TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
ZANA DÖNER BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2015/5916)
Karar Tarihi: 10/1/2019
R.G. Tarih ve Sayı: 26/2/2019-30698
Başkan
:
Burhan ÜSTÜN
Üyeler
Serdar ÖZGÜLDÜR
Serruh KALELİ
Hicabi DURSUN
Kadir ÖZKAYA
Raportör
Recep KAPLAN
Başvurucu
Zana DÖNER
Vekili
Av. İnan AKMEŞE
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, katılınan bir gösteride terör örgütünün propagandasının yapıldığından bahisle başlatılan kovuşturmanın ertelenmesine karar verilmesinin ifade özgürlüğünü ihlal ettiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 31/3/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
6. 1977 doğumlu olan başvurucunun bir akrabası 21/5/2005 tarihinde kolluk makamlarına giderek başvurucunun kayıp olduğunu ve Türkçe adı Kürdistan İşçi Partisi olan PKK terör örgütünün dağ kadrosuna iştirak etmek amacıyla kırsal alana götürülmüş olabileceğini beyan etmiştir.
7. Bu beyan üzerine başlatılan soruşturma sonucunda terör örgütü üyeliğinden cezalandırılması istemiyle başvurucu hakkında 27/3/2007 tarihli iddianame düzenlenmiştir. Anılan iddianamenin kabulü üzerine açılan dava kovuşturma aşamasında iken bu defa başvurucunun 9/10/2005 ve 27/11/2005 tarihlerinde İstanbul'da PKK terör örgütü ve onun lideri lehine sloganların atıldığı, birtakım şiddet olaylarının yaşandığı gösterilere katıldığı iddiasıyla örgüt propagandası yapmak, toplantı ve gösteri esnasında ihtara ve zor kullanmaya rağmen dağılmamakta ısrar etmek ve kolluk görevlilerine görevi yaptırmamak suçlarından cezalandırılması istemiyle İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca hakkında 20/12/2011 tarihli yeni bir iddianame düzenlenmiştir.
8. Yeni iddianameye göre başvurucu 9/10/2005 tarihinde "Biji Serok Apo (Yaşasın Başkan Apo) - PKK Halktır, Halk Burada - Öcalansız Dünyayı Başınıza Yıkarız - Gençlik Aponun Fedaisidir - Selam Selam İmralıya Bin Selam - Kürdistan Faşistlere Mezar Olacak." şeklinde sloganlar atan grup içinde sürekli olarak bulunmuş, 27/11/2005 tarihli gösteride ise "Biji Serok Apo (yaşasın Başkan Apo) - PKK Burada Halk Burada-Selam Selam İmralı'ya Bin Selam-Biji PKK (Yaşasın PKK)" şeklinde sloganların atıldığı eyleme katılmıştır. İddianameye göre her iki gösteri esnasında da ciddi şiddet olayları yaşanmıştır.
9. Başvurucu hakkındaki iddianameyi kabul eden İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesi (CMK 250. madde ile görevli) açılan bu yeni davanın başvurucu hakkında terör örgütüne üye olmak suçundan açılan dava ile birleştirilmesine karar vermiştir. Mahkeme 11/4/2012 tarihli kararı ile başvurucunun örgüt propagandası yapmak, toplantı ve gösteri esnasında ihtara ve zor kullanmaya rağmen dağılmamakta ısraretme ve kolluk görevlilerine görevi yaptırmamak için direnme suçlarından mahkûmiyetine karar vermiştir.
10. Anılan karar, temyiz üzerine Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 19/6/2014 tarihli kararıyla, görevi yaptırmamak için direnme suçu kapsamında mahkûmiyete yeterli bir delil bulunmadığı; örgüt propagandası yapmak, toplantı ve gösteri esnasında ihtara ve zor kullanmaya rağmen dağılmamakta ısrar etme suçları bakımından ise 2/7/2012 tarihli ve 6352 sayılı Yargı Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması ve Basın Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların Ertelenmesi Hakkında Kanun'un geçici 1. maddesindeki düzenleme dayanak alınarak kovuşturmanın ertelenmesine karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle bozulmuştur.
11. Bozma üzerine yargılamayı yapan İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesi 30/12/2014 tarihinde bozma kararına uyarak görevi yaptırmamak için direnme suçu bakımından beraat; örgüt propagandası yapmak, toplantı ve gösteri esnasında ihtara, zor kullanmaya rağmen dağılmamakta ısrar etmek suçları bakımından ise kovuşturmanın ertelenmesi kararı vermiştir.
