TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
RIZA TANIK BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2015/6217)
|
|
Karar Tarihi: 29/11/2018
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serruh KALELİ
|
|
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Yusuf Şevki
HAKYEMEZ
|
Raportör
|
:
|
Ali KOZAN
|
Başvurucu
|
:
|
Rıza TANIK
|
Vekili
|
:
|
Av. Mustafa
BOZKURT
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, ahlaki durum gerekçe gösterilerek Astsubay Sözleşmesi'nin
yenilenmemesi nedeniyle özel hayatın gizliliği hakkının ihlal edildiği
iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 10/4/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
8. Başvurucu 2003 yılında Hava Kuvvetleri Komutanlığında
sözleşmeli astsubay olarak göreve başlamış ve dokuz yıllık sözleşme
imzalamıştır.
9. Başvurucu, sözleşme süresinin bitmesine yakın sözleşme
yenileme talebinde bulunmasına rağmen elektronik posta adresinde 2009 yılına
ait cinsel içerikli fotoğraflar bulunması ve üste saygısızlık suçundan
21/12/2009 tarihli disiplin cezası gerekçe gösterilerek 6/8/2013 tarihinde
sözleşmesinin yenilenmemesine karar verilmiştir.
10. Başvurucu, sözleşmenin yenilenmemesi işleminin iptali
istemiyle Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde (AYİM) dava açmıştır.
11. AYİM Başsavcılığı dava hakkındaki görüşünde, başvurucunun
iyi olan sicil durumu gözetildiğinde sözleşme yenilememe işleminde idarenin
takdir yetkisinin objektif, adil ve hakkaniyete uygun biçimde kullanılmadığı
vurgulanarak işlemin iptaline karar verilmesi gerektiği ifade edilmiştir.
12. AYİM oy çokluğuyla davayı reddetmiştir. AYİM kararında;
idarenin personel ihtiyacı doğrultusunda yaptığı hesaplamalar uyarınca karar
verdiği, idarenin sözleşme yenileme konusunda takdir yetkisi bulunduğu
belirtilmiştir. Ayrıca başvurucunun, hizmete özgü kurumsal e-posta hesabından
cinsel içerikli resimler paylaşmış olması ve üstüne yapmış olduğu saygısızlık nedeniyle
uyarı cezası almış olması vurgulanarak idarenin takdir yetkisini hukuka uygun
kullandığının anlaşıldığı belirtilmiştir.
13. Bir hâkim üye karara katılmamıştır. Karşı oy gerekçesinde,
davacının sicil notlarının iyi olduğu ve sadece 2009 yılına ait cinsel içerikli
paylaşım ile bir adet uyarı cezasının olduğu, sicil notu daha kötü durumda olan
personelin sözleşmesinin yenilendiği belirtilerek, idarenin takdir yetkisini
objektif ve ölçülü şekilde kullanılmadığının anlaşıldığı ifade edilmiştir.
14. Başvurucunun söz konusu karara karşı karar düzeltme istemi
de reddedilmiştir. Nihai karar 13/3/2015 tarihinde başvurucuya tebliğ
edilmiştir.
15. Başvurucu tarafından 10/4/2015 tarihinde bireysel başvuru
yapılmıştır.
