TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
TUNCER YIĞCI BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2015/5402)
|
|
Karar Tarihi: 6/2/2019
|
R.G. Tarih ve Sayı: 27/2/2019-30699
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Recep KÖMÜRCÜ
|
|
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Recai AKYEL
|
Raportör
|
:
|
Yücel ARSLAN
|
Başvurucu
|
:
|
Tuncer YIĞCI
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, bir elektronik posta (e-posta) grubunda kurumu ile
ilgili bir yazı yayınlayan başvurucuya kınama cezası verilmesi nedeniyle ifade
özgürlüğünün; yargılamanın makul süreyi aşması nedeniyle de makul sürede
yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 25/3/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirilmesine gerek görülmediğini
belirtmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu 1963 doğumlu olup Ankara Devlet Tiyatrosu
Müdürlüğünde başvuru tarihi itibarıyla yirmi sekiz yıldır görev yapan bir
tiyatro sanatçısıdır.
9. Başvurucu 13/12/2012 tarihinde sadece devlet tiyatrosu
çalışanlarının üye olduğu kapalı bir grup olan devtiyatro@yahoogrups.com
adlı internet paylaşım sitesinde, disiplin cezasına konu olan "Sanat ve Yönetim Kurulunun 3 yıllık kararlarını nasıl
elde ettim?" başlıklı bir yazı kaleme almıştır. Söz konusu
yazıda "Yöneticilerin yetki
kullanımının bu nedenle sonsuz ve sınırsız olduğu bu kara düzen",
"Adamına göre muamele tavan yaptı",
"Devlet eliyle bankamatik sanatçısı
basına ve siyasete servis edildi", "Kadrosuz çalıştırma ilhamını içeriden alan siyasi irade yasa için
düğmeye bastı",
"performans uygulaması da aynı sonsuz ve sınırsız keyfi düzen içinde
yerini alacak", "Öteden
beri yukarıda anlattığım gizli saklı keyfi yönetim anlayışı", " Uygulamamak için bin takla atılan mahkeme
kararları", "Teşvik
ödememek için bazı arkadaşlar hakkında performansı düşük ödemeler"
şeklinde ifadeler yer almıştır.
10. Söz konusu yazı içeriğinin Kurumun huzur ve sükûnunu bozmaya
yönelik olduğu gerekçesiyle başvurucuya Disiplin Kurulunun 01/03/2013 tarihli
kararıyla ve İdari Hizmet Sözleşmesi'nin 4., 10., ve 53. maddeleri delaletiyle
14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 125. maddesinin (B)
bendinin (l) alt bendi uyarınca kınama cezası verilmiştir.
11. Anılan kararda;
i. Sanat ve Yönetim Kurulu kararlarına yönelik bilgilerin kanuna
aykırı bir biçimde yayımlanması şeklindeki eylemi nedeniyle başvurucunun
ifadesinde yer alan bilgilerde bireysel bir karara işaret edecek net bir
açıklamanın yer almadığı görüldüğünden bu hususta hakkında bir işlem
yapılmasına yer olmadığına,
ii. Yazıda yer alan ifadelerin eleştiri sınırını aştığı,
yazıdaki üslup ve ithamlar yazı içeriğinin bütünü içinde değerlendirildiğinde
eylemin Kurumun huzur ve sükûnunu bozmaya yönelik olduğu anlaşıldığından
başvurucunun kınama disiplin
cezası ile cezalandırılmasına ve kullanılan ifadelerin niteliği ve ağırlığı,
eylemin internet ortamında yayın yoluyla yapılması dikkate alınarak ceza
indirimine yer olmadığına,
karar verilmiştir.
12. Başvurucu, disiplin cezasına 28/3/2013 tarihinde itiraz
etmiştir. İtirazının 17/5/2013 tarihinde reddedilmesi üzerine disiplin
cezasının iptali talebiyle Ankara 15. İdare Mahkemesinde (Mahkeme) dava
açmıştır. Mahkeme 18/12/2013 tarihinde işlemin iptaline karar vermiştir.
13. Mahkeme kararının gerekçesinde;
i. 657 sayılı Kanun'un geçici 12. maddesine göre Devlet Tiyatro,
Opera ve Balesinin sanatkâr olarak çalışan personeli hakkında 10/6/1949 tarihli
ve 5441 sayılı Devlet Tiyatrosu Kuruluşu Hakkında Kanun'un, 14/7/1970 tarihli
ve 1309 sayılı Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü Kuruluşu Hakkında
Kanun'un, 14/7/1970 tarihli ve 1310 sayılı Kanun ile bu Kanunlarda atıf yapılan
kanun hükümlerinin uygulanacağı belirtilmiştir.
ii. Anılan maddenin son fıkrasına atıfta bulunmak suretiyle,
Devlet Tiyatroları sanatçısı olarak görev yapmakta olan başvurucu hakkında 657
sayılı Kanun hükümlerinin uygulanmayacağı, 5441 sayılı Kanun’un ilgili
hükümleri gereğince başvurucunun idari sözleşme ile görev yapmakta olan
sanatkâr memur statüsünde bulunması nedeniyle 5441 sayılı Kanun hükümleri ve
yine bu Kanun hükümlerine uygun olarak idare ile aralarında imzalanan idari
sözleşme hükümlerinin uygulanacağı ifade edilmiştir.