12. Başvurucunun bu karara itirazı İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesince 19/2/2015 tarihinde reddedilmiştir. Ret kararı başvurucuya 9/3/2015 tarihinde tebliğ edilmiştir.
13. Başvurucu 31/3/205 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
14. 6352 sayılı Kanun'ungeçici 1. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
“(1) 31/12/2011 tarihine kadar, basın ve yayın yoluyla ya da sair düşünce ve kanaat açıklama yöntemleriyle işlenmiş olup; temel şekli itibarıyla adlî para cezasını ya da üst sınırı beş yıldan fazla olmayan hapis cezasını gerektiren bir suçtan dolayı;
...
b) Kovuşturma evresinde, kovuşturmanın ertelenmesine,
karar verilir.
(2) Hakkında ... kovuşturmanın ertelenmesi kararı verilen kişinin, erteleme kararının verildiği tarihten itibaren üç yıl içinde birinci fıkra kapsamına giren yeni bir suç işlememesi hâlinde, ... düşme kararı verilir. Bu süre zarfında birinci fıkra kapsamına giren yeni bir suç işlenmesi hâlinde, bu suçtan dolayı kesinleşmiş hükümle cezaya mahkûm olunduğu takdirde, ertelenen ... kovuşturmaya devam olunur."
B. Uluslararası Hukuk
15. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) ilgili kişilerin kesinleşmiş bir karar ile mahkûm olmadığı durumlarda ifade özgürlüğüne müdahalede bulunulup bulunulmadığı konusuna ilişkin yaklaşımı aşağıdaki kararlar üzerinden izlenebilir:
1. Financial Times Ltd. ve diğerleri/Birleşik Krallık, B. No: 821/03, 15/12/2009
16. AİHM, Financial Times Ltd. ve diğerleri/Birleşik Krallık (aynı kararda bkz. § 56) kararında emir uygulanmamış olmasına rağmen bir yayıncıya anonim bir bilgi kaynağının kimliğinin açıklanması emri verilmesini -anılan emrin uygulanma kabiliyetini haiz hâlde kalmış olmasını gözeterek- ifade özgürlüğüne müdahale olarak kabul etmiştir.
2. Nedim Şener/Türkiye, B. No: 38270/11, 8/7/2014
17. Bir başka kararda ise AİHM, çok ciddi bazı suçlar dolayısıyla yapılan ceza yargılaması çerçevesinde araştırmacı gazetecilerin yaklaşık bir yıl süreyle tutuklu kalmasını gazetecilerin ifade özgürlüğüne müdahale olarak değerlendirmiştir (Nedim Şener/Türkiye, §§ 94-96).
3. Wille/Lihtenştayn [BD], B. No: 28396/95, 28/10/1999
18. AİHM bir diğer kararında, Lihtenştayn İdare Mahkemesi başkanı olan başvurucunun anayasal bir konuya ilişkin olarak devlet başkanının görüşüne aykırı bir açıklama yapmış olması nedeniyle devlet başkanının başvurucuyu başka bir kamu görevine atamayacağı yönündeki niyetini açıklamış olmasını da ifade özgürlüğüne müdahale saymıştır (Wille/Lihtenştayn, § 50).
4. Bowman/Birleşik Krallık [BD], B. No: 141/1996/760/961, 19/2/1998
19. AİHM'in Bowman/Birleşik Krallık (aynı kararda bkz. §§ 10-15) kararına konu olayda başvurucu; kürtaj karşıtı olan, Birleşik Krallık mevzuatında kürtaja izin veren hükümlerin değiştirilmesi için mücadele eden ve yaklaşık 50.000 üyesi olan bir topluluğun yöneticisidir. Başvurucu Nisan 1992 tarihindeki parlamento seçimleri öncesinde kürtaj karşıtı görüşleri içeren 1.500.000 broşürün dağıtımı için çalışmalar yapmıştır. Başvurucu bunun üzerine genel olarak seçime belli bir süre kala seçmenlere belli bir adayın lehinde ya da aleyhinde olacak şekilde görüş iletilmesi için yetkili olmayan bir kimse tarafından 5 pounddan fazla harcama yapılmasını yasaklayan mevzuatı ihlal etmekle suçlanmıştır. Başvurucu, bu davada davanın süresinde açılmadığı gerekçesiyle beraat etmiştir. Öte yandan başvurucu buna benzer bir suçlamayla 1979 ve 1982 yıllarında mahkûm edilmiş, bir miktar para cezası ile soruşturma giderlerini ödemek durumunda kalmıştır.
