma dosyasının işlemden kaldırılmasına ilişkin ... sayılı işlemin iptali
istemiyle açılmıştır.
Zonguldak İdare Mahkemesinin ... sayılı
kararıyla; kamu görevlisinin disiplin suçu işlediğine dair ciddi bir suç
duyurusu veya şikayeti halinde ilgili hakkında araştırma ve soruşturma
yapılması zorunlu ise de, davacıların, şikayet ettiği polis memurları hakkında
başlatılan araştırma sonucunda söz konusu araştırma dosyasının işlemden
kaldırılması şeklinde tesis edilen işlemin iptalini istemekte geçerli ve
kişisel bir menfaatlerinin bulunduğundan söz edilemeyeceği gerekçesiyle dava
ehliyet yönünden reddedilmiştir.
...
Yukarıda değinilen hususlar, disiplin cezaları
özelinde değerlendirildiğinde ise, disiplin cezalarının, hizmetin iyi işlemesi
ve kamu görevlisinin uyması gereken düzenleme ve yasaklara uyulmasının
sağlanması amacıyla getirilmiş olduğu ve kamu görevlileri hakkındaki
şikayetlerin disiplin suçunun ihbarı niteliğinde olması nedeniyle, şikayetçinin
hak ve çıkarlarını doğrudan ilgilendirmediği sonucuna varılmaktadır. Bununla
birlikte, şikayet konusu olayın, doğrudan kişilik haklarını ilgilendirir
nitelikte olması ve bu yönüyle şikayetçiyi doğrudan etkilemiş olması idarî
yargıda menfaat ihlâlinin varlığı için yeterli sayılmalıdır.
Dava dosyasının incelenmesinden; davacıların
... Polis Merkezinde görev yapan polis memurları hakkında yaptıkları şikayet
üzerine ilgili kişiler hakkında araştırma başlatıldığı, bu araştırma sonucunda
hakkında araştırma yapılan polis memurlarının olayla ilgili ihmal ve
kusurlarının bulunmadığı disiplin soruşturması açılmasına gerek olmadığı
sonucuna varılarak dava konusu işlem ile söz konusu araştırma dosyasının
işlemden kaldırılmasına karar verildiği, bu işlemin iptali istemiyle de bakılan
davanın açıldığı anlaşılmıştır.
Bakılan uyuşmazlıkta, davacıların dava açma
ehliyetinin bulunup bulunmadığının saptanabilmesi için, şikayet konusu olayın,
davacıların doğrudan kişilik haklarına saldırı niteliğinde olup olmadığınınve
bu yönüyle davacıyı maddi veya manevi yönden doğrudan etkileyip etkilemediğinin
açıklığa kavuşturulması, bunun için de şikayet üzerine yapılan araştırma sonucu
düzenlenen rapor da dahil olmak üzere uyuşmazlığa ilişkin tüm bilgi ve belgeler
araştırılarak, iptali istenen işlem ile davacılar arasında belirtilen şekilde
meşru, kişisel ve güncel bir menfaatin bulunup bulunmadığının incelenmesi ve
sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, bu hususlar gözetilmeksizin davanın
ehliyet yönünden reddedilmesi yolunda verilen kararda hukuki isabet
görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle, [kararın] bozulmasına..."
21. Danıştay Beşinci Dairesinin 30/12/2014 tarihli ve E.2014/4551,
K.2014/10017 sayılı kararının ilgili kısımları şöyledir:
"Aksaray İli, ... Hastanesinde Aile
Hekimi olarak görev yapmakta olan davacı; ... Tarihinde, ... Müdürü ...
hakkında vermiş olduğu şikayet dilekçesi üzerine, adı geçen şahıs hakkındaki
iddiaların sübuta ermediği gerekçesiyle iddiaların işleme konulmaması yönünde
tesis edilen ... sayılı işlemin iptali istemiyle dava açmıştır.
Aksaray İdare Mahkemesi kararıyla; kamu
görevlileri hakkında yapılan şikayetler, disiplin suçunun ihbarı niteliğinde
olup, şikayetçinin hak ve çıkarlarını doğrudan ilgilendirmediği, kamu
görevlisinin disiplin suçu işlediğine dair ciddi bir suç duyurusu veya şikayet
halinde ilgili hakkında başlatılan soruşturmanın sonucunda, disiplin cezasına
veya soruşturmaya gerek görülmemesi halinde şikayetçinin menfaatinin ihlal
edildiğinden bahsedilemeyeceği, buna göre; davacının, kendisini doğrudan
ilgilendirmeyen, disiplin işlemi yapılmasına gerek olmadığı yönündeki,
işlemekarşı açtığı bu davanın ehliyet yönüyle incelenemeyeceği gerekçesiyle
davanın ehliyet yönünden reddine karar verilmiştir.