iii. Aynı Kanun'un 5. maddesinin (A) ve (C) fıkralarında,
kurumda görev yapan aktör ve aktrislerin Devlet Tiyatroları sanatkâr memurları
olduğu ve idari sözleşmelerle göreve alınacakları, mali hakları ve özellikleri
bu Kanun içinde kalmak ve devlet memuru niteliklerine halel gelmemek üzere
sanatkâr memurların hizmete alınma, hizmete devam şekilleri ile sair özellik ve
yükümlülüklerinin idari sözleşmelerinde belirtileceği hükümlerine yer verildiği
belirtilmiştir. 5441 sayılı Kanun'un 19. maddesine göre de sanatkârların
disiplin işlerinin bir tüzükle belirleneceği vurgulanmıştır.
iv. 5441 sayılı Kanun hükümleri kapsamında sanatkâr memur unvanı
ile görev yapmakta olan başvurucunun özlük ve disiplin işleri yönünden 657
sayılı Kanun'un ilgili hükümlerine tabi olmadığı belirtilmiştir. Sanatkârların
disipline ilişkin işlerinin bir tüzük ile belirleneceğine ilişkin emredici bir
kanun hükmüne yer verilmiş olmasına karşın idarenin sanatçıları ile imzalamakta
olduğu idari sözleşmelere disiplin hükümleri koymak suretiyle sanatçıların
disiplin işlerinin sözleşme hükümlerine tabi kılındığı, böylelikle idari
sözleşmede belirtilen disiplin hükümleri yönünden 5441 sayılı Kanun'un 19.
maddesi hükmüne aykırılık oluştuğu ifade edilmiştir. Bu çerçevede idare
tarafından başvurucuya idari sözleşme hükümlerine göre disiplin cezası verilmiş
ise de kamu görevlisinin disiplin cezalarına konu olacak eylemlerinin neler
olacağı ve bu eylemler için hangi cezaların uygulanacağının idari sözleşme ile
belirlenmesinin kanuna aykırı olduğu ve disiplin cezasının kanuni bir
dayanağının bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
14. İdarenin karara itiraz etmesi üzerine Ankara Bölge İdare
Mahkemesi (Bölge İdare Mahkemesi) 28/1/2015 tarihinde idare mahkemesinin
kararını bozmuş ve davanın reddine karar vermiştir.
15. Ret kararının gerekçesinde 5441 sayılı Kanun'un 19.
maddesine göre sanatkârlarla yapılacak sözleşme esas ve ilkelerinin tüzükle
düzenlenmesi gerektiği, ancak Danıştay Birinci Dairesinin 12/11/1992 tarihli ve
E.1992/343, K.1992/349 sayılı ve Beşinci Dairesinin 7/5/2004 tarihli ve
E.2000/6658, K.2004/2141 sayılı kararlarında da belirtildiği gibi tüzükle
düzenleme yapılmamış olmasının anılan Kanun hükümlerin uygulanmasına engel
oluşturmadığı belirtilmiştir. Kanun'da sözleşmeli sanatkâr memur
çalıştırılması, tüzük çıkarılması koşuluna bağlanmadığına göre Kanun
hükümlerinin uygulanmasının ertelenmeyeceğinin açık olduğu vurgulanmıştır. Bu
kapsamda Kanun'un yürürlüğe girdiği 1949 yılından bu yana tüzüğün çıkarılmaması
karşısında Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğünün (İdare) sözleşmeli sanatkâr
memur çalıştırmadan faaliyetini sürdürebilmesinin de düşünülemeyeceği
belirtilmiştir.
16. Bölge İdare Mahkemesi kararında başvurucunun 657 sayılı
Kanun'un ek geçici 12. maddesi kapsamına dâhil personel olduğu, sözleşmeli
personel çalıştırılmasına ilişkin esaslara dair Bakanlar Kurulu kararının 12.
maddesinde, sözleşmeli olarak çalıştırılacakların ilgili kurumun saptayacağı
özel koşulların yanı sıra 657 sayılı Kanun'un değişik 48. maddesinin (A)
bendinin 4., 5., 6. ve 7. alt bentlerinde belirtilen koşulları da taşımaları
gerektiği hükmüne yer verildiği belirtilmiştir.
17. Kararda; Kanun hükmüyle sözleşmeli sanatkâr memur statüsünün
düzenlenmiş olduğu, İdareye sanatkâr memurlarla sözleşme yapma yetkisi
tanındığı ifade edilmiştir. Bu durumda İdarenin Kanun gereği sözleşmeli
sanatkâr memur istihdam edeceğine göre belirli statüde çalıştıracağı kişilerde
arayacağı nitelikleri belirlemeye, bu konuda düzenleme yapmaya da yetkili
bulunduğu; Kanun'da öngörülen tüzüğün henüz çıkarılmamasının yine Kanun'la
verilen yetkinin kullanımından kaynaklanan düzenleme yetkisini ortadan
kaldırmadığı sonucuna ulaşılmıştır. Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunca
verilen 5/7/2007 tarihli ve E.2007/346 sayılı kararın da aynı gerekçeye
dayandığı belirtilen karar gerekçesinde bu yetkiye dayanarak sözleşmeli
personelin çalışma koşullarını kendileri ile sözleşme yapmak suretiyle belirleyen
İdarenin aynı sözleşmede hizmet süresince bu kişilerin tabi olacağı disiplin
kurallarını da 657 sayılı Kanun'a gönderme yapmak suretiyle belirlemesinde
hukuka aykırılık olmadığı değerlendirilmiştir. Kararda, aksi takdirde 5441
sayılı Kanun'un 3/B maddesi ile kurulan Disiplin Kurulu'nun personeli hakkında
hiçbir cezai işlem yapamaz hâle geleceği belirtilmiştir.