20. AİHM bu başvuruda seçimlere belli bir süre bilgi ve görüşlerin yayılması için belli bir tutarın üzerinde harcama yapılmasını cezalandıran ve başvurucuyu doğrudan etkileyen mevzuat hükmünün başvurucunun ifade özgürlüğüne bir müdahale teşkil ettiği sonucuna varmıştır (Bowman/Birleşik Krallık, § 33). AİHM; neticede beraat etmiş olsa da başvurucunun bir soruşturmaya maruz kaldığını ve beraat kararının davanın süresinde açılmaması şeklindeki bir teknik nedene dayandığını, soruşturma makamlarının başvurucuya soruşturma açmalarının gelecek seçim dönemlerinde davranışını değiştirmemesi durumunda başvurucunun soruşturmaya maruz kalma ve mahkûm edilme riski altında olduğunu gösterdiğini belirterek başvurucunun mağdur sıfatına sahip olduğunu ileri sürebileceğini belirtmiştir (Bowman/Birleşik Krallık, § 29).
5. Altuğ Taner Akçam/Türkiye, B. No: 27520/07, 25/10/2011
21. Başvurucunun mağdur statüsüne sahip olduğu kabul edilen Altuğ Taner Akçam/Türkiye (aynı kararda bkz. §§ 65-84) kararına konu olayda AİHM, başvurucunun çalışma alanı Ermeni nüfusuna ilişkin 1915 yılında gerçekleşen tarihî olayları da kapsayan bir tarih profesörü olduğuna ve anılan olaylara dair pek çok kitap ve makale yayımladığına dikkat çekmiştir. AİHM başvuru konusu olayda, başvurucu hakkında 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 301. maddesi çerçevesinde soruşturma yapılmaması ve mahkûmiyet kararı verilmemiş olmasına rağmen Ermenilere ilişkin görüşleri nedeniyle aşırı milliyetçi kişiler tarafından yapılan suç duyurularının taciz kampanyalarına dönüştüğü vebaşvurucunun anılan hüküm çerçevesinde yapılan suçlamalara cevap vermek zorunda kaldığı tespitini yapmıştır. AİHM; kendisini kamuoyuna vatan haini veyacasus olarak gösteren karalama kampanyasına başvurucunun hedef olduğunu ve kampanyayı müteakip birçok kişiden kendisini aşağılayan ve ölümle tehdit içeren nefret mektupları aldığını belirtmiştir. AİHM ayrıca konuyla ilgili yaşanan sürecin akademisyen olan başvurucunun soruşturulma riskinden korunmak için akademik çalışmalarında kendini sınırlayarak davranışlarını yeniden düzenlemek zorunda bıraktığını belirtmiştir. AİHM bu nedenlerle başvurucunun mağdur statüsünde olduğunu ve ifade özgürlüğüne yönelik bir müdahalede bulunulduğunu kabul etmiştir.
6. Dilipak/Türkiye, B. No: 29680/05, 15/9/2015.
22. Dilipak/Türkiye (aynı kararda bkz. §§ 4-20) kararına konu olayda gazeteci olan başvurucu, üst düzey askerî yetkililere yönelik eleştiriler içeren bir makale yazmıştır. Başvurucu bu yazılardan dolayı silahlı kuvvetleri aşağılama ve askerî hiyerarşiye zarar verme suçlarını işlediği gerekçesiyle bir kısmı askerî mahkemeler önünde olmak üzeretoplamda altı yıldan fazla süren bir ceza yargılamasına tabi olmuştur. Yargılama sonunda suçun kovuşturulmasının zamanaşımına uğradığına karar verilmiştir.