...
Bu durumda, şikayet edilen kişi hakkındaki
iddiaların subuta ermediğinden bahisle iddiaların işleme konulmamasına dair
dava konusu işlemin, davacının şikayeti üzerine şikayet dilekçesindeki
iddialarla ilgili olarak yapılan inceleme sonucunda tesis edilmesi ve tesis
edilen bu işlemin, davacının maddi ve manevi haklarının tazmini ile ilgili
hukuksal sonuç doğuracak nitelikte olması karşısında, şikayette bulunulan
personelin kusurunun bulunup bulunmadığına yönelik olarak düzenlenen dosyanın
işlemden kaldırılmasına dair işlem ile davacının güncel, kişisel ve meşru
menfaati ihlal edilmiş olup, uyuşmazlığın esasını incelemeyerek davayı ehliyet
yönünden reddeden Mahkeme kararında hukuki isabet görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle, [kararın] bozulmasına..."
B. Uluslararası Hukuk
1. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi
22. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6.
maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"Herkes
davasının, medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai
alanda kendisine yöneltilen suçlamaların esası konusunda karar verecek olan,
... bir mahkeme tarafından, ... görülmesini isteme hakkına sahiptir."
2. Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi İçtihadı
23. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının medeni hak ve uyuşmazlıklar kolunun
uygulanabilirliğine ilişkin içtihadını Regner/Çek
Cumhuriyeti ([BD], B. No: 35289/11, 19/9/2017, § 99-112) kararında toparlamıştır. Kararın ilgili
kısımları şöyledir:
"99. AİHM 'medeni' kol bağlamında 6.
maddenin uygulanabilir olması için Sözleşme'de korunup korunmadığından bağımsız
olarak ulusal hukukta tanınan -en azından savunulabilir bir temeli bulunan- bir
'hak' ile ilgili bir 'uyuşmazlık' olması gerektiğini tekrarlar. Uyuşmazlık
samimi ve ciddi olmalıdır. Uyuşmazlık sadece bir hakkın gerçek varlığıyla
değil, hakkın kapsamı ve uygulanma şekliyle de ilgili olabilir. Son olarak
yargılamanın sonucu söz konusu hak için doğrudan belirleyici olmalıdır. Ancak
hafif bağlantılar ya da uzak sonuçlar 6. maddenin devreye girebilmesi için
yeterli olmaz .
100. AİHM hakkın varlığıyla
ilgili olarak, ulusal hukukun ilgili hükümlerinin ve ulusal mahkemelerin
bunlara ilişkin yorumlarının başlangıç noktası olması gerektiğini tekrarlar. 6.
maddenin (1) numaralı fıkrası 'hak ve yükümlülükler' için taraf devletin maddi
hukukunda herhangi bir somut içerik garanti etmez. AİHM taraf devletin ulusal
hukukunda yasal bir temeli bulunmayan maddi bir hakkı 6. maddenin (1) numaralı
fıkrasının yorumu yoluyla türetmeyebilir.
101. Bu çerçevede AİHM ulusal kanun koyucu
tarafından ihdas edilen hakların maddi veya usule ilişkin ya da alternatifli
olarak bu ikisinin bir kombinasyonu da olabileceğini gözlemler.
102. Ulusal hukukta tanınan ve mahkemeler
kanalıyla icra ettirilebilme usul güvencesiyle desteklenmiş bir maddi hakkın
bulunduğu hallerde 6. maddenin (1) numaralı fıkrası bağlamında hakkın var
olduğu hususunda şüphe yoktur. Kanun hükmünün lafzının [otoritelere]
takdir yetkisi bahşetmesi tek başına hakkın
varlığını dışlayan bir unsur olarak görülemez. Gerçekte 6. madde başvurucunun
hakkına müdahale sonucunu doğuran takdir yetkisine dayalı kararlara ilişkin
davalara da uygulanır.
