logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Güler Ayyıldız ve diğerleri [1.B.], B. No: 2015/511, 19/2/2019, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

GÜLER AYYILDIZ VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2015/511)

 

Karar Tarihi: 19/2/2019

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

 

Başkan

:

Burhan ÜSTÜN

Üyeler

:

Serdar ÖZGÜLDÜR

 

 

Serruh KALELİ

 

 

Kadir ÖZKAYA

 

 

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

Raportör Yrd.

:

Halil İbrahim DURSUN

Başvurucular

:

1. Güler AYYILDIZ

 

 

2. Hüseyin AYYILDIZ

 

 

3. Merve AYYILDIZ

Vekili

:

Av. Saide ARSLAN ÇALIŞKAN

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, iş kazası sonucu meydana gelen ölüm olayı üzerine işyeri yetkilileri hakkında başlatılan ceza soruşturmasının etkili olmaması ve olay hakkında açılan tazminat davasının mağduriyetleri gidermekten uzak bir kararla neticelenmesi nedenleriyle yaşam hakkının; tazminat davasının sekiz yıl gibi bir sürede tamamlanması nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının; tazminat davası sonucunda aleyhe yüksek miktarda vekâlet ücretine hükmedilmesi nedeniyle de mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. 2015/511 numaralı bireysel başvuru 9/1/2015 tarihinde; 2015/2095 numaralı bireysel başvuru ise 4/2/2015 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvurular, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. 2015/2095 numaralı başvuru dosyasının konu ve kişi yönünden hukuki irtibat nedeniyle 2015/511 numaralı başvuru dosyası ile birleştirilmesine, incelemenin 2015/511 numaralı başvuru dosyası üzerinden yapılmasına ve 2015/2095 numaralı başvuru dosyasının kapatılmasına karar verilmiştir.

5. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

6. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

7. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen başvuru hakkında görüş sunulmayacağını bildirmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

9. İlk başvurucunun eşi ve diğer başvurucuların babası H.A., Y. Yapı End. Tic. Ltd. Şti. isimli bir şirkette S. Gemi İnşaat A.Ş.ye ait bir sosyal tesisin inşası için çalışmakta iken 16/9/2006 tarihinde geçirdiği iş kazası sonucu yaşamını yitirmiştir.

A. İşyeri Yetkilileri Hakkında Yürütülen Ceza Soruşturması Süreci

10. Olayla ilgili olarak başlatılan ceza soruşturması kapsamında hazırlanan 16/9/2006 tarihli olay yeri inceleme raporuna göre başvurucuların yakını H.A., S. Gemi İnşaat A.Ş.ye ait sosyal tesisin yapımı sırasında demirden ve tahtadan kurulmuş iskele üzerindeyken 14 metre yükseklikten yere düşmüştür. Anılan rapora göre H.A. olaydan hemen sonra ambulansla hastaneye götürülmüş, aynı gün hastanede yaşamını yitirmiştir.

11. H.A.nın yaşamını yitirmesi üzerine yapılan otopsi işlemi sonucunda hazırlanan raporda; H.A.nın kanında ve idrarında uyutucu ve uyuşturucu madde bulunmadığı, kişinin ölümünün genel beden travmasına bağlı iç kanama ve beyin kanaması sonucu meydana gelmiş olduğu belirtilmiştir.

12. Tuzla Polis Merkezi Amirliğinde görevli polisler tarafından olay günü bazı kişilerin ifadesi alınmıştır. Olayın meydana geldiği anda H.A. ile birlikte iskelenin üzerinde bulunan H.G. isimli bir işçi ifadesinde özetle dokuz aydır Y. Yapı End. Tic. Ltd. Şti. adlı şirkette çalıştığını, bu Şirketin S. Gemi İnşaat A.Ş.ye ait sosyal tesisin yapım işini aldığını, 16/9/2006 günü saat 15.45 sıralarında H.A.nın iskele üzerindeyken kalasa basacağı sırada boşluğa bastığını ve yaklaşık 13-14 metre yükseklikten beton zemine düştüğünü belirtmiştir. H.G. ayrıca H.A.nın çalışma sırasında emniyet kemerini çıkardığını, H.A.nın kaza anında emniyet kemersiz olarak çalışmakta olduğunu ifade etmiştir. İ.Ö. isimli diğer bir işçi de H.G.nin ifadesine benzer şekilde beyanda bulunmuştur.

13. İşçilerin iş güvenliği konusunda eğitilmesi ve denetlenmesi hususunda görevli olduğunu belirten Y.Y. adlı bir kişi ise olay günü alınan ifadesinde özetle işçilerin iş güvenliği konusunda gerekli tedbirleri alıp almadığını her gün denetlediğini, söz konusu olaydan yaklaşık yarım saat önce iskeledeki işçileri denetlediğini, bu sırada işçilerin emniyet kemerlerinin takılı ve mevcut halata bağlı olduğunu tespit ettiğini belirtmiştir. Y.Y. ayrıca olaydan bir hafta önce, iş iskelesi kurulmadan önce, yüksekte çalışacak işçilere gerekli talimatları ve eğitimleri vermek üzere bir toplantı yaptıklarını ifade etmiştir. Y.Y. ifadesinde son olarak meydana gelen kazanın düşmeden önce emniyet kemerini çıkaran H.A.nın kusurundan kaynaklandığını, kendilerinin herhangi bir kusurunun bulunmadığını belirmiştir. Olay günü ifadeleri alınan diğer yetkililer de genel olarak Y.Y.nin ifadesine benzer şekilde beyanda bulunmuşlardır.

14. Olay günü ifadesi alınan H.A.nın kardeşi K.A. ise ifadesinde özetle kardeşinin yaklaşık 8-9 aydır Y. Yapı End. Tic. Ltd. Şti.de çalıştığını, kazada işyeri görevlilerinin kusurlu olduklarını düşündüğünü belirtmiştir. K.A., yetkililerin olay olduğu esnada işin başında olmadıklarını, dolayısıyla denetim ve kontrol görevlerini yapmadıklarını, yetkililerin aynı zamanda çalışma alanında gerekli tedbirleri de almadıklarını ifade etmiştir. K.A. ayrıca kardeşinin düştüğü anda iskele söküm işinin yapılmakta olduğunu öğrendiğini, böylesi tehlikeli durumlarda işverenin çalışma alanında olması gerektiğini belirtmiştir.

15. Tuzla Cumhuriyet Başsavcılığı soruşturma kapsamında yaptığı araştırmalar neticesinde İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Sorumlu Yardımcısı M.Y., İş Güvenliği Amiri Y.Y. veY. Yapı End. Tic. Ltd. Şti.nin yetkilisi ve müteahhidi T.Y. hakkında taksirle ölüme neden olma suçundan iddianame düzenlemiştir. İddianamenin kabul edilmesiyle Tuzla Asliye Ceza Mahkemesinde kamu davası açılmıştır.

16. Tuzla Asliye Ceza Mahkemesi, olayla ilgili olarak birçok kişinin ifadesini almıştır. Soruşturma aşamasında da ifadesi alınan H.G, Mahkeme huzurunda verdiği ifadesinde özetle H.A.nın son iki üç ay kimseyle konuşmadığını, dalgın bir şekilde çalıştığını, olaydan yaklaşık on dakika önce H.A.nın "Lavaboya gideceğim." diyerek emniyet kemerini çıkardığını, bu sırada kendisinin de emniyet kemerini çıkardığını belirtmiştir. H.G. ifadesinde ayrıca emniyet kemerini çalışma esnasında kendilerini biraz da rahatsız etmesi nedeniyle kullanmadıklarını, gerek S. Gemi İnşaat A.Ş. yöneticilerinin gerekse Y. Yapı End. Tic. Ltd. Şti. yetkililerinin emniyet kemerinin kullanılması hususunda kendilerini uyardığını ifade etmiştir. H.G. ifadesinde son olarak çalıştıkları sırada sürekli olarak kendilerine nezaret eden Y. Yapı End. Tic. Ltd. Şti. Kalfası Y.K.nın da emniyet kemeri hususunda kendilerini ikaz ettiğini ancak kendilerinin bunu dikkate almadığını belirtmiştir. Diğer işçiler de genel olarak H.G.nin ifadesine benzer şekilde beyanda bulunmuşlardır.

17. Tuzla Asliye Ceza Mahkemesi, iki iş güvenliği uzmanının ve bir inşaat mühendisinin bilirkişi olarak katılımıyla olay yerinde keşif yaptırmıştır. Yapılan keşif sonucunda bilirkişiler tarafından hazırlanan 2/10/2007 tarihli raporun sonuç kısmında Y. Yapı End. Tic. Ltd. Şti. işvereni (müteahhidi) olan T.Y.nin işyerinde gerekli görevlendirmeleri yapması nedeniyle kusursuz olduğu, iş güvenliği sorumlusu (amiri) olarak görev yapan Y.Y.nin gerekli denetim görevini yapmaması ve tedbirleri almaması nedeniyle tali kusurlu olduğu, iş güvenliği sorumlu yardımcısı olarak görev yapan M.Y.nin ise gerekli kontrol ve denetimi yapmaması nedeniyle tali kusurlu olduğu belirtilmiştir. Raporda H.A.nın ise kendisine verilen emniyet kemerini kullanmayıp gerekli tedbir ve usullere uymaması nedeniyle asli kusurlu olduğu ifade edilmiştir.

