TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
CENGİZ KARAKOÇ VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2015/5840)
|
|
Karar Tarihi: 8/5/2019
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
Raportör
|
:
|
Mehmet Sadık YAMLI
|
Başvurucular
|
:
|
1. Cengiz KARAKOÇ
|
|
|
2. Hasan Hayri KARAKOÇ
|
|
|
3. Ali Hıdır KARAKOÇ
|
Vekili
|
:
|
Av. Ümit SİSLİGÜN
|
|
|
Av. Meral HANBAYAT YEŞİL
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, terör olaylarından doğan maddi zararların eksik
tazmin edilmesi, manevi zararların ise hiç tazmin edilmemesi nedeniyle mülkiyet
hakkının; buna ilişkin idari ve yargısal sürecin makul sürede
sonuçlandırılmaması nedeniyle de adil yargılanma hakkının ihlal edildiği
iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvurular, muhtelif tarihlerde yapılmıştır. Başvuru formları
ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde Komisyona
sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Komisyonlarca muhtelif tarihlerde, başvuruların kabul
edilebilirlik incelemelerinin Bölümler tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
4. Yukarıdaki başvuruculara ait 2015/5458 ve 2015/5460 numaralı
dosyaların konu yönünden hukuki irtibat nedeniyle 2015/5840 başvuru numaralı
dosya ile birleştirilmesine, incelemenin 2015/5840 başvuru numaralı dosya
üzerinden yürütülmesine ve diğer bireysel başvuru dosyalarının kapatılmasına
karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
5. Başvurucular, Tunceli'nin Hozat ilçesi Kozluca köyünde ikamet
etmekte iken 1994 yılında meydana gelen terör olayları neticesinde köyün
boşaltılmasıyla yerleşim yerinden göç etmek zorunda kaldıklarını iddia etmiş ve
14/4/2006 tarihinde 17/7/2004 tarihli ve 5233 sayılı Terör ve Terörle
Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun kapsamında
zararlarının karşılanması talebiyle Tunceli Valiliği Terör ve Terörle
Mücadeleden Doğan Zarar Tespit Komisyonuna (Komisyon) başvurmuşlardır.
6. Komisyon, başvuruculardan Cengiz Karakoç'a 4.572 TL, Hasan
Hayri Karakoç'a 7.902,06 TL, Ali Hıdır Karakoç'a 8.074 TL ödenmesine karar
vermiştir.
7. Söz konusu tutarı kabul etmeyen başvurucular Komisyon
kararlarının iptali istemiyle dava açmıştır. Başvurucular dava dilekçesinde
özetle köyü terkten önce küçükbaş hayvanları olduğu hâlde hayvanlarına ilişkin
ödeme yapılmamasından, ev ve ahıra ilişkin birim değerin eksik
hesaplanmasından, mülklerine erişemedikleri sürenin iki yıl eksik
belirlenmesinden şikâyet etmişlerdir. Başvurucular ayrıca Komisyon tarafından
manevi tazminata da karar verilmesi gerektiğini ileri sürerek Komisyon
kararının iptalini istemişlerdir.
8. Elazığ 1. ve 2. İdare Mahkemeleri (Mahkeme) 26/7/2012,
15/11/2012, 26/12/2012 tarihli kararlarıyla davaları reddetmiştir. Karar
gerekçeleri benzer mahiyete olup özetle davacıların uğradıklarını iddia
ettikleri hayvan zararlarına ilişkin olarak hayatın olağan akışına göre menkul
malların kolayca ve hızla elden çıkarılabilecek mahiyette olması karşısında
davacıya ait bu neviden malların bulunup bulunmadığı, köyü terk ederken malları
beraberinde götürüp götürmediği, satıp satmadığı, kısaca menkul zararın oluşup
oluşmadığı hususlarında ispat yükünün davacıya ait olduğu ve bu durumun
belgelendirilemediği, dava dilekçesinde yer alan bu hususa dair iddiaların
soyut ve afaki olduğu belirtilmiştir. Kararda ayrıca araştırma heyetince keşif
incelemesi sonucu tespit edilen ev ve ahır için yapılan hesaplamanın
Bayındırlık ve İskan Bakanlığınca her yıl yayımlanan Mimarlık ve Mühendislik
Hizmet Bedellerinin Hesabında Kullanılacak Yapı Yaklaşık Birim Maliyetleri
Hakkında Tebliğ hükümlerinin esas alınması suretiyle köy tipi ev için I. Sınıf
B grubundaki m2 birim maliyetleri üzerinden usule uygun olarak
hesaplandığı belirtilerek dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı
sonucuna ulaşılmıştır.
