TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
GÜLER AYYILDIZ VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2015/511)
|
|
Karar Tarihi: 19/2/2019
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Serruh KALELİ
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Yusuf Şevki
HAKYEMEZ
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Halil
İbrahim DURSUN
|
Başvurucular
|
:
|
1. Güler
AYYILDIZ
|
|
|
2. Hüseyin
AYYILDIZ
|
|
|
3. Merve
AYYILDIZ
|
Vekili
|
:
|
Av. Saide
ARSLAN ÇALIŞKAN
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, iş kazası sonucu meydana gelen ölüm olayı üzerine
işyeri yetkilileri hakkında başlatılan ceza soruşturmasının etkili olmaması ve
olay hakkında açılan tazminat davasının mağduriyetleri gidermekten uzak bir
kararla neticelenmesi nedenleriyle yaşam hakkının; tazminat
davasının sekiz yıl gibi bir sürede tamamlanması nedeniyle makul sürede
yargılanma hakkının; tazminat davası sonucunda aleyhe yüksek miktarda vekâlet
ücretine hükmedilmesi nedeniyle de mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği
iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. 2015/511 numaralı bireysel başvuru 9/1/2015 tarihinde;
2015/2095 numaralı bireysel başvuru ise 4/2/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvurular, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan
ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. 2015/2095 numaralı başvuru dosyasının konu ve kişi yönünden
hukuki irtibat nedeniyle 2015/511 numaralı başvuru dosyası ile
birleştirilmesine, incelemenin 2015/511 numaralı başvuru dosyası üzerinden
yapılmasına ve 2015/2095 numaralı başvuru dosyasının kapatılmasına karar
verilmiştir.
5. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
6. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
7. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına ve
bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen başvuru hakkında görüş sunulmayacağını
bildirmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar
özetle şöyledir:
9. İlk başvurucunun eşi ve diğer başvurucuların babası H.A., Y.
Yapı End. Tic. Ltd. Şti. isimli bir şirkette S. Gemi
İnşaat A.Ş.ye ait bir sosyal tesisin inşası için çalışmakta iken 16/9/2006
tarihinde geçirdiği iş kazası sonucu yaşamını yitirmiştir.
A. İşyeri Yetkilileri
Hakkında Yürütülen Ceza Soruşturması Süreci
10. Olayla ilgili olarak başlatılan ceza soruşturması kapsamında
hazırlanan 16/9/2006 tarihli olay yeri inceleme raporuna göre başvurucuların yakını
H.A., S. Gemi İnşaat A.Ş.ye ait sosyal tesisin yapımı sırasında demirden ve
tahtadan kurulmuş iskele üzerindeyken 14 metre yükseklikten yere düşmüştür.
Anılan rapora göre H.A. olaydan hemen sonra ambulansla hastaneye götürülmüş,
aynı gün hastanede yaşamını yitirmiştir.
11. H.A.nın
yaşamını yitirmesi üzerine yapılan otopsi işlemi sonucunda hazırlanan raporda; H.A.nın kanında ve idrarında uyutucu ve uyuşturucu madde
bulunmadığı, kişinin ölümünün genel beden travmasına bağlı iç kanama ve beyin
kanaması sonucu meydana gelmiş olduğu belirtilmiştir.
12. Tuzla Polis Merkezi Amirliğinde görevli polisler tarafından
olay günü bazı kişilerin ifadesi alınmıştır. Olayın meydana geldiği anda H.A.
ile birlikte iskelenin üzerinde bulunan H.G. isimli bir işçi ifadesinde özetle
dokuz aydır Y. Yapı End. Tic. Ltd. Şti. adlı şirkette
çalıştığını, bu Şirketin S. Gemi İnşaat A.Ş.ye ait sosyal tesisin yapım işini
aldığını, 16/9/2006 günü saat 15.45 sıralarında H.A.nın iskele üzerindeyken kalasa basacağı sırada
boşluğa bastığını ve yaklaşık 13-14 metre yükseklikten beton zemine düştüğünü
belirtmiştir. H.G. ayrıca H.A.nın
çalışma sırasında emniyet kemerini çıkardığını, H.A.nın
kaza anında emniyet kemersiz olarak çalışmakta olduğunu ifade etmiştir. İ.Ö.
isimli diğer bir işçi de H.G.nin ifadesine benzer
şekilde beyanda bulunmuştur.
13. İşçilerin iş güvenliği konusunda eğitilmesi ve denetlenmesi
hususunda görevli olduğunu belirten Y.Y. adlı bir kişi ise olay günü alınan
ifadesinde özetle işçilerin iş güvenliği konusunda gerekli tedbirleri alıp
almadığını her gün denetlediğini, söz konusu olaydan yaklaşık yarım saat önce
iskeledeki işçileri denetlediğini, bu sırada işçilerin emniyet kemerlerinin
takılı ve mevcut halata bağlı olduğunu tespit ettiğini belirtmiştir. Y.Y. ayrıca
olaydan bir hafta önce, iş iskelesi kurulmadan önce, yüksekte çalışacak
işçilere gerekli talimatları ve eğitimleri vermek üzere bir toplantı
yaptıklarını ifade etmiştir. Y.Y. ifadesinde son olarak meydana gelen kazanın
düşmeden önce emniyet kemerini çıkaran H.A.nın
kusurundan kaynaklandığını, kendilerinin herhangi bir kusurunun bulunmadığını
belirmiştir. Olay günü ifadeleri alınan diğer yetkililer de genel olarak Y.Y.nin ifadesine benzer şekilde beyanda bulunmuşlardır.
14. Olay günü ifadesi alınan H.A.nın kardeşi K.A. ise ifadesinde özetle kardeşinin
yaklaşık 8-9 aydır Y. Yapı End. Tic. Ltd. Şti.de
çalıştığını, kazada işyeri görevlilerinin kusurlu olduklarını düşündüğünü
belirtmiştir. K.A., yetkililerin olay olduğu esnada işin başında olmadıklarını,
dolayısıyla denetim ve kontrol görevlerini yapmadıklarını, yetkililerin aynı
zamanda çalışma alanında gerekli tedbirleri de almadıklarını ifade etmiştir.
K.A. ayrıca kardeşinin düştüğü anda iskele söküm işinin yapılmakta olduğunu
öğrendiğini, böylesi tehlikeli durumlarda işverenin çalışma alanında olması
gerektiğini belirtmiştir.
15. Tuzla Cumhuriyet Başsavcılığı soruşturma kapsamında yaptığı
araştırmalar neticesinde İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Sorumlu Yardımcısı M.Y.,
İş Güvenliği Amiri Y.Y. veY. Yapı End.
Tic. Ltd. Şti.nin yetkilisi ve müteahhidi T.Y.
hakkında taksirle ölüme neden olma suçundan iddianame düzenlemiştir.
İddianamenin kabul edilmesiyle Tuzla Asliye Ceza Mahkemesinde kamu davası
açılmıştır.
16. Tuzla Asliye Ceza Mahkemesi, olayla ilgili olarak birçok
kişinin ifadesini almıştır. Soruşturma aşamasında da ifadesi alınan H.G, Mahkeme huzurunda verdiği ifadesinde özetle H.A.nın son iki üç ay kimseyle konuşmadığını, dalgın bir
şekilde çalıştığını, olaydan yaklaşık on dakika önce H.A.nın "Lavaboya gideceğim." diyerek
emniyet kemerini çıkardığını, bu sırada kendisinin de emniyet kemerini
çıkardığını belirtmiştir. H.G. ifadesinde ayrıca emniyet kemerini çalışma
esnasında kendilerini biraz da rahatsız etmesi nedeniyle kullanmadıklarını,
gerek S. Gemi İnşaat A.Ş. yöneticilerinin gerekse Y. Yapı End.
Tic. Ltd. Şti. yetkililerinin emniyet kemerinin kullanılması hususunda
kendilerini uyardığını ifade etmiştir. H.G. ifadesinde son olarak çalıştıkları
sırada sürekli olarak kendilerine nezaret eden Y. Yapı End.
Tic. Ltd. Şti. Kalfası Y.K.nın
da emniyet kemeri hususunda kendilerini ikaz ettiğini ancak kendilerinin bunu
dikkate almadığını belirtmiştir. Diğer işçiler de genel olarak H.G.nin ifadesine benzer şekilde beyanda bulunmuşlardır.
17. Tuzla Asliye Ceza Mahkemesi, iki iş güvenliği uzmanının ve
bir inşaat mühendisinin bilirkişi olarak katılımıyla olay yerinde keşif
yaptırmıştır. Yapılan keşif sonucunda bilirkişiler tarafından hazırlanan
2/10/2007 tarihli raporun sonuç kısmında Y. Yapı End.
Tic. Ltd. Şti. işvereni (müteahhidi) olan T.Y.nin
işyerinde gerekli görevlendirmeleri yapması nedeniyle kusursuz olduğu, iş
güvenliği sorumlusu (amiri) olarak görev yapan Y.Y.nin
gerekli denetim görevini yapmaması ve tedbirleri almaması nedeniyle tali
kusurlu olduğu, iş güvenliği sorumlu yardımcısı olarak görev yapan M.Y.nin ise gerekli kontrol ve denetimi yapmaması nedeniyle
tali kusurlu olduğu belirtilmiştir. Raporda H.A.nın ise kendisine verilen emniyet kemerini
kullanmayıp gerekli tedbir ve usullere uymaması nedeniyle asli kusurlu olduğu
ifade edilmiştir.