23. AİHM bu davada başvurucunun altı aydan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılma riski altında bulunduğunu, askerî mahkemeler önünde iki buçuk yıl süren ceza yargılamasının toplamda altı buçuk yıl sürdüğünü ve zamanaşımına uğradığı gerekçesiyle sona erdiğini tespit etmiştir. AİHM, ciddi şekilde cezalandırılan suçlar nedeniyle başvurucu hakkında yürütülen, kısmen askerî mahkemeler önünde olmak üzere altı buçuk yıl süren kamu davalarının -bu davaların neden olabilecekleri caydırıcı etki de dikkate alındığında- başvurucu açısından sadece salt varsayımsal riskler içeriyor gibi değerlendirilemeyeceği ancak bunların kendiliğinden gerçek ve etkili baskı niteliğinde olduğu kanaatine ulaşmıştır. AİHM'e göre, kamu davasının zamanaşımına uğradığının tespit edilmesi yalnızca yukarıda anılan risklerin mevcudiyetine son vermiş ancak hiçbir unsur, söz konusu risklerin başvurucu üzerinde belli bir süre boyunca baskı oluşturmaya devam ettiği gerçeğini ortadan kaldırmamıştır. AİHM bu gerekçelerle mevcut davanın özel koşulları altında başvurucunun ifade özgürlüğü hakkını kullanmasına bir müdahalede bulunulduğu sonucuna varmıştır(Dilipak/Türkiye, §§ 40-51).
24. AİHM'e göre bir ihlalin mağduru olma iddiasının ileri sürülebilmesi için kişinin aleyhte olduğunu belirttiği önlemden doğrudan etkilenmiş olması gerekir (Altuğ Taner Akçam/Türkiye, § 66). Ancak yukarıdaki kararlardan da anlaşıldığı üzere AİHM bazı durumlarda, ifade özgürlüğü üzerinde caydırıcı etkiye sahip bazı koşulların -ilgili kişiler kesinleşmiş bir karar ile mahkûm olmamış olsalar bile- ifade özgürlüğüne müdahale olarak kabul edilebileceği görüşündedir (Nedim Şener/Türkiye, § 94).
25. AİHM ilgili kişilerin kesinleşmiş bir karar ile mahkûm olmadığı durumlarda ifade özgürlüğüne müdahalede bulunulup bulunulmadığı konusunu her olayın kendine özel şartları içinde değerlendirmektedir. AİHM'in müdahalenin varlığını kabul ettiği Financial Times Ltd. ve diğerleri/Birleşik Krallık, Nedim Şener/Türkiye ve Dilipak/Türkiye kararlarında caydırıcı etki kavramının en yoğun uygulandığı alan olan basın özgürlüğüyle ilgili hususlar gündemdedir. AİHM'in Bowman/Birleşik Krallık kararında ise başvurucu önemli bir toplumsal mesele üzerinde mücadele yürüten ve yaklaşık 50.000 üyesi olan bir topluluğun yöneticisidir. Ayrıca başvurucu somut başvurudakine benzer bir suçlamayla 1979 ve 1982 yıllarında da mahkûm olmuştur. Altuğ Taner Akçam/Türkiye kararında ise başvurucu çalışma alanı Ermeni nüfusuna ilişkin 1915 yılında gerçekleşen tarihî olayları da kapsayan bir tarih profesörüdür ve anılan olaylara dair pek çok kitap ile makale yayımlamıştır. Ayrıca başvurucu bu konularda kendi görüşlerine muhalif olan farklı kesimlerden ciddi tepkiler almış ve birtakım kampanyalara hedef olmuştur.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
26. Mahkemenin 10/1/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
27. Başvurucu; hakkındaki yargılamanın 3 yıl 2 ay sürmüş olması nedeniyle bu süre boyunca yargılanıp ceza alma hususunda bir riskle karşılaştığını ve hakkında kovuşturmanın ertelenmesi kararı verilmiş olmasının kendisi üzerinde haksız baskı oluşturduğunu, davanın nasıl sonuçlanacağı konusunda kendisini hep tedirgin hissettiğini ve bu nedenle ifade özgürlüğünün ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
28. Başvurucu ayrıca, yargılanmasına gerekçe gösterilen sloganların içeriğinin cebir ve şiddet yöntemlerine başvurmayı teşvik edecek şekilde propaganda yapmaya elverişli olmadığı gerekçesiyle de ifade özgürlüğünün ihlal edildiğini iddia etmiştir.
B. Değerlendirme
29. Anayasa Mahkemesi içtihadı uyarınca ifade özgürlüğü hakkına müdahale olduğunun kabulü için ilgilinin davranışının hukuk ya da ceza yargılaması çerçevesinde nihai bir yaptırıma tabi tutulmuş olması gerekir. Ancak bu genel kuralın bazı istisnaları vardır. Nitekim Anayasa Mahkemesi önceki kararlarında, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararlarının (birçok karar arasında örnek kararlar için bkz. Emin Aydın, B. No: 2013/2602, 23/1/2014; Bekir Coşkun [GK], B. No: 2014/12151, 4/6/2015, § 40) ifade özgürlüğüne müdahale teşkil edebileceğini, beraatle sonuçlanan ceza yargılamasının ifade özgürlüğüne müdahale oluşturup oluşturmayacağının ise her başvuru konusu olayın kendine özgü koşulları altında değerlendirilmesi gerektiğini kabul etmiştir (Oğulcan Büyükkalkan ve diğerleri, B. No: 2014/17226, 10/01/2018, § 49).