18. Yine kararda başvurucuya verilen kınama cezasının Sanatçı
Hizmet Sözleşmesi’nin 4., 10. ve 53. maddeleri delaletiyle
ancak 657 sayılı Kanun'un 125. maddesinin (B) bendinin (l) alt bendi uyarınca
verildiği belirtilerek disiplin cezasının salt hizmet sözleşmesine dayalı
olarak verildiğinin de söylenemeyeceği vurgulanmıştır. Belirtilen durum
karşısında ilk derece mahkemesinin iptal kararında hukuki isabet bulunmadığı
sonucuna varılmıştır.
19. Bölge İdare Mahkemesince yapılan esas incelemesi sonucunda
davanın reddine karar verilmiştir. Kararda, 657 sayılı Kanun'un 125. maddesinin
(B) bendinin (l) alt bendinde "Kurumların
huzur, sükun ve çalışma düzenini bozma"nın kınama cezasını
gerektiren eylemler arasında sayıldığı belirtilerek başvurucu tarafından
yazılan söz konusu ifadelerin geçtiği yazı bölümleri tümüyle incelendiğinde
başvurucunun ileri sürdüğü görüşlerin eleştiri sınırını aştığı, kullanılan
üslup ve yapılan ithamların Kurumun huzur ve sükûnunu bozacak düzeye ulaştığı
ifade edilmiştir. Bu nedenle başvurucunun kınama cezası ile cezalandırılmasında
ve bu ceza uygulanırken eylemin internet ortamında yayın yoluyla işlendiği gözetilerek
ceza indirimine gidilmemesinde hukuka aykırılık görülmediği belirtilmiştir.
20. Ret kararı başvurucuya 25/2/2015 tarihinde tebliğ
edilmiştir.
21. Başvurucu 25/3/2015 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
22. 657 sayılı Kanun'un 125. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
" Devlet memurlarına verilecek disiplin
cezaları ile her bir disiplin cezasını gerektiren fiil ve haller şunlardır:
...
B - Kınama : Memura, görevinde ve davranışlarında kusurlu olduğunun yazı
ile bildirilmesidir.
...
l) Kurumların huzur, sükun
ve çalışma düzenini bozmak.
..."
23. Aynı Kanun'un "Tiyatro,
Opera, Bale Sanatkarları ve Orkestra Teknik Personeli" başlıklı
ek geçici 12. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Devlet
Tiyatro, Opera ve Balesinin özel kanunlarına göre, stajyer, uzman memurlar,
uygulatıcı uzman memurlar, sanatkar olarak çalışan
personeli hakkında, bu Kanun esasları çerçevesinde hazırlanacak kendi özel
kanunları yürürlüğe girinceye kadar, 10/06/1949 tarihli ve 5441 sayılı Kanun,
14/07/1970 tarihli ve 1309 Sayılı Kanun, 14/07/1970 tarihli ve 1310 Sayılı
Kanun ile bu kanunlarda atıf yapılan kanun hükümlerinin uygulanmasına devam
olunur. Ancak:
A) 14/07/1970 tarihli ve 1309 sayılı Kanunun 12 nci maddesi ile 14/07/1970
tarih ve 1310 Sayılı Kanunun 10 uncu maddesinde idari sözleşme ücret limitleri
aşağıdaki tutarlara yükseltilmiştir.
Stajyerler 1650
Sahne uygulatıcıları (Uzman memurlar) 1100 - 3700
Sanat uygulatıcıları (Uygulatıcı uzman
memurlar) 1500 - 5000
Sanatkar memurlar 2000 -
7000
...
D) Devlet Tiyatro, Opera ve Balesinin (A)
bendinde tespit edilen personelin dışında kalan personeli hakkında Devlet Memurları Kanununun (1327 Sayılı Kanunun 90 ıncı maddesiyle eklenen ek geçici 20 nci
maddesi hükümleri hariç) bütün hükümleri uygulanır.
...
Kültür ve Turizm Bakanlığının sanatla ilgili
merkez ve taşra birimlerine bağlı olarak çalışan orkestra, koro ve topluluk
sanatçıları, sanatkarları ve sanatçı öğretmenleri ile stajyerleri hakkında da
bu maddenin (B) ve (D) bendlerinde yer alan hükümler
uygulanır. Halen görevde bulunanların durumları da buna göre yeniden
düzenlenir.