18. Davada katılan sıfatıyla yer alan başvurucular bilirkişi
raporuna itiraz etmişlerdir. Başvurucular itiraz dilekçesinde özetle işveren
T.Y.ye herhangi bir kusur atfedilmemiş olmasının hatalı olduğunu, T.Y.nin iş sağlığı ve güvenliği için gerekli olan
görevlendirmeleri yapmasının söz konusu olmadığını, iş güvenliği konusunda
görevlendirilen Y.Y.nin inşaat mühendisi olmayıp
inşaat mühendisliği son sınıf öğrencisi olduğunu belirtmişlerdir. Başvurucular
ayrıca olay esnasında veya olay öncesinde işveren tarafından H.A.ya teslim edilmiş bir emniyet
kemeri bulunmadığını, H.A.ya kişisel koruyucu malzeme
olarak teslim edilen araç gereçler içinde emniyet kemerinin yer almadığını
ifade etmişlerdir. Başvurucular son olarak yakınlarına iş güvenliği eğitimi
verilmediğinin dosyadaki bilgilerle sabit olduğunu, dosyadaki eğitime ilişkin
bilgilerin tamamının kazadan aylar sonrasına ait olduğunu iddia etmişlerdir.
19. Sanık konumundaki kişiler ise genel olarak olayda
kusurlarının bulunmadığını, kazaya emniyet kemeri takmayan H.A.nın sebep olduğunu belirterek kendilerini
savunmuşlardır.
20. Tuzla Asliye Ceza Mahkemesi, dava dosyasındaki bilgi ve
belgeleri dikkate alarak olay hakkında hazırlanan bilirkişi raporunu yeterli
görmüş ve bu bilirkişi raporundaki değerlendirmeler doğrultusunda sanık T.Y.nin beraatine, diğer sanıklar
Y.Y. ile M.Y.nin ise 1 yıl 8 ay hapis cezası ile
tecziye edilmesine 26/12/2008 tarihinde karar vermiştir. Tuzla Asliye Ceza
Mahkemesi, sanıklara verilen hapis cezasının bir gün karşılığının 20 TL'den
paraya çevrilmesine ve sanıkların ayrı ayrı 12.100 TL adli para cezası ile
cezalandırılmasına hükmetmiştir.
21. Başvurucular, eksik incelemeye dayalı ve hukuksal dayanaktan
yoksun bilirkişi raporuna göre karar verildiğini belirterek temyiz talebinde
bulunmuşlardır. Başvurucular temyiz dilekçelerinde, genel olarak bilirkişi
raporuna itiraz dilekçelerinde belirttikleri hususları yinelemişlerdir.
22. Yargıtay 12. Ceza Dairesi, sanık M.Y. ile sanık Y.Y.
hakkında kurulan mahkûmiyet hükmünün düzeltilerek (adli para cezasının
taksitlendirilmesi ile ilgili bir hususla alakalı olarak) onanmasına, sanık
T.Y. hakkındaki beraat kararının ise eksik inceleme sonucu verildiği
gerekçesiyle bozulmasına 26/3/2012 tarihinde karar vermiştir. Yargıtay 12. Ceza
Dairesi bozma kararında özellikle iş güvenliği konusunda görevlendirilen Y.Y.nin inşaat mühendisi olmayıp inşaat mühendisliği son
sınıf öğrencisi olmasına, H.A.ya kişisel koruyucu
malzeme olarak teslim edilen araç gereçler içinde emniyet kemerinin
bulunmamasına ve işçilere iş güvenliği ile ilgili eğitimlerin verildiğine
ilişkin evrakın olay tarihinden sonra düzenlenmiş olmasına vurgu yaparak sanık T.Y.nin kusurlu olabileceğini, konu ile ilgili olarak
teknik bir üniversiteden bilirkişi raporu alınması gerektiğini belirtmiştir.
23. Bozma kararından sonra yargılamaya devam eden Tuzla 2.
Asliye Ceza Mahkemesi bozma kararına uyarak konu hakkında İstanbul Teknik
Üniversitesinden bir bilirkişi raporu almıştır. İstanbul Teknik Üniversitesi
İnşaat Fakültesinde görevli üç öğretim üyesi tarafından hazırlanan raporda,
sanıklar M.Y. ile Y.Y.nin önceki raporda belirtildiği
gibi tali kusurlu olduğu ifade edilmiştir. Bununla birlikte raporda; Y. Yapı End. Tic. Ltd. Şti.nin uygun bir
şekilde iş iskelesi kurdurmadığı, iş güvenliğinin kişisel koruyucuları kullanıp
kullanmama noktasına indirgendiği, bu sebeple Y. Yapı End.
Tic. Ltd. Şti. sorumlusu Müteahhit T.Y.nin olayda
asli kusurlu olduğu, olayda yaşamını yitiren H.A.nın ise kişisel koruyucu kullanmadığı, dikkatsiz ve
tedbirsiz davranmak suretiyle kendi canını tehlikeye attığı gerekçesiyle tali
kusurlu olduğu belirtilmiştir.
24. Yargılama devam ederken yeni adliyenin açılması üzerine
dava, İstanbul Anadolu 8. Asliye Ceza Mahkemesinin 2012/187 Esas sayısını almış
ve yargılamaya bu Mahkeme devam etmiştir.
25. İstanbul Anadolu 8. Asliye Ceza Mahkemesi, dava dosyasında
bulunan tüm bilgi ve belgeleri dikkate alarak sanık T.Y.nin
standartlara uygun iskele kurdurmadığı, bu nedenle olayda asli kusurlu olduğu
sonucuna ulaşmış ve 24/9/2013 tarihinde sanık T.Y.nin
2 yıl 1 ay hapis cezası ile tecziye edilmesine karar vermiştir. Mahkeme, bu
hapis cezasının bir gün karşılığının 20 TL'den paraya çevrilmesine ve sanık T.Y.nin 15.000 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına
karar vermiştir.
26. Başvurucular anılan karara karşı temyiz yoluna
başvurmuşlardır. Yargıtay 12. Ceza Dairesi 15/9/2014 tarihinde, başvurucuların
temyiz itirazlarını yerinde görmeyip sanık T.Y. hakkında kurulan mahkûmiyet
hükmünün düzeltilerek -yanlış hesaplanan adli para cezasının 15.000 TL yerine
15.200 TL olması- onanmasına karar vermiştir.
27. Bu karar 17/12/2014 tarihinde başvurucuların vekiline tebliğ
edilmiştir.
28. Başvurucular, bunun üzerine 9/1/2015 tarihinde 2015/511
numaralı bireysel başvuruyu yapmışlardır.
B. İşverenler Aleyhine
Açılan Tazminat Davası Süreci
29. Başvurucular, yakınlarının ölümünde kusurlarının bulunduğu
iddiasıyla Y. Yapı End. Tic. Ltd. Şti. ile S. Gemi
İnşaat A.Ş. aleyhine 7/3/2007 tarihinde Kartal 1. İş Mahkemesinde 3.000 TL
maddi tazminat talepli bir dava açmışlardır. Başvurucular 18/10/2010 tarihinde
ise manevi zararlarının karşılanması istemiyle toplam 450.000 TL talepli ayrı
bir dava açmışlardır. Bu dava, Kartal 1. İş Mahkemesinde görülen dava ile
birleştirilmiştir.
30. Davalı Y. Yapı End. Tic. Ltd.
Şti., Kartal 1. İş Mahkemesine sunduğu dilekçelerde özetle kazanın işçinin
kusurundan kaynaklandığını, işyerinde gerekli tedbirlerinin alındığını,
işçilere iş güvenliği eğitiminin verildiğini, gerekli teçhizatın sağlandığını,
kazada hayatını kaybeden işçinin eşinin (başvurucu Güler Ayyıldız) kazadan önce
evini terk ettiğini, bu sebeple bu kişinin destekten yoksun kalma tazminatından
yararlanamayacağını belirterek davanın reddedilmesini talep etmiştir. Diğer
davalı S. Gemi İnşaat A.Ş. ise kazada hayatını kaybeden işçinin kendi işçisi
olmadığını belirterek davanın reddedilmesi gerektiğini savunmuştur.
31. Kartal 1. İş Mahkemesi, kusur durumuna ilişkin İş Sağlığıve Güvenliği Uzmanı M.R.Y. adlı kişiden bilirkişi
raporu almıştır. Söz konusu raporda, Y. Yapı End.
Tic. Ltd. Şti.nin %50, S. Gemi İnşaat A.Ş.nin %25 ve başvurucuların yakını H.A.nın %25 kusurlu olduğu belirtilmiştir. Raporda;
kusur tespiti ile ilgili değerlendirme yapılırken özellikle çalışma alanının
altına güvenlik ağı gerilmemiş olmasına, H.A.nın emniyet kemeri kullanmasının sağlanmamış
olmasına ve dava dosyasında H.A.ya iş güvenliği
eğitiminin verildiğine ilişkin bilgi ve belge olmamasına vurgu yapılmıştır. Bu
rapora davalı Y. Yapı End. Tic. Ltd. Şti.nin itiraz etmesi üzerine olay hakkında yeni bir rapor
alınmıştır. Üç kişilik bir heyet tarafından hazırlanan 30/6/2010 tarihli bu
raporda da önceki rapordaki kusur oranlarının olayın oluşuna uygun olduğu
belirtilmiştir. Bu raporda Y. Yapı End. Tic. Ltd. Şti.nin %48, bu Şirketin iş güvenliği sorumlusu olan Y.Y.nin ise %2 oranında kusurlu olduğu belirtilmiştir.
Raporda S. Gemi İnşaat A.Ş.nin %23, bu Şirketin iş
güvenliği sorumlu yardımcısı olan M.Y.nin ise %2
oranında kusurlu olduğu ifade edilmiştir. Raporda, başvurucuların yakınına ise
%25 oranında kusur atfedilmiştir.
32. Kartal 1. İş Mahkemesi başvurucuların zararlarının
hesaplanması için de bilirkişi raporu aldırmıştır. Başvurucuların vekili
1/11/2010 tarihinde ıslah talebinde bulunarak başvuruculardan Güler Ayyıldız
için talep edilen 1.000 TL maddi tazminatı 53.663,53 TL ye -zararın
hesaplanması ile ilgili olarak alınan bilirkişi raporu doğrultusunda-
yükseltmiştir.