30. Somut başvuruda iddia edildiği üzere kovuşturmanın ertelenmesi kararlarının ifade özgürlüğüne müdahale teşkil edip etmediği hususu da Anayasa Mahkemesince önceki kararlarda değerlendirilmiştir. Ancak Anayasa Mahkemesinin konuya ilişkin içtihadının hatırlatılmasından önce kovuşturmanın ertelenmesi müessesesi bakımından izahta bulunulmasını müteakiben Anayasa Mahkemesi içtihadının hatırlatılması ve nihai olarak da somut olayın anılan içtihat kapsamında değerlendirilmesi gerekir.
1- Kovuşturmanın Ertelenmesi Müessesesi
31. 6352 sayılı Kanun, adından da anlaşılacağı üzere yargı hizmetlerinin etkinleştirilmesi amacıyla mevzuatın birçok alanında değişiklik yapmıştır. Bu kapsamda geçici 1. maddeyle, 31/12/2011 tarihine kadar basın ve yayın yoluyla ya da sair düşünce ve kanaat açıklama yöntemleriyle işlenmiş olup adli para cezasını ya da üst sınırı beş yıldan fazla olmayan hapis cezasını gerektiren bir suçtan dolayı kamu davasının açılmasının kovuşturmanın veya kesinleşmiş olan mahkûmiyet hükümlerinin infazının ertelenmesi imkânı getirilmiştir. Böylece bulundukları safhaya bağlı olarak soruşturma, kovuşturma ve infaz makamları önünde işlem görmekte olan çok sayıda dosyanın belli bir süre işlemden kaldırılarak ağır iş yükü altındaki yargının kısmen rahatlatılması hedeflenmiştir (Ali Atlı, B. No: 2013/500, 20/3/2014, § 43).
32. Anılan düzenlemeye göre kovuşturmanın ertelenmesi kararı verilmesi sonucunda ilgili kişi 6352 sayılı Kanun’un geçici 1. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca üç yıl süresince denetim altına alınacaktır. Adı geçen kurala göre ilgili kişi hakkında üç yıllık süre zarfında 6352 sayılı Kanun’un geçici 1. maddesinin (1) numaralı fıkrasında sayılan suçları işlememesi hâlinde düşme kararı verilecek ancak ilgilinin bu süre içinde yeni bir suç işlemesi ve bu suçtan dolayı kesinleşmiş hükümle cezaya mahkûm olması hâlinde ertelenen kovuşturmaya devam edilecektir.
2. Kovuşturmanın Ertelenmesi Kararlarının İfade Özgürlüğüne Müdahale Teşkil Edip Etmediği Hususundaki Anayasa Mahkemesi İçtihadı
33. Anayasa Mahkemesinin Fatih Taş ([GK], B. No: 2013/1461, 12/11/2014, §§ 69-79) kararında, yayımladığı kitaplardan dolayı hakkında kovuşturmanın ertelenmesi kararı verilmesiyle yayınevi sahibi olan başvurucunun ifade, sanat ve basın özgürlüklerine müdahale edildiği sonucuna varılmıştır. Anayasa Mahkemesi, başvurucu hakkında kesinleşmiş bir mahkûmiyet kararı olmamasına rağmen başvurucu hakkında açılan ceza davasının yaklaşık on bir yıl sürdüğü ve yayıncı olması nedeniyle daha ileride de soruşturma ve kovuşturmaya maruz kalma riskinin bulunup bulunmadığı hususunu ele almıştır. Anayasa Mahkemesi; başvurucunun başvuruya konu iki kitabı yayımlaması nedeniyle PKK terör örgütüne basın yolu ile yardım etmek suçundan cezalandırılması için İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesi (DGM) Başsavcılığınca kamu davası açıldığını ve İstanbul 4 No.lu DGM'nin 2002 yılında başvurucunun terör örgütüne yardım etmek suçundan cezalandırılmasına karar verildiğini, söz konusu kararın Yargıtayca onanarak kesinleştiğini tespit etmiştir. Daha sonra infaz aşamasında kanun değişikliği nedeniyle infazın durdurulmasına karar verilmiş ve yapılan yargılama