TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ETİ TURİSTİK YATIRIMLAR TİCARET VE SANAYİ
A.Ş. VE ERSOY OTELCİLİK İNŞAAT VE TURİZM İŞLETMECİLİĞİ A.Ş. BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2016/15702)
|
|
Karar Tarihi: 12/9/2019
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan y.
|
:
|
Recep
KÖMÜRCÜ
|
Üyeler
|
:
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Recai AKYEL
|
|
|
Yıldız
SEFERİNOĞLU
|
Raportör
|
:
|
Olcay ÖZCAN
|
Başvurucular
|
:
|
1. Eti
Turistik Yatırımlar Ticaret ve Sanayi A.Ş.
|
|
|
2. Ersoy
Otelcilik İnşaat ve Turizm İşletmeciliği A.Ş.
|
Vekili
|
:
|
Av. Mehmet
Fuat AKSOY
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, turizm tesisi yapılmak üzere tahsis edilen taşınmaz
üzerindeki kesin tahsis işleminin kaldırılması ve iptaline karar verilen tahsis
işlemine devam edilmesi talebinin reddi nedenleriyle mülkiyet hakkının; davanın
süre aşımı yönünden reddi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının; yargılamaların
uzun sürmesi nedeniyle de makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği
iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. 2016/15702 numaralı bireysel başvuru 8/9/2016 tarihinde,
2017/22944 numaralı bireysel başvuru ise 15/5/2017 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvurular, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan
ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvuruların kabul edilebilirlik incelemesinin
Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvuruların kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. 2017/22944 numaralı başvuru dosyasının konu yönünden hukuki
irtibat nedeniyle 2016/15702 numaralı başvuru dosyası ile birleştirilmesine,
incelemenin 2016/15702 numaralı başvuru dosyası üzerinden yapılmasına ve
2017/22944 numaralı başvuru dosyasının kapatılmasına karar verilmiştir.
7. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formları ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
A. Taşınmazın Başvurucu Eti Turistik Yatırımlar
Ticaret ve Sanayi A.Ş.ye Tahsis Edilmesi ve Dava Süreci
9. Antalya'nın Kemer ilçesi Göynük Mahallesinde bulunan 623
parsel sayılı 71.270 m² yüz ölçümlü orman vasıflı ve turizm alanı niteliğindeki Hazine taşınmazı otel projesi
gerçekleştirilmek üzere Kültür ve Turizm Bakanlığı (İdare) tarafından başvurucu
Eti Turistik Yatırımlar Ticaret ve Sanayi A.Ş.ye (Eti Şirketi) tahsis
edilmiştir. 28/7/1988 tarihli kesin tahsis belgesine göre 4/7/1988 tarihinden
itibaren geçerli olmak üzere 49 yıllığına tahsis edilen taşınmazın yıllık
tahsis bedeli 54.895.000 TL olarak belirlenmiştir.
10. İdare tarafından düzenlenen 6/5/1988 tarihli turizm yatırım belgesinde
otelin dört yıldızlı olacağı ve altı ay içinde inşaata başlanıp üç yıl içinde
işletmeye açılacağı belirlenmiş ve inşaat ruhsatı alınmıştır.
11. Başvurucu Eti Şirketi lehine 49 yıllığına üst hakkı
kurulduğu, 7/9/1989 tarihinde taşınmazın tapu kaydına işlenmiştir.
12. İdare tarafından düzenlenen 21/9/1990 tarihli turizm yatırım
belgesinde otelin inşaata başlama ve işletmeye açılma süresi kaldırılmıştır.
24/1/1991 tarihli turizm yatırım belgesinde ise otelin beş yıldızlı olacağı
açıklanmış ve inşaata başlama ile işletmeye açılma süresi belirtilmemiştir.
13. Başvurucu Eti Şirketi tarafından 28/2/1992 tarihinde yeniden
inşaat ruhsatı alınmıştır.
14. İl Turizm Müdürlüğü görevlilerince hazırlanan 14/6/1993 ve
22/6/1993 tarihli raporlarda inşaat çalışmalarının başladığı ve devam ettiği
tespit edilmiştir.
15. İdare 2/11/1993 tarihinde daha evvel başvurucu Eti Şirketine
süre verilerek tesisin %15'inin bitirilmesinin istenmesine rağmen bitirilmediği
ve 1990, 1991 ve 1992 yıllarına ilişkin kira bedelleri ile kira artış
oranlarına ilişkin farkın ödendiği konusunda bilgi ulaştırılmadığı
gerekçeleriyle yapılan tahsisin iptaline ve teminat mektubunun Hazineye irat
kaydedilmesine karar vermiştir. İptal kararı ile birlikte tesis üzerindeki ihzarat malzemelerinin kaldırılması ve arazinin teslim
edildiği gibi iade edilmesi gerektiği bildirilmiştir.
16. Başvurucu Eti Şirketi tarafından anılan işlemin iptali
istemiyle açılan dava Antalya İdare Mahkemesince 20/9/1994 tarihinde kabul
edilmiştir. Mahkeme kararında 24/1/1991 tarihli turizm yatırım belgesinde
inşaatın bitirilmesi için bir süre öngörülmediği gerekçesine yer verilmiştir.
17. İdare 8/12/1994 tarihinde, Mahkemece verilen kabul kararı
nedeniyle 6/5/1994 tarihli turizm yatırım belgesinin yürürlük kazandığını
belirtmiştir.
18. Antalya İdare Mahkemesinin 20/9/1994 tarihli kararını temyizen inceleyen Danıştay Altıncı Dairesi 26/2/1997
tarihinde Mahkeme kararını bozmuştur. Kararın gerekçesinde tesisin iki yıl
içinde bitirilerek işletmeye açılacağını açıkça taahhüt eden başvurucu Eti
Şirketinin kendisine verilen ek süreye rağmen taahhüdünü yerine getirmediğine
değinilmiş ve turizm yatırım belgesinin iptalinin hukuka uygun olduğu
belirtilmiştir.
19. Başvurucu Eti Şirketi tesisin tamamlanması için ek süre
verilmesi istemiyle 4/3/1998 tarihinde İdareye dilekçe sunmuştur. İdare
4/5/1998 tarihinde başvurucuya tesisin kaba inşaatının bitirilmesine imkân
tanınmak üzere 30/4/1999 tarihine kadar süre verilmesine ve on beş gün içinde
noter taahhütnamesi sunmasına karar vermiştir. Taahhütnamede bu süre içerisinde
kaba inşaatın bitirileceği, aksi hâlde tahsisin iptalinin kayıtsız şartsız
kabul edileceği ibaresinin bulunması gerektiği belirtilmiştir.
20. Antalya 1. İdare Mahkemesince bozma ilamı sonrası yapılan
yargılama neticesinde .../6/1998 tarihinde konusuz kalan davanın esası hakkında
karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir. Mahkeme kararında İdare
tarafından tesisin kaba inşaatının bitirilmesi için 30/4/1999 tarihine kadar
süre verilmesi nedeniyle tahsis işlemi ile turizm yatırım belgesinin
geçerliliğini sürdürdüğü ve önceki iptal işleminin geri alındığı
belirtilmiştir.
21. Kültür ve Turizm Bakanlığı Arazi Tahsis Komisyonu 12/4/2000
tarihinde, 30/4/1999 tarihine kadar hiçbir inşaat faaliyetinde bulunulmadığı
gerekçesiyle tahsis işleminin yeniden iptal edilmesini ve verilen teminat
mektubunun Hazineye irat olarak kaydedilmesini kararlaştırmıştır.
22. Başvurucu Eti Şirketi tarafından 14/5/2001 tarihinde Kemer
Sulh Mahkemesinden delil tespiti talebinde bulunulmuştur. Kemer Sulh Hukuk
Mahkemesi tarafından delil tespiti sırasında yapılan gözlemde, tespite konu
yerin ormanlık alan içerisinde geniş bir sahayı kapsadığı, taşınmazın orta
kısmında otel inşaatına başlandığı, temel betonlarının atılıp üzerine demir
bağlantılarının yapıldığı, çevresinde yoğun taşlık ve çakıl alan bulunduğu, bu
alanın yoğun olması sebebiyle inşaatın altyapısı ve çıkış borularının
görülemediği belirtilmiştir.
23. Delil tespiti dosyasına sunulan 14/5/2001 tarihli bilirkişi
raporunda inşaatın proje ve hafriyat aşamasının tamamlandığı, bunun yatırımın
%15'ini oluşturduğu ve inşaatın devam ettiği belirtilmiştir.
24. Başvurucu Eti Şirketi tarafından İdarenin 12/4/2000 tarihli
tahsisin iptaline ilişkin işleminin iptal talebiyle açılan dava Antalya 1.
İdare Mahkemesinin 18/11/2003 tarihli kararı ile reddedilmiştir. Mahkeme
kararında 30/4/1999 tarihine kadar başvurucuya ek süre verildiği, başvurucunun
süre verilmesine ilişkin yazı içeriğini aynen kabul ettiğine dair noter onaylı
taahhütname verdiği ve 8/6/1999 tarihli denetim raporunda inşaatın
tamamlanmasına yönelik bir faaliyet olmadığının tespit edildiği gerekçesine yer
verilmiştir.
25. Başvurucu Eti Şirketi 3/7/2003 tarihli ve 4916 sayılı
Çeşitli Kanunlarda ve Maliye Bakanlığının Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanun
Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun'un geçici 2.
maddesinden faydalanarak tahsisin ihyası ve lehine yeniden irtifak hakkı tesis
edilmesi istemiyle 8/5/2003, 4/8/2003 ve 12/8/2003 tarihlerinde Maliye
Bakanlığı Milli Emlak Genel Müdürlüğüne başvurmuştur. Maliye Bakanlığı
tarafından verilen 5/3/2004 tarihli cevapta, başvurucudan tahsil edilen tüm
bedellerin bildirilmesi ve gönderilmesi, kesin tahsisin iptali için açılan
davadan, dava sonuçlanmışsa temyiz veya karar düzeltme taleplerinden tüm
yargılama giderleri üstlenilerek feragat edilmesi ve bu belgelerin ibraz
edilmesi gerektiği bildirilmiştir.
26. Başvurucu Eti Şirketi Antalya 1. İdare Mahkemesine 31/3/2004
tarihinde sunduğu dilekçesinde 18/11/2003 tarihli karara ilişkin temyiz
isteminden tüm yargılama giderleri üzerinde bırakılmak suretiyle feragat
ettiğini belirtmiştir.
27. İdare tarafından 17/8/2004 tarihinde başvurucu Eti Şirketine
gönderilen yazıda Maliye Bakanlığı tarafından 4/7/1988 tarihli tahsisin
ihyasının uygun görüldüğü belirtilerek şartların yerine getirilmesi
istenilmiştir.
28. İdare 14/1/2005 tarihinde başvurucu Eti Şirketi tarafından
kesin ve süresiz teminat mektubunun bir ay içerisinde sunulmadığı gerekçesiyle
adına yapılan kesin tahsisin ihyasının yürürlük kazanmadığını ve iptal
edildiğini bildirmiştir.
29. İdare uyuşmazlığa konu taşınmazın yerli ve yabancı
girişimcilere tahsis edileceğine ilişkin 2006/1 sayılı şartname duyurusunu
yayımlamıştır. Şartnamenin 5. maddesinde alanın herhangi bir nedenle teslim
edilememesi hâlinde İdarenin yükümlülüğü bulunmadığı belirtilmiştir. Şartname
kapsamında taşınmaz için en yüksek sosyal ve teknik altyapıya katılım teklifini
(18.500.000 TL) diğer başvurucu Ersoy Otelcilik İnşaat ve Turizm İşletmeciliği
A.Ş. (Ersoy Şirketi) sunmuş ve yatırım bedelinin %0,15 (binde on beş)
oranındaki 705.000 TL tutarındaki teminat mektubunu İdareye sunmuştur.
30. Başvurucu Eti Şirketi tarafından, bir aylık sürede teminat
mektubu sunulmadığı gerekçesiyle 4916 sayılı Kanun'un geçici 2. maddesinden
yararlandırılmamasına ilişkin 14/1/2005 tarihli işlemin iptali istemiyle
Antalya 2. İdare Mahkemesinde dava açılmıştır. Başvurucu Ersoy Şirketi davaya
İdare yanında müdahil olmuştur.
31. Antalya 2. İdare Mahkemesinin 22/2/2007 tarihli kararı ile
dava reddedilmiştir. Kararın gerekçesi özetle şöyledir:
i. 4916 sayılı Kanun'un geçici 2. maddesinden yararlanarak kesin
tahsis işleminin tekrar yürürlük kazanabilmesi için olay tarihinde yürürlükte
bulunan 28/4/1983 tarihli ve 18031 sayılı Resmî Gazete'de
yayımlanan Kamu Arazisinin Turizm Yatırımlarına Tahsisi Hakkında Yönetmelik'in
(Yönetmelik) hükümleri uyarınca başvurucu bir aylık süre içerisinde toplam
yatırım maliyetinin %10'una tekabül eden miktardaki, kesin tahsis dönemine ait
olmak üzere kesin ve süresiz bir teminat mektubunu İdareye teslim etmek ve
tahsis koşullarını da belirleyen kira veya irtifak hakkı şeklindeki tahsis
sözleşmesini İdareyle karşılıklı olarak imzalamak zorundadır.
ii. Başvurucu, Yönetmelik'in öngördüğü süre içerisinde bu
işlemleri yerine getirmemiş olduğundan kesin tahsis işlemine yürürlük
kazandırılmaması yönünde işlem tesisinde hukuka aykırılık bulunmamaktadır.
32. Temyiz edilen karar Danıştay Altıncı Dairesince 11/3/2009
tarihinde bozulmuştur. Kararın gerekçesi özetle şöyledir:
i. Bu zamana kadar kiraları ödenip %15'i tamamlanan yatırımın
tamamlanmasında kamu yararı amacı bulunmaktadır. Devam eden davalardan Maliye
Bakanlığının yönlendirmesi sonucu feragat edildiği ve 4916 sayılı Kanun'un
geçici 2. maddesinden yararlanmak isteyen başvurucu Eti Şirketinin talebinin
uygun görülmesinden sonra iyi niyetli iradesini ortaya koyduğu anlaşılmaktadır.
ii. İdare tarafından başka hukuki ve fiilî engel bulunmadığı,
bankada yeteri kadar mevduat bulunduğu, verilen bir aylık sürede yüksek
miktarda teminat mektubunun hazırlanmasının zaman alacağı hususu dikkate
alınmadan ve daha evvel verilmiş olan teminat mektubu yok sayılarak kesin
tahsisin ihya edilmemesi ve tahsisin iptali hukuka uygun değildir.
33. Bozma kararına uyan Antalya 2. İdare Mahkemesi 15/10/2009
tarihli kararı ile dava konusu işlemi iptal etmiştir.Kararda Danıştay Altıncı Dairesinin
11/3/2009 tarihli ilamındaki gerekçeler benimsenmiştir.