9. Mahkeme, 5233 sayılı Kanun'da manevi zararın tazminine
yönelik herhangi düzenlemeye yer verilmemiş olması karşısında davacıların
manevi tazminat talebinin karşılanmamış olması yönüyle de söz konusu Komisyon kararında
hukuka aykırılık bulunmadığını belirtmiştir.
10. Başvurucular, kararları temyiz etmiştir. Danıştay Onbeşinci Dairesi (Daire), kararlarının usul ve hukuka
uygun olduğunu, dilekçede ileri sürülen temyiz nedenlerinin kararın bozulmasını
gerektirecek nitelikte görülmediğini belirterek kararı 12/2/2014, 15/11/2014,
26/2/2014 tarihinde onamıştır.
11. Karar düzeltme talepleri Daire tarafından reddedilmiştir.
Karar düzeltme taleplerinin reddi üzerine başvurucular süresinde bireysel
başvuruda bulunmuşlardır.
12. Davaların reddedilmesinin ardından başvurucular Komisyonun sulhname teklifini kabul etmişlerdir. 5233 sayılı Kanun’un
12. maddesi gereğince davet yazısı ile birlikte gönderilen ve “Yukarıda ayni/nakdi olarak belirtilen zararımın/zararlarımın
karşılanması sonucunda Komisyonun tespitine esas olay ile ilgili olarak
uğradığım zararımın tamamının karşılanmış olduğunu kabul ve taahhüt ederim.”
beyanını içeren sulhnameler, muhtelif tarihlerde
başvurucuların avukatları tarafından imzalanmış ve söz konusu tutarlar
başvuruculara/avukatlarına ödenmiştir.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
13. 5233 sayılı Kanun'un 1., 2., 4., 6., 7., 8., geçici 1.,
geçici 4. maddeleri (bkz. Celal Demir,
B. No: 2013/3309, 6/2/2014, §§ 15-21, 23).
14. 5233 sayılı Kanun’un "Zararın karşılanmasına ilişkin sulhname"
kenar başlıklı 12. maddesi şöyledir:
“Komisyon,
doğrudan doğruya veya bilirkişi aracılığı ile yaptığı tespitten sonra 8 inci
maddeye göre belirlenen zararı, 9 uncu maddeye göre hesaplanan yaralanma,
engelli hâle gelme ve ölüm hâllerindeki nakdî ödeme tutarını, 10 uncu maddeye
göre ifa tarzını ve 11 inci maddeye göre mahsup edilecek miktarları dikkate
alarak, uğranılan zararı sulh yoluyla karşılayacak safi miktarı belirler.
Komisyonca, bu esaslara göre hazırlanan sulhname
tasarısının örneği davet yazısı ile birlikte hak sahibine tebliğ edilir.
Davet yazısında hak sahibinin sulhname tasarısını imzalamak üzere otuz gün içinde gelmesi
veya yetkili bir temsilcisini göndermesi gerektiği, aksi takdirde sulhname tasarısını kabul etmemiş sayılacağı ve yargı
yoluna başvurarak zararının tazmin edilmesini talep etme hakkının saklı olduğu
belirtilir.
Davet üzerine gelen hak sahibi veya yetkili
temsilcisi sulhname tasarısını kabul ettiği takdirde,
bu tasarı kendisi veya yetkili temsilcisi ve komisyon başkanı tarafından
imzalanır.
Sulhname tasarısının kabul edilmemesi veya ikinci fıkraya göre kabul edilmemiş
sayılması hâllerinde bir uyuşmazlık tutanağı düzenlenerek bir örneği ilgiliye gönderilir.
Sulh yoluyla çözülemeyen uyuşmazlıklarda
ilgililerin yargı yoluna başvurma hakları saklıdır.”