18. Davada katılan sıfatıyla yer alan başvurucular bilirkişi raporuna itiraz etmişlerdir. Başvurucular itiraz dilekçesinde özetle işveren T.Y.ye herhangi bir kusur atfedilmemiş olmasının hatalı olduğunu, T.Y.nin iş sağlığı ve güvenliği için gerekli olan görevlendirmeleri yapmasının söz konusu olmadığını, iş güvenliği konusunda görevlendirilen Y.Y.nin inşaat mühendisi olmayıp inşaat mühendisliği son sınıf öğrencisi olduğunu belirtmişlerdir. Başvurucular ayrıca olay esnasında veya olay öncesinde işveren tarafından H.A.ya teslim edilmiş bir emniyet kemeri bulunmadığını, H.A.ya kişisel koruyucu malzeme olarak teslim edilen araç gereçler içinde emniyet kemerinin yer almadığını ifade etmişlerdir. Başvurucular son olarak yakınlarına iş güvenliği eğitimi verilmediğinin dosyadaki bilgilerle sabit olduğunu, dosyadaki eğitime ilişkin bilgilerin tamamının kazadan aylar sonrasına ait olduğunu iddia etmişlerdir.

19. Sanık konumundaki kişiler ise genel olarak olayda kusurlarının bulunmadığını, kazaya emniyet kemeri takmayan H.A.nın sebep olduğunu belirterek kendilerini savunmuşlardır.

20. Tuzla Asliye Ceza Mahkemesi, dava dosyasındaki bilgi ve belgeleri dikkate alarak olay hakkında hazırlanan bilirkişi raporunu yeterli görmüş ve bu bilirkişi raporundaki değerlendirmeler doğrultusunda sanık T.Y.nin beraatine, diğer sanıklar Y.Y. ile M.Y.nin ise 1 yıl 8 ay hapis cezası ile tecziye edilmesine 26/12/2008 tarihinde karar vermiştir. Tuzla Asliye Ceza Mahkemesi, sanıklara verilen hapis cezasının bir gün karşılığının 20 TL'den paraya çevrilmesine ve sanıkların ayrı ayrı 12.100 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına hükmetmiştir.

21. Başvurucular, eksik incelemeye dayalı ve hukuksal dayanaktan yoksun bilirkişi raporuna göre karar verildiğini belirterek temyiz talebinde bulunmuşlardır. Başvurucular temyiz dilekçelerinde, genel olarak bilirkişi raporuna itiraz dilekçelerinde belirttikleri hususları yinelemişlerdir.

22. Yargıtay 12. Ceza Dairesi, sanık M.Y. ile sanık Y.Y. hakkında kurulan mahkûmiyet hükmünün düzeltilerek (adli para cezasının taksitlendirilmesi ile ilgili bir hususla alakalı olarak) onanmasına, sanık T.Y. hakkındaki beraat kararının ise eksik inceleme sonucu verildiği gerekçesiyle bozulmasına 26/3/2012 tarihinde karar vermiştir. Yargıtay 12. Ceza Dairesi bozma kararında özellikle iş güvenliği konusunda görevlendirilen Y.Y.nin inşaat mühendisi olmayıp inşaat mühendisliği son sınıf öğrencisi olmasına, H.A.ya kişisel koruyucu malzeme olarak teslim edilen araç gereçler içinde emniyet kemerinin bulunmamasına ve işçilere iş güvenliği ile ilgili eğitimlerin verildiğine ilişkin evrakın olay tarihinden sonra düzenlenmiş olmasına vurgu yaparak sanık T.Y.nin kusurlu olabileceğini, konu ile ilgili olarak teknik bir üniversiteden bilirkişi raporu alınması gerektiğini belirtmiştir.

23. Bozma kararından sonra yargılamaya devam eden Tuzla 2. Asliye Ceza Mahkemesi bozma kararına uyarak konu hakkında İstanbul Teknik Üniversitesinden bir bilirkişi raporu almıştır. İstanbul Teknik Üniversitesi İnşaat Fakültesinde görevli üç öğretim üyesi tarafından hazırlanan raporda, sanıklar M.Y. ile Y.Y.nin önceki raporda belirtildiği gibi tali kusurlu olduğu ifade edilmiştir. Bununla birlikte raporda; Y. Yapı End. Tic. Ltd. Şti.nin uygun bir şekilde iş iskelesi kurdurmadığı, iş güvenliğinin kişisel koruyucuları kullanıp kullanmama noktasına indirgendiği, bu sebeple Y. Yapı End. Tic. Ltd. Şti. sorumlusu Müteahhit T.Y.nin olayda asli kusurlu olduğu, olayda yaşamını yitiren H.A.nın ise kişisel koruyucu kullanmadığı, dikkatsiz ve tedbirsiz davranmak suretiyle kendi canını tehlikeye attığı gerekçesiyle tali kusurlu olduğu belirtilmiştir.

24. Yargılama devam ederken yeni adliyenin açılması üzerine dava, İstanbul Anadolu 8. Asliye Ceza Mahkemesinin 2012/187 Esas sayısını almış ve yargılamaya bu Mahkeme devam etmiştir.

25. İstanbul Anadolu 8. Asliye Ceza Mahkemesi, dava dosyasında bulunan tüm bilgi ve belgeleri dikkate alarak sanık T.Y.nin standartlara uygun iskele kurdurmadığı, bu nedenle olayda asli kusurlu olduğu sonucuna ulaşmış ve 24/9/2013 tarihinde sanık T.Y.nin 2 yıl 1 ay hapis cezası ile tecziye edilmesine karar vermiştir. Mahkeme, bu hapis cezasının bir gün karşılığının 20 TL'den paraya çevrilmesine ve sanık T.Y.nin 15.000 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına karar vermiştir.

26. Başvurucular anılan karara karşı temyiz yoluna başvurmuşlardır. Yargıtay 12. Ceza Dairesi 15/9/2014 tarihinde, başvurucuların temyiz itirazlarını yerinde görmeyip sanık T.Y. hakkında kurulan mahkûmiyet hükmünün düzeltilerek -yanlış hesaplanan adli para cezasının 15.000 TL yerine 15.200 TL olması- onanmasına karar vermiştir.

27. Bu karar 17/12/2014 tarihinde başvurucuların vekiline tebliğ edilmiştir.

28. Başvurucular, bunun üzerine 9/1/2015 tarihinde 2015/511 numaralı bireysel başvuruyu yapmışlardır.

B. İşverenler Aleyhine Açılan Tazminat Davası Süreci

29. Başvurucular, yakınlarının ölümünde kusurlarının bulunduğu iddiasıyla Y. Yapı End. Tic. Ltd. Şti. ile S. Gemi İnşaat A.Ş. aleyhine 7/3/2007 tarihinde Kartal 1. İş Mahkemesinde 3.000 TL maddi tazminat talepli bir dava açmışlardır. Başvurucular 18/10/2010 tarihinde ise manevi zararlarının karşılanması istemiyle toplam 450.000 TL talepli ayrı bir dava açmışlardır. Bu dava, Kartal 1. İş Mahkemesinde görülen dava ile birleştirilmiştir.

30. Davalı Y. Yapı End. Tic. Ltd. Şti., Kartal 1. İş Mahkemesine sunduğu dilekçelerde özetle kazanın işçinin kusurundan kaynaklandığını, işyerinde gerekli tedbirlerinin alındığını, işçilere iş güvenliği eğitiminin verildiğini, gerekli teçhizatın sağlandığını, kazada hayatını kaybeden işçinin eşinin (başvurucu Güler Ayyıldız) kazadan önce evini terk ettiğini, bu sebeple bu kişinin destekten yoksun kalma tazminatından yararlanamayacağını belirterek davanın reddedilmesini talep etmiştir. Diğer davalı S. Gemi İnşaat A.Ş. ise kazada hayatını kaybeden işçinin kendi işçisi olmadığını belirterek davanın reddedilmesi gerektiğini savunmuştur.

31. Kartal 1. İş Mahkemesi, kusur durumuna ilişkin İş Sağlığıve Güvenliği Uzmanı M.R.Y. adlı kişiden bilirkişi raporu almıştır. Söz konusu raporda, Y. Yapı End. Tic. Ltd. Şti.nin %50, S. Gemi İnşaat A.Ş.nin %25 ve başvurucuların yakını H.A.nın %25 kusurlu olduğu belirtilmiştir. Raporda; kusur tespiti ile ilgili değerlendirme yapılırken özellikle çalışma alanının altına güvenlik ağı gerilmemiş olmasına, H.A.nın emniyet kemeri kullanmasının sağlanmamış olmasına ve dava dosyasında H.A.ya iş güvenliği eğitiminin verildiğine ilişkin bilgi ve belge olmamasına vurgu yapılmıştır. Bu rapora davalı Y. Yapı End. Tic. Ltd. Şti.nin itiraz etmesi üzerine olay hakkında yeni bir rapor alınmıştır. Üç kişilik bir heyet tarafından hazırlanan 30/6/2010 tarihli bu raporda da önceki rapordaki kusur oranlarının olayın oluşuna uygun olduğu belirtilmiştir. Bu raporda Y. Yapı End. Tic. Ltd. Şti.nin %48, bu Şirketin iş güvenliği sorumlusu olan Y.Y.nin ise %2 oranında kusurlu olduğu belirtilmiştir. Raporda S. Gemi İnşaat A.Ş.nin %23, bu Şirketin iş güvenliği sorumlu yardımcısı olan M.Y.nin ise %2 oranında kusurlu olduğu ifade edilmiştir. Raporda, başvurucuların yakınına ise %25 oranında kusur atfedilmiştir.

32. Kartal 1. İş Mahkemesi başvurucuların zararlarının hesaplanması için de bilirkişi raporu aldırmıştır. Başvurucuların vekili 1/11/2010 tarihinde ıslah talebinde bulunarak başvuruculardan Güler Ayyıldız için talep edilen 1.000 TL maddi tazminatı 53.663,53 TL ye -zararın hesaplanması ile ilgili olarak alınan bilirkişi raporu doğrultusunda- yükseltmiştir.