34. İdare, mahkemenin iptal kararı üzerine başvurucu Eti
Şirketine gönderdiği 16/12/2009 tarihli yazıda tahsisin ihyası işlemlerine
başlandığını belirtmiştir.
35. Temyiz edilen Antalya 2. İdare Mahkemesinin 15/10/2009
tarihli kararı Danıştay Altıncı Dairesince 22/9/2010 tarihinde onanmıştır.
36. Yapılan karar düzeltme istemi üzerine Danıştay Ondürdüncü Dairesi 15/7/2011 tarihinde kararı yeniden
bozmuştur. Kararın gerekçesi özetle şöyledir:
i. 4916 sayılı Kanun'un geçici 2. maddesinden yararlanmak için
gerekli görülen taahhütname ve iş programı başvurucu Eti Şirketi tarafından
süresi içinde sunulmuştur.
ii. Kesin teminat mektubunun ise, bankanın dahili işlemleri
nedeniyle gerekli blokaj işlemlerinin tamamlanmamasından ötürü zamanında
sunulamadığı ve banka işlemlerinin tamamlanmasının ardından en kısa zamanda
sunulacağı belirtilmiştir. D. Bank tarafından İdareye yazılan yazıda da
hazırlıkların sürdüğü ve firma ortaklarının hesaplarında ilgili teminat
mektubunu karşılayacak tutarda mevduat bulunduğunun bildirildiği anlaşılmıştır.
Ancak banka yazılarının gerçeği yansıtmadığı gerekçesiyle şirket yetkilisi ve
yazıyı düzenleyen banka görevlisi hakkında dolandırıcılık ve sahtecilik
suçlarından dava açılmış, dava beraatle
sonuçlanmıştır.
iii. Kesin ve süresiz teminat mektubunun İdareye iletilmesi
şartı sağlanmamıştır. Ayrıca daha evvel sunulan teminat mektubu sözleşme
hükümlerine riayetsizlik nedeniyle irat kaydedilmiştir. Kaldı ki teminat
mektubu iddiası ile ibraz edilen yazılar Yönetmelik'te aranılan nitelikte
teminat mektubu olmayıp sadece teminat mektubunu karşılayacak tutarda mevduatın
bulunduğu yönünde ifadeler bulunan yazılardır. Bu nedenlerle 4916 sayılı
Kanun'un geçici 2. maddesindeki koşullar sağlanmamıştır.
37. Antalya 2. İdare Mahkemesi 23/12/2011 tarihli kararı ile
önceki kararında ısrar ederek dava konusu işlemi iptal etmiştir.
38. Başvurucu Eti Şirketi yetkilisi tapuda şirketleri lehine
kurulan üst hakkının talepleri veya Mahkeme kararı olmadan kaldırıldığını
belirterek yeniden tapuya işlenmesi istemiyle 12/6/2014 tarihinde Tapu ve
Kadastro Genel Müdürlüğüne başvurmuştur.
39. Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü Başmüfettişliğince
hazırlanan 18/7/2014 tarihli raporda, 7/9/1989 tarihinde tesis edilen üst
hakkının 24/6/1994 tarihli işlem ile terkin edilmesinin lehine üst hakkı
konulanın talebi veya mahkeme kararı olmadan yapıldığından usulsüz olduğu
görüşü belirtilmiştir. Başvurucu Eti Şirketi bu rapora istinaden 13/8/2014
tarihinde üst hakkının yeniden tescil edilmesi için Kemer Tapu Müdürlüğüne
müracaat etmiş ve 623 parsel sayılı taşınmaz üzerinde hatalı terkin edildiği
belirtilen işlem (üst hakkı tesisi) düzeltilmiştir.
40. Başvurucu Eti Şirketi 17/11/2014 tarihinde İdareden tahsise
ilişkin işlemlere devam edilmesini talep etmiş ve Mahkemenin 23/12/2011 tarihli
ısrar kararı sonrasında temyiz edilerek Danıştay İdari Dava Daireleri Kuruluna
(İDDK) gönderilen davadan 19/11/2014 tarihinde feragat etmiştir.
41. İDDK 20/11/2014 tarihli kararı ile başvurucu Eti Tur. Yat.
Tic. ve San. A.Ş. tarafından davadan feragat edildiğinden karar veren idare
mahkemesince bir karar verilmek üzere hükmü bozmuştur.
42. Bozma sonrası Mahkeme 12/3/2015 tarihli karar ile feragat
nedeniyle konusuz kalan davanın esası hakkında karar verilmesine yer olmadığına
dair hüküm kurmuştur. Bu karar başvurucuya 24/3/2015 tarihinde tebliğ edilmiş
ve kanun yoluna başvurulmaksızın 27/4/2015 tarihinde kesinleşmiştir.
43. İdare 11/6/2015 tarihli yazısında davadan feragatin kesin
hüküm gibi sonuç doğuracağını belirtmiş ve iptal edilen tahsisin başvurucu Eti
Şirketi adına devamının mevzuat kapsamında mümkün olmadığını bildirmiştir.
44. Başvurucu Eti Şirketi 11/6/2015 tarihli bu işlemin iptali
istemiyle Antalya 4. İdare Mahkemesinde dava açmıştır. Başvurucu Ersoy Şirketi
bu davaya İdare yanında müdahil olmuştur. Antalya 4. İdare Mahkemesi 8/1/2016
tarihli kararı ile davayı kabul etmiş ve dava konusu işlemi iptal etmiştir.
Kararın gerekçesi özetle şöyledir:
i. Maliye Bakanlığının isteği üzerine taşınmazın tapu
kayıtlarında başvurucu şirket adına tescil edilmiş olan üst hakkının terkin
edilmesi, İdarece kaba inşaatın bitirilmesi için 30/4/1999 tarihine kadar
verilen süre içerisinde inşaata başlayabilmek için gerekli belge olan inşaat
ruhsatının düzenlenmesine engel oluşturmaktadır.
ii. Hatalı terkin edilen üst hakkının 13/8/2014 tarihinde
yeniden tescil edildiği gözönünde bulundurulduğunda,
24/4/1994-13/8/2014 tarihleri arasında Maliye Bakanlığının isteği üzerine
terkin edilen üst hakkı nedeniyle zaten inşaat ruhsatı alınabilmesi mümkün
olmadığından bu hususun Yönetmelik'in 17.maddesinin (7) numaralı bendinde yer
alan "kamudan kaynaklanan ve Bakanlıkça
kabul edilebilir idari ve hukuki uyuşmazlıklardan doğan sebeplerle yatırıma
başlanamaması veya yatırımın gerçekleştirilememesi" durumu
kapsamında değerlendirilerek davalı İdarece işlem tesis edilmesi gerektiği
sonucuna varılmıştır.
45. Temyiz istemi üzerine Danıştay Ondördüncü
Dairesi 16/6/2016 tarihinde kararın bozulmasına ve davanın reddine (karar
düzeltme kanun yolu kapalı olmak üzere) karar vermiştir. Kararın gerekçesi
özetle şöyledir:
i. Başvurucu Eti Şirketinin 4916 sayılı Kanun'un geçici 2.
maddesinden yararlandırılarak kesin tahsisin ihyası yolundaki istemi 17/8/2004
tarihli Maliye Bakanlığı işlemi ile olumlu cevaplandırılmıştır. Ancak başvurucu
anılan Kanun maddesinden yararlandırılarak tekrar tahsis işleminin
gerçekleştirilebilmesi için gerekli olan belgeler içerisinde yer alan banka
teminat mektubunu Yönetmelik'in 16. maddesinde öngörülen bir aylık süre
içerisinde İdareye teslim edememiş ve kesin tahsisin ihyası 14/1/2005 tarihinde
iptal edilmiştir. Başvurucu bu işlemin iptali istemiyle açtığı davadan
19/11/2014 tarihli dilekçeyle feragat etmiştir.
ii. Feragatin kesin hüküm gibi hukuki sonuç doğurması nedeniyle
iptal edilen tahsisin başvurucu şirket adına devamı mümkün değildir. Bu nedenle
başvurucunun 17/11/2014 tarihli dilekçeyle üst hakkının 13/8/2014 tarihinde
ihya edildiğinden bahisle yatırımların kaldığı yerden devamı için gerekli
işlemlerin başlatılması yolunda yaptığı başvurunun reddine ilişkin işlemde
hukuka aykırılık bulunmamaktadır.
46. Nihai karar başvurucu Eti Şirketine 9/8/2016 tarihinde
tebliğ edilmiştir.
47. Başvurucu Eti Şirketi 8/9/2006 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
B. Taşınmazın Başvurucu
Ersoy Otelcilik İnşaat ve Turizm İşletmeciliği A.Ş.ye İhale Edilmesi ve Dava
Süreci
48. Başvurucu Eti Şirketi, İdare tarafından taşınmazın yerli ve
yabancı yatırımcılara tahsis edileceği yönünde alınan kararın (bkz. § 29)
iptali istemiyle Antalya 2. İdare Mahkemesinde dava açmıştır. Başvurucu Ersoy
Şirketi davaya İdare yanında müdahil olmuştur.
49. İdare 6/5/2006 tarihinde başvurucu Ersoy Şirketi tarafından
başlangıçta verilen 705.000 TL teminat mektubu dışında kalan 17.795.000 TL'lik
kısım için teminat mektubu verilmesini istemiştir.
50. Başvurucu Ersoy Şirketi tarafından 6/6/2006 tarihinde
İdareye başvurularak tahsisin iptali yönünde Antalya 2. İdare Mahkemesinin
E.2006/1041 sayılı dosyası ile açılan dava sonuna kadar teminat mektubu verme
süresinin durdurulması istenilmiş olup bu talebi İdare tarafından 20/6/2006
tarihinde uygun bulunmuştur.
51. Başvurucu Ersoy Şirketi 16/10/2006 tarihinde İdareye
başvurarak tahsisin iptali yönünde açılan dava sonuçlanmadığından daha evvel
verilen 705.000 TL bedelli teminat mektubunun iadesini istemiş, ancak bu talebi
İdare tarafından 15/11/2006 tarihinde reddedilmiştir.
52. Başvurucu Ersoy Şirketi 20/11/2007 tarihli dilekçesi ile
yargı kararları nedeniyle ön izin aşamasından tahsis aşamasına geçilemediğini
belirterek tahsis işlemlerine devam edilmesini istemiştir.
53. İdare tarafından verilen 23/11/2007 tarihli cevapta Danıştay
Altıncı Dairesinin 22/5/2007 tarihli kararı ile Yönetmelik hükümlerinin
yürütmesinin durdurulmasına karar verildiğinden yapılabilecek bir işlem
bulunmadığı belirtilmiştir.
54. Taşınmazın yerli ve yabancı yatırımcılara tahsis edilmesi
yönünde alınan kararın iptali istemiyle açılan davada Antalya 2. İdare
Mahkemesi 14/12/2007 tarihli kararı ile işlemi iptal etmiştir. Kararın
gerekçesinde orman alanlarının turizm yatırımlarına açılmasına izin veren
12/3/1982 tarihli ve 2634 sayılı Turizmi Teşvik Kanunu hükümleri yargı
kararları ile iptal edildiğinden orman vasıflı taşınmazın turizm amacıyla
yatırımlara tahsisi için ihaleye çıkarılmasının hukuka uygun olmadığı
belirtilmiştir.
55. Temyiz edilen karar Danıştay Altıncı Dairesince 30/10/2008
tarihinde bozulmuştur. Kararın gerekçesinde orman alanlarının turizm
yatırımlarına açılmasına izin veren 2634 sayılı Kanun hükümlerinde Anayasa
Mahkemesi kararı sonrasında yapılan değişikliklerle getirilen düzenlemelerin
dikkate alınması gerektiğine değinilmiştir.
56. Yapılan karar düzeltme istemi üzerine Danıştay Altıncı
Dairesi 7/7/2009 tarihinde Antalya 2. İdare Mahkemesinin 14/12/2007 tarihli
kararını onamıştır. Onama kararının gerekçesinde Dairede bulunan Antalya 2.
İdare Mahkemesinin 22/2/2007 tarihli kararının temyizine ilişkin E.2009/7379
sayılı dosyada verilen 11/3/2009 tarihli kararda, başvurucu Eti Şirketi adına
yapılan tahsisin iptaline karar verilmesinde hukuka uyarlık bulunmadığının
anlaşıldığı, bu nedenle de tahsisin iptaline karar verildiğinden bahisle
taşınmazın turizm amaçlı yatırım yapılmak üzere yerli ve yabancılara tahsis
edileceğine ilişkin işlemde hukuka uygunluk bulunmadığı üzerinde durulmuştur.
57. Başvurucu Ersoy Şirketi 29/9/2009 tarihli dilekçe ile 2006/1
sayılı şartname ilanına karşı açılan davada yargılama sürecinin ne zaman
sonuçlanacağı öngörülemediğinden başvuru aşamasında verilmiş bulunan 2.337.734
TL tutarındaki teminat mektubu ile müzakere başlangıcında verilen 705.000 TL
tutarındaki teminat mektubunun iadesini talep etmiştir.
58. Arazi Tahsis Komisyonu tarafından verilen 16/10/2009 tarihli
kararda, Antalya 2. İdare Mahkemesinin E.2006/1041 sayılı davada iptal kararı
vermesi ve bu kararın Danıştayca onanarak
kesinleşmesi nedeniyle 623 parsel sayılı taşınmazın başvurucu Ersoy Şirketine
tahsisinin mümkün olmadığı ve şirketin teminat mektuplarının iade edileceği
belirtilmiştir.
59. Kültür ve Turizm Bakanlığı Yatırım ve İşletmeler Genel
Müdürlüğü tarafından Merkez Saymanlık Müdürlüğüne yazılan 16/11/2009 tarihli
yazıda, İdare işleminin iptali yönünde verilen Antalya 2. İdare Mahkemesinin
E.2006/1041 sayılı dosyasındaki kararın kesinleşmesi ve bunun neticesinde
taşınmazın başvurucu Ersoy
Şirketine tahsisinin mümkün olmaması nedeniyle şirketten alınan 2.337.734 TL ve
705.000 TL tutarındaki teminat mektuplarının iadesi istenilmiştir. Evrak
üzerinde ''16/10/2009 gün ve 16 nolu ATK kararının 24'ncü maddesi tebligatıdır''
ibaresi olduğu görülmüş ve evrakın N.Ç. isimli kişi tarafından ''elden aldım'' şeklindeki bir açıklama
ile imzalandığı anlaşılmıştır.
60. Başvurucu Ersoy Şirketi tarafından 10/10/2014 tarihinde, 623
parsel sayılı taşınmaz üzerinde daimî müstakil üst hakkı kurulmasına ilişkin
Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü ile Antalya Tapu ve Kadastro VI. Bölge Müdürlüğü
işlemlerinin iptali istemiyle Antalya 2. İdare Mahkemesinde dava açılmıştır.