33. Kartal 1. İş Mahkemesi 9/11/2010 tarihinde dava dosyasında
bulunan bilgi ve belgeleri dikkate alarak bilirkişi raporları doğrultusunda
davanın kısmen kabulüne karar vermiştir. Kartal 1. İş Mahkemesi, evlenme
ihtimali indirimi ile Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) tarafından yapılan ödemeleri
dikkate alarak başvuruculardan Güler Ayyıldız lehine 47.981.75
TL maddi tazminata hükmetmiştir. Kartal 1. İş Mahkemesi, Hüseyin Ayyıldız ile
Merve Ayyıldız'ın maddi zararlarından SGK tarafından bağlanan gelirlerin son
peşin sermaye değerleri mahsup edildiğinde maddi zararlarının bulunmadığı
sonucuna ulaşmıştır. Kartal 1. İş Mahkemesi manevi tazminat talepleri ile
ilgili olarak ise Güler Ayyıldız lehine 75.000 TL, Hüseyin Ayyıldız ile Merve
Ayyıldız lehine ise 50.000 TL manevi tazminata hükmetmiştir. Kartal 1. İş
Mahkemesi ayrıca kabul edilen maddi tazminat miktarı üzerinden hesaplanan 5.478
TL ile kabul edilen manevi tazminat miktarı üzerinden hesaplanan 14.200 TL
tutarındaki vekâlet ücretinin davalılardan alınarak davacılara verilmesine,
reddedilen manevi tazminat miktarı üzerinden hesaplanan 14.200 TL tutarındaki
vekâlet ücretinin ise davacılardan alınarak davalılara verilmesine karar
vermiştir.
34. Bu karar taraflarca temyiz edilmiştir. Başvurucular temyiz
dilekçesinde özetle hükmedilen tazminatların mağduriyetlerini gidermekten uzak
olduğunu, bunun yanı sıra 14.200 TL vekâlet ücreti ödemek zorunda olduklarını
belirtmişlerdir. Davalılar ise diğer bazı iddiaların yanı sıra savunma
haklarının ihlal edildiği iddiasını ileri sürmüşlerdir.
35. Yargıtay 21. Hukuk Dairesi manevi zararların tazminine
ilişkin 18/10/2010 tarihli dava dilekçesinin (bkz. § 29), bu dava sonucunda
verilen birleştirme kararının, birleştirme kararı sonrası alınan hesap
bilirkişisi raporunun ve bu rapor üzerine davacıların sunduğu ıslah
dilekçesinin davalı Y. Yapı End. Tic. Ltd. Şti.
avukatına 5/11/2010 tarihinde tebliğ edildiğini, davalı avukatın bu belgelere
ve karara karşı beyanda bulunmak üzere süre istemesine rağmen yerel mahkemece
bu istek hakkında olumlu ya da olumsuz bir karar verilmeden yargılamanın sona
erdirildiğini belirterek davalı Y. Yapı End. Tic.
Ltd. Şti.nin savunma hakkının ihlal edildiği sonucuna
ulaşmıştır. Yargıtay 21. Hukuk Dairesi, bu durumun bozma nedeni olduğunu ifade
etmiştir. Bozma kararında ayrıca reddedilen maddi tazminat miktarı üzerinden
davalılar lehine vekâlet ücretine hükmedilmemesinin de hatalı olduğu ifade
edilmiştir. Yargıtay 21. Hukuk Dairesi, tarafların diğer temyiz itirazlarının
ise reddine karar vermiştir.
36. Bozma kararından sonra yargılamaya Kartal 1. İş Mahkemesi
devam etmiştir. Yargılama devam ederken yeni adliyenin açılması üzerine dava
İstanbul Anadolu 13. İş Mahkemesinin 2013/694 esasına kaydedilmiş ve
yargılamaya bu Mahkeme devam etmiştir.
37. Bozma kararından sonra ek bilirkişi raporu (zararların
hesaplanmasına ilişkin) alınmıştır. Ek bilirkişi raporu, önceki rapordan sonra
yürürlüğe giren asgari ücret artışları ile başka bazı hususlar dikkate alınarak
hazırlanmıştır.
38. Başvurucular, ek bilirkişi raporundaki verileri dikkate
alarak Güler Ayyıldız için 44.535,31 TL, Merve Ayyıldız için 422,98 TL daha
destekten yoksun kalma tazminatı doğduğunu belirterek ayrı bir dava açmıştır.
Bu dava, İstanbul Anadolu 13. İş Mahkemesinde görülen dava ile
birleştirilmiştir.
39. İstanbul Anadolu 13. İş Mahkemesi 28/3/2013 tarihinde, dava
kapsamında alınan bilirkişi raporları doğrultusunda davanın kısmen kabulüne
karar vermiştir. Mahkeme, evlenme ihtimali indirimi ile Sosyal Güvenlik Kurumu
(SGK) tarafından yapılan ödemeleri dikkate alarak başvuruculardan Güler
Ayyıldız lehine 90.241,57 TL maddi tazminata hükmetmiştir. Mahkeme, Hüseyin
Ayyıldız lehine 1.000 TL, Merve Ayyıldız lehine 1.422,98 TL maddi tazminata
hükmetmiştir. Mahkeme, manevi tazminat talepleri ile ilgili olarak ise Güler
Ayyıldız lehine 75.000 TL, Hüseyin Ayyıldız ile Merve Ayyıldız'ın her birine
ayrı ayrı 50.000 TL manevi tazminata hükmetmiştir. Mahkeme ayrıca kabul edilen
maddi tazminat miktarı üzerinden hesaplanan 9.463,16 TL ile kabul edilen manevi
tazminat miktarı üzerinden hesaplanan 14.950 TL tutarındaki vekâlet ücretinin
davalılardan alınarak davacılara verilmesine; reddedilen maddi tazminat miktarı
üzerinden hesaplanan 955 TL ile reddedilen manevi tazminat miktarı üzerinden
hesaplanan 14.200 TL tutarındaki vekâlet ücretinin davacılardan alınarak
davalılara verilmesine karar vermiştir.
40. Taraflarca temyiz edilen bu karar Yargıtay 21. Hukuk
Dairesinin 12/11/2013 tarihli kararıyla bozulmuştur. Kararın ilgili kısmı
şöyledir:
"(...)
Somut olayda,09.10.2011 tarihli hükme karşıdavacılar vekilinin maddi tazminata yönelik temyiz
itirazlarının red edilmesi nedeniyle davalı şirketler
yararına oluşan usuli kazanılmış hak durumu dikkate
alınmadan, 28.03.2013 tarihli ikinci kararda davacı çocuklar yararına maddi
tazminata hükmedilmesi ile davacı eş yararına ilk hükümdeki miktardan daha
fazla maddi tazminata karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozma
nedenidir.
3- Manevi tazminata yönelik temyiz
itirazlarına gelince;
Borçlar Kanunu’nun 47. maddesi hükmüne göre hakimin, özel halleri göz önünde tutarak manevi zarar adı
ile hak sahibine verilmesine karar vereceği bir para tutarı adalete uygun
olmalıdır. Hükmedilecek bu para, zarara uğrayanda manevi huzuru doğurmayı
gerçekleştirecek tazminata benzer bir fonksiyonu olan özgün bir nitelik taşır.
Bir ceza olmadığı gibi, mamelek hukukuna ilişkin zararın karşılanmasını da amaç
edinmemiştir. O halde, bu tazminatın sınırı onun amacına göre belirlenmelidir.
Takdir edilecek miktar, mevcut halde elde edilmek istenilen tatmin duygusunun
etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. 22.06.1966 günlü ve 7/7
sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı’nın gerekçesinde takdir olunacak
manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hal ve şartlar da açıkça
gösterilmiştir. Bunlar her olaya göre değişebileceğinden hakim,
bu konuda takdir hakkını kullanırken ona etkili olan nedenleri de karar yerinde
objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir.
Hakimin, bu takdir hakkını kullanırken,
ülkenin ekonomik koşulları, tarafların sosyal ve ekonomik durumları, paranın
satın alma gücü, tarafların kusur durumu, olayın ağırlığı, olay tarihi gibi
özellikleri göz önünde tutması, bunun yanında olayın işverenin işçi sağlığı ve
güvenliği önlemlerini yeterince almamasından kaynaklandığı da gözetilerek
gelişen hukuktaki yaklaşıma da uygun olarak tatmin duygusu yanında caydırıcılık
uyandıran oranda manevi tazminat takdir edilmesi gerektiği açıkça ortadadır. ( HGK 23/06/2004, 13/291-370 )
Bu ilkeler gözetildiğinde, davacı eş yararına
hükmedilen 75.000,00 TL manevi tazminat ile davacı çocuklar yararına hükmedilen
50.000,00 TL manevi tazminatların fazlaolduğu
ortadadır.
O halde, davalıların bu yönleri amaçlayan
temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır."
41. İstanbul Anadolu 13. İş Mahkemesi, bozma kararına uyarak
Güler Ayyıldız lehine 47.981.75 TL maddi tazminata
hükmetmiştir. Mahkeme, Hüseyin Ayyıldız ile Merve Ayyıldız'ın maddi tazminat
taleplerinin ise SGK tarafından yapılan ödemeler nedeniyle maddi zararlarının
bulunmadığı gerekçesiyle reddine karar vermiştir. Mahkeme, Güler Ayyıldız
lehine 50.000 TL, Hüseyin Ayyıldız ile Merve Ayyıldız'ın her birine ayrı ayrı
25.000 TL manevi tazminata hükmetmiştir. Mahkeme ayrıca kabul edilen maddi
tazminat miktarı üzerinden hesaplanan 5.577,99 TL tutarındaki vekâlet ücreti
ile kabul edilen manevi tazminat miktarı üzerinden hesaplanan 10.400 TL
tutarındaki vekâlet ücretinin davalılardan alınarak davacılara verilmesine,
reddedilen maddi tazminat miktarı üzerinden hesaplanan 6.090,52 TL tutarındaki
vekâlet ücreti ile reddedilen manevi tazminat miktarı üzerinden hesaplanan
10.400 TL tutarındaki vekâlet ücretinin ise davacılardan alınarak davalılara
verilmesine karar vermiştir.
42. Yargıtay 21. Hukuk Dairesi 28/10/2014 tarihinde anılan
kararın düzeltilerek onanmasına karar vermiştir. Yargıtay Yirmibirinci
Hukuk Dairesi, reddedilen maddi tazminat miktarı üzerinden hesaplanan 6.090,52
TL tutarındaki vekâlet ücretini 5.832,99 olarak, ayrıca yerel mahkeme kararının
yargılama masrafına ilişkin başka bir kısmını daha düzeltmiştir.
43. Bu karar 6/1/2015 tarihinde başvurucuların vekiline tebliğ
edilmiştir.
44. Başvurucular, bunun üzerine 4/2/2015 tarihinde 2015/2095
numaralı bireysel başvuruyu yapmışlardır.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
45. 22/5/2003 tarihli ve 4857 sayılı İş Kanunu'nun "Amaç ve kapsam" kenar başlıklı 1.
maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Bu Kanunun amacı işverenler ile bir iş
sözleşmesine dayanarak çalıştırılan işçilerin çalışma şartları ve çalışma
ortamına ilişkin hak ve sorumluluklarını düzenlemektir."
46. 4857 sayılı Kanun'un olayın meydana geldiği tarihte
yürürlükte bulunan "İşverenlerin ve
işçilerin yükümlülükleri" kenar başlıklı 77. maddesinin birinci ve ikinci
fıkraları şöyledir:
"İşverenler işyerlerinde iş sağlığı ve
güvenliğinin sağlanması için gerekli her türlü önlemi almak, araç ve gereçleri
noksansız bulundurmak, işçiler de iş sağlığı ve güvenliği konusunda alınan her
türlü önleme uymakla yükümlüdürler.
İşverenler işyerinde alınan iş sağlığı ve
güvenliği önlemlerine uyulup uyulmadığını denetlemek, işçileri karşı karşıya
bulundukları mesleki riskler, alınması gerekli tedbirler, yasal hak ve
sorumlulukları konusunda bilgilendirmek ve gerekli iş sağlığı ve güvenliği
eğitimini vermek zorundadırlar. Yapılacak eğitimin usul ve esasları Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanlığınca çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir."
47. 4857 sayılı Kanun'un olayın meydana geldiği tarihte
yürürlükte bulunan "İşin durdurulması
veya işyerinin kapatılması" kenar başlıklı 79. maddesinin
birinci fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"Bir işyerinin tesis ve tertiplerinde,
çalışma yöntem ve şekillerinde, makine ve cihazlarında işçilerin yaşamı için
tehlikeli olan bir husus tespit edilirse, bu tehlike giderilinceye kadar
işyerlerini iş sağlığı ve güvenliği bakımından denetlemeye yetkili iki
müfettiş, bir işçi ve bir işveren temsilcisi ile Bölge Müdüründen oluşan beş
kişilik bir komisyon kararıyla, tehlikenin niteliğine göre iş tamamen veya
kısmen durdurulur veya işyeri kapatılır (...)"
48. 4857 sayılı Kanun'un olayın meydana geldiği tarihte
yürürlükte bulunan "İş sağlığı ve
güvenliği kurulu" kenar başlıklı
80. maddesinin birinci ve ikinci fıkraları şöyledir:
"Bu Kanuna göre sanayiden sayılan,
devamlı olarak en az elli işçi çalıştıran ve altı aydan fazla sürekli işlerin
yapıldığı işyerlerinde her işveren bir iş sağlığı ve güvenliği kurulu kurmakla
yükümlüdür.
İşverenler iş sağlığı ve güvenliği
kurullarınca iş sağlığı ve güvenliği mevzuatına uygun olarak verilen kararları
uygulamakla yükümlüdürler."
49. 4857 sayılı Kanun'un olayın meydana geldiği tarihte
yürürlükte bulunan "İş yeri
hekimleri" kenar başlıklı
81. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Devamlı olarak en az elli işçi
çalıştıran işverenler, Sosyal Sigortalar Kurumunca sağlanan tedavi hizmetleri
dışında kalan, işçilerin sağlık durumunun ve alınması gereken iş sağlığı ve
güvenliği önlemlerinin sağlanması, ilk yardım ve acil tedavi ile koruyucu
sağlık hizmetlerini yürütmek üzere işyerindeki işçi sayısına ve işin tehlike
derecesine göre bir veya daha fazla işyeri hekimi çalıştırmak ve bir işyeri
sağlık birimi oluşturmakla yükümlüdür."
50. 4857 sayılı Kanun'un olayın meydana geldiği tarihte
yürürlükte bulunan "İş güvenliği ile
görevli mühendis veya teknik elemanlar" kenar başlıklı 82. maddesinin birinci fıkrası
şöyledir:
"Bu Kanuna göre sanayiden sayılan,
devamlı olarak en az elli işçi çalıştıran ve altı aydan fazla sürekli işlerin
yapıldığı işyerlerinde işverenler, işyerinin iş güvenliği önlemlerinin
sağlanması, iş kazalarının ve meslek hastalıklarının önlenmesi için alınacak
önlemlerin belirlenmesi ve uygulanmasının izlenmesi hizmetlerini yürütmek üzere
işyerindeki işçi sayısına, işyerinin niteliğine ve tehlikelilik derecesine göre
bir veya daha fazla mühendis veya teknik elemanı görevlendirmekle
yükümlüdürler."
51. 4857 sayılı Kanun'un olayın meydana geldiği tarihte
yürürlükte bulunan "İşçilerin
hakları" başlıklı 83. maddesi şöyledir:
"İşyerinde iş sağlığı ve güvenliği
açısından işçinin sağlığını bozacak veya vücut bütünlüğünü tehlikeye sokacak
yakın, acil ve hayati bir tehlike ile karşı karşıya kalan işçi, iş sağlığı ve
güvenliği kuruluna başvurarak durumun tespit edilmesini ve gerekli tedbirlerin
alınmasına karar verilmesini talep edebilir. Kurul aynı gün acilen toplanarak
kararını verir ve durumu tutanakla tespit eder. Karar işçiye yazılı olarak
bildirilir.
İş sağlığı ve güvenliği kurulunun bulunmadığı
işyerlerinde talep, işveren veya işveren vekiline yapılır. İşçi tesbitin yapılmasını ve durumun yazılı olarak kendisine
bildirilmesini isteyebilir. İşveren veya vekili yazılı cevap vermek zorundadır.
Kurulun işçinin talebi yönünde karar vermesi
halinde işçi, gerekli iş sağlığı ve güvenliği tedbiri alınıncaya kadar
çalışmaktan kaçınabilir.
İşçinin çalışmaktan kaçındığı dönem içinde
ücreti ve diğer hakları saklıdır.
İş sağlığı ve güvenliği kurulunun kararına ve
işçinin talebine rağmen gerekli tedbirin alınmadığı işyerlerinde işçiler altı
iş günü içinde, bu Kanunun 24 üncü maddesinin (I)
numaralı bendine uygun olarak belirli veya belirsiz süreli hizmet akitlerini
derhal feshedebilir.
Bu Kanunun 79 uncu maddesine göre işyerinde
işin durdurulması veya işyerinin kapatılması halinde bu madde hükümleri
uygulanmaz."
52. 31/5/2006 tarihli ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel
Sağlık Sigortası Kanunu'nun "İş
kazasının tanımı, bildirilmesi ve soruşturulması" kenar başlıklı
13. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
"İş kazası;
a) Sigortalının işyerinde bulunduğu sırada,
(...)
meydana gelen ve sigortalıyı hemen veya sonradan bedenen ya da ruhen engelli
hâle getiren olaydır."
53. 5510 sayılı Kanun'un olayın meydana geldiği tarihte
yürürlükte bulunan "İş kazası, meslek
hastalığı, hastalık ve analık sigortasından sağlanan haklar"
kenar başlıklı 16. maddesinin birinci fıkrasının ilgili kısımları şöyledir:
"İş kazası veya meslek hastalığı halleri
nedeniyle sağlanan haklar şunlardır:
(...)
c) İş kazası veya meslek hastalığı sonucu ölen
sigortalının hak sahiplerine; gelir bağlanması.
d) Gelir bağlanmış olan eş ve çocuklara;
evlenme ödeneği verilmesi.
e) İş kazası ve meslek hastalığı sonucu ölen
sigortalı için; cenaze ödeneği verilmesi."
54. 5510 sayılı Kanun'un
"İş kazası ve meslek hastalığı ile hastalık bakımından işverenin ve üçüncü
kişilerin sorumluluğu" kenar başlıklı 21. maddesinin birinci ve
dördüncü fıkraları şöyledir:
"İş kazası ve meslek hastalığı, işverenin
kastı veya sigortalıların sağlığını koruma ve iş güvenliği mevzuatına aykırı
bir hareketi sonucu meydana gelmişse, Kurumca sigortalıya veya hak sahiplerine
bu Kanun gereğince yapılan veya ileride yapılması gereken ödemeler ile bağlanan
gelirin başladığı tarihteki ilk peşin sermaye değeri toplamı, sigortalı veya
hak sahiplerinin işverenden isteyebilecekleri tutarlarla sınırlı olmak üzere,
Kurumca işverene ödettirilir. İşverenin sorumluluğunun tespitinde kaçınılmazlık
ilkesi dikkate alınır.
(...)
İş kazası, meslek hastalığı ve hastalık,
üçüncü bir kişinin kusuru nedeniyle meydana gelmişse, sigortalıya ve hak
sahiplerine yapılan veya ileride yapılması gereken ödemeler ile bağlanan
gelirin başladığı tarihteki ilk peşin sermaye değerinin yarısı, zarara sebep
olan üçüncü kişilere ve şayet kusuru varsa bunları çalıştıranlara rücû edilir. "
55. 9/12/2003 tarihli ve 25311 sayılı Resmî Gazete'de
yayımlanan İş Sağlığı ve Güvenliği Yönetmeliği'nin 5. maddesi şöyledir:
"İşverenlerin yükümlülükleri ile ilgili
genel hükümler aşağıda belirtilmiştir:
a) İşveren, işle ilgili her konuda işçilerin
sağlık ve güvenliğini korumakla yükümlüdür.
b) İşverenin iş sağlığı ve güvenliği konusunda
işyeri dışındaki uzman kişi veya kuruluşlardan hizmet alması bu konudaki
sorumluluğunu ortadan kaldırmaz.
c) İşçilerin iş sağlığı ve güvenliği
konusundaki yükümlülükleri, işverenin sorumluluğu ilkesini etkilemez."
56. İş Sağlığı ve Güvenliği Yönetmeliği'nin 6. maddesi şöyledir:
"İşveren aşağıda belirtilen sağlık ve
güvenlikle ilgili hususları yerine getirmekle yükümlüdür:
a) İşveren, işçilerin sağlığını ve güvenliğini
korumak için mesleki risklerin önlenmesi, eğitim ve bilgi verilmesi dahil
gerekli her türlü önlemi almak, organizasyonu yapmak, araç ve gereçleri
sağlamak zorundadır.
İşveren, sağlık ve güvenlik önlemlerinin
değişen şartlara uygun hale getirilmesi ve mevcut durumun sürekli
iyileştirilmesi amaç ve çalışması içinde olacaktır.
b) İşveren, sağlık ve güvenliğin korunması ile
ilgili önlemlerin alınmasında aşağıdaki genel prensiplere uyacaktır:
1) Risklerin önlenmesi,
2) Önlenmesi mümkün olmayan risklerin
değerlendirilmesi,
3) Risklerle kaynağında mücadele edilmesi,
4) İşin kişilere uygun hale getirilmesi için,
özellikle işyerlerinin tasarımında, iş ekipmanları, çalışma şekli ve üretim metodlarının seçiminde özen gösterilmesi, özellikle de
monoton çalışma ve önceden belirlenmiş üretim temposunun hafifletilerek
bunların sağlığa olumsuz etkilerinin en aza indirilmesi,
5) Teknik gelişmelere uyum sağlanması,
6) Tehlikeli olanların, tehlikesiz veya daha
az tehlikeli olanlarla değiştirilmesi,
7) Teknolojinin, iş organizasyonunun, çalışma
şartlarının, sosyal ilişkilerin ve çalışma ortamı ile ilgili faktörlerin
etkilerini kapsayan genel bir önleme politikasının geliştirilmesi,
8) Toplu korunma önlemlerine, kişisel korunma
önlemlerine göre öncelik verilmesi,
9) İşçilere uygun talimatların verilmesi.
c) İşveren, işyerinde yapılan işlerin
özelliklerini dikkate alarak;
1) Kullanılacak iş ekipmanının, kimyasal madde
ve preparatların seçimi, işyerindeki çalışma düzeni gibi konular da dahil
işçilerin sağlık ve güvenliği yönünden tüm riskleri değerlendirir. Bu
değerlendirme sonucuna göre; işverence alınan önleyici tedbirler ile seçilen
çalışma şekli ve üretim yöntemleri, işçilerin sağlık ve güvenlik yönünden
korunma düzeyini yükseltmeli ve işyerinin idari yapılanmasının her kademesinde
uygulanmalıdır.
2) Bir işçiye herhangi bir görev verirken,
işçinin sağlık ve güvenlik yönünden uygunluğunu göz önüne alır.
3) Yeni teknolojinin planlanması ve
uygulanmasının, seçilecek iş ekipmanının çalışma ortam ve koşullarına,
işçilerin sağlığı ve güvenliğine etkisi konusunda işçiler veya temsilcileri ile
istişarede bulunur.
4) Ciddi tehlike bulunduğu bilinen özel
yerlere sadece yeterli bilgi ve talimat verilen işçilerin girebilmesi için
uygun önlemleri alır.
d) Aynı işyerinin birden fazla işveren
tarafından kullanılması durumunda işverenler, yaptıkları işin niteliğini
dikkate alarak; iş sağlığı ve güvenliği ile iş hijyeni önlemlerinin
uygulanmasında işbirliği yapar, mesleki risklerin
önlenmesi ve bunlardan korunma ile ilgili çalışmaları koordine eder,
birbirlerini ve birbirlerinin işçi veya işçi temsilcilerini riskler konusunda
bilgilendirirler.
e) İş sağlığı ve güvenliği ile iş hijyeni
konusunda alınacak önlemler hiç bir şekilde işçilere
mali yük getirmez."
57. İş Sağlığı ve Güvenliği Yönetmeliği'nin 7. maddesi şöyledir:
"İşyerinde sağlık ve güvenlikle ilgili
koruyucu ve önleyici hizmetlerin yerine getirilmesi için aşağıda belirtilen
hususlara uyulacaktır:
a) Bu Yönetmeliğin 5 ve 6 ncı maddelerinde belirtilen yükümlülükler saklı kalmak
kaydıyla, işveren, işyerindeki sağlık ve güvenlik risklerini önlemek ve
koruyucu hizmetleri yürütmek üzere, işyerinden bir veya birden fazla kişiyi
görevlendirir.
b) Sağlık ve güvenlikle görevli kişiler,
işyerinde bu görevlerini yürütmeleri nedeniyle hiçbir şekilde dezavantajlı
duruma düşmezler. Bu kişilere, söz konusu görevlerini yapabilmeleri için
yeterli zaman verilir.
c) İşyerinde bu görevleri yürütebilecek
nitelikte personel bulunmaması halinde, işveren dışarıdan bu konuda yeterlik
belgesi olan uzman kişi veya kuruluşlardan hizmet alır.
d) İşveren hizmet aldığı kişi veya
kuruluşlara, işçilerin sağlık ve güvenliğini etkilediği bilinen veya etkilemesi
muhtemel faktörler hakkında bilgi verir. Bu kişi veya kuruluşlar, bu
Yönetmeliğin 10 uncu maddesinin (b) bendinde sözü edilen işçiler ve bu
işçilerin işverenleri hakkındaki gerekli bilgilere de ulaşabilmelidirler.
e) İşyerinde sağlık ve güvenlik hizmetlerini
yürütmek üzere:
1) Görevlendirilen kişiler gerekli nitelik,
bilgi ve beceriye sahip olacaktır.
2) Dışarıdan hizmet alınan kişi veya
kuruluşlar gerekli kişisel beceri, mesleki bilgi ve donanıma sahip olacaktır.
3) Görevlendirilen kişiler veya dışarıdan
hizmet alınan kişi veya kuruluşların sayısı; işyerinin büyüklüğü, maruz
kalınabilecek tehlikeler ve işçilerin işyerindeki dağılımı dikkate alınarak,
koruyucu ve önleyici çalışmaların organizasyonunu yapmaya ve yürütmeye yeterli
olacaktır.
f) İşyeri içindeki veya dışındaki kişi veya
kuruluşların bu maddede belirtilen sağlık ve güvenlik risklerini önleme ve
risklerden korunma ile ilgili görev ve sorumlulukları açık olarak belirlenir.
Bu kişi ve kuruluşlar gerektiğinde birlikte çalışırlar.
g) İşverenin yeterli mesleki bilgi, beceri ve
donanıma sahip olması halinde, işyerinin büyüklüğü, işin niteliği ve işçi
sayısı dikkate alınarak bu maddenin (a) bendinde belirtilen hususların yerine
getirilmesi sorumluluğunu kendisi üstlenebilir.
h) İş sağlığı ve güvenliği konularında hizmet
verecek kişi ve kuruluşların nitelikleri ve belgelendirilmesi ile işverenin
sorumluluğu hangi hallerde üstlenebileceği ile ilgili usul ve esaslar Bakanlık
tarafından belirlenir."
58. İş Sağlığı ve Güvenliği Yönetmeliği'nin 12. maddesi
şöyledir:
"İşyerinde sağlık ve güvenliğin
sağlanması ve sürdürülebilmesi için;
a) İşveren, her işçinin çalıştığı yere ve
yaptığı işe özel bilgi ve talimatları da içeren sağlık ve güvenlik eğitimi
almasını sağlamak zorundadır. Bu eğitim özellikle;
1) İşe başlanmadan önce,
2) Çalışma yeri veya iş değişikliğinde,
3) İş ekipmanlarının değişmesi halinde,
4) Yeni teknoloji uygulanması halinde,
yapılır.
Eğitim, değişen ve yeni ortaya çıkan risklere
uygun olarak yenilenir ve gerektiğinde periyodik olarak tekrarlanır.
b) İşveren, başka işyerlerinden çalışmak üzere
kendi işyerine gelen işçilerin yaptıkları işlerde karşılaşacakları sağlık ve
güvenlik riskleri ile ilgili yeterli bilgi ve talimat almalarını sağlar.
c) Sağlık ve güvenlik ile ilgili özel görevi
bulunan işçi temsilcileri özel olarak eğitilir.
d) (a) ve (c) bentlerinde belirtilen eğitim,
işçilere veya temsilcilerine herhangi bir mali yük getirmez ve eğitimlerde
geçen süre çalışma süresinden sayılır."
59. İş Sağlığı ve Güvenliği Yönetmeliği'nin 13. maddesi
şöyledir:
"İşçiler işyerinde sağlık ve güvenlikle
ilgili aşağıda belirtilen hususlara uymakla yükümlüdür:
a) İşçiler, davranış ve kusurlarından dolayı,
kendilerinin ve diğer kişilerin sağlık ve güvenliğinin olumsuz etkilenmemesi
için azami dikkati gösterirler ve görevlerini, işveren tarafından kendilerine
verilen eğitim ve talimatlar doğrultusunda yaparlar.
b) İşçiler, işveren tarafından kendilerine
verilen eğitim ve talimatlar doğrultusunda, özellikle;
1) Makina, cihaz, araç, gereç, tehlikeli
madde, taşıma ekipmanı ve diğer üretim araçlarını doğru şekilde kullanmak,
2) Kendilerine sağlanan kişisel koruyucu
donanımı doğru kullanmak ve kullanımdan sonra muhafaza edildiği yere geri
koymak,
3) İşyerindeki makina, cihaz, araç, gereç,
tesis ve binalardaki güvenlik donanımlarını kurallara uygun olarak kullanmak ve
bunları keyfi olarak çıkarmamak ve değiştirmemek,
4) İşyerinde sağlık ve güvenlik için ciddi ve
ani bir tehlike olduğu kanaatine vardıkları herhangi bir durumla
karşılaştıklarında veya koruma tedbirlerinde bir aksaklık ve eksiklik
gördüklerinde, işverene veya sağlık ve güvenlik işçi temsilcisine derhal haber
vermek,
5) İşyerinde, sağlık ve güvenliğin korunması
için teftişe yetkili makam tarafından belirlenen zorunlulukların yerine
getirilmesinde, işverenle veya sağlık ve güvenlik işçi temsilcisi ile işbirliği yapmak,
6) İşveren tarafından güvenli çalışma ortam ve
koşullarının sağlanması ve kendi yaptıkları işlerde sağlık ve güvenlik yönünden
risklerin önlenmesinde, işveren veya sağlık ve güvenlik işçi temsilcisi ile
mevzuat uygulamaları doğrultusunda işbirliği yapmak,
ile yükümlüdürler."
B. Uluslararası Hukuk
60. 1961 tarihli Avrupa Sosyal Şartı’nın yerini almak üzere
Avrupa Konseyi tarafından 1996 tarihinde kabul edilen (gözden geçirilmiş)
Avrupa Sosyal Şartı'nın "Güvenli ve
sağlıklı çalışma koşulları hakkı" kenar başlıklı 3. maddesi
şöyledir:
"Âkit Taraflar, işverenlerin ve
çalışanların örgütlerine danışarak, güvenli ve sağlıklı çalışma koşullarına
sahip olma hakkının etkili bir biçimde kullanılmasını sağlamak üzere;
1- İş güvenliği, iş sağlığı ve çalışma ortamı
hakkında tutarlı bir ulusal politika oluşturmayı, uygulamayı ve bunu belli
aralıklarla gözden geçirmeyi, bu politikanın temel hedefi, iş güvenliği ve iş
sağlığını iyileştirmeyi ve özellikle çalışma ortamının doğasından kaynaklanan
tehlike sebeplerini en aza indirmek yoluyla, çalışma sırasında ortaya çıkan ya
da bununla bağlantılı olan hastalıkları ve kazaları önlemeyi;
2- Güvenlik ve sağlık alanlarında
yönetmelikler hazırlamayı;
3- Denetim yoluyla bu yönetmeliklerin
uygulanmasını sağlamayı;
4- Tüm çalışanlar için, aslen koruma ve
danışmanlık işlevlerine sahip iş sağlığı hizmetlerinin geliştirilmesini
desteklemeyi;
taahhüt ederler."
61. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) "Yaşam hakkı" kenar başlıklı 2.
maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"Herkesin yaşam hakkı yasayla
korunur(...)"
62. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) göre inşaat
alanlarında yürütülen faaliyetler doğaları gereği tehlikeli nitelikte olmaları
nedeniyle insan yaşamına yönelik risk teşkil edebilecek mahiyettedir. Bu
nedenle devletin, -faaliyetin kendine özgü koşullarına bağlı düzenlemeler
yapmak da dâhil olmak üzere- bireylerin güvenliğini sağlamaya yönelik gerekli
makul önlemleri alması gerekir (Cevrioğlu/Türkiye,
B. No: 69546/12, 4/10/2016, § 57).
63. AİHM; Sofya'da bir şantiyede inşaat işçisi olarak çalışan
kişinin yapı iskelesinden düşerek yaşamını yitirmesi üzerine, ölen kişinin
annesi ve babası tarafından ceza soruşturması yolu tüketildikten sonra yapılan
bireysel başvuruda anne ve babanın Bulgar hukukunda etkili bir hukuki çare olan
tazminat yoluna başvurmadığına özellikle vurgu yaparak kabul edilemezlik kararı
vermiştir (Kostovi/Bulgaristan, B. No: 28511/11, 15/4/2014,
§§ 1-35).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
64. Mahkemenin 19/2/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Yaşam Hakkının İhlal
Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucuların
İddiaları
65. Başvurucular Tuzla Tersanesi'nde çalışan yakınlarının bir
şirkete ait sosyal tesisin yapımı sırasında kalıp sökerken 14 metre yüksekten
düşerek hayatını kaybettiğini belirtmişlerdir. Başvurucular, söz konusu kazanın
işverenler tarafından işçi sağlığı ve iş güvenliği ile ilgili önlemlerin
alınmaması, işçi sağlığı ve iş güvenliği ile ilgili eğitimlerin işçiye
verilmemiş olması nedenleriyle meydana geldiğini ileri sürmüşlerdir.
Başvurucular, tüm bunlara rağmen işverenler aleyhine yürütülen kamu davasında
yakınlarına kusur atfedilmesinin silahların eşitliği ilkesini ihlal ettiğini
iddia etmişlerdir. Başvurucular, kamu davası sırasında ileri sürdükleri
itirazların dikkate alınmadığını ve lehe olan hususların derece mahkemelerince
değerlendirilmediğini belirterek adil yargılanma hakkı ile etkili başvuru
hakkının ihlal edildiğini iddia etmişlerdir. Başvurucular, kamu davası
sonucunda işverenler hakkında olası kasıtla ya da bilinçli taksirle öldürme
yerine taksirle öldürme suçundan hüküm kurulduğunu, işverenlerin yeterli
olmayan hapis cezaları ile tecziye edildiğini, bu hapis cezalarının ise adli
para cezasına çevrildiğini, işverenlerin üst hadden değil de alt sınırdan
cezalandırılması nedeniyle adeta ödüllendirildiğini belirterek adil yargılanma
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir. Başvurucular olay hakkında
yürütülen ceza soruşturması ve kovuşturmasının sekiz yılı aşkın bir sürede
neticelendiğini belirterek makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini,
olayın etkili bir şekilde soruşturulmadığını, sanıklara etkili ceza
yöntemlerinin uygulanmadığını belirterek yaşam hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüşlerdir. Başvurucular, Türkiye'de işçi sağlığı ve iş güvenliği ile ilgili
önlemlerin alınıp alınmadığı denetlenmediği için her yıl binden fazla işçinin
iş kazası geçirerek yaşamını yitirdiğini ve bu olaylar neticesinde sorumlular
hakkında sembolik cezalar verildiğini ileri sürmüşlerdir.
66. Başvurucular açtıkları maddi tazminat talepli ek davanın
davalılar lehine usule ilişkin kazanılmış hak oluştuğu gerekçesiyle
reddedildiğini oysa somut olayda davalılar lehine usule ilişkin kazanılmış hak
doğmadığını, bu hususa ilişkin lehe Yargıtay kararlarının dikkate alınmadığını
belirterek silahların eşitliği ilkesi ile adil yargılanma hakkının ihlal
edildiğini iddia etmişlerdir. Başvurucular, ek maddi tazminat taleplerinin
reddedilmesi nedeniyle ayrıca eşitlik ilkesinin ve mülkiyet hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüşlerdir. Dava sonucunda hükmedilen manevi tazminat
miktarlarının da mağduriyetlerini gidermekten oldukça uzak olduğunu, Yargıtayın bozma kararı sonrasında ilk derece mahkemesinin
Yargıtay'ın bozma kararına uymasının hâkimlerin bağımsızlığı ilkesine aykırılık
teşkil ettiğini belirterek adil yargılanma hakkı ile mülkiyet hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüşlerdir.
2. Değerlendirme
67. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).
68. Başvurucular, yakınlarının ölümü ile neticelenen olayla
ilgili olarak kamu görevlileri hakkında herhangi bir ceza ve/veya idari
soruşturma başlatılmamasından şikâyet etmedikleri gibi bu olayla ilgili olarak
idari yargıda açılmış bir tam yargı davasından da bahsetmemişlerdir.
Başvurucular başvuru formunda soyut bir şekilde ve genel bir bilgi verme
mahiyetinde Türkiye'de işçi sağlığı ve iş güvenliği ile ilgili önlemlerin
alınıp alınmadığı denetlenmediği için her yıl binden fazla işçinin iş kazası
geçirerek yaşamını yitirdiğini ve bu olaylar neticesinde sorumlular hakkında
sembolik cezalar verildiğini belirtmiş iseler de kamu makamlarının kusuruna
ilişkin olarak herhangi bir hukuk yoluna başvurmadıkları için mevcut başvuruda
bu kapsamda bir değerlendirme yapılamamıştır.
69. Somut olayda başvurucular, yakınlarının ölüm olayı hakkında
iş yeri yetkilileri aleyhine yürütülen ceza davasının kesin bir kararla neticelenmesinden
ve olay hakkında işverenler aleyhine iş mahkemesinde açtıkları tazminat
davasının kısmen reddedilmesinden sonra bireysel başvuruda bulunmuşlardır.
Başvurucular, başvuru formunda genel olarak, gerek iş yeri yetkilileri hakkında
yürütülen ceza soruşturması sonucundan gerekse işverenler aleyhine açılan
tazminat davasında verilen kararlardan şikâyet ederek etkili bir yargısal
korumadan yararlanamadıklarını ileri sürmüşlerdir. Bu itibarla başvurucuların
bu başlık altındaki tüm iddialarının bir bütün olarak yaşam hakkı kapsamında
incelenmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
70. Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes,
yaşama, maddî ve manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.”
71. Anayasa’nın 5. maddesinin ilgili kısımlarının şöyledir:
“Devletin
temel amaç ve görevleri, (...) kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal
hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal,
ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının
gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.”
a. Genel İlkeler
72. Anayasa'nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkı
Anayasa'nın 5. maddesiyle birlikte değerlendirildiğinde devlete pozitif ve
negatif ödevler yükler (Serpil Kerimoğlu ve
diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013, § 50).
73. Devletin negatif bir yükümlülük olarak yetki alanında
bulunan hiçbir bireyin yaşamına kasıtlı ve hukuka aykırı olarak son vermeme
yükümlülüğünün yanı sıra pozitif bir yükümlülük olarak yine yetki alanında
bulunan tüm bireylerin yaşam hakkını gerek kamusal makamların gerek diğer
bireylerin gerekse kişinin kendisinin eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere
karşı koruma yükümlülüğü bulunmaktadır (Serpil
Kerimoğlu ve diğerleri, §§ 50, 51).
74. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm organlarının
anayasal ödevi olup bu ödevin ihmal edilmesi nedeniyle ortaya çıkan hak
ihlallerinin düzeltilmesi idari ve yargısal makamların görevidir. Bu nedenle
temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının öncelikle derece
mahkemeleri önünde ileri sürülmesi, bu makamlar tarafından değerlendirilmesi ve
bir çözüme kavuşturulması esastır (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403,
26/3/2013, § 16).
75. Anayasa Mahkemesi açısından idari makamlar ve derece
mahkemeleri tarafından başvurucular lehine bir tedbir ya da kararın alınması
suretiyle ihlalin tespit edilmesi ve verilen karar ile bu ihlalin uygun ve
yeterli biçimde giderilmesi hâlinde ilgili tarafın artık mağdur olduğu ileri
sürülemeyecektir (Sadık Koçak ve diğerleri,
B. No. 2013/841, 23/1/2014, § 83).
76. Mağduriyetin giderilmesi, özellikle ihlal edildiği ileri
sürülen hakkın niteliği ve ihlali tespit eden kararın gerekçesi ile bu kararın
ardından ilgili açısından uğradığı zararların devam edip etmediğine bağlıdır.
Başvuruculara sunulan telafi imkânının uygun ve yeterli olup olmadığı kararı,
söz konusu anayasal temel hak ve özgürlüğün ihlalinin niteliği gözönünde bulundurularak dava koşullarının tamamının
değerlendirilmesi sonucunda verilebilecektir. Bu çerçevede bir başvurucunun
mağdur sıfatı, Anayasa Mahkemesi önünde şikâyet ettiği durum için aynı zamanda
idari veya yargısal bir kararla kendisine ödenmesine karar verilen tazminata da
bağlı olabilecektir (Sadık Koçak ve
diğerleri, § 84).
77. Anayasa'nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkı
bağlamında mağduriyetin giderilip giderilmediğinin tespiti açısından kasten,
saldırı veya kötü muameleler sonucu meydana gelen ölüm olayları ile ihmal sonucu
meydana gelen ölüm olayları arasında bir ayrım yapmak gerekir (Mehmet Aydoğan ve Nufer
Aydoğan, B. No: 2013/3775, 14/4/2016, § 55).
78. Kasten ya da saldırı veya kötü muameleler sonucu meydana
gelen ölüm olaylarına ilişkin davalarda Anayasa'nın 17. maddesi gereğince
devletin ölümcül saldırı durumunda sorumluların tespitine ve
cezalandırılmalarına imkân verebilecek nitelikte cezai soruşturmalar yürütme
yükümlülüğü bulunmaktadır. Bu tür olaylarda, yürütülen idari ve hukuki
soruşturmalar ve davalar sonucunda sadece tazminat ödenmesi yaşam hakkı
ihlalini gidermek ve mağdur sıfatını ortadan kaldırmak için yeterli değildir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 55).
79. Ancak ihmal nedeniyle meydana gelen ölüm olaylarına ilişkin
davalar açısından farklı bir yaklaşımın benimsenmesi gerekir. Buna göre yaşam
hakkının veya fiziksel bütünlüğün ihlaline kasten sebebiyet verilmemiş ise etkili bir yargısal sistem kurma yönündeki
pozitif yükümlülük, her olayda mutlaka ceza davası açılmasını gerektirmez.
Mağdurlara hukuki, idari ve hatta disiplinle ilgili hukuk yollarının açık
olması yeterli olabilir(Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 59).
80. Bununla birlikte ihmal suretiyle meydana gelen ölüm
olaylarında devlet görevlilerinin ya da kurumlarının bu konuda muhakeme hatasını
veya dikkatsizliği aşan bir ihmali olduğu yani olası sonuçların farkında
olmalarına rağmen söz konusu makamların kendilerine verilen yetkileri göz ardı
ederek tehlikeli bir faaliyet nedeniyle oluşan riskleri bertaraf etmek için
gerekli ve yeterli önlemleri almadığı durumlarda -bireyler kendi
inisiyatifleriyle ne gibi hukuk yollarına başvurmuş olursa olsun- insanların
hayatının tehlikeye girmesine neden olan kişiler aleyhine hiçbir suçlamada
bulunulmaması ya da bu kişilerin yargılanmaması Anayasa'nın 17. maddesinin
ihlaline neden olabilir (Serpil Kerimoğlu ve
diğerleri, § 60).
81. Yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın ileri
sürüldüğü tazminat ve tam yargı davalarında, derece mahkemelerinin Anayasa’nın
17. maddesinin gerektirdiği özende bir inceleme yapma yükümlülüğü
bulunmaktadır. Bununla birlikte söz konusu özen yükümlülüğü, yaşam hakkı ile
ilgili her davada mutlaka mağdurlar lehine bir sonuca varılmasını garanti
altına almamaktadır (Aysun Okumuş ve Aytekin
Okumuş, B. No: 2013/4086, 20/4/2016, § 73).
b. İlkelerin Olaya
Uygulanması
82. Başvuruya konu iş kazası sonucunda meydana gelen ölüm
olayıyla ilgili olarak başvurucuların Türk hukuk sisteminde kullanabileceği
birden fazla hukuki yol bulunmaktadır. Bu kapsamda başvurucular, yaşanan olay
hakkında bir ceza soruşturması başlatılmasını ve olayda kusuru bulunan kişiler
hakkında kamu davası açılmasını yetkili Cumhuriyet Başsavcılığından talep
edebilirler. İkinci bir yol olarak başvurucular, yakınlarının ölümünden sorumlu
olduğunu düşündükleri kişiler aleyhine yetkili ve görevli hukuk mahkemesinde
tazminat davası açabilirler. Üçüncü bir yol olarak ise başvurucular, yaşanan
olayda hizmet kusuru bulunduğu kanaatinde iseler ilgili kamu idaresi aleyhine
idari yargıda tam yargı davası açabilirler. Somut olayda başvurucular, ceza
soruşturması yolu ile tazminat davası açma yolunu kullanmışlardır.
Başvurucular, yakınlarının ölümü ile neticelenen olayda kamu makamlarının
gerekli olan düzenlemeleri ve/veya denetimi yapmadığı şeklinde bir iddiayla herhangi
bir kanun yoluna başvurmamışlardır. Bu durumda yaşam hakkı kapsamında devletin
sahip olduğu etkili yargısal sistem kurma yönündeki pozitif yükümlülüğün somut
olayda yerine getirilip getirilmediği, işyeri yetkilileri hakkında yürütülen
ceza soruşturması ile işverenler aleyhine açılan tazminat davasının niteliği ve
özelliği dikkate alınarak değerlendirilmelidir.
83. Başvuru formu ve eklerinde başvurucuların yaşadığı üzüntü
verici olayın kasıtlı bir tutumdan kaynaklandığını gösteren herhangi bir bilgi
ve belge bulunmamaktadır. Olayın meydana geldiği koşullar da bu bağlamda
herhangi bir şüphe uyandırmamaktadır. Nitekim başvurucular da söz konusu olayın
kasıtlı bir şekilde gerçekleştirildiği yönünde bir iddia ileri sürmemişlerdir.
84. Ceza soruşturması ve kovuşturması neticesinde elde edilen
veriler iş yeri yetkililerinin belli ölçüde kusurlarının olduğunu ortaya koysa
da etkili yargısal sistem kurma yönündeki pozitif yükümlülüğün somut olayda
mutlaka ceza davasını gerektirdiği söylenemez. Yaşam hakkı kapsamındaki etkili yargısal sistem kurma yükümlülüğü,
somut olayda başvuruculara hukuk mahkemeleri önünde açabilecekleri bir tazminat
davası yolunun sağlanması ile yerine getirilmiş sayılabilir. Bu sebeple somut
olayda ceza yargılaması sürecinin ayrıca incelenmesinin gerekmediği
değerlendirilmiştir.
