TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Z.A. BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2015/6302)
|
|
Karar Tarihi: 12/9/2019
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
GİZLİLİK TALEBİ KABUL
Başkan y.
|
:
|
Recep KÖMÜRCÜ
|
Üyeler
|
:
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Recai AKYEL
|
|
|
Yıldız SEFERİNOĞLU
|
Raportör
|
:
|
Ali KOZAN
|
Başvurucu
|
:
|
Z.A.
|
Vekili
|
:
|
Av. Yalçın TORUN
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, özel hayata ilişkin birtakım unsurlar gerekçe gösterilerek
Türk Silahlı Kuvvetlerinden çıkarma cezasına hükmedilmesi nedeniyle özel
hayatın gizliliği hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvurular 14/4/2015 ve25/12/2017tarihlerindeyapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvuruların kabul edilebilirlik incelemesinin
Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. 2017/40004 numaralı başvuru dosyasının konu ve kişi yönünden
hukuki irtibat nedeniyle 2015/6302 numaralı başvuru dosyası ile
birleştirilmesine, incelemenin 2015/6302 numaralı başvuru dosyası üzerinden
yürütülmesine ve diğer dosyanın kapatılmasına karar verilmiştir.
7. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvurucu Türk Silahlı Kuvvetlerinde (TSK) 1995 yılından
14/11/2013 tarihine kadar uzman jandarma olarak görev yapmıştır.
9. Başvurucu 2012 yılında eşinden boşanmıştır. Başvurucu
hakkında 28/8/2013 tarihinde bir kadınla aynı çatı altında karı koca gibi
birlikte yaşadığı isnadı ile idari tahkikat başlatılmıştır. Öte yandan aynı
iddia ile ilgili olarak başvurucu hakkında Kara Kuvvetleri Komutanlığı Askerî
Savcılığı tarafından da soruşturma başlatılmıştır.
A. Ceza Yargılamasına
İlişkin Süreç
10. Ceza soruşturması sonucunda Kara Kuvvetleri Komutanlığı
Askeri Savcılığı tarafından 25/12/2013 tarihinde iddianame düzenlenmiştir.
İddianamede, başvurucunun çalıştığı yerde bir köyde iki çocuklu bir kadınla
birlikte yaşadığının ve kadını köylülere eşi olarak tanıttığının tespiti
üzerine iki kez yazılı olarak ikaz edilmesine rağmen bunu devam ettirdiğinin
tanık ifadeleri ve ilgili tutanak içeriklerinden anlaşıldığı belirtilmiştir.
İddianamede sonuç olarak karı koca gibi nikâhsız olarak yaşama suçunu işlediği
iddiası ile başvurucu hakkında TSK'dan çıkarılma cezası talep edilmiştir.
11. Askerî Mahkeme 8/8/2014 tarihli kararıyla 15/6/1930 tarihli
ve 1632 sayılı Askerî Ceza Kanunu'nun 153.maddesi uyarınca başvurucunun TSK'dan
çıkarma cezasıyla cezalandırılmasına karar vermiştir. Askerî Mahkeme, tanık
anlatımları ve tutanaklardan başvurucunun bir yıldan fazla olacak şekilde
devamlı bir surette ve ikaz edilmesine rağmen ısrarla bir kadınla nikâhsız
olarak karı koca gibi yaşadığını kabul ederek atılı suçun unsurlarının oluştuğu
sonucuna varmıştır.
12. Temyiz edilen karar, Askerî Yargıtayın
24/11/2015 tarihli ilamı ile bozulmuştur. Bozmaya uyularak yapılan yargılama
sonucunda Askerî Mahkeme tarafından yeniden TSK'dan çıkarılma cezası
verilmiştir.
13. Anılan karar Askerî Yargıtayın
29/11/2016 tarihli ilâmıyla görev yönünden bozulmuştur. Karar gerekçesinde
27/7/2016 tarihli ve 668 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınması Gereken
Tedbirler ile Bazı Kurum ve Kuruluşlara Dair Düzenleme Yapılması Hakkında Kanun
Hükmünde Kararname'nin (KHK) ile 10/3/1983 tarihli ve 2803 sayılı Jandarma
Teşkilatı, Görev ve Yetkileri Kanunu'nda yapılan değişikler gözetilerek
jandarma teşkilatının TSK bünyesi dışında, genel kolluk statüsünde
yapılandırıldığı, davaya bakma görevinin genel mahkemelerde olduğu vurgulanmış
ve anılan kararın bozulması ile dosyanın görevli asliye ceza mahkemesine
gönderilmesine hükmedilmiştir.
14. Gülnar Asliye Ceza Mahkemesi 18/7/2017 tarihinde,
başvurucunun TSK'dan çıkarılma cezasıyla cezalandırılmasına karar vermiştir.
Mahkeme karar gerekçesinde mevzuatta yapılan değişiklikleri değerlendirerek
1632 sayılı Kanun'un 153. maddesinin dayanak fıkrasının hâlen yürürlükte olduğu
ve jandarma personelinin statüsünün değiştirilmesinin, suç tarihi itibarıyla
asker sayılan başvurucu hakkında suçun oluşumu bakımından değişiklik
oluşturmayacağı, aynı fiilden dolayı disiplin cezası verilmesinin ceza
yargılamasını etkilemeyeceği ifade edilmiştir. Kararda; tutanaklar, tarafsız
tanık beyanları ve hastane kayıtlarına dayanılarak atılı suçun maddi ve manevi
unsurlarının oluştuğu sonucuna varılmıştır.
15. Başvurucunun istinaf başvurusu Antalya Bölge Adliye
Mahkemesi 10. Ceza Dairesi tarafından 31/10/2017 tarihinde kesin olmak üzere
reddedilmiştir. Kararda, başvurucuya isnat edilen eylemin derece mahkemesi
tarafından doğru nitelendirildiği ve suç tipine uyduğu vurgulanarak, ileri
sürülen istinaf nedenlerinin yerinde görülmediği belirtilmiştir.
16. Nihai karar 1/12/2017 tarihinde tebliğ edilmiş ve 25/12/2017
tarihinde bireysel başvuruda bulunulmuştur.
17. Ayrıca başvurucu vekili 6/3/2019 tarihli dilekçesiyle;
Yargıtay 19. Ceza Dairesinin 6/2/2019 tarihinde, Gülnar Asliye Ceza
Mahkemesinin kararının bozulmasına hükmettiğini bildirmiştir. Yargıtay
kararında, karı koca gibi nikâhsız olarak yaşama suçundan verilen kararların
temyizi kabil kararlardan olduğu, başvurucunun birlikte yaşadığı iddia edilen
A.Ç ile temyiz incelemesi aşamasında evlendiği tespitleri yapıldıktan sonra,
isnat edilen suçun manevi unsuru açısından A.Ç.nin eski
eşiyle boşanma davasının açılma tarihi araştırılmadan mahkûmiyet kararı
verilemeyeceği belirtilmiştir. Ulusal Yargı Ağı Projesi (UYAP) üzerinden
yapılan incelemede, anılan bozma kararına uyularak yapılan yargılamanın
E.2019/19 sayılı dosya üzerinden devam ettiği ve duruşmanın 28/11/2019 tarihine
bırakıldığı görülmüştür.
B. Disiplin Cezasına İlişkin Süreç
18. İdari soruşturma sonucunda ayırma cezası ile
cezalandırılması teklif edilerek Jandarma Genel Komutanlığı Yüksek Disiplin
Kuruluna sevk edilen başvurucunun 16/2/2013 tarihli ve 6413 sayılı Türk Silahlı
Kuvvetleri Disiplin Kanunu'nun 13. maddesi ile 20. maddesinin (1) numaralı
fıkrasının (b) ve (g) bentleri uyarınca Silahlı Kuvvetlerden ayırma cezası ile
cezalandırılmasına karar verilmiştir.
19. Anılan karar, Jandarma Genel Komutanı tarafından 14/11/2013
tarihinde onaylanarak başvurucuya tebliğ edilmiştir.
20. Başvurucu bu karara karşı, Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde
(AYİM) iptal davası açmıştır.
21. AYİM Birinci Dairesi (Mahkeme) 28/11/2014 tarihinde
oybirliği ile davanın reddine karar vermiştir. Mahkeme kararında, başvurucunun
19/9/2012 ve 6/2/2013 tarihlerinde iki kez yazılı olarak ikaz edilmesine rağmen
başkasıyla evli ve iki çocuklu bir kadın ile nikâhsız olarak devamlı bir
surette yaşamakta ısrar ettiğinin, dolayısıyla disiplin suçuna ilişkin
eylemlerin gerçekleştirildiğinin sabit olduğu belirtilmiştir. Mahkeme kararında
ayrıca, farklı nedenlere dayalı olarak hakkında tesis edilen disiplin cezaları
sayılarak başvurucunun disiplin bozucu tavır ve davranışlarda bulunmayı
alışkanlık hâline getirdiği, başvurucu hakkında birçok menfi kanaat bulunduğu
vurgulanmış ve kullanılan takdir yetkisi ile TSK'dan ayırma cezasında hukuka
aykırılık bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
22. Başvurucunun karar düzeltme talebi, aynı Dairenin 3/3/2015
tarihli kararıyla reddedilmiştir.
23. Nihai karar 18/3/2015 tarihinde tebliğ edilmiş ve 14/4/2015
tarihinde bireysel başvuruda bulunulmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. İlgili Mevzuat
24. 16/2/2013 tarihli ve 6413 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri
Disiplin Kanunu'nun "Disiplin
soruşturması veya tahkikatın adli soruşturma veya kovuşturmadan
bağımsızlığı" kenar başlıklı 5. maddesi şöyledir:
"Herhangi bir fiilden dolayı ilgili
hakkında yapılan adli soruşturma veya kovuşturma, aynı fiilden dolayı ayrıca
disiplin soruşturması ve tahkikat yapılmasını, disiplin cezası verilmesini ve
bu cezanın yerine getirilmesini engellemez."
25. 6413 sayılı Kanun'un
"Silahlı Kuvvetlerden ayırma cezasını gerektiren disiplinsizlikler" kenar
başlıklı 20. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"(1) Silahlı Kuvvetlerden ayırma cezasını
gerektiren disiplinsizlikler şunlardır:
...
b) Ahlaki zayıflık: Görevine, sosyal ve aile
yaşantısına zarar verecek derecede menfaatine, içkiye, kumara düşkün olmak veya
Türk Silahlı Kuvvetlerinin itibarını sarsacak şekilde yüz kızartıcı, utanç
verici veya toplumun genel ahlak yapısına aykırı fiillerde bulunmaktır.
...
g) İffetsiz bir kimse ile evlenmek veya böyle
bir kimse ile yaşamak: İffetsizliği anlaşılmış olan bir kimse ile bilerek
evlenen veya evlilik bağını devam ettirmekte veya böyle bir kimseyi yanında
bulundurmakta veya karı koca gibi herhangi bir kimse ile nikahsız olarak devamlı
surette yaşamakta ısrar etmektir."
26. 15/6/1930 tarihli ve 1632 sayılı Askerî Ceza Kanunu'nun "İffetsiz bir kimse ile evlenen veya böyle bir
kimse ile yaşayanlar" kenar başlıklı 153. maddesinin ilgili
kısmı şöyledir:
"İffetsizliği anlaşılmış olan bir kimse
ile bilerek evlenen veya evlilik bağını devam ettirmekte veya böyle bir kimseyi
yanında bulundurmakta veya karı koca gibi herhangi bir kimse ile nikahsız
olarak devamlı surette yaşamakta ısrar eden asker kişiler hakkında Türk Silahlı
Kuvvetlerinden çıkarma cezasına, erbaşlar hakkında rütbenin geri alınmasına
hükmolunur."
27. 10/3/1983 tarihli ve 2803 sayılı Jandarma Teşkilat, Görev ve
Yetkileri Kanunu'nun 23/7/2016 tarihli ve 668 sayılı KHK ile değişik 3. maddesi
şöyledir:
"Türkiye Cumhuriyeti Jandarması, emniyet
ve asayiş ile kamu düzeninin korunmasını sağlayan ve diğer kanunların verdiği
görevleri yerine getiren silahlı genel kolluk kuvvetidir."
28. 2803 sayılı Kanun'un 668 sayılı KHK ile değişik 4. maddesi
şöyledir:
"Jandarma Genel Komutanlığı İçişleri
Bakanlığına bağlıdır.”
29. 2803 sayılı Kanun'un 668 sayılı KHK ile değişik 15. maddesi
şöyledir:
"Jandarma personeli hakkında disiplin ve
soruşturma işlemleri aşağıdaki usullere göre yapılır.
a) Disiplin işleri özel kanun hükümlerine göre
yürütülür.
b) Jandarma personelinin mülki görevlerinden
doğan suçlarında; özel kanunların hükümleri saklı kalmak şartıyla 2/12/1999
tarihli ve 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması
Hakkında Kanun hükümlerine göre işlem yapılır.
c) Adli görevlerinden doğan suçlarda;
4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 161 inci maddesinin
beşinci fıkrası hükmü uygulanır.
d) Jandarma personeline askeri görev verildiği
takdirde bu görevlerden doğan suçlarda 25/10/1963 tarihli ve 353 sayılı Askeri
Mahkemeler Kuruluşu ve Yargılama Usulü Kanunu hükümleri uygulanır. Bu suçların
muhakemesi, Jandarma personelinin emrine verildiği askeri birlik personelini
muhakeme etmekle görevli ve yetkili olan askeri mahkemede görülür.
e) Jandarma personelinin kişisel suçlarında
genel hükümlere göre işlem yapılır."
B. İlgili Yargı Kararı
30. 1632 sayılı Kanun'un 153. maddesinde yer alan "veya karı koca gibi herhangi bir kimse ile
nikâhsız olarak devamlı surette yaşamakta" ibaresinin iptali
talebiyle yapılan itiraz başvurusu Anayasa Mahkemesinin 27/5/2015 tarihli ve
E.2014/176, K.2015/53 sayılı kararıyla oyçokluğuyla reddedilmiştir. Söz konusu
kararın ilgili kısmı şöyledir:
"... Kanun koyucu düzenleme yetkisi
kapsamında, statüleri kanunlarla oluşturulan ve buna göre mesleğe alınan kamu
görevlilerine bir takım hak veya yükümlülükler getirebilir. Askerlik mesleği
disiplin ve fedakârlık temeline dayanır. Bundan dolayı bu görevi ifa edenlerin
güven, itibar ve saygınlığın gereği olarak katı meslek ilkelerine tabi
tutulmaları da normaldir.
Kişiler askerlik mesleğini seçmekle birlikte
artık sivillere getirilemeyecek bazı sınırlamaların askerî disiplinin tesisi
için kendileri açısından uygulanmasını kabul etmiş olmaktadırlar. Askerî ceza
kanunları tarafından aynı veya benzer eylemler askerlik hizmetinin gereği
olarak, genel ceza kanunlarına nispeten daha ağır veya daha hafif bir şekilde
cezalandırılabilir. Hatta genel ceza kanunlarında öngörülmemiş bazı fiil ve eylemlerin
askerî ceza kanunları ile cezalandırılması da mümkündür. Nitekim kanun koyucu
da askerî hizmetlerin gereklerine uygun olarak bazı fiil ve davranışları TSK
mensupları için yasaklamıştır.
İtiraza konu kural ile yaptırıma bağlanan
eylem için kanun koyucu tarafından belirlenen yaptırım, hürriyeti bağlayıcı bir
ceza olmayıp disiplini temine yönelik TSK’dan çıkarma cezasıdır. Bunun dışında
asker kişiler açısından suçun sübut bulması için yapılan uyarı ve ikazlara
rağmen söz konusu fiilin işlenmesinde ısrar etme şartı da aranmaktadır. Ayrıca
sadece asker kişiler ile ilgili bir düzenleme olduğundan ve askerlik hizmetinin
gereği gibi yürütülmesini sağlamayı amaçladığından demokratik toplum düzeni ile
de çelişmemektedir. Dolayısıyla özel hayatın gizliliği hakkına keyfi ya da
hakkın özüne dokunacak bir sınırlama getirmeyen, temel hakkın kullanımını
ortadan kaldırmayan itiraz konusu kural, istisnai bir alanda ve dar kapsamlı
olduğundan sınırlı ve ölçülüdür.
Diğer yandan özel hayatın korunmasını,
istisnai bir alanda ve anayasal ilkelere uygun olarak asgari oranda
sınırlandırılan düzenlemenin birey hakları ile kamu yararı arasında açık bir
dengesizlik yarattığı da söylenemez. Bu anlamda kural, askerlik hizmetinin gereği
gibi yürütülmesini sağlamayı amaçladığından, sınırlamanın bu açıdan da
ulaşılmak istenen amaç ile orantılı olduğu açıktır.
Açıklanan nedenlerle, itiraz konusu kural
Anayasa’nın 2., 13. ve 20. maddelerine aykırı değildir. İptal istemlerinin
reddi gerekir."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
31. Mahkemenin 12/9/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Ceza Yargılaması
Sürecine İlişkin İhlal İddiaları
1. Başvurucunun İddiaları
32. Başvurucu; eşinden boşandığını, daha sonra mazbut bir aile
yaşantısı olan, boşanma sürecinde bulunan ve iki çocuk sahibi bir kadınla
tanıştığını, ancak bu kadınla karı koca gibi birlikte yaşadığı isnadı ile
devlet memurluğundan çıkarılma cezası verildiğini belirtmiştir. Başvurucu anılan
kadınla aynı evi paylaştığı ve karı koca gibi yaşadığı iddialarının doğru
olmadığını, üzerine atılı suçun maddi ve manevi unsurlarının oluşmadığını ifade
etmiştir. 668 sayılı KHK ile Jandarma Genel Komutanlığının görev yönünden
İçişleri Bakanlığına bağlandığını, jandarma personelinin asker vasfının
kaldırıldığını belirten başvurucu, suç tarihi itibariyle asker sayılamayacağını
ve üzerine atılı suçun ancak asker kişiler tarafından işlenebilen bir suç
olduğunu, belirtilen nedenlerle adil yargılanma ve özel hayata saygı hakları
ile masumiyet karinesinin ihlal edildiğini ileri sürmüş ve kamuya açık
belgelerde kimlik bilgilerinin gizli tutulmasını talep etmiştir.
2. Değerlendirme
33. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa Mahkemesine
başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi
zorunludur. Başvurucunun, bireysel başvuru konusu şikâyetini öncelikle ve
süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak iletmesi, bu
konuda sahip olduğu bilgi ve delilleri zamanında bu makamlara sunması ve bu
süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması
gerekir(İsmail Buğra İşlek, B.
No: 2013/1177, 26/3/2013, § 17).
34. Somut olayda başvurucunun bireysel başvuruya konu ettiği
Gülnar Asliye Ceza Mahkemesinin 18/7/2017 tarihli kararının temyiz
incelemesinde bozulmasına hükmedildiği, bozma kararına uyularak yapılan
yargılamanın ise devam ettiği; dolayısıyla hukuk sisteminde mevcut olan
yargısal yollar tüketilmeden bireysel başvuruda bulunulduğu anlaşılmaktadır.
35. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının, diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Disiplin Cezasına
İlişkin İhlal İddiaları
1. Başvurucunun İddiaları
36. Başvurucu; nikâhsız bir şekilde karı koca gibi birlikte
yaşamanın hem disiplin suçu hem de 1632 sayılı Askerî Ceza Kanunu'nda suç
olarak tanımlandığını, disiplin soruşturmasının daha detaylı inceleme yapılan
ceza yargılamasının sonucunu beklemesi gerektiğini, ancak ceza yargılamasının
sonucu beklenmeden verilen disiplin cezası ile suçlu ilân edildiğini ifade
etmiştir. Başvurucu ayrıca, amacının anılan kadının boşanma davası sonuçlanınca
onunla evlenmek olduğunu, birlikte yaşamadıklarını, ilişkide ısrarcı
olmadığını, disiplin soruşturması başladıktan sonra da kadının görev yaptığı
ilçeden ayrıldığını, özel hayatına ilişkin bu durumu işine yansıtmadığını,
başarılı bir sicili olduğunu, idarenin takdir hakkını ölçülü bir şekilde
kullanmadığını belirtilmiştir. İdarenin yürüttüğü işlemlerin özel hayatını
sorgulamaya yönelik olduğunu, özel hayatı kapsamında kalan bir durumun bir
gerekçe gösterilmeden yüz kızartıcı, utanç verici ve genel ahlak kurallarına
aykırı olduğu kabul edilerek yaptırım uygulanamayacağını belirten başvurucu bu
nedenlerle adil yargılanma ile özel hayata saygı haklarının ve masumiyet
karinesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
37. İddianın değerlendirilmesine dayanak alınacak Anayasa’nın
20. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Herkes, özel hayatına ...saygı
gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın...gizliliğine
dokunulamaz..."
38. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki tavsifi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki nitelendirmesini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvuru formu ve ekleri incelendiğinde;
başvurucunun iddialarının özünü, özel hayatına ilişkin birtakım unsurlara
dayanılarak hakkında ağır bir yaptırım uygulanmasının oluşturduğu
anlaşılmıştır. Bu nedenle Anayasa Mahkemesinin içtihadı da dikkate alınarak
başvurunun özel hayatın gizliliği hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği
değerlendirilmiştir (Murat Deniz,
B. No: 2014/5318, 21/9/2016, § 34).
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
39. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan özel
hayatın gizliliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Hakkın Kapsamı ve
Müdahalenin Varlığı
40. Başvuruya konu olan olaylarla ile ilgili genel ilkeler daha
önce Anayasa Mahkemesi tarafından verilen çok sayıda kararla ortaya konulmuştur
(Murat Deniz, B. No: 2014/5318,
21/9/2016; G.G. [GK], B. No:
2014/16701, 13/10/2016, § 60, E.G.
[GK], B. No: 2014/12428, 13/10/2016; Erhun Öksüz [GK], B. No: 2014/12777, 13/10/2016; Ata Türkeri, B. No: 2013/6057, 16/12/2015;
Aydın Polat, B. No: 2016/430,
15/2/2017; Murat Karataş, B. No:
2014/9462, 15/2/2017; H.K. ve diğerleri,
B. No: 2015/2738, 21/3/2018).
41. Anılan kararlarda Anayasa Mahkemesi öncelikle kişilerin özel
hayatına ve ahlaki durumuna ilişkin hususlar gerekçe gösterilerek
başvurucuların birtakım yaptırımlara tabi tutulmasının özel hayatın gizliliği
hakkına bir müdahale oluşturduğunu kabul etmiştir (Ata Türkeri, § 34; Murat
Deniz, § 50; G.G., § 43;
D.A., § 25).
42. Somut olayda da başvurucunun bir kişi ile karı koca gibi
nikâhsız yaşamakta ısrar ettiği gerekçesiyle tamamen özel hayat kapsamında
kalan eylemleri nedeniyle yaptırıma maruz kaldığı ve yukarıda belirtilen
ilkeden ayrılmayı gerektiren bir durum olmadığı anlaşıldığından, başvurucunun
özel hayatın gizliliği hakkına müdahale olduğunu kabul etmek gerekir.
ii. Müdahalenin İhlal
Oluşturup Oluşturmadığı
43. Anayasa'nın 13. maddesi şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve laik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
44. Yukarıda anılan müdahale Anayasa’nın 13. maddesinde
belirtilen koşullara uygun olmadığı takdirde Anayasa’nın 22. maddesinin
ihlalini teşkil edecektir. Bu sebeple müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde
öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen, kanun tarafından öngörülme, haklı bir
sebebe dayanma, demokratik toplum düzeninin gereklerine uygunluk ve ölçülülük
ilkesine aykırı olmama koşulları bağlamında değerlendirilmesi gerekir.
(1) Kanunilik
45. Başvurucu hakkında uygulanan TSK'dan ayırma cezasının 6413
sayılı Kanun'un 20. maddesine
dayandığı görülmektedir. Bu kapsamda somut olayda başvurucunun özel hayatına
saygı hakkına yönelik müdahalenin kanuni dayanağının mevcut olduğu
anlaşılmıştır.
(2) Meşru
Amaç
46. Söz konusu müdahalenin, askerî disiplinin korunması ve kamu
hizmetinin gereği gibi yürütülmesini sağlama ve bu itibarla millî güvenliğin
korunması amacını taşıdığı, bunun da Anayasa'nın 20. maddesi çerçevesinde meşru
bir amaç olduğu sonucuna varılmıştır.
(3) Demokratik
Toplum Düzeninin Gereklerine Uygunluk ve Ölçülülük
(a) Genel
İlkeler
47. Temel hak ve özgürlüklere yönelik bir müdahalenin demokratik
toplum düzeninin gereklerine uygun
kabul edilebilmesi için zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılaması ve orantılı
olması gerekir. Açıktır ki bu başlık altındaki değerlendirme, sınırlamanın
amacı ile bu amacı gerçekleştirmek üzere başvurulan araç arasındaki ilişki
üzerinde temellenen ölçülülük ilkesinden bağımsız yapılamaz. Çünkü Anayasa’nın
13. maddesinde demokratik toplum düzeninin
gereklerine aykırı olmama ve ölçülülük
ilkesine aykırı olmama biçiminde iki ayrı kritere yer verilmiş
olmakla birlikte bu iki kriter bir bütünün parçaları olup aralarında sıkı bir
ilişki vardır (Ferhat Üstündağ,
B. No: 2014/15428, 17/7/2018, § 45).
48. Müdahaleyi oluşturan tedbirin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı
karşıladığının kabul edilebilmesi için amaca ulaşmaya elverişli olması,
başvurulabilecek en son çare ve alınabilecek en hafif önlem olarak kendisini
göstermesi gerekmektedir. Amaca ulaşmaya yardımcı olmayan veya ulaşılmak
istenen amaca nazaran bariz bir biçimde ağır olan bir müdahalenin zorunlu bir
toplumsal ihtiyacı karşıladığı söylenemeyecektir (Ferhat Üstündağ, § 46).
49. Orantılılık ise sınırlamayla ulaşılmak istenen amaç ile
başvurulan sınırlama tedbiri arasında dengesizlik bulunmamasına işaret
etmektedir. Diğer bir ifadeyle orantılılık, bireyin hakkı ile kamunun
menfaatleri veya müdahalenin amacı başkalarının haklarını korumak ise diğer bireylerin
hak ve menfaatleri arasında adil bir dengenin kurulmasına işaret etmektedir.
Dengeleme sonucu müdahalede bulunulan hakkın sahibine terazinin diğer kefesinde
bulunan kamu menfaati veya diğer bireylerin menfaatine nazaran açıkça orantısız
bir külfet yüklendiğinin tespiti hâlinde orantılılık ilkesi yönünden bir
sorunun varlığından söz edilebilir (Ferhat
Üstündağ, § 46).
50. Özel hayat kavramı eksiksiz bir tanımı bulunmayan geniş bir
kavramdır. Bu kapsamda korunan hukuki değer esasen kişisel bağımsızlık olup bu
koruma bir taraftan herkesin istenmeyen bütün müdahalelerden uzak kendine özel
bir ortamda yaşama hakkına sahip olduğuna işaret etse de diğer taraftan özel
hayat kavramının herkesin kişisel yaşamını istediği şekilde sürdürme ve dış
dünyayı bu çemberden ayrı tutma kavramına indirgenemeyeceği açıktır. Bu açıdan
Anayasa’nın 20. maddesi özel bir sosyal hayat sürdürmeyi güvence altına
almaktadır (Serap Tortuk,
B. No: 2013/9660, 21/1/2015, § 31).
51. Personel rejimi gibi sıkı kural ve şartlara tabi bir alanda,
kamu makamlarının faaliyetin niteliği ve sınırlamanın amacına göre değişen
geniş bir takdir yetkisinin bulunması doğaldır. Bu kapsamda özel hayat
kavramının salt mahremiyet alanına işaret etmeyip bireylerin özel bir sosyal
hayat sürdürmelerini güvence altına almakta olduğu gerçeği karşısında özellikle
kamu görevlilerinin mesleki yaşamlarıyla da bütünleşen bazı özel hayat
unsurları açısından sınırlamalara tabi tutulabilecekleri açıktır. Bununla
birlikte bu kişilerin de diğer bireyler için öngörülen sınırlamalarda olduğu
gibi asgari güvence ölçütlerinden istifade etmeleri gerekir (Serap Tortuk, §
52).
52. Özel hayatın gizliliği hakkının sınırlanması mümkün olmakla
beraber Anayasa'nın 13. maddesi vasıtasıyla Anayasa'da yer alan tüm temel hak
ve özgürlüklerin sınırlandırılması hususunda geçerli olan ilkeler, özel hayatın
gizliliği hakkının sınırlandırılmasında da dikkate alınmalıdır. Buna göre
demokratik toplum düzeninin gerekleri gözetilmeli, sınırlamada öngörülen meşru
amaç ile sınırlandırma aracı arasında orantısızlık bulunmamalı,
sınırlandırmayla ulaşılabilecek genel yarar ile temel hak ve özgürlüğü
sınırlandırılan bireyin kaybı arasında adil bir denge kurulmasına özen
gösterilmelidir (Ata Türkeri, B.
No: 2013/6057, 16/12/2015 § 43)
53. Ayrıca mahremiyet alanına ait ya da bireyin varlığına veya
kimliğine ilişkin önemli haklar veya hukuksal çıkarlar söz konusu olduğu zaman
kamu makamlarının takdir yetkisi daha dardır. Bu bağlamda özel hayatın
gizliliği hakkının cinsellik ve mahremiyet hakkı gibi yönleri söz konusu
olduğunda takdir yetkisinin daha dar tutulması gerekmekte olup bu alanlara
yönelik müdahalelerin haklı olduğunun kabul edilebilmesi için özellikle ciddi
gerekçelerin varlığı şarttır (Ata Türkeri §
47).
54. Bununla birlikte tesis edilen disiplin işlemlerinde ve bu
işlemlerin hukuka uygunluk denetiminin yapıldığı mahkeme kararlarında,
bireylerin özel hayatlarına ilişkin tutum ve eylemlerinin mesleki hayatları
üzerindeki etkilerinin açıklanması, kamu hizmeti sunan ilgili kurumların
işleyişi üzerindeki etkilerinin ve risklerinin ortaya konulması ve bu
hususlardaki değerlendirmelerin yeterli ve ikna edici gerekçelerle
desteklenmesi, ayrıca tesis edilen işlemlerin bireylerin geçmiş mesleki
sicilleri ve başarı durumları dikkate alınarak ölçülülük yönünden irdelenmesi
gerekir (G.G. [GK],§ 60).
55. Buna göre özel hayatın gizliliği hakkına yapılan bir
müdahale, zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılamıyorsa ya da zorunlu bir
toplumsal ihtiyacı karşılamakla birlikte orantılı değilse demokratik toplum
düzeninin gereklerine uygun bir müdahale olarak değerlendirilemez.
(b) İlkelerin
Olaya Uygulanması
56. Kamu görevlilerinin, mesleklerini ifa ederken de demokratik
bir toplumda özel hayatlarına saygı gösterileceği yönündeki beklentilerinin
meşru ve haklı bir beklenti olduğu vurgulanmalıdır. Öte yandan kendine has
özellikleri olan askerlik hizmeti ile ilgili olarak idarenin geniş takdir
yetkisinin olduğu ve askerî bir meslek seçerek belirli bir statüye girmeyi
kabul eden kişilerin de bu yetki kapsamında temel hak ve özgürlükleriyle ilgili
bazı sınırlamaların askerî disiplin gereği kendilerine uygulanabileceğini
baştan kabul ettiklerini söylemek de mümkündür (benzer yönde bkz. Ata Türkeri §
41). Bu sınırlamaların, askerlik hizmetinin kendine özgü yapısı ve ifa edilen
hizmetin gerektirdiği disiplin dikkate alındığında asker kişiler açısından daha
geniş tutulabileceği de söylenebilir. Bununla birlikte askerlik hizmetinin
gerekleri nedeniyle idarenin düzenleme yetkisi yönünden geniş bir takdir
yetkisi olsa da kamu görevlilerinin çalışma hayatlarında da temel hak ve
hürriyetlere ilişkin Anayasa'da öngörülen güvencelerden yararlandıklarının
unutulmaması, bu bağlamda özel hayata saygı hakkına sınırlama getiren
düzenlemelerin Anayasa'nın 13. maddesinde yer bulan ölçütlere uyması gerekir.
57. Somut olayda uygulanan Kanun maddesi ile karı koca gibi
herhangi bir kimse ile devamlı surette nikâhsız yaşamakta ısrar etme eyleminin
disiplin suçu olarak düzenlendiği ve yaptırım olarak da TSK'dan ayırma cezası
öngörüldüğü dikkate alındığında, askerî hizmeti yürütenlerin mahremiyet
alanında cereyan eden ve özel yaşam kapsamında kalan eylemlerine ilişkin bir
sınırlama getirildiği anlaşılmaktadır. Özel hayatın gizliliği hakkına müdahale
niteliğindeki bu sınırlamaya bağlı uygulamaların, hukuka uygun olduğunun kabul
edilmesi için yukarıda açıklanan meşru amacın karşılanması tek başına yeterli
değildir. Kuralın amacı ve Anayasa'nın 20. ve 13. maddeleri doğrultusunda,
anılan hakka yapılacak müdahalenin askerî disiplinin sağlanması için gerekli
olduğunun ve uygulanan cezanın askerî disiplinin bozulması veya bozulma
tehlikesinin ortaya çıkması sebebiyle verildiğinin kamu gücünü kullanan yetkili
mercilerin kararlarında gösterilmesi gerekir.
58. Somut olayda her ne kadar başvurucu hakkında daha önce
verilen disiplin cezaları da meslekten çıkarılmanın nedenleri arasında sayılmış
ise de, anılan cezaların tek başına meslekten çıkarmayı gerektiren nitelikte
suçlar olduğunun ortaya konulmadığı, öte yandan yaptırım gerekçesinin
başvurucunun bir kadınla karı koca gibi yaşamasına dayandırıldığı görülmüştür.
Bu kapsamda karı koca gibi nikâhsız yaşamamanın genel ahlak kurallarına aykırı
olduğu kabul edilerek başvurucu hakkında ilgili kanun gereği TSK'dan ayırma
cezasının uygulanmasının, toplumsal bir ihtiyaçtan kaynaklanan zorunlu bir
tedbir olarak uygulandığının ortaya konulması gerekir. Bu bağlamda karar
mercilerinin toplumsal yapıda zaman içinde meydana gelen değişimin ve
gelişmelerin bir sonucu olan yaşam biçimlerindeki çeşitliliği de gözetmek
suretiyle, somut olayın özelliklerine göre, söz konusu eylemin ifa edilen
mesleğe olumsuz yansımaları, askerî disiplin ile kamu hizmetinin gereği gibi
yürütülmesinin sağlanması açısından oluşacak sakıncaları yeterli ve ilgili
gerekçe ile açıklamaları beklenir.
59. Ayrıca idari işlemin tesisi ve yargılama sürecinde özel
hayatın gizliliği hakkı yönünden Anayasa'da öngörülen güvenceleri gözetilerek,
somut olayın özelliklerine göre başvurucunun eyleminin mesleki hayatı
üzerindeki etkileri, sınırlamada öngörülen meşru amaç ile sınırlandırma aracı
arasında orantısızlık bulunup bulunmadığı, sınırlandırmayla ulaşılabilecek
genel yarar ile başvurucunun kaybı arasında adil bir denge kurulup kurulmadığı
gibi hususlarda asker kişinin sicil durumu da gözetilerek inceleme yapılması
gerektiği değerlendirilmelidir.
60. Ancak idari işleme ilişkin süreçte, başvurucuya isnat edilen
eylemin görevin gereği gibi ifasını ve askerî disiplini nasıl etkilediği ve
neden genel ahlaka aykırı kabul edildiği hususlarının gerekçelendirilmediği
görülmüştür. Aynı zamanda yargı kararlarında da somut olayın, disiplin suçunun
unsurlarının oluşup oluşmadığı yönünden incelendiği, sadece bu hususların
tespitine yönelik araştırma ve değerlendirme yapıldığı, bununla birlikte başvurucunun
mahremiyet alanında kalan eyleminin mesleğine yansımalarının ortaya
konulamadığı vurgulanmalıdır.
61. Ayrıca yargı kararlarında özel hayatın gizliliği hakkı da
gözetilerek yaptırıma tabi fiilin askeri hizmetin gerekleriyle bağlantısına ve
hangi sebeplerle askeri disiplini bozacağına dair gerekçelerin belirtilmediği,
anılan hakla ilgili sınırlamanın askerî hizmetin devamlılığı ile disiplinin
sağlanması amacı bakımından uygulanması gerekli, zorunlu ve orantılı bir tedbir
olduğunun ortaya konulamadığı, dolayısıyla kuralla takip edilen kamu yararı ile
bireyin hak ve özgürlükleri arasında adil bir denge oluşturulmadığı
anlaşılmıştır. Bu durumda derece mahkemeleri tarafından verilen kararların
başvurucunun mahremiyet hakkına müdahaleyi haklı kılacak şekilde konuyla ilgili
ve yeterli gerekçe içermediği kabul edilmelidir.
62. TSK'dan ayırma cezasıyla cezalandırılma şeklindeki söz
konusu yaptırımın, kişilerin mesleki hayatı üzerinde olduğu kadar temel geçim
kaynağından yoksun kalması nedeniyle ekonomik geleceği üzerinde de önemli bir
etki oluşturduğu açıktır. Bu yönüyle özel hayatın gizliliği hakkına getirilecek
sınırlamanın demokratik toplum gereklerine uygun ve ölçülü olduğunu
söyleyebilmek için askerlik hizmetini ifa edenler üzerindeki etki ve sonuçlarını
gözeten, başvurulacak son çare niteliğinde istisnai bir tedbir olması ve
öngörülen yaptırımının eylem ile orantılı olması gerekir. Bu bağlamda somut
olayda başvurucunun bir kadınla karı koca gibi nikâhsız yaşamakta ısrar etmesi
eylemi karşısında, anılan fiilin ifa edilen mesleğe ne şekilde yansıdığının
gösterilmediği gözetildiğinde, doğrudan meslekten çıkarma cezasıyla
cezalandırılması şeklindeki yaptırıma maruz kalmasının başvurucunun eylemine
göre ağır bir sonuç doğurduğu açıktır.
63. Açıklanan nedenlerle Anayasa'nın 20. maddesinde güvence
altına alınan özel hayatının gizliliği hakkının ihlal edildiğine karar vermek
gerekir.
C. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
64.
30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama
Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı
ile (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“(1)
Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da
edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir...
(2)
Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve
sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili
mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan
hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava
açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme,
Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
65. Anayasa Mahkemesinin
Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında, ihlal
sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağının belirlenmesi
hususunda genel ilkeler belirlenmiştir.
66. Mehmet Doğan
kararında özetle uygun giderim yolunun tespiti açısından öncelikle ihlalin
kaynağının belirlenmesi gerektiği vurgulanmıştır. Buna göre ihlalin mahkeme
kararından kaynaklandığı durumlarda 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (2)
numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün
79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca kural olarak ihlali
ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın
bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmedilir (Mehmet Doğan, §§ 57, 58).
67. Anayasa Mahkemesinin tespit edilen ihlalin giderilmesi
amacıyla yeniden yargılama yapılmasına hükmettiği hâllerde ilgili usul
kanunlarında düzenlenen yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak
yargılamanın yenilenmesi sebebinin varlığının kabulü ve önceki kararın
kaldırılması hususunda derece mahkemesinin herhangi bir takdir yetkisi
bulunmamaktadır. Zira ihlal kararı verilen hâllerde yargılamanın yenilenmesinin
gerekliliği hususundaki takdir derece mahkemelerine değil ihlalin varlığını
tespit eden Anayasa Mahkemesine bırakılmıştır. Derece mahkemesi Anayasa
Mahkemesinin ihlal kararında belirttiği doğrultuda ihlalin sonuçlarını gidermek
üzere gereken işlemleri yapmakla yükümlüdür (Mehmet
Doğan, § 59).
68. Başvurucu, yargılamanın yenilenmesi ve 50.000TL manevi
tazminata karar verilmesi talebinde bulunmuştur.
69. Somut olayda derece mahkemesi kararında, yaptırıma tabi fiilin
askerî hizmetin gerekleriyle bağlantısına ve hangi sebeplerle askerî disiplini
bozacağına dair gerekçelerin belirtilmemesi, anılan hak ile ilgili sınırlamanın
askerî hizmetin devamlılığı ile disiplinin sağlanması amacı bakımından
uygulanması gerekli, zorunlu ve orantılı bir tedbir olduğunun ortaya
konulamaması nedeniyle Anayasa'nın 20. maddesinde güvence altına alınan özel
hayatının gizliliği hakkının ihlal edildiğine karar verilmiştir. Bu hâlde
ihlalin AYİM Birinci Dairesi tarafından verilen karardan kaynaklandığı
anlaşılmaktadır.
70. Bu durumda başvurucunun özel hayatın gizliliği hakkına
yönelik ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama
yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Buna göre yapılacak yeniden yargılama
ise 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve
sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda derece mahkemesince
yapılması gereken iş, öncelikle ihlale yol açan mahkeme kararının ortadan
kaldırılmasından ve ihlal kararı verilmesinin nedenlerini gideren Anayasa
Mahkemesinin belirttiği ilkelere uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir.
Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere ilgili yargı
merciine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
71. Öte yandan başvurucu tarafından tazminat talebinde
bulunulmuş olmakla birlikte yeniden yargılama yapılmak üzere dosyanın ilgili
yargı merciine gönderilmesine karar verilmesinin ihlalin ve sonuçlarının
ortadan kaldırılması için yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından
tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
72. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 226,90 TL harç ve 2.475
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.701,90 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurucunun kamuya açık belgelerde kimliğinin gizli
tutulması talebinin KABULÜNE,
B. Ceza yargılaması sürecinde özel hayatın gizliliği hakkının
ihlal edildiğine ilişkin iddiaların başvuru
yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
C. Disiplin cezası sürecinde özel hayatın gizliliği hakkının
ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
D. Anayasa’nın 20. maddesinde güvence altına alınan özel hayatın
gizliliği hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
E. Kararın bir örneğinin özel hayatın gizliliği hakkının
ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak
üzere -Anayasa'nın geçici 21. maddesinin birinci fıkrasının (E) bendinin (b)
alt bendi gereğince- yetkili idari yargı merciine GÖNDERİLMESİNE (Karar AYİM
Birinci Dairesinin E.2014/56,K.2014/921 sayılı kararına ait dava dosyası ile
ilgilidir),
F. Başvurucunun tazminat talebinin REDDİNE,
G. 226,90 TL harç ve 2.475 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.701,90
TL TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
H. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve
Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına,
ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine
kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
İ. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
12/9/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.