15. 5233 sayılı Kanun’un "Zararın
karşılanması" kenar başlıklı 13. maddesinin birinci fıkrası
şöyledir:
“Sulhnamede belirlenen
zararlar, sulhnamenin imzalanmasından sonra valinin
onayı üzerine ifa tarzına göre Bakanlık bütçesine bu amaçla konulan ödenekten
üç ay içerisinde karşılanır.”
16. 20/10/2004 tarihli ve 25619 sayılı Resmî Gazete'de
yayımlanan Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında
Yönetmelik’in (Yönetmelik) "Zararın
karşılanmasına ilişkin sulhname"
kenar başlıklı 25. maddesi şöyledir:
"Komisyon, doğrudan doğruya veya
bilirkişi aracılığı ile yaptığı tespitten sonra 16 ncı
maddeye göre belirlenen zararı, 21 inci maddeye göre hesaplanan yaralanma,
sakatlanma ve ölüm hallerindeki nakdî ödeme tutarını, 20 nci
maddeye göre ifa tarzı ile 23 üncü ve 24 üncü maddelere göre mahsup edilecek
miktarları dikkate alarak, uğranılan zararı sulh yoluyla karşılayacak safi
miktarı belirler. Komisyonca, bu esaslara göre hazırlanan sulhname
tasarısının örneği (EK-E) davet yazısı ile birlikte hak sahibine tebliğ edilir.
Davet yazısında, hak sahibinin sulhname tasarısını imzalamak üzere otuz gün içinde gelmesi
veya yetkili bir temsilcisini göndermesi gerektiği, aksi takdirde sulhname tasarısını kabul etmemiş sayılacağı ve yargı
yoluna başvurarak zararının tazmin edilmesini talep etme hakkının saklı olduğu
belirtilir.
Davet üzerine gelen hak sahibi veya yetkili
temsilcisi sulhname tasarısını kabul ettiği takdirde,
bu tasarı kendisi veya yetkili temsilcisi ve komisyon başkanı tarafından
imzalanır.
Sulhname tasarısının kabul edilmemesi veya ikinci fıkraya göre kabul edilmemiş sayılması
hâllerinde, bir uyuşmazlık tutanağı düzenlenerek bir örneği ilgiliye
gönderilir.
Sulh yoluyla çözülemeyen uyuşmazlıklarda
ilgililerin yargı yoluna başvurma hakları saklıdır. "
17. Yönetmelik'in "Zararın
karşılanması" kenar başlıklı 26. maddesi şöyledir:
"Sulhnamede
belirlenen zararlar, sulhnamenin imzalanmasından
sonra valinin onayı üzerine ifa tarzına göre Bakanlık bütçesine bu amaçla
konulan ödenekten üç ay içerisinde karşılanır.
Bakanlık, ellibin
Yeni Türk Lirasının üzerindeki aynî ifa veya nakdî ödemelerin Bakan onayı ile
yapılmasını kararlaştırabilir. Bu miktar, her yıl bir önceki yıla ilişkin
olarak 213 sayılı Vergi Usul Kanunu hükümleri uyarınca belirlenen yeniden
değerleme oranında artırılmak suretiyle uygulanır.
(Değişik üçüncü fıkra: 4/6/2018-2018/11862 K.)
Devlet, ödeme nedeniyle genel hükümlere göre sorumlulara rücu eder ve rücu
istemine ilişkin zamanaşımı süreleri bir kat artırılarak uygulanır."
18. Yönetmelik'in "Nakdî
ödemenin şekli ve tutarı" kenar başlıklı 27. maddesi şöyledir:
"Sulhname
tasarıları hak sahibi veya yetkili temsilcisi ile komisyon başkanı tarafından
imzalandıktan sonra Vali veya Bakan tarafından onaylanır.
Ödemeler sulhname
tasarılarının onay tarih ve sıraları dikkate alınarak yapılır. Nakdi ödemeler
hak sahibi veya sahiplerinin banka hesaplarına yapılır."
19. Anayasa Mahkemesinin 25/6/2009 tarihli ve E.2006/79,
K.2009/97 sayılı kararının ilgili kısımları şöyledir:
"5233 sayılı Yasa,
terör eylemleri veya terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler
nedeniyle zarar gören kişilerin maddi zararlarının özellikle yargı yoluna
gitmelerine gerek kalmadan, idarece en kısa süre içinde ve sulh yoluyla
karşılanması amacıyla hazırlanmış bir yasadır. Yasa bu yönüyle zarara uğrayan
vatandaş ile devlet arasındaki uyuşmazlıkta yargı yoluna gidilmeden alternatif
bir çözüm yöntemi getirmiştir. Yasakoyucu bu amaca
uygun olarak yargılama hukuku kurallarından farklı hükümler öngörerek buna
ilişkin esasları Yasa'da ayrıntılı olarak kurala bağlamıştır.