85. Başvurucuların açtığı tazminat davası sonucunda çalışma
alanının altına güvenlik ağı gerilmemiş olmasına, başvurucuların yakınının
emniyet kemeri kullanmasının sağlanamamış olmasına ve dava dosyasında
başvurucuların yakınına iş güvenliği eğitiminin verildiğine ilişkin bilgi ve
belge olmamasına vurgu yapan bilirkişi raporu doğrultusunda hüküm kurularak
işverenlerin somut olayda kusurlu oldukları açıkça kabul edilmiştir. Başka bir
anlatımla başvuruya konu olayda yaşam hakkının ihlal edildiği derece
mahkemelerince hüküm altına alınmıştır.
86. Başvurucuların açtığı tazminat davası sonucunda ayrıca,
başvuru dosyasında objektifliğinden ve yeterliliğinden şüphelenilmesini
gerektirecek herhangi bir veri bulunmayan bilirkişi raporu doğrultusunda
başvuruculardan Güler Ayyıldız lehine toplam 47.981.75
TL maddi, 50.000 TL manevi; başvuruculardan Hüseyin Ayyıldız ile Merve Ayyıldız
lehine ise toplam 50.000 TL manevi tazminata hükmedilmiştir. Başvurucuların
diğer taleplerinin ise gerekçesi de açıklanmak suretiyle reddine karar
verilmiştir.
87. Başvuru formu ve ekleri incelendiğinde derece mahkemelerince
dava dosyasında bulunan bilgi ve belgeler dikkate alınmak ve ilgili hukuk
kuralları yorumlanmak suretiyle davanın kısmen kabulüne karar verilerek
başvurucular lehine belli bir miktar tazminata hükmedildiği, gerek bilirkişi
raporlarının gerekse derece mahkemelerince verilen kararların keyfî olduğundan
söz edilemeyeceği, davanın koşullarına göre belirlenen tazminat miktarları ile
başvurucuların uğradığı zarar arasında açık bir orantısızlık bulunmadığı,
başvurucuların yargılamaya etkin bir şekilde katılıp iddia ve itirazlarını
derece mahkemeleri önünde dile getirebilme imkânı elde edebildiği, dolayısıyla
mevcut yargısal sistemin somut olayda etkisiz bir şekilde işlediğinden söz
edilemeyeceği sonucuna ulaşılmıştır. Somut olayda hâkimlerin bağımsızlığı ve
tarafsızlığı ilkesine aykırılık teşkil eden herhangi bir hususun da bulunmadığı
değerlendirilmiştir.
88. Somut olayda etkili bir şekilde yürütülen yargılama
sonucunda yaşam hakkının ihlal edildiğinin tespit edildiği ve ihlale karşılık
olarak uygun ve yeterli tazminata hükmedildiği dikkate alındığında
başvurucuların etkili bir yargısal korumadan yararlanamadıkları ve hükmedilen
tazminat miktarlarının mağduriyetlerini gidermediği yönündeki şikayetlerinin
açıkça dayanaktan yoksun olduğu sonucuna varılmıştır.
89. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Makul Sürede
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucuların
İddiaları
90. Başvurucular işverenler aleyhine açtıkları maddi ve manevi
tazminat davasının yedi yıl sekiz ay gibi bir sürede tamamlanması nedeniyle
makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
2. Değerlendirme
91. Ferat Yüksel (B. No: 2014/13828, 12/9/2018, §
26) kararında Anayasa Mahkemesi; yargılamaların makul sürede
sonuçlandırılmadığı ya da yargı kararlarının geç veya eksik icra edildiği ya da
hiç icra edilmediği iddiasıyla 31/7/2018 tarihinden önce gerçekleştirilen
bireysel başvurulara ilişkin olarak Adalet Bakanlığı İnsan Hakları Tazminat
Komisyonu Başkanlığına (Tazminat Komisyonu) başvuru imkânının getirilmesine
ilişkin yolu ulaşılabilir olma, başarı şansı sunma ve yeterli giderim sağlama
kapasitesinin bulunup bulunmadığı yönlerinden inceleyerek bu yolun etkililiğini
tartışmıştır.
92. Ferat Yüksel kararında özetle anılan başvuru
yolunun kişileri mali külfet altına sokmaması ve başvuruda kolaylık sağlaması nedenleriyle
ulaşılabilir olduğu, düzenleniş şekli itibarıyla ihlal iddialarına makul bir
başarı şansı sunma kapasitesinden mahrum olmadığı ve tazminat ödenmesine imkân
tanıması ve/veya bu mümkün olmadığında başka türlü telafi olanakları sunması
nedenleriyle potansiyel olarak yeterli giderim sağlama imkanına sahip olduğu
hususunda değerlendirmelerde bulunulmuştur (Ferat Yüksel, §§ 27-34). Bu gerekçeler doğrultusunda Anayasa
Mahkemesi, ilk bakışta ulaşılabilir olan ve ihlal iddialarıyla ilgili başarı
şansı sunma ve yeterli giderim sağlama kapasitesi olduğu görülen Tazminat
Komisyonuna başvuru yolu tüketilmeden yapılan başvurunun incelenmesinin
bireysel başvurunun ikincil niteliği
ile bağdaşmayacağı sonucuna vararak başvuru yollarının tüketilmemiş olması
nedeniyle kabul edilemezlik kararı vermiştir (Ferat Yüksel, §§ 35, 36).
93. Mevcut başvurunun bu kısmı yönünden söz konusu karardan
ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.
94. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. Mahkemeye Erişim
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucuların
İddiaları
95. Başvurucular reddedilen maddi ve manevi tazminat miktarları
üzerinden oldukça yüksek miktarda vekâlet ücreti ödemek zorunda kalmaları
nedeniyle adil yargılanma hakkı ile mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüşlerdir.
2. Değerlendirme
96. Başvurucuların bu başlık altındaki şikâyetlerinin mahkemeye
erişim hakkı kapsamında incelenmesi uygun görülmüştür.
97. Mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme önüne
taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını
isteyebilmek anlamına gelmektedir. Kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen
veya mahkeme kararını anlamsız hâle getiren, bir başka ifadeyle mahkeme
kararını önemli ölçüde etkisizleştiren sınırlamalar mahkemeye erişim hakkını
ihlal edebilir (Özkan Şen, B. No:
2012/791, 7/11/2013, § 52). Mahkemeye erişim hakkı, kural olarak mutlak bir hak
olmayıp sınırlandırılabilen bir haktır. Bununla birlikte getirilecek
sınırlandırmaların; hakkın özünü zedeleyecek şekilde kısıtlamaması, meşru bir
amaç izlemesi, açık ve ölçülü olması, başvurucu üzerinde ağır bir yük
oluşturmaması gerekir (Serkan Acar,
B. No: 2013/1613, 2/10/2013,§ 38). Ulaşılmak istenen
kamu yararının gerekleri ile bireylerin temel hakları arasında gözetilmesi
gereken adil dengeyi bozan ve başvuruculara çok yüksek bir külfet yükleyen
düzenlemeler mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir (Hüseyin Sezen, B. No: 2013/1793,
18/9/2014, § 48).
98. Vekâlet ücreti bir yargılama gideri olup kural olarak bu tür
giderler mahkemeye erişim hakkına müdahale teşkil eder. Ancak gereksiz
başvurular önlenerek dava sayısının azaltılması ve böylece mahkemelerin gereksiz
yere meşgul edilmeksizin uyuşmazlıkları makul sürede bitirebilmesi amacıyla
başvuruculara belli yükümlülükler öngörülebilir. Bu yükümlülüklerin kapsamını
belirlemek kamu otoritelerinin takdir yetkisi içindedir. Öngörülen
yükümlülükler dava açmayı imkânsız hâle getirmedikçe ya da aşırı derecede
zorlaştırmadıkça mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği söylenemez (Serkan Acar, § 39).
99. Hukuk yargılamalarında uygulanan ve Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi kararlarında da geçen "kaybeden
öder" ilkesi, tarafların yargılamadaki başarı oranına göre
kazanılan veya kaybedilen değer oranında lehine veya aleyhine mahkeme
masraflarına hükmedilmesine ilişkin düzenlemeleri ifade eder (Hüseyin Sezen, § 50).
100. Başvurucuların açtığı tazminat davasında, başvurucuların
maddi ve manevi tazminat talepleri kısmen kabul edilerek başvurucular lehine
toplam 147.981,75 TL maddi ve manevi tazminata hükmedilmiş, ayrıca kabul edilen
maddi tazminat miktarı üzerinden hesaplanan 5.577,99 TL tutarındaki vekâlet
ücreti ile kabul edilen manevi tazminat miktarı üzerinden hesaplanan 10.400 TL
tutarındaki vekâlet ücretinin davalılardan alınarak başvuruculara verilmesine
karar verilmiştir. Benzer şekilde, reddedilen maddi tazminat miktarı üzerinden
hesaplanan 5.832,99 TL tutarındaki vekâlet ücreti ile reddedilen manevi
tazminat miktarı üzerinden hesaplanan 10.400 TL tutarındaki vekâlet ücretinin
ise başvuruculardan alınarak davalılara verilmesine karar verilmiştir.
101. Somut olayda başvurucuların maddi tazminat talepleri
yönünden kısmi olarak haklı olmadıkları yapılan yargılama süreci sonunda
belirlenmiştir. Ayrıca başvurucuların manevi tazminat taleplerinin de kısmen
reddedildiği görülmektedir. Bu durumda, davanın reddedilen kısmı yönünden karşı
tarafın hukuki temsil masraflarını karşılamak üzere ödenmesine hükmedilen
16.232,99 TL tutarındaki vekâlet ücretinin hükmedilen tazminata (147.981,75 TL)
oranı yaklaşık %11 olup, müdahalenin meşru amacı ile karşılaştırıldığında bu
oranın ölçüsüz olmadığı değerlendirilmiştir. Buna göre başvurucuların mahkemeye
erişim haklarının ihlal edilmediği açıktır.
102. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde BIRAKILMASINA
19/2/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.