24. 5441 sayılı Kanun'un 19. maddesi şöyledir:
"Sanatkarların sözleşme
prim, tedavi, ayrılış ve ölüm tazminatı, askerlik, izin, yaz tatili aylarında
Devlet Tiyatrosu dışında kendi hesaplarına çalışma, yolluk, inceleme seyahati
ve disiplin işleriyle yabancı sanatkar ve trup getirme
ve Tiyatronun iç ve yönetim işleri bir tüzükle belirtilir."
B. Sanatçı İdari Hizmet
Sözleşmesi'nin İlgili Hükümleri
25. Başvurucu ile Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü arasında
imzalanan Sanatçı İdari Hizmet Sözleşmesi'nin 4. maddesi şöyledir:
"İlgili görevinde 5441/1310 sayılı yasa
ve 657 sayılı yasanın ilgili maddeleri ve sözleşme hükümleri ile Devlet
Tiyatroları Genel Müdürlüğünün mevcut veya çıkarılacak Tüzük, Kararname,
Yönetmelik, Yönerge, Genelge, Karar ve Duyurularına tam olarak uymak
zorundadır.
Aksi takdirde sözleşmenin disiplin hükümleri
uygulanır.
Sözleşme dönemi içinde Kanun, Tüzük,
Kararname, Yönetmelik ve Yönerge değişikliği veya yeniden düzenlenmesi
durumlarında bu mevzuatla sözleşme arasında çelişki doğduğu takdirde, yeni
mevzuat hükümleri uygulanır. "
26. Aynı Sözleşmenin 10. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"a) Devlet Tiyatroları Sanatçıları,
yasalarla belirlenen kamu görevlisi niteliklerinin gerektirdiği saygınlık ve
güvene yaraşır olduklarını, kurum içinde ve kurum dışındaki davranışları ile
göstermek zorundadırlar.
Sanatçılar, Kurumun içinde ve dışında Kurumu,
amirlerini ve arkadaşlarını küçük düşürecek konuşma ya da davranışlarda bulunmak,
amirlerine karşı gelmek ya da verilen emirleri dinlememek, başkalarını kuruma
karşı tahrik etmek, kurum aleyhine yayın yapmak ya da yaptırmak ya da demeç
vermek gibi davranışlarda bulunamazlar.
Bu tür davranışlarda bulunduklarında
sözleşmenin disiplin hükümlerine göre işlem yapılır.
..."
27. Aynı Sözleşmenin disiplin hükümlerine ilişkin 53. maddesinin
ilgili kısmı şöyledir:
"Sanatçılara verilecek disiplin cezaları
ile her bir disiplin cezasını gerektiren fiil ve haller aşağıda belirtilmiştir.
Sözleşmede hüküm bulunmayan hallerde. 657 sayılı Kanun'un 125. maddesinde
belirtilen disiplin hükümleri uygulanır.
1) Uyarma: İlgiye görevinde ve davranışlarında
daha dikkatli olması gerektiğinin yazı ile bildirilmesidir.
...
2) Kınama: İlgiliye görevinde ve
davranışlarında kusurlu olduğunun yazı ile bildirilmesidir.
A) Eser oynanmakta iken sırası geldiğinde
sahneye girişini 10 saniyeye kadar geciktirmek.
B) Provaya 15 dakikadan fazla geç gelerek
provanın gecikmesine ve aksamasına neden olmak.
C) Kurumun tanıtımını sağlayacak haber
niteliğindeki televizyon çekimine ve fotoğraf çekimine gelmemek.
D) Oyun için saptanmış olan aksesuvar, kostüm, makyaj, mizansen, oyun metninde
değişiklik yapmak ya da yapılmasına neden olmak.
E) Oyun başlama saatinden ı saat önce görevi
başında bulunmamak.
F) Prova oyun ve çalışma sırasında Rejisörün yada yetkilinin izni olmadan çalışma mekanından uzaklaşmak.
G) Prova süresince provanın ciddiyetini ve
akışını bozacak davranışlarda bulunmak.
H) Oyun ve provalarda kullanılması
kararlaştırılan dekor, aksesuvar, makyaj malzemesi,
kostüm, ışık planlarının uygulama hatasına sebep olmak ve prova, oyun
antresinden önce denetlememek nedeniyle çalışma ve oyun akışının bozulmasına
sebebiyet vermek.
I) İzinsiz selama çıkmamak,
İ) Turnelere gidilirken izin almadan Genel
Müdürlükçe saptanan araçlar dışında yolculuk yapmak. saptanan
yerler dışında kalmak ve kalınan yerlerde ve yolculukta görevin ciddiyet ve
onuru ile bağdaşmayan davranışlarda bulunmak.
..."
C. İlgili Danıştay Kararı
28. Danıştay Beşinci Dairesinin 7/5/2004 tarihli ve E.2000/6658,
K.2004/2141 sayılı kararına konu olayda; Devlet Tiyatrolarında idare müdürü olarak
görev yapan davacı, Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğünce toplam sekiz adet
reji asistanlığı pozisyonu için yapılacak sınava girmek için başvurmuştur.
