logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Eti Turistik Yatırımlar Ticaret ve Sanayi A.Ş. ve Ersoy Otelcilik İnşaat ve Turizm İşletmeciliği A.Ş. [2.B.], B. No: 2016/15702, 12/9/2019, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

ETİ TURİSTİK YATIRIMLAR TİCARET VE SANAYİ A.Ş. VE ERSOY OTELCİLİK İNŞAAT VE TURİZM İŞLETMECİLİĞİ A.Ş. BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2016/15702)

 

Karar Tarihi: 12/9/2019

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan y.

:

Recep KÖMÜRCÜ

Üyeler

:

M. Emin KUZ

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Recai AKYEL

 

 

Yıldız SEFERİNOĞLU

Raportör

:

Olcay ÖZCAN

Başvurucular

:

1. Eti Turistik Yatırımlar Ticaret ve Sanayi A.Ş.

 

 

2. Ersoy Otelcilik İnşaat ve Turizm İşletmeciliği A.Ş.

Vekili

:

Av. Mehmet Fuat AKSOY

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, turizm tesisi yapılmak üzere tahsis edilen taşınmaz üzerindeki kesin tahsis işleminin kaldırılması ve iptaline karar verilen tahsis işlemine devam edilmesi talebinin reddi nedenleriyle mülkiyet hakkının; davanın süre aşımı yönünden reddi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının; yargılamaların uzun sürmesi nedeniyle de makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. 2016/15702 numaralı bireysel başvuru 8/9/2016 tarihinde, 2017/22944 numaralı bireysel başvuru ise 15/5/2017 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvurular, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvuruların kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvuruların kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. 2017/22944 numaralı başvuru dosyasının konu yönünden hukuki irtibat nedeniyle 2016/15702 numaralı başvuru dosyası ile birleştirilmesine, incelemenin 2016/15702 numaralı başvuru dosyası üzerinden yapılmasına ve 2017/22944 numaralı başvuru dosyasının kapatılmasına karar verilmiştir.

7. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmemiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

8. Başvuru formları ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:

A. Taşınmazın Başvurucu Eti Turistik Yatırımlar Ticaret ve Sanayi A.Ş.ye Tahsis Edilmesi ve Dava Süreci

9. Antalya'nın Kemer ilçesi Göynük Mahallesinde bulunan 623 parsel sayılı 71.270 m² yüz ölçümlü orman vasıflı ve turizm alanı niteliğindeki Hazine taşınmazı otel projesi gerçekleştirilmek üzere Kültür ve Turizm Bakanlığı (İdare) tarafından başvurucu Eti Turistik Yatırımlar Ticaret ve Sanayi A.Ş.ye (Eti Şirketi) tahsis edilmiştir. 28/7/1988 tarihli kesin tahsis belgesine göre 4/7/1988 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere 49 yıllığına tahsis edilen taşınmazın yıllık tahsis bedeli 54.895.000 TL olarak belirlenmiştir.

10. İdare tarafından düzenlenen 6/5/1988 tarihli turizm yatırım belgesinde otelin dört yıldızlı olacağı ve altı ay içinde inşaata başlanıp üç yıl içinde işletmeye açılacağı belirlenmiş ve inşaat ruhsatı alınmıştır.

11. Başvurucu Eti Şirketi lehine 49 yıllığına üst hakkı kurulduğu, 7/9/1989 tarihinde taşınmazın tapu kaydına işlenmiştir.

12. İdare tarafından düzenlenen 21/9/1990 tarihli turizm yatırım belgesinde otelin inşaata başlama ve işletmeye açılma süresi kaldırılmıştır. 24/1/1991 tarihli turizm yatırım belgesinde ise otelin beş yıldızlı olacağı açıklanmış ve inşaata başlama ile işletmeye açılma süresi belirtilmemiştir.

13. Başvurucu Eti Şirketi tarafından 28/2/1992 tarihinde yeniden inşaat ruhsatı alınmıştır.

14. İl Turizm Müdürlüğü görevlilerince hazırlanan 14/6/1993 ve 22/6/1993 tarihli raporlarda inşaat çalışmalarının başladığı ve devam ettiği tespit edilmiştir.

15. İdare 2/11/1993 tarihinde daha evvel başvurucu Eti Şirketine süre verilerek tesisin %15'inin bitirilmesinin istenmesine rağmen bitirilmediği ve 1990, 1991 ve 1992 yıllarına ilişkin kira bedelleri ile kira artış oranlarına ilişkin farkın ödendiği konusunda bilgi ulaştırılmadığı gerekçeleriyle yapılan tahsisin iptaline ve teminat mektubunun Hazineye irat kaydedilmesine karar vermiştir. İptal kararı ile birlikte tesis üzerindeki ihzarat malzemelerinin kaldırılması ve arazinin teslim edildiği gibi iade edilmesi gerektiği bildirilmiştir.

16. Başvurucu Eti Şirketi tarafından anılan işlemin iptali istemiyle açılan dava Antalya İdare Mahkemesince 20/9/1994 tarihinde kabul edilmiştir. Mahkeme kararında 24/1/1991 tarihli turizm yatırım belgesinde inşaatın bitirilmesi için bir süre öngörülmediği gerekçesine yer verilmiştir.

17. İdare 8/12/1994 tarihinde, Mahkemece verilen kabul kararı nedeniyle 6/5/1994 tarihli turizm yatırım belgesinin yürürlük kazandığını belirtmiştir.

18. Antalya İdare Mahkemesinin 20/9/1994 tarihli kararını temyizen inceleyen Danıştay Altıncı Dairesi 26/2/1997 tarihinde Mahkeme kararını bozmuştur. Kararın gerekçesinde tesisin iki yıl içinde bitirilerek işletmeye açılacağını açıkça taahhüt eden başvurucu Eti Şirketinin kendisine verilen ek süreye rağmen taahhüdünü yerine getirmediğine değinilmiş ve turizm yatırım belgesinin iptalinin hukuka uygun olduğu belirtilmiştir.

19. Başvurucu Eti Şirketi tesisin tamamlanması için ek süre verilmesi istemiyle 4/3/1998 tarihinde İdareye dilekçe sunmuştur. İdare 4/5/1998 tarihinde başvurucuya tesisin kaba inşaatının bitirilmesine imkân tanınmak üzere 30/4/1999 tarihine kadar süre verilmesine ve on beş gün içinde noter taahhütnamesi sunmasına karar vermiştir. Taahhütnamede bu süre içerisinde kaba inşaatın bitirileceği, aksi hâlde tahsisin iptalinin kayıtsız şartsız kabul edileceği ibaresinin bulunması gerektiği belirtilmiştir.

20. Antalya 1. İdare Mahkemesince bozma ilamı sonrası yapılan yargılama neticesinde .../6/1998 tarihinde konusuz kalan davanın esası hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir. Mahkeme kararında İdare tarafından tesisin kaba inşaatının bitirilmesi için 30/4/1999 tarihine kadar süre verilmesi nedeniyle tahsis işlemi ile turizm yatırım belgesinin geçerliliğini sürdürdüğü ve önceki iptal işleminin geri alındığı belirtilmiştir.

21. Kültür ve Turizm Bakanlığı Arazi Tahsis Komisyonu 12/4/2000 tarihinde, 30/4/1999 tarihine kadar hiçbir inşaat faaliyetinde bulunulmadığı gerekçesiyle tahsis işleminin yeniden iptal edilmesini ve verilen teminat mektubunun Hazineye irat olarak kaydedilmesini kararlaştırmıştır.

22. Başvurucu Eti Şirketi tarafından 14/5/2001 tarihinde Kemer Sulh Mahkemesinden delil tespiti talebinde bulunulmuştur. Kemer Sulh Hukuk Mahkemesi tarafından delil tespiti sırasında yapılan gözlemde, tespite konu yerin ormanlık alan içerisinde geniş bir sahayı kapsadığı, taşınmazın orta kısmında otel inşaatına başlandığı, temel betonlarının atılıp üzerine demir bağlantılarının yapıldığı, çevresinde yoğun taşlık ve çakıl alan bulunduğu, bu alanın yoğun olması sebebiyle inşaatın altyapısı ve çıkış borularının görülemediği belirtilmiştir.