103. Ancak 6. madde ulusal kanun koyucu
tarafından -herhangi bir hak bahşetmeksizin- mahkemelerde ileri sürülmesi
mümkün olmayan belli avantajlar sağladığı hallerde uygulanmaz. Aynı durum bir
kimsenin ulusal mevzuattaki haklarının, bunların tanınacağına dair basit bir
umut ile sınırlı olduğu ve hakkın tanınmasının bütünüyle otoritelerin takdirine
ve keyfiyetine bağlı bulunduğu haller yönünden de geçerlidir.
...
105. Bazı durumlarda ulusal hukuk bireyin
öznel bir hakkını tanımamasına karşın işlemin keyfi olduğu veya yetki aşımı
içerdiği ya da usul hataları bulunduğu yolundaki iddialarını inceletmek için
dava açma hakkı bahşetmektedir. Bu durum, kamu otoritelerinin bir avantajı veya
ayrıcalığı tanımak veya buna ilişkin isteği reddetmek hususunda mutlak takdir
yetkisini haiz olduğu ve kanunun kişiye bu hakla ilgili olarak tanıdığı,
mahkemelere başvuru hakkının kullanımı üzerine mahkemelerin bu işlemi hukuka
aykırı bularak iptal edebildiği hallerde önem taşır. Böyle bir durumda 6.
maddenin (1) numaralı fıkrası avantaj ya da ayrıcalığın bir kere tanınmakla
medeni bir hakka vücut vermesi koşuluyla uygulanabilir. "
24. AİHM'e göre, bir başvurunun "medeni hak ve yükümlülükler ile ilgili uyuşmazlıklar"
kapsamında ele alınabilmesi için öncelikle bir mevzuat hükmü ya da içtihat
yoluyla tanınmış ve savunulabilir şekilde ileri sürülebilen bir hakkın ve bu
hakla ilgili bir uyuşmazlığın mevcudiyeti gerekmektedir. Bu uyuşmazlık bir
hakkın varlığı, kapsamı ya da kullanılma şekillerine ilişkin gerçek ve ciddi
bir uyuşmazlık olmalı; davanın sonucu da söz konusu hak için doğrudan
belirleyici olmalıdır (benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. Vilho Eskelinen ve diğerleri/Finlandiya,
B. No: 63235/00, 19/4/2007, § 40; Kienast/Avusturya,
B. No: 23379/94, 23/6/2003, § 38).
25. AİHM, savunulabilir bir hakkın mevcut olup olmadığı
değerlendirilirken ilk olarak ileri sürülen hakka ilişkin iç hukuk hükümleri
ile ulusal yargı makamlarının içtihatlarının dikkate alınması gerektiğini
belirtmektedir. Zira adil yargılanma hakkı bakımından iç hukukta yasal temeli
olmayan bir hakkın yorum yoluyla hak olarak tanınması gibi bir durum söz konusu
olamaz. Bu nedenle ancak yasal bir düzenleme ile ya da yargı mercilerinin
yorumu yoluyla tanınan haklarla ilgili uyuşmazlıklar adil yargılanma hakkının
konusu olabilir. Öte yandan bir başvurucunun hakka ilişkin olarak ileri sürdüğü
iddiaların esasının yargı mercileri tarafından incelenmesi, o hakkın yargı
mercileri önünde savunulabilir şekilde ileri sürülebildiğini gösteren
kriterlerden biridir (benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Boulois/Lüksemburg [BD], B. No: 37575/04,
3/4/2012, §§ 91-94).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
26. Mahkemenin 13/2/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
27. Başvurucu; şikâyet dilekçesine istinaden görevlendirilen muhakkikin
şikâyet edilen kişiden daha kıdemsiz ve düşük derecede bir memur olduğunu,
mahkeme kararında bu hususun değerlendirilmediğini, Mahkeme tarafından verilen
karar ile hak arama imkânının ve hukuk yollarına başvuru hakkının elinden
alındığını ileri sürmüştür.
28. Bakanlık görüşünde, öncelikli olarak uyuşmazlığın
Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının koruma alanı
dışında olduğu belirtilmiştir. Görüş yazısında esas yönünden ise; başvurucunun
ön inceleme raporunun usulüne uygun olarak hazırlanmadığı ve gerekli
araştırmanın yapılmadığı yönündeki iddialarının yargı mercii önünde incelendiği
ve haklı görülmediği, şikâyet edilen kamu görevlisine disiplin cezası
verilmesinin başvurucunun hukuki durumunda doğrudan doğruya bir etki veya sonuç
doğurmayacağı, bu itibarla derece mahkemesinin kişisel, meşru ve güncel bir
menfaatinin bulunmaması nedeniyle başvurucunun açtığı davayı ehliyet yönünden
reddetmesinde kamu yararının gerçekleştirilmesine yönelik meşru bir amacın
bulunduğu ifade edilmiştir.