...
Terör ve terörle mücadeleden doğan ancak idari
bir eylem veya işlemle nedensellik bağı bulunmayan maddi zararların
karşılanmasına ilişkin 5233 sayılı Yasa'daki düzenlemeler, yasakoyucunun
sosyal hukuk devletinin gereği olarak sorumluluk hukukunun genel ilkelerine
yasayla getirdiği bir istisnadır. İdarenin kusurunun bulunmadığı ancak 'sosyal
risk ilkesi' gereği sulh yoluyla karşılanması gereken zararların nelerden
ibaret olduğunun tespiti, yasakoyucunun takdir
yetkisi içindedir. İtiraz konusu kurallarda yer alan maddi zararların öncelikle
sulh yoluyla karşılanmasına ilişkin hükümlerin bulunmasını bu kapsamda
değerlendirmek gerekir.
5233 sayılı Yasa, idarenin eylem ve işleminin
sonucu olmayan ve herhangi bir idari işlem veya eylemle doğrudan nedensellik
bağı da bulunmayan, ancak terör ve terörle mücadele sırasında meydana gelen
zararların da tazmini yolunu açan, bu anlamda idarenin kusursuz sorumluluk alanını
genişleten bir yasadır. Bu Yasa idarenin kusursuz sorumluluk alanını
genişletmekle birlikte, aynı zamanda terör ve terörle mücadele sırasında
meydana gelen zararlardan sadece 'maddi' olan kısmının sulh yoluyla tazminine
ilişkin esas ve usulleri belirlemektedir. Yasa'da bu zararlardan 'manevi' olan
kısmın idareden talep edilemeyeceğine ilişkin bir hükme yer verilmediği gibi,
12. maddede 'sulh yoluyla çözülemeyen uyuşmazlıklarda ilgililerin yargı yoluna
başvurma hakları saklıdır' denilerek Anayasa'nın 125. maddesinin birinci
fıkrasına paralel bir düzenlemeye yer verilmiştir. Bu nedenle itiraz konusu
ibare, idarenin sorumluluk alanını daraltan veya idari işlem veya eylemlere
karşı yargı yolunu kapatan bir hüküm içermemektedir."
20. Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun 26/3/2014 tarihli ve
E.2013/1489, K.2014/1219 sayılı ilamının ilgili kısmı şöyledir:
“5233 sayılı Yasa, idarenin terör olaylarına
dayalı kusursuz sorumluluk alanını genişleten, oluşan zararların yargı yoluna
başvurmadan sulh yoluyla ödenmesine öngören, bu yönüyle uyuşmazlığın sadece
maddi zararlara ilişkin kısmının yargı dışı alternatif bir yöntemle
giderilmesini sağlayan, ancak manevi zararların karşılanmasını da engellemeyen
nitelikte bir yasadır.
Nitekim Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin
18888/02 nolu başvuruya konu 12/01/2006 günlü Aydın İçyer - Türkiye kararının 81. paragrafında, 5233 sayılı
Terör ve Terörle Mücadeleden Kaynaklanan Zararların Karşılanması Hakkında
Kanunla ilgili olarak 'Tazminat Kanun’unda yalnız maddi zararlar için tazminat
talep etme olanağının bulunduğu doğru olsa da Kanun’un 12. maddesinin idari
mahkemelerde manevi zarar için tazminat talep etme olanağı verdiği
görülmektedir.' ifadesine yer verilmiştir.
Bu durumda, terör olayları nedeniyle meydana
gelen ve sosyal risk ilkesi kapsamında bulunup 5233 sayılı Yasa uyarınca
karşılanmayan ilgililerin ileri sürdükleri manevi zarara bağlı tazminat
taleplerine ilişkin uyuşmazlıklarda, idare hukukunun tazminata ilişkin ilke ve
kuralları çerçevesinde 2577 sayılı Yasanın öngördüğü usullere tabi olarak
manevi tazminat ödenip ödenmeyeceğine ilişkin yargısal incelemesinin yapılması
gerekmektedir.”