23. Delil tespiti dosyasına sunulan 14/5/2001 tarihli bilirkişi raporunda inşaatın proje ve hafriyat aşamasının tamamlandığı, bunun yatırımın %15'ini oluşturduğu ve inşaatın devam ettiği belirtilmiştir.

24. Başvurucu Eti Şirketi tarafından İdarenin 12/4/2000 tarihli tahsisin iptaline ilişkin işleminin iptal talebiyle açılan dava Antalya 1. İdare Mahkemesinin 18/11/2003 tarihli kararı ile reddedilmiştir. Mahkeme kararında 30/4/1999 tarihine kadar başvurucuya ek süre verildiği, başvurucunun süre verilmesine ilişkin yazı içeriğini aynen kabul ettiğine dair noter onaylı taahhütname verdiği ve 8/6/1999 tarihli denetim raporunda inşaatın tamamlanmasına yönelik bir faaliyet olmadığının tespit edildiği gerekçesine yer verilmiştir.

25. Başvurucu Eti Şirketi 3/7/2003 tarihli ve 4916 sayılı Çeşitli Kanunlarda ve Maliye Bakanlığının Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun'un geçici 2. maddesinden faydalanarak tahsisin ihyası ve lehine yeniden irtifak hakkı tesis edilmesi istemiyle 8/5/2003, 4/8/2003 ve 12/8/2003 tarihlerinde Maliye Bakanlığı Milli Emlak Genel Müdürlüğüne başvurmuştur. Maliye Bakanlığı tarafından verilen 5/3/2004 tarihli cevapta, başvurucudan tahsil edilen tüm bedellerin bildirilmesi ve gönderilmesi, kesin tahsisin iptali için açılan davadan, dava sonuçlanmışsa temyiz veya karar düzeltme taleplerinden tüm yargılama giderleri üstlenilerek feragat edilmesi ve bu belgelerin ibraz edilmesi gerektiği bildirilmiştir.

26. Başvurucu Eti Şirketi Antalya 1. İdare Mahkemesine 31/3/2004 tarihinde sunduğu dilekçesinde 18/11/2003 tarihli karara ilişkin temyiz isteminden tüm yargılama giderleri üzerinde bırakılmak suretiyle feragat ettiğini belirtmiştir.

27. İdare tarafından 17/8/2004 tarihinde başvurucu Eti Şirketine gönderilen yazıda Maliye Bakanlığı tarafından 4/7/1988 tarihli tahsisin ihyasının uygun görüldüğü belirtilerek şartların yerine getirilmesi istenilmiştir.

28. İdare 14/1/2005 tarihinde başvurucu Eti Şirketi tarafından kesin ve süresiz teminat mektubunun bir ay içerisinde sunulmadığı gerekçesiyle adına yapılan kesin tahsisin ihyasının yürürlük kazanmadığını ve iptal edildiğini bildirmiştir.

29. İdare uyuşmazlığa konu taşınmazın yerli ve yabancı girişimcilere tahsis edileceğine ilişkin 2006/1 sayılı şartname duyurusunu yayımlamıştır. Şartnamenin 5. maddesinde alanın herhangi bir nedenle teslim edilememesi hâlinde İdarenin yükümlülüğü bulunmadığı belirtilmiştir. Şartname kapsamında taşınmaz için en yüksek sosyal ve teknik altyapıya katılım teklifini (18.500.000 TL) diğer başvurucu Ersoy Otelcilik İnşaat ve Turizm İşletmeciliği A.Ş. (Ersoy Şirketi) sunmuş ve yatırım bedelinin %0,15 (binde on beş) oranındaki 705.000 TL tutarındaki teminat mektubunu İdareye sunmuştur.

30. Başvurucu Eti Şirketi tarafından, bir aylık sürede teminat mektubu sunulmadığı gerekçesiyle 4916 sayılı Kanun'un geçici 2. maddesinden yararlandırılmamasına ilişkin 14/1/2005 tarihli işlemin iptali istemiyle Antalya 2. İdare Mahkemesinde dava açılmıştır. Başvurucu Ersoy Şirketi davaya İdare yanında müdahil olmuştur.

31. Antalya 2. İdare Mahkemesinin 22/2/2007 tarihli kararı ile dava reddedilmiştir. Kararın gerekçesi özetle şöyledir:

i. 4916 sayılı Kanun'un geçici 2. maddesinden yararlanarak kesin tahsis işleminin tekrar yürürlük kazanabilmesi için olay tarihinde yürürlükte bulunan 28/4/1983 tarihli ve 18031 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan Kamu Arazisinin Turizm Yatırımlarına Tahsisi Hakkında Yönetmelik'in (Yönetmelik) hükümleri uyarınca başvurucu bir aylık süre içerisinde toplam yatırım maliyetinin %10'una tekabül eden miktardaki, kesin tahsis dönemine ait olmak üzere kesin ve süresiz bir teminat mektubunu İdareye teslim etmek ve tahsis koşullarını da belirleyen kira veya irtifak hakkı şeklindeki tahsis sözleşmesini İdareyle karşılıklı olarak imzalamak zorundadır.

ii. Başvurucu, Yönetmelik'in öngördüğü süre içerisinde bu işlemleri yerine getirmemiş olduğundan kesin tahsis işlemine yürürlük kazandırılmaması yönünde işlem tesisinde hukuka aykırılık bulunmamaktadır.

32. Temyiz edilen karar Danıştay Altıncı Dairesince 11/3/2009 tarihinde bozulmuştur. Kararın gerekçesi özetle şöyledir:

i. Bu zamana kadar kiraları ödenip %15'i tamamlanan yatırımın tamamlanmasında kamu yararı amacı bulunmaktadır. Devam eden davalardan Maliye Bakanlığının yönlendirmesi sonucu feragat edildiği ve 4916 sayılı Kanun'un geçici 2. maddesinden yararlanmak isteyen başvurucu Eti Şirketinin talebinin uygun görülmesinden sonra iyi niyetli iradesini ortaya koyduğu anlaşılmaktadır.

ii. İdare tarafından başka hukuki ve fiilî engel bulunmadığı, bankada yeteri kadar mevduat bulunduğu, verilen bir aylık sürede yüksek miktarda teminat mektubunun hazırlanmasının zaman alacağı hususu dikkate alınmadan ve daha evvel verilmiş olan teminat mektubu yok sayılarak kesin tahsisin ihya edilmemesi ve tahsisin iptali hukuka uygun değildir.

33. Bozma kararına uyan Antalya 2. İdare Mahkemesi 15/10/2009 tarihli kararı ile dava konusu işlemi iptal etmiştir.Kararda Danıştay Altıncı Dairesinin 11/3/2009 tarihli ilamındaki gerekçeler benimsenmiştir.

34. İdare, mahkemenin iptal kararı üzerine başvurucu Eti Şirketine gönderdiği 16/12/2009 tarihli yazıda tahsisin ihyası işlemlerine başlandığını belirtmiştir.

35. Temyiz edilen Antalya 2. İdare Mahkemesinin 15/10/2009 tarihli kararı Danıştay Altıncı Dairesince 22/9/2010 tarihinde onanmıştır.