sonucunda başvurucu, İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesinin 2007 ve 2010 yıllarında verdiği kararları ile terör örgütünün propagandasını yapmak suçundan iki kez mahkûm edilmiş; söz konusu kararlar Yargıtayca esas yönünden değil usul yönünden bozulmuştur. Yeniden yapılan yargılama sonunda İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesinin 2012 yılında verdiği bir kararı ile başvurucu hakkında yürütülen kovuşturmanın ertelenmesine ve başvurucu hakkında üç yıl denetimli serbestlik hükümlerinin uygulanmasına karar verilmiş, bu karar yapılan itirazın itiraz mercii tarafından reddedilmesi ile kesinleşmiştir. Anayasa Mahkemesi, başvurucunun yayınevi sahibi olması nedeniyle düşünce açıklamaları veya basın faaliyetleri nedeniyle ileride soruşturma ve kovuşturmaya maruz kalma riskinin bulunduğunu ve bu sebeple de başvuruya konu ertelenen kovuşturmanın da yeniden canlanma ihtimalini göz ardı etmemiştir. Üstelik Anayasa Mahkemesine göre kovuşturmaya yeniden başlandığı bir durumda başvurucunun söz konusu şiir kitaplarını yayımlaması nedeniyle daha önce üç kez ilk derece mahkemesince mahkûm edilmiş olması gözönüne alındığında ceza alma tehdidi de devam etmektedir. Anayasa Mahkemesi, yaptırıma maruz kalma endişesinin kişiler üzerinde caydırıcı etkisinin bulunduğuna işaret etmiş ve sonunda kişinin isnat edilen suçlardan aklanma ihtimali bulunsa bile somut başvurunun koşullarında başvurucunun ilerde düşüncelerini açıklamaktan veya basın faaliyetlerini yapmaktan imtina etme riski bulunduğu sonucuna varmıştır.
34. Anayasa Mahkemesi Mehmet Ali Aydın ([GK], B. No: 2013/9343, 4/6/2015, §§ 33, 34) kararında olay tarihinde bir siyasi partinin il başkanlığını yapan bir siyasetçi olan başvurucu hakkında verilen kovuşturmanın ertelenmesi kararının ifade özgürlüğüne müdahale teşkil edip etmediğini değerlendirmiştir. Anayasa Mahkemesinin kararına konu olayda başvurucu, bir toplantıda yapmış olduğu düşünce açıklamaları nedeniyle olay tarihinde tutuklanmış ve doksan dört gün tutuklu kalmış; hakkında yasa dışı örgüt propagandası yapmak, örgüte üye olmamakla beraber örgüt adına suç işlemek suçlarından ceza davası açılmıştır. Ağır Ceza Mahkemesi başvurucunun örgüte üye olmamakla beraber örgüt adına suç işlemek suçundan 6 yıl 3 ay ve yasa dışı örgüt propagandası yapmak suçundan 2 yıl 1 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiştir. Başvurucunun söz konusu kararı temyizi üzerine Yargıtay 6352 sayılı Kanun’un yürürlüğe girmesi nedeniyle ilk derece mahkemesinin kararını bozmuş ve nihayet ilk derece mahkemesince başvurucu hakkındaki kovuşturmanın ertelenmesi kararı verilmiştir. Anayasa Mahkemesi başvurucunun olay tarihinde ve sonraki dönemde bir partinin il başkanlığını yapan bir siyasetçi olması nedeniyle düşünce açıklamaları veya siyasi faaliyetleri nedeniyle ileride soruşturma ve kovuşturmaya maruz kalma riski bulunduğuna dikkat çekmiştir. Başvurucu söz konusu düşünce açıklamaları nedeniyle tutuklu kaldığı gibi uzun süreli hapis cezası ile de cezalandırılmıştır. Anayasa Mahkemesine göre kovuşturmaya yeniden başlandığı bir durumda başvurucunun cezalandırılma riski yüksektir. Dolayısıyla başvurucunun ifade özgürlüğüne müdahalede bulunulmuştur.