21. 5233 sayılı Kanun’un genel gerekçesinde Kanun'un
amaçlarından birinin terör eylemleri ve terörle mücadele kapsamında yürütülen
faaliyetler nedeniyle zarar gören kişilerin maddi zararlarının yargı yoluna
gitmelerine gerek kalmadan idarece en kısa sürede sulh yoluyla karşılanması
olduğu ifade edilmiştir. Kanun'un 12. maddesinin gerekçesinde ise sulhun davayı
sona erdirici işlem olduğu, sulhname imzalanmasının
dava açılmasını engelleyici olduğu belirtilmiştir.
B. Uluslararası Hukuk
22. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), söz konusu başvuruya
benzer şekilde terör olaylarından dolayı köyü terke mecbur kalınması nedeniyle
uğranılan zararın tazminine ilişkin olarak sulhname
imzalanmasının ardından köyü terkten önce var olan hayvanlara ilişkin zararla
manevi zararın tazmin edilmediği iddialarıyla yapılan şikâyetleri kapsayan bir
grup başvuruyu incelediği Akbayır ve diğerleri/Türkiye (B. No: 30415/08,
28/6/2011) kararında sulhname imzalanmasının
-taleplerden feragat edilmesini gerektirdiği için- yerel boyuttaki bu
uzlaşmanın tartışmasız olarak ihtilaflı tazminat hakkında öne sürülen itiraza
son verdiği gerekçesiyle başvuruları kabul edilemez bulmuştur.
23. AİHM, başvuranlar tarafından imzalanan dostane çözüm
beyanlarında (sulhnamelerin) manevi tazminattan söz
edilmediğini gözlemlediğini belirterek dostane çözüme dair bu beyanların (sulhname) ilgili tarafların prosedürü sona erdirmeye
ilişkin açık iradesinin tezahürü olduğunu ifade etmiştir. AİHM; tüm başvuru
sahiplerinin iç hukukta ve AİHM huzurunda avukatlar tarafından temsil
edildiğini, bu hâlde başvuranların ne 5233 sayılı Kanun ve kendi beyanlarının
manevi zarara ilişkin hiçbir talep içermediği iddiasını ne de bu anlaşmaların
sonuçlarından habersiz oldukları iddiasını ileri süremeyeceklerini
belirtmiştir. AİHM'e göre söz konusu düzenleme,
başvuranların prosedürle ilgili her türlü iddiadan feragat etmelerini
gerektirmektedir ve uluslararası boyutta bu anlaşmanın söz konusu ödemeyle
ilgili anlaşmazlığı tartışmasız bir şekilde sonlandırması nedeniyle
başvuranların şikâyette bulunamayacakları sonucuna ulaşılmıştır (Akbayır ve diğerleri/Türkiye, § 77).
24. AİHM, sürü hayvanlarının farklı türlerine göre besicilikten
elde edilen gelirlerin tazminatının komisyonlarca yanlış değerlendirilmesine
ilişkin şikâyetle ilgili olarak da dostane çözümün kabul edilmesiyle ilgili
yukarıda belirtilen sonuçların ayrıca bu şikâyete de uygulanabilir olduğu
kanaatinde olup AİHM'e göre sulhnamelerin
imzalandığı ve ödemeler gerçekleştiği andan itibaren Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi (Sözleşme) bağlamında başvuranların mağdur sıfatı yok olmaktadır (Akbayır ve diğerleri / Türkiye, § 78).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
25. Mahkemenin 8/5/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Mülkiyet Hakkının
İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Maddi Zararların Eksik
Tazmin Edildiğine İlişkin Şikâyet
a. Başvurucunun İddiaları
26. Başvurucular; Komisyon kararında köyü terkten önceki hayvan
varlığının dikkate alınmadığını, mülklerinden mahrum kaldıkları sürenin yedi
yıl olarak kabul edildiğini oysa bu sürenin dokuz yıl olduğunu, ev ve ahıra
ilişkin birim değerin düşük olduğunu belirterek eksik tazmin nedeniyle mülkiyet
haklarının ihlal edildiğini iddia etmişlerdir.
b. Değerlendirme
27. Somut başvuruda başvurucular, terör ve terörle mücadele
kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle oluşan zararlarının karşılanması
amacıyla 5233 sayılı Kanun kapsamında Komisyona başvurmuş, Komisyon tarafından
tespit edilen zararları, öngörülen birim fiyatlara tabi tutularak bir tazminat
miktarı belirlenmiş ancak belirlenen tazminatı kabul etmeyen başvurucular
konuyu yargıya taşımışlardır. Açılan davalar sonucunda idari yargı yeri maddi
tazminat yönünden Komisyon kararlarını hukuka uygun bularak reddetmiştir.