36. Yapılan karar düzeltme istemi üzerine Danıştay Ondürdüncü Dairesi 15/7/2011 tarihinde kararı yeniden bozmuştur. Kararın gerekçesi özetle şöyledir:

i. 4916 sayılı Kanun'un geçici 2. maddesinden yararlanmak için gerekli görülen taahhütname ve iş programı başvurucu Eti Şirketi tarafından süresi içinde sunulmuştur.

ii. Kesin teminat mektubunun ise, bankanın dahili işlemleri nedeniyle gerekli blokaj işlemlerinin tamamlanmamasından ötürü zamanında sunulamadığı ve banka işlemlerinin tamamlanmasının ardından en kısa zamanda sunulacağı belirtilmiştir. D. Bank tarafından İdareye yazılan yazıda da hazırlıkların sürdüğü ve firma ortaklarının hesaplarında ilgili teminat mektubunu karşılayacak tutarda mevduat bulunduğunun bildirildiği anlaşılmıştır. Ancak banka yazılarının gerçeği yansıtmadığı gerekçesiyle şirket yetkilisi ve yazıyı düzenleyen banka görevlisi hakkında dolandırıcılık ve sahtecilik suçlarından dava açılmış, dava beraatle sonuçlanmıştır.

iii. Kesin ve süresiz teminat mektubunun İdareye iletilmesi şartı sağlanmamıştır. Ayrıca daha evvel sunulan teminat mektubu sözleşme hükümlerine riayetsizlik nedeniyle irat kaydedilmiştir. Kaldı ki teminat mektubu iddiası ile ibraz edilen yazılar Yönetmelik'te aranılan nitelikte teminat mektubu olmayıp sadece teminat mektubunu karşılayacak tutarda mevduatın bulunduğu yönünde ifadeler bulunan yazılardır. Bu nedenlerle 4916 sayılı Kanun'un geçici 2. maddesindeki koşullar sağlanmamıştır.

37. Antalya 2. İdare Mahkemesi 23/12/2011 tarihli kararı ile önceki kararında ısrar ederek dava konusu işlemi iptal etmiştir.

38. Başvurucu Eti Şirketi yetkilisi tapuda şirketleri lehine kurulan üst hakkının talepleri veya Mahkeme kararı olmadan kaldırıldığını belirterek yeniden tapuya işlenmesi istemiyle 12/6/2014 tarihinde Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğüne başvurmuştur.

39. Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü Başmüfettişliğince hazırlanan 18/7/2014 tarihli raporda, 7/9/1989 tarihinde tesis edilen üst hakkının 24/6/1994 tarihli işlem ile terkin edilmesinin lehine üst hakkı konulanın talebi veya mahkeme kararı olmadan yapıldığından usulsüz olduğu görüşü belirtilmiştir. Başvurucu Eti Şirketi bu rapora istinaden 13/8/2014 tarihinde üst hakkının yeniden tescil edilmesi için Kemer Tapu Müdürlüğüne müracaat etmiş ve 623 parsel sayılı taşınmaz üzerinde hatalı terkin edildiği belirtilen işlem (üst hakkı tesisi) düzeltilmiştir.

40. Başvurucu Eti Şirketi 17/11/2014 tarihinde İdareden tahsise ilişkin işlemlere devam edilmesini talep etmiş ve Mahkemenin 23/12/2011 tarihli ısrar kararı sonrasında temyiz edilerek Danıştay İdari Dava Daireleri Kuruluna (İDDK) gönderilen davadan 19/11/2014 tarihinde feragat etmiştir.

41. İDDK 20/11/2014 tarihli kararı ile başvurucu Eti Tur. Yat. Tic. ve San. A.Ş. tarafından davadan feragat edildiğinden karar veren idare mahkemesince bir karar verilmek üzere hükmü bozmuştur.

42. Bozma sonrası Mahkeme 12/3/2015 tarihli karar ile feragat nedeniyle konusuz kalan davanın esası hakkında karar verilmesine yer olmadığına dair hüküm kurmuştur. Bu karar başvurucuya 24/3/2015 tarihinde tebliğ edilmiş ve kanun yoluna başvurulmaksızın 27/4/2015 tarihinde kesinleşmiştir.

43. İdare 11/6/2015 tarihli yazısında davadan feragatin kesin hüküm gibi sonuç doğuracağını belirtmiş ve iptal edilen tahsisin başvurucu Eti Şirketi adına devamının mevzuat kapsamında mümkün olmadığını bildirmiştir.

44. Başvurucu Eti Şirketi 11/6/2015 tarihli bu işlemin iptali istemiyle Antalya 4. İdare Mahkemesinde dava açmıştır. Başvurucu Ersoy Şirketi bu davaya İdare yanında müdahil olmuştur. Antalya 4. İdare Mahkemesi 8/1/2016 tarihli kararı ile davayı kabul etmiş ve dava konusu işlemi iptal etmiştir. Kararın gerekçesi özetle şöyledir:

i. Maliye Bakanlığının isteği üzerine taşınmazın tapu kayıtlarında başvurucu şirket adına tescil edilmiş olan üst hakkının terkin edilmesi, İdarece kaba inşaatın bitirilmesi için 30/4/1999 tarihine kadar verilen süre içerisinde inşaata başlayabilmek için gerekli belge olan inşaat ruhsatının düzenlenmesine engel oluşturmaktadır.

ii. Hatalı terkin edilen üst hakkının 13/8/2014 tarihinde yeniden tescil edildiği gözönünde bulundurulduğunda, 24/4/1994-13/8/2014 tarihleri arasında Maliye Bakanlığının isteği üzerine terkin edilen üst hakkı nedeniyle zaten inşaat ruhsatı alınabilmesi mümkün olmadığından bu hususun Yönetmelik'in 17.maddesinin (7) numaralı bendinde yer alan "kamudan kaynaklanan ve Bakanlıkça kabul edilebilir idari ve hukuki uyuşmazlıklardan doğan sebeplerle yatırıma başlanamaması veya yatırımın gerçekleştirilememesi" durumu kapsamında değerlendirilerek davalı İdarece işlem tesis edilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.

45. Temyiz istemi üzerine Danıştay Ondördüncü Dairesi 16/6/2016 tarihinde kararın bozulmasına ve davanın reddine (karar düzeltme kanun yolu kapalı olmak üzere) karar vermiştir. Kararın gerekçesi özetle şöyledir:

i. Başvurucu Eti Şirketinin 4916 sayılı Kanun'un geçici 2. maddesinden yararlandırılarak kesin tahsisin ihyası yolundaki istemi 17/8/2004 tarihli Maliye Bakanlığı işlemi ile olumlu cevaplandırılmıştır. Ancak başvurucu anılan Kanun maddesinden yararlandırılarak tekrar tahsis işleminin gerçekleştirilebilmesi için gerekli olan belgeler içerisinde yer alan banka teminat mektubunu Yönetmelik'in 16. maddesinde öngörülen bir aylık süre içerisinde İdareye teslim edememiş ve kesin tahsisin ihyası 14/1/2005 tarihinde iptal edilmiştir. Başvurucu bu işlemin iptali istemiyle açtığı davadan 19/11/2014 tarihli dilekçeyle feragat etmiştir.

ii. Feragatin kesin hüküm gibi hukuki sonuç doğurması nedeniyle iptal edilen tahsisin başvurucu şirket adına devamı mümkün değildir. Bu nedenle başvurucunun 17/11/2014 tarihli dilekçeyle üst hakkının 13/8/2014 tarihinde ihya edildiğinden bahisle yatırımların kaldığı yerden devamı için gerekli işlemlerin başlatılması yolunda yaptığı başvurunun reddine ilişkin işlemde hukuka aykırılık bulunmamaktadır.

46. Nihai karar başvurucu Eti Şirketine 9/8/2016 tarihinde tebliğ edilmiştir.

47. Başvurucu Eti Şirketi 8/9/2006 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

B. Taşınmazın Başvurucu Ersoy Otelcilik İnşaat ve Turizm İşletmeciliği A.Ş.ye İhale Edilmesi ve Dava Süreci

48. Başvurucu Eti Şirketi, İdare tarafından taşınmazın yerli ve yabancı yatırımcılara tahsis edileceği yönünde alınan kararın (bkz. § 29) iptali istemiyle Antalya 2. İdare Mahkemesinde dava açmıştır. Başvurucu Ersoy Şirketi davaya İdare yanında müdahil olmuştur.

49. İdare 6/5/2006 tarihinde başvurucu Ersoy Şirketi tarafından başlangıçta verilen 705.000 TL teminat mektubu dışında kalan 17.795.000 TL'lik kısım için teminat mektubu verilmesini istemiştir.