Görev ve Çalışma Yönergesi'nin (Yönerge) reji
asistanları ile ilgili 19. maddesinde belirtilen şartları taşımadığı
gerekçesiyle başvurusunun reddi üzerine davacı, Yönerge'nin
19. maddesinin 2. fıkrasına "...ile master, doktora yapmış olup, aldıkları ders, hazırlamış
oldukları tez ve uygulamaların tiyatro sanat alanı ile ilgili olanlar"
cümlesini ekleyen 26/6/2000 tarihli Bakan olurunun iptali talebiyle bir dava
açmıştır. Danıştay ilgili Kanun hükmüne göre sanatkârlarla yapılacak sözleşme
esas ve ilkelerinin tüzükle düzenlenmesi gerektiğini, nitekim Danıştay Birinci
Dairesinin 12/11/1992 tarihli ve E.1992/343, K.1992/349 sayılı kararında da
belirtilen konuda tüzükle düzenleme yapma zorunluluğunun ifade edildiğinin
belirtildiğini, ancak Danıştay Birinci Daire kararında da belirtildiği gibi
tüzükle düzenleme yapılmamış olmasının anılan Kanun hükümlerinin uygulanmasına
engel oluşturmadığını, esasen Kanun'un yürürlüğe girdiği 1949 yılından bu yana
tüzüğün çıkarılmaması karşısında Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğünün
sözleşmeli sanatkâr memur çalıştırmadan faaliyetini sürdürebilmesinin de
düşünülemeyeceğini vurgulamıştır.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
29. Mahkemenin 6/2/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. İfade Özgürlüğünün İhlal Edildiğine İlişkin
İddia
1. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
30. Başvurucu; Disiplin Kurulunun 5441 sayılı Kanun'un
sanatçıları 657 sayılı Kanun kapsamı dışında bırakan gerekçesini dikkate
almadığını, 5441 sayılı Kanun gereği çıkarılacak tüzükte disipline ilişkin
hükümlerin düzenlenmesi gerektiğini ancak ilgili tüzüğün çıkarılmadığını,
İdarenin idari hizmet sözleşmesi hükümlerine dayanarak disiplin cezası
verdiğini ve bu suretle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
31. Başvurucu, Mahkeme tarafından emsal kararların dikkate
alınmaması ve ifade özgürlüğünü kullandığı için kendisine disiplin cezası
verilmesi nedeniyle ifade özgürlüğünün de ihlal edildiğini iddia etmiştir.
2. Değerlendirme
32. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).
Başvurucunun iddialarının bir bütün olarak ifade özgürlüğü kapsamında
incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
33. İddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak Anayasa’nın “Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti” kenar başlıklı 26.
maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Herkes,
düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya
toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların
müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de
kapsar...
Bu hürriyetlerin kullanılması, ... kamu
düzeni, . . . amaçlarıyla sınırlanabilir.
Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin
kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunla düzenlenir.”
a. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
34. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan ifade özgürlüğünün
ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi
gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Müdahalenin Varlığı
35. Başvurucu, internet e-posta grubunda yazdığı ifadeler
nedeniyle kınama cezası ile cezalandırılmıştır. Bu şekilde başvurucunun ifade
özgürlüğüne yönelik bir müdahale yapılmıştır.
ii. Müdahalenin İhlal
Oluşturup Oluşturmadığı
36. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde
belirtilen koşullara uygun olmadığı müddetçe Anayasa’nın 26. maddesinin
ihlalini teşkil edecektir. Anayasa’nın 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Temel hak ve hürriyetler, ... yalnızca Anayasanın
ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla
sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ... demokratik toplum düzeninin ...
gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
37. Bu sebeple müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen
ve somut başvuruya uygun düşen kanunlar tarafından öngörülme, Anayasa’nın
ilgili maddesinde belirtilen nedenlere dayanma ve demokratik toplum düzeninin
gereklerine uygunluk koşullarını sağlayıp sağlamadığının belirlenmesi gerekir.
Buna göre somut olayda öncelikle müdahalenin kanuni dayanağının bulunup
bulunmadığı incelenecektir.
(1) Genel
İlkeler
38. Hak ya da özgürlüğe bir müdahale söz konusu olduğunda
öncelikle tespiti gereken husus, müdahaleye yetki veren bir kanun hükmünün
mevcut olup olmadığıdır. Anayasa’nın 34. maddesi kapsamında yapılan bir
müdahalenin kanunilik şartını sağladığının kabul edilebilmesi için müdahalenin kanuni bir dayanağının bulunması
zorunludur (kanunilik şartına başka bağlamlarda dikkat çeken kararlar için bkz.
Tuğba Arslan [GK], B. No:
2014/256, 25/6/2014, § 82; Sevim Akat Eşki, B. No: 2013/2187, 19/12/2013, § 36; Hayriye Özdemir, B. No: 2013/3434,
25/6/2015, §§ 56-61).
39. Temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasında kanunilik
ölçütü ilk olarak şeklî bir kanunun varlığını gerekli kılar. Bir yasama işlemi
olarak kanun Türkiye Büyük Millet Meclisinin (TBMM) iradesinin ürünüdür ve TBMM
tarafından Anayasa’da öngörülen kanun yapma usullerine uyularak yapılan
işlemlerdir. Bu anlayış temel hak ve özgürlükler alanında önemli bir güvence
sağlar (Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası
ve diğerleri [GK], B. No: 2014/920, 25/5/2017, § 54).