Nihayetinde davaların reddedilmesinin ardından sulh teklifi başvurucular
tarafından kabul edilmiştir (bkz. §§ 5-12).
28. Bireysel başvuruda bir hakkın ihlaline karar verilebilmesi
için mağdurluk statüsünün ve/veya başvuruya konu olan kamu gücü kullanımına
dayalı temel nedenlerin başvurunun yapıldığı anda mevcut olması ve başvuru
hakkında karar verileceği zamana kadar devam etmesi gerekir. Mağdurluk
statüsünün varlığı konusunda değerlendirme yapılırken başvurucunun şikâyet
ettiği hususların gerçekleşip gerçekleşmediği, hâlâ mevcut olup olmadığı ve
muhtemel hak ihlalinin etkilerinin giderilip giderilmediği incelenmelidir (Zübeyit Kaya, B. No: 2013/7674, 21/5/2015, §36).
29. Bunun yanında tazminat ya da başvurucunun taleplerinin
anlaşma ile karşılanması da mağdurluk statüsünün belirlenmesine etki eder (Arman Mazman, B.
No: 2013/1752, 26/6/2014, § 43).
30. Başvuruya konu olayda eksik hesaplandığı iddia edilen
zararın miktarı üzerinde idareyle anlaşma sağlamış ve sulhnameyi
imzalamış olmaları sebebiyle başvurucuların maddi mağduriyetlerinin açıkça
orantısız olmayacak şekilde giderildiği sonucuna varılmıştır. Başvurucular,
Komisyonun tespitinde belirlenen ve zararlarının tamamını karşıladığını beyan
ettikleri alacağı tümüyle davalı idareden tahsil ettiklerinden mülkiyet hakkına
ilişkin mağduriyet giderilmiş ve bu hak yönünden mağdurluk statüsü de aynı
tarihte sona ermiştir. Belirtmek gerekir ki başvurucular Komisyonun sulhname teklifini avukatları aracılığıyla kabul etmiş ve sulhnameler başvurucular adına avukatları tarafından
imzalanmıştır. Dolayısıyla başvurucuların maddi tazminat iddialarını sona
erdiren sulhnamenin bu hukuki sonucundan habersiz
oldukları da düşünülemez. Öte yandan başvurucular, Komisyon tarafından
ödenmesine karar verilen tazminat tutarının kendilerine ödenmediği ya da eksik
ödendiği yönünde bir iddiada da bulunmamışlardır.
31. Diğer taraftan manevi tazminat, 5233 sayılı Kanun'da
öngörülmediğinden sulhname konusu olamayacağı açık
olup bu kısımda varılan sonuç sadece maddi tazminata ilişkindir. Manevi
tazminat yönünden ayrıca bir değerlendirme yapılacaktır.
32. Açıklanan gerekçelerle eksik maddi tazminattan kaynaklanan
mülkiyet hakkına yönelik şikâyet yönünden başvurucuların mağdurluk statüsünü
kaybettiği anlaşıldığından başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik
şartları yönünden incelenmeksizin kişi
bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
2. Manevi Tazminata
Hükmedilmemesine İlişkin Şikâyet
a. Başvurucunun İddiaları
33. Başvurucular, manevi zararlarının tazmin edilmemesi
nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
b. Değerlendirme
34. 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan başvurularda, manevi
tazminat taleplerinin reddedilmesine ilişkin iddialar daha önce bireysel
başvuruya konu olmuş ve Anayasa Mahkemesinin bu konuda verdiği kararlarında
başvurucuların terör eylemi kapsamında gerçekleşen zararlarının manevi tazminat
ödenmesi ile giderilmesine ilişkin 5233 sayılı Kanun’da hüküm bulunmamakla
birlikte idare hukukunun genel hükümleri kapsamında başvurucuların anılan talep
hakkına sahip olduğu belirtilmiştir (Özden
Sayar ve Deren Dilara Sayar, B. No: 2013/4022, 13/4/2016, §§ 51-76).
35. Bir başka ifadeyle Anayasa Mahkemesi, 5233 sayılı Kanun'un
-Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun verdiği kararlarda (bkz. § 20) da
belirtildiği üzere- maddi zararların özel bir giderim usulü olmakla birlikte
manevi zararların genel hükümlere göre karşılanmasına da engel olmayan bir
kanun olduğunu, 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanun'un
12. ve 13. maddelerinde idarenin işlem veya eyleminden kaynaklı olarak hakları
ihlal edilenlere tazminat talebinde bulunabilme imkânı tanındığını belirterek
5233 sayılı Kanun dışında idari yargıda genel hükümlere başvurularak uğranılan
zararın tazmin edilebileceğini belirtmiştir (Abbas
Emre, B. No: 2014/5005, 6/1/2016, § 81).
36. Anılan içtihatlarda ortaya konulduğu üzere 5233 sayılı Kanun
manevi zararların karşılanmasını öngörmemekle birlikte genel hükümlere göre
açılacak tam yargı davasında manevi tazminat istenmesini de engellememektedir.
Bir başka ifadeyle kişiler manevi tazminat taleplerini 5233 sayılı Kanun
kapsamında değil 5233 sayılı Kanun'dan bağımsız olarak tazminat hukukunun genel
prensiplerine göre açacakları davalarda da dile getirebilirler (Hüseyin Gönek ve Şahin
Toprak, B. No: 2015/4683, 22/1/2019, § 44).
37. Bu durumda başvurucuların idare mahkemelerinde açtıkları
davaların niteliği ve manevi tazminata ilişkin taleplerini dile getiriliş
biçimleri özel önem taşır. Bir başka deyişle davanın yukarıda belirtilen
içtihada uygun şekilde yani genel hükümler çerçevesinde 2577 sayılı Kanun'un
ilgili maddelerinde belirtilen usullere göre mi açıldığının yoksa manevi
tazminat talebinin 5233 sayılı Kanun'a mı dayandırıldığının ortaya konması
gerekir (Hüseyin Gönek
ve Şahin Toprak, §45).
38. Somut olayda başvurucular Komisyon kararının iptali
istemiyle açtıkları davalarda Komisyon tarafından manevi tazminat da ödenmesi
gerektiğini ileri sürmüşlerdir. Başvurucuların taleplerini 5233 sayılı Kanun'u
dayandırdıkları idare mahkemesinde açtıkları davalardaki dilekçelerinden açıkça
anlaşılmaktadır. Ancak 5233 sayılı Kanun uyarınca kurulan ve faaliyette bulunan
Komisyonun manevi tazminata hükmetmesi kendisinden beklenemez. Dolayısıyla
başvurucuların Komisyona başvurmalarının ardından açtıkları davalarını 5233
sayılı Kanun'a dayandırdıkları ve genel hükümlere göre tam yargı davası
açmadıkları anlaşıldığından manevi tazminat isteminin anılan gerekçeyle
reddedilmesinde mülkiyet hakkına yönelik bir ihlal olmadığının açık olduğu
sonucuna varılmıştır.
39. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Makul Sürede
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
40. Başvurucular; köyü terkten evvel var olan hayvan varlığına
ilişkin iddialarının dikkate alınmaması, mülkten mahrum kalınan sürenin eksik
hesaplanması, manevi tazminat istemlerinin reddedilmesi, derece mahkemelerinin
anılan konularda gerekçelerinin bulunmaması nedenleriyle adil yargılanma
haklarının da ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir. Başvurucular ayrıca 5233
sayılı Kanun kapsamında başvurulan idari süreç ve yargılama prosedürlerinin
makul sürede sonuçlandırılmaması nedeniyle makul sürede yargılanma haklarının
ihlal edildiğini iddia etmişlerdir.