50. Başvurucu Ersoy Şirketi tarafından 6/6/2006 tarihinde İdareye başvurularak tahsisin iptali yönünde Antalya 2. İdare Mahkemesinin E.2006/1041 sayılı dosyası ile açılan dava sonuna kadar teminat mektubu verme süresinin durdurulması istenilmiş olup bu talebi İdare tarafından 20/6/2006 tarihinde uygun bulunmuştur.

51. Başvurucu Ersoy Şirketi 16/10/2006 tarihinde İdareye başvurarak tahsisin iptali yönünde açılan dava sonuçlanmadığından daha evvel verilen 705.000 TL bedelli teminat mektubunun iadesini istemiş, ancak bu talebi İdare tarafından 15/11/2006 tarihinde reddedilmiştir.

52. Başvurucu Ersoy Şirketi 20/11/2007 tarihli dilekçesi ile yargı kararları nedeniyle ön izin aşamasından tahsis aşamasına geçilemediğini belirterek tahsis işlemlerine devam edilmesini istemiştir.

53. İdare tarafından verilen 23/11/2007 tarihli cevapta Danıştay Altıncı Dairesinin 22/5/2007 tarihli kararı ile Yönetmelik hükümlerinin yürütmesinin durdurulmasına karar verildiğinden yapılabilecek bir işlem bulunmadığı belirtilmiştir.

54. Taşınmazın yerli ve yabancı yatırımcılara tahsis edilmesi yönünde alınan kararın iptali istemiyle açılan davada Antalya 2. İdare Mahkemesi 14/12/2007 tarihli kararı ile işlemi iptal etmiştir. Kararın gerekçesinde orman alanlarının turizm yatırımlarına açılmasına izin veren 12/3/1982 tarihli ve 2634 sayılı Turizmi Teşvik Kanunu hükümleri yargı kararları ile iptal edildiğinden orman vasıflı taşınmazın turizm amacıyla yatırımlara tahsisi için ihaleye çıkarılmasının hukuka uygun olmadığı belirtilmiştir.

55. Temyiz edilen karar Danıştay Altıncı Dairesince 30/10/2008 tarihinde bozulmuştur. Kararın gerekçesinde orman alanlarının turizm yatırımlarına açılmasına izin veren 2634 sayılı Kanun hükümlerinde Anayasa Mahkemesi kararı sonrasında yapılan değişikliklerle getirilen düzenlemelerin dikkate alınması gerektiğine değinilmiştir.

56. Yapılan karar düzeltme istemi üzerine Danıştay Altıncı Dairesi 7/7/2009 tarihinde Antalya 2. İdare Mahkemesinin 14/12/2007 tarihli kararını onamıştır. Onama kararının gerekçesinde Dairede bulunan Antalya 2. İdare Mahkemesinin 22/2/2007 tarihli kararının temyizine ilişkin E.2009/7379 sayılı dosyada verilen 11/3/2009 tarihli kararda, başvurucu Eti Şirketi adına yapılan tahsisin iptaline karar verilmesinde hukuka uyarlık bulunmadığının anlaşıldığı, bu nedenle de tahsisin iptaline karar verildiğinden bahisle taşınmazın turizm amaçlı yatırım yapılmak üzere yerli ve yabancılara tahsis edileceğine ilişkin işlemde hukuka uygunluk bulunmadığı üzerinde durulmuştur.

57. Başvurucu Ersoy Şirketi 29/9/2009 tarihli dilekçe ile 2006/1 sayılı şartname ilanına karşı açılan davada yargılama sürecinin ne zaman sonuçlanacağı öngörülemediğinden başvuru aşamasında verilmiş bulunan 2.337.734 TL tutarındaki teminat mektubu ile müzakere başlangıcında verilen 705.000 TL tutarındaki teminat mektubunun iadesini talep etmiştir.

58. Arazi Tahsis Komisyonu tarafından verilen 16/10/2009 tarihli kararda, Antalya 2. İdare Mahkemesinin E.2006/1041 sayılı davada iptal kararı vermesi ve bu kararın Danıştayca onanarak kesinleşmesi nedeniyle 623 parsel sayılı taşınmazın başvurucu Ersoy Şirketine tahsisinin mümkün olmadığı ve şirketin teminat mektuplarının iade edileceği belirtilmiştir.

59. Kültür ve Turizm Bakanlığı Yatırım ve İşletmeler Genel Müdürlüğü tarafından Merkez Saymanlık Müdürlüğüne yazılan 16/11/2009 tarihli yazıda, İdare işleminin iptali yönünde verilen Antalya 2. İdare Mahkemesinin E.2006/1041 sayılı dosyasındaki kararın kesinleşmesi ve bunun neticesinde taşınmazın başvurucu Ersoy Şirketine tahsisinin mümkün olmaması nedeniyle şirketten alınan 2.337.734 TL ve 705.000 TL tutarındaki teminat mektuplarının iadesi istenilmiştir. Evrak üzerinde ''16/10/2009 gün ve 16 nolu ATK kararının 24'ncü maddesi tebligatıdır'' ibaresi olduğu görülmüş ve evrakın N.Ç. isimli kişi tarafından ''elden aldım'' şeklindeki bir açıklama ile imzalandığı anlaşılmıştır.

60. Başvurucu Ersoy Şirketi tarafından 10/10/2014 tarihinde, 623 parsel sayılı taşınmaz üzerinde daimî müstakil üst hakkı kurulmasına ilişkin Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü ile Antalya Tapu ve Kadastro VI. Bölge Müdürlüğü işlemlerinin iptali istemiyle Antalya 2. İdare Mahkemesinde dava açılmıştır. Başvurucu Eti Şirketi bu davaya davalı yanında müdahil olmuştur.

61. Mahkeme 21/10/2015 tarihinde adli yargının görevli olduğu gerekçesiyle görevsizlik kararı vermiştir.

62. Başvurucu Ersoy Şirketince temyiz edilen karar Danıştay Ondördüncü Dairesince 8/3/2017 tarihinde idari yargının görevli olduğu gerekçesiyle bozulmuştur. Yapılan karar düzeltme istemi Danıştay Ondördüncü Dairesince 9/11/2017 tarihinde reddedilmiştir.

63. Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) sistemi üzerinden yapılan incelemede bozma kararı sonrasında dosyanın yeni esası ve bulunduğu aşama tespit edilememiştir. Başvurucuların da dosyanın akıbeti hakkında bilgi sunmadıkları görülmüştür.

64. Başvurucu Ersoy Şirketinin 25/11/2014 tarihinde İdareye sunduğu dilekçede, başvurucu Eti Şirketine yapılan kesin tahsisin iptaline ilişkin işlem aleyhinde açılan davadan Eti Şirketinin feragat etmesi nedeniyle dava öncesi duruma dönüldüğünden tahsis işlemlerinin kaldığı yerden devamı ve ön izin verilmesi talep edilmiştir. Ayrıca 29/9/2009 tarihli yazıya istinaden taraflarına iade edilen teminat mektuplarının dilekçe ekinde sunulduğu belirtilmiştir.

65. İdare 15/4/2015 tarihinde 2006/1 sayılı şartnameye göre yapılan tahsis işleminin Antalya 2. İdare Mahkemesinin 4/12/2007 tarihli kararı ile iptal edilmesi nedeniyle başvurucu Ersoy Şirketi yönünden tahsis işlemlerinin kaldığı yerden devamı ve ön izin verilmesi talebinin uygun görülmediğini belirtmiştir. Cevap yazısında ayrıca dilekçe ekinde sunulan teminat mektuplarının iade edildiği bildirilmiştir.

66.Başvurucu Ersoy Şirketi 16/10/2009 tarihli Arazi Tahsis Komisyonu kararı ve 15/4/2015 tarihli İdare işleminin iptaline karar verilmesi istemiyle dava açmıştır. Başvurucu Eti Şirketi davaya İdare yanında müdahil olmuştur.