Başvurucu Eti Şirketi bu davaya davalı yanında müdahil olmuştur.
61. Mahkeme 21/10/2015 tarihinde adli yargının görevli olduğu
gerekçesiyle görevsizlik kararı vermiştir.
62. Başvurucu Ersoy Şirketince temyiz edilen karar Danıştay Ondördüncü Dairesince 8/3/2017 tarihinde idari yargının
görevli olduğu gerekçesiyle bozulmuştur. Yapılan karar düzeltme istemi Danıştay
Ondördüncü Dairesince 9/11/2017 tarihinde
reddedilmiştir.
63. Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) sistemi üzerinden
yapılan incelemede bozma kararı sonrasında dosyanın yeni esası ve bulunduğu
aşama tespit edilememiştir. Başvurucuların da dosyanın akıbeti hakkında bilgi
sunmadıkları görülmüştür.
64. Başvurucu Ersoy Şirketinin 25/11/2014 tarihinde İdareye
sunduğu dilekçede, başvurucu Eti Şirketine yapılan kesin tahsisin iptaline
ilişkin işlem aleyhinde açılan davadan Eti Şirketinin feragat etmesi nedeniyle
dava öncesi duruma dönüldüğünden tahsis işlemlerinin kaldığı yerden devamı ve
ön izin verilmesi talep edilmiştir. Ayrıca 29/9/2009 tarihli yazıya istinaden
taraflarına iade edilen teminat mektuplarının dilekçe ekinde sunulduğu
belirtilmiştir.
65. İdare 15/4/2015 tarihinde 2006/1 sayılı şartnameye göre
yapılan tahsis işleminin Antalya 2. İdare Mahkemesinin 4/12/2007 tarihli kararı
ile iptal edilmesi nedeniyle başvurucu Ersoy Şirketi yönünden tahsis
işlemlerinin kaldığı yerden devamı ve ön izin verilmesi talebinin uygun
görülmediğini belirtmiştir. Cevap yazısında ayrıca dilekçe ekinde sunulan
teminat mektuplarının iade edildiği bildirilmiştir.
66.Başvurucu Ersoy Şirketi 16/10/2009 tarihli Arazi Tahsis
Komisyonu kararı ve 15/4/2015 tarihli İdare işleminin iptaline karar verilmesi
istemiyle dava açmıştır. Başvurucu Eti Şirketi davaya İdare yanında müdahil
olmuştur.
67. Antalya 1. İdare Mahkemesi 5/11/2015 tarihli kararı ile
davanın 16/10/2009 tarihli Arazi Tahsis Komisyonu kararının iptali istemine
ilişkin kısmının süre aşımı, 15/4/2015 tarihli işlemin iptali istemine ilişkin
kısmının ise esas yönünden reddine karar vermiştir. Kararın gerekçesi özetle şu
şekildedir:
i. 16/10/2009 tarihli Arazi Tahsis Komisyonu kararı başvurucu
şirket yetkilisince elden alınmıştır. Karardan haberdar olduğunda kuşkuya yer
bulunmayan başvurucu Ersoy Şirketi tarafından, üzerinden beş yılı aşan bir süre
geçtikten sonra 13/5/2015 tarihinde açılan dava süresinde değildir. Bu nedenle
Arazi Tahsis Komisyonu kararının iptali isteminin süre aşımı nedeniyle esasının
incelenmesine olanak bulunmamaktadır.
ii. Öte yandan,ilgililerin
ileriye dönük olarak haklarında idari davaya konu olabilecek bir işlem veya
eylemin yapılması için idari makamlara başvurabileceklerini öngören 6/1/1982
tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 10. maddesi kapsamında
başvurucu Ersoy Şirketince yapılmış bulunan 25/11/2014 tarihli başvurunun Arazi
Tahsis Komisyonu kararı bakımından dava süresini ihya etmesine hukuken imkân
yoktur.
iii. Arazi Tahsis Komisyonu kararının, İdarece geri alınmadığı
ve yargı kararı ile iptal edilmediği anlaşılmıştır. Arazi Tahsis Komisyonu
kararının yürürlükte bulunması karşısında, İdarenin 2634 sayılı Kanun ve
Yönetmelik hükümlerine uygun olarak turizm amaçlı yatırım yapmak üzere yerli ve
yabancı girişimcilere tahsis yapmasında anılan mevzuat çerçevesinde takdir
yetkisinin bulunması nedeniyle başvurucu şirket adına tahsis yapılması ve ön
izin verilmesi konusunda yargı kararı ile zorlanmasına hukuken imkân
bulunmamaktadır. Öte yandan, davalı İdare yanında davaya müdahil olan başvurucu
Eti Şirketi adına tapuya tescilli bulunan daimî ve müstakil üst hakkının 1994
yılında usulsüz terkin edilip talep üzerine 13/8/2014 tarihinde tapuya yeniden
tescilinin yapıldığı iddia edildiğine göre bu husus çözüme kavuşturulmadan
başvurucu Ersoy Şirketi hakkında değerlendirme yapılmasına olanak bulunmadığını
da belirtmek gerekmektedir.
68. Temyiz edilen karar Danıştay Ondördüncü
Dairesince 16/6/2016 tarihinde onanmıştır.
69. Yapılan karar düzeltme istemi Danıştay Ondördüncü
Dairesi tarafından 8/3/2017 tarihinde reddedilmiştir. Nihai karar başvurucu
Ersoy Şirketine 19/4/2017 tarihinde tebliğ edilmiştir.
70. Başvurucu Ersoy Şirketi tarafından 8/6/2015 tarihinde,
müdahil olduğu Antalya 2. İdare Mahkemesinin 4/12/2007 tarihli kararının
yargılamanın yenilenmesi yoluyla incelenmesi ve bu kararın kaldırılarak davanın
reddedilmesi istemiyle de dava açılmıştır.
71. Mahkemenin 28/10/2015 tarihli kararı ile yargılamanın
yenilenmesi istemi kabul edilmiş ve isteme konu 4/12/2007 tarihli kararın
ortadan kaldırılmasına ve davanın reddine karar verilmiştir. Kararın gerekçesi
özetle şu şekildedir:
i. Antalya 2. İdare Mahkemesinin 14/12/2007 tarihli kararına
esas alınan E.2006/1356 sayılı davanın, yapılan yargılama süreçleri sonucunda
12/3/2015 tarihinde"feragat nedeniyle konusu kalmayan dava hakkında karar
verilmesine yer olmadığına" ilişkin karar ile sonuçlanarak
ortadan kalkması nedeniyle, yargılamanın yenilenmesi istemi 2577 sayılı
Kanun'un 53. maddesi kapsamında kabul edilmiştir.
ii. Başvurucu Eti Şirketinin 4916 sayılı Kanun'un geçici 2.
maddesinden yararlandırılması istemi 17/8/2004 tarihli İdare işlemi ile olumlu
cevaplandırılmıştır. Eti Şirketinin tekrar tahsis işlemi gerçekleştirilebilmesi
için gerekli olan belgeler içerisinde yer alan banka teminat mektubunu
öngörülen bir aylık süre içerisinde İdareye teslim edememesi nedeniyle kesin
tahsisin ihyası için tesis edilen işlem 14/1/2005 tarihinde iptal edilmiştir.
Anılan işlem ile bu işlemin düzeltilmesi istemi ile yapılan başvurunun reddine
ilişkin 8/4/2005 tarihli işlemin iptali istemiyle E.2006/1356 sayılı dosyasında
açılan davanın, yapılan yargılama süreçleri sonucunda 12/3/2015 tarihinde"feragat nedeniyle konusu kalmayan dava hakkında karar
verilmesine yer olmadığına" ilişkin karar ile sonuçlanarak
ortadan kalktığı anlaşılmıştır. Bu kararın da Antalya 2. İdare Mahkemesinin
14/12/2007 tarihli kararına esas alındığı ve dayanağının ortadan kalktığı
görülmektedir.
72. Temyiz edilen karar Danıştay Ondördüncü
Dairesince 31/5/2016 tarihinde karar düzeltme kanun yolu kapalı olarak
onanmıştır.
73. Başvurucu Ersoy Şirketi tarafından tahsis işlemlerine
kaldığı yerden devam edilmesi ve taraflarına ön izin verilmesi istemiyle
24/11/2015 tarihinde İdareye başvuru yapılmış ve başvurunun zımnen reddine
ilişkin işlemin iptali istemiyle 19/2/2016 tarihinde İdare aleyhinde dava
açılmıştır. İdarenin 25/2/2016 tarihli işlemi ile başvuruyu reddettiği
anlaşılmıştır. Başvurucu Eti Şirketi davaya İdare yanında müdahil olmuştur.
74. Antalya 2. İdare Mahkemesinin 20/10/2016 tarihli kararı ile
dava reddedilmiştir. Kararın gerekçesi özetle şu şekildedir:
i. Antalya 2. İdare Mahkemesinin E.2015/868 ve K.2015/1327 sayılı
kararı ile taşınmazın en yüksek teklifi veren Ersoy Şirketine tahsis edilmesine
ilişkin işlemin iptaline dair karar ortadan kalkmıştır. Ancak şirket adına
tahsis işlemlerinin kaldığı yerden devamı ve ön izin verilmesi istemiyle daha
evvel 25/11/2014 tarihinde yapılan başvuru üzerine talebin uygun görülmediği
yolundaki 15/4/2015 tarihli işlem ve dayanağı 16/10/2009 tarihli ve 16 No.lu
Arazi Tahsis Komisyonu kararının iptali istemiyle açılan dava Antalya 1. İdare
Mahkemesince 5/11/2015 tarihli karar ile reddedilmiş ve bu karar
kesinleşmiştir.
ii. Bu durumda; başvurucu Ersoy Şirketi hakkında alınan
16/10/2009 tarihli ve 16 No.lu Arazi Tahsis Komisyonu kararının, idarece geri
alınmadığı ve yargı kararı ile iptal edilmediği anlaşılmıştır. Bu nedenle
İdarenin 2634 sayılı Kanun ve Yönetmelik hükümlerine uygun olarak turizm amaçlı
yatırım yapmak üzere yerli ve yabancı girişimcilere tahsis yapmasında takdir
yetkisinin bulunması nedeniyle başvurucu şirket adına tahsis işlemlerine
kaldığı yerden devam edilmesi ve ön izin verilmesi konusunda yargı kararı ile
zorlanmasına hukuken imkân bulunmamaktadır.
75. Temyiz edilen karar Danıştay Ondördüncü
Dairesince 8/3/2017 tarihinde karar düzeltme kanun yolu kapalı olarak
onanmıştır. Nihai karar başvurucu Ersoy Şirketine 24/4/2017 tarihinde tebliğ
edilmiştir.
76. Başvurucu Ersoy Şirketi 15/5/2017 tarihinde bireysel
başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
77. Üst hakkının tesis edildiği tarihte yürürlükte bulunan
17/2/1926 tarihli ve 743 sayılı mülga Türk Kanunu Medenîsi'nin''İnşaat hakkı" kenar başlıklı 751.
maddesi şöyledir:
"Malik, üçüncü şahıs lehine arsasının
üstünde veya altında inşaatta bulunmak veya mevcut inşaatı ipka etmek
salahiyetini veren bir irtifak hakkı tesis edebilir. Hilafına mukavele
olmadıkça bu hak başkasına temlik olunabilir ve mirasçıya intikal eder. İşbu
irtifak hakkı müstakil ve daimi bir mahiyeti haiz ise
tapu siciline gayrimenkul olarak kaydedilebilir."
78. 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medenî Kanunu'nun ''Üst hakkı'' ana başlıklı ve ''Konu ve tapu kütüğüne kayıt'' kenar
başlıklı 826. maddesi şöyledir:
"Bir taşınmaz maliki, üçüncü kişi lehine
arazisinin altında veya üstünde yapı yapmak veya mevcut bir yapıyı muhafaza
etmek yetkisi veren bir irtifak hakkı kurabilir.
Aksi kararlaştırılmış olmadıkça bu hak,
devredilebilir ve mirasçılara geçer.
Üst hakkı, bağımsız ve sürekli nitelikte ise
üst hakkı sahibinin istemi üzerine tapu kütüğüne taşınmaz olarak
kaydedilebilir. En az otuz yıl için kurulan üst hakkı, sürekli niteliktedir.''
79. 4721 sayılı Kanun'un ''İçerik
ve kapsam'' kenar başlıklı 827. maddesi şöyledir:
"Üst hakkının içerik ve kapsamıyla ilgili
olarak resmî senette yer alan, özellikle yapının konumuna, şekline, niteliğine,
boyutlarına, özgülenme amacına ve üzerinde yapı bulunmayan alandan faydalanmaya
ilişkin sözleşme kayıtları herkes için bağlayıcıdır.''
80. 4721 sayılı Kanun'un ''Süresinden
önce devir istemi'' kenar başlıklı 831. maddesi şöyledir:
"Üst hakkı sahibi, bu haktan doğan
yetkilerinin sınırını ağır şekilde aşar veya sözleşmeden doğan yükümlülüklerine
önemli ölçüde aykırı davranırsa; malik, üst hakkının ona bağlı bütün hak ve
yükümlülükleri ile birlikte süresinden önce kendisine devrini isteyebilir.''
81. İlk tahsis tarihinde yürürlükte bulunan 2634 sayılı Kanun’un
''Taşınmaz malların turizm amaçlı
kullanımı'' kenar başlıklı 8. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"A. Turizm alanlarında ve turizm
merkezlerinde Bakanlığın talebi üzerine, imar planları yapılmış ve turizme
ayrılmış yerlerdeki taşınmaz mallardan:
(1)
Hazineye ait olan yerlerle ormanlar, ilgili kuruluşlarca Bakanlığa tahsis
edilir.
Bu tahsisler:
(a)
Hazine adına tescili yapılmamış Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerle
kapanan yollar ve yol fazlalarının resen tescili,
(b)
Ormanların, turizme ayrılması ve amenejman
planlarının tadili,
İşlemleri tamamlandıktan sonra yapılır ve
talep tarihinden başlayarak en geç 1 ay içinde tamamlanır.
(2)
Kamu kuruluşlarına alt olanlar, talep tarihinden başlayarak en geç 2 ay içinde
Hazine adına tapuya tescil ve Bakanlığa tahsis edilir. Devre ilişkin şartlar ve
bedel, ilgili kuruluşlar ile Hazine arasında 6830 sayılı istimlak Kanununun 30 ncu maddesine göre çözümlenir.
(3)
Diğer gerçek ve tüzel kişiler ile vakıflara ait olup, turizm işletmesi belgesine
sahip olmayanlar. Bakanlıkça kamulaştırılarak, Hazine adına tapuya tescil ve
tescil tarihinden başlayarak en geç 1 ay içinde Bakanlığa tahsis edilir.