35. Anayasa Mahkemesi Ali Gürbüz ve Hasan Bayar kararında; bir gazetenin imtiyaz sahibi ve yazı işleri müdürü olan başvurucular hakkında henüz kesinleşmiş bir mahkûmiyet kararı olmamasına rağmen başvurucuların yaklaşık altı yıl süren soruşturma ve kovuşturmadan doğrudan etkilendiğinin ve yayıncı olmaları nedeniyle daha sonra da soruşturma ve kovuşturmaya maruz kalma riskinin bulunduğu iddiasının dikkate alınması gerektiğini kabul etmiştir. Mahkeme sonuç olarak aynı soruşturma kapsamında aynı haber nedeniyle önce başvuruya konu gazete nüshasına el konulması ve ardından başvurucuların yargılanarak haklarında kovuşturmanın ertelenmesi kararı verilmesi ile bir bütün olarak başvurucuların Anayasa’nın 26. ve 28. maddelerinde korunan ifade ve basın özgürlüklerine müdahalede bulunulduğunu kabul etmiştir (Ali Gürbüz ve Hasan Bayar, B. No: 2013/568, 24/6/2015, §§ 46-49). Mahkeme Ali Gürbüz kararında da aynı gerekçelerle ifade özgürlüğüne yönelik bir müdahalenin bulunduğu kanaatine varmıştır. (Ali Gürbüz, B. No: 2013/724, 25/6/2015, §§ 50-51). Öte yandan hem Ali Gürbüz ve Hasan Bayar hem de Ali Gürbüz kararlarına konu olaylarda başvurucular hakkında ilk derece mahkemelerince mahkûmiyet kararları verilmiş ancak yargılamanın ilerleyen aşamalarında 6352 sayılı Kanun'un geçici 1. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (b) bendi gereğince başvurucular hakkında kovuşturmanın ertelenmesine karar verilmiştir.
36. Yayımladığı kitabın müstehcen içeriğe sahip olduğu iddiasıyla başvurucunun yargılandığı ve hakkında kovuşturmanın ertelenmesi kararı verildiği bir başvuruda Anayasa Mahkemesi, söz konusu kitabın sanat eseri olmadığını ifade eden ve Yargıtay içtihatlarına göre gözönünde bulundurulması gereken resmî bir raporun varlığını, başvurucunun yaklaşık dört yıl süren soruşturma ve kovuşturmaya tabi tutulmasını, yayıncı olması nedeniyledaha sonra da soruşturma ve kovuşturmaya maruz kalma riskinin bulunduğunu dikkate almış; başvurucu hakkında kovuşturmanın ertelenmesi kararı verilerek onun üç yıl denetim altına alınmasının ifade ve basın özgürlüklerine yönelik bir müdahale olduğu sonucuna ulaşmıştır (İrfan Sancı, B. No: 2014/20168, 26/10/2017, §§ 43, 44).
37. Anayasa Mahkemesi Selçuk Kozağaçlı (B. No: 2014/10715, 10/1/2018, § 32) kararında, Çağdaş Hukukçular Derneği başkanı olan başvurucunun bu sıfatla yaptığı bir basın açıklaması dolayısıyla hakkında kovuşturmanın ertelenmesi kararı verilmesini ifade özgürlüğü bağlamında değerlendirmiştir. Başvurucu, ilk derece mahkemesinde beraat etmesine rağmen Yargıtay başvurucunun düşünce açıklamalarının suç oluşturduğunu kabul etmiş ve beraat kararını esastan bozmuştur. Anayasa Mahkemesi başvurucu hakkında henüz kesinleşmiş bir mahkûmiyet kararı olmamasına rağmen avukat olan başvurucunun o dönemde önemli bir sivil toplum kuruluşunun başkanı olduğunu, başvuruya konu açıklamaya benzer açıklamaları sıklıkla yaptığını ve ileride de kovuşturmaya maruz kalma riskinin bulunduğunu dikkate almıştır. Anayasa Mahkemesi, başvurucu hakkında kovuşturmanın ertelenmesi kararı verilerek üç yıl denetim altına alınmasının başvurucunun ifade özgürlüğüne yönelik bir müdahale olduğu sonucuna varmıştır.
38. Sonuç olarak Anayasa Mahkemesi kovuşturmanın ertelenmesi kararı verilen durumlarda ifade özgürlüğüne müdahalenin varlığını kabul ederken her başvurunun kendine has koşullarını dikkate almıştır. İfade özgürlüğüne müdahalenin varlığını kabul ettiği Fatih Taş, Ali Gürbüz ve Hasan Bayar, Ali Gürbüz ve İrfan Sancı kararlarında başvurucuların yayıncı kimlikleri bağlamında basın özgürlüğünün önemini dikkate almıştır. Anayasa Mahkemesi, anılan kararlarında yaptırıma maruz kalma endişesinin basın mensubu olan başvurucular üzerinde caydırıcı etkisinin bulunduğuna işaret etmiş ve sonunda başvurucuların isnat edilen suçlardan aklanma ihtimali bulunsa bile bu etki altında ileride düşüncelerini açıklamaktan veya basın faaliyetlerini yapmaktan imtina etme riski bulunduğu sonucuna varmıştır.