67. Antalya 1. İdare Mahkemesi 5/11/2015 tarihli kararı ile davanın 16/10/2009 tarihli Arazi Tahsis Komisyonu kararının iptali istemine ilişkin kısmının süre aşımı, 15/4/2015 tarihli işlemin iptali istemine ilişkin kısmının ise esas yönünden reddine karar vermiştir. Kararın gerekçesi özetle şu şekildedir:

i. 16/10/2009 tarihli Arazi Tahsis Komisyonu kararı başvurucu şirket yetkilisince elden alınmıştır. Karardan haberdar olduğunda kuşkuya yer bulunmayan başvurucu Ersoy Şirketi tarafından, üzerinden beş yılı aşan bir süre geçtikten sonra 13/5/2015 tarihinde açılan dava süresinde değildir. Bu nedenle Arazi Tahsis Komisyonu kararının iptali isteminin süre aşımı nedeniyle esasının incelenmesine olanak bulunmamaktadır.

ii. Öte yandan,ilgililerin ileriye dönük olarak haklarında idari davaya konu olabilecek bir işlem veya eylemin yapılması için idari makamlara başvurabileceklerini öngören 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 10. maddesi kapsamında başvurucu Ersoy Şirketince yapılmış bulunan 25/11/2014 tarihli başvurunun Arazi Tahsis Komisyonu kararı bakımından dava süresini ihya etmesine hukuken imkân yoktur.

iii. Arazi Tahsis Komisyonu kararının, İdarece geri alınmadığı ve yargı kararı ile iptal edilmediği anlaşılmıştır. Arazi Tahsis Komisyonu kararının yürürlükte bulunması karşısında, İdarenin 2634 sayılı Kanun ve Yönetmelik hükümlerine uygun olarak turizm amaçlı yatırım yapmak üzere yerli ve yabancı girişimcilere tahsis yapmasında anılan mevzuat çerçevesinde takdir yetkisinin bulunması nedeniyle başvurucu şirket adına tahsis yapılması ve ön izin verilmesi konusunda yargı kararı ile zorlanmasına hukuken imkân bulunmamaktadır. Öte yandan, davalı İdare yanında davaya müdahil olan başvurucu Eti Şirketi adına tapuya tescilli bulunan daimî ve müstakil üst hakkının 1994 yılında usulsüz terkin edilip talep üzerine 13/8/2014 tarihinde tapuya yeniden tescilinin yapıldığı iddia edildiğine göre bu husus çözüme kavuşturulmadan başvurucu Ersoy Şirketi hakkında değerlendirme yapılmasına olanak bulunmadığını da belirtmek gerekmektedir.

68. Temyiz edilen karar Danıştay Ondördüncü Dairesince 16/6/2016 tarihinde onanmıştır.

69. Yapılan karar düzeltme istemi Danıştay Ondördüncü Dairesi tarafından 8/3/2017 tarihinde reddedilmiştir. Nihai karar başvurucu Ersoy Şirketine 19/4/2017 tarihinde tebliğ edilmiştir.

70. Başvurucu Ersoy Şirketi tarafından 8/6/2015 tarihinde, müdahil olduğu Antalya 2. İdare Mahkemesinin 4/12/2007 tarihli kararının yargılamanın yenilenmesi yoluyla incelenmesi ve bu kararın kaldırılarak davanın reddedilmesi istemiyle de dava açılmıştır.

71. Mahkemenin 28/10/2015 tarihli kararı ile yargılamanın yenilenmesi istemi kabul edilmiş ve isteme konu 4/12/2007 tarihli kararın ortadan kaldırılmasına ve davanın reddine karar verilmiştir. Kararın gerekçesi özetle şu şekildedir:

i. Antalya 2. İdare Mahkemesinin 14/12/2007 tarihli kararına esas alınan E.2006/1356 sayılı davanın, yapılan yargılama süreçleri sonucunda 12/3/2015 tarihinde"feragat nedeniyle konusu kalmayan dava hakkında karar verilmesine yer olmadığına" ilişkin karar ile sonuçlanarak ortadan kalkması nedeniyle, yargılamanın yenilenmesi istemi 2577 sayılı Kanun'un 53. maddesi kapsamında kabul edilmiştir.

ii. Başvurucu Eti Şirketinin 4916 sayılı Kanun'un geçici 2. maddesinden yararlandırılması istemi 17/8/2004 tarihli İdare işlemi ile olumlu cevaplandırılmıştır. Eti Şirketinin tekrar tahsis işlemi gerçekleştirilebilmesi için gerekli olan belgeler içerisinde yer alan banka teminat mektubunu öngörülen bir aylık süre içerisinde İdareye teslim edememesi nedeniyle kesin tahsisin ihyası için tesis edilen işlem 14/1/2005 tarihinde iptal edilmiştir. Anılan işlem ile bu işlemin düzeltilmesi istemi ile yapılan başvurunun reddine ilişkin 8/4/2005 tarihli işlemin iptali istemiyle E.2006/1356 sayılı dosyasında açılan davanın, yapılan yargılama süreçleri sonucunda 12/3/2015 tarihinde"feragat nedeniyle konusu kalmayan dava hakkında karar verilmesine yer olmadığına" ilişkin karar ile sonuçlanarak ortadan kalktığı anlaşılmıştır. Bu kararın da Antalya 2. İdare Mahkemesinin 14/12/2007 tarihli kararına esas alındığı ve dayanağının ortadan kalktığı görülmektedir.

72. Temyiz edilen karar Danıştay Ondördüncü Dairesince 31/5/2016 tarihinde karar düzeltme kanun yolu kapalı olarak onanmıştır.

73. Başvurucu Ersoy Şirketi tarafından tahsis işlemlerine kaldığı yerden devam edilmesi ve taraflarına ön izin verilmesi istemiyle 24/11/2015 tarihinde İdareye başvuru yapılmış ve başvurunun zımnen reddine ilişkin işlemin iptali istemiyle 19/2/2016 tarihinde İdare aleyhinde dava açılmıştır. İdarenin 25/2/2016 tarihli işlemi ile başvuruyu reddettiği anlaşılmıştır. Başvurucu Eti Şirketi davaya İdare yanında müdahil olmuştur.

74. Antalya 2. İdare Mahkemesinin 20/10/2016 tarihli kararı ile dava reddedilmiştir. Kararın gerekçesi özetle şu şekildedir:

i. Antalya 2. İdare Mahkemesinin E.2015/868 ve K.2015/1327 sayılı kararı ile taşınmazın en yüksek teklifi veren Ersoy Şirketine tahsis edilmesine ilişkin işlemin iptaline dair karar ortadan kalkmıştır. Ancak şirket adına tahsis işlemlerinin kaldığı yerden devamı ve ön izin verilmesi istemiyle daha evvel 25/11/2014 tarihinde yapılan başvuru üzerine talebin uygun görülmediği yolundaki 15/4/2015 tarihli işlem ve dayanağı 16/10/2009 tarihli ve 16 No.lu Arazi Tahsis Komisyonu kararının iptali istemiyle açılan dava Antalya 1. İdare Mahkemesince 5/11/2015 tarihli karar ile reddedilmiş ve bu karar kesinleşmiştir.

ii. Bu durumda; başvurucu Ersoy Şirketi hakkında alınan 16/10/2009 tarihli ve 16 No.lu Arazi Tahsis Komisyonu kararının, idarece geri alınmadığı ve yargı kararı ile iptal edilmediği anlaşılmıştır. Bu nedenle İdarenin 2634 sayılı Kanun ve Yönetmelik hükümlerine uygun olarak turizm amaçlı yatırım yapmak üzere yerli ve yabancı girişimcilere tahsis yapmasında takdir yetkisinin bulunması nedeniyle başvurucu şirket adına tahsis işlemlerine kaldığı yerden devam edilmesi ve ön izin verilmesi konusunda yargı kararı ile zorlanmasına hukuken imkân bulunmamaktadır.

75. Temyiz edilen karar Danıştay Ondördüncü Dairesince 8/3/2017 tarihinde karar düzeltme kanun yolu kapalı olarak onanmıştır. Nihai karar başvurucu Ersoy Şirketine 24/4/2017 tarihinde tebliğ edilmiştir.