Uyuşmazlıklarda dava ve takipler kamulaştırma kararına değil, bedeline ilişkin
olarak yürütülür ve sonuçlandırılır. Uyuşmazlıkların çözümlenmemiş olması,
arazinin turizm amaçlı kullanıma tahsisine engel sayılmaz.
...
C. Bu taşınmaz malların yatırımcılara tahsisi,
kiralanması ve bunlar üzerine irtifak hakkı tesisine ilişkin esaslar ile
süreler, bedeller, hakların sona ermesi ve diğer şartlar Bakanlık, Maliye
Bakanlığı ve Tarım ve Orman Bakanlığı tarafından 2490 sayılı Artırma ve
Eksiltme ve İhale Kanunu ile 6831 sayılı Orman Kanunu hükümlerine bağlı
olmaksızın müştereken tespit edilir.
D. Bakanlık, bu taşınmaz malları (C) fıkrası
uyarınca tespit edilmiş olan şartlarla Türk ve yabancı uyruklu, gerçek ve
tüzelkişilere kiralamaya, tahsis etmeye, bu taşınmaz mallar üzerinde müstakil
ve daimi haklar dahil irtifak hakkı tesisine ve
bunlardan altyapı için gerekli olanlar üzerinde, altyapıyı gerçekleştirecek
kamu kurumu lehine bedelsiz irtifak hakkı tesisine yetkilidir.
E. Turizm bölgelerinde ve turizm
merkezlerindeki taşınmaz malların iktisabı, 442 sayılı Köy Kanunu ile, 2644
sayılı Tapu Kanununda yer alan yabancı uyruklularla
ilgili tahditlerden Bakanlar Kurulu kararı ile istisna edilebilir.
F. Turizm bölgelerinde, turizm alan ve turizm
merkezleri dışında kalan ve imar planları ile turizme ayrılan yerlerdeki
taşınmaz mallara da, Bakanlığa bu bölgelerde yatırım
yapmak maksadıyla müracaat vaki olduğunda, Bakanlığın talebi üzerine bu madde
hükümleri uygulanır.
G. Kamu kuruluşlarına ait turizm, eğitim ve
dinlenme maksatlı tesisler, turizm bölgeleri ve turizm merkezleri içinde
kalsalar dahi, kurumlarına bağlı olarak faaliyetlerine devam ederler ve bu
madde hükümleri dışındadırlar.''
82. Yönetmelik’in kimi maddelerinin iptali ve yürütülmesinin
durdurulması istemiyle açılan davada, Yönetmelik'in dayanağını oluşturan 2634
sayılı Kanun’un 8. maddesinin (A) fıkrasının (1) numaralı bendi ile (b) alt
bendinin, (C) ve (D) fıkralarının Anayasa aykırı olduğu gerekçesiyle Danıştay
Altıncı Dairesi tarafından Anayasa Mahkemesine başvurulmuştur. Anayasa
Mahkemesinin 7/5/2007 tarihli ve E.2006/169, K.2007/55 sayılı kararı ile 2634
sayılı Kanun’un 8. maddesinin (A) fıkrasının (1) numaralı bendinde yer alan “ormanlar” sözcüğünün ve (1) numaralı
bendinin (b) alt bendinin Anayasa’ya aykırı olduğuna ve iptaline, (C) ve (D)
fıkralarının ormanlar yönünden
Anayasa’ya aykırı olduğuna ve iptaline karar verilmiştir. Karar sonrası 2634
sayılı Kanun’un 8. maddesinde yapılan düzenlemenin ilgili kısımları şu
şekildedir:
''A. Kültür ve turizm koruma ve gelişim
bölgelerinde ve turizm merkezlerinde Bakanlığın talebi üzerine, imar planları
yapılmış ve turizme ayrılmış yerlerdeki taşınmaz mallardan;
(1)
(Değişik: 7/5/2008-5761/2 md.) Hazineye ait olan
yerler Maliye Bakanlığınca, Bakanlığa tahsis edilir. Hazine adına tescili
yapılmamış Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerle, kapanan yollar ve
yol fazlalarının resen tescili, talep tarihinden başlayarak en geç bir ay
içinde tamamlanır. Hazine mülkiyetinde yeterli alanın bulunmadığı durumlarda,
6831 sayılı Orman Kanununa göre orman sayılan
yerlerden;
a) Sağlık turizmine yönelik fizik tedavi
tesisi veya rehabilitasyon merkezi tesislerini kapsayan konaklamalı tesisler
yapılabilmesi için iklimsel ve çevresel zorunluluk bulunan,
b) Termal turizmine yönelik jeotermal
kaynakları bulunan,
c) Kış turizmi kapsamında uygun yapı ve
tesislerin yapılabileceği yeterli pist uzunluğunu ve gerekli rakımı sağlayan,
d) Eko-turizm kapsamında yer alan yayla
turizmi, kırsal turizm ve benzeri turizm türlerine yönelik tesislerin yer
alabileceği çevresel ve sosyal anlamda imkan sağlayan,
e) Golf turizmine yönelik olarak uygun iklim
yapısı ve topografik özellikler dikkate alınarak
uluslararası standartlara uygun tesisler gerçekleştirilmesine imkan sağlayan,
f) Kıyıların coğrafi ve fiziksel yapısı
nedeniyle kumsallardan, doğal manzaradan, çevresel zenginlikten, biyolojik
çeşitlilikten yararlanma bakımından alt yapı ve üst yapı tesisi konusunda
kolaylık sağlayan,
g) Kruvaziyer ve yat
gibi deniz turizmine yönelik olarak kıyıdan başka bir yerde gerçekleştirilmesi
mümkün olmayan,
h) Uluslararası yarışmaların yapılabileceği
turizm amaçlı spor tesisleri yapılabilmesi için uygun iklim yapısı veya coğrafi
özellikler sağlayan,
yerler talep tarihinden başlayarak en geç bir ay içerisinde Çevre ve Orman
Bakanlığınca, Bakanlığa tahsis edilir.
Bu Kanuna göre tahsis edilecek orman sayılan
yerlerde;
a) Turizme tahsis edilecek alan, il
genelindeki toplam orman sayılan yerlerin binde 5’ini geçemez.
b) Yapılaşmaya esas inşaat hakkı, emsal (E)
0.30’u geçemez.
c) Turizm yatırımı için tahsis edilen orman
alanının üç katı kadar alanın ağaçlandırma bedeli ve ağaçlandırılan bu alanın
üç yıllık bakım bedeli, yatırımcı tarafından Orman Genel Müdürlüğü hesabına,
doğrudan belirtilen ağaçlandırma ve bakım işlerinde kullanılmak şartıyla gelir
olarak kaydedilir ve kaydedilen tutar karşılığı ödenek öngörülür. Belirtilen
bedelin yatırılmadığının tespiti halinde, yatırımcıya turizm yatırımı veya
işletmesi belgesi verilmez.
(2)
Kamu kuruluşlarına ait olanlar, talep tarihinden başlayarak en geç 2 ay içinde
Hazine adına tapuya tescil ve Bakanlığa tahsis edilir. Devre ilişkin şartlar ve
bedel, ilgili kuruluşlar ile Hazine arasında 6830 sayılı İstimlak Kanununun 30
uncu maddesine göre çözümlenir.
(3)
Diğer gerçek ve tüzelkişiler ile vakıflara ait olup turizm işletmesi belgesine
sahip olmayanlar, Bakanlıkça kamulaştırılarak, Hazine adına tapuya tescil ve
tescil tarihinden başlayarak en geç 1 ay içinde Bakanlığa tahsis edilir. (İptal
ikinci cümle: Anayasa Mahkemesi’nin 29/1/2014 tarihli ve E.: 2013/108, K.:
2014/15 sayılı Kararı ile.) (…) Uyuşmazlıkların çözümlenmemiş olması, arazinin
turizm amaçlı kullanıma tahsisine engel sayılmaz.
...
C. (Değişik: 7/5/2008-5761/2 md.) Bakanlığın tasarrufuna geçen taşınmazların
yatırımcılara tahsisi, kiralanması ve bunlar üzerinde irtifak hakkı tesisine
ilişkin esaslar ile süreler, bedeller, hakların sona ermesi ve diğer şartlar,
saydamlık, güvenilirlik, eşit muamele, kamu kaynaklarının etkin ve verimli
kullanımı ilkeleri doğrultusunda Bakanlık, Maliye Bakanlığı ve Çevre ve Orman
Bakanlığı tarafından 8/9/1983 tarihli ve 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu ile
31/8/1956 tarihli ve 6831 sayılı Orman Kanunu hükümlerine bağlı olmaksızın
müştereken tespit edilir.
D. (Değişik: 7/5/2008-5761/2 md.) Bakanlığın tasarrufuna geçen taşınmazları (C) fıkrası
uyarınca tespit edilmiş olan şartlarla Türk ve yabancı uyruklu gerçek ve tüzel
kişilere tahsis etmeye Bakanlık yetkilidir. Bu taşınmazlar üzerinde bağımsız ve
sürekli nitelikli üst hakları dahil olmak üzere irtifak hakkı tesisi ve
bunlardan alt yapı için gerekli olanlar üzerinde, alt yapıyı gerçekleştirecek
kamu kurumu lehine bedelsiz irtifak hakkı tesisi, Bakanlığın uygun görüşü
üzerine, Maliye Bakanlığınca belirlenen koşullarla ve bu Bakanlık tarafından
yapılır."
83. İlk tahsis tarihinde yürürlükte bulunan Yönetmelik'in ''Turizme ayrılan taşınmaz malların bakanlık
tasarrufuna alınması işlemleri'' kenar başlıklı 6. maddesi şöyledir:
"Turizm alan ve merkezlerinde imar
planları ile turizme ayrılan taşınmaz malların mülkiyet alt yapı v. b.
özelliklerini tespit eden bir rapor düzenlenerek Bakanlığın tasarrufuna
alınması işlemlerine başlanır. Bu uygulamada 5. madde uyarınca belirlenen
taşınmaz mallara öncelik verilir.
Kamuya ait taşınmaz mallardan Bakanlık
tasarrufuna alınması kararlaştırılanların, kanunun 8 nci maddesinin A bölümünde belirtilen şekil ve
süreler içinde, Bakanlığa tahsisleri sağlanır. Bu amaçla planlama,
kamulaştırma, parselasyon, tapuya tescil, devir, tahsis v.b.
işlemler Bakanlıkça ilgili mevzuata uygun olarak takip edilir ve
sonuçlandırılır."
84. Yönetmelik'in ''Başvuru
şekli" kenar başlıklı 10. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Turizm alan ve merkezleri içinde, imar
planları ile turizme ayrılmış yerlerde bulunan ve Bakanlık tasarrufuna alınmış
olan kamu arazilerinden yatırımcılara tahsisi uygun görülenlerin, yeri, imar
durumu, özellikleri, altyapı durumu ve krokileri, tahsis için son başvuru
tarihi de belirtilerek, Bakanlıkça yapılacak ilan ile müteşebbislere duyurulur.
Turizm alan ve merkezleri içinde, imar
planları ile turizme ayrılmış yerlerde bulunan kamu arazisi sadece bu
yönetmelik uyarınca Bakanlık aracılığı ile yatırımcı gerçek ve tüzel kişilere
ve kamu kuruluşlarına tahsis edilir.
Kamu arazisi talepleri yerli ve yabancı
müteşebbisler için ayrı olarak aşağıda belirlenen bilgi ve belgelerle birlikte
Bakanlığa yapılır.
I. Yerli Müteşebbisler:
a - Dilekçe,
b - Talep edilen arazinin yeri işlenmiş uygun ölçekli harita,
c - Kurulacak tesisin türü, sınıfı, kapasitesi ve yan üniteleri,
d - Tesisin yaklaşık maliyeti,
e - Tesisin yatırım zamanlama tablosu,
f - Yatırım için planlanan finansman kaynağı (öz kaynak miktarı ve kredi)
g - Müteşebbisin isim, ünvan ve faaliyet
alanları, (Ticaret sicili Gazetesi eklenir)
h - Kurulacak tesisin tür, sınıf ve kapasitesine göre tesbit
edilecek olan toplam yatırım maliyetinin % 5'i miktarında geçici teminat.
Yukarıda belirlenen bilgi ve belgelere ek
olarak,
Tüzel Kişi Müteşebbisler:
– Şirketin bahse değer sanayi ve ticari
ilişkileri,
– Şirketin varsa turizmle ilgili diğer
faaliyetleri,
– Şirketin son 3 yıllık onaylı bilanço ve kar - zarar cetvelleri,
konularında da bilgi ve belgeleri Bakanlığa vermekle yükümlüdürler.
..."
85. Yönetmelik'in
''Taleplerin değerlendirilmesi'' kenar başlıklı 11. maddesinin
ilgili kısmı şöyledir:
"Bakanlığa yapılan kamu arazisi tahsis
talepleri, 10 uncu maddede belirlenen tüm bilgilerin ve belgelerin tamam olarak
Bakanlığa teslim tarihinden itibaren en geç 2 ay içinde 14
üncü madde hükümleri de dikkate alınarak, Arazi Tahsis Komisyonunca
değerlendirilir. Komisyon kararları ve varsa farklı görüşler Bakanlık Makamının
Kararı ile sonuçlanır. Sonuçlanan karara göre, uygun görülen talep
sahiplerinden 1. sırayı alan müteşebbise ön izin verilir. Diğerlerinin geçici
teminatı derhal iade edilir.
..."
86.Yönetmelik'in ''Ön izin'' kenar
başlıklı 15. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
"...
Ön izinde tahsisin yürürlüğe girebilmesi için:
yerli müteşebbislerce, geçici teminatın, kesin ve süresiz teminata
dönüştürülmesi ve imzalı ve noterce tasdik edilmiş ön izin mukavelesinin,
...
Bakanlığa teslimi şarttır.
Ön izin mukavelesi ve teminatı, ön izinin
verileceğine dair Bakanlıkça müteşebbise yapılacak taahhütlü bildirinin alınış
tarihini takip eden bir ay içinde Bakanlığa verilir. Bu süre içinde, bu
yükümlülüğün yerine getirilmemesi halinde ön izin talebi geçersiz sayılır ve
geçici teminat Hazineye irad kaydedilir.
Bu durumda boşalacak olan kamu arazisi için,
aynı araziye talip olan ve Arazi Tahsis Komisyonunca yapılmış olan
değerlendirmede talebi uygun görülenler içinde değerlendirmede bir alt sırayı
almış olan müteşebbise ön izin verilebileceği gibi, 10 uncu maddenin 1 inci
fıkra hükmü de uygulanabilir.
Ön izin, teminat ve mukavelenin Bakanlığa
teslimi tarihinde başlar ve yerli müteşebbislerce, başvuru sırasında Bakanlığa
verilen geçici teminatlar iade edilir.