2. Değerlendirme
41. Somut olayda sulhname imzalanarak
maddi tazminata ilişkin uyuşmazlığın sona erdirildiğine ilişkin olarak mülkiyet
hakkına dair gerekçede belirtilen değerlendirme ve varılan sonuç gözetildiğinde
usul güvencesi olan adil yargılanma hakkı bakımından aynı şikâyetlerin tekrar
incelenmesini gerektiren bir neden bulunmamaktadır. Bu nedenle başvurucuların
bu başlık altındaki mülkiyet hakkı yönünden ileri sürdükleri benzer mahiyetteki
şikâyetlerinin incelenmesine gerek görülmemiştir.
42. Diğer taraftan makul sürede yargılanma hakkına ilişkin
şikâyet ise sulhname imzalanmasından bağımsız
olduğundan ve başvurucunun temel şikâyetlerinden ayrıca ele alınabilecek
nitelikte olduğundan makul sürede yargılanma hakkı yönünden inceleme
yapılmıştır.
43. Bireysel başvuru yapıldıktan sonra 31/7/2018 tarihli ve
30495 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan 25/7/2018
tarihli ve 7145 sayılı Kanun'un 20. maddesiyle, 9/1/2013 tarihli ve 6384 sayılı
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine Yapılmış Bazı Başvuruların Tazminat Ödenmek
Suretiyle Çözümüne Dair Kanun'a geçici madde eklenmiştir.
44. 6384 sayılı Kanun'a eklenen geçici maddeye göre
yargılamaların uzun sürmesi ve yargı kararlarının geç veya eksik icra edilmesi
ya da icra edilmemesi şikâyetiyle Anayasa Mahkemesine yapılan ve bu maddenin
yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla Anayasa Mahkemesi önünde derdest olan
bireysel başvuruların başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle verilen kabul
edilemezlik kararının tebliğinden itibaren üç ay içinde yapılacak müracaat
üzerine Adalet Bakanlığı İnsan Hakları Tazminat Komisyonu Başkanlığı tarafından
incelenmesi öngörülmüştür.
45. Ferat Yüksel (B. No: 2014/13828, 12/9/2018)
kararında Anayasa Mahkemesi yargılamaların makul sürede sonuçlandırılmadığı ya
da yargı kararlarının geç veya eksik icra edildiği ya da hiç icra edilmediği
iddiasıyla 31/7/2018 tarihinden önce gerçekleştirilen bireysel başvurulara
ilişkin olarak Adalet Bakanlığı İnsan Hakları Tazminat Komisyonuna başvuru
imkânının getirilmesine ilişkin yolu ulaşılabilir olma, başarı şansı sunma ve
yeterli giderim sağlama kapasitesinin bulunup bulunmadığı yönlerinden
inceleyerek bu yolun etkililiğini tartışmıştır (Ferat Yüksel, §§ 27-36).
46. Ferat Yüksel kararında özetle anılan başvuru
yolunun kişileri mali külfet altına sokmaması ve başvuruda kolaylık sağlaması
nedenleriyle ulaşılabilir olduğu, düzenleniş şekli itibarıyla ihlal iddialarına
makul bir başarı şansı sunma kapasitesinden mahrum olmadığı ve tazminat
ödenmesine imkân tanıması ve/veya bu mümkün olmadığında başka türlü telafi olanakları
sunması nedenleriyle potansiyel olarak yeterli giderim sağlama imkânına sahip
olduğu hususunda değerlendirmelerde bulunulmuştur (Ferat Yüksel, §§ 27-34). Bu gerekçeler doğrultusunda Anayasa
Mahkemesi, ilk bakışta ulaşılabilir olan ve ihlal iddialarıyla ilgili başarı
şansı sunma ve yeterli giderim sağlama kapasitesi olduğu görülen Adalet
Bakanlığı İnsan Hakları Tazminat Komisyonuna başvuru yolu tüketilmeden yapılan
başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincil niteliği ile
bağdaşmayacağı sonucuna vararak başvuru yollarının tüketilmemiş olması
nedeniyle kabul edilemezlik kararı vermiştir (Ferat Yüksel, §§ 35, 36)
47. Mevcut başvuruda, söz konusu karardan ayrılmayı gerektiren
bir durum bulunmamaktadır.
48. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
kabul edilemez olduklarına karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Maddi zararların eksik tazmin edildiğine ilişkin iddianın kişi bakımından yetkisizlik nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA
2. Manevi zararların tazmin edilmediğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde BIRAKILMASINA,
8/5/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.