76. Başvurucu Ersoy Şirketi 15/5/2017 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

77. Üst hakkının tesis edildiği tarihte yürürlükte bulunan 17/2/1926 tarihli ve 743 sayılı mülga Türk Kanunu Medenîsi'nin''İnşaat hakkı" kenar başlıklı 751. maddesi şöyledir:

"Malik, üçüncü şahıs lehine arsasının üstünde veya altında inşaatta bulunmak veya mevcut inşaatı ipka etmek salahiyetini veren bir irtifak hakkı tesis edebilir. Hilafına mukavele olmadıkça bu hak başkasına temlik olunabilir ve mirasçıya intikal eder. İşbu irtifak hakkı müstakil ve daimi bir mahiyeti haiz ise tapu siciline gayrimenkul olarak kaydedilebilir."

78. 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medenî Kanunu'nun ''Üst hakkı'' ana başlıklı ve ''Konu ve tapu kütüğüne kayıt'' kenar başlıklı 826. maddesi şöyledir:

"Bir taşınmaz maliki, üçüncü kişi lehine arazisinin altında veya üstünde yapı yapmak veya mevcut bir yapıyı muhafaza etmek yetkisi veren bir irtifak hakkı kurabilir.

Aksi kararlaştırılmış olmadıkça bu hak, devredilebilir ve mirasçılara geçer.

Üst hakkı, bağımsız ve sürekli nitelikte ise üst hakkı sahibinin istemi üzerine tapu kütüğüne taşınmaz olarak kaydedilebilir. En az otuz yıl için kurulan üst hakkı, sürekli niteliktedir.''

79. 4721 sayılı Kanun'un ''İçerik ve kapsam'' kenar başlıklı 827. maddesi şöyledir:

"Üst hakkının içerik ve kapsamıyla ilgili olarak resmî senette yer alan, özellikle yapının konumuna, şekline, niteliğine, boyutlarına, özgülenme amacına ve üzerinde yapı bulunmayan alandan faydalanmaya ilişkin sözleşme kayıtları herkes için bağlayıcıdır.''

80. 4721 sayılı Kanun'un ''Süresinden önce devir istemi'' kenar başlıklı 831. maddesi şöyledir:

"Üst hakkı sahibi, bu haktan doğan yetkilerinin sınırını ağır şekilde aşar veya sözleşmeden doğan yükümlülüklerine önemli ölçüde aykırı davranırsa; malik, üst hakkının ona bağlı bütün hak ve yükümlülükleri ile birlikte süresinden önce kendisine devrini isteyebilir.''

81. İlk tahsis tarihinde yürürlükte bulunan 2634 sayılı Kanun’un ''Taşınmaz malların turizm amaçlı kullanımı'' kenar başlıklı 8. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"A. Turizm alanlarında ve turizm merkezlerinde Bakanlığın talebi üzerine, imar planları yapılmış ve turizme ayrılmış yerlerdeki taşınmaz mallardan:

 (1) Hazineye ait olan yerlerle ormanlar, ilgili kuruluşlarca Bakanlığa tahsis edilir.

Bu tahsisler:

 (a) Hazine adına tescili yapılmamış Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerle kapanan yollar ve yol fazlalarının resen tescili,

 (b) Ormanların, turizme ayrılması ve amenejman planlarının tadili,

İşlemleri tamamlandıktan sonra yapılır ve talep tarihinden başlayarak en geç 1 ay içinde tamamlanır.

 (2) Kamu kuruluşlarına alt olanlar, talep tarihinden başlayarak en geç 2 ay içinde Hazine adına tapuya tescil ve Bakanlığa tahsis edilir. Devre ilişkin şartlar ve bedel, ilgili kuruluşlar ile Hazine arasında 6830 sayılı istimlak Kanununun 30 ncu maddesine göre çözümlenir.

 (3) Diğer gerçek ve tüzel kişiler ile vakıflara ait olup, turizm işletmesi belgesine sahip olmayanlar. Bakanlıkça kamulaştırılarak, Hazine adına tapuya tescil ve tescil tarihinden başlayarak en geç 1 ay içinde Bakanlığa tahsis edilir. Uyuşmazlıklarda dava ve takipler kamulaştırma kararına değil, bedeline ilişkin olarak yürütülür ve sonuçlandırılır. Uyuşmazlıkların çözümlenmemiş olması, arazinin turizm amaçlı kullanıma tahsisine engel sayılmaz.

...

C. Bu taşınmaz malların yatırımcılara tahsisi, kiralanması ve bunlar üzerine irtifak hakkı tesisine ilişkin esaslar ile süreler, bedeller, hakların sona ermesi ve diğer şartlar Bakanlık, Maliye Bakanlığı ve Tarım ve Orman Bakanlığı tarafından 2490 sayılı Artırma ve Eksiltme ve İhale Kanunu ile 6831 sayılı Orman Kanunu hükümlerine bağlı olmaksızın müştereken tespit edilir.

D. Bakanlık, bu taşınmaz malları (C) fıkrası uyarınca tespit edilmiş olan şartlarla Türk ve yabancı uyruklu, gerçek ve tüzelkişilere kiralamaya, tahsis etmeye, bu taşınmaz mallar üzerinde müstakil ve daimi haklar dahil irtifak hakkı tesisine ve bunlardan altyapı için gerekli olanlar üzerinde, altyapıyı gerçekleştirecek kamu kurumu lehine bedelsiz irtifak hakkı tesisine yetkilidir.

E. Turizm bölgelerinde ve turizm merkezlerindeki taşınmaz malların iktisabı, 442 sayılı Köy Kanunu ile, 2644 sayılı Tapu Kanununda yer alan yabancı uyruklularla ilgili tahditlerden Bakanlar Kurulu kararı ile istisna edilebilir.

F. Turizm bölgelerinde, turizm alan ve turizm merkezleri dışında kalan ve imar planları ile turizme ayrılan yerlerdeki taşınmaz mallara da, Bakanlığa bu bölgelerde yatırım yapmak maksadıyla müracaat vaki olduğunda, Bakanlığın talebi üzerine bu madde hükümleri uygulanır.

G. Kamu kuruluşlarına ait turizm, eğitim ve dinlenme maksatlı tesisler, turizm bölgeleri ve turizm merkezleri içinde kalsalar dahi, kurumlarına bağlı olarak faaliyetlerine devam ederler ve bu madde hükümleri dışındadırlar.''

82. Yönetmelik’in kimi maddelerinin iptali ve yürütülmesinin durdurulması istemiyle açılan davada, Yönetmelik'in dayanağını oluşturan 2634 sayılı Kanun’un 8. maddesinin (A) fıkrasının (1) numaralı bendi ile (b) alt bendinin, (C) ve (D) fıkralarının Anayasa aykırı olduğu gerekçesiyle Danıştay Altıncı Dairesi tarafından Anayasa Mahkemesine başvurulmuştur. Anayasa Mahkemesinin 7/5/2007 tarihli ve E.2006/169, K.2007/55 sayılı kararı ile 2634 sayılı Kanun’un 8. maddesinin (A) fıkrasının (1) numaralı bendinde yer alan “ormanlar” sözcüğünün ve (1) numaralı bendinin (b) alt bendinin Anayasa’ya aykırı olduğuna ve iptaline, (C) ve (D) fıkralarının ormanlar yönünden Anayasa’ya aykırı olduğuna ve iptaline karar verilmiştir. Karar sonrası 2634 sayılı Kanun’un 8. maddesinde yapılan düzenlemenin ilgili kısımları şu şekildedir:

''A. Kültür ve turizm koruma ve gelişim bölgelerinde ve turizm merkezlerinde Bakanlığın talebi üzerine, imar planları yapılmış ve turizme ayrılmış yerlerdeki taşınmaz mallardan;