IV. İLGİLİ HUKUK
16. Anayasa Mahkemesi daha önceki kararlarında Türk Silahlı
Kuvvetlerinde (TSK) görev yapan askerî personel hakkında ahlaki nedenlerle
sözleşme yenilenmeyerek ayırma işlemi tesis edilmesine dayanak oluşturan
mevzuata ve benzer durumlara ilişkin uluslararası hukuka yer vermiştir (Bülent Polat [GK], B. No: 2013/7666,
10/12/2015, §§ 21-36; E.G. [GK],
B. No: 2014/12428, 13/10/2016, §§ 22-30; Emrah
Karadaş, B. No: 2014/6043, 15/2/2017, §§
17-22).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
17. Mahkemenin 29/11/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Özel Hayatın Gizliliği
Hakkı ve Haberleşme Hürriyetinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
18. Başvurucu; hakkındaki isnatların doğru olmadığını, aleyhine
hiçbir somut delil olmadan ve savunma hakkı verilmeden sözleşmesinin
yenilenmediğini, e-postalarının hukuka aykırı şekilde elde edildiğini, ilgili
mesajların kendisi tarafından paylaşılıp paylaşılmadığının araştırılmadığını belirtmiştir.Başvurucu ayrıca TSK'da görev yaptığı sürede
çok sayıda takdirname ile ödüllendirildiğini, sicillerinin çok iyi derecede
olduğunu, sicil durumu kendisinden iyi olmayanların bile sözleşmesinin
yenilendiğini vurgulayarak idarenin takdir yetkisini açıkça ölçüsüz
kullandığını iddia etmiştir. Bu nedenlerle özel hayatın gizliliği hakkının
ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
19. İddianın değerlendirilmesine dayanak alınacak Anayasa’nın
20. maddesi şöyledir:
"Herkes, özel hayatına ve aile hayatına
saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının
gizliliğine dokunulamaz..."
20. Anayasa’nın “Haberleşme
hürriyeti” kenar başlıklı 22. maddesi şöyledir:
"Herkes,
haberleşme hürriyetine sahiptir. Haberleşmenin gizliliği esastır..."
21. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki tavsifi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki nitelendirmesini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun, göreve tahsisli e-posta
sisteminden gönderdiği iletiler sebep gösterilerek Astsubay Sözleşmesi'nin
yenilenmemesine ilişkin söz konusu şikâyetinin özel hayatın gizliliği hakkı ve
haberleşme hürriyetini ilgilendirdiği anlaşılmıştır. Bu nedenle başvuru, Anayasa'nın
20. maddesinde güvenceye alınan özel hayatın gizliliği hakkı ve 22. maddesinde
yer alan haberleşme hürriyeti çerçevesinde ele alınmıştır (Bülent Polat, § 40 ;
Emrah Karadaş,
§ 28).
a. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
22. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan özel
hayatın gizliliği hakkının ve haberleşme hürriyetinin ihlal edildiğine ilişkin
iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Müdahalenin Varlığı
23. Özel hayat kavramı eksiksiz bir tanımı bulunmayan geniş bir
kavramdır. Bu kapsamda korunan hukuki değer esasen kişisel bağımsızlıktır. Özel
hayata saygı hakkının kapsamının belirlenmesinde bireyin kişiliğini geliştirmesi ve gerçekleştirmesi kavramı
temel alınmaktadır. Anılan hak, herkesin istenmeyen bütün müdahalelerden uzak
kendine özel bir ortamda yaşama hakkına sahip olduğuna işaret etmekle birlikte
kişiliğin serbestçe geliştirilmesiyle uyumlu birçok hukuki menfaati de
içermektedir (Serap Tortuk,
B. No: 2013/9660, 21/1/2015, §§ 31-36; Bülent
Polat §§ 61-63; Tevfik Türkmen [GK],
B. No: 2013/9704, 3/3/2016, §§ 50-52; Ata
Türkeri, B. No: 2013/6057, 16/12/2015,§§
30-32).
24. Özel hayata saygı hakkı, ilişki kurmak ve geliştirmek üzere
çevresinde bulunanlarla temas kurma hakkını da içermektedir. Kişilerin mesleki
hayatı özel hayatlarıyla sıkı bir irtibat içindedir. Özel hayata dair hususlar
kişinin mesleği ile ilgili tasarruflara esas alınmışsa özel hayata saygı hakkı
gündeme gelecektir (Bülent Polat,
§ 62; Ata Türkeri, § 31).
25. Bu kapsamda mesleki hayat çerçevesinde kişilerin özel hayatı
hakkında sorgulanması ve bunun doğurduğu idari sonuçlar, buna ek olarak
kişilerin davranış ve tutumları gerekçe gösterilerek görevden alınmaları özel
hayatın gizliliğine yapılmış bir müdahale oluşturmaktadır (Serap Tortuk, §
37; Bülent Polat, § 63; Ata Türkeri, § 33).
26. Öte yandan Anayasa’nın 22. maddesinde, herkesin haberleşme
hürriyetine sahip olduğu ve haberleşmenin gizliliğinin esas olduğu hüküm altına
alınmıştır. Haberleşme bağlamında bireylerin karşılıklı ve/veya toplu olarak
sözlü, yazılı ve görsel iletişimlerine konu olan ifadelerinin gizliliğinin
sağlanması gerekir. Posta, e-posta, telefon, faks ve internet aracılığıyla
yapılan haberleşme faaliyetlerinin haberleşme özgürlüğü ve haberleşmenin
gizliliği kapsamında değerlendirilmesi gerekir (Mehmet Koray Eryaşa, B. No: 2013/6693, 16/4/2015, § 49).
27. Ayrıca haberleşme hürriyeti ve haberleşmenin gizliliği
ilkesi, kişilerin sadece özel meskenlerinde yaptıkları iletişimleri değil aynı
zamanda iş yerlerinde yaptıkları haberleşmeleri de güvence altına almaktadır (Bülent Polat, § 65; Tevfik Türkmen, § 54).
28. Buna göre başvurucunun göreve mahsus e-posta sisteminden
gönderdiği mesajların denetlenmesi ve bu mesajların içeriklerinin başvurucu
hakkında tesis edilen idari işleme (sözleşmesinin yenilenmemesi) dayanak
alınması suretiyle özel hayatın gizliliği hakkına ve haberleşme hürriyetine
müdahalede bulunulduğu sonucuna varılmıştır.
ii. Müdahalenin İhlal
Oluşturup Oluşturmadığı
29. Anayasa’nın 13. maddesi şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
30. Yukarıda anılan müdahalenin ihlal oluşturup
oluşturmadığının, Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun
düşen kanunlar tarafından öngörülme, Anayasa’nın ilgili maddesinde belirtilen
nedenlere dayanma,demokratik
toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşulları
yönünden incelenmesi gerekir.
(1) Kanunilik
31. Başvuruya konu sözleşmenin yenilenmemesi işlemi ve yargısal
incelemenin, 13/6/2001 tarihli ve 4678 sayılı Türk Silahlı Kuvvetlerinde
İstihdam Edilecek Sözleşmeli Subay ve Astsubaylar Hakkında Kanun'un 8. ve 12.
maddeleri ile Sözleşmeli Subay ve Astsubay Yönetmeliği’nin 14. maddesi uyarınca
yürütüldüğü anlaşılmaktadır. Bu kapsamda somut olayda başvurucunun özel hayatın
gizliliği hakkı ve haberleşme hürriyetine yapılan müdahalenin kanuni bir
dayanağının mevcut olduğu anlaşılmaktadır.
32. Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarında yapılan
değerlendirmeler neticesinde söz konusu mevzuat hükümlerinin kanunilik ölçütünü karşıladığı sonucuna
varılmıştır (Bülent Polat, §§
73-98, Emrah Karadaş,
§§ 38-39). Somut olayda bu sonuçtan ayrılmayı gerektirecek bir iddia ve tespit
de bulunmamaktadır.
(2) Meşru
Amaç
33. Somut olayda müdahale hem Anayasa’nın 22. maddesinde
öngörülen haberleşme hürriyeti hem de 20. maddesinde düzenlenen özel hayatın
gizliliği hakkının kapsamında kalmaktadır. Bu yüzden somut olayın koşulları
bakımından Anayasa'nın 22. maddesinde öngörülmüş olan sınırlama sebeplerinin
gerçekleşmiş olup olmadığı incelenmelidir.
34. Anayasa Mahkemesinin Emrah Karadaş
kararında yukarıda belirtilen inceleme yapılarak göreve mahsus e-posta
sisteminden gönderilen iletilerin denetlenmesi ve bu iletilerin idari işlem
tesisinde dikkate alınmasının istihbarata karşı koyma, askerî disiplini koruma
kapsamında millî güvenliğin ve kamu düzeninin korunması amaçlarını taşıdığı,
dolayısıyla müdahalenin meşru bir amaca dayalı olduğu sonucuna varılmıştır
(Emrah Karadaş, §§ 40-44). Başvuru konusu olayda da
bu sonuçtan ayrılmayı gerektirecek bir iddia ve tespit bulunmamaktadır.
(3) Demokratik
Toplum Düzeninin Gereklerine Uygunluk ve Ölçülülük
(a) Genel
İlkeler
35. Demokratik toplum
düzeninin gereklerinden olma, bir sınırlamanın demokratik bir
toplumda zorlayıcı bir toplumsal ihtiyacın karşılanması amacına yönelik
olmasını ifade etmektedir. Buna göre sınırlayıcı tedbir, bir toplumsal ihtiyacı
karşılamıyorsa ya da başvurulabilecek son çare niteliğinde değilse demokratik
toplum düzeninin gereklerine uygun bir tedbir olarak değerlendirilemez (AYM,
E.2015/96, K.2016/9, 10/2/2016, § 13; ifade özgürlüğü bağlamında Bekir Coşkun [GK], B. No: 2014/12151,
4/6/2015, § 51; özel hayatın gizliliği hakkı bağlamında Ata Türkeri, §§ 44, 45; İ.F.A., B. No: 2013/8564, 17/2/2016, §
62).
36. Personel rejimi gibi sıkı kural ve şartlara tabi bir alanda,
kamu görevini yürütmekle görevli kişilerin hak ve özgürlüklerine herhangi bir
vatandaşa uygulanamayacak sınırlamalar getirilmesi demokratik bir toplumda
gerekli olabilir. Bu kapsamda kamu makamlarının, faaliyetin niteliği ve
sınırlamanın amacına göre değişen geniş bir takdir yetkisinin bulunması
doğaldır. Ancak özel hayatın gizliliği hakkının mahremiyet hakkı gibi en gizli
yönleri söz konusu olduğunda kamu makamlarının takdir yetkisi daha dardır ve bu
alanlara yönelik müdahalelerin haklı olduğunun kabul edilebilmesi için kamu
makamlarınca özellikle ciddi gerekçelerin gösterilmesi gerekir (Ata Türkeri,§ 47).
37. Bunun yanı sıra TSK faaliyetlerinin disiplin içinde
yürütülmesi ve etkinliğini gerçekten aksatan bir durum oluşturduğunun ikna
edici ve güçlü sebeplerle kanıtlanması hâlinde personelin özel hayatın
gizliliği hakkının sınırlandırılması demokratik bir toplumda gerekli kabul
edilebilir. Ancak bu hâlde de sınırlandırmanın ölçülülük ilkesine uygun olması
gereklidir (G.G. [GK], B. No:
2014/16701, 13/10/2016, § 60).
38. Anayasa Mahkemesi kararları uyarınca ölçülülük ilkesi,
sınırlayıcı önlemin öngörülen amaç için zorunlu ve amaca ulaşmaya elverişli
olmasını, ayrıca amaç ve araç arasında hakkaniyete uygun bir dengenin bulunması
gereğini ifade eder. Ölçülülük ilkesinin amacı da temel hak ve özgürlüklerin
gereğinden fazla sınırlandırılmasının önlenmesidir (AYM, E.2015/102,
K.2016/151, 7/9/2016, § 22; E.2012/100, K.2013/84, 4/7/2013; Marcus Frank Cerny, B.
No: 2013/5126, 2/7/2015, § 72).
39. Tüm bu ilkeler dikkate alınarak başvuru konusu olay
bakımından müdahalenin demokratik toplum
düzeninin gerekleri ilkesine uygun olup olmadığı incelenirken kamu
makamlarınca ortaya konulan gerekçeler değerlendirilmeli ve müdahaleyi doğuran
karar alma sürecinde başvurucuya usule ilişkin güvencelerin sunulup sunulmadığı
ortaya konmalıdır. Bunun yanı sıra müdahalenin ölçülülük
ilkesine uygun olup olmadığına bakılmalıdır.
(b) İlkelerin
Olaya Uygulanması
40. Somut olayda başvurucunun Astsubay Sözleşmesi'nin yenilenmemesi
işleminin, başvurucunun göreve mahsus elektronik posta sistemi üzerinden
gönderdiği iletilerin içeriklerine dayalı olarak tesis edildiği görülmektedir.
41. Anayasa Mahkemesi, askerî disiplinin gerekleri
gözetildiğinde göreve ilişkin amaçlar doğrultusunda kullanılması gereken bir
elektronik haberleşme sisteminin ve bu sistem içindeki yazışmaların
denetlenmesinin demokratik bir toplumda gerekli olduğuna karar vermiştir.
Ayrıca bu şekildeki denetim sonucunda haberleşme sisteminin amaç dışında
kişisel nedenlerle kullanıldığının tespit edilmesi hâlinde bu kullanıma
müdahalede bulunulması da demokratik bir toplumda gerekli olarak kabul
edilebilir (Bülent Polat, § 113; Tevfik Türkmen, § 77).
42. Bununla birlikte başvurucunun özel hayatın gizliliği hakkına
ve haberleşme hürriyetine yönelik müdahalenin ölçülü olup olmadığının
belirlenmesinde söz konusu e-postaların içeriğinde yer alan bilgilerin niteliği
ile bu bilgilerin kullanılış şekline ve anılan bilgilerin dayanak alınması
sonucu uygulanan yaptırımın ağırlığına bakılarak bir değerlendirme yapılması
gerekmektedir.
43. Somut olayda başvurucunun gönderdiği iddia edilen mesajların
sadece 2009 yılına ait olduğu, sözleşmenin yenilenmemesi işleminin ise 6/8/2013
tarihinde gerçekleştiği anlaşılmaktadır. Dolayısıyla idare, resmî e-posta
hesabının başvurucu tarafından görev harici olarak kurallara aykırı şekilde
kullanıldığını tespit ettikten sonra da başvurucuyu sözleşme süresinin bitimine
kadar (yaklaşık dört yıl süreyle) istihdam etmeye devam etmiş; bu süre içinde
başvurucunun benzer fillerinin tespit edilmediği ve başvurucunun hakkında
disiplin soruşturması yapılmadığı gibi sözleşmenin feshedilmesi de dâhil olmak
üzere herhangi bir yaptırım uygulanmamıştır. Dolayısıyla başvurucunun anılan
eyleminin kamu hizmetini sürdürmesine engel olacak nitelikte bulunmadığı,
dolaylı olarak idare tarafından da kabul edilmiştir.
44. Öte yandan başvurucunun dava konusu ettiği işlemin,
sözleşmesinin feshi değil sözleşmenin yenilenmemesi işlemi olduğu, bu nedenle
de idarenin başvurucuyla yeni bir sözleşme imzalamak konusundaki takdir
yetkisinin daha geniş olduğu ileri sürülebilir. Ancak bu hâlde bile
başvurucunun devamlılık arzetmeyen müstehcenlik içeren
resim göndermesi şeklindeki eyleminin sözleşmesinin yenilenmemesine dayanak
alınması, niteliği ve ağırlığı bakımından güdülen meşru amaçla orantısızdır.
Öte yandan başvurucunun on dört adet takdir ve ödül belgesinin bulunduğu, sicil
ortalamasının çok iyi olduğu,
sadece bir uyarı cezasının mevcut olduğu ancak kendisinden daha kötü sicile
sahip olanların sözleşmelerinin yenilendiğinin yargı kararlarına yansıdığı da
dikkate alındığında idarenin takdir yetkisini objektif ve ölçülü bir şekilde
kullanmadığı söylenebilir. Ayrıca söz konusu idari işlemin başvurucunun mesleki
hayatı üzerinde olduğu kadar temel geçim kaynağından yoksun kalması nedeniyle
ekonomik geleceği üzerinde de önemli bir etkisi bulunduğu hususunun
gözetilmediği görülmektedir. Tüm bu nedenlerle sınırlandırma ile ulaşılabilecek
genel yarar ile temel hak ve özgürlüğü sınırlandırılan bireyin kaybı arasında
adil bir dengenin sağlanmadığı, başvurucunun özel hayatına ve haberleşme
hürriyetine yapılan müdahalenin ölçüsüz olduğu sonucuna varılmıştır.
45. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa’nın 20. ve 22.
maddelerinde güvence altına alınan özel hayatın gizliliği hakkı ve haberleşme
hürriyetinin ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
B. Diğer İhlal İddiaları
46. Başvurucu;eşitlik
ilkesi, adil yargılanma hakkı, mülkiyet hakkı ve çalışma hakkının da ihlal
edildiğini ileri sürmüştür. Ayrıca başvurucu ek dilekçe ile Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması'nın (FETÖ/PDY) TSK içindeki
yapılanmasını vurgulayarak bu örgütün kumpası sonucu TSK'dan tasfiye edildiğini
ileri sürmüştür. Ancak başvurucunun özel hayatın gizliliği hakkı ve haberleşme
hürriyetinin ihlal edildiği sonucuna varıldığından anılan iddiaların ayrıca
değerlendirilmesine gerek görülmemiştir.
C. 6216 Sayılı Kanun'un 50.
Maddesi Yönünden
47. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir…
(2)Tespit edilen
ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye
gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde
başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması
yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa
Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir."
48. Anayasa Mahkemesinin Mehmet
Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında, ihlal sonucuna
varıldığında ihlalin ortadan nasıl kaldırılacağı hususunda genel ilkeler
belirlenmiştir.
49. Mehmet Doğan
kararında özetle; uygun giderim yolunun belirlenebilmesi açısından öncelikle
ihlalin kaynağının belirlenmesi gerektiği vurgulanmıştır. Buna göre ihlalin
mahkeme kararından kaynaklandığı durumlarda 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin
(2) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün
79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca kural olarak ihlali
ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın
bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmedilir (Mehmet Doğan, §§ 57-58).
50. Mehmet Doğan
kararında Anayasa Mahkemesi, yeniden yargılama yapmakla görevli derece
mahkemelerinin yükümlülüklerine ve ihlalin sonuçlarını gidermek amacıyla derece
mahkemelerince yapılması gerekenlere ilişkin açıklamalarda bulunmuştur. Buna
göre; Anayasa Mahkemesinin tespit edilen ihlalin giderilmesi amacıyla yeniden
yargılama yapılmasına hükmettiği hâllerde ilgili usul kanunlarında düzenlenen
yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak yargılamanın yenilenmesi
sebebinin varlığının kabulü ve önceki kararın kaldırılması hususunda derece
mahkemesinin herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Zira ihlal kararı
verilen hâllerde yargılamanın yenilenmesinin gerekliliği hususundaki takdir
derece mahkemelerine değil ihlalin varlığını tespit eden Anayasa Mahkemesine
bırakılmıştır. Derece mahkemesi Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında belirttiği
doğrultuda ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yapmakla
yükümlüdür (Mehmet Doğan, § 59).
51. Bu bağlamda derece mahkemesinin öncelikle yapması gereken
şey, bir temel hak veya özgürlüğü ihlal ettiği veya idari makamlar tarafından
bir temel hak veya özgürlüğe yönelik olarak gerçekleştirilen ihlali
gideremediği tespit edilen önceki kararını kaldırmaktır. Derece mahkemesi,
kararın kaldırılmasından sonraki aşamada ise Anayasa Mahkemesi kararında tespit
edilen ihlalin sonuçlarını gidermek için gereken işlemleri yapmak durumundadır.
Bu çerçevede ihlal, yargılama sırasında gerçekleştirilen usule ilişkin bir
işlemden veya yerine getirilmeyen usule ilişkin bir eksiklikten kaynaklanıyorsa
söz konusu usul işleminin, hak ihlalini giderecek şekilde yeniden (veya daha
önce hiç yapılmamışsa ilk defa) yapılması icap etmektedir. Buna karşılık
ihlalin, idari işlem veya eylemin kendisinden ya da (derece mahkemesince
yapılan veya yapılmayan usul işlemlerinden değil de) derece mahkemesi kararının
sonucundan kaynaklandığının Anayasa Mahkemesi tarafından tespit edildiği
hâllerde derece mahkemesinin usule dair herhangi bir işlem yapmadan doğrudan
mümkün olduğunca dosya üzerinden önceki kararının aksi yönünde karar vererek
ihlalin sonuçlarını ortadan kaldırması gerekir (Mehmet Doğan, § 60).
52. Başvurucu, yargılamanın yenilenmesine ve lehine 70.000 TL
tazminata karar verilmesini talep etmiştir.
53. Somut başvuruda ulaşılan ihlal sonucunun AYİM tarafından
verilen ret kararından kaynaklandığı anlaşılmaktadır.
54. Bu durumda başvurucunun özel hayatının gizliliği hakkına
yönelik ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama
yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Buna göre yapılacak yeniden yargılama
ise 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve
sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda derece
mahkemelerince yapılması gereken iş, öncelikle ihlale yol açan mahkeme
kararının ortadan kaldırılması ve nihayet ihlal sonucuna uygun yeni bir karar
verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama
yapılmak üzere ilgili yargı merciine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
55. Öte yandan başvurucu tarafından tazminat talebinde
bulunulmuş olmakla birlikte, yeniden yargılama yapılmak üzere dosyanın ilgili
yargı merciine gönderilmesine karar verilmesinin ihlalin ve sonuçlarının
ortadan kaldırılması için yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından
tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
56. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 226,90 TL harç ve 1.980
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.206,90 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Özel hayatın gizliliği hakkı ve haberleşme hürriyetinin ihlal
edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 20. ve 22. maddelerinde güvence altına alınan
özel hayatın gizliliği hakkı ve haberleşme hürriyetinin İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin özel hayatın gizliliği hakkının ve
haberleşme hürriyetinin ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için
yeniden yargılama yapılmak üzere -Anayasa'nın 21/1/2017 tarihli ve 6771 sayılı
Kanun ile getirilen geçici 21. maddesinin birinci fıkrasının (E) bendiyle
Askeri Yüksek İdare Mahkemesi kaldırılmış olduğundan anılan bendin (b) alt
bendi gereğince- YETKİLİ İDARİ YARGI MERCİİNE GÖNDERİLMESİNE (Karar, Askeri
Yüksek İdare Mahkemesi Birinci Dairesinin E.2013/1076, K.2014/954 sayılı
dosyasıyla ilgilidir.),
D. Yeniden yargılama yapılmak üzere dosyanın ilgili yargı
merciine gönderilmesine karar verilmesi nedeniyle başvurucunun tazminat
talebinin REDDİNE,
E. 226,90 TL harç ve 1.980 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.206,90 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve
Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına,
ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine
kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
29/11/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.