29. Başvurucu Bakanlık görüşüne karşı beyanında, başvuru
dilekçesinde yer alan hususları tekrar etmiştir.
B. Değerlendirme
30. Anayasa'nın "Hak
arama hürriyeti" kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası
şöyledir:
"Herkes,
meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı
veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."
31. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun iddialarının adil yargılanma
hakkı kapsamında incelenmesi gerekmektedir.
32. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 30/3/2011
tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun'un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrasına göre Anayasa
Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının incelenebilmesi için kamu
gücü tarafından müdahale edildiği iddia edilen hakkın Anayasa'da güvence altına
alınmış olmasının yanı sıra Sözleşme ve Türkiye'nin taraf olduğu ek
protokollerin kapsamına da girmesi gerekir. Bir başka ifadeyle Anayasa ve
Sözleşme'nin ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren
başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün değildir (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049,
26/3/2013, § 18).
33. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin
meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı
veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu
belirtilmiş ancak hakkın kapsamı düzenlenmemiştir. 3/10/2001 tarihli ve 4709
sayılı Kanun'un Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasına "adil yargılanma" ibaresinin
eklenmesine ilişkin 14. maddesinin gerekçesine göre "değişiklikle Türkiye Cumhuriyeti'nin taraf olduğu uluslararası
sözleşmelerce de güvence altına alınmış olan adil yargılama hakkı"
metne dâhil edilmiştir. Dolayısıyla Anayasa'nın 36. maddesinde herkesin adil
yargılanma hakkına sahip olduğu ibaresinin eklenmesinin amacının Sözleşme'de
düzenlenen adil yargılanma hakkını anayasal güvence altına almak olduğu
anlaşılmaktadır (Yaşar Çoban
[GK], B. No: 2014/6673, 25/7/2017, § 54). Bu itibarla Anayasa'da güvence altına
alınan adil yargılanma hakkının kapsam ve içeriği belirlenirken Sözleşme'nin "Adil yargılanma hakkı" kenar
başlıklı 6. maddesinin ve buna ilişkin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM)
içtihadının da gözönünde bulundurulması gerekir (Onurhan Solmaz,§ 22).
34. Sözleşme, bir kişinin sahip olduğunu ileri sürebileceği tüm
hak ve yükümlülükler bakımından adil yargılanma hakkını güvenceye almamaktadır.
Sözleşme'nin adil yargılanma hakkını düzenleyen 6. maddesinde, adil
yargılanmaya ilişkin hak ve ilkelerin medeni
hak ve yükümlülükler ile ilgili uyuşmazlıkların ve bir suç isnadının esasının karara bağlanması
esnasında geçerli olduğu belirtilerek hakkın kapsamı bu konularla
sınırlandırılmıştır. Hak arama hürriyetinin ihlal edildiği gerekçesiyle
bireysel başvuruda bulunabilmek için ya başvurucunun medeni hak ve
yükümlülükleriyle ilgili bir uyuşmazlığın tarafı olması ya da başvurucuya
yönelik bir suç isnadının esası hakkında karar verilmiş olması gerektiği
anlaşılmaktadır. Dolayısıyla bahsedilen hâller dışında kalan adil yargılanma
hakkının ihlali iddiasına dayanan başvurular, Anayasa ve Sözleşme'nin ortak
koruma alanı kapsamı dışında kalacağından bireysel başvuruya konu olamaz (Onurhan Solmaz, § 23).
35. Bir kimsenin medeni hak
ve yükümlülüklerinin karara bağlanmasıyla ilgili bir yargılama
usulünde Sözleşme'nin 6. maddesi uygulanabilir. AİHM, Sözleşme'nin 6.
maddesinin (1) numaralı fıkrasının medeni
meselelerde uygulanabilirliği için ilk olarak ortada bir uyuşmazlığın bulunması
koşulunu aramakta; uyuşmazlığın iç hukukta tanınmış olduğu söylenebilecek haklar ve yükümlülükler ile ilgili olması
ve bu haklar ve yükümlülüklerin de Sözleşme'deki anlamıyla medeni olması gerektiğini vurgulamaktadır
(Yusuf Gürkan [GK], B. No:
2014/11067,18/10/2017, § 34).
36. İlgili hukukta yer verilen AİHM kararlarında da vurgulandığı
üzere, bir başvurunun medeni hak ve
yükümlülükler ile ilgili uyuşmazlıklar kapsamında ele alınabilmesi
için öncelikle yasal bir düzenleme ya da içtihat yoluyla tanınmış ve
savunulabilir şekilde ileri sürülebilen bir hakkın ve bu hakla ilgili bir
uyuşmazlığın mevcudiyeti gerekmektedir. Bununla birlikte ancak iç hukuk
hükümleriyle ya da yargı mercilerinin yorumu yoluyla tanınan haklarla ilgili
uyuşmazlıklar adil yargılanma hakkının konusunu oluşturabilir.
37. Somut bireysel başvuruya konu sürecin ceza yargılamasına/bir
suç isnadına ilişkin bulunmadığı açık olduğundan; başvurunun adil yargılanma
hakkı kapsamında incelenebilmesi için başvuruya temel olan sürecin medeni hak ve yükümlülükler ile ilgili bir
uyuşmazlığın esasının karara
bağlanmasına ilişkin bulunması gerekmektedir (Metin
Gümüş, B. No: 2016/14563, 28/11/2019, § 27).
38. Bireysel başvuruya dayanak olan davada uyuşmazlık konusu
edilen işlem, başvurucunun başka bir kamu görevlisi hakkında verdiği şikâyet
dilekçesinin işleme konulmamasına ve disiplin yönünden işlemden kaldırılmasına
ilişkin işlemdir. Mahkeme, başvurucunun dava konusu işlemle kişisel, meşru ve
güncel bir menfaat ilişkisi bulunmadığı gerekçesiyle uyuşmazlığın esasını
incelememiştir.
39. Yukarıda yer verilen (bkz. §§ 20, 21) Danıştay içtihadında
ortaya konulduğu üzere kamu görevlisi sıfatını haiz bireylerin amirleri veya
başka kamu görevlileri hakkındaki şikâyetlerinin disiplin suçunun ihbarı
niteliğinde olduğu ve bu nedenle şikâyetçinin hak ve çıkarlarını doğrudan
ilgilendirmediği sonucuna varılmakla birlikte şikâyet konusu olayın doğrudan
kişilik haklarını ilgilendirir nitelikte olması veya tesis edilen işlemin
şikâyetçinin maddi ve manevi haklarının tazmini ile ilgili hukuksal sonuçlar doğurabilmesi
durumu idari yargıda menfaat ihlalinin varlığı için gerekli sayılmaktadır.
40. Başvurucu bireysel başvurusunda, hakkında idari soruşturma
açılan ve yürütülen bu soruşturma sonucunda şikâyetin işleme konulmamasına
karar verilen M.M.ye yönelik şikâyetinin kişilik haklarını ne şekilde
ilgilendirdiği veya şahsına yönelik ne gibi bir hukuksal sonuç doğurabileceği
hususlarına ilişkin bir açıklamada bulunmadığı gibi, yapılan inceleme
neticesinde başvuruya dayanak teşkil eden işlemin Danıştay içtihadında
belirtilenin aksine başvurucunun doğrudan kişilik haklarını ilgilendirmediği
veya maddi ve manevi haklarının tazmini ile ilgili hukuksal sonuçlar
doğurmadığı kanaatine ulaşılmıştır.
41. Bu bağlamda somut olayda başvurucu; şikayette bulunduğu kamu
görevlisi hakkında soruşturma açılmamasına yönelik şikayetlerini dile
getirmekte ve şikayetin üçüncü kişinin cezalandırılmasıyla yönelik olduğu
görülmektedir. Bu belirlemeler ışığında ihlal iddiasının medeni hak ve yükümlülüklerin değerlendirildiği
bir yargısal sürece ilişkin olmadığı ve başvurunun adil yargılanma hakkı
kapsamına girmediği anlaşılmaktadır.
42. Sonuç itibarıyla başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesine
dayanan ihlal iddiasının konusu, Anayasa’da güvence altına alınmış ve Sözleşme
kapsamında olan temel hak ve özgürlüklerin koruma alanı dışında kalmaktadır.
43. Açıklanan gerekçelerle başvurunun, diğer kabul edilebilirlik
koşulları yönünden incelenmeksizin konu
bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurunun konu bakımından
yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
13/2/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.