 (1) (Değişik: 7/5/2008-5761/2 md.) Hazineye ait olan yerler Maliye Bakanlığınca, Bakanlığa tahsis edilir. Hazine adına tescili yapılmamış Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerle, kapanan yollar ve yol fazlalarının resen tescili, talep tarihinden başlayarak en geç bir ay içinde tamamlanır. Hazine mülkiyetinde yeterli alanın bulunmadığı durumlarda, 6831 sayılı Orman Kanununa göre orman sayılan yerlerden;

a) Sağlık turizmine yönelik fizik tedavi tesisi veya rehabilitasyon merkezi tesislerini kapsayan konaklamalı tesisler yapılabilmesi için iklimsel ve çevresel zorunluluk bulunan,

b) Termal turizmine yönelik jeotermal kaynakları bulunan,

c) Kış turizmi kapsamında uygun yapı ve tesislerin yapılabileceği yeterli pist uzunluğunu ve gerekli rakımı sağlayan,

d) Eko-turizm kapsamında yer alan yayla turizmi, kırsal turizm ve benzeri turizm türlerine yönelik tesislerin yer alabileceği çevresel ve sosyal anlamda imkan sağlayan,

e) Golf turizmine yönelik olarak uygun iklim yapısı ve topografik özellikler dikkate alınarak uluslararası standartlara uygun tesisler gerçekleştirilmesine imkan sağlayan,

f) Kıyıların coğrafi ve fiziksel yapısı nedeniyle kumsallardan, doğal manzaradan, çevresel zenginlikten, biyolojik çeşitlilikten yararlanma bakımından alt yapı ve üst yapı tesisi konusunda kolaylık sağlayan,

g) Kruvaziyer ve yat gibi deniz turizmine yönelik olarak kıyıdan başka bir yerde gerçekleştirilmesi mümkün olmayan,

h) Uluslararası yarışmaların yapılabileceği turizm amaçlı spor tesisleri yapılabilmesi için uygun iklim yapısı veya coğrafi özellikler sağlayan,

yerler talep tarihinden başlayarak en geç bir ay içerisinde Çevre ve Orman Bakanlığınca, Bakanlığa tahsis edilir.

Bu Kanuna göre tahsis edilecek orman sayılan yerlerde;

a) Turizme tahsis edilecek alan, il genelindeki toplam orman sayılan yerlerin binde 5’ini geçemez.

b) Yapılaşmaya esas inşaat hakkı, emsal (E) 0.30’u geçemez.

c) Turizm yatırımı için tahsis edilen orman alanının üç katı kadar alanın ağaçlandırma bedeli ve ağaçlandırılan bu alanın üç yıllık bakım bedeli, yatırımcı tarafından Orman Genel Müdürlüğü hesabına, doğrudan belirtilen ağaçlandırma ve bakım işlerinde kullanılmak şartıyla gelir olarak kaydedilir ve kaydedilen tutar karşılığı ödenek öngörülür. Belirtilen bedelin yatırılmadığının tespiti halinde, yatırımcıya turizm yatırımı veya işletmesi belgesi verilmez.

 (2) Kamu kuruluşlarına ait olanlar, talep tarihinden başlayarak en geç 2 ay içinde Hazine adına tapuya tescil ve Bakanlığa tahsis edilir. Devre ilişkin şartlar ve bedel, ilgili kuruluşlar ile Hazine arasında 6830 sayılı İstimlak Kanununun 30 uncu maddesine göre çözümlenir.

 (3) Diğer gerçek ve tüzelkişiler ile vakıflara ait olup turizm işletmesi belgesine sahip olmayanlar, Bakanlıkça kamulaştırılarak, Hazine adına tapuya tescil ve tescil tarihinden başlayarak en geç 1 ay içinde Bakanlığa tahsis edilir. (İptal ikinci cümle: Anayasa Mahkemesi’nin 29/1/2014 tarihli ve E.: 2013/108, K.: 2014/15 sayılı Kararı ile.) (…) Uyuşmazlıkların çözümlenmemiş olması, arazinin turizm amaçlı kullanıma tahsisine engel sayılmaz.

...

C. (Değişik: 7/5/2008-5761/2 md.) Bakanlığın tasarrufuna geçen taşınmazların yatırımcılara tahsisi, kiralanması ve bunlar üzerinde irtifak hakkı tesisine ilişkin esaslar ile süreler, bedeller, hakların sona ermesi ve diğer şartlar, saydamlık, güvenilirlik, eşit muamele, kamu kaynaklarının etkin ve verimli kullanımı ilkeleri doğrultusunda Bakanlık, Maliye Bakanlığı ve Çevre ve Orman Bakanlığı tarafından 8/9/1983 tarihli ve 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu ile 31/8/1956 tarihli ve 6831 sayılı Orman Kanunu hükümlerine bağlı olmaksızın müştereken tespit edilir.

D. (Değişik: 7/5/2008-5761/2 md.) Bakanlığın tasarrufuna geçen taşınmazları (C) fıkrası uyarınca tespit edilmiş olan şartlarla Türk ve yabancı uyruklu gerçek ve tüzel kişilere tahsis etmeye Bakanlık yetkilidir. Bu taşınmazlar üzerinde bağımsız ve sürekli nitelikli üst hakları dahil olmak üzere irtifak hakkı tesisi ve bunlardan alt yapı için gerekli olanlar üzerinde, alt yapıyı gerçekleştirecek kamu kurumu lehine bedelsiz irtifak hakkı tesisi, Bakanlığın uygun görüşü üzerine, Maliye Bakanlığınca belirlenen koşullarla ve bu Bakanlık tarafından yapılır."

83. İlk tahsis tarihinde yürürlükte bulunan Yönetmelik'in ''Turizme ayrılan taşınmaz malların bakanlık tasarrufuna alınması işlemleri'' kenar başlıklı 6. maddesi şöyledir:

"Turizm alan ve merkezlerinde imar planları ile turizme ayrılan taşınmaz malların mülkiyet alt yapı v. b. özelliklerini tespit eden bir rapor düzenlenerek Bakanlığın tasarrufuna alınması işlemlerine başlanır. Bu uygulamada 5. madde uyarınca belirlenen taşınmaz mallara öncelik verilir.

Kamuya ait taşınmaz mallardan Bakanlık tasarrufuna alınması kararlaştırılanların, kanunun 8 nci maddesinin A bölümünde belirtilen şekil ve süreler içinde, Bakanlığa tahsisleri sağlanır. Bu amaçla planlama, kamulaştırma, parselasyon, tapuya tescil, devir, tahsis v.b. işlemler Bakanlıkça ilgili mevzuata uygun olarak takip edilir ve sonuçlandırılır."

84. Yönetmelik'in ''Başvuru şekli" kenar başlıklı 10. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Turizm alan ve merkezleri içinde, imar planları ile turizme ayrılmış yerlerde bulunan ve Bakanlık tasarrufuna alınmış olan kamu arazilerinden yatırımcılara tahsisi uygun görülenlerin, yeri, imar durumu, özellikleri, altyapı durumu ve krokileri, tahsis için son başvuru tarihi de belirtilerek, Bakanlıkça yapılacak ilan ile müteşebbislere duyurulur.

Turizm alan ve merkezleri içinde, imar planları ile turizme ayrılmış yerlerde bulunan kamu arazisi sadece bu yönetmelik uyarınca Bakanlık aracılığı ile yatırımcı gerçek ve tüzel kişilere ve kamu kuruluşlarına tahsis edilir.

Kamu arazisi talepleri yerli ve yabancı müteşebbisler için ayrı olarak aşağıda belirlenen bilgi ve belgelerle birlikte Bakanlığa yapılır.

I. Yerli Müteşebbisler:

a - Dilekçe,

b - Talep edilen arazinin yeri işlenmiş uygun ölçekli harita,

c - Kurulacak tesisin türü, sınıfı, kapasitesi ve yan üniteleri,

d - Tesisin yaklaşık maliyeti,

e - Tesisin yatırım zamanlama tablosu,

f - Yatırım için planlanan finansman kaynağı (öz kaynak miktarı ve kredi)

g - Müteşebbisin isim, ünvan ve faaliyet alanları, (Ticaret sicili Gazetesi eklenir)

h - Kurulacak tesisin tür, sınıf ve kapasitesine göre tesbit edilecek olan toplam yatırım maliyetinin % 5'i miktarında geçici teminat.