40. Fakat kanunilik ölçütü aynı zamanda maddi bir içeriği de
gerektirir ve bu noktada kanunun niteliği önem kazanır. Bu anlamıyla kanunilik
ölçütü, sınırlamaya ilişkin kuralın erişilebilirliğini
ve öngörülebilirliği ile kesinliğini ifade eden belirliliğini garanti
altına alır (Metin Bayyar
ve Halkın Kurtuluş Partisi [GK], B.
No: 2014/15220, 4/6/2015, § 56; Eğitim ve Bilim
Emekçileri Sendikası ve diğerleri, § 55).
41. Belirlilik, bir kuralın keyfîliğe
yol açmayacak bir içerikte olmasını ifade eder.Temel
hakların sınırlandırılmasına ilişkin kanuni düzenlemenin içerik, amaç ve kapsam
bakımından belirli ve muhataplarının hukuksal durumlarını algılayabilecekleri
açıklıkta olması gerekir (Metin Bayyar ve Halkın Kurtuluş Partisi, § 57). Bir
kanuni düzenlemede, hangi davranış veya olgulara hangi hukuksal sonuçların
bağlanacağı ve bu bağlamda kamusal makamlar için nasıl bir müdahale yetkisinin
doğacağı belirli bir kesinlik ölçüsünde ortaya konmalıdır. Bu durumda
bireylerin hak ve yükümlülüklerini öngörerek davranışlarını bu doğrultuda
tanzim etmeleri mümkün hâle gelebilir. Böylece hukuk güvenliği sağlanarak kamu
gücünü kullanan organların keyfî davranışlarının önüne geçilmiş olur (AYM,
E.2009/51, K.2010/73, 20/5/2010; AYM, E.2009/21, K.2011/16, 13/1/2011; AYM, E.2010/69,
K.2011/116, 7/7/2011; AYM, E.2011/18, K.2012/53, 11/4/2012; Hayriye Özdemir, §§ 56, 57).
42. Korunan hukuki değer ile ihlalin neden olduğu hukuki
sonuçların aynı olmaması nedeniyle idari suç ve cezalar, adli suç ve cezalara
göre farklılık arz eder. Dolayısıyla kanunilik ilkesinin aynı boyut ve
kapsamıyla idari suçlara da uygulanması işin mahiyetine uygun düşmez. Bu
bağlamda yasama organının ağır işleyen yapısı ile ekonomik ve teknik hayatın
hızla değişen ve gelişen şartları gözetilerek suç ve cezalarda kanunilik
ilkesinin idari suçlar yönünden daha esnek uygulanması gerekmektedir. Buna
karşılık bu ilkenin daha esnek uygulandığı idari suçlar yönünden dekanun metninde suç ve cezalara ilişkin olarak genel bir
şekilde atıfla yetinilmesi yeterli olmayıp söz konusu düzenlemelerin içerik
bakımından da belirli amacı gerçekleştirmeye elverişli olması gerekir. Bu
açıdan kanun, bireylerin hangi somut fiil ve olguya hangi hukuksal yaptırımın
veya sonucun bağlandığını belirli bir açıklık ve kesinlikte öngörebilmelerine
imkân verecek nitelikte olmalıdır (AYM, E.2018/110, K.2018/99, 17/10/2018; AYM,
E.2018/14, K.2018/112, 20/12/2018; AYM, E.2018/107, K.2018/114, 20/12/2018).
(2) İlkelerin
Olaya Uygulanması
43. Somut olayda, tiyatro sanatçısı olan başvurucu 5441 sayılı
Kanun uyarınca Sanatçı İdari Hizmet Sözleşmesi'ne göre çalışmaktadır.
Başvurucunun statüsü 657 sayılı Kanun'un ek geçici 12. maddesine göre
belirlenmiştir.
44. Başvurucu hakkında verilen kınama cezası Sanatçı İdari
Hizmet Sözleşmesi'nin 4., 10. maddeleri çerçevesinde ve 53. maddesinin atfıyla
657 sayılı Kanun'un 125. maddesine göre verilmiştir. Bununla birlikte 657
sayılı Kanun'un ek geçici 12. maddesinde Devlet Tiyatro, Opera ve Balesinin
özel kanunlarına göre sanatkâr olarak çalışan personeli hakkında, bu Kanun
esasları çerçevesinde hazırlanacak kendi özel kanunları yürürlüğe girinceye
kadar 5441 sayılı Kanun, 1309 sayılı Kanun, 1310 sayılı Kanun ile bu Kanunlarda
atıf yapılan kanun hükümlerinin uygulanmasına devam olunacağıbelirtilmiştir.
45. 5441 sayılı Kanun'un 19. maddesinde de sanatkârların
sözleşme prim, tedavi, ayrılış ve ölüm tazminatı, askerlik, izin, yaz tatili
aylarında Devlet Tiyatrosu dışında kendi hesaplarına çalışma, yolluk, inceleme
seyahati ve disiplin işleriyle
yabancı sanatkâr ve trup getirme ile Tiyatronun iç ve yönetim işlerinin bir
tüzükle belirtileceği hüküm altına alınmış olup, anılan Kanun'un yürürlüğe
girmesinden bu yana söz konusu tüzüğün çıkarılmadığı anlaşılmaktadır.
46. Bu şekilde başvurucu hakkında uygulanacak olan özel
kanunlarda disiplin işleriyle ilgili hususlar düzenlenmemiş ve disiplin
işlerinin tüzükle düzenleneceğine ilişkin genel bir atıfla yetinilmiştir. Diğer
taraftan İdari Hizmet Sözleşmesi'ne disipline ilişkin hükümler konulmuş ve bu
hükümlerde düzenlenmeyen hususlarda 657 sayılı Kanun'un 125. maddesine atıf
yapılmıştır. Dolayısıyla 657 sayılı Kanun'da başvurucunun durumunda olan
kişilere -disiplin işleri yönünden- özel kanunun uygulanacağı belirtildiği
halde idari nitelikteki düzenlemeler sonucu 657 sayılı Kanun'un disiplin
hükümleri başvurucuya uygulanmak suretiyle kınama cezası verilmiştir.
47. Buna göre, başvurucu hakkında disiplin hükümleri yönünden
657 sayılı Kanun'un aksi yöndeki açık hükmüne rağmen anılan Kanun hükümlerinin uygulanmasınındayanağı sözleşme hükümleridir. Böylece
disiplin cezasına ilişkin hususlar kanun hükmü ile değil sözleşme hükümleri ile
düzenlenmiş olmaktadır. Oysa yukarıda da belirtildiği üzere, idari suç ve
cezalar bakımından daha esnek uygulanması gerekse de suç ve cezalarda kanunilik
ilkesi, düzenlenen alanda temel ilkelerin kanunla konulmasını ve çerçevenin
kanunla çizilmesini ifade etmektedir. Bu niteliği taşıyan bir yasal düzenleme
ile uzmanlık ve teknik konulara ilişkin ayrıntıların belirlenmesi konusunda yürütme
organına yetki verilmesi, kanuni düzenleme ilkesine aykırılık oluşturmaz.
Kanunilik ilkesinin daha esnek uygulandığı disiplin suç ve cezalarının daçerçevesi kanunla belirlenmeli ve kanun bireyler için
belirli bir açıklık ve kesinlikte olmalıdır (AYM, E.2018/110, K.2018/99,
17/10/2018).
48. Bu çerçevede ilk derece mahkemesinin kararını bozan ve
davayı esastan reddeden Bölge İdare Mahkemesinin kararı incelendiğinde anılan
kararda Danıştay kararlarına da dayanıldığı görülmektedir. Somut olayda Bölge
İdare Mahkemesinin dayandığı, tüzükle düzenlenmemekle birlikte Kanun'un
uygulanmasına engel olmayacağı belirtilen ve Danıştay kararlarına konu olaylar
(bkz. § 28) disiplin cezalarına ilişkin olmayıp reji asistanlığı pozisyonu için
sınava giren bir sahne idare müdürünün statü değişikliğine ilişkindir. Oysa
somut olayda mesele başvurucuya disiplin cezası verilmesine ilişkin olup suç ve
cezaların kanuniliği ilkesi kapsamında ele alınması gerekmektedir.
49. Somut olayda, 657 sayılı Kanun'un ilgili maddesinde (bkz. §
23) anılan Kanun'un uygulanmayacağı belirtilmiş olup, kanun koyucunun 657
sayılı Kanun'un uygulanmayacağı biçimindeki açık iradesine rağmen İdari Sözleşme'de anılan Kanun'a atıf yapılmıştır. Bu nedenle
başvuru konusu olayda disiplin işleriyle ilgili olarak -bir ceza yaptırımı söz
konusu olduğundan- sözleşme hükümleri ile 657 sayılı Kanun'un disiplin cezasına
ilişkin hükümlerine atıf yapıldığı anlaşıldığından kanunilik şartının
sağlanmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
50. Yukarıda yer verilen tespitler uyarınca başvuruya konu
müdahalenin kanunilik şartını sağlamadığı anlaşıldığından söz konusu müdahale
açısından diğer güvence ölçütlerine riayet edilip edilmediğinin ayrıca
değerlendirilmesine gerek görülmemiştir.
51. Açıklanan nedenlerle başvurucunun Anayasa'nın 26. maddesinde
güvence altına alınan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine karar verilmesi
gerekir.
B. Makul Sürede
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
52. Başvurucu, Disiplin Kurulunun yasal karar verme süresi
dışına taşarak karar verdiğini ve yargılamanın makul sürede bitirilemediğini
belirterek makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
53. Anayasa Mahkemesi Ferat Yüksel (B. No: 2014/13828, 12/9/2018) kararında;
yargılamaların makul sürede sonuçlandırılmadığı ya da yargı kararlarının geç
veya eksik icra edildiği ya da hiç icra edilmediği iddiasıyla 31/7/2018
tarihinden önce gerçekleştirilen bireysel başvurulara ilişkin olarak Tazminat
Komisyonuna başvuru imkânının getirilmesine ilişkin yolu ulaşılabilir olma,
başarı şansı sunma ve yeterli giderim sağlama kapasitesinin bulunup bulunmadığı
yönlerinden inceleyerek bu yolun etkililiğini tartışmıştır.
54. Anılan kararda özetle anılan başvuru yolunun kişileri mali
külfet altına sokmaması ve başvuruda kolaylık sağlaması nedenleriyle
ulaşılabilir olduğu, düzenleniş şekli itibarıyla ihlal iddialarına makul bir
başarı şansı sunma kapasitesinden mahrum olmadığı vetazminat
ödenmesine imkân tanıması ve/veya bu mümkün olmadığında başka türlü telafi
olanakları sunması nedenleriyle potansiyel olarak yeterli giderim sağlama
imkânına sahip olduğu hususunda değerlendirmelerde bulunulmuştur (Ferat Yüksel, §§ 27-34). Bu gerekçeler
doğrultusunda Anayasa Mahkemesi, ilk bakışta ulaşılabilir olan, ihlal
iddialarıyla ilgilibaşarı şansı sunma ve yeterli
giderim sağlama kapasitesi olduğu görülen Tazminat Komisyonuna başvuru yolu
tüketilmeden yapılan başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincil
niteliği ile bağdaşmayacağı sonucuna vararak başvuru yollarının tüketilmemiş
olması nedeniyle kabul edilemezlik kararı vermiştir (Ferat Yüksel, §§ 35, 36).
55. Mevcut başvuruda söz konusu karardan ayrılmayı gerektiren
bir durum bulunmamaktadır.
56. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesinedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
57. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
“(1)
Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da
edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2)
Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve
sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili
mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan
hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava
açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme,
Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
58. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hak ve hürriyetin
ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural, mümkün olduğunca eski hâle
getirmenin, yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için
ise öncelikle devam eden ihlalin durdurulması, ihlale konu kararın veya işlemin
ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep
olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen
diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet
Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, § 55).
59. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilmeden önce ihlalin kaynağının belirlenmesi gerekir. Buna
göre ihlal; idari eylem ve işlemler, yargısal işlemler veya yasama
işlemlerinden kaynaklanabilir. İhlalin kaynağının belirlenmesi uygun giderim
yolunun belirlenebilmesi bakımından önem taşımaktadır (Mehmet Doğan, § 57).
60. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı durumlarda 6216
sayılı Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a)
bendi uyarınca kural olarak ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için
yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye
gönderilmesine hükmedilir (Mehmet Doğan, §
58).
61. Buna göre Anayasa Mahkemesince ihlalin tespit edildiği
hâllerde yargılamanın yenilenmesinin gerekliliği hususundaki takdir derece
mahkemelerine değil ihlalin varlığını tespit eden Anayasa Mahkemesine
bırakılmıştır. Derece mahkemeleri ise Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında
belirttiği doğrultuda ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri
yapmakla yükümlüdür (Mehmet Doğan,
§ 59).
62. Başvurucu, ihlal tespiti ile kınama cezası nedeniyle yılda
iki kez verilen teşvik ikramiyelerinden birinden yapılan ve kendisine ilk
derece mahkemesinin iptal kararı üzerine ödenen kesintinin Bölge İdare
Mahkemesi kararı ile geri alınması hâlinde iadesi ile 10.000 TL maddi ve manevi
tazminat talebinde bulunmuştur.
63. Anayasa Mahkemesi başvurucuya disiplin cezası uygulanmak
suretiyle ifade özgürlüğüne yapılan müdahalenin kanunilik koşulunu taşımaması
nedeniyle başvurucunun ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine karar vermiştir. Bu
nedenle ihlalin idarenin işleminden kaynaklandığı anlaşılmaktadır. Bununla
birlikte disiplin işleminin iptali istemiyle açılan davanın reddedilmesi ve
dolayısıyla davada ihlalin giderilememesi nedeniyle ihlalin aynı zamanda
mahkeme kararından da kaynaklandığı söylenebilir.
64. Bu durumda ifade özgürlüğünün ihlalinin sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır.
Buna göre yapılacak yeniden yargılama ise 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin
(2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına
yöneliktir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılması
kapsamında Ankara Bölge İdare Mahkemesi gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
Bu doğrultuda Bölge İdare Mahkemesince, ihlal sonucuna uygun olarak disiplin
cezasının iptali talebinin reddine ilişkin mahkeme kararının ortadan
kaldırılmasına karar verilmesi gerekmektedir.
65. İfade özgürlüğünün ihlal edilmesi nedeniyle yalnızca ihlal
tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya net
5.500 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
66. Yeniden yargılama yapılmasına karar verilmesi nedeniyle
maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
67. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 226,90 TL harçtan oluşan
yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Makul sürede yargılanma hakkına ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. İfade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR
OLDUĞUNA,
B. Anayasa'nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade
özgürlüğünün İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin ifade özgürlüğünün ihlalin sonuçlarının
ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Ankara Bölge İdare
Mahkemesine (1. Kurul, E.2014/9111, K.2015/126) GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucuya net 5.500 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, diğer
tazminat taleplerinin REDDİNE,
E. 226,90 TL harçtan oluşan yargılama giderinin BAŞVURUCUYA
ÖDENMESİNE,
F. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve
Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına,
ödemede gecikme olması halinde bu sürenin ona erdiği tarihten ödeme tarihine
kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
6/2/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.