33. Kartal 1. İş Mahkemesi 9/11/2010 tarihinde dava dosyasında bulunan bilgi ve belgeleri dikkate alarak bilirkişi raporları doğrultusunda davanın kısmen kabulüne karar vermiştir. Kartal 1. İş Mahkemesi, evlenme ihtimali indirimi ile Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) tarafından yapılan ödemeleri dikkate alarak başvuruculardan Güler Ayyıldız lehine 47.981.75 TL maddi tazminata hükmetmiştir. Kartal 1. İş Mahkemesi, Hüseyin Ayyıldız ile Merve Ayyıldız'ın maddi zararlarından SGK tarafından bağlanan gelirlerin son peşin sermaye değerleri mahsup edildiğinde maddi zararlarının bulunmadığı sonucuna ulaşmıştır. Kartal 1. İş Mahkemesi manevi tazminat talepleri ile ilgili olarak ise Güler Ayyıldız lehine 75.000 TL, Hüseyin Ayyıldız ile Merve Ayyıldız lehine ise 50.000 TL manevi tazminata hükmetmiştir. Kartal 1. İş Mahkemesi ayrıca kabul edilen maddi tazminat miktarı üzerinden hesaplanan 5.478 TL ile kabul edilen manevi tazminat miktarı üzerinden hesaplanan 14.200 TL tutarındaki vekâlet ücretinin davalılardan alınarak davacılara verilmesine, reddedilen manevi tazminat miktarı üzerinden hesaplanan 14.200 TL tutarındaki vekâlet ücretinin ise davacılardan alınarak davalılara verilmesine karar vermiştir.

34. Bu karar taraflarca temyiz edilmiştir. Başvurucular temyiz dilekçesinde özetle hükmedilen tazminatların mağduriyetlerini gidermekten uzak olduğunu, bunun yanı sıra 14.200 TL vekâlet ücreti ödemek zorunda olduklarını belirtmişlerdir. Davalılar ise diğer bazı iddiaların yanı sıra savunma haklarının ihlal edildiği iddiasını ileri sürmüşlerdir.

35. Yargıtay 21. Hukuk Dairesi manevi zararların tazminine ilişkin 18/10/2010 tarihli dava dilekçesinin (bkz. § 29), bu dava sonucunda verilen birleştirme kararının, birleştirme kararı sonrası alınan hesap bilirkişisi raporunun ve bu rapor üzerine davacıların sunduğu ıslah dilekçesinin davalı Y. Yapı End. Tic. Ltd. Şti. avukatına 5/11/2010 tarihinde tebliğ edildiğini, davalı avukatın bu belgelere ve karara karşı beyanda bulunmak üzere süre istemesine rağmen yerel mahkemece bu istek hakkında olumlu ya da olumsuz bir karar verilmeden yargılamanın sona erdirildiğini belirterek davalı Y. Yapı End. Tic. Ltd. Şti.nin savunma hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşmıştır. Yargıtay 21. Hukuk Dairesi, bu durumun bozma nedeni olduğunu ifade etmiştir. Bozma kararında ayrıca reddedilen maddi tazminat miktarı üzerinden davalılar lehine vekâlet ücretine hükmedilmemesinin de hatalı olduğu ifade edilmiştir. Yargıtay 21. Hukuk Dairesi, tarafların diğer temyiz itirazlarının ise reddine karar vermiştir.

36. Bozma kararından sonra yargılamaya Kartal 1. İş Mahkemesi devam etmiştir. Yargılama devam ederken yeni adliyenin açılması üzerine dava İstanbul Anadolu 13. İş Mahkemesinin 2013/694 esasına kaydedilmiş ve yargılamaya bu Mahkeme devam etmiştir.

37. Bozma kararından sonra ek bilirkişi raporu (zararların hesaplanmasına ilişkin) alınmıştır. Ek bilirkişi raporu, önceki rapordan sonra yürürlüğe giren asgari ücret artışları ile başka bazı hususlar dikkate alınarak hazırlanmıştır.

38. Başvurucular, ek bilirkişi raporundaki verileri dikkate alarak Güler Ayyıldız için 44.535,31 TL, Merve Ayyıldız için 422,98 TL daha destekten yoksun kalma tazminatı doğduğunu belirterek ayrı bir dava açmıştır. Bu dava, İstanbul Anadolu 13. İş Mahkemesinde görülen dava ile birleştirilmiştir.

39. İstanbul Anadolu 13. İş Mahkemesi 28/3/2013 tarihinde, dava kapsamında alınan bilirkişi raporları doğrultusunda davanın kısmen kabulüne karar vermiştir. Mahkeme, evlenme ihtimali indirimi ile Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) tarafından yapılan ödemeleri dikkate alarak başvuruculardan Güler Ayyıldız lehine 90.241,57 TL maddi tazminata hükmetmiştir. Mahkeme, Hüseyin Ayyıldız lehine 1.000 TL, Merve Ayyıldız lehine 1.422,98 TL maddi tazminata hükmetmiştir. Mahkeme, manevi tazminat talepleri ile ilgili olarak ise Güler Ayyıldız lehine 75.000 TL, Hüseyin Ayyıldız ile Merve Ayyıldız'ın her birine ayrı ayrı 50.000 TL manevi tazminata hükmetmiştir. Mahkeme ayrıca kabul edilen maddi tazminat miktarı üzerinden hesaplanan 9.463,16 TL ile kabul edilen manevi tazminat miktarı üzerinden hesaplanan 14.950 TL tutarındaki vekâlet ücretinin davalılardan alınarak davacılara verilmesine; reddedilen maddi tazminat miktarı üzerinden hesaplanan 955 TL ile reddedilen manevi tazminat miktarı üzerinden hesaplanan 14.200 TL tutarındaki vekâlet ücretinin davacılardan alınarak davalılara verilmesine karar vermiştir.

40. Taraflarca temyiz edilen bu karar Yargıtay 21. Hukuk Dairesinin 12/11/2013 tarihli kararıyla bozulmuştur. Kararın ilgili kısmı şöyledir:

"(...)

Somut olayda,09.10.2011 tarihli hükme karşıdavacılar vekilinin maddi tazminata yönelik temyiz itirazlarının red edilmesi nedeniyle davalı şirketler yararına oluşan usuli kazanılmış hak durumu dikkate alınmadan, 28.03.2013 tarihli ikinci kararda davacı çocuklar yararına maddi tazminata hükmedilmesi ile davacı eş yararına ilk hükümdeki miktardan daha fazla maddi tazminata karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.

3- Manevi tazminata yönelik temyiz itirazlarına gelince;

Borçlar Kanunu’nun 47. maddesi hükmüne göre hakimin, özel halleri göz önünde tutarak manevi zarar adı ile hak sahibine verilmesine karar vereceği bir para tutarı adalete uygun olmalıdır. Hükmedilecek bu para, zarara uğrayanda manevi huzuru doğurmayı gerçekleştirecek tazminata benzer bir fonksiyonu olan özgün bir nitelik taşır. Bir ceza olmadığı gibi, mamelek hukukuna ilişkin zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir. O halde, bu tazminatın sınırı onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek miktar, mevcut halde elde edilmek istenilen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. 22.06.1966 günlü ve 7/7 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı’nın gerekçesinde takdir olunacak manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hal ve şartlar da açıkça gösterilmiştir. Bunlar her olaya göre değişebileceğinden hakim, bu konuda takdir hakkını kullanırken ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir.

Hakimin, bu takdir hakkını kullanırken, ülkenin ekonomik koşulları, tarafların sosyal ve ekonomik durumları, paranın satın alma gücü, tarafların kusur durumu, olayın ağırlığı, olay tarihi gibi özellikleri göz önünde tutması, bunun yanında olayın işverenin işçi sağlığı ve güvenliği önlemlerini yeterince almamasından kaynaklandığı da gözetilerek gelişen hukuktaki yaklaşıma da uygun olarak tatmin duygusu yanında caydırıcılık uyandıran oranda manevi tazminat takdir edilmesi gerektiği açıkça ortadadır. ( HGK 23/06/2004, 13/291-370 )

Bu ilkeler gözetildiğinde, davacı eş yararına hükmedilen 75.000,00 TL manevi tazminat ile davacı çocuklar yararına hükmedilen 50.000,00 TL manevi tazminatların fazlaolduğu ortadadır.

O halde, davalıların bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır."

41. İstanbul Anadolu 13. İş Mahkemesi, bozma kararına uyarak Güler Ayyıldız lehine 47.981.75 TL maddi tazminata hükmetmiştir. Mahkeme, Hüseyin Ayyıldız ile Merve Ayyıldız'ın maddi tazminat taleplerinin ise SGK tarafından yapılan ödemeler nedeniyle maddi zararlarının bulunmadığı gerekçesiyle reddine karar vermiştir. Mahkeme, Güler Ayyıldız lehine 50.000 TL, Hüseyin Ayyıldız ile Merve Ayyıldız'ın her birine ayrı ayrı 25.000 TL manevi tazminata hükmetmiştir. Mahkeme ayrıca kabul edilen maddi tazminat miktarı üzerinden hesaplanan 5.577,99 TL tutarındaki vekâlet ücreti ile kabul edilen manevi tazminat miktarı üzerinden hesaplanan 10.400 TL tutarındaki vekâlet ücretinin davalılardan alınarak davacılara verilmesine, reddedilen maddi tazminat miktarı üzerinden hesaplanan 6.090,52 TL tutarındaki vekâlet ücreti ile reddedilen manevi tazminat miktarı üzerinden hesaplanan 10.400 TL tutarındaki vekâlet ücretinin ise davacılardan alınarak davalılara verilmesine karar vermiştir.

42. Yargıtay 21. Hukuk Dairesi 28/10/2014 tarihinde anılan kararın düzeltilerek onanmasına karar vermiştir. Yargıtay Yirmibirinci Hukuk Dairesi, reddedilen maddi tazminat miktarı üzerinden hesaplanan 6.090,52 TL tutarındaki vekâlet ücretini 5.832,99 olarak, ayrıca yerel mahkeme kararının yargılama masrafına ilişkin başka bir kısmını daha düzeltmiştir.

43. Bu karar 6/1/2015 tarihinde başvurucuların vekiline tebliğ edilmiştir.

44. Başvurucular, bunun üzerine 4/2/2015 tarihinde 2015/2095 numaralı bireysel başvuruyu yapmışlardır.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Ulusal Hukuk

45. 22/5/2003 tarihli ve 4857 sayılı İş Kanunu'nun "Amaç ve kapsam" kenar başlıklı 1. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

"Bu Kanunun amacı işverenler ile bir iş sözleşmesine dayanarak çalıştırılan işçilerin çalışma şartları ve çalışma ortamına ilişkin hak ve sorumluluklarını düzenlemektir."

46. 4857 sayılı Kanun'un olayın meydana geldiği tarihte yürürlükte bulunan "İşverenlerin ve işçilerin yükümlülükleri" kenar başlıklı 77. maddesinin birinci ve ikinci fıkraları şöyledir:

"İşverenler işyerlerinde iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması için gerekli her türlü önlemi almak, araç ve gereçleri noksansız bulundurmak, işçiler de iş sağlığı ve güvenliği konusunda alınan her türlü önleme uymakla yükümlüdürler.

İşverenler işyerinde alınan iş sağlığı ve güvenliği önlemlerine uyulup uyulmadığını denetlemek, işçileri karşı karşıya bulundukları mesleki riskler, alınması gerekli tedbirler, yasal hak ve sorumlulukları konusunda bilgilendirmek ve gerekli iş sağlığı ve güvenliği eğitimini vermek zorundadırlar. Yapılacak eğitimin usul ve esasları Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir."

47. 4857 sayılı Kanun'un olayın meydana geldiği tarihte yürürlükte bulunan "İşin durdurulması veya işyerinin kapatılması" kenar başlıklı 79. maddesinin birinci fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:

"Bir işyerinin tesis ve tertiplerinde, çalışma yöntem ve şekillerinde, makine ve cihazlarında işçilerin yaşamı için tehlikeli olan bir husus tespit edilirse, bu tehlike giderilinceye kadar işyerlerini iş sağlığı ve güvenliği bakımından denetlemeye yetkili iki müfettiş, bir işçi ve bir işveren temsilcisi ile Bölge Müdüründen oluşan beş kişilik bir komisyon kararıyla, tehlikenin niteliğine göre iş tamamen veya kısmen durdurulur veya işyeri kapatılır (...)"

48. 4857 sayılı Kanun'un olayın meydana geldiği tarihte yürürlükte bulunan "İş sağlığı ve güvenliği kurulu" kenar başlıklı 80. maddesinin birinci ve ikinci fıkraları şöyledir:

"Bu Kanuna göre sanayiden sayılan, devamlı olarak en az elli işçi çalıştıran ve altı aydan fazla sürekli işlerin yapıldığı işyerlerinde her işveren bir iş sağlığı ve güvenliği kurulu kurmakla yükümlüdür.

İşverenler iş sağlığı ve güvenliği kurullarınca iş sağlığı ve güvenliği mevzuatına uygun olarak verilen kararları uygulamakla yükümlüdürler."

49. 4857 sayılı Kanun'un olayın meydana geldiği tarihte yürürlükte bulunan "İş yeri hekimleri" kenar başlıklı 81. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

"Devamlı olarak en az elli işçi çalıştıran işverenler, Sosyal Sigortalar Kurumunca sağlanan tedavi hizmetleri dışında kalan, işçilerin sağlık durumunun ve alınması gereken iş sağlığı ve güvenliği önlemlerinin sağlanması, ilk yardım ve acil tedavi ile koruyucu sağlık hizmetlerini yürütmek üzere işyerindeki işçi sayısına ve işin tehlike derecesine göre bir veya daha fazla işyeri hekimi çalıştırmak ve bir işyeri sağlık birimi oluşturmakla yükümlüdür."

50. 4857 sayılı Kanun'un olayın meydana geldiği tarihte yürürlükte bulunan "İş güvenliği ile görevli mühendis veya teknik elemanlar" kenar başlıklı 82. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

"Bu Kanuna göre sanayiden sayılan, devamlı olarak en az elli işçi çalıştıran ve altı aydan fazla sürekli işlerin yapıldığı işyerlerinde işverenler, işyerinin iş güvenliği önlemlerinin sağlanması, iş kazalarının ve meslek hastalıklarının önlenmesi için alınacak önlemlerin belirlenmesi ve uygulanmasının izlenmesi hizmetlerini yürütmek üzere işyerindeki işçi sayısına, işyerinin niteliğine ve tehlikelilik derecesine göre bir veya daha fazla mühendis veya teknik elemanı görevlendirmekle yükümlüdürler."

51. 4857 sayılı Kanun'un olayın meydana geldiği tarihte yürürlükte bulunan "İşçilerin hakları" başlıklı 83. maddesi şöyledir:

"İşyerinde iş sağlığı ve güvenliği açısından işçinin sağlığını bozacak veya vücut bütünlüğünü tehlikeye sokacak yakın, acil ve hayati bir tehlike ile karşı karşıya kalan işçi, iş sağlığı ve güvenliği kuruluna başvurarak durumun tespit edilmesini ve gerekli tedbirlerin alınmasına karar verilmesini talep edebilir. Kurul aynı gün acilen toplanarak kararını verir ve durumu tutanakla tespit eder. Karar işçiye yazılı olarak bildirilir.

İş sağlığı ve güvenliği kurulunun bulunmadığı işyerlerinde talep, işveren veya işveren vekiline yapılır. İşçi tesbitin yapılmasını ve durumun yazılı olarak kendisine bildirilmesini isteyebilir. İşveren veya vekili yazılı cevap vermek zorundadır.

Kurulun işçinin talebi yönünde karar vermesi halinde işçi, gerekli iş sağlığı ve güvenliği tedbiri alınıncaya kadar çalışmaktan kaçınabilir.

İşçinin çalışmaktan kaçındığı dönem içinde ücreti ve diğer hakları saklıdır.

İş sağlığı ve güvenliği kurulunun kararına ve işçinin talebine rağmen gerekli tedbirin alınmadığı işyerlerinde işçiler altı iş günü içinde, bu Kanunun 24 üncü maddesinin (I) numaralı bendine uygun olarak belirli veya belirsiz süreli hizmet akitlerini derhal feshedebilir.

Bu Kanunun 79 uncu maddesine göre işyerinde işin durdurulması veya işyerinin kapatılması halinde bu madde hükümleri uygulanmaz."

52. 31/5/2006 tarihli ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu'nun "İş kazasının tanımı, bildirilmesi ve soruşturulması" kenar başlıklı 13. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:

"İş kazası;

a) Sigortalının işyerinde bulunduğu sırada,

 (...)

meydana gelen ve sigortalıyı hemen veya sonradan bedenen ya da ruhen engelli hâle getiren olaydır."

53. 5510 sayılı Kanun'un olayın meydana geldiği tarihte yürürlükte bulunan "İş kazası, meslek hastalığı, hastalık ve analık sigortasından sağlanan haklar" kenar başlıklı 16. maddesinin birinci fıkrasının ilgili kısımları şöyledir:

"İş kazası veya meslek hastalığı halleri nedeniyle sağlanan haklar şunlardır:

 (...)

c) İş kazası veya meslek hastalığı sonucu ölen sigortalının hak sahiplerine; gelir bağlanması.

d) Gelir bağlanmış olan eş ve çocuklara; evlenme ödeneği verilmesi.

e) İş kazası ve meslek hastalığı sonucu ölen sigortalı için; cenaze ödeneği verilmesi."

54. 5510 sayılı Kanun'un "İş kazası ve meslek hastalığı ile hastalık bakımından işverenin ve üçüncü kişilerin sorumluluğu" kenar başlıklı 21. maddesinin birinci ve dördüncü fıkraları şöyledir:

"İş kazası ve meslek hastalığı, işverenin kastı veya sigortalıların sağlığını koruma ve iş güvenliği mevzuatına aykırı bir hareketi sonucu meydana gelmişse, Kurumca sigortalıya veya hak sahiplerine bu Kanun gereğince yapılan veya ileride yapılması gereken ödemeler ile bağlanan gelirin başladığı tarihteki ilk peşin sermaye değeri toplamı, sigortalı veya hak sahiplerinin işverenden isteyebilecekleri tutarlarla sınırlı olmak üzere, Kurumca işverene ödettirilir. İşverenin sorumluluğunun tespitinde kaçınılmazlık ilkesi dikkate alınır.

 (...)

İş kazası, meslek hastalığı ve hastalık, üçüncü bir kişinin kusuru nedeniyle meydana gelmişse, sigortalıya ve hak sahiplerine yapılan veya ileride yapılması gereken ödemeler ile bağlanan gelirin başladığı tarihteki ilk peşin sermaye değerinin yarısı, zarara sebep olan üçüncü kişilere ve şayet kusuru varsa bunları çalıştıranlara rücû edilir. "

55. 9/12/2003 tarihli ve 25311 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan İş Sağlığı ve Güvenliği Yönetmeliği'nin 5. maddesi şöyledir:

"İşverenlerin yükümlülükleri ile ilgili genel hükümler aşağıda belirtilmiştir:

a) İşveren, işle ilgili her konuda işçilerin sağlık ve güvenliğini korumakla yükümlüdür.

b) İşverenin iş sağlığı ve güvenliği konusunda işyeri dışındaki uzman kişi veya kuruluşlardan hizmet alması bu konudaki sorumluluğunu ortadan kaldırmaz.

c) İşçilerin iş sağlığı ve güvenliği konusundaki yükümlülükleri, işverenin sorumluluğu ilkesini etkilemez."

56. İş Sağlığı ve Güvenliği Yönetmeliği'nin 6. maddesi şöyledir:

"İşveren aşağıda belirtilen sağlık ve güvenlikle ilgili hususları yerine getirmekle yükümlüdür:

a) İşveren, işçilerin sağlığını ve güvenliğini korumak için mesleki risklerin önlenmesi, eğitim ve bilgi verilmesi dahil gerekli her türlü önlemi almak, organizasyonu yapmak, araç ve gereçleri sağlamak zorundadır.

İşveren, sağlık ve güvenlik önlemlerinin değişen şartlara uygun hale getirilmesi ve mevcut durumun sürekli iyileştirilmesi amaç ve çalışması içinde olacaktır.

b) İşveren, sağlık ve güvenliğin korunması ile ilgili önlemlerin alınmasında aşağıdaki genel prensiplere uyacaktır:

1) Risklerin önlenmesi,

2) Önlenmesi mümkün olmayan risklerin değerlendirilmesi,

3) Risklerle kaynağında mücadele edilmesi,

4) İşin kişilere uygun hale getirilmesi için, özellikle işyerlerinin tasarımında, iş ekipmanları, çalışma şekli ve üretim metodlarının seçiminde özen gösterilmesi, özellikle de monoton çalışma ve önceden belirlenmiş üretim temposunun hafifletilerek bunların sağlığa olumsuz etkilerinin en aza indirilmesi,

5) Teknik gelişmelere uyum sağlanması,

6) Tehlikeli olanların, tehlikesiz veya daha az tehlikeli olanlarla değiştirilmesi,

7) Teknolojinin, iş organizasyonunun, çalışma şartlarının, sosyal ilişkilerin ve çalışma ortamı ile ilgili faktörlerin etkilerini kapsayan genel bir önleme politikasının geliştirilmesi,

8) Toplu korunma önlemlerine, kişisel korunma önlemlerine göre öncelik verilmesi,

9) İşçilere uygun talimatların verilmesi.

c) İşveren, işyerinde yapılan işlerin özelliklerini dikkate alarak;

1) Kullanılacak iş ekipmanının, kimyasal madde ve preparatların seçimi, işyerindeki çalışma düzeni gibi konular da dahil işçilerin sağlık ve güvenliği yönünden tüm riskleri değerlendirir. Bu değerlendirme sonucuna göre; işverence alınan önleyici tedbirler ile seçilen çalışma şekli ve üretim yöntemleri, işçilerin sağlık ve güvenlik yönünden korunma düzeyini yükseltmeli ve işyerinin idari yapılanmasının her kademesinde uygulanmalıdır.

2) Bir işçiye herhangi bir görev verirken, işçinin sağlık ve güvenlik yönünden uygunluğunu göz önüne alır.

3) Yeni teknolojinin planlanması ve uygulanmasının, seçilecek iş ekipmanının çalışma ortam ve koşullarına, işçilerin sağlığı ve güvenliğine etkisi konusunda işçiler veya temsilcileri ile istişarede bulunur.

4) Ciddi tehlike bulunduğu bilinen özel yerlere sadece yeterli bilgi ve talimat verilen işçilerin girebilmesi için uygun önlemleri alır.

d) Aynı işyerinin birden fazla işveren tarafından kullanılması durumunda işverenler, yaptıkları işin niteliğini dikkate alarak; iş sağlığı ve güvenliği ile iş hijyeni önlemlerinin uygulanmasında işbirliği yapar, mesleki risklerin önlenmesi ve bunlardan korunma ile ilgili çalışmaları koordine eder, birbirlerini ve birbirlerinin işçi veya işçi temsilcilerini riskler konusunda bilgilendirirler.

e) İş sağlığı ve güvenliği ile iş hijyeni konusunda alınacak önlemler hiç bir şekilde işçilere mali yük getirmez."

57. İş Sağlığı ve Güvenliği Yönetmeliği'nin 7. maddesi şöyledir:

"İşyerinde sağlık ve güvenlikle ilgili koruyucu ve önleyici hizmetlerin yerine getirilmesi için aşağıda belirtilen hususlara uyulacaktır:

a) Bu Yönetmeliğin 5 ve 6 ncı maddelerinde belirtilen yükümlülükler saklı kalmak kaydıyla, işveren, işyerindeki sağlık ve güvenlik risklerini önlemek ve koruyucu hizmetleri yürütmek üzere, işyerinden bir veya birden fazla kişiyi görevlendirir.

b) Sağlık ve güvenlikle görevli kişiler, işyerinde bu görevlerini yürütmeleri nedeniyle hiçbir şekilde dezavantajlı duruma düşmezler. Bu kişilere, söz konusu görevlerini yapabilmeleri için yeterli zaman verilir.

c) İşyerinde bu görevleri yürütebilecek nitelikte personel bulunmaması halinde, işveren dışarıdan bu konuda yeterlik belgesi olan uzman kişi veya kuruluşlardan hizmet alır.

d) İşveren hizmet aldığı kişi veya kuruluşlara, işçilerin sağlık ve güvenliğini etkilediği bilinen veya etkilemesi muhtemel faktörler hakkında bilgi verir. Bu kişi veya kuruluşlar, bu Yönetmeliğin 10 uncu maddesinin (b) bendinde sözü edilen işçiler ve bu işçilerin işverenleri hakkındaki gerekli bilgilere de ulaşabilmelidirler.

e) İşyerinde sağlık ve güvenlik hizmetlerini yürütmek üzere:

1) Görevlendirilen kişiler gerekli nitelik, bilgi ve beceriye sahip olacaktır.

2) Dışarıdan hizmet alınan kişi veya kuruluşlar gerekli kişisel beceri, mesleki bilgi ve donanıma sahip olacaktır.

3) Görevlendirilen kişiler veya dışarıdan hizmet alınan kişi veya kuruluşların sayısı; işyerinin büyüklüğü, maruz kalınabilecek tehlikeler ve işçilerin işyerindeki dağılımı dikkate alınarak, koruyucu ve önleyici çalışmaların organizasyonunu yapmaya ve yürütmeye yeterli olacaktır.

f) İşyeri içindeki veya dışındaki kişi veya kuruluşların bu maddede belirtilen sağlık ve güvenlik risklerini önleme ve risklerden korunma ile ilgili görev ve sorumlulukları açık olarak belirlenir. Bu kişi ve kuruluşlar gerektiğinde birlikte çalışırlar.

g) İşverenin yeterli mesleki bilgi, beceri ve donanıma sahip olması halinde, işyerinin büyüklüğü, işin niteliği ve işçi sayısı dikkate alınarak bu maddenin (a) bendinde belirtilen hususların yerine getirilmesi sorumluluğunu kendisi üstlenebilir.

h) İş sağlığı ve güvenliği konularında hizmet verecek kişi ve kuruluşların nitelikleri ve belgelendirilmesi ile işverenin sorumluluğu hangi hallerde üstlenebileceği ile ilgili usul ve esaslar Bakanlık tarafından belirlenir."

58. İş Sağlığı ve Güvenliği Yönetmeliği'nin 12. maddesi şöyledir:

"İşyerinde sağlık ve güvenliğin sağlanması ve sürdürülebilmesi için;

a) İşveren, her işçinin çalıştığı yere ve yaptığı işe özel bilgi ve talimatları da içeren sağlık ve güvenlik eğitimi almasını sağlamak zorundadır. Bu eğitim özellikle;

1) İşe başlanmadan önce,

2) Çalışma yeri veya iş değişikliğinde,

3) İş ekipmanlarının değişmesi halinde,

4) Yeni teknoloji uygulanması halinde,

yapılır.

Eğitim, değişen ve yeni ortaya çıkan risklere uygun olarak yenilenir ve gerektiğinde periyodik olarak tekrarlanır.

b) İşveren, başka işyerlerinden çalışmak üzere kendi işyerine gelen işçilerin yaptıkları işlerde karşılaşacakları sağlık ve güvenlik riskleri ile ilgili yeterli bilgi ve talimat almalarını sağlar.

c) Sağlık ve güvenlik ile ilgili özel görevi bulunan işçi temsilcileri özel olarak eğitilir.

d) (a) ve (c) bentlerinde belirtilen eğitim, işçilere veya temsilcilerine herhangi bir mali yük getirmez ve eğitimlerde geçen süre çalışma süresinden sayılır."

59. İş Sağlığı ve Güvenliği Yönetmeliği'nin 13. maddesi şöyledir:

"İşçiler işyerinde sağlık ve güvenlikle ilgili aşağıda belirtilen hususlara uymakla yükümlüdür:

a) İşçiler, davranış ve kusurlarından dolayı, kendilerinin ve diğer kişilerin sağlık ve güvenliğinin olumsuz etkilenmemesi için azami dikkati gösterirler ve görevlerini, işveren tarafından kendilerine verilen eğitim ve talimatlar doğrultusunda yaparlar.

b) İşçiler, işveren tarafından kendilerine verilen eğitim ve talimatlar doğrultusunda, özellikle;

1) Makina, cihaz, araç, gereç, tehlikeli madde, taşıma ekipmanı ve diğer üretim araçlarını doğru şekilde kullanmak,

2) Kendilerine sağlanan kişisel koruyucu donanımı doğru kullanmak ve kullanımdan sonra muhafaza edildiği yere geri koymak,

3) İşyerindeki makina, cihaz, araç, gereç, tesis ve binalardaki güvenlik donanımlarını kurallara uygun olarak kullanmak ve bunları keyfi olarak çıkarmamak ve değiştirmemek,

4) İşyerinde sağlık ve güvenlik için ciddi ve ani bir tehlike olduğu kanaatine vardıkları herhangi bir durumla karşılaştıklarında veya koruma tedbirlerinde bir aksaklık ve eksiklik gördüklerinde, işverene veya sağlık ve güvenlik işçi temsilcisine derhal haber vermek,

5) İşyerinde, sağlık ve güvenliğin korunması için teftişe yetkili makam tarafından belirlenen zorunlulukların yerine getirilmesinde, işverenle veya sağlık ve güvenlik işçi temsilcisi ile işbirliği yapmak,

6) İşveren tarafından güvenli çalışma ortam ve koşullarının sağlanması ve kendi yaptıkları işlerde sağlık ve güvenlik yönünden risklerin önlenmesinde, işveren veya sağlık ve güvenlik işçi temsilcisi ile mevzuat uygulamaları doğrultusunda işbirliği yapmak,

ile yükümlüdürler."

B. Uluslararası Hukuk

60. 1961 tarihli Avrupa Sosyal Şartı’nın yerini almak üzere Avrupa Konseyi tarafından 1996 tarihinde kabul edilen (gözden geçirilmiş) Avrupa Sosyal Şartı'nın "Güvenli ve sağlıklı çalışma koşulları hakkı" kenar başlıklı 3. maddesi şöyledir:

"Âkit Taraflar, işverenlerin ve çalışanların örgütlerine danışarak, güvenli ve sağlıklı çalışma koşullarına sahip olma hakkının etkili bir biçimde kullanılmasını sağlamak üzere;

1- İş güvenliği, iş sağlığı ve çalışma ortamı hakkında tutarlı bir ulusal politika oluşturmayı, uygulamayı ve bunu belli aralıklarla gözden geçirmeyi, bu politikanın temel hedefi, iş güvenliği ve iş sağlığını iyileştirmeyi ve özellikle çalışma ortamının doğasından kaynaklanan tehlike sebeplerini en aza indirmek yoluyla, çalışma sırasında ortaya çıkan ya da bununla bağlantılı olan hastalıkları ve kazaları önlemeyi;

2- Güvenlik ve sağlık alanlarında yönetmelikler hazırlamayı;

3- Denetim yoluyla bu yönetmeliklerin uygulanmasını sağlamayı;

4- Tüm çalışanlar için, aslen koruma ve danışmanlık işlevlerine sahip iş sağlığı hizmetlerinin geliştirilmesini desteklemeyi;

taahhüt ederler."

61. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) "Yaşam hakkı" kenar başlıklı 2. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:

"Herkesin yaşam hakkı yasayla korunur(...)"

62. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) göre inşaat alanlarında yürütülen faaliyetler doğaları gereği tehlikeli nitelikte olmaları nedeniyle insan yaşamına yönelik risk teşkil edebilecek mahiyettedir. Bu nedenle devletin, -faaliyetin kendine özgü koşullarına bağlı düzenlemeler yapmak da dâhil olmak üzere- bireylerin güvenliğini sağlamaya yönelik gerekli makul önlemleri alması gerekir (Cevrioğlu/Türkiye, B. No: 69546/12, 4/10/2016, § 57).

63. AİHM; Sofya'da bir şantiyede inşaat işçisi olarak çalışan kişinin yapı iskelesinden düşerek yaşamını yitirmesi üzerine, ölen kişinin annesi ve babası tarafından ceza soruşturması yolu tüketildikten sonra yapılan bireysel başvuruda anne ve babanın Bulgar hukukunda etkili bir hukuki çare olan tazminat yoluna başvurmadığına özellikle vurgu yaparak kabul edilemezlik kararı vermiştir (Kostovi/Bulgaristan, B. No: 28511/11, 15/4/2014, §§ 1-35).

V. İNCELEME VE GEREKÇE

64. Mahkemenin 19/2/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Yaşam Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucuların İddiaları

65. Başvurucular Tuzla Tersanesi'nde çalışan yakınlarının bir şirkete ait sosyal tesisin yapımı sırasında kalıp sökerken 14 metre yüksekten düşerek hayatını kaybettiğini belirtmişlerdir. Başvurucular, söz konusu kazanın işverenler tarafından işçi sağlığı ve iş güvenliği ile ilgili önlemlerin alınmaması, işçi sağlığı ve iş güvenliği ile ilgili eğitimlerin işçiye verilmemiş olması nedenleriyle meydana geldiğini ileri sürmüşlerdir. Başvurucular, tüm bunlara rağmen işverenler aleyhine yürütülen kamu davasında yakınlarına kusur atfedilmesinin silahların eşitliği ilkesini ihlal ettiğini iddia etmişlerdir. Başvurucular, kamu davası sırasında ileri sürdükleri itirazların dikkate alınmadığını ve lehe olan hususların derece mahkemelerince değerlendirilmediğini belirterek adil yargılanma hakkı ile etkili başvuru hakkının ihlal edildiğini iddia etmişlerdir. Başvurucular, kamu davası sonucunda işverenler hakkında olası kasıtla ya da bilinçli taksirle öldürme yerine taksirle öldürme suçundan hüküm kurulduğunu, işverenlerin yeterli olmayan hapis cezaları ile tecziye edildiğini, bu hapis cezalarının ise adli para cezasına çevrildiğini, işverenlerin üst hadden değil de alt sınırdan cezalandırılması nedeniyle adeta ödüllendirildiğini belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir. Başvurucular olay hakkında yürütülen ceza soruşturması ve kovuşturmasının sekiz yılı aşkın bir sürede neticelendiğini belirterek makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini, olayın etkili bir şekilde soruşturulmadığını, sanıklara etkili ceza yöntemlerinin uygulanmadığını belirterek yaşam hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir. Başvurucular, Türkiye'de işçi sağlığı ve iş güvenliği ile ilgili önlemlerin alınıp alınmadığı denetlenmediği için her yıl binden fazla işçinin iş kazası geçirerek yaşamını yitirdiğini ve bu olaylar neticesinde sorumlular hakkında sembolik cezalar verildiğini ileri sürmüşlerdir.

66. Başvurucular açtıkları maddi tazminat talepli ek davanın davalılar lehine usule ilişkin kazanılmış hak oluştuğu gerekçesiyle reddedildiğini oysa somut olayda davalılar lehine usule ilişkin kazanılmış hak doğmadığını, bu hususa ilişkin lehe Yargıtay kararlarının dikkate alınmadığını belirterek silahların eşitliği ilkesi ile adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmişlerdir. Başvurucular, ek maddi tazminat taleplerinin reddedilmesi nedeniyle ayrıca eşitlik ilkesinin ve mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir. Dava sonucunda hükmedilen manevi tazminat miktarlarının da mağduriyetlerini gidermekten oldukça uzak olduğunu, Yargıtayın bozma kararı sonrasında ilk derece mahkemesinin Yargıtay'ın bozma kararına uymasının hâkimlerin bağımsızlığı ilkesine aykırılık teşkil ettiğini belirterek adil yargılanma hakkı ile mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.

2. Değerlendirme

67. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).

68. Başvurucular, yakınlarının ölümü ile neticelenen olayla ilgili olarak kamu görevlileri hakkında herhangi bir ceza ve/veya idari soruşturma başlatılmamasından şikâyet etmedikleri gibi bu olayla ilgili olarak idari yargıda açılmış bir tam yargı davasından da bahsetmemişlerdir. Başvurucular başvuru formunda soyut bir şekilde ve genel bir bilgi verme mahiyetinde Türkiye'de işçi sağlığı ve iş güvenliği ile ilgili önlemlerin alınıp alınmadığı denetlenmediği için her yıl binden fazla işçinin iş kazası geçirerek yaşamını yitirdiğini ve bu olaylar neticesinde sorumlular hakkında sembolik cezalar verildiğini belirtmiş iseler de kamu makamlarının kusuruna ilişkin olarak herhangi bir hukuk yoluna başvurmadıkları için mevcut başvuruda bu kapsamda bir değerlendirme yapılamamıştır.

69. Somut olayda başvurucular, yakınlarının ölüm olayı hakkında iş yeri yetkilileri aleyhine yürütülen ceza davasının kesin bir kararla neticelenmesinden ve olay hakkında işverenler aleyhine iş mahkemesinde açtıkları tazminat davasının kısmen reddedilmesinden sonra bireysel başvuruda bulunmuşlardır. Başvurucular, başvuru formunda genel olarak, gerek iş yeri yetkilileri hakkında yürütülen ceza soruşturması sonucundan gerekse işverenler aleyhine açılan tazminat davasında verilen kararlardan şikâyet ederek etkili bir yargısal korumadan yararlanamadıklarını ileri sürmüşlerdir. Bu itibarla başvurucuların bu başlık altındaki tüm iddialarının bir bütün olarak yaşam hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.

70. Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

 “Herkes, yaşama, maddî ve manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.”

71. Anayasa’nın 5. maddesinin ilgili kısımlarının şöyledir:

 “Devletin temel amaç ve görevleri, (...) kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.”

a. Genel İlkeler

72. Anayasa'nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkı Anayasa'nın 5. maddesiyle birlikte değerlendirildiğinde devlete pozitif ve negatif ödevler yükler (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013, § 50).

73. Devletin negatif bir yükümlülük olarak yetki alanında bulunan hiçbir bireyin yaşamına kasıtlı ve hukuka aykırı olarak son vermeme yükümlülüğünün yanı sıra pozitif bir yükümlülük olarak yine yetki alanında bulunan tüm bireylerin yaşam hakkını gerek kamusal makamların gerek diğer bireylerin gerekse kişinin kendisinin eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı koruma yükümlülüğü bulunmaktadır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, §§ 50, 51).

74. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm organlarının anayasal ödevi olup bu ödevin ihmal edilmesi nedeniyle ortaya çıkan hak ihlallerinin düzeltilmesi idari ve yargısal makamların görevidir. Bu nedenle temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının öncelikle derece mahkemeleri önünde ileri sürülmesi, bu makamlar tarafından değerlendirilmesi ve bir çözüme kavuşturulması esastır (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403, 26/3/2013, § 16).

75. Anayasa Mahkemesi açısından idari makamlar ve derece mahkemeleri tarafından başvurucular lehine bir tedbir ya da kararın alınması suretiyle ihlalin tespit edilmesi ve verilen karar ile bu ihlalin uygun ve yeterli biçimde giderilmesi hâlinde ilgili tarafın artık mağdur olduğu ileri sürülemeyecektir (Sadık Koçak ve diğerleri, B. No. 2013/841, 23/1/2014, § 83).

76. Mağduriyetin giderilmesi, özellikle ihlal edildiği ileri sürülen hakkın niteliği ve ihlali tespit eden kararın gerekçesi ile bu kararın ardından ilgili açısından uğradığı zararların devam edip etmediğine bağlıdır. Başvuruculara sunulan telafi imkânının uygun ve yeterli olup olmadığı kararı, söz konusu anayasal temel hak ve özgürlüğün ihlalinin niteliği gözönünde bulundurularak dava koşullarının tamamının değerlendirilmesi sonucunda verilebilecektir. Bu çerçevede bir başvurucunun mağdur sıfatı, Anayasa Mahkemesi önünde şikâyet ettiği durum için aynı zamanda idari veya yargısal bir kararla kendisine ödenmesine karar verilen tazminata da bağlı olabilecektir (Sadık Koçak ve diğerleri, § 84).

77. Anayasa'nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkı bağlamında mağduriyetin giderilip giderilmediğinin tespiti açısından kasten, saldırı veya kötü muameleler sonucu meydana gelen ölüm olayları ile ihmal sonucu meydana gelen ölüm olayları arasında bir ayrım yapmak gerekir (Mehmet Aydoğan ve Nufer Aydoğan, B. No: 2013/3775, 14/4/2016, § 55).

78. Kasten ya da saldırı veya kötü muameleler sonucu meydana gelen ölüm olaylarına ilişkin davalarda Anayasa'nın 17. maddesi gereğince devletin ölümcül saldırı durumunda sorumluların tespitine ve cezalandırılmalarına imkân verebilecek nitelikte cezai soruşturmalar yürütme yükümlülüğü bulunmaktadır. Bu tür olaylarda, yürütülen idari ve hukuki soruşturmalar ve davalar sonucunda sadece tazminat ödenmesi yaşam hakkı ihlalini gidermek ve mağdur sıfatını ortadan kaldırmak için yeterli değildir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 55).

79. Ancak ihmal nedeniyle meydana gelen ölüm olaylarına ilişkin davalar açısından farklı bir yaklaşımın benimsenmesi gerekir. Buna göre yaşam hakkının veya fiziksel bütünlüğün ihlaline kasten sebebiyet verilmemiş ise etkili bir yargısal sistem kurma yönündeki pozitif yükümlülük, her olayda mutlaka ceza davası açılmasını gerektirmez. Mağdurlara hukuki, idari ve hatta disiplinle ilgili hukuk yollarının açık olması yeterli olabilir(Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 59).

80. Bununla birlikte ihmal suretiyle meydana gelen ölüm olaylarında devlet görevlilerinin ya da kurumlarının bu konuda muhakeme hatasını veya dikkatsizliği aşan bir ihmali olduğu yani olası sonuçların farkında olmalarına rağmen söz konusu makamların kendilerine verilen yetkileri göz ardı ederek tehlikeli bir faaliyet nedeniyle oluşan riskleri bertaraf etmek için gerekli ve yeterli önlemleri almadığı durumlarda -bireyler kendi inisiyatifleriyle ne gibi hukuk yollarına başvurmuş olursa olsun- insanların hayatının tehlikeye girmesine neden olan kişiler aleyhine hiçbir suçlamada bulunulmaması ya da bu kişilerin yargılanmaması Anayasa'nın 17. maddesinin ihlaline neden olabilir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 60).

81. Yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın ileri sürüldüğü tazminat ve tam yargı davalarında, derece mahkemelerinin Anayasa’nın 17. maddesinin gerektirdiği özende bir inceleme yapma yükümlülüğü bulunmaktadır. Bununla birlikte söz konusu özen yükümlülüğü, yaşam hakkı ile ilgili her davada mutlaka mağdurlar lehine bir sonuca varılmasını garanti altına almamaktadır (Aysun Okumuş ve Aytekin Okumuş, B. No: 2013/4086, 20/4/2016, § 73).

b. İlkelerin Olaya Uygulanması

82. Başvuruya konu iş kazası sonucunda meydana gelen ölüm olayıyla ilgili olarak başvurucuların Türk hukuk sisteminde kullanabileceği birden fazla hukuki yol bulunmaktadır. Bu kapsamda başvurucular, yaşanan olay hakkında bir ceza soruşturması başlatılmasını ve olayda kusuru bulunan kişiler hakkında kamu davası açılmasını yetkili Cumhuriyet Başsavcılığından talep edebilirler. İkinci bir yol olarak başvurucular, yakınlarının ölümünden sorumlu olduğunu düşündükleri kişiler aleyhine yetkili ve görevli hukuk mahkemesinde tazminat davası açabilirler. Üçüncü bir yol olarak ise başvurucular, yaşanan olayda hizmet kusuru bulunduğu kanaatinde iseler ilgili kamu idaresi aleyhine idari yargıda tam yargı davası açabilirler. Somut olayda başvurucular, ceza soruşturması yolu ile tazminat davası açma yolunu kullanmışlardır. Başvurucular, yakınlarının ölümü ile neticelenen olayda kamu makamlarının gerekli olan düzenlemeleri ve/veya denetimi yapmadığı şeklinde bir iddiayla herhangi bir kanun yoluna başvurmamışlardır. Bu durumda yaşam hakkı kapsamında devletin sahip olduğu etkili yargısal sistem kurma yönündeki pozitif yükümlülüğün somut olayda yerine getirilip getirilmediği, işyeri yetkilileri hakkında yürütülen ceza soruşturması ile işverenler aleyhine açılan tazminat davasının niteliği ve özelliği dikkate alınarak değerlendirilmelidir.

83. Başvuru formu ve eklerinde başvurucuların yaşadığı üzüntü verici olayın kasıtlı bir tutumdan kaynaklandığını gösteren herhangi bir bilgi ve belge bulunmamaktadır. Olayın meydana geldiği koşullar da bu bağlamda herhangi bir şüphe uyandırmamaktadır. Nitekim başvurucular da söz konusu olayın kasıtlı bir şekilde gerçekleştirildiği yönünde bir iddia ileri sürmemişlerdir.

84. Ceza soruşturması ve kovuşturması neticesinde elde edilen veriler iş yeri yetkililerinin belli ölçüde kusurlarının olduğunu ortaya koysa da etkili yargısal sistem kurma yönündeki pozitif yükümlülüğün somut olayda mutlaka ceza davasını gerektirdiği söylenemez. Yaşam hakkı kapsamındaki etkili yargısal sistem kurma yükümlülüğü, somut olayda başvuruculara hukuk mahkemeleri önünde açabilecekleri bir tazminat davası yolunun sağlanması ile yerine getirilmiş sayılabilir. Bu sebeple somut olayda ceza yargılaması sürecinin ayrıca incelenmesinin gerekmediği değerlendirilmiştir.

85. Başvurucuların açtığı tazminat davası sonucunda çalışma alanının altına güvenlik ağı gerilmemiş olmasına, başvurucuların yakınının emniyet kemeri kullanmasının sağlanamamış olmasına ve dava dosyasında başvurucuların yakınına iş güvenliği eğitiminin verildiğine ilişkin bilgi ve belge olmamasına vurgu yapan bilirkişi raporu doğrultusunda hüküm kurularak işverenlerin somut olayda kusurlu oldukları açıkça kabul edilmiştir. Başka bir anlatımla başvuruya konu olayda yaşam hakkının ihlal edildiği derece mahkemelerince hüküm altına alınmıştır.

86. Başvurucuların açtığı tazminat davası sonucunda ayrıca, başvuru dosyasında objektifliğinden ve yeterliliğinden şüphelenilmesini gerektirecek herhangi bir veri bulunmayan bilirkişi raporu doğrultusunda başvuruculardan Güler Ayyıldız lehine toplam 47.981.75 TL maddi, 50.000 TL manevi; başvuruculardan Hüseyin Ayyıldız ile Merve Ayyıldız lehine ise toplam 50.000 TL manevi tazminata hükmedilmiştir. Başvurucuların diğer taleplerinin ise gerekçesi de açıklanmak suretiyle reddine karar verilmiştir.

87. Başvuru formu ve ekleri incelendiğinde derece mahkemelerince dava dosyasında bulunan bilgi ve belgeler dikkate alınmak ve ilgili hukuk kuralları yorumlanmak suretiyle davanın kısmen kabulüne karar verilerek başvurucular lehine belli bir miktar tazminata hükmedildiği, gerek bilirkişi raporlarının gerekse derece mahkemelerince verilen kararların keyfî olduğundan söz edilemeyeceği, davanın koşullarına göre belirlenen tazminat miktarları ile başvurucuların uğradığı zarar arasında açık bir orantısızlık bulunmadığı, başvurucuların yargılamaya etkin bir şekilde katılıp iddia ve itirazlarını derece mahkemeleri önünde dile getirebilme imkânı elde edebildiği, dolayısıyla mevcut yargısal sistemin somut olayda etkisiz bir şekilde işlediğinden söz edilemeyeceği sonucuna ulaşılmıştır. Somut olayda hâkimlerin bağımsızlığı ve tarafsızlığı ilkesine aykırılık teşkil eden herhangi bir hususun da bulunmadığı değerlendirilmiştir.

88. Somut olayda etkili bir şekilde yürütülen yargılama sonucunda yaşam hakkının ihlal edildiğinin tespit edildiği ve ihlale karşılık olarak uygun ve yeterli tazminata hükmedildiği dikkate alındığında başvurucuların etkili bir yargısal korumadan yararlanamadıkları ve hükmedilen tazminat miktarlarının mağduriyetlerini gidermediği yönündeki şikayetlerinin açıkça dayanaktan yoksun olduğu sonucuna varılmıştır.

89. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

B. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucuların İddiaları

90. Başvurucular işverenler aleyhine açtıkları maddi ve manevi tazminat davasının yedi yıl sekiz ay gibi bir sürede tamamlanması nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.

2. Değerlendirme

91. Ferat Yüksel (B. No: 2014/13828, 12/9/2018, § 26) kararında Anayasa Mahkemesi; yargılamaların makul sürede sonuçlandırılmadığı ya da yargı kararlarının geç veya eksik icra edildiği ya da hiç icra edilmediği iddiasıyla 31/7/2018 tarihinden önce gerçekleştirilen bireysel başvurulara ilişkin olarak Adalet Bakanlığı İnsan Hakları Tazminat Komisyonu Başkanlığına (Tazminat Komisyonu) başvuru imkânının getirilmesine ilişkin yolu ulaşılabilir olma, başarı şansı sunma ve yeterli giderim sağlama kapasitesinin bulunup bulunmadığı yönlerinden inceleyerek bu yolun etkililiğini tartışmıştır.

92. Ferat Yüksel kararında özetle anılan başvuru yolunun kişileri mali külfet altına sokmaması ve başvuruda kolaylık sağlaması nedenleriyle ulaşılabilir olduğu, düzenleniş şekli itibarıyla ihlal iddialarına makul bir başarı şansı sunma kapasitesinden mahrum olmadığı ve tazminat ödenmesine imkân tanıması ve/veya bu mümkün olmadığında başka türlü telafi olanakları sunması nedenleriyle potansiyel olarak yeterli giderim sağlama imkanına sahip olduğu hususunda değerlendirmelerde bulunulmuştur (Ferat Yüksel, §§ 27-34). Bu gerekçeler doğrultusunda Anayasa Mahkemesi, ilk bakışta ulaşılabilir olan ve ihlal iddialarıyla ilgili başarı şansı sunma ve yeterli giderim sağlama kapasitesi olduğu görülen Tazminat Komisyonuna başvuru yolu tüketilmeden yapılan başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincil niteliği ile bağdaşmayacağı sonucuna vararak başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemezlik kararı vermiştir (Ferat Yüksel, §§ 35, 36).

93. Mevcut başvurunun bu kısmı yönünden söz konusu karardan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.

94. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

C. Mahkemeye Erişim Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucuların İddiaları

95. Başvurucular reddedilen maddi ve manevi tazminat miktarları üzerinden oldukça yüksek miktarda vekâlet ücreti ödemek zorunda kalmaları nedeniyle adil yargılanma hakkı ile mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.

2. Değerlendirme

96. Başvurucuların bu başlık altındaki şikâyetlerinin mahkemeye erişim hakkı kapsamında incelenmesi uygun görülmüştür.

97. Mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına gelmektedir. Kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen veya mahkeme kararını anlamsız hâle getiren, bir başka ifadeyle mahkeme kararını önemli ölçüde etkisizleştiren sınırlamalar mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52). Mahkemeye erişim hakkı, kural olarak mutlak bir hak olmayıp sınırlandırılabilen bir haktır. Bununla birlikte getirilecek sınırlandırmaların; hakkın özünü zedeleyecek şekilde kısıtlamaması, meşru bir amaç izlemesi, açık ve ölçülü olması, başvurucu üzerinde ağır bir yük oluşturmaması gerekir (Serkan Acar, B. No: 2013/1613, 2/10/2013,§ 38). Ulaşılmak istenen kamu yararının gerekleri ile bireylerin temel hakları arasında gözetilmesi gereken adil dengeyi bozan ve başvuruculara çok yüksek bir külfet yükleyen düzenlemeler mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir (Hüseyin Sezen, B. No: 2013/1793, 18/9/2014, § 48).

98. Vekâlet ücreti bir yargılama gideri olup kural olarak bu tür giderler mahkemeye erişim hakkına müdahale teşkil eder. Ancak gereksiz başvurular önlenerek dava sayısının azaltılması ve böylece mahkemelerin gereksiz yere meşgul edilmeksizin uyuşmazlıkları makul sürede bitirebilmesi amacıyla başvuruculara belli yükümlülükler öngörülebilir. Bu yükümlülüklerin kapsamını belirlemek kamu otoritelerinin takdir yetkisi içindedir. Öngörülen yükümlülükler dava açmayı imkânsız hâle getirmedikçe ya da aşırı derecede zorlaştırmadıkça mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği söylenemez (Serkan Acar, § 39).

99. Hukuk yargılamalarında uygulanan ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarında da geçen "kaybeden öder" ilkesi, tarafların yargılamadaki başarı oranına göre kazanılan veya kaybedilen değer oranında lehine veya aleyhine mahkeme masraflarına hükmedilmesine ilişkin düzenlemeleri ifade eder (Hüseyin Sezen, § 50).

100. Başvurucuların açtığı tazminat davasında, başvurucuların maddi ve manevi tazminat talepleri kısmen kabul edilerek başvurucular lehine toplam 147.981,75 TL maddi ve manevi tazminata hükmedilmiş, ayrıca kabul edilen maddi tazminat miktarı üzerinden hesaplanan 5.577,99 TL tutarındaki vekâlet ücreti ile kabul edilen manevi tazminat miktarı üzerinden hesaplanan 10.400 TL tutarındaki vekâlet ücretinin davalılardan alınarak başvuruculara verilmesine karar verilmiştir. Benzer şekilde, reddedilen maddi tazminat miktarı üzerinden hesaplanan 5.832,99 TL tutarındaki vekâlet ücreti ile reddedilen manevi tazminat miktarı üzerinden hesaplanan 10.400 TL tutarındaki vekâlet ücretinin ise başvuruculardan alınarak davalılara verilmesine karar verilmiştir.

101. Somut olayda başvurucuların maddi tazminat talepleri yönünden kısmi olarak haklı olmadıkları yapılan yargılama süreci sonunda belirlenmiştir. Ayrıca başvurucuların manevi tazminat taleplerinin de kısmen reddedildiği görülmektedir. Bu durumda, davanın reddedilen kısmı yönünden karşı tarafın hukuki temsil masraflarını karşılamak üzere ödenmesine hükmedilen 16.232,99 TL tutarındaki vekâlet ücretinin hükmedilen tazminata (147.981,75 TL) oranı yaklaşık %11 olup, müdahalenin meşru amacı ile karşılaştırıldığında bu oranın ölçüsüz olmadığı değerlendirilmiştir. Buna göre başvurucuların mahkemeye erişim haklarının ihlal edilmediği açıktır.

102. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

3. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde BIRAKILMASINA 19/2/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim Birinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Kabul Edilemezlik vd.
Künye
(Güler Ayyıldız ve diğerleri [1.B.], B. No: 2015/511, 19/2/2019, § …)
   
Başvuru Adı GÜLER AYYILDIZ VE DİĞERLERİ
Başvuru No 2015/511
Başvuru Tarihi 9/1/2015
Karar Tarihi 19/2/2019
Birleşen Başvurular 2015/2095

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, iş kazası sonucu meydana gelen ölüm olayı üzerine işyeri yetkilileri hakkında başlatılan ceza soruşturmasının etkili olmaması ve olay hakkında açılan tazminat davasının mağduriyetleri gidermekten uzak bir kararla neticelenmesi nedenleriyle yaşam hakkının; tazminat davasının sekiz yıl gibi bir sürede tamamlanması nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının; tazminat davası sonucunda aleyhe yüksek miktarda vekâlet ücretine hükmedilmesi nedeniyle de mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Yaşam hakkı Koruma yükümlülüğünün ihlal edildiğine ilişkin diğer iddialar Açıkça Dayanaktan Yoksunluk
Adil yargılanma hakkı (Medeni Hak ve Yükümlülükler) Makul sürede yargılanma hakkı (hukuk) Başvuru Yollarının Tüketilmemesi
Mahkemeye erişim hakkı (hukuk) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 4857 İş Kanunu 1
77
79
80
81
82
83
5510 Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu 13
16
21
Yönetmelik 9/12/2003 İş Sağlığı ve Güvenliği Yönetmeliği 5
6
7
12
13
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi