TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ERCAN ALTINOK BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2015/4760)
|
|
Karar Tarihi: 30/10/2018
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Recep
KÖMÜRCÜ
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Recai AKYEL
|
Raportör
|
:
|
Eşref Uğur
ŞENOL
|
Başvurucu
|
:
|
Ercan
ALTINOK
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, yapı kullanma izni verilmesi talebinin taşınmazın
birinci derece doğal sit alanı içerisinde kaldığı gerekçesiyle reddedilmesi
nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 13/3/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
9. Başvurucu, İzmir'in Urla ilçesi Yağcılar köyünde kain 721
parsel sayılı taşınmaz üzerinde bulunan 566/4935 arsa paylı 1 no.lu bağımsız bölümün
1/2 hissesini S.S. Altınköy Çiftlik Evleri Arsa ve
Konut Yapı Kooperatifinden (Kooperatif) 2000 yılında satın aldığını
belirtmektedir.
10. Kooperatif tarafından 1991 yılında alınan inşaat ruhsatıyla
inşaatın yapımına başlanmıştır. Başvurucunun beyanına göre inşaat 1995 yılında
tamamlanmıştır. Derece mahkemesi kararında Bayındırlık ve İskân Müdürlüğü
tarafından 27/5/1996 tarihli denetimde başvurucuya ait yapının fiilen
tamamlanmış olduğuna değinilmiştir.
11. Kültür ve Turizm Bakanlığı İzmir 1 Numaralı Kültür ve Tabiat
Varlıklarını Koruma Müdürlüğünün 31/10/1995 tarihli kararıyla söz konusu
taşınmazın 1/25.000 ölçekli onaylı sit haritalarında birinci derece doğal sit
alanı içerisinde kaldığı belirlenmiştir.
12. Başvurucu, söz konusu konut için yapı kullanma izin belgesi
verilmesi istemiyle Urla Belediyesine (Belediye) başvurmuştur. Belediye
29/9/2008 tarihinde başvurucunun talebini reddetmiştir. Bu işlemin
gerekçelerinden biri olarak beş yıllık ruhsat süresinin dolmuş olması nedeniyle
yenileme yapılması gerekliliğine dayanılmıştır. Belediye ayrıca yapı ruhsatı
verilebilmesi için birtakım eksik belgelerin tamamlanarak yapılacak başvuru
sonrasında mahallinde yapılacak incelemeyle yapının tamamlanmış olduğunun tespit
edilmesi gerektiğini belirtmiştir.
13. Başvurucu idari işlemin iptali istemiyle dava açmıştır.
İzmir 2. İdare Mahkemesi (Mahkeme) 4/6/2008 tarihli kararıyla davanın kabulüne
ve idari işlemin iptaline karar vermiştir. Anılan karar Danıştay Altıncı
Dairesi 19/10/2010 tarihinde kararın bozulmasına hükmetmiştir. Bozma ilamında
başvurucunun Belediyeye başvurusu üzerinde eksikliklerin tamamlandığı hususunun
yerinde tespit edilmesi sonucunda yürürlükte bulunan mevzuat hükümleri
doğrultusunda yapı kullanma izni verilebileceği, bu bağlamda idari işlemin
yerinde olduğu vurgulanmıştır. Mahkemece bozma kararına uyularak yapılan
yargılama sonucunda, başvurucu tarafından yapı kullanma izin belgesi
verilmesinin talep edildiği tarih itibarıyla yürürlükte bulunan 29/6/2001
tarihli ve 4708 sayılı Yapı Denetimi Hakkında Kanun hükümlerinin uygulanması
gerektiği ve bu kapsamda yeniden yapılacak inceleme sonucunda yapı kullanma
izin belgesi verilmesi yönündeki idari işlemin hukuka aykırı olmadığı
gerekçesiyle 27/4/2011 tarihinde davanın reddine karar verilmiştir.
14. Danıştay Altıncı Dairesi 7/2/2013 tarihinde kararın
bozulmasına karar vermiştir. Karar düzeltme yoluna başvurulması üzerine aynı
Daire 12/11/2014 tarihinde, söz konusu taşınmazın birinci derece doğal sit
alanı içinde kaldığı, 21/7/1983 tarihli ve 2863 sayılı Kültür ve Tabiat
Varlıklarını Koruma Kanunu'nun 17. maddesi gereğince Koruma Bölge Kurulunca sit
alanı olarak ilan edilen yerlerde yapılaşma yasağı bulunduğunu belirtmiştir. Bu
bağlamda yapı kullanma izni verilmesi isteminin reddine ilişkin işlemde ve bu
işleme karşı açılan davanın reddi yönündeki derece mahkemesi kararında hukuka
aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle kararın onanmasına karar verilmiştir.
15. Nihai karar, başvurucuya 13/2/2015 tarihinde tebliğ edilmiştir.
16. Başvurucu 13/3/2015 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
17. 13/5/1985 tarihli ve 3194 sayılı İmar Kanunu’nun "Ruhsat müddeti" kenar başlıklı
29. maddesi şöyledir:
“Yapıya
başlama müddeti ruhsat tarihinden itibaren iki yıldır. Bu müddet zarfında
yapıya başlanmadığı veya yapıya başlanıp da her ne sebeple olursa olsun,
başlama müd-detiyle birlikte beş yıl içinde
bitirilmediği takdirde verilen ruhsat hükümsüz sayılır. Bu durumda yeniden
ruhsat alınması mecburidir. Başlanmış inşaatlarda müktesep haklar saklıdır.
Ruhsat yenilenmesi ve plan tadili sırasında
ayrıca harç alınmaz. Ancak inşaat sahasında artış, bağımsız bölümlerin brüt
alanında veya niteliğinde değişme olması halinde yeniden hesaplanacak harçtan
evvelce ödenen harç tutarı, tenzil edilir. Yeni durumda hesaplanan harç
tutarında azalma olması halinde iade yapılmaz. Diğer kanunlardaki muafiyet
hükümleri saklıdır.
Ruhsat ve eklerinin yapı yerinde
bulundurulması mecburidir.”
18. 3194 sayılı Kanun’un "Yapı
kullanma izni" kenar başlıklı 30. maddesi şöyledir:
“Yapı
tamamen bittiği takdirde tamamının, kısmen kullanılması mümkün kısımları
tamamlandığı takdirde bu kısımlarının kullanılabilmesi için inşaat ruhsatını
veren bele-diye, valilik (...) (1) bürolarından; 27 nci maddeye göre ruhsata tabi olmayan yapıların
tamamen veya kısmen kullanılabilmesi için ise ilgili belediye ve valilikten
izin alınması mecburidir. Mal sahibinin müracaatı üzerine, yapının ruhsat ve
eklerine uygun olduğu ve kullanılmasında fen bakımından mahzur görülmediğinin
tespiti gerekir.
Belediyeler, valilikler (...) mal sahiplerinin
müracaatlarını en geç otuz gün içinde neti-celendirmek
mecburiyetindedir. Aksi halde bu müddetin sonunda yapının tamamının veya biten
kısmının kullanılmasına izin verilmiş sayılır.(...)
Bu maddeye göre verilen izin yapı sahibini
kanuna, ruhsat ve eklerine riayetsizlikten doğacak mesuliyetten kurtarmayacağı
gibi her türlü vergi, resim ve harç ödeme mükellefiyetinden de kurtarmaz.”
19. 2863 sayılı Kanun’un "Tespit
ve tescil" kenar başlıklı 7. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Korunması
gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarının ve doğal sit alanlarının
tespiti, Kültür ve Turizm Bakanlığının koordinatörlüğünde ilgili ve
faaliyetleri etkilenen kurum ve kuruluşların görüşü alınarak yapılır.
Yapılacak tespitlerde, kültür ve tabiat
varlıklarının tarih, sanat, bölge ve diğer özellikleri dikkate alınır. Devletin
imkanları gözönünde tutularak, örnek durumda olan ve
ait olduğu devrin özelliklerini yansıtan yeteri kadar eser, korunması gerekli
kültür varlığı olarak belirlenir.
Korunması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat
varlıkları ile ilgili yapılan tespitler koruma bölge kurulu kararı ile tescil
olunur.”
20. 2863 sayılı Kanun’un "Sit
alanlarında geçiş dönemi koruma esasları ve kullanma şartları ile koruma amaçlı
imar plânı" kenar başlıklı 17. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
“Koruma
bölge kurulunca sit alanı olarak ilan edilen yerlerde; bu kararın ilanından
önce imar mevzuatına ve onanlı imar plânlarına uygun
olarak alınmış yapı ruhsatı ve eklerine göre subasman
seviyesi tamamlanmış yapıların inşasına devam edilebilir, ancak bu maddenin (c)
bendi uyarınca yapılanma hakkı aktarımını re’sen
uygulamaya da ilgili idareler yetkilidir. Subasman
seviyesi tamamlanmamış yapıların yapı ruhsatları iptal edilir. Kesin yapılanma
yasağı bulunan sit alanlarında bu madde hükümlerinden faydalanılamaz.”
21. 11/5/2018 tarihli ve 7143 sayılı Vergi ve Diğer Bazı
Alacakların Yeniden Yapılandırılması İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına
İlişkin Kanun'un 16. maddesi ile 3194 sayılı Kanun'a eklenen geçici 16.
maddenin ilgili kısımları şöyledir:
“Afet
risklerine hazırlık kapsamında ruhsatsız veya ruhsat ve eklerine aykırı yapıların
kayıt altına alınması ve imar barışının sağlanması amacıyla, 31/12/2017
tarihinden önce yapılmış yapılar için Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ve
yetkilendireceği kurum ve kuruluşlara 31/10/2018 tarihine kadar başvurulması,
bu maddedeki şartların yerine getirilmesi ve 31/12/2018 tarihine kadar kayıt
bedelinin ödenmesi halinde Yapı Kayıt Belgesi verilebilir. Başvuruya konu
yapının ve arsasının mülkiyet durumu, yapı sınıf ve grubu ve diğer hususlar
Bakanlık tarafından hazırlanan Yapı Kayıt Sistemine yapı sahibinin beyanına
göre kaydedilir.
Yapının bulunduğu arsanın 29/7/1970 tarihli ve
1319 sayılı Emlak Vergisi Kanununa göre belirlenen
emlak vergi değeri ile yapının Çevre ve Şehircilik Bakanlığınca belirlenen
yaklaşık maliyet bedelinin toplamı üzerinden konutlarda yüzde üç, ticari
kullanımlarda yüzde beş oranında alınacak kayıt bedeli başvuru sahibi
tarafından genel bütçenin (B) işaretli cetveline gelir kaydedilmek üzere merkez
muhasebe birimi hesabına yatırılır. 6306 sayılı Kanun kapsamında kullanılmak
üzere kaydedilen gelirler karşılığı Bakanlık bütçesine ödenek eklemeye Maliye
Bakanı yetkilidir. Bu ödenek, dönüşüm projeleri özel hesabına aktarılarak
kullanılır. Kayıt bedeline ilişkin oranı iki katına kadar artırmaya, yarısına
kadar azaltmaya, yapının niteliğine ve bölgelere göre kademelendirmeye, ayrıca
başvuru ve ödeme süresini bir yıla kadar uzatmaya Bakanlar Kurulu yetkilidir.
Yapı Kayıt Belgesi yapının kullanım amacına
yöneliktir. Yapı Kayıt Belgesi alan yapılara, talep halinde ilgili mevzuatta
tanımlanan ait olduğu abone grubu dikkate alınarak geçici olarak su, elektrik
ve doğalgaz bağlanabilir.
...
Yapı ruhsatı alıp da yapı kullanma izin
belgesi almamış veya yapı ruhsatı bulunmayan yapılarda, Yapı Kayıt Belgesi ile
maliklerin tamamının muvafakatinin bulunması ve imar planlarında umumi hizmet
alanlarına denk gelen alanların terk edilmesi halinde yapı kullanma izin
belgesi aranmaksızın cins değişikliği ve kat mülkiyeti tesis edilebilir. Bu
durumda, ikinci fıkrada belirtilen bedelin iki katı ödenir.
...
Bu madde hükümleri, 18/11/1983 tarihli ve 2960
sayılı Boğaziçi Kanununda tanımlanan Boğaziçi sahil şeridi ve öngörünüm bölgesi
içinde ekli kroki ile listede sınır ve koordinatları gösterilen alan ile
İstanbul tarihi yarımada içinde ekli kroki ile listede sınır ve koordinatları
gösterilen alanlarda ve ayrıca 19/6/2014 tarihli ve 6546 sayılı Çanakkale
Savaşları Gelibolu Tarihi Alan Başkanlığı Kurulması Hakkında Kanunun 2 nci maddesinin birinci fıkrasının (e) bendinde belirlenmiş
Tarihi Alanda uygulanmaz.”
22. Çevre ve Şehircilik Bakanlığının 6/6/2018
tarihli ve 30443 sayılı Yapı Kayıt Belgesi Verilmesine İlişkin Usul ve Esaslara
ilişkin Tebliğ'in (Tebliğ) "Yapı kayıt
belgesi müracaatı'' kenar başlıklı 4. maddesi şöyledir:
" (1) Yapı Kayıt Belgesi 31/12/2017
tarihinden önce yapılmış yapılar için verilir. Yapı Kayıt Belgesi için
müracaatın 31/10/2018 tarihine kadar yapılması ve Yapı Kayıt Belgesi bedelinin
31/12/2018 tarihine kadar ödenmesi gerekir. Başvuru ve ödeme süresini bir yıla
kadar uzatmaya Bakanlar Kurulu yetkilidir.
(2)
Yapı Kayıt Belgesi için yapı maliklerinden herhangi birisi veya vekili
tarafından, e-Devlet üzerinden Yapı Kayıt Sistemindeki Yapı Kayıt Belgesi formunun
doldurulması suretiyle müracaatta bulunulabileceği gibi kurum ve kuruluşlara
başvurulmak suretiyle de müracaatta bulunulabilir.
(3)
Müracaatın e-Devlet üzerinden yapılması durumunda, Yapı Kayıt Belgesi formunun
eksiksiz olarak doldurulmasından ve Yapı Kayıt Belgesi bedelinin
yatırılmasından sonra, Yapı Kayıt Sistemi tarafından oluşturulan Yapı Kayıt
Belgesi talepte bulunan yapı sahibince e-Devlet üzerinden alınır.
(4)
Müracaat kurum ve kuruluşlara yapılmış ise, Yapı Kayıt Belgesi formu müracaat
sahibinin beyanına göre eksiksiz olarak doldurulur, Yapı Kayıt Belgesi
bedelinin yatırılması sağlanır, Yapı Kayıt Belgesi formu sistem üzerinden
onaylanmak üzere Müdürlüğe gönderilir ve formun Müdürlükçe onaylanmasından
sonra bir örneği talepte bulunan yapı sahibine verilir.
(5) Her
yapı için sadece bir Yapı Kayıt Belgesi düzenlenir"
23. Tebliğ'in ''Yapı kayıt
belgesi düzenlenemeyecek yapılar'' kenar başlıklı 8. maddesinin
ilgili kısmı şöyledir:
“(1)
Yapı Kayıt Belgesi;
a) 18/11/1983 tarihli ve 2960 sayılı Boğaziçi Kanununda tanımlanan Boğaziçi sahil şeridi ve
öngörünüm bölgesi içinde, 3194 sayılı Kanunun geçici 16 ncı
maddesi uyarınca adı geçen Kanuna eklenmiş olan kroki ile listede sınır ve
koordinatları gösterilen alanda,
b) İstanbul tarihi yarımada içinde 3194 sayılı
Kanunun geçici 16 ncı
maddesi uyarınca adı geçen Kanuna eklenmiş olan kroki ile listede sınır ve
koordinatları gösterilen alanlarda,
c) 19/5/2014 tarihli ve 6546 sayılı Çanakkale
Savaşları Gelibolu Tarihi Alan Başkanlığı Kurulması Hakkında Kanunun 2 nci maddesinin birinci
fıkrasının (e) bendinde belirlenmiş Tarihi Alanda,
ç) Üçüncü kişilere ait özel mülkiyete konu taşınmazlar üzerinde,
d) Kesinleşmiş planlar neticesinde sosyal
donatı alanı olarak belirlenmiş ve Maliye Bakanlığınca aynı amaçla
değerlendirilmek üzere ilgili kurumlara tahsis edilmiş Hazineye ait taşınmazlar
üzerinde,
bulunan yapılar hakkında Yapı Kayıt Belgesi düzenlenemez.''
B. Uluslararası Hukuk
24. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne (Sözleşme) ek 1 no.lu Protokol'ün "Mülkiyetin korunması" kenar
başlıklı 1. maddesi şöyledir:
"Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk
dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Bir kimse, ancak
kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun
genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir.
Yukarıdaki hükümler, devletlerin, mülkiyetin
kamu yararına uygun olarak kullanılmasını düzenlemek veya vergilerin ya da
başka katkıların veya para cezalarının ödenmesini sağlamak için gerekli
gördükleri yasaları uygulama konusunda sahip oldukları hakka halel
getirmez."
25. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) başvurucuların ihlal
iddialarına yönelik olarak öncelikle iç hukukta mevcut yeterli ve etkili
yolları tüketmesi gerektiğini belirtmiştir. Bu yolların kesin olarak
varlığından söz edilebilmesi için teoride mevcut olması yeterli olmayıp
uygulamada da etkin olması, makul bir biçimde erişilebilir ve etkili olması
gerekmektedir. AİHM'e göre Sözleşme'nin 35. maddesinin
(1) numaralı fıkrası, AİHM'e başvuru yapılmadan önce
başvurucuların uygun bir iç hukuk yoluna başvurmalarını gerektirmekle birlikte,
etkisiz veya yetersiz bir iç hukuk yoluna başvurulması ise lüzumlu değildir (Aksoy/Türkiye, B. No: 21987/93, 18/12/1996,
§§ 51-52).
26. AİHM, imar planının hukuka aykırılığından değil de bu planın
herhangi bir tazmin olmaksızın taşınmaz üzerinde meydana getirdiği
kısıtlamaların sonuçlarından şikâyetçi olunması durumunda söz konusu
kısıtlamalar nedeniyle oluşan zararın tazmini olanağını sağlayan mevcut ve
yeterli hukuk yollarının kullanılması gerektiğini vurgulamaktadır (Öz/Türkiye (k.k.),
B. No. 40687/98, 1/7/2004; Güngör/Türkiye
(k.k.), B. No: 46745/99, 6/3/2007; Rabia Tan ve diğerleri/Türkiye, B. No.
8095/02, 31/1/2008, §§ 37-41;
Bozkurt/Türkiye (k.k.), B. No. 38045/05,
2/3/2010).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
27. Mahkemenin 30/10/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
28. Başvurucu, satın aldığı bağımsız bölüm için yapı kullanma
izni verilmesi istemiyle Belediyeye başvurmuştur. Başvurunun idare tarafından
reddedilmesi üzerine başvurucu tarafından idari işlemin iptali istemiyle dava
açılmıştır. Derece mahkemelerince nihai olarak taşınmazın birinci derece doğal
sit alanı olarak belirlenen alanda kaldığı, bu hâliyle yapı kullanma izni
verilmesinin mümkün olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Başvurucu; maliki olduğu bağımsız bölümün, taşınmazın sit alanı olarak ilan
edilmesinden önce yapılıp tamamlanmış olması nedeniyle yapı kullanma izin
belgesi verilmesi noktasında kazanılmış hakkının bulunduğunu belirtmiş, inşaat
ruhsatının yenilenmesi isteğinin kazanılmış hakkına hâlel
getirmeyeceğini ileri sürmüştür. Başvurucuya göre derece mahkemelerinin
yanılgılı değerlendirmeleri sonucunda davanın reddine karar verilmesi
kazanılmış hakkını ihlal etmektedir.
29. Bakanlık
görüşünde, taşınmazın doğal sit alanı içerisinde kalmış olması nedeniyle
başvurucunun öncelikle takas yoluna başvurması gerektiğini belirtmiştir. Diğer
taraftan Bakanlık, başvurucunun konutunu taşınmazın sit alanı ilan edilmesinden
sonra satın aldığından yeni bir müdahalenin söz konusu olmadığını
vurgulamıştır. Bakanlık, yapılaşma yasağı bulunan bir yerde bulunan ve yapı
kullanma izni bulunmayan bir konutun aksi nitelikteki bir konuta göre daha
düşük bir bedelle satın alındığından yine düşük bir bedelle satılmasının önünde
bir engelin de olmadığını ifade etmiştir. Bakanlık görüşünde bu nedenlerle başvurunun
kabul edilemez olduğu değerlendirilmiştir. Başvurunun kabul edilebilir
bulunması durumunda da müdahalenin kanuni dayanağının ve meşru amacının
bulunduğu belirtilmekle, müdahalenin ölçülülüğü yönünde takdirin Anayasa
Mahkemesine ait olduğu ifade edilmiştir.
B. Değerlendirme
30. Anayasa’nın 35. maddesi şöyledir:
“Herkes,
mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla
sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına
aykırı olamaz.”
31. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun şikâyeti özü itibarıyla yapı
kullanma izin belgesi verilmesi talebinin reddi nedenine dayandığından ihlal
iddiaları bir bütün olarak mülkiyet hakkının ihlali iddiası kapsamında
incelenmiştir.
32. Anayasa’nın 35. maddesiyle güvenceye bağlanan mülkiyet
hakkı, ekonomik değer ifade eden ve parayla değerlendirilebilen her türlü mal
varlığı hakkını kapsamaktadır (AYM, E.2015/39, K.2015/62, 1/7/2015, § 20).
Somut olayda başvurucunun tapu kayıtlarına göre maliki olduğu konutun
Anayasa'nın 35. maddesi bağlamında mülk teşkil ettiği tartışmasızdır.
33. Anayasa’nın 35. maddesinde bir temel hak olarak güvence
altına alınmış olan mülkiyet hakkı kişiye -başkasının hakkına zarar vermemek ve
yasaların koyduğu sınırlamalara uymak koşuluyla- sahibi olduğu şeyi dilediği
gibi kullanma ve ondan tasarruf etme, onun ürünlerinden yararlanma olanağı
verir (Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B.
No: 2013/817, 19/12/2013, § 32). Dolayısıyla malikin mülkünü kullanma,
semerelerinden yararlanma ve mülkü üzerinde tasarruf etme yetkilerinden
herhangi birinin sınırlanması mülkiyet hakkına müdahale teşkil eder (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, B. No:
2014/1546, 2/2/2017, § 53).
34. 2863 sayılı Kanun ve ilgili mevzuat hükümleri kapsamında
taşınmazın kültür varlığı olarak tescil edilmesi mülkiyetin kullanımına
birtakım sınırlamalar getirmekle birlikte başvurucunun taşınmaz üzerindeki
mülkiyet hakları devam etmekte olduğundan mülkiyet hakkından yoksun kaldığı
söylenemez. Öte yandan böyle bir durum mülkiyet hakkı kapsamında taşınmaz
üzerinde gerçekleştirilmesi mümkün olan bir kısım faaliyetlerin yerine
getirilmesinin belli şartlara bağlanması sonucunu da doğurmaktadır. Bu bakımdan
taşınmazın kültür varlığı olarak tescili şeklinde gerçekleşen ve taşınmazın
kullanım şekli, muhafazası, yapılabilecek inşaat ve fiziki işlemler ile benzer
yönlerden kısıtlamaları da beraberinde getiren müdahalenin mülkiyetin
kullanımını kontrol/düzenleme hakkı kapsamında incelenmesi gerekmektedir (Ahmet
Bölge, B. No: 2014/13133, 28/9/2016, § 48).
35. Somut olayda başvurucunun yapı kullanma izni verilmesi
talebinin reddedilmesi sonucunda mülkiyet hakkı üzerinde oluşan müdahalenin
temel dayanağını taşınmazın doğal sit alanı içerisinde kaldığına ilişkin Koruma
Bölge Kurulu kararı oluşturmaktadır. Bu müdahale sonucunda başvurucunun
mülkiyet hakkı devam etmekle birlikte belirli kısıtlamalar çerçevesinde bu
hakkın kullanımı mümkün olabildiğinden müdahalenin mülkiyetin kullanımını
kontrol/düzenleme hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
36. Anayasa’nın 35. maddesinde mülkiyet sınırsız bir hak olarak
düzenlenmemiş, bu hakkının kamu yararı amacıyla ve kanunla
sınırlandırılabileceği öngörülmüştür (Recep
Tarhan ve Afife Tarhan, § 62). Ayrıca mülkiyet hakkına yapılan
müdahalenin kamu yararı amacına dönük olması yeterli olmayıp ayrıca ölçülü
olması gerekir (Arif Güven, B.
No: 2014/13966, 15/2/2017, §§ 58, 60).
37. Başvuru konusu olayda başvurucunun temel şikâyeti maliki
olduğu bağımsız bölüme ilişkin yapı kullanma izni verilmemesine yöneliktir. Bu
bakımdan başvurucunun belirtilen şikâyeti yönünden etkili bir başvuru yolunun
olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir.
38. Başvuru tarihinden sonra 18/5/2018 tarihinde yürürlüğe giren
7143 sayılı Kanun'un 16. maddesiyle 3194 sayılı Kanun'a geçici 16. madde
eklenmiştir. Bu madde kapsamında ruhsatsız veya ruhsat ve eklerine aykırı
yapıların kayıt altına alınması ve imar barışının sağlanması amacıyla
31/12/2017 tarihinden önce yapılmış yapılar için Çevre ve Şehircilik Bakanlığı
ve yetkilendireceği kurum ve kuruluşlara 31/10/2018 tarihine kadar
başvurulması, bu maddedeki şartların yerine getirilmesi ve 31/12/2018 tarihine
kadar kayıt bedelinin ödenmesi hâlinde yapı kayıt belgesi verilebileceği
düzenlenmiştir. Yine 7143 sayılı Kanun maddesi kapsamında yapı kayıt belgesinin
yapının kullanım amacına yönelik olduğu belirtilmiştir. Yapı kayıt belgesi alan
yapılara, talep hâlinde ilgili mevzuatta tanımlanan ait olduğu abone grubu
dikkate alınarak geçici olarak su, elektrik ve doğalgaz bağlanabileceği ifade
edilmiştir.
39. Yukarıda anılan 7143 sayılı Kanun maddesinin yürürlüğe
girmesinden sonra Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından yayımlanan Tebliğ'in
4. maddesinde yapı kayıt belgesi müracaatının ne şekilde yapılacağı
detaylarıyla beraber ortaya konulmuştur. Aynı Tebliğ'in 8. maddesinde de yapı kayıt belgesi düzenlenemeyecek
yapılar sayılmıştır. Başvurucunun yapısının bu kapsamda olup olmadığının
takdirinin ise öncelikle kamu makamlarına ait olduğunu belirtmek gerekir.
Dolayısıyla somut bireysel başvurunun kabul edilebilirlik kriterleri bakımından
değerlendirilmesi gerekir.
40. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 30/3/2011
tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun’un 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca bireysel başvuru
yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurabilmek için olağan kanun yollarının
tüketilmiş olması gerekir.
41. Bireysel başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin derece
mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir
kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun bu niteliği gereği Anayasa Mahkemesine
bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının
tüketilmesi zorunludur. Bu ilke uyarınca; başvurucunun Anayasa Mahkemesi önüne
getirdiği şikâyetini öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere
usulüne uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve kanıtlarını
zamanında bu makamlara sunması ve aynı zamanda bu süreçte dava ve başvurusunu
takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması gerekir (İsmail Buğra İşlek, B. No: 2013/1177,
26/3/2013, § 17).
42. Başvuru yollarının tüketilmesi gereğinden söz edilebilmesi
için öncelikle hukuk sisteminde, hakkının ihlal edildiğini iddia eden kişinin
başvurabileceği idari veya yargısal bir hukuki yolun öngörülmüş olması
gerekmektedir. Ayrıca bu hukuki yolun iddia edilen ihlalin sonuçlarını
giderici, etkili ve başvurucu açısından makul bir çabayla ulaşılabilir nitelikte
olması ve sadece kâğıt üzerinde kalmayıp fiilen de işlerliğe sahip bulunması
gerekmektedir. Olmayan bir hukuki yolun tüketilmesi başvurucudan
beklenemeyeceği gibi hukuken veya fiilen etkili bulunmayan, ihlalin sonuçlarını
düzeltici bir vasıf taşımayan veya aşırı ve olağan olmayan birtakım şeklî
koşulların öngörülmesi nedeniyle fiilen erişilebilir ve kullanılabilir olmaktan
uzaklaşan başvuru yollarının tüketilmesi zorunluluğu bulunmamaktadır (Fatma Yıldırım, B. No: 2014/6577,
16/2/2017, § 39).
43. Başvuru yollarının tüketilip tüketilmediği, ilke olarak
Anayasa Mahkemesine başvurunun yapıldığı tarihteki duruma bakılarak
değerlendirilir. Ancak Anayasa Mahkemesi bazı durumlarda bireysel başvuru
yapıldıktan sonra oluşturulan yeni başvuru yollarının tüketilmesi gerektiğine
de karar verebilir. Özellikle belli bir konudaki yapısal ve sistemik sorunlara
çözüm bulmak amacıyla sonradan oluşturulmuş bir yol söz konusu ise ikincillik ilkesi,o konudaki temel hak ve
özgürlüklerin ihlali iddialarının -bu yol vasıtasıyla- öncelikle idari ve
yargısal makamlarca değerlendirilmesine imkân tanınmasını gerekli kılabilir (Remziye Duman, B. No: 2016/25923,
20/7/2017, § 35).
44. Her hâlükârda bir başvuru yolunun tüketilmesinin gerekli
olması için ulaşılabilir olması, ihlal iddiaları yönünden makul bir başarı
şansı sunma ve yeterli giderim sağlama kapasitesine sahip olması gerekir. Belli
bir başvuru yolunun soyut olarak belirtilen niteliklere sahip olması yeterli
değildir. Bu yolun uygulamada da anılan niteliklere sahip olması ya da en
azından sahip olmadığının kanıtlanmamış olması gerekir. Bununla birlikte soyut
olarak makul bir başarı sunma kapasitesi bulunan bir yolun uygulamada başarıya
ulaşmayacağına dair şüphe, o başvuru yolunun tüketilmemesini haklı kılmaz.
Özellikle sonradan oluşturulan ve henüz uygulaması olmayan bir başvuru yolunun
bu kapsamda değerlendirilmesi gerekir (Remziye Duman, § 36).
45. Dolayısıyla bireysel başvuru yapıldıktan sonra yeni bir
başvuru yolunun oluşturulması hâlinde Anayasa Mahkemesinin görevi, söz konusu
başvuru yolunun düzenleniş şekli itibarıyla ulaşılabilir olup olmadığını, ihlal
iddiaları yönünden makul bir başarı şansı sunma ve yeterli giderim sağlama
kapasitesine sahip olup olmadığını değerlendirmektir. Somut olayda da 3194
sayılı Kanun'ungeçici 16. maddesiyle31/12/2017
tarihinden önce ruhsatsız veya ruhsat ve eklerine aykırı yapılmış yapılar
hakkında sonradan oluşturulan bu başvuru yolunun ulaşılabilirlik açısından ve
başarı şansı sunma ve yeterli giderim sağlama kapasitesi yönünden ayrı ayrı ve
sırayla incelenmesi gerekir.
1. Ulaşılabilir Olma
46. Getirilen düzenlemeye göre başvurular Çevre ve Şehircilik
Bakanlığı ve yetkilendireceği kurum ve kuruluşlara yapılabilir. Diğer yandan
3194 sayılı Kanun'ungeçici 16. maddesiyle makul bir
süre içinde başvurma imkânı da tanımaktadır. Dolayısıyla kişileri yüksek bir
mali külfet altına sokmaması ve kişilere makul bir süre içinde başvuru imkânı
tanıyarak başvuruda kolaylık sağlaması da dikkate alındığında sonradan
oluşturulan bu başvuru yolunun ulaşılabilir olmadığı bu aşamada söylenemez.
2. Başarı Şansı Sunma
Kapasitesine Sahip Olma
47. 31/12/2017 tarihinden önce ruhsatsız veya ruhsat ve eklerine
aykırı yapılmış yapılar için yapı maliklerinden herhangi birisi veya vekili
tarafından, e-Devlet üzerinden
Yapı Kayıt Sistemindeki yapı kayıt belgesi formunun doldurulması suretiyle
müracaatta bulunulabileceği gibi Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ve
yetkilendireceği kurum ve kuruluşlara da başvuru yolu getirilmiştir.
48. Yapı kayıt belgesi verilmesine ilişkin kimlerin, hangi
yapılarla ilgili, ne kadar bedel ödeyerek, hangi tarihe kadar müracaatta
bulunabileceği gibi usul ve esaslar Tebliğ'de ayrıntılı olarak düzenlenmiştir.
Buna göre süresinde gerekli şartları taşıyan başvurular yönünden söz konusu
başvuru yolunun düzenleniş şekli itibarıyla başvurucunun ihlal iddiaları
yönünden yeterli bir başarı şansı sunma kapasitesine sahip olduğu sonucuna
ulaşılmıştır.
3. Yeterli Giderim Sağlama
Kapasitesine Sahip Olma
49. 3194 sayılı Kanun'un geçici 16. maddesine göre 31/12/2017
tarihinden önce ruhsatsız veya ruhsat ve eklerine aykırı yapılmış yapı
maliklerinin, yapının bulunduğu arsanın 29/7/1970 tarihli ve 1319 sayılı Emlak
Vergisi Kanunu'na göre belirlenen emlak vergi değeri ile yapının Çevre ve
Şehircilik Bakanlığınca belirlenen yaklaşık maliyet bedelinin toplamı üzerinden
konutlarda %3, ticari kullanımlarda%5 oranında alınacak kayıt bedelini
yatırmaları ve yetkili kurum ve kuruluşlara 31/10/2018 tarihine kadar
başvurması hâlinde yapı kayıt belgesi verilecek ve yapı kayıt belgesi alan yapı
malikleri aleyhine, verilmiş yıkım kararları ile tahsil edilemeyen idari para
cezaları iptal edilecektir.
50. 3194 sayılı Kanun'ungeçici 16. maddesinde
öngörülen başvuru koşulları bir bütün olarak değerlendirildiğinde, başvuru
koşullarının objektif ve makul olduğu, başvurucuya aşırı külfet yüklemediği ve
yetkili kurum ve kuruluşlarının takdir yetkisinin sadece objektif başvuru
şartları koşullarının yerine getirilip getirilmediğini denetlemekle sınırlı
olduğu anlaşıldığından söz konusu başvuru yolunun yeterli giderim sağlama
kapasitesine sahip olduğu kanaatine ulaşılmıştır.
51. Başvurucunun ihlal iddiaları dikkate alındığında ilk bakışta
ulaşılabilir ve ihlal iddialarıyla ilgili başarı şansı sunma ve yeterli giderim
sağlama kapasitesi olduğu görünen başvuru yolu tüketilmeden yapılan başvurunun
incelenmesinin bireysel başvurunun ikincil
niteliği ile bağdaşmayacağı sonucuna varılmıştır.
52. Açıklanan gerekçelerle başvurunun diğer kabul edilebilirlik
koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru
yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin başvurunun başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
30/10/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.