Yukarıda belirlenen bilgi ve belgelere ek olarak,

Tüzel Kişi Müteşebbisler:

– Şirketin bahse değer sanayi ve ticari ilişkileri,

– Şirketin varsa turizmle ilgili diğer faaliyetleri,

– Şirketin son 3 yıllık onaylı bilanço ve kar - zarar cetvelleri,

konularında da bilgi ve belgeleri Bakanlığa vermekle yükümlüdürler.

..."

85. Yönetmelik'in ''Taleplerin değerlendirilmesi'' kenar başlıklı 11. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Bakanlığa yapılan kamu arazisi tahsis talepleri, 10 uncu maddede belirlenen tüm bilgilerin ve belgelerin tamam olarak Bakanlığa teslim tarihinden itibaren en geç 2 ay içinde 14 üncü madde hükümleri de dikkate alınarak, Arazi Tahsis Komisyonunca değerlendirilir. Komisyon kararları ve varsa farklı görüşler Bakanlık Makamının Kararı ile sonuçlanır. Sonuçlanan karara göre, uygun görülen talep sahiplerinden 1. sırayı alan müteşebbise ön izin verilir. Diğerlerinin geçici teminatı derhal iade edilir.

..."

86.Yönetmelik'in ''Ön izin'' kenar başlıklı 15. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:

"...

Ön izinde tahsisin yürürlüğe girebilmesi için: yerli müteşebbislerce, geçici teminatın, kesin ve süresiz teminata dönüştürülmesi ve imzalı ve noterce tasdik edilmiş ön izin mukavelesinin,

...

Bakanlığa teslimi şarttır.

Ön izin mukavelesi ve teminatı, ön izinin verileceğine dair Bakanlıkça müteşebbise yapılacak taahhütlü bildirinin alınış tarihini takip eden bir ay içinde Bakanlığa verilir. Bu süre içinde, bu yükümlülüğün yerine getirilmemesi halinde ön izin talebi geçersiz sayılır ve geçici teminat Hazineye irad kaydedilir.

Bu durumda boşalacak olan kamu arazisi için, aynı araziye talip olan ve Arazi Tahsis Komisyonunca yapılmış olan değerlendirmede talebi uygun görülenler içinde değerlendirmede bir alt sırayı almış olan müteşebbise ön izin verilebileceği gibi, 10 uncu maddenin 1 inci fıkra hükmü de uygulanabilir.

Ön izin, teminat ve mukavelenin Bakanlığa teslimi tarihinde başlar ve yerli müteşebbislerce, başvuru sırasında Bakanlığa verilen geçici teminatlar iade edilir.

Ön izin süresi içinde müteşebbis:

a - Yabancı müteşebbisler 6224 sayılı Yabancı Sermayeyi Teşvik Kanunu ve Türk Ticaret Kanunu, yerli müteşebbisler Bakanlıkça gerekli görüldüğü hallerde Türk Ticaret Kanunu hükümlerine göre, bir turizm şirketi kurarlar.

b - 1 - 1/1000 ölçekli imar uygulama planı olmayan yerlerde yatırım alanının harita ve imar uygulama planını hazırlar ve onaylatır,

c - Arazi üzerinde çalışma yaparak gereken ölçekteki yerleşme planlarını (yapılar, yollar, giriş, otopark, yan üniteler v.s.) hazırlayarak Bakanlığa verir,

d - Yerleşme planlarının Bakanlıkça onaylanmasını takiben Turizm Yatırım ve İşletmeleri Nitelikleri Yönetmeliği Hükümlerine göre projelerini hazırlayarak Bakanlığa verir,

e - Bu projelerin Bakanlıkça onaylanmasını takiben "Turizm Yatırım Belgesi" ni alır.

f - Bu faaliyetleri Bakanlıkça onaylayan proje termin programına uygun olarak aylık raporlar halinde Bakanlığa bildirir."

87. Yönetmelik'in ''Kesin tahsis'' kenar başlıklı 16. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:

"Ön izinle verilen süre içinde yükümlülüklerini yerine getirerek Turizm Yatırımı Belgesi almış müteşebbise, arazi Tahsis Komisyonunca kesin tahsis yapılır.

Kesin tahsis kararlarının kendilerine taahhütlü olarak tebliği tarihini takiben 1 ay içinde:

Yerli müteşebbisler, toplam yatırım maliyetinin % 10'na tekabül eden miktardaki, kesin tahsis dönemine ait olmak üzere, kesin ve süresiz bir teminat mektubunu Bakanlığa teslim eder ve tahsis koşullarını da belirleyen kira veya irtifak hakkı şeklindeki tahsis sözleşmesini Bakanlıkla karşılıklı olarak imzalar. İmzayı müteakip ön izin teminatı kendisine iade edilir.

...

Toplam yatırımlarının % 15'ini tamamlayan yerli yatırımcıların kesin tahsise ilişkin, yabancı yatırımcıların ise ön izin mukavelesi sırasında alınan teminatları iade edilir.

Bu yükümlülüklerini yerine getirmeyen tüm müteşebbislerin, kesin tahsisleri iptal edilir ve teminatları Hazineye irad kaydedilir.

Bu durumda, boşalacak olan kamu arazisinin yeni yatırımcılara tahsisi için, 10 uncu maddenin birinci fıkrası hükmü uygulanır. Ancak, arazi üzerinde bir yapılaşma mevcutsa, yapılacak tesbit neticesi devamı uygun görülen projelerin, yapılaşma değer tesbiti ve gereği Bakanlıkça yapılır.

Yatırımcı, kesin tahsis tarihini takiben alacağı inşaat ruhsatı ile Bakanlıkça mutabakata varılarak onaylanmış yatırım zamanlama tablosu çerçevesinde inşaatını tamamlar. "

88. Yönetmelik'in ''İrtifak hakkı yolu ile tahsis'' kenar başlıklı 21. maddesi şöyledir:

"İmar planlarında turizme ayrılan taşınmaz mallar, müteşebbise irtifak hakkı tesisi yolu ile tahsis edilebilir.

Taşınmaz malların irtifak hakkı yoluyla tahsislerinde, süreler, bedeller diğer koşullar, 18. 19. ve 20. maddelerde belirlenen esaslara göre tayin ve tespit edilir."

89. Yönetmelik'in ''Sözleşmelerin feshi'' kenar başlıklı 22. maddesi şöyledir:

"Bakanlıkla yapmış oldukları sözleşme hükümlerine uymayan yatırımcıların, sözleşmeleri Bakanlıkça fesh edilir. Bu durumda, yatırımcıların o ana kadar yatırımlarıyla ilgili tüm hakları sona erer ve yapılan tesisler arsanın cüzü olarak hazineye intikal eder. Bakanlık, arazisinin eski hale dönüştürülmesini isteyebilir.

Yatırımcı, bu işlem ve intikale ilişkin olarak Bakanlıktan herhangi bir tazminat ve bedel talebinde bulunamaz."

90. Yönetmelik'in ''Tahsisin sona ermesi'' kenar başlıklı 23. maddesi şöyledir:

"Tahsisin son bulması ile yatırımcı ve işletmecilerin tüm hakları sona erer. Bakanlık amaca uygun kullanımın devamı şartıyla tahsis sözleşmesinin süresini uzatabilir. Aksi halde tesisler herhangi bir bedel ödenmeden Hazineye intikal eder.

Tahsisi sona eren taşınmaz mallar ile Mülkiyeti Hazineye intikal eden tesisler, günün koşullarına göre tespit edilecek yeni şartlarla yatırımcı ve/veya işletmecilere Bakanlıkça tahsis edilebilir."

91. Yönetmelik'in ''Şerh ve tescillerin terkini'' kenar başlıklı 27. maddesi şöyledir:

"Tahsisin sonra ermesi halinