TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
Z.A. BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2015/6302)
Karar Tarihi: 12/9/2019
GİZLİLİK TALEBİ KABUL
Başkan y.
:
Recep KÖMÜRCÜ
Üyeler
M. Emin KUZ
Rıdvan GÜLEÇ
Recai AKYEL
Yıldız SEFERİNOĞLU
Raportör
Ali KOZAN
Başvurucu
Z.A.
Vekili
Av. Yalçın TORUN
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, özel hayata ilişkin birtakım unsurlar gerekçe gösterilerek Türk Silahlı Kuvvetlerinden çıkarma cezasına hükmedilmesi nedeniyle özel hayatın gizliliği hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvurular 14/4/2015 ve25/12/2017tarihlerindeyapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvuruların kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. 2017/40004 numaralı başvuru dosyasının konu ve kişi yönünden hukuki irtibat nedeniyle 2015/6302 numaralı başvuru dosyası ile birleştirilmesine, incelemenin 2015/6302 numaralı başvuru dosyası üzerinden yürütülmesine ve diğer dosyanın kapatılmasına karar verilmiştir.
7. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvurucu Türk Silahlı Kuvvetlerinde (TSK) 1995 yılından 14/11/2013 tarihine kadar uzman jandarma olarak görev yapmıştır.
9. Başvurucu 2012 yılında eşinden boşanmıştır. Başvurucu hakkında 28/8/2013 tarihinde bir kadınla aynı çatı altında karı koca gibi birlikte yaşadığı isnadı ile idari tahkikat başlatılmıştır. Öte yandan aynı iddia ile ilgili olarak başvurucu hakkında Kara Kuvvetleri Komutanlığı Askerî Savcılığı tarafından da soruşturma başlatılmıştır.
A. Ceza Yargılamasına İlişkin Süreç
10. Ceza soruşturması sonucunda Kara Kuvvetleri Komutanlığı Askeri Savcılığı tarafından 25/12/2013 tarihinde iddianame düzenlenmiştir. İddianamede, başvurucunun çalıştığı yerde bir köyde iki çocuklu bir kadınla birlikte yaşadığının ve kadını köylülere eşi olarak tanıttığının tespiti üzerine iki kez yazılı olarak ikaz edilmesine rağmen bunu devam ettirdiğinin tanık ifadeleri ve ilgili tutanak içeriklerinden anlaşıldığı belirtilmiştir. İddianamede sonuç olarak karı koca gibi nikâhsız olarak yaşama suçunu işlediği iddiası ile başvurucu hakkında TSK'dan çıkarılma cezası talep edilmiştir.
11. Askerî Mahkeme 8/8/2014 tarihli kararıyla 15/6/1930 tarihli ve 1632 sayılı Askerî Ceza Kanunu'nun 153.maddesi uyarınca başvurucunun TSK'dan çıkarma cezasıyla cezalandırılmasına karar vermiştir. Askerî Mahkeme, tanık anlatımları ve tutanaklardan başvurucunun bir yıldan fazla olacak şekilde devamlı bir surette ve ikaz edilmesine rağmen ısrarla bir kadınla nikâhsız olarak karı koca gibi yaşadığını kabul ederek atılı suçun unsurlarının oluştuğu sonucuna varmıştır.
12. Temyiz edilen karar, Askerî Yargıtayın 24/11/2015 tarihli ilamı ile bozulmuştur. Bozmaya uyularak yapılan yargılama sonucunda Askerî Mahkeme tarafından yeniden TSK'dan çıkarılma cezası verilmiştir.
13. Anılan karar Askerî Yargıtayın 29/11/2016 tarihli ilâmıyla görev yönünden bozulmuştur. Karar gerekçesinde 27/7/2016 tarihli ve 668 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınması Gereken Tedbirler ile Bazı Kurum ve Kuruluşlara Dair Düzenleme Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname'nin (KHK) ile 10/3/1983 tarihli ve 2803 sayılı Jandarma Teşkilatı, Görev ve Yetkileri Kanunu'nda yapılan değişikler gözetilerek jandarma teşkilatının TSK bünyesi dışında, genel kolluk statüsünde yapılandırıldığı, davaya bakma görevinin genel mahkemelerde olduğu vurgulanmış ve anılan kararın bozulması ile dosyanın görevli asliye ceza mahkemesine gönderilmesine hükmedilmiştir.
14. Gülnar Asliye Ceza Mahkemesi 18/7/2017 tarihinde, başvurucunun TSK'dan çıkarılma cezasıyla cezalandırılmasına karar vermiştir. Mahkeme karar gerekçesinde mevzuatta yapılan değişiklikleri değerlendirerek 1632 sayılı Kanun'un 153. maddesinin dayanak fıkrasının hâlen yürürlükte olduğu ve jandarma personelinin statüsünün değiştirilmesinin, suç tarihi itibarıyla asker sayılan başvurucu hakkında suçun oluşumu bakımından değişiklik oluşturmayacağı, aynı fiilden dolayı disiplin cezası verilmesinin ceza yargılamasını etkilemeyeceği ifade edilmiştir. Kararda; tutanaklar, tarafsız tanık beyanları ve hastane kayıtlarına dayanılarak atılı suçun maddi ve manevi unsurlarının oluştuğu sonucuna varılmıştır.
15. Başvurucunun istinaf başvurusu Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 10. Ceza Dairesi tarafından 31/10/2017 tarihinde kesin olmak üzere reddedilmiştir. Kararda, başvurucuya isnat edilen eylemin derece mahkemesi tarafından doğru nitelendirildiği ve suç tipine uyduğu vurgulanarak, ileri sürülen istinaf nedenlerinin yerinde görülmediği belirtilmiştir.
16. Nihai karar 1/12/2017 tarihinde tebliğ edilmiş ve 25/12/2017 tarihinde bireysel başvuruda bulunulmuştur.
17. Ayrıca başvurucu vekili 6/3/2019 tarihli dilekçesiyle; Yargıtay 19. Ceza Dairesinin 6/2/2019 tarihinde, Gülnar Asliye Ceza Mahkemesinin kararının bozulmasına hükmettiğini bildirmiştir. Yargıtay kararında, karı koca gibi nikâhsız olarak yaşama suçundan verilen kararların temyizi kabil kararlardan olduğu, başvurucunun birlikte yaşadığı iddia edilen A.Ç ile temyiz incelemesi aşamasında evlendiği tespitleri yapıldıktan sonra, isnat edilen suçun manevi unsuru açısından A.Ç.nin eski eşiyle boşanma davasının açılma tarihi araştırılmadan mahkûmiyet kararı verilemeyeceği belirtilmiştir. Ulusal Yargı Ağı Projesi (UYAP) üzerinden yapılan incelemede, anılan bozma kararına uyularak yapılan yargılamanın E.2019/19 sayılı dosya üzerinden devam ettiği ve duruşmanın 28/11/2019 tarihine bırakıldığı görülmüştür.
B. Disiplin Cezasına İlişkin Süreç
18. İdari soruşturma sonucunda ayırma cezası ile cezalandırılması teklif edilerek Jandarma Genel Komutanlığı Yüksek Disiplin Kuruluna sevk edilen başvurucunun 16/2/2013 tarihli ve 6413 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Disiplin Kanunu'nun 13. maddesi ile 20. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (b) ve (g) bentleri uyarınca Silahlı Kuvvetlerden ayırma cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiştir.
19. Anılan karar, Jandarma Genel Komutanı tarafından 14/11/2013 tarihinde onaylanarak başvurucuya tebliğ edilmiştir.
20. Başvurucu bu karara karşı, Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde (AYİM) iptal davası açmıştır.
21. AYİM Birinci Dairesi (Mahkeme) 28/11/2014 tarihinde oybirliği ile davanın reddine karar vermiştir. Mahkeme kararında, başvurucunun 19/9/2012 ve 6/2/2013 tarihlerinde iki kez yazılı olarak ikaz edilmesine rağmen başkasıyla evli ve iki çocuklu bir kadın ile nikâhsız olarak devamlı bir surette yaşamakta ısrar ettiğinin, dolayısıyla disiplin suçuna ilişkin eylemlerin gerçekleştirildiğinin sabit olduğu belirtilmiştir. Mahkeme kararında ayrıca, farklı nedenlere dayalı olarak hakkında tesis edilen disiplin cezaları sayılarak başvurucunun disiplin bozucu tavır ve davranışlarda bulunmayı alışkanlık hâline getirdiği, başvurucu hakkında birçok menfi kanaat bulunduğu vurgulanmış ve kullanılan takdir yetkisi ile TSK'dan ayırma cezasında hukuka aykırılık bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
22. Başvurucunun karar düzeltme talebi, aynı Dairenin 3/3/2015 tarihli kararıyla reddedilmiştir.
23. Nihai karar 18/3/2015 tarihinde tebliğ edilmiş ve 14/4/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunulmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. İlgili Mevzuat
24. 16/2/2013 tarihli ve 6413 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Disiplin Kanunu'nun "Disiplin soruşturması veya tahkikatın adli soruşturma veya kovuşturmadan bağımsızlığı" kenar başlıklı 5. maddesi şöyledir:
"Herhangi bir fiilden dolayı ilgili hakkında yapılan adli soruşturma veya kovuşturma, aynı fiilden dolayı ayrıca disiplin soruşturması ve tahkikat yapılmasını, disiplin cezası verilmesini ve bu cezanın yerine getirilmesini engellemez."
25. 6413 sayılı Kanun'un "Silahlı Kuvvetlerden ayırma cezasını gerektiren disiplinsizlikler" kenar başlıklı 20. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"(1) Silahlı Kuvvetlerden ayırma cezasını gerektiren disiplinsizlikler şunlardır:
...
b) Ahlaki zayıflık: Görevine, sosyal ve aile yaşantısına zarar verecek derecede menfaatine, içkiye, kumara düşkün olmak veya Türk Silahlı Kuvvetlerinin itibarını sarsacak şekilde yüz kızartıcı, utanç verici veya toplumun genel ahlak yapısına aykırı fiillerde bulunmaktır.
g) İffetsiz bir kimse ile evlenmek veya böyle bir kimse ile yaşamak: İffetsizliği anlaşılmış olan bir kimse ile bilerek evlenen veya evlilik bağını devam ettirmekte veya böyle bir kimseyi yanında bulundurmakta veya karı koca gibi herhangi bir kimse ile nikahsız olarak devamlı surette yaşamakta ısrar etmektir."
26. 15/6/1930 tarihli ve 1632 sayılı Askerî Ceza Kanunu'nun "İffetsiz bir kimse ile evlenen veya böyle bir kimse ile yaşayanlar" kenar başlıklı 153. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"İffetsizliği anlaşılmış olan bir kimse ile bilerek evlenen veya evlilik bağını devam ettirmekte veya böyle bir kimseyi yanında bulundurmakta veya karı koca gibi herhangi bir kimse ile nikahsız olarak devamlı surette yaşamakta ısrar eden asker kişiler hakkında Türk Silahlı Kuvvetlerinden çıkarma cezasına, erbaşlar hakkında rütbenin geri alınmasına hükmolunur."
27. 10/3/1983 tarihli ve 2803 sayılı Jandarma Teşkilat, Görev ve Yetkileri Kanunu'nun 23/7/2016 tarihli ve 668 sayılı KHK ile değişik 3. maddesi şöyledir:
"Türkiye Cumhuriyeti Jandarması, emniyet ve asayiş ile kamu düzeninin korunmasını sağlayan ve diğer kanunların verdiği görevleri yerine getiren silahlı genel kolluk kuvvetidir."
28. 2803 sayılı Kanun'un 668 sayılı KHK ile değişik 4. maddesi şöyledir:
"Jandarma Genel Komutanlığı İçişleri Bakanlığına bağlıdır.”
29. 2803 sayılı Kanun'un 668 sayılı KHK ile değişik 15. maddesi şöyledir:
"Jandarma personeli hakkında disiplin ve soruşturma işlemleri aşağıdaki usullere göre yapılır.
a) Disiplin işleri özel kanun hükümlerine göre yürütülür.
b) Jandarma personelinin mülki görevlerinden doğan suçlarında; özel kanunların hükümleri saklı kalmak şartıyla 2/12/1999 tarihli ve 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun hükümlerine göre işlem yapılır.
c) Adli görevlerinden doğan suçlarda; 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 161 inci maddesinin beşinci fıkrası hükmü uygulanır.
d) Jandarma personeline askeri görev verildiği takdirde bu görevlerden doğan suçlarda 25/10/1963 tarihli ve 353 sayılı Askeri Mahkemeler Kuruluşu ve Yargılama Usulü Kanunu hükümleri uygulanır. Bu suçların muhakemesi, Jandarma personelinin emrine verildiği askeri birlik personelini muhakeme etmekle görevli ve yetkili olan askeri mahkemede görülür.
e) Jandarma personelinin kişisel suçlarında genel hükümlere göre işlem yapılır."
B. İlgili Yargı Kararı
30. 1632 sayılı Kanun'un 153. maddesinde yer alan "veya karı koca gibi herhangi bir kimse ile nikâhsız olarak devamlı surette yaşamakta" ibaresinin iptali talebiyle yapılan itiraz başvurusu Anayasa Mahkemesinin 27/5/2015 tarihli ve E.2014/176, K.2015/53 sayılı kararıyla oyçokluğuyla reddedilmiştir. Söz konusu kararın ilgili kısmı şöyledir:
"... Kanun koyucu düzenleme yetkisi kapsamında, statüleri kanunlarla oluşturulan ve buna göre mesleğe alınan kamu görevlilerine bir takım hak veya yükümlülükler getirebilir. Askerlik mesleği disiplin ve fedakârlık temeline dayanır. Bundan dolayı bu görevi ifa edenlerin güven, itibar ve saygınlığın gereği olarak katı meslek ilkelerine tabi tutulmaları da normaldir.
Kişiler askerlik mesleğini seçmekle birlikte artık sivillere getirilemeyecek bazı sınırlamaların askerî disiplinin tesisi için kendileri açısından uygulanmasını kabul etmiş olmaktadırlar. Askerî ceza kanunları tarafından aynı veya benzer eylemler askerlik hizmetinin gereği olarak, genel ceza kanunlarına nispeten daha ağır veya daha hafif bir şekilde cezalandırılabilir. Hatta genel ceza kanunlarında öngörülmemiş bazı fiil ve eylemlerin askerî ceza kanunları ile cezalandırılması da mümkündür. Nitekim kanun koyucu da askerî hizmetlerin gereklerine uygun olarak bazı fiil ve davranışları TSK mensupları için yasaklamıştır.
İtiraza konu kural ile yaptırıma bağlanan eylem için kanun koyucu tarafından belirlenen yaptırım, hürriyeti bağlayıcı bir ceza olmayıp disiplini temine yönelik TSK’dan çıkarma cezasıdır. Bunun dışında asker kişiler açısından suçun sübut bulması için yapılan uyarı ve ikazlara rağmen söz konusu fiilin işlenmesinde ısrar etme şartı da aranmaktadır. Ayrıca sadece asker kişiler ile ilgili bir düzenleme olduğundan ve askerlik hizmetinin gereği gibi yürütülmesini sağlamayı amaçladığından demokratik toplum düzeni ile de çelişmemektedir. Dolayısıyla özel hayatın gizliliği hakkına keyfi ya da hakkın özüne dokunacak bir sınırlama getirmeyen, temel hakkın kullanımını ortadan kaldırmayan itiraz konusu kural, istisnai bir alanda ve dar kapsamlı olduğundan sınırlı ve ölçülüdür.
Diğer yandan özel hayatın korunmasını, istisnai bir alanda ve anayasal ilkelere uygun olarak asgari oranda sınırlandırılan düzenlemenin birey hakları ile kamu yararı arasında açık bir dengesizlik yarattığı da söylenemez. Bu anlamda kural, askerlik hizmetinin gereği gibi yürütülmesini sağlamayı amaçladığından, sınırlamanın bu açıdan da ulaşılmak istenen amaç ile orantılı olduğu açıktır.
Açıklanan nedenlerle, itiraz konusu kural Anayasa’nın 2., 13. ve 20. maddelerine aykırı değildir. İptal istemlerinin reddi gerekir."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
31. Mahkemenin 12/9/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Ceza Yargılaması Sürecine İlişkin İhlal İddiaları
1. Başvurucunun İddiaları
32. Başvurucu; eşinden boşandığını, daha sonra mazbut bir aile yaşantısı olan, boşanma sürecinde bulunan ve iki çocuk sahibi bir kadınla tanıştığını, ancak bu kadınla karı koca gibi birlikte yaşadığı isnadı ile devlet memurluğundan çıkarılma cezası verildiğini belirtmiştir. Başvurucu anılan kadınla aynı evi paylaştığı ve karı koca gibi yaşadığı iddialarının doğru olmadığını, üzerine atılı suçun maddi ve manevi unsurlarının oluşmadığını ifade etmiştir. 668 sayılı KHK ile Jandarma Genel Komutanlığının görev yönünden İçişleri Bakanlığına bağlandığını, jandarma personelinin asker vasfının kaldırıldığını belirten başvurucu, suç tarihi itibariyle asker sayılamayacağını ve üzerine atılı suçun ancak asker kişiler tarafından işlenebilen bir suç olduğunu, belirtilen nedenlerle adil yargılanma ve özel hayata saygı hakları ile masumiyet karinesinin ihlal edildiğini ileri sürmüş ve kamuya açık belgelerde kimlik bilgilerinin gizli tutulmasını talep etmiştir.
2. Değerlendirme
33. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa Mahkemesine başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur. Başvurucunun, bireysel başvuru konusu şikâyetini öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve delilleri zamanında bu makamlara sunması ve bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması gerekir(İsmail Buğra İşlek, B. No: 2013/1177, 26/3/2013, § 17).
34. Somut olayda başvurucunun bireysel başvuruya konu ettiği Gülnar Asliye Ceza Mahkemesinin 18/7/2017 tarihli kararının temyiz incelemesinde bozulmasına hükmedildiği, bozma kararına uyularak yapılan yargılamanın ise devam ettiği; dolayısıyla hukuk sisteminde mevcut olan yargısal yollar tüketilmeden bireysel başvuruda bulunulduğu anlaşılmaktadır.
35. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Disiplin Cezasına İlişkin İhlal İddiaları
36. Başvurucu; nikâhsız bir şekilde karı koca gibi birlikte yaşamanın hem disiplin suçu hem de 1632 sayılı Askerî Ceza Kanunu'nda suç olarak tanımlandığını, disiplin soruşturmasının daha detaylı inceleme yapılan ceza yargılamasının sonucunu beklemesi gerektiğini, ancak ceza yargılamasının sonucu beklenmeden verilen disiplin cezası ile suçlu ilân edildiğini ifade etmiştir. Başvurucu ayrıca, amacının anılan kadının boşanma davası sonuçlanınca onunla evlenmek olduğunu, birlikte yaşamadıklarını, ilişkide ısrarcı olmadığını, disiplin soruşturması başladıktan sonra da kadının görev yaptığı ilçeden ayrıldığını, özel hayatına ilişkin bu durumu işine yansıtmadığını, başarılı bir sicili olduğunu, idarenin takdir hakkını ölçülü bir şekilde kullanmadığını belirtilmiştir. İdarenin yürüttüğü işlemlerin özel hayatını sorgulamaya yönelik olduğunu, özel hayatı kapsamında kalan bir durumun bir gerekçe gösterilmeden yüz kızartıcı, utanç verici ve genel ahlak kurallarına aykırı olduğu kabul edilerek yaptırım uygulanamayacağını belirten başvurucu bu nedenlerle adil yargılanma ile özel hayata saygı haklarının ve masumiyet karinesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
37. İddianın değerlendirilmesine dayanak alınacak Anayasa’nın 20. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Herkes, özel hayatına ...saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın...gizliliğine dokunulamaz..."
38. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki tavsifi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki nitelendirmesini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvuru formu ve ekleri incelendiğinde; başvurucunun iddialarının özünü, özel hayatına ilişkin birtakım unsurlara dayanılarak hakkında ağır bir yaptırım uygulanmasının oluşturduğu anlaşılmıştır. Bu nedenle Anayasa Mahkemesinin içtihadı da dikkate alınarak başvurunun özel hayatın gizliliği hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir (Murat Deniz, B. No: 2014/5318, 21/9/2016, § 34).
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
39. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan özel hayatın gizliliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Hakkın Kapsamı ve Müdahalenin Varlığı
40. Başvuruya konu olan olaylarla ile ilgili genel ilkeler daha önce Anayasa Mahkemesi tarafından verilen çok sayıda kararla ortaya konulmuştur (Murat Deniz, B. No: 2014/5318, 21/9/2016; G.G. [GK], B. No: 2014/16701, 13/10/2016, § 60, E.G. [GK], B. No: 2014/12428, 13/10/2016; Erhun Öksüz [GK], B. No: 2014/12777, 13/10/2016; Ata Türkeri, B. No: 2013/6057, 16/12/2015; Aydın Polat, B. No: 2016/430, 15/2/2017; Murat Karataş, B. No: 2014/9462, 15/2/2017; H.K. ve diğerleri, B. No: 2015/2738, 21/3/2018).
41. Anılan kararlarda Anayasa Mahkemesi öncelikle kişilerin özel hayatına ve ahlaki durumuna ilişkin hususlar gerekçe gösterilerek başvurucuların birtakım yaptırımlara tabi tutulmasının özel hayatın gizliliği hakkına bir müdahale oluşturduğunu kabul etmiştir (Ata Türkeri, § 34; Murat Deniz, § 50; G.G., § 43; D.A., § 25).
42. Somut olayda da başvurucunun bir kişi ile karı koca gibi nikâhsız yaşamakta ısrar ettiği gerekçesiyle tamamen özel hayat kapsamında kalan eylemleri nedeniyle yaptırıma maruz kaldığı ve yukarıda belirtilen ilkeden ayrılmayı gerektiren bir durum olmadığı anlaşıldığından, başvurucunun özel hayatın gizliliği hakkına müdahale olduğunu kabul etmek gerekir.
ii. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
43. Anayasa'nın 13. maddesi şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve laik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
44. Yukarıda anılan müdahale Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşullara uygun olmadığı takdirde Anayasa’nın 22. maddesinin ihlalini teşkil edecektir. Bu sebeple müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen, kanun tarafından öngörülme, haklı bir sebebe dayanma, demokratik toplum düzeninin gereklerine uygunluk ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşulları bağlamında değerlendirilmesi gerekir.
(1) Kanunilik
45. Başvurucu hakkında uygulanan TSK'dan ayırma cezasının 6413 sayılı Kanun'un 20. maddesine dayandığı görülmektedir. Bu kapsamda somut olayda başvurucunun özel hayatına saygı hakkına yönelik müdahalenin kanuni dayanağının mevcut olduğu anlaşılmıştır.
(2) Meşru Amaç
46. Söz konusu müdahalenin, askerî disiplinin korunması ve kamu hizmetinin gereği gibi yürütülmesini sağlama ve bu itibarla millî güvenliğin korunması amacını taşıdığı, bunun da Anayasa'nın 20. maddesi çerçevesinde meşru bir amaç olduğu sonucuna varılmıştır.
(3) Demokratik Toplum Düzeninin Gereklerine Uygunluk ve Ölçülülük
(a) Genel İlkeler
47. Temel hak ve özgürlüklere yönelik bir müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılaması ve orantılı olması gerekir. Açıktır ki bu başlık altındaki değerlendirme, sınırlamanın amacı ile bu amacı gerçekleştirmek üzere başvurulan araç arasındaki ilişki üzerinde temellenen ölçülülük ilkesinden bağımsız yapılamaz. Çünkü Anayasa’nın 13. maddesinde demokratik toplum düzeninin gereklerine aykırı olmama ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama biçiminde iki ayrı kritere yer verilmiş olmakla birlikte bu iki kriter bir bütünün parçaları olup aralarında sıkı bir ilişki vardır (Ferhat Üstündağ, B. No: 2014/15428, 17/7/2018, § 45).
48. Müdahaleyi oluşturan tedbirin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığının kabul edilebilmesi için amaca ulaşmaya elverişli olması, başvurulabilecek en son çare ve alınabilecek en hafif önlem olarak kendisini göstermesi gerekmektedir. Amaca ulaşmaya yardımcı olmayan veya ulaşılmak istenen amaca nazaran bariz bir biçimde ağır olan bir müdahalenin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığı söylenemeyecektir (Ferhat Üstündağ, § 46).
49. Orantılılık ise sınırlamayla ulaşılmak istenen amaç ile başvurulan sınırlama tedbiri arasında dengesizlik bulunmamasına işaret etmektedir. Diğer bir ifadeyle orantılılık, bireyin hakkı ile kamunun menfaatleri veya müdahalenin amacı başkalarının haklarını korumak ise diğer bireylerin hak ve menfaatleri arasında adil bir dengenin kurulmasına işaret etmektedir. Dengeleme sonucu müdahalede bulunulan hakkın sahibine terazinin diğer kefesinde bulunan kamu menfaati veya diğer bireylerin menfaatine nazaran açıkça orantısız bir külfet yüklendiğinin tespiti hâlinde orantılılık ilkesi yönünden bir sorunun varlığından söz edilebilir (Ferhat Üstündağ, § 46).
50. Özel hayat kavramı eksiksiz bir tanımı bulunmayan geniş bir kavramdır. Bu kapsamda korunan hukuki değer esasen kişisel bağımsızlık olup bu koruma bir taraftan herkesin istenmeyen bütün müdahalelerden uzak kendine özel bir ortamda yaşama hakkına sahip olduğuna işaret etse de diğer taraftan özel hayat kavramının herkesin kişisel yaşamını istediği şekilde sürdürme ve dış dünyayı bu çemberden ayrı tutma kavramına indirgenemeyeceği açıktır. Bu açıdan Anayasa’nın 20. maddesi özel bir sosyal hayat sürdürmeyi güvence altına almaktadır (Serap Tortuk, B. No: 2013/9660, 21/1/2015, § 31).
51. Personel rejimi gibi sıkı kural ve şartlara tabi bir alanda, kamu makamlarının faaliyetin niteliği ve sınırlamanın amacına göre değişen geniş bir takdir yetkisinin bulunması doğaldır. Bu kapsamda özel hayat kavramının salt mahremiyet alanına işaret etmeyip bireylerin özel bir sosyal hayat sürdürmelerini güvence altına almakta olduğu gerçeği karşısında özellikle kamu görevlilerinin mesleki yaşamlarıyla da bütünleşen bazı özel hayat unsurları açısından sınırlamalara tabi tutulabilecekleri açıktır. Bununla birlikte bu kişilerin de diğer bireyler için öngörülen sınırlamalarda olduğu gibi asgari güvence ölçütlerinden istifade etmeleri gerekir (Serap Tortuk, § 52).
52. Özel hayatın gizliliği hakkının sınırlanması mümkün olmakla beraber Anayasa'nın 13. maddesi vasıtasıyla Anayasa'da yer alan tüm temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılması hususunda geçerli olan ilkeler, özel hayatın gizliliği hakkının sınırlandırılmasında da dikkate alınmalıdır. Buna göre demokratik toplum düzeninin gerekleri gözetilmeli, sınırlamada öngörülen meşru amaç ile sınırlandırma aracı arasında orantısızlık bulunmamalı, sınırlandırmayla ulaşılabilecek genel yarar ile temel hak ve özgürlüğü sınırlandırılan bireyin kaybı arasında adil bir denge kurulmasına özen gösterilmelidir (Ata Türkeri, B. No: 2013/6057, 16/12/2015 § 43)
53. Ayrıca mahremiyet alanına ait ya da bireyin varlığına veya kimliğine ilişkin önemli haklar veya hukuksal çıkarlar söz konusu olduğu zaman kamu makamlarının takdir yetkisi daha dardır. Bu bağlamda özel hayatın gizliliği hakkının cinsellik ve mahremiyet hakkı gibi yönleri söz konusu olduğunda takdir yetkisinin daha dar tutulması gerekmekte olup bu alanlara yönelik müdahalelerin haklı olduğunun kabul edilebilmesi için özellikle ciddi gerekçelerin varlığı şarttır (Ata Türkeri § 47).
54. Bununla birlikte tesis edilen disiplin işlemlerinde ve bu işlemlerin hukuka uygunluk denetiminin yapıldığı mahkeme kararlarında, bireylerin özel hayatlarına ilişkin tutum ve eylemlerinin mesleki hayatları üzerindeki etkilerinin açıklanması, kamu hizmeti sunan ilgili kurumların işleyişi üzerindeki etkilerinin ve risklerinin ortaya konulması ve bu hususlardaki değerlendirmelerin yeterli ve ikna edici gerekçelerle desteklenmesi, ayrıca tesis edilen işlemlerin bireylerin geçmiş mesleki sicilleri ve başarı durumları dikkate alınarak ölçülülük yönünden irdelenmesi gerekir (G.G. [GK],§ 60).
55. Buna göre özel hayatın gizliliği hakkına yapılan bir müdahale, zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılamıyorsa ya da zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılamakla birlikte orantılı değilse demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun bir müdahale olarak değerlendirilemez.
(b) İlkelerin Olaya Uygulanması
56. Kamu görevlilerinin, mesleklerini ifa ederken de demokratik bir toplumda özel hayatlarına saygı gösterileceği yönündeki beklentilerinin meşru ve haklı bir beklenti olduğu vurgulanmalıdır. Öte yandan kendine has özellikleri olan askerlik hizmeti ile ilgili olarak idarenin geniş takdir yetkisinin olduğu ve askerî bir meslek seçerek belirli bir statüye girmeyi kabul eden kişilerin de bu yetki kapsamında temel hak ve özgürlükleriyle ilgili bazı sınırlamaların askerî disiplin gereği kendilerine uygulanabileceğini baştan kabul ettiklerini söylemek de mümkündür (benzer yönde bkz. Ata Türkeri § 41). Bu sınırlamaların, askerlik hizmetinin kendine özgü yapısı ve ifa edilen hizmetin gerektirdiği disiplin dikkate alındığında asker kişiler açısından daha geniş tutulabileceği de söylenebilir. Bununla birlikte askerlik hizmetinin gerekleri nedeniyle idarenin düzenleme yetkisi yönünden geniş bir takdir yetkisi olsa da kamu görevlilerinin çalışma hayatlarında da temel hak ve hürriyetlere ilişkin Anayasa'da öngörülen güvencelerden yararlandıklarının unutulmaması, bu bağlamda özel hayata saygı hakkına sınırlama getiren düzenlemelerin Anayasa'nın 13. maddesinde yer bulan ölçütlere uyması gerekir.
57. Somut olayda uygulanan Kanun maddesi ile karı koca gibi herhangi bir kimse ile devamlı surette nikâhsız yaşamakta ısrar etme eyleminin disiplin suçu olarak düzenlendiği ve yaptırım olarak da TSK'dan ayırma cezası öngörüldüğü dikkate alındığında, askerî hizmeti yürütenlerin mahremiyet alanında cereyan eden ve özel yaşam kapsamında kalan eylemlerine ilişkin bir sınırlama getirildiği anlaşılmaktadır. Özel hayatın gizliliği hakkına müdahale niteliğindeki bu sınırlamaya bağlı uygulamaların, hukuka uygun olduğunun kabul edilmesi için yukarıda açıklanan meşru amacın karşılanması tek başına yeterli değildir. Kuralın amacı ve Anayasa'nın 20. ve 13. maddeleri doğrultusunda, anılan hakka yapılacak müdahalenin askerî disiplinin sağlanması için gerekli olduğunun ve uygulanan cezanın askerî disiplinin bozulması veya bozulma tehlikesinin ortaya çıkması sebebiyle verildiğinin kamu gücünü kullanan yetkili mercilerin kararlarında gösterilmesi gerekir.
58. Somut olayda her ne kadar başvurucu hakkında daha önce verilen disiplin cezaları da meslekten çıkarılmanın nedenleri arasında sayılmış ise de, anılan cezaların tek başına meslekten çıkarmayı gerektiren nitelikte suçlar olduğunun ortaya konulmadığı, öte yandan yaptırım gerekçesinin başvurucunun bir kadınla karı koca gibi yaşamasına dayandırıldığı görülmüştür. Bu kapsamda karı koca gibi nikâhsız yaşamamanın genel ahlak kurallarına aykırı olduğu kabul edilerek başvurucu hakkında ilgili kanun gereği TSK'dan ayırma cezasının uygulanmasının, toplumsal bir ihtiyaçtan kaynaklanan zorunlu bir tedbir olarak uygulandığının ortaya konulması gerekir. Bu bağlamda karar mercilerinin toplumsal yapıda zaman içinde meydana gelen değişimin ve gelişmelerin bir sonucu olan yaşam biçimlerindeki çeşitliliği de gözetmek suretiyle, somut olayın özelliklerine göre, söz konusu eylemin ifa edilen mesleğe olumsuz yansımaları, askerî disiplin ile kamu hizmetinin gereği gibi yürütülmesinin sağlanması açısından oluşacak sakıncaları yeterli ve ilgili gerekçe ile açıklamaları beklenir.
59. Ayrıca idari işlemin tesisi ve yargılama sürecinde özel hayatın gizliliği hakkı yönünden Anayasa'da öngörülen güvenceleri gözetilerek, somut olayın özelliklerine göre başvurucunun eyleminin mesleki hayatı üzerindeki etkileri, sınırlamada öngörülen meşru amaç ile sınırlandırma aracı arasında orantısızlık bulunup bulunmadığı, sınırlandırmayla ulaşılabilecek genel yarar ile başvurucunun kaybı arasında adil bir denge kurulup kurulmadığı gibi hususlarda asker kişinin sicil durumu da gözetilerek inceleme yapılması gerektiği değerlendirilmelidir.
60. Ancak idari işleme ilişkin süreçte, başvurucuya isnat edilen eylemin görevin gereği gibi ifasını ve askerî disiplini nasıl etkilediği ve neden genel ahlaka aykırı kabul edildiği hususlarının gerekçelendirilmediği görülmüştür. Aynı zamanda yargı kararlarında da somut olayın, disiplin suçunun unsurlarının oluşup oluşmadığı yönünden incelendiği, sadece bu hususların tespitine yönelik araştırma ve değerlendirme yapıldığı, bununla birlikte başvurucunun mahremiyet alanında kalan eyleminin mesleğine yansımalarının ortaya konulamadığı vurgulanmalıdır.
61. Ayrıca yargı kararlarında özel hayatın gizliliği hakkı da gözetilerek yaptırıma tabi fiilin askeri hizmetin gerekleriyle bağlantısına ve hangi sebeplerle askeri disiplini bozacağına dair gerekçelerin belirtilmediği, anılan hakla ilgili sınırlamanın askerî hizmetin devamlılığı ile disiplinin sağlanması amacı bakımından uygulanması gerekli, zorunlu ve orantılı bir tedbir olduğunun ortaya konulamadığı, dolayısıyla kuralla takip edilen kamu yararı ile bireyin hak ve özgürlükleri arasında adil bir denge oluşturulmadığı anlaşılmıştır. Bu durumda derece mahkemeleri tarafından verilen kararların başvurucunun mahremiyet hakkına müdahaleyi haklı kılacak şekilde konuyla ilgili ve yeterli gerekçe içermediği kabul edilmelidir.
62. TSK'dan ayırma cezasıyla cezalandırılma şeklindeki söz konusu yaptırımın, kişilerin mesleki hayatı üzerinde olduğu kadar temel geçim kaynağından yoksun kalması nedeniyle ekonomik geleceği üzerinde de önemli bir etki oluşturduğu açıktır. Bu yönüyle özel hayatın gizliliği hakkına getirilecek sınırlamanın demokratik toplum gereklerine uygun ve ölçülü olduğunu söyleyebilmek için askerlik hizmetini ifa edenler üzerindeki etki ve sonuçlarını gözeten, başvurulacak son çare niteliğinde istisnai bir tedbir olması ve öngörülen yaptırımının eylem ile orantılı olması gerekir. Bu bağlamda somut olayda başvurucunun bir kadınla karı koca gibi nikâhsız yaşamakta ısrar etmesi eylemi karşısında, anılan fiilin ifa edilen mesleğe ne şekilde yansıdığının gösterilmediği gözetildiğinde, doğrudan meslekten çıkarma cezasıyla cezalandırılması şeklindeki yaptırıma maruz kalmasının başvurucunun eylemine göre ağır bir sonuç doğurduğu açıktır.
63. Açıklanan nedenlerle Anayasa'nın 20. maddesinde güvence altına alınan özel hayatının gizliliği hakkının ihlal edildiğine karar vermek gerekir.
C. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
64. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı ile (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir...
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
65. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında, ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağının belirlenmesi hususunda genel ilkeler belirlenmiştir.
66. Mehmet Doğan kararında özetle uygun giderim yolunun tespiti açısından öncelikle ihlalin kaynağının belirlenmesi gerektiği vurgulanmıştır. Buna göre ihlalin mahkeme kararından kaynaklandığı durumlarda 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca kural olarak ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmedilir (Mehmet Doğan, §§ 57, 58).
67. Anayasa Mahkemesinin tespit edilen ihlalin giderilmesi amacıyla yeniden yargılama yapılmasına hükmettiği hâllerde ilgili usul kanunlarında düzenlenen yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak yargılamanın yenilenmesi sebebinin varlığının kabulü ve önceki kararın kaldırılması hususunda derece mahkemesinin herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Zira ihlal kararı verilen hâllerde yargılamanın yenilenmesinin gerekliliği hususundaki takdir derece mahkemelerine değil ihlalin varlığını tespit eden Anayasa Mahkemesine bırakılmıştır. Derece mahkemesi Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında belirttiği doğrultuda ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yapmakla yükümlüdür (Mehmet Doğan, § 59).
68. Başvurucu, yargılamanın yenilenmesi ve 50.000TL manevi tazminata karar verilmesi talebinde bulunmuştur.
69. Somut olayda derece mahkemesi kararında, yaptırıma tabi fiilin askerî hizmetin gerekleriyle bağlantısına ve hangi sebeplerle askerî disiplini bozacağına dair gerekçelerin belirtilmemesi, anılan hak ile ilgili sınırlamanın askerî hizmetin devamlılığı ile disiplinin sağlanması amacı bakımından uygulanması gerekli, zorunlu ve orantılı bir tedbir olduğunun ortaya konulamaması nedeniyle Anayasa'nın 20. maddesinde güvence altına alınan özel hayatının gizliliği hakkının ihlal edildiğine karar verilmiştir. Bu hâlde ihlalin AYİM Birinci Dairesi tarafından verilen karardan kaynaklandığı anlaşılmaktadır.
70. Bu durumda başvurucunun özel hayatın gizliliği hakkına yönelik ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Buna göre yapılacak yeniden yargılama ise 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda derece mahkemesince yapılması gereken iş, öncelikle ihlale yol açan mahkeme kararının ortadan kaldırılmasından ve ihlal kararı verilmesinin nedenlerini gideren Anayasa Mahkemesinin belirttiği ilkelere uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere ilgili yargı merciine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
71. Öte yandan başvurucu tarafından tazminat talebinde bulunulmuş olmakla birlikte yeniden yargılama yapılmak üzere dosyanın ilgili yargı merciine gönderilmesine karar verilmesinin ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
72. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 226,90 TL harç ve 2.475 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.701,90 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurucunun kamuya açık belgelerde kimliğinin gizli tutulması talebinin KABULÜNE,
B. Ceza yargılaması sürecinde özel hayatın gizliliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddiaların başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
C. Disiplin cezası sürecinde özel hayatın gizliliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
D. Anayasa’nın 20. maddesinde güvence altına alınan özel hayatın gizliliği hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
E. Kararın bir örneğinin özel hayatın gizliliği hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere -Anayasa'nın geçici 21. maddesinin birinci fıkrasının (E) bendinin (b) alt bendi gereğince- yetkili idari yargı merciine GÖNDERİLMESİNE (Karar AYİM Birinci Dairesinin E.2014/56,K.2014/921 sayılı kararına ait dava dosyası ile ilgilidir),
F. Başvurucunun tazminat talebinin REDDİNE,
G. 226,90 TL harç ve 2.475 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.701,90 TL TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
H. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
İ. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 12/9/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.