39. Anayasa Mahkemesi, Mehmet Ali Aydın kararında başvurucunun olay tarihinde bir siyasi partinin il başkanlığını yapan bir siyasetçi olmasını ve siyasi faaliyetlerine devam etmekte olmasını; Selçuk Kozağaçlı kararında ise önemli bir sivil toplum kuruluşunun başkanı olan başvurucunun bu sıfatıyla yaptığı bir basın açıklaması dolayısıyla yargılanmış olmasını nazara almıştır. Anayasa Mahkemesi bu kararlarında da başvurucuların sıfatlarını ve görevlerini dikkate alarak onlara yönelik kovuşturmanın ertelenmesi kararlarının ceza tehdidi nedeniyle onlar üzerinde caydırıcı etki doğurabileceğini kabul etmiştir.
3. Somut Olayın Anayasa Mahkemesi İçtihadı Kapsamında Değerlendirilmesi
40. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre Anayasa Mahkemesi açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemez olduğuna karar verebilir. Temel haklara yönelik bir müdahalenin olmadığı başvurular açıkça dayanaktan yoksun kabul edilebilir.
41. Somut başvuru bakımından başvurucu hakkındaki kovuşturmanın ertelenmesi kararının onun ifade özgürlüğüne müdahalede teşkil edip etmediği hususu mevcut başvurunun kendine has koşulları ışığında değerlendirilmelidir.
42. Başvurucu hakkındaki kovuşturmanın ertelenmesi kararı, başvurucunun katıldığı bir gösteride attığı sloganların terör örgütünün propagandasını yapmak suçunu oluşturduğu iddiası çerçevesinde yapılan bir kovuşturmada verilmiştir.
43. Başvurucu başvuru formunda sadece ve soyut olarak hakkında kovuşturmanın ertelenmesi kararı verilmiş olmasının kendisi üzerinde haksız baskı oluşturduğunu, bu karar dolayısıyla davanın nasıl sonuçlanacağı konusunda kendisini hep tedirgin hissettiğini belirtmiştir.
44. Mevcut başvuruya konu olayda Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına konu olaylardan farklı olarak başvurucu basın mensubu olmadığı gibi herhangi bir grubu resmî olarak temsil etmemektedir. İkinci olarak mevcut başvurunun özel koşulları altında başvurucu hakkında kovuşturmanın ertelenmesi kararı verilerek onun ceza alması riski ötelenmiştir. Üçüncü olarak caydırıcı etki kavramının en yoğun uygulama alanına sahip olduğu basın özgürlüğü kapsamındaki meselelerle başvurunun bir ilgisi yoktur. Bunlardan başka başvurucu kendisinin benzer suçlardan dolayı daha önce yargılandığını ileri sürmediği gibi gelecekte de sistematik veya yapısal sorunlardan dolayı kaçınılmaz olarak bu türden bir yargılamaya maruz kalma ve mahkûm edilme riski altında olduğuna dair bir iddiada da bulunmamıştır.
45. Bu bağlamda Anayasa Mahkemesinin yukarıda yer verilen içtihatlarına (bkz. §§ 33-39) konu başvurulardan farklı olarak başvurucuya ilişkin yargısal süreçlerin onu soruşturulma riskinden korunmak için düşünce açıklamalarında kendisini sınırlayarak davranışlarını düzenlemek zorunda bıraktığıya da ertelenen dava hakkında düşme kararı verilmesi için üç yıl beklenecek olmasının başvurucu üzerinde gerçek ve etkili bir baskı niteliğinde olduğu ikna edici bir biçimde ortaya konulabilmiş değildir. Sonuç olarak başvurucu hakkındaki kovuşturmanın ertelenmesi kararının onun ifade özgürlüğüne yönelik bir müdahale oluşturmadığı kanaatine ulaşılmıştır.
46. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun ifade özgürlüğüne yönelik bir müdahalenin olmadığı anlaşıldığından ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. İfade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 10/1/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.