Ön izin süresi içinde müteşebbis:
a - Yabancı müteşebbisler 6224 sayılı Yabancı Sermayeyi Teşvik Kanunu ve
Türk Ticaret Kanunu, yerli müteşebbisler Bakanlıkça gerekli görüldüğü hallerde
Türk Ticaret Kanunu hükümlerine göre, bir turizm şirketi kurarlar.
b - 1 - 1/1000 ölçekli imar uygulama planı olmayan yerlerde yatırım
alanının harita ve imar uygulama planını hazırlar ve onaylatır,
c - Arazi üzerinde çalışma yaparak gereken ölçekteki yerleşme planlarını
(yapılar, yollar, giriş, otopark, yan üniteler v.s.) hazırlayarak
Bakanlığa verir,
d - Yerleşme planlarının Bakanlıkça onaylanmasını takiben Turizm Yatırım
ve İşletmeleri Nitelikleri Yönetmeliği Hükümlerine göre projelerini
hazırlayarak Bakanlığa verir,
e - Bu projelerin Bakanlıkça onaylanmasını takiben "Turizm Yatırım
Belgesi" ni alır.
f - Bu faaliyetleri Bakanlıkça onaylayan proje termin
programına uygun olarak aylık raporlar halinde Bakanlığa bildirir."
87. Yönetmelik'in ''Kesin
tahsis'' kenar başlıklı 16. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
"Ön izinle verilen süre içinde
yükümlülüklerini yerine getirerek Turizm Yatırımı Belgesi almış müteşebbise,
arazi Tahsis Komisyonunca kesin tahsis yapılır.
Kesin tahsis kararlarının kendilerine
taahhütlü olarak tebliği tarihini takiben 1 ay içinde:
Yerli müteşebbisler, toplam yatırım
maliyetinin % 10'na tekabül eden miktardaki, kesin
tahsis dönemine ait olmak üzere, kesin ve süresiz bir teminat mektubunu
Bakanlığa teslim eder ve tahsis koşullarını da belirleyen kira veya irtifak
hakkı şeklindeki tahsis sözleşmesini Bakanlıkla karşılıklı olarak imzalar.
İmzayı müteakip ön izin teminatı kendisine iade edilir.
...
Toplam yatırımlarının % 15'ini
tamamlayan yerli yatırımcıların kesin tahsise ilişkin, yabancı yatırımcıların
ise ön izin mukavelesi sırasında alınan teminatları iade edilir.
Bu yükümlülüklerini yerine getirmeyen tüm
müteşebbislerin, kesin tahsisleri iptal edilir ve teminatları Hazineye irad kaydedilir.
Bu durumda, boşalacak olan kamu arazisinin
yeni yatırımcılara tahsisi için, 10 uncu maddenin birinci fıkrası hükmü
uygulanır. Ancak, arazi üzerinde bir yapılaşma mevcutsa, yapılacak tesbit neticesi devamı uygun görülen projelerin, yapılaşma
değer tesbiti ve gereği Bakanlıkça yapılır.
Yatırımcı, kesin tahsis tarihini takiben
alacağı inşaat ruhsatı ile Bakanlıkça mutabakata varılarak onaylanmış yatırım
zamanlama tablosu çerçevesinde inşaatını tamamlar. "
88. Yönetmelik'in ''İrtifak
hakkı yolu ile tahsis'' kenar başlıklı 21. maddesi şöyledir:
"İmar planlarında turizme ayrılan
taşınmaz mallar, müteşebbise irtifak hakkı tesisi yolu ile tahsis edilebilir.
Taşınmaz malların irtifak hakkı yoluyla
tahsislerinde, süreler, bedeller diğer koşullar, 18. 19. ve 20. maddelerde
belirlenen esaslara göre tayin ve tespit edilir."
89. Yönetmelik'in ''Sözleşmelerin
feshi'' kenar başlıklı 22. maddesi şöyledir:
"Bakanlıkla yapmış oldukları sözleşme
hükümlerine uymayan yatırımcıların, sözleşmeleri Bakanlıkça fesh
edilir. Bu durumda, yatırımcıların o ana kadar yatırımlarıyla ilgili tüm
hakları sona erer ve yapılan tesisler arsanın cüzü olarak hazineye intikal
eder. Bakanlık, arazisinin eski hale dönüştürülmesini isteyebilir.
Yatırımcı, bu işlem ve intikale ilişkin olarak
Bakanlıktan herhangi bir tazminat ve bedel talebinde bulunamaz."
90. Yönetmelik'in ''Tahsisin
sona ermesi'' kenar başlıklı 23. maddesi şöyledir:
"Tahsisin son bulması ile yatırımcı ve
işletmecilerin tüm hakları sona erer. Bakanlık amaca uygun kullanımın devamı
şartıyla tahsis sözleşmesinin süresini uzatabilir. Aksi halde tesisler herhangi
bir bedel ödenmeden Hazineye intikal eder.
Tahsisi sona eren taşınmaz mallar ile
Mülkiyeti Hazineye intikal eden tesisler, günün koşullarına göre tespit
edilecek yeni şartlarla yatırımcı ve/veya işletmecilere Bakanlıkça tahsis
edilebilir."
91. Yönetmelik'in ''Şerh ve
tescillerin terkini'' kenar başlıklı 27. maddesi şöyledir:
"Tahsisin sonra ermesi halinde tapu
sicilleri üzerine konulmuş şerh ve tesciller Bakanlığın talebi üzerine terkin
edilir."
92. 4916 sayılı Kanun'un geçici 2. maddesi şöyledir:
"Kanunları uyarınca turizm yatırımı
yapılmak amacıyla adlarına kamu arazisi tahsis edilen ve bu maddenin yürürlüğe
girdiği tarihten önce, ilgili bakanlıkların iznine tâbi işlemleri izinsiz
olarak gerçekleştiren veya sözleşmelerine aykırı davranan yatırımcılar ve
işletmeciler hakkında açılan davalardan; cari yıl proje maliyet bedelinin % 3’ü
ile dava masraflarını defaten ödemeleri, sözleşmeden doğan mali
yükümlülüklerini yerine getirmeleri ve ilgili bakanlıklar ile yeniden sözleşme
yapmaları kaydıyla vazgeçilir, bu şartların yerine getirilmesi kaydıyla, dava
açılması gerekenler için ise dava açılmaz ve tahsisleri devam eder.
Bu maddenin uygulanmasına ilişkin usul ve
esaslar, Çevre ve Orman Bakanlığı ile Kültür ve Turizm Bakanlığının görüşü
alınmak kaydıyla Maliye Bakanlığınca belirlenir."
93.2577 sayılı Kanun'un ''Dava
açma süresi'' kenar başlıklı 7. maddesi şöyledir:
''1. Dava açma süresi, özel kanunlarında ayrı
süre gösterilmeyen hallerde Danıştayda ve idare
mahkemelerinde altmış ve vergi mahkemelerinde otuz gündür.
2. Bu süreler;
a) İdari uyuşmazlıklarda; yazılı bildirimin
yapıldığı,
b) Vergi, resim ve harçlar ile benzeri mali
yükümler ve bunların zam ve cezalarından do-ğan
uyuşmazlıklarda: Tahakkuku tahsile bağlı olan vergilerde tahsilatın; tebliğ
yapılan hallerde veya tebliğ yerine geçen işlemlerde tebliğin; tevkif yoluyla
alınan vergilerde istihkak sahiplerine ödemenin; tescile bağlı vergilerde
tescilin yapıldığı ve idarenin dava açması gereken konularda ise ilgili merci
veya komisyon kararının idareye geldiği;
Tarihi izleyen günden başlar.
3. Adresleri belli olmayanlara özel
kanunlarındaki hükümlere göre ilan yoluyla bildirim yapılan hallerde, özel
kanununda aksine bir hüküm bulunmadıkça süre, son ilan tarihini izleyen günden
itibaren onbeş gün sonra işlemeye başlar.
4. İlanı gereken düzenleyici işlemlerde dava
süresi, ilan tarihini izleyen günden itibaren başlar. Ancak bu işlemlerin
uygulanması üzerine ilgililer, düzenleyici işlem veya uygulanan işlem yahut her
ikisi aleyhine birden dava açabilirler. Düzenleyici işlemin iptal edilmemiş
olması bu düzenlemeye dayalı işlemin iptaline engel olmaz.''
94. 2577 sayılı Kanun'un ''İdari
makamların sükutu'' kenar başlıklı 10. maddesi şöyledir:
''1. İlgililer, haklarında idari davaya konu
olabilecek bir işlem veya eylemin yapılması için idari makamlara
başvurabilirler.
2. (Değişik: 10/6/1994-4001/5 md.) Altmış gün içinde bir cevap verilmezse istek
redde-dilmiş sayılır. İlgililer altmış günün bittiği tarihten itibaren dava
açma süresi içinde, konusuna göre Danıştaya, idare ve
vergi mahkemelerine dava açabilirler. Altmış günlük süre içinde idarece verilen
cevap kesin değilse ilgili bu cevabı,isteminin
reddi sayarak dava açabileceği gibi, kesin cevabı da bekleyebilir. Bu takdirde
dava açma süresi işlemez. Ancak, bekleme süresi başvuru tarihinden itibaren
altı ayı geçemez. Dava açılmaması veya davanın süreden reddi hallerinde, altmış
günlük sürenin bitmesinden sonra yetkili idari makamlarca cevap verilirse,
cevabın tebli-ğinden itibaren altmış gün içinde dava
açabilirler.
3. (Mülga: 10/6/1994-4001/5 md.)''
95. 2577 sayılı Kanun'un ''Hukuk
Usulü Muhakemeleri Kanunu ile Vergi Usul Kanununun uygulanacağı haller''
kenar başlıklı 31. maddesi şöyledir:
''1. Bu Kanunda hüküm bulunmayan hususlarda; hakimin davaya bakmaktan memnuiyeti ve reddi, ehliyet,
üçüncü şahısların davaya katılması, davanın ihbarı, tarafların vekil-leri, feragat ve kabul, teminat, mukabil dava, bilirkişi,
keşif, delillerin tespiti, yargılama giderleri, adli yardım hallerinde ve
duruşma sırasında tarafların mahkemenin sukünunu ve
inzibatını bozacak hareketlerine karşı yapılacak işlemler ile elektronik
işlemlerde Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu hükümleri uygunlanır.
(Ek cümle: 5/4/1990-3622/11 md.;
Değişik:10/6/1994-4001/14 md.) Ancak, davanın ihbarı
(…)(2) Danıştay, mahkeme veya hakim tarafından re'sen yapılır. (Ek cümle: 3/11/2016-6754/22 md.) Bilirkişiler, bilirkişilik bölge kurulları tarafından
hazırlanan listelerden seçilir ve bilirkişiler hakkında Bilirkişilik Kanunu ve
12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun ilgili hükümleri
uygulanır.
2. Bu Kanun ve yukarıdaki fıkra uyarınca Hukuk
Usulü Muhakemeleri Kanununa atıfta bulunulan haller saklı kalmak üzere, vergi
uyuşmazlıklarının çözümünde Vergi Usul Kanununun ilgili hükümleri uygulanır.''
96. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri
Kanunu'nun ''Davadan feragat''
kenar başlıklı 307. maddesi şöyledir:
"Feragat, davacının, talep sonucundan
kısmen veya tamamen vazgeçmesidir."
97. 6100 sayılı Kanun'un ''Feragat
ve kabulün sonuçları'' kenar başlıklı 311. maddesi şöyledir:
"(1) Feragat ve kabul, kesin hüküm gibi
hukuki sonuç doğurur. İrade bozukluğu hâllerinde, feragat ve kabulün iptali
istenebilir."
98.6100 sayılı Kanun'un ''Kesin
hüküm'' kenar başlıklı 303. maddesi şöyledir:
"(1) Bir davaya ait şeklî anlamda
kesinleşmiş olan hükmün, diğer bir davada maddi anlamda kesin hüküm
oluşturabilmesi için, her iki davanın taraflarının, dava sebeplerinin ve ilk
davanın hüküm fıkrası ile ikinci davaya ait talep sonucunun aynı olması gerekir.
(2) Bir
hüküm, davada veya karşılık davada ileri sürülen taleplerden, sadece hükme
bağlanmış olanlar hakkında kesin hüküm teşkil eder.
(3)
Kesin hüküm, tarafların küllî halefleri hakkında da geçerlidir.
(4) Bir
dava dolayısıyla ortaya çıkan kesin hüküm, o hükmün kesinleşmesinden sonra dava
konusu şeyin mülkiyetini tarafların birisinden devralan yahut dava konusu şey
üzerinde sınırlı bir ayni hak veya fer’î zilyetlik
kazanan kişiler hakkında da geçerlidir. Ancak, Türk Medenî Kanununun iyiniyetle mal edinmeye ait hükümleri saklıdır.
(5)
Müteselsil borçlulardan biri veya birkaçı ile alacaklı arasında yahut
müteselsil alacaklılardan biri veya birkaçı ile borçlu arasında oluşan kesin
hüküm, diğerleri hakkında geçerli değildir."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
99. Mahkemenin 12/9/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucu Eti Tur.
Yat. Tic. ve San. A.Ş.nin İhlal İddiaları Yönünden
1. Başvurucunun İddiaları
100. Başvurucu, 4916 sayılı Kanun kapsamında yapılan kesin
tahsisin ihyasına ilişkin yargılamadan feragat edilmiş olmasının 2634 sayılı
Kanun'a göre başvuru ve değerlendirme yapılmasına engel olmayacağını
belirtmiştir. Başvurucu ayrıca, Danıştay Ondördüncü
Dairesinin temyiz üzerine vermiş olduğu kararda İdarenin gerekçesinin üstün
tutulma ve İdare Mahkemesi gerekçesinin kabul edilmeme nedenlerinin
açıklanmadığını iddia etmiştir. Başvurucu 4/7/1988 tarihinde tapuya tescil
edilen üst hakkının Maliye Bakanlığının yazısına istinaden usulsüz olarak
24/6/1994 tarihinde tapudan terkin edildiğini, 12/6/2014 tarihli dilekçesine
istinaden Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü Başmüfettişliğince yapılan inceleme
sonunda yeniden 13/8/2014 tarihinde tapuya tescilinin sağlandığını ifade
etmiştir. Usulsüz terkin nedeniyle 1994-2014 yılları arasında haklarının ihlal
edildiğini belirten başvurucu, kesin tahsis belgesinin ihya edilmesi ve turizm
yatırım belgesinin işlerlik kazanması doğrultusunda yaptığı başvurunun da
haksız olarak reddedildiğinden yakınmıştır. Sonuç olarak başvurucu bu
gerekçelerle adil yargılanma ve mülkiyet haklarının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
2. Değerlendirme
101. Anayasa'nın "Mülkiyet
hakkı" kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:
"Herkes, mülkiyet ve miras haklarına
sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla
sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına
aykırı olamaz."
102. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).Başvurucunun şikâyetlerinin özü, kendisine
yapılan tahsis işlemi sonrasında üzerinde üst hakkı tesis edilen taşınmazdaki
tahsisin iptal edilmesi, tekrar ihya edilmemesi ve üst hakkının haksız olarak
kaldırılmasına ilişkin olduğundan başvurucunun belirtilen şikâyetlerinin
mülkiyet hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
a. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
103. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir nedeni de bulunmadığı anlaşılan
mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna
karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Mülkün Varlığı
104. Anayasa'nın 35. maddesiyle güvenceye bağlanan mülkiyet
hakkı, ekonomik değer ifade eden ve parayla değerlendirilebilen her türlü mal
varlığı hakkını kapsamaktadır (AYM, E.2015/39, K.2015/62, 1/7/2015, § 20).
Somut olayda İdare tarafından Maliye Hazinesi adına kayıtlı 623 parsel sayılı
71.270 m² yüz ölçümlü orman vasıflı ve "turizm
alanı" niteliğindeki taşınmaz otel projesi gerçekleştirmek
üzere başvurucuya 49 yıllığına tahsis edilmiş ve taşınmaz üzerinde üst hakkı
kurulmuş olduğundan yapılan kesin tahsisin ve üst hakkının mülk teşkil ettiği
hususunda kuşku bulunmamaktadır.
ii. Müdahalenin Varlığı ve
Türü
105. Anayasa’nın 35. maddesinde bir temel hak olarak güvence
altına alınmış olan mülkiyet hakkı kişiye -başkasının hakkına zarar vermemek ve
yasaların koyduğu sınırlamalara uymak koşuluyla- sahibi olduğu şeyi dilediği
gibi kullanma, üzerinde tasarruf etme ve ürünlerinden yararlanma imkânı verir (Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No:
2013/817, 19/12/2013, § 32). Dolayısıyla malikin mülkünü kullanma, mülkün
semerelerinden yararlanma ve mülkü üzerinde tasarruf etme yetkilerinden
herhangi birinin sınırlanması mülkiyet hakkına müdahale teşkil eder (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, B. No:
2014/1546, 2/2/2017, § 53).
106. Anayasa’nın 35. maddesi ile mülkiyet hakkına temas eden
diğer hükümleri birlikte değerlendirildiğinde Anayasa'nın mülkiyet hakkına
müdahaleyle ilgili üç kural ihtiva ettiği görülmektedir. Buna göre Anayasa'nın
35. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin mülkiyet hakkına sahip olduğu
belirtilmek suretiyle mülkten barışçıl
yararlanma hakkına yer verilmiş; ikinci fıkrasında da mülkten
barışçıl yararlanma hakkına müdahalenin çerçevesi belirlenmiştir. Maddenin
ikinci fıkrasında, genel olarak mülkiyet hakkının hangi koşullarda
sınırlanabileceği belirlenerek aynı zamanda mülkten
yoksun bırakmanın şartlarının genel çerçevesi de çizilmiştir.
Maddenin son fıkrasında ise mülkiyet hakkının kullanımının toplum yararına
aykırı olamayacağı kurala bağlanmak suretiyle devletin mülkiyetin kullanımını
kontrol etmesine ve düzenlemesine imkân sağlanmıştır. Anayasa'nın diğer bazı
maddelerinde de devlet tarafından mülkiyetin kontrolüne imkân tanıyan özel
hükümlere yer verilmiştir. Ayrıca belirtmek gerekir ki mülkten yoksun bırakma
ve mülkiyetin düzenlenmesi, mülkiyet hakkına müdahalenin özel biçimleridir (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, §§ 55-58).
107. Somut olayda başvurucunun tahsisinin iptal edilerek tekrar
ihya edilmemesi ve üst hakkının kaldırılmasının mülkiyet hakkına müdahale
teşkil ettiği açıktır. Müdahalenin turizm alanı tahsislerinin kontrolü ve
düzenlenmesi yönündeki amacı gözetildiğinde başvurucunun şikâyetinin mülkiyetin
kamu yararına kontrolü veya düzenlenmesine ilişkin kural çerçevesinde
incelenmesi uygun görülmüştür.
iii. Müdahalenin İhlal
Oluşturup Oluşturmadığı
108. Anayasa'nın 13. maddesi şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
109. Anayasa’nın 35. maddesinde mülkiyet hakkı sınırsız bir hak
olarak düzenlenmemiş, bu hakkın kamu yararı amacıyla ve kanunla
sınırlandırılabileceği öngörülmüştür. Mülkiyet hakkına müdahalede bulunulurken
temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin genel ilkeleri
düzenleyen Anayasa'nın 13. maddesinin de gözönünde
bulundurulması gerekmektedir. Dolayısıyla mülkiyet hakkına yönelik müdahalenin
Anayasa'ya uygun olabilmesi için müdahalenin kanuna dayanması, kamu yararı
amacı taşıması ve ölçülülük ilkesi gözetilerek yapılması gerekmektedir(Recep Tarhan ve Afife Tarhan, § 62).
(1) Kanunilik
110. Mülkiyet hakkına yönelik müdahalelerde ilk incelenmesi
gereken ölçüt kanuna dayalı olma ölçütüdür. Bu ölçütün sağlanmadığı tespit
edildiğinde diğer ölçütler bakımından inceleme yapılmaksızın mülkiyet hakkının
ihlal edildiği sonucuna varılacaktır. Müdahalenin kanuna dayalı olması,
müdahaleye ilişkin yeterince ulaşılabilir, belirli ve öngörülebilir kanun
hükümlerinin bulunmasını gerektirmektedir (Türkiye
İş Bankası A.Ş. [GK], B. No: 2014/6192, 12/11/2014, § 44; Ford Motor Company,
B. No: 2014/13518, 26/10/2017, § 49; Necmiye
Çiftçi ve diğerleri, B. No: 2013/1301, 30/12/2014, § 55).
111. Somut olayda başvurucuya tahsis edilen taşınmaz üzerindeki
tahsisin 2634 sayılı Kanun ve bu Kanun'a dayanılarak çıkarılan Yönetmelik
hükümleri ile 4916 sayılı Kanun hükmü dikkate alınarak iptal edildiği ve
tahsisin ihyası talebinin reddedildiği anlaşılmaktadır. Bu Kanun ve Yönetmelik
hükümlerinin belirli, öngörülebilir ve ulaşılabilir olduğunda bir tereddüt
bulunmadığından müdahalenin kanuni bir dayanağı mevcuttur.
(2) Meşru
Amaç
112. Anayasa'nın 13. ve 35. maddeleri uyarınca mülkiyet hakkı
ancak kamu yararı amacıyla sınırlandırılabilmektedir. Kamu yararı kavramı,
mülkiyet hakkının kamu yararının gerektirdiği durumlarda sınırlandırılmasına
imkân verdiğinden, bir sınırlandırma amacı olmasının yanı sıra mülkiyet
hakkının kamu yararı amacı dışında sınırlanamayacağını öngörerek ve bu anlamda
bir sınırlama sınırı oluşturarak mülkiyet hakkını etkin bir şekilde
korumaktadır. Kamu yararı kavramı, devlet organlarının takdir yetkisini de
beraberinde getiren bir kavram olup objektif bir tanıma elverişli olmayan bu
ölçütün her somut olay temelinde ayrıca değerlendirilmesi gerekir (Nusrat Külah,B.
No: 2013/6151, 21/4/2016, §§ 53, 56; Yunis Ağlar, B. No: 2013/1239, 20/3/2014, §§ 28, 29).
113. Somut olayda ülke ekonomisi açısından büyük bir önem
taşıyan turizm alanlarında tahsislerin yapılması, kontrolü ve gerekli şartların
gerçekleşmemesi hâlinde iptalinin kamu yararına dayalı meşru bir amacının
olduğu açıktır.
(3) Ölçülülük
(a) Genel
İlkeler
114. Son olarak kamu makamlarınca başvurucunun mülkiyet hakkına
yapılan müdahaleyle gerçekleştirilmek istenen amaç ile bu amacı gerçekleştirmek
için kullanılan araçlar arasında makul bir ölçülülük ilişkisinin olup olmadığı
değerlendirilmelidir.
115. Ölçülülük ilkesi elverişlilik,
gereklilik ve orantılılık olmak üzere üç alt ilkeden
oluşmaktadır. Elverişlilik
öngörülen müdahalenin ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli
olmasını, gereklilik ulaşılmak
istenen amaç bakımından müdahalenin zorunlu olmasını yani aynı amaca daha hafif
bir müdahale ile ulaşılmasının mümkün olmamasını, orantılılık ise bireyin hakkına yapılan müdahale ile
ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini
ifade etmektedir (AYM, E.2011/111, K.2012/56, 11/4/2012; E.2014/176, K.2015/53,
27/5/2015; E.2016/13, K.2016/127, 22/6/2016, § 18; Mehmet Akdoğan ve diğerleri, § 38).
116. Orantılılık ilkesi gereği kişilerin mülkiyet hakkının
sınırlandırılması hâlinde elde edilmek istenen kamu yararı ile bireyin hakları
arasında adil bir dengenin kurulması gerekmektedir. Bu adil denge, başvurucunun
şahsi olarak aşırı bir yüke katlandığının tespit edilmesi durumunda bozulmuş
olacaktır. Müdahalenin orantılılığı değerlendirilirken bir taraftan ulaşılmak
istenen meşru amacın önemi, diğer taraftan da müdahalenin niteliği ile
başvurucunun ve kamu otoritelerinin davranışları gözönünde
bulundurularak başvurucuya yüklenen külfet dikkate alınacaktır (Arif Güven, B. No: 2014/13966, 15/2/2017,
§§ 58, 60; Osman Ukav,
B. No: 2014/12501, 6/7/2017, § 71).
117. Mülkiyet hakkına yapılan bir müdahalenin Anayasa'nın 13. ve
35. maddelerine göre ölçülü olabilmesi için her şeyden önce bu tedbirin
öngörülen kamu yararı amacını gerçekleştirmeye elverişli olması zorunludur.
Diğer taraftan müdahalede bulunulurken ilgili kamu yararı amacını
gerçekleştirmeye en uygun aracın seçilmesi gerekmektedir. Bu alanda hangi
araçların tercih edileceği ise öncelikli olarak daha isabetli karar verebilecek
konumda olan ilgili kamu makamlarının yetkisindedir. Bu nedenle hangi aracın
tercih edileceğinin belirlenmesi hususunda idarelerin belli ölçüde takdir
yetkisi bulunmaktadır. Ne var ki seçilen aracın gerekliliğine ilişkin olarak
idarelerin sahip olduğu takdir yetkisi sınırsız değildir. Tercih edilen aracın
müdahaleyi ulaşılmak istenen amaca nazaran bariz bir biçimde ağırlaştırması
durumunda Anayasa Mahkemesince müdahalenin gerekli olmadığı sonucuna ulaşılması
mümkündür. Ancak Anayasa Mahkemesinin bu kapsamda yapacağı denetim, seçilen aracın
isabet derecesine yönelik olmayıp hak ve özgürlükler üzerinde oluşturduğu
müdahalenin ağırlığına dönüktür (bazı değişikliklerle birlikte bkz. Hamdi Akın İpek, B. No: 2015/17763,
24/5/2018, § 108; Hanife Ensaroğlu,
B. No: 2014/14195, 20/9/2017, § 67).
118. İdarenin ölçülülük bağlamında iyi yönetim ilkesine uygun hareket etme yükümlülüğü
bulunmaktadır. İyi yönetim
ilkesi, kamu yararı kapsamında bir konu söz konusu olduğunda kamu
otoritelerinin uygun zamanda, uygun yöntemle ve her şeyden önce tutarlı olarak
hareket etmelerini gerektirir (Kenan
Yıldırım ve Turan Yıldırım, B. No: 2013/711, 3/4/2014, § 68). Bu
bağlamda idarelerin kendi hatalarının sonuçlarını gidermeleri ve bireylere
yüklememeleri gerekir (Reis Otomotiv Ticaret
ve Sanayi A.Ş. [GK], B. No: 2015/6728, 1/2/2018, § 100).
119. Anayasa'nın 35. maddesi usule ilişkin açık bir güvenceden
söz etmemektedir. Bununla birlikte mülkiyet hakkının gerçek anlamda
korunabilmesi bakımından bu madde, Anayasa Mahkemesinin çeşitli kararlarında da
ifade edildiği üzere mülk sahibine müdahalenin kanun dışı veya keyfî ya da
makul olmayan şekilde uygulandığına ilişkin savunma ve itirazlarını sorumlu
makamlar önünde etkin bir biçimde ortaya koyabilme olanağının tanınması
güvencesini kapsamaktadır. Bu değerlendirme ise uygulanan sürecin bütününe
bakılarak yapılmalıdır (Züliye Öztürk, B. No: 2014/1734, 14/9/2017, §
36; Bekir Yazıcı [GK], B. No:
2013/3044, 17/12/2015, § 71).
120. Mülkiyet hakkının usule ilişkin güvenceleri hem kişiler
arasındaki mülkiyet uyuşmazlıklarında hem de taraflardan birinin kamu gücü
olduğu durumlarda geçerlidir. Bu bağlamda mülkiyet hakkının korunmasının söz
konusu olduğu durumlarda usule ilişkin güvencelerin somut olayda sağlandığından
söz edilebilmesi için derece mahkemelerinin kararlarında konu ile ilgili ve
yeterli gerekçe bulunmalıdır. Ayrıca belirtmek gerekir ki bu zorunluluk
tarafların bütün iddialarına cevap verilmesi anlamına gelmemekle birlikte
mülkiyet hakkını ilgilendiren davanın sonucuna etkili esasa ilişkin temel iddia
ve itirazların yargılama makamlarınca özenli bir şekilde değerlendirilerek
karşılanması gerekmektedir (Kamil Darbaz ve Gmo Yapı Grup End. San. Tic. Ltd.
Şti., B. No: 2015/12563, 24/5/2018, § 53).
(b) İlkelerin
Olaya Uygulanması
121. Somut olayda tahsisin iptal edilmesi ve ihyası talebinin
reddedilmesi suretiyle yapılan müdahalenin taşınmaz üzerinde bir an evvel
turizm tesisi kurulması yönündeki amacı gerçekleştirmek için elverişli bir araç olduğunda tereddüt
bulunmamaktadır.
122. Müdahalenin gerekliliği
bakımından ise öncelikle yukarıda da değinildiği üzere kamuya ait taşınmazların
ne şekilde kullanılacağına ilişkin kamu makamlarının geniş bir takdir
yetkisinin olduğunu belirtmek gerekir. Bunun yanında turizm tesisi için yapılan
tahsisin, tesisin uzun süredir bitirilememesi sebebiyle iptal edilmesine ve
ihyası talebinin reddedilmesine ilişkin gerekçeler ve kamu makamlarının bu
alandaki takdir yetkileri dikkate alındığında somut olayın koşulları altında
müdahalenin gerekliliği hususunda
yapılan değerlendirmenin aksi bir sonuca ulaşmayı gerektirecek bir neden de
bulunmamaktadır.
123. Somut olaydaki müdahalenin ölçülülüğünün değerlendirilmesi
bakımından asıl önem taşıyan ölçüt orantılılıktır.
Öngörülen tedbirin maliki olağan dışı ve aşırı bir yük altına sokması durumunda
müdahalenin orantılı ve dolayısıyla ölçülü olduğundan söz edilemez. Bu
itibarla, uygulanan tedbirle başvuruculara aşırı ve orantısız bir yük yüklenip
yüklenmediğinin tespiti gerekmektedir (benzer yöndeki değerlendirmeler için
bkz. Alişen Bağcaçi, B. No:
2015/18986, 25/12/2018, § 55).
124. Uyuşmazlık konusu somut olayda, taşınmaz üzerinde otel
projesi yapılması için 1988 yılında başvurucu lehine üst hakkı tesis edilmiş ve
taşınmaz 49 yıllığına başvurucuya tahsis edilmiştir. Projenin süresinde
gerçekleştirilemediği ve yükümlülüklerin yerine getirilmediği gerekçesiyle
İdare tarafından tahsis işleminin iptali yönünde verilen kararlara karşı
başvurucu tarafından birçok defa yargı yoluna başvurulmuştur. Başvurucunun
tahsisin sonlandırılması işleminin iptali talebiyle açtığı davadan 2014 yılında
feragat etmesi neticesinde mahkemece feragat beyanı doğrultusunda konusuz kalan
davanın esası hakkında karar verilmesine yer olmadığına dair hüküm kurulmuştur.
Bu karar kanun yoluna başvurulmaksızın kesinleşmiştir. Dolayısıyla başvurucunun
kanun yoluna başvurmadığı ve bireysel başvuru konusu yapmadığı Antalya 2. İdare
Mahkemesinin 12/3/2015 tarihli kararı kapsamındaki tahsisin iptaline yönelik iş
ve işlemler yönünden inceleme ve değerlendirme yapılabileceğini söylemek mümkün
değildir.
125. Başvurucu tahsisin sonlandırılması işleminin iptali
talebiyle açtığı davadan feragat etmesinden sonra yeniden, tahsise ilişkin
işlemlere devam edilmesi talebinde bulunmuştur. Talebi İdare tarafından yerinde
görülmeyen başvurucu yeniden tahsis talebinin reddi işleminin iptali istemiyle
dava açmıştır. Mahkeme, feragatin kesin hüküm gibi hukuki sonuç doğurması
nedeniyle iptal edilen tahsisin başvurucu şirket adına devamının mümkün
olmadığı gerekçesiyle davayı reddetmiştir.
126. Söz konusu süreçte başvurucunun tahsis işlemlerinin
devamını sağlamaya yönelik davadan feragat ettiği görülmektedir. Başvurucunun
feragat talebini İdarenin yeniden tahsis işlemi tesis edeceğine dair
yönlendirmesi kapsamında yaptığına ilişkin bilgi ve belge de sunulmadığı
anlaşılmaktadır. Davadan feragat ve feragate bağlanan hukuki sonuçların
değerlendirilmesi derece mahkemelerinin takdir yetkisindedir. Derece mahkemesi
başvurucu tarafından davadan feragat edildikten sonra tahsis işleminin devamına
yönelik talebinin reddine ilişkin işlemin iptali istemiyle açılan davada,
feragatin kesin hüküm gibi hukuki sonuç doğurması nedeniyle iptal edilen
tahsisin başvurucu şirket adına devamının mümkün olmadığı değerlendirmesini
yapmıştır. Derece mahkemesinin bu yorumunun başvurucuya öngörülemez ve ağır bir
külfet yüklediğinden bahsedilemez. Dolayısıyla başvurucu davadan feragat etmesi
sonrasında tahsisin devamına yönelik yeni talebinin İdare tarafından
reddedebileceğini öngörebilecek durumdadır.
127. Başvurucu ayrıca temyiz üzerine Danıştay Ondördüncü Dairesinin vermiş olduğu kararda İdarenin gerekçesinin
üstün tutulma ve İdare Mahkemesi gerekçesinin kabul edilmeme nedenlerinin
açıklanmadığını iddia etmektedir. Başvurucunun iddiaları mülkiyet hakkının
usule ilişkin güvenceleri kapsamında değerlendirilmiştir. Somut olayda Danıştay
Ondördüncü Dairesi davanın reddi gerekçesini
başvurucunun tahsisin devamına ilişkin işlemin iptali nedeniyle açılan önceki
davadan feragat etmesine dayandırmıştır. Anılan gerekçenin davanın reddi
açısından ilgili ve yeterli olduğu görüldüğünden mülkiyet hakkının usule ilişkin
güvencelerinin ihlal edildiğinden de söz edilemez.
128. Başvurucu son olarak 4/7/1988 tarihinde tapuya tescil
edilen üst hakkının Maliye Bakanlığının yazısına istinaden usulsüz olarak
24/6/1994 tarihinde tapudan terkin edildiğini ve dilekçesi üzerine Tapu ve
Kadastro Genel Müdürlüğü Başmüfettişliğince yapılan inceleme sonunda yeniden
tapuya tescilinin sağlandığını ifade etmiştir. Başvurucu usulsüz terkin
nedeniyle 1994-2014 yılları arasında haklarının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
129.Somut olayda başvurucu lehine 1988 yılında tapuya tescil
edilen üst hakkının Maliye Bakanlığının yazısına istinaden 1994 yılında tapudan
terkin edildiği ve başvurucunun talebi üzerine Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü
Başmüfettişliğince yapılan inceleme sonunda yeniden 13/8/2014 tarihinde tapuya
tescil edildiği anlaşılmaktadır. Tapuya tescil edilen üst hakkının taşınmazın
49 yıllığına başvurucuya tahsis edilmesi nedeniyle 2634 sayılı Kanun'un 8.
maddesi kapsamında verilen yetkiye istinaden İdare tarafından tesis edildiği
anlaşılmaktadır. Ayrıca üst hakkının tapudan terkin edildiği 1994 yılından
sonra da başvurucu lehine tahsis işlemlerine devam edildiği görülmektedir. Bu
nedenle tapudan terkin edilen üst hakkının tahsis işleminin devam etmesine
engel teşkil etmediği anlaşılmaktadır. Ayrıca üst hakkının hatalı olarak
tapudan terkin edildiğine yönelik tespit sonrası tapuya yeniden tescil edilen
üst hakkının ilgili mevzuat kapsamında tek başına tahsisin devamını
sağlamayacağı da açıktır. Diğer başvurucu Ersoy Şirketi tarafından üst hakkı
kurulmasına ilişkin işlemin iptali talebiyle 10/10/2014 tarihinde dava açılmış,
ancak başvurucularca bu dava süreci hakkında belge sunulmamış ve UYAP
sisteminden de davanın neticesi hakkında bilgi temin edilemediği görülmüştür.
130. Bu durumda başvurucunun tahsisin devamına yönelik
işlemlerin iptaline ilişkin işlem hakkında açtığı davadan feragat etmesi ve
sonrasında tahsisin devamını yeniden isteyip bu talebin reddi üzerine açtığı
davanın reddedilmesi suretiyle mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin mülkiyet
hakkının öngördüğü güvenceler somut olayda sağlandığından dolayı başvurucuya
şahsi olarak aşırı ve olağan dışı bir külfet yüklemediği değerlendirilmiştir.
Buna göre başvuruya konu müdahalenin kamu yararı ile başvurucunun mülkiyet hakkının
korunması arasında olması gereken adil dengeyi bozmadığı ve ölçülü olduğu
sonucuna varılmıştır.
131. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 35. maddesinde güvence
altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.
B. Başvurucu Ersoy
Otelcilik İnşaat ve Turizm İşletmeleri A.Ş.nin İhlal
İddiaları Yönünden
1. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine
İlişkin İddia
a.Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal
Edildiğine İlişkin İddia
i. Başvurucunun İddiaları
132. Başvurucu bireysel başvuruya konu ettiği Antalya 1. İdare
Mahkemesinin 5/11/2015 tarihli ve Antalya 2. İdare Mahkemesinin 20/10/2016
tarihli kararlarına konu yargılamaların uzun sürdüğünü belirterek makul sürede
yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
ii. Değerlendirme
133. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin
idari yargılamanın süresi tespit edilirken sürenin başlangıç tarihi olarak
davanın ikame edildiği tarih; sürenin sona erdiği tarih olarak -çoğu zaman icra
aşamasını da kapsayacak şekilde- yargılamanın sona erdiği, yargılaması devam
eden davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul sürede yargılanma hakkının
ihlal edildiğine dair şikâyetle ilgili kararını verdiği tarih esas alınır (Selahattin Akyıl, B. No: 2012/1198,
7/11/2013, §§ 45, 47).
134. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin
idari yargılama süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken yargılamanın
karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama
sürecindeki tutumu ve başvurucunun yargılamanın süratle sonuçlandırılmasındaki
menfaatinin niteliği gibi hususlar dikkate alınır (Selahattin Akyıl, § 41).
135. Somut olayda Antalya 1. İdare Mahkemesinin 5/11/2015
tarihli kararına konu olan ve 13/5/2015 tarihinde açılan dava ile başlayan
yargılama sürecinin Danıştay tarafından
hükmün karar düzeltme isteminin reddedildiği 8/3/2017 tarihinde sona erdiği anlaşılmıştır.Antalya 2. İdare
Mahkemesinin 20/10/2016 tarihli kararına konu olan ve 19/2/2016 tarihinde
açılan dava ile başlayan yargılama sürecinin ise Danıştay tarafından hükmün onandığı 8/3/2017
tarihinde sona erdiği anlaşılmıştır.
136. Anılan ilkeler, Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda
verdiği kararlar ve yargılama süreçlerinin bütünü dikkate alındığında iki
dereceli bir yargılama sisteminde Antalya 1. İdare Mahkemesinin 5/11/2015
tarihli kararı yönünden yaklaşık 1 yıl 10 ay ve Antalya 2. İdare Mahkemesinin 20/10/2016
tarihli kararı yönünden yaklaşık 1 yıl 1 ay devam eden yargılama sürelerinin
makul olduğu sonucuna varmak gerekir. Bu durumda makul sürede yargılanma
hakkına yönelik bir ihlalin olmadığı açıktır.
137. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının, diğer kabul
edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Mahkemeye Erişim Hakkının İhlal Edildiğine
İlişkin İddia
i. Başvurucunun İddiaları
138. Antalya 1. İdare Mahkemesinin 5/11/2015 tarihli kararının
16/10/2009 tarihli Arazi Tahsis Komisyonu kararının iptaline yönelik kısmı süre
aşımı nedeniyle reddedilmiştir. Başvurucu, yazılı bildirimin idari dava açma
süresinin başlangıcına esas olabilmesi için yetkili idari makamlar tarafından
yapılması, açık ve anlaşılır olması gerektiğini belirtmiştir. Başvurucuya göre
kanuni temsilcisine tebliğ edilmediği mahkemece de kabul edilen Arazi Tahsis
Komisyonu kararının şirket çalışanı tarafından imzalanan 26/11/2009 tarihli
yazı ile tebliğ edildiğinin kabul edilmesi ve bunun neticesinde süresinde dava
açılmadığına dair sonuca varılması hatalı olmuştur. Başvurucu 26/11/2009
tarihli yazının kurumlar arası iç yazışma olduğunu ve ekinde karar
bulunmadığını ileri sürmüştür. Tebliği yapan makamın yetkili olan İdare
olmadığını Merkez Saymanlık Müdürlüğünce yapılan işlemde yazılılık ilkesinin
ihlal edildiğini iddia etmiştir. Yargı kararlarına göre karar metni
gönderilmeden sadece "karar alınmıştır" yazısı bulunmasının yazılı
bildirimin tam olarak yapılmış olmadığını gösterdiğini belirtmiştir. Sonuç
olarak başvurucu mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
ii. Değerlendirme
139. Anayasa'nın "Hak arama hürriyeti" kenar
başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Herkes, meşru vasıta ve yollardan
faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve
savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."
(1) Genel
İlkeler
140. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı
fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Anayasa Mahkemesince kabul
edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Bu bağlamda başvurucunun
ihlal iddialarını kanıtlayamadığı, temel haklara yönelik bir müdahalenin
olmadığı veya müdahalenin meşru olduğu açık olan başvurular ile karmaşık veya
zorlama şikâyetlerden ibaret başvurular açıkça dayanaktan yoksun kabul
edilebilir (Hikmet Balabanoğlu,
B. No: 2012/1334, 17/9/2013, § 24).
141. Adil yargılanma hakkının en temel unsurlarından biri olan
mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve
uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına
gelir. Kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen veya mahkeme kararını anlamsız
hâle getiren, bir başka ifadeyle mahkeme kararını önemli ölçüde etkisizleştiren
sınırlamalar mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, §
52).
142. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama
özgürlüğü, bir temel hak olmanın yanında diğer temel hak ve özgürlüklerden
gereken şekilde yararlanılmayı ve bunların korunmasını sağlayan en etkili
güvencelerden biridir. Bu bakımdan davanın bir mahkeme tarafından görülebilmesi
ve kişinin adil yargılanma hakkı kapsamına giren güvencelerden faydalanabilmesi
için ilk olarak kişiye iddialarını ortaya koyma imkânının tanınması gerekir.
Diğer bir ifadeyle dava yoksa adil yargılanma hakkının sağladığı güvencelerden
yararlanmak mümkün olmaz (Mohammed Aynosah, B. No:
2013/8896, 23/2/2016, § 33).
143.Anayasa'nın 36. maddesinde, hak arama özgürlüğü güvence
altına alınmıştır. Maddede, hak arama özgürlüğü için herhangi bir sınırlama
nedeni öngörülmemiş olmakla birlikte bunun hiçbir şekilde sınırlandırılması
mümkün olmayan mutlak bir hak olduğu söylenemez. Özel sınırlama nedeni
öngörülmemiş hakların da hakkın doğasından kaynaklanan bazı sınırları bulunduğu
kabul edilmektedir. Ayrıca hakkı düzenleyen maddede herhangi bir sınırlama
nedenine yer verilmemiş olsa da Anayasa'nın başka maddelerinde yer alan
kurallara dayanılarak bu hakların sınırlandırılması mümkün olabilir (AYM,
E.2015/96, K.2016/9, 10/2/2016, § 10).
144. Dava açmanın bir süreye bağlanmasının meşru amacının ne
olduğu hususu benzer nitelikteki başvurularda Anayasa Mahkemesi tarafından
müteaddit defalar incelenmiştir.Anayasa Mahkemesi bu
incelemelerinde, süre koşulu öngörülmesinin en genel ifadesiyle Anayasa'nın 2.
maddesinde düzenlenen hukuk devleti ilkesinin bir gereği olan hukuk alanında
istikrarın sağlanması şeklinde bir meşru amacı bulunduğuna işaret etmiştir
(benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Ayşe
Yıldırım, B. No: 2014/5, 25/10/2017, §§ 54, 55; Fatma Altuner, B.
No: 2014/17714, 26/10/2017, §§ 48, 49; Çölbeyi Lojistik Nakliyat Gümrükleme Denizcilik İnşaat Turizm Sanayii ve
Ticaret Limitet Şirketi, B. No: 2014/12354, 9/11/2017, § 52).
145. Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuru kapsamında yaptığı değerlendirmelerde,mahkemeye erişim hakkının kural olarak
mutlak bir hak olmayıp sınırlandırılabileceği, bu hususta devletlerin takdir
hakları gereği bazı düzenlemeler yapabileceği, bununla birlikte getirilecek
sınırlandırmaların hakkın özünü zedeleyecek nitelikte olmaması, meşru bir amaç
izlemesi, açık ve ölçülü olması ve başvurucu üzerinde ağır bir yük
oluşturmaması gerektiği belirtilmiştir (Mesut
Güzel, B. No: 2014/5876, 22/9/2016, § 31). Bu kapsamda dava açmayı
imkânsız kılacak ölçüde kısa olmadıkça dava açma ya da kanun yollarına başvuru
için belli sürelerin öngörülmesinin hukuki belirlilik ilkesinin bir gereği
olduğu ve tek başına bu durumun mahkemeye erişim hakkına aykırılık
oluşturmayacağı, ancak öngörülen koşulların açıkça hukuka aykırı olarak yanlış
uygulanması ya da yorumlanması nedeniyle kişilerin dava açma ya da kanun
yollarına başvuru hakkını kullanamadığı durumlarda mahkemeye erişim hakkının
ihlal edileceği ifade edilmiştir (Remzi
Durmaz, B. No: 2013/1718, 2/10/2013, § 27).
(2) İlkelerin
Olaya Uygulanması
146. Somut olayda başvurucunun tahsise ilişkin talebi Arazi
Tahsis Komisyonu tarafından 16/10/2009 tarihinde reddedilmiştir. Kültür ve
Turizm Bakanlığı Yatırım ve İşletmeler Genel Müdürlüğü tarafından Merkez Saymanlık
Müdürlüğüne yazılan 16/11/2009 tarihli yazı ile başvurucudan alınan 2.337.734
TL ve 705.000 TL tutarındaki teminat mektuplarının başvurucu şirkete iadesi
istenilmiştir. Evrak üzerinde ''16/10/2009
gün ve 16 nolu ATK kararının 24'ncü maddesi tebligatıdır''
ibaresi olduğu görülmüş ve evrakın N.Ç. isimli kişi tarafından ''elden aldım'' yazılarak imzalandığı
anlaşılmıştır.
147. Arazi Tahsis Komisyonunun ret işlemine karşı başvurucu tarafından
açılan dava derece mahkemesince süre aşımından reddedilmiştir.
148. Dava açmanın bir süreye tabi tutulduğu durumlarda sürelerin
hesaplanması ve davanın belirlenen süre içinde açılıp açılmadığının
değerlendirilmesi yetkisi derece mahkemelerine aittir. Ayrıca sürenin
başlangıcına esas alınan tebligatın niteliğini ve geçerlilik koşullarını
sağlayıp sağlamadığını belirleme takdir ve yetkisi de derece mahkemelerinindir.
Derece mahkemelerinin tebligatın geçerliliğine ilişkin hukuk kurallarını yorumlama
ve davanın süresinde olmadığına ilişkin tespitinde açık keyfilik ve bariz
takdir hatası da bulunmamaktadır. Başvurucu karardan haberdar olamadığını ileri
sürmemekte; sadece tebligat evrakının niteliğine, tebliğin yapılış şekline ve
tebligat yapılan kişiye yönelik şikâyetlerini belirtmektedir. Başvurucunun,
yalnızca tebligatın yapılış şekline ilişkin kanunlarda yer alan şartların
sağlanmadığına yönelik şikâyetleri anayasal güvence kapsamında görülemez.
Anayasal bakımdan önemli olan ilgili sürelerin başlatılması yönünden mahkemeye
erişim hakkını engelleyen bir hâlin mevcut olup olmadığını belirlemektir. Somut
olayda 16/10/2009 tarihli "Arazi Tahsis Komisyonu kararının
tebliğidir" yazılı 16/11/2009 tarihli yazı ile başvurucuya ait teminat
mektuplarının iade edildiği ve bu teminat mektuplarının başvurucunun çalışanı
tarafından teslim alındığı da dikkate alındığında böyle bir zorlaştırıcı
durumun mevcut olmadığı sonucuna varılmıştır.
149. Bu durumda derece mahkemesinin gerek uyuşmazlık konusu
olguyu gerekse bu olgudan hareketle dava açma süresinin hesaplanma usulünü ve
sürenin başlatılacağı tarihi belirlemesiyle ilgili yorumunun ve mevzuata dair
değerlendirmesinin öngörülemez nitelikte olmadığı ve başvurucunun dava açmasını
aşırı derecede zorlaştıracak ya da imkânsız kılacak nitelikte katı bir yaklaşım
içermediği sonucuna varılmıştır.
150. Buna göre başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yönelik
müdahalenin ölçülü olduğu, dolayısıyla belirtilen şikâyet bağlamında mahkemeye
erişim hakkına yönelik bir ihlalin olmadığının açık olduğu anlaşılmıştır.
151. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının da, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden
incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Mülkiyet Hakkının
İhlal Edildiğine İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
152. Başvurucu, davaların temelini oluşturan hukuki gerekçeler
ve idari işlemler birbirinden farklı olduğu hâlde Antalya 2. İdare Mahkemesi
tarafından Antalya 1. İdare Mahkemesinin 5/11/2015 tarihli kararının gerekçe
gösterilerek davanın reddedilmesinin hatalı olduğunu ileri sürmüştür.Başvurucu,
Eti Şirketi tarafından davadan feragat edilmesi ve yargılamanın yenilenmesi
kararı sonrası Eti Şirketi tarafından açılan davanın reddedilmesiyle dava
öncesi duruma dönüldüğünü, bu nedenle tahsis işlemlerine devam edilmesi
hususunda yasal engel kalmadığını iddia etmiştir. Mahkeme kararlarının
gerekçelerinin iddialarını karşılar nitelikte olmadığını ve yasa yolu
incelemesinde herhangi bir gerekçeye yer verilmediğini belirten başvurucu,
mahkeme kararları nedeniyle 2006 yılından beri tahsis işlemleri tamamlanıp
taşınmazda üst hakkı tescil ettiremediğini ileri sürmüştür. Sonuç olarak
başvurucu bahsedilen nedenlerle adil yargılanma hakkı kapsamında gerekçeli
karar hakkı ve mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
153. Anayasa'nın "Mülkiyet
hakkı" kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:
"Herkes, mülkiyet ve miras haklarına
sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla
sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına
aykırı olamaz."
154. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
§ 16).Başvurucunun şikâyetlerinin özü, kendisine yapılan ihale işleminin iptali
kararının yargılamanın yenilenmesi kararı sonucunda ortadan kalktığı ve dava
öncesi duruma dönüldüğü hâlde kendisine tahsis yapılması yönündeki talebinin
haksız olarak reddedilmesine ilişkin olduğundan başvurucunun belirtilen
şikâyetlerinin mülkiyet hakkı ve usuli güvenceleri
kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
155. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 6216 sayılı
Kanun’un 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca bireysel başvuru yoluyla
Anayasa Mahkemesine başvurabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş
olması gerekir.
156. Bireysel başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin derece
mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir
kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun bu niteliği gereği Anayasa Mahkemesine
bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının
tüketilmesi zorunludur. Bu ilke uyarınca başvurucunun Anayasa Mahkemesi önüne
getirdiği şikâyetini öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere
usulüne uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve kanıtlarını
zamanında bu makamlara sunması ve aynı zamanda bu süreçte dava ile başvurusunu
takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması gerekir (İsmail Buğra İşlek, B. No: 2013/1177,
26/3/2013, § 17).
157. Başvuru yollarının tüketilmesi gereğinden söz edilebilmesi
için öncelikle hukuk sisteminde hakkının ihlal edildiğini iddia eden kişinin
başvurabileceği idari veya yargısal bir hukuki yolun öngörülmüş olması
gerekmektedir. Ayrıca bu hukuki yolun iddia edilen ihlalin sonuçlarını
giderici, etkili ve başvurucu açısından makul bir çabayla ulaşılabilir nitelikte
olması ve sadece kâğıt üzerinde kalmayıp fiilen de işlerliğe sahip bulunması
gerekmektedir. Olmayan bir hukuki yolun tüketilmesi başvurucudan
beklenemeyeceği gibi hukuken veya fiilen etkili bulunmayan, ihlalin sonuçlarını
düzeltici bir vasıf taşımayan veya aşırı ve olağan olmayan birtakım şeklî
koşulların öngörülmesi nedeniyle fiilen erişilebilir ve kullanılabilir olmaktan
uzaklaşan başvuru yollarının tüketilmesi zorunluluğu bulunmamaktadır (Fatma Yıldırım, B. No: 2014/6577,
16/2/2017, § 39).
158. Somut olayda, başvuru konusu taşınmaz hakkında başvurucu
Eti Şirketine yapılan tahsis işlemi 14/1/2005 tarihinde İdare tarafından iptal
edilmiştir. Bunun üzerine uyuşmazlığa konu taşınmazın yerli ve yabancı
girişimcilere tahsis edileceğine ilişkin 2006/1 sayılı şartname duyurusu
yayınlanmış ve en yüksek teklifi veren başvurucu gerekli teminat mektubunu
İdareye sunmuştur.
159. Yönetmelik'in 11. maddesinde arazisi tahsis taleplerinin,
10. maddede belirlenen tüm bilgilerin ve belgelerin tesliminden itibaren iki ay
içinde Arazi Tahsis Komisyonunca değerlendirileceği ve sonuçlanan karara göre
uygun görülen talep sahiplerinden birinci sırayı alan müteşebbise ön izin
verileceği belirtilmiştir. Aynı Yönetmenlik'in 15.
maddesinde ön izin verilmesi, 16. maddesinde de kesin tahsis yapılması için
gerekli şartların sayıldığı görülmektedir. Başvurucunun ihaleye katılıp en
yüksek bedeli vererek teminat mektubunu sunduğu anlaşılmakta ise de Eti Şirketi
tarafından ihalenin iptali istemiyle dava açılması sonucunda başvurucuya ön
izin ve kesin tahsis işlemlerinin yapılmadığı görülmektedir.
160. Başvurucu Eti Şirketinin ihale işleminin iptali istemiyle
açtığı dava kabul edilmiş ve ihale iptal edilmiştir. Arazi Tahsis Komisyonu 16/10/2009
tarihli kararında iptal kararının kesinleşmesi nedeniyle taşınmazın başvurucuya
tahsisinin mümkün olmadığını belirterek başvurucu şirketin teminat mektuplarını
iade etmiştir.
161. Başvurucu Eti Şirketine yapılan kesin tahsisin iptaline
ilişkin işleme karşı açılan davadan başvurucu Eti Şirketinin feragat etmesi
sonrasında başvurucu tarafından kendisine yapılan ihalenin iptaline ilişkin
dava yönünden yargılamanın yenilenmesi talep edilmiştir. Bu talep yerinde
görülmüş ve başvurucuya yapılan ihalenin iptali istemiyle başvurucu Eti Şirketi
tarafından açılan dava reddedilmiştir.
162. Başvurucu yargılamanın yenilenmesi kararı öncesinde ve
sonrasında ihale işlemlerine devam edilmesi hususunda İdareye başvurmuş ve
verilen ret kararlarına yönelik olarak Antalya 1. İdare Mahkemesinin 5/11/2015
tarihli ve Antalya 2. İdare Mahkemesinin 20/10/2016 tarihli kararlarına konu
davaları açmıştır. Derece mahkemeleri bu davaları reddetmiştir. Ret
gerekçelerinde 16/10/2009 tarihli Arazi Tahsis Komisyonu kararının iptal
edilmemesi ve yürürlükte bulunması karşısında İdarenin 2634 sayılı Kanun ve
Yönetmelik hükümlerine uygun olarak turizm amaçlı yatırım yapmak üzere yerli ve
yabancı girişimcilere tahsis yapmasında anılan mevzuat çerçevesinde takdir
yetkisinin bulunması nedeniyle başvurucu adına tahsis yapılması ve ön izin
verilmesi için yargı kararı ile zorlanmasının hukuken mümkün olmadığı
belirtilmiştir.
163. Derece mahkemelerinin taşınmazın başvurucuya tahsisi için
ön izin verilmesi ve kesin tahsisin yapılması hususunda İdarenin 2634 sayılı
Kanun ve Yönetmelik hükümlerine göre zorlanamayacağına ilişkin tespitlerinde
bariz takdir hatası ve açık keyfilik bulunmamaktadır. Anılan gerekçelerin davanın
reddi açısından ilgili ve yeterli olduğu görüldüğünden mülkiyet hakkının usuli güvencelerinin ihlal edildiğinden de söz edilemez.
164. Sonuç olarak kesin tahsis işlemi yapılmayan taşınmaz
üzerinde başvurucunun tahsis işlemlerinin devamı yönünde elde edilmiş bir
hakkının bulunduğundan bahsedilemez. Başvurucu, kendisine yapılan ihalenin
haksız olarak iptal edildiğini ileri sürerek meydana gelen zararlarının
giderilmesi için yargı mercilerine başvurabilecektir. Ancak somut olayda
başvurucunun zararlarının giderilmesi hususunda dava açmadan bireysel başvuruda
bulunduğu görülmektedir. Dolayısıyla mülkiyet hakkının ihlali iddiası
kapsamında görülen şikâyetler yönünden başvuru yolları usulünce
tüketilmemiştir. Etkin ve erişilebilir bir çözüm imkânı sunan anılan hukuk
yoluna başvurmaksızın yapılan başvuruların incelenmesi, bireysel başvuru
yolunun ikincilliği ilkesi gereği mümkün değildir.
165. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının, diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurucu Eti Turistik Yatırımlar Ticaret ve Sanayi A.Ş.nin gizlilik talebinin REDDİNE,
B. Başvurucu Eti Turistik Yatırımlar Ticaret ve Sanayi A.Ş.nin ihlal iddiaları yönünden;
1. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL
EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet
hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
C. Başvurucu Ersoy Otelcilik İnşaat ve Turizm İşletmeciliği A.Ş.nin ihlal iddiaları yönünden;
1. Mahkemeye erişim ve makul sürede yargılanma haklarının ihlal
edildiğine ilişkin iddiaların açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
D. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde BIRAKILMASINA
12/9/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.