TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
MEHMET MEMİŞ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2015/5380)
|
|
Karar Tarihi: 30/10/2018
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Recep
KÖMÜRCÜ
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Recai AKYEL
|
Raportör
|
:
|
Eşref Uğur
ŞENOL
|
Başvurucu
|
:
|
Mehmet MEMİŞ
|
Vekili
|
:
|
Av. Musa
YILDIRIM
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, ruhsatsız olduğu ve çevre açısından tehlike teşkil
ettiği gerekçesiyle binanın yıkılması nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal
edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 23/3/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
8. Başvurucu, Samsun ili Merkez ilçesi Teknepınar
köyü Ova mevkii 764 parsel sayılı taşınmazın malikidir. Taşınmaz tapuda ev ve arsası niteliğiyle kayıtlıdır. Bu
taşınmaz üzerinde başvurucuya ait tek katlı bir bina bulunmaktadır.
9. Samsun Canik Belediye (Belediye) Encümeninin 2/6/2010 tarihli
kararıyla; söz konusu binanın uzun zamandır kullanılmaması nedeniyle metruk bir
hâle geldiği ve bu durumun çevre halkının sağlığı açısından tehlike arz ettiği,
çevre ve görüntü kirliliği oluşturduğu gerekçesiyle 13/5/1985 tarihli ve 3194
sayılı İmar Kanunu’nun 39. ve 40. maddeleri uyarınca binanın yıkılmasına karar
verilmiştir. Başvurucunun beyanına göre yıkım kararı kendisine tebliğ
edilmemiştir. Başvurucu, yıkım kararının iptaline yönelik bir dava da açmamıştır.
Yıkım işlemi Belediye tarafından 3/8/2010 tarihinde gerçekleştirilmiştir.
10. Başvurucunun beyanına göre bina, metruk bir hâlde olmayıp
içinde 18/5/2010 tarihine kadar kiracısı ikamet etmiştir. Yine başvurucunun
beyanına göre kira bedelinin ödenmemesi nedeniyle de mahkeme kararıyla anılan
tarihte tahliye işlemi gerçekleşmiştir.
11. Başvurucunun sunmuş olduğu belgelerden; yapı ruhsatı ve yapı
kullanma izin belgesi alınmadan kullanılan bu yapının elektrik ve su
aboneliklerinin yapılmış olduğu, emlak vergilerinin ödendiği anlaşılmıştır.
Tapu kaydında taşınmazın ev ve arsa vasfıyla 11/9/1980 tarihinde başvurucu
tarafından satın alındığı görülmektedir.
12. Başvurucu, öncesinde binaya ilişkin değer tespiti yaptırıp zararın
tazmini için 15/9/2010 tarihinde Belediyeye başvurmuştur. Talebinin reddi
üzerine de Belediye aleyhine 16/12/2010 tarihinde tam yargı davası açmıştır.
Samsun 1. İdare Mahkemesi (Mahkeme) 30/11/2011 tarihinde davanın reddine karar
vermiştir. Kararda, 3194 sayılı Kanun'un 39. maddesi kapsamında binanın çevre
açısından tehlike oluşturacak bir durumda olması nedeniyle yıkılmasının yanında
yapının kaçak olarak inşa edildiği vurgulanmıştır. Ayrıca 3194 sayılı Kanun'un
32. maddesi kapsamında kaçak yapıların yıkımının idare açısından bir hak ve
sorumluluk olduğu belirtilmiştir. Sonuç olarak görev ve sorumluluğu bulunan
idare açısından binanın yıkılmasının hizmet kusuru olarak
değerlendirilemeyeceği, yapının yıkımı nedeniyle oluşan zararın idare
tarafından tazmin edilmesinin hukuken mümkün olmadığı belirtilerek davanın
reddine karar verilmiştir.
13. Başvurucunun temyiz talebi, Danıştay Ondördüncü
Dairesinin 15/5/2014 tarihli kararıyla reddedilmiştir. Karar düzeltme isteminin
de aynı Dairenin 17/12/2014 tarihli kararıyla reddedilmesi üzerine karar
kesinleşmiştir.
14. Nihai karar, başvurucu vekiline 23/2/2015 tarihinde tebliğ
edilmiştir.
15. Başvurucu 23/3/2015 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
16. 3194 sayılı Kanun'un "Kapsam" kenar başlıklı 2.
maddesi şöyledir:
"Belediye ve mücavir alan sınırları
içinde ve dışında kalan yerlerde yapılacak planlar ile inşa edilecek resmi ve
özel bütün yapılar bu Kanun hükümlerine tabidir."
17. 3194 sayılı Kanun’un "Yapı
ruhsatiyesi" kenar başlıklı 21. maddesinin birinci fıkrası
şöyledir:
“Bu
Kanunun kapsamına giren bütün yapılar için 26 ncı maddede belirtilen istisna dışında belediye veya
valiliklerden yapı ruhsatiyesi alınması mecburidir.”
18. 3194 sayılı Kanun’un "Ruhsat
alma şartları" kenar başlıklı 22. maddesi şöyledir:
“Yapı
ruhsatiyesi almak için belediye, valilik bürolarına yapı sahipleri veya kanuni
vekillerince dilekçe ile müracaat edilir. Dilekçeye sadece tapu (istisnai
hallerde tapu senedi yerine geçecek belge), mimari proje, statik proje,
elektrik ve tesisat projeleri, resim ve hesapları, röperli
veya yoksa, ebatlı kroki eklenmesi gereklidir.
Belediyeler veya valiliklerce ruhsat ve ekleri
incelenerek eksik ve yanlış bulunmuyorsa müracaat tarihinden itibaren en geç
otuz gün içinde yapı ruhsatiyesi verilir.
Eksik veya yanlış olduğu takdirde; müracaat
tarihinden itibaren onbeş gün içinde müracaatçıya
ilgili bütün eksik ve yanlışları yazı ile bildirilir. Eksik ve yanlışlar giderildikten
sonra yapılacak müracaattan itibaren en geç onbeş gün
içinde yapı ruhsatiyesi verilir.”
19. 3194 sayılı Kanun’un "Yapı
kullanma izni" kenar başlıklı 30. maddesi şöyledir:
“Yapı
tamamen bittiği takdirde tamamının, kısmen kullanılması mümkün kısımları
tamamlandığı takdirde bu kısımlarının kullanılabilmesi için inşaat ruhsatını
veren belediye, valilik bürolarından; 27 nci
maddeye göre ruhsata tabi olmayan yapıların tamamen veya kısmen
kullanılabilmesi için ise ilgili belediye ve valilikten izin alınması
mecburidir. Mal sahibinin müracaatı üzerine, yapının ruhsat ve eklerine uygun
olduğu ve kullanılmasında fen bakımından mahzur görülmediğinin tespiti gerekir.
Belediyeler, valilikler mal sahiplerinin
müracaatlarını en geç otuz gün içinde neticelendirmek mecburiyetindedir. Aksi
halde bu müddetin sonunda yapının tamamının veya biten kısmının kullanılmasına
izin verilmiş sayılır.
Bu maddeye göre verilen izin yapı sahibini
kanuna, ruhsat ve eklerine riayetsizlikten doğacak mesuliyetten kurtarmayacağı gibi
her türlü vergi, resim ve harç ödeme mükellefiyetinden de kurtarmaz.”
20. 3194 sayılı Kanun’un
"Kullanma izni alınmamış yapılar" kenar başlıklı 31.
maddesi şöyledir:
“İnşaatın
bitme günü, kullanma izninin verildiği tarihtir. Kullanma izni verilmeyen ve
alınmayan yapılarda izin alınıncaya kadar elektrik, su ve kanalizasyon
hizmetlerinden ve tesislerinden faydalandırılmazlar. Ancak, kullanma izni alan
bağımsız bölümler bu hizmetlerden istifade ettirilir.”
21. 3194 sayılı Kanun’un
"Ruhsatsız veya ruhsat ve eklerine aykırı olarak başlanan yapılar" kenar
başlıklı 32. maddesi şöyledir:
“Bu
Kanun hükümlerine göre ruhsat alınmadan yapılabilecek yapılar hariç; ruhsat
alınmadan yapıya başlandığı veya ruhsat ve eklerine aykırı yapı yapıldığı
ilgili idarece tespiti, fenni mesulce tespiti ve ihbarı veya herhangi bir
şekilde bu duruma muttali olunması üzerine, belediye veya valiliklerce o andaki
inşaat durumu tespit edilir. Yapı mühürlenerek inşaat derhal durdurulur.
Durdurma, yapı tatil zaptının yapı yerine
asılmasıyla yapı sahibine tebliğ edilmiş sayılır. Bu tebligatın bir nüshasıda muhtara bırakılır.
Bu tarihten itibaren en çok bir ay içinde yapı
sahibi, yapısını ruhsata uygun hale getirerek veya ruhsat alarak, belediyeden
veya valilikten mühürün kaldırılmasını ister.
Ruhsata aykırılık olan yapıda, bu aykırılığın
giderilmiş olduğu veya ruhsat alındığı ve yapının bu ruhsata uygunluğu,
inceleme sonunda anlaşılırsa, mühür, belediye veya valilikçe kaldırılır ve
inşaatın devamına izin verilir.
Aksi takdirde, ruhsat iptal edilir, ruhsata
aykırı veya ruhsatsız yapılan bina, belediye encümeni veya il idare kurulu
kararını müteakip, belediye veya valilikçe yıktırılır ve masrafı yapı
sahibinden tahsil edilir.”
22. 10/7/2004 tarihli ve 5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi
Kanunu’nun "Büyükşehir belediyesinin
imar denetim yetkisi" kenar başlıklı 11. maddesinin birinci
fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
“Büyükşehir
belediyesi tarafından belirlenen ruhsatsız veya ruhsat ve eklerine aykırı
yapılar, gerekli işlem yapılmak üzere ilgili belediyeye bildirilir. Belirlenen
imara aykırı uygulama, ilgili belediye tarafından üç ay içinde giderilmediği
takdirde, büyükşehir belediyesi 3.5.1985 tarihli ve 3194 sayılı İmar Kanununun 32 ve 42 nci
maddelerinde belirtilen yetkilerini kullanma hakkını haizdir...”
B. Uluslararası Hukuk
23. Keriman
Tekin ve diğerleri/Türkiye (B. No: 22035/10, 15/11/2016) kararına
konu olay, başvuruculara ait 1997 yılında yaptırılan konutun bir okul inşaatı
sırasında zarar görmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına
ilişkindir. Bu olayda derece mahkemeleri konutun ruhsatsız olduğu gerekçesiyle
başvurucuların tazminat taleplerini reddetmiştir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi
(AİHM) tarafından, özellikle ruhsatsız olarak yapılmış olsa da kamu
makamlarınca bu yapının yıktırılmadığı veya yıkımı yönünde bir işleme de
girişilmediğine dikkat çekilerek tapuya tescil edilen konut yönünden
başvurucuların Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne (Sözleşme) ek 1 No.lu
Protokol'ün 1. maddesinin birinci paragrafında ifade edilen anlamda mülk teşkil
edebilecek menfaatlerinin olduğu belirtilmiştir (Keriman Tekin ve diğerleri/Türkiye, §§ 40-47). AİHM; başvuruyu
genel ilke niteliğindeki mülkiyetten barışçıl yararlanma hakkına ilişkin
birinci kural çerçevesinde incelemiş (Keriman Tekin ve diğerleri/Türkiye, §§ 52, 55), müdahalenin kanuni
dayanağının çevreyi korumak yönünde bir meşru amacı içerdiğini kabul etmiştir (Keriman Tekin ve diğerleri/Türkiye, §§ 68, 69).
Ancak AİHM'e göre somut olayın koşullarında oluşan
maddi zarara rağmen başvurucuların tazminat taleplerinin reddedilmesi,
başvurucuların mülkiyet hakkı kapsamındaki menfaatleri ile kamunun yararı
arasındaki adil dengeyi bozmuş; başvuruculara aşırı ve olağan dışı bir külfet
yükletilmesine yol açmıştır. AİHM, bu gerekçelerle başvurucuların mülkiyet
haklarının ihlaline karar vermiştir (Keriman Tekin ve diğerleri/Türkiye, §§ 70, 71).
24. Benzer şekilde Tiryakioğlu/Türkiye
(B. No: 24404/02, 13/5/2008) kararında da AİHM, başvurucunun askerî güvenlik
bölgesi içinde ruhsatsız olarak yapılan binanın yıkımına ilişkin şikâyetini
incelemiştir. AİHM özellikle bu alanda bina yapılamayacağına dair düzenlemenin
öngörülebilir olduğuna ve nitekim binanın yapımından kısa bir süre sonra da
yıkım ile ilgili idare tarafından işlemler yapıldığına vurgu yapmıştır. AİHM,
bu alanda kamu makamlarına tanınan geniş takdir yetkisi de dikkate alındığında
başvurucuya şahsi olarak aşırı bir külfet yüklenmediğini belirterek müdahaleyi
ölçülü bulmuştur.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
25. Mahkemenin 30/10/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal
Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun
İddiaları
26. Başvurucu, uzun süren yargılama nedeniyle makul sürede
yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
27. Bireysel başvuru sonrasında 31/7/2018 tarihli ve 30495
sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren
25/7/2018 tarihli ve 7145 sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'un 20. maddesiyle 9/1/2013 tarihli ve 6384
sayılı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine Yapılmış Bazı Başvuruların Tazminat
Ödenmek Suretiyle Çözümüne Dair Kanun'a geçici madde eklenmiştir.
28. 6384 sayılı Kanun'a eklenen geçici maddeye göre
yargılamaların uzun sürmesi ve yargı kararlarının geç veya eksik icra edilmesi
ya da icra edilmemesi şikâyetiyle Anayasa Mahkemesine yapılan ve bu maddenin
yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla Anayasa Mahkemesi önünde derdest olan
bireysel başvuruların, başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle verilen kabul
edilemezlik kararının tebliğinden itibaren üç ay içinde yapılacak müracaat
üzerine Adalet Bakanlığı İnsan Hakları Tazminat Komisyonu Başkanlığı (Tazminat
Komisyonu) tarafından incelenmesi öngörülmüştür.
29. Ferat Yüksel (B. No: 2014/13828, 12/9/2018)
kararında Anayasa Mahkemesi; yargılamaların makul sürede sonuçlandırılmadığı ya
da yargı kararlarının geç veya eksik icra edildiği ya da hiç icra edilmediği
iddiasıyla 31/7/2018 tarihinden önce gerçekleştirilen bireysel başvurulara
ilişkin olarak Tazminat Komisyonuna başvuru imkânının getirilmesine ilişkin
yolu, ulaşılabilir olma, başarı şansı sunma ve yeterli giderim sağlama
kapasitesinin bulunup bulunmadığı yönlerinden inceleyerek etkililiğini
tartışmıştır (Ferat Yüksel, §§ 26-36).
30. Ferat Yüksel kararında özetle;
anılan başvuru yolunun kişileri mali külfet altına sokmaması ve başvuruda
kolaylık sağlaması nedenleriyle ulaşılabilir olduğu, düzenleniş şekli
itibarıyla ihlal iddialarına makul bir başarı şansı sunma kapasitesinden mahrum
olmadığı ve tazminat ödenmesine imkân tanıması ve/veya bu mümkün olmadığında
başka türlü telafi olanakları sunması nedenleriyle potansiyel olarak yeterli
giderim sağlama imkânına sahip olduğu hususunda değerlendirmelerde
bulunulmuştur (Ferat Yüksel, §§ 33-36). Bu gerekçeler
doğrultusunda Anayasa Mahkemesi, ilk bakışta ulaşılabilir olan ve ihlal
iddialarıyla ilgili başarı şansı sunma ve yeterli giderim sağlama kapasitesi
olduğu görülen Tazminat Komisyonuna başvuru yolu tüketilmeden yapılan
başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincil niteliği ile
bağdaşmayacağı sonucuna vararak başvuru yollarının tüketilmemiş olması
nedeniyle kabul edilemezlik kararı vermiştir (Ferat
Yüksel, §§ 35-36).
31. Somut başvuru yönünden de söz konusu karardan ayrılmayı
gerektiren bir durum bulunmamaktadır.
32. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Mülkiyet Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin
İddia Yönünden
1. Başvurucunun İddiaları
33. Başvurucu; binanın uzun süredir mesken olarak kullanıldığını
ve çevre açısından tehlike arz edecek nitelikte bir yapı olmadığını, Belediye
tarafından binanın su aboneliğinin, ilgili idare tarafından da elektrik
aboneliğinin yapıldığını, emlak vergilerinin Belediyeye ödendiğini ifade
etmiştir. Başvurucu, yapının yıkımı nedeniyle oluşan zararlarının tazmini için
idari ve yargısal yollara başvurduğunu fakat sonuç alamadığını belirtmiştir.
Başvurucu; derece mahkemelerince hakkaniyete uygun bir yargılama yapılmadığını,
temyiz ve karar düzeltme taleplerinin gerekçe gösterilmeksizin reddedildiğini,
zararının karşılanmadığını belirtmiştir. Başvurucu ayrıca talebine rağmen karar
düzeltme aşamasında duruşma yapılmadığından yakınmıştır. Başvurucu sonuç olarak
bu gerekçelerle adil yargılanma ve mülkiyet haklarının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
2. Değerlendirme
34. Anayasa’nın 35. maddesi şöyledir:
“Herkes,
mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla
sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına
aykırı olamaz.''
35. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun kendisine ait yapının yıkımına
yönelik şikâyeti mülkiyet hakkı ile ilgili olduğundan makul sürede yargılanma
hakkının ihlali iddiası dışındaki bütün şikâyetleri mülkiyet hakkının ihlali
iddiası kapsamında incelenmiştir.
36. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı
fıkrasında, açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Anayasa Mahkemesince kabul
edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Bu bağlamda başvurucunun
ihlal iddialarını kanıtlayamadığı, temel haklara yönelik bir müdahalenin
olmadığı veya müdahalenin meşru olduğu açık olan başvurular ile karmaşık veya
zorlama şikâyetlerden ibaret başvurular açıkça dayanaktan yoksun kabul
edilebilir (Hikmet Balabanoğlu,
B. No: 2012/1334, 17/9/2013, § 24).
37. Başvuru konusu olayda başvurucunun taşınmazı üzerinde
yıkılan binasının kullanımı yönünden Anayasa'nın 35. maddesi uyarınca mülkiyet
hakkı kapsamında korunması gereken bir menfaatinin olduğu kuşkusuzdur.
38. Başvuruya konu olayda başvurucuya ait bina Belediye
tarafından çevre açısından tehlike oluşturduğu gerekçesiyle yıkılmıştır.
Dolayısıyla kamu makamlarının doğrudan yürütmekte olduğu bir faaliyet sırasında
başvurucunun mülkiyet hakkına yönelik bir müdahale söz konusudur. Anayasa
Mahkemesi daha önce benzeri şikâyetleri mülkiyetten
barışçıl yararlanma hakkına saygıya ilişkin genel kural çerçevesinde
incelemiştir (İrfan Öztekin, B.
No: 2014/19140, 5/12/2017, § 47; Rifat Algan,
B. No: 2014/19138, 22/2/2018, § 53). Somut olayda da bu ilkeden ayrılmayı
gerektirir bir durum bulunmadığından müdahale belirtilen genel kural
çerçevesinde incelenmiştir.
39. Anayasa’nın 35. maddesinde mülkiyet hakkı sınırsız bir hak
olarak düzenlenmemiş, bu hakkın kamu yararı amacıyla ve kanunla
sınırlandırılabileceği öngörülmüştür. Mülkiyet hakkına müdahalede bulunulurken
temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin genel ilkeleri
düzenleyen Anayasa'nın 13. maddesinin de gözönünde
bulundurulması gerekmektedir. Dolayısıyla mülkiyet hakkına yönelik müdahalenin
Anayasa'ya uygun olabilmesi için müdahalenin kanuna dayanması, kamu yararı
amacı taşıması ve ayrıca ölçülülük ilkesi gözetilerek yapılması gerekmektedir(Recep
Tarhan ve Afife Tarhan, B. No: 2014/1546, 2/2/2017, § 62).
40. Mülkiyet hakkına yönelik müdahalelerde ilk incelenmesi
gereken ölçüt kanuna dayalı olma ölçütüdür. Müdahalenin kanuna dayalı olması,
müdahaleye ilişkin yeterince ulaşılabilir, belirli ve öngörülebilir kanun
hükümlerinin bulunmasını gerektirmektedir (Türkiye
İş Bankası A.Ş. [GK], B. No: 2014/6192, 12/11/2014, § 44; Ford Motor Company,
B. No: 2014/13518, 26/10/2017, § 49; Necmiye
Çiftçi ve diğerleri, B. No: 2013/1301, 30/12/2014, § 55). Başvuru
konusu olayda İdare binanın yıkımını, çevre için tehlike arz ettiği
gerekçesiyle 3194 sayılı Kanun'un 39. maddesine dayandırmıştır. Başvurucunun
açtığı davada derece mahkemeleri ayrıca ruhsatsız yapıların yıkılmasının 3194
sayılı Kanun'un 32. maddesine göre idare açısından kanuni bir hak ve sorumluluk
olduğunu vurgulamışlardır. Bu itibarla ulaşılabilir, öngörülebilir ve belirli
olduğu açık olan söz konusu kanun hükümlerine dayanan müdahalenin kanunilik
ölçütünü taşıdığı değerlendirilmiştir.
41. Anayasa'nın 13. ve 35. maddeleri uyarınca mülkiyet hakkı
ancak kamu yararı amacıyla sınırlandırılabilmektedir (Nusrat Külah,B. No:
2013/6151, 21/4/2016, §§ 53, 56; Yunis Ağlar,
B. No: 2013/1239, 20/3/2014, §§ 28, 29).
42. Anayasa'nın 56. maddesinde, herkesin sağlıklı ve dengeli bir
çevrede yaşama hakkına sahip olduğu düzenlenmiş; çevreyi geliştirmenin, çevre
sağlığını korumanın ve çevre kirliliğini önlemenin devlet ve vatandaşların
ödevi olduğu belirtilmiştir. İnşa edilecek yapıların imar mevzuatına uygun
olarak yapılmasının sağlanması ve bu kapsamda ilgili mevzuat hükümleri uyarınca
ruhsat alınmadan yapılabileceği açıkça düzenlenen yapılar hariç diğer yapıların
ruhsata bağlanması suretiyle yapılaşmanın fen, sağlık ve çevre şartlarına uygun
olarak teşekkülü; sağlıklı, güvenli, kaliteli ve ekonomik yaşam çevrelerinin
oluşturulması bakımından önem teşkil etmektedir. Bu bakımdan yapılaşmanın fen,
sağlık ve çevre şartlarına uygunluğunun sağlanmasında ve buna ilişkin
düzenlemelerde kamu yararı bulunduğu kabul edilmelidir (Osman Yücel, B. No: 2014/4874, 15/6/2016,
§§ 82-84).
43. Somut olay bağlamında başvurucuya ait taşınmaz üzerindeki
ruhsatı bulunmayan yapının çevre açısından tehlike oluşturacağı gerekçesiyle
yıkılmasının kamu yararına dayalı meşru bir amacının bulunduğu açıktır.
44. Son olarak kamu makamlarınca başvurucunun mülkiyet hakkına
yapılan müdahaleyle gerçekleştirilmek istenen amaç ile bu amacı gerçekleştirmek
için kullanılan araçlar arasında makul bir ölçülülük ilişkisinin olup olmadığı
değerlendirilmelidir.
45. Ölçülülük ilkesi elverişlilik,
gereklilik ve orantılılık olmak üzere üç alt ilkeden
oluşmaktadır. Elverişlilik
öngörülen müdahalenin ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli
olmasını, gereklilik ulaşılmak
istenen amaç bakımından müdahalenin zorunlu olmasını yani aynı amaca daha hafif
bir müdahale ile ulaşılmasının mümkün olmamasını, orantılılık ise bireyin hakkına yapılan müdahale ile
ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini
ifade etmektedir (AYM, E.2011/111, K.2012/56, 11/4/2012; E.2014/176, K.2015/53,
27/5/2015; E.2016/13, K.2016/127, 22/6/2016, § 18; Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013, §
38).
46. Orantılılık ilkesi gereği kişilerin mülkiyet hakkının
sınırlandırılması hâlinde elde edilmek istenen kamu yararı ile bireyin hakları
arasında adil bir dengenin kurulması gerekmektedir. Bu adil denge, başvurucunun
şahsi olarak aşırı bir yüke katlandığının tespit edilmesi durumunda bozulmuş
olacaktır. Müdahalenin orantılılığını değerlendirirken Anayasa Mahkemesi; bir
taraftan ulaşılmak istenen meşru amacın önemini, diğer taraftan da müdahalenin
niteliğini, başvurucunun ve kamu otoritelerinin davranışlarını gözönünde bulundurarak başvurucuya yüklenen külfeti dikkate
alacaktır (Arif Güven, B. No:
2014/13966, 15/2/2017, §§ 58, 60; Osman Ukav, B. No: 2014/12501, 6/7/2017, § 71).
47. Somut olayda çevre ve insan sağlığı için tehlike arz eden
binanın yıkımı yönündeki müdahalenin elverişli
olduğu, daha uygun başka bir aracın bulunduğu da gösterilemediğinden gerekli olduğu kuşkusuzdur. Bu sebeple
müdahalenin orantılılığının
tartışılması gerekmektedir.
48. Başvuruya konu olayda başvurucunun, binanın ruhsatının
bulunduğuna dair bir itirazı bulunmamaktadır. Ancak başvurucu binanın su,
elektrik ve telefon aboneliklerinin yapıldığını, emlak vergilerinin tahsil
edildiğini belirtmiştir. Başvurucu, binanın kullanımı noktasında ilgili kamusal
hizmetlerin sunulduğu için bu süre zarfında binanın yıkılmamasının kendisinde
olumlu yönde bir beklenti oluşturduğunu vurgulamıştır.
49. Somut olayda başvurucuya ait bina, metrûk
bir hâle geldiği, bu durumun çevre halkının sağlığı açısından tehlike arz
ettiği, çevre ve görüntü kirliliği oluşturduğu gerekçesiyle Belediye tarafından
yıkım kararı alınarak yıktırılmıştır. Şehir plânlaması ve imar uygulamaları
çerçevesinde yapıların ruhsata bağlanması ve özellikle çevre ile insan sağlığı
bakımından tehlike arz eden yapıların inşa edilmesinin önüne geçilerek inşa
edilenlerin ise ivedilikli yıkımı bakımından kamu makamlarının belirli bir takdir
yetkileri bulunmaktadır. Ancak kamu makamlarının bu takdir yetkilerini
zamanında, makul ve tutarlı bir biçimde kullanmaları gerekmektedir.
50. Anayasa Mahkemesi daha önce çeşitli kararlarında binanın
ruhsatsız da olsa idare tarafından makul olmayan bir süre boyunca yıkımı
yönünde herhangi bir işlem yapılmadığı olaylarda öngörülemeyecek bir yıkım
sebebiyle tazminat ödenmemesinin başvuruculara şahsi olarak aşırı bir külfet
yüklediği sonucuna varmış ve ölçülülük yönünden mülkiyet hakkının ihlaline karar
vermiştir (Ayşe Öztürk, B. No:
2013/6670, 10/6/2015, §§ 110-112; Rifat Algan,
§§ 68-74; İrfan Öztekin, §§
61-67).
51. Bununla birlikte somut olay çeşitli yönleriyle söz konusu
başvurulardan farklılaşmaktadır. Buna göre öncelikle başvurucu bu binayı satın
almış ve uzun yıllar ikamet etmiş ise de söz konusu binanın zamanla metruk hâle
geldiği tespit edilmiştir. Her ne kadar başvurucu binanın yıkılmadan birkaç ay
öncesine kadar kiracısı tarafından kullanıldığını belirtmiş ise de buna dair
herhangi bir kanıt sunamamıştır. Derece mahkemelerinin aksi ispat da edilemeyen
kabulüne göre uyuşmazlığa konu bina metrûk olup
çevresi için zarar verecek duruma gelmiştir. Bu bağlamda başvurucu, metrûk hâle gelmiş böyle bir binanın yıkılabileceğini
öngörebilecek durumdadır.
52. Diğer tarafından çevre ve insan sağlığı yönünden tehlike arz
eden bir yapının üçüncü kişilerin özel ve aile hayatları ile can güvenliğini
koruma yükümlülüğünde olan yıkımına karar verilmesi idare açısından bir
sorumluluk niteliğindedir. Binanın tehlike arz etmediğini ileri süren başvurucu
ise yıkım kararına ilişkin bir iptal davası da açmamıştır.
53. Başvurucu açmış olduğu tazminat davasında derece
mahkemelerinin kararlarının gerekçesiz olduğunu ileri sürmüş ise de bu
kararlarda, uyuşmazlığın çözümüne etkili olabilecek iddiaların ilgili ve
yeterli bir gerekçe ile karşılandığı görülmektedir. Ayrıca başvurucunun karar
düzeltme aşamasındaki duruşma talebi yönünden ise başvurucunun yargılamanın
önceki aşamalarında duruşma yapılması yönünde bir talebinin olmadığı ve
incelemenin duruşmalı yapılması hâlinde bu durumun yargılamanın sonucuna ne
şekilde etki edeceği yönünde bir açıklamada bulunmadığı anlaşılmaktadır.
Başvurucu bütün delillerini, iddia ve itirazlarını sunabilme olanağı bulmuş,
derece mahkemeleri de taraflarca sunulan bilgi ve belgeleri ilgili hukuk
kuralları çerçevesinde yorumlamak suretiyle davanın reddi gerektiği kanaatine
varmışlardır.
54. Sonuç olarak başvuru konusu olayda kamu makamlarının
ruhsatsız olan binanın yıkımı için uzun süre hareketsiz kalması bir sorun
teşkil etmekle birlikte bu binanın kullanımından vazgeçilerek metrûk hâle geldiği ve çevre ile insan sağlığı yönünden
tehlike arz ettiği dikkate alındığında binanın yıkılıp yıkılmayacağı noktasında
belirsiz bir durumdan söz edilemez. Bu alanda kamu makamlarına tanınan takdir
yetkisi gözetildiğinde ve bu şekildeki metrûk bir
binanın yıkılmasının dayandığı kamu yararı amacının ağırlığı ile
karşılaştırıldığında mülkiyet hakkına yapılan müdahale başvurucuya aşırı bir
külfet yüklememektedir. Dolayısıyla müdahalenin belirtilen kamu yararı amacı
ile başvurucunun mülkiyet hakkının korunması arasında olması gereken adil denge
bozulmamış olup müdahale ölçülüdür. Başvurucunun mülkiyet hakkının ihlal
edilmediği açıktır.
55. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1.Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle KABUL
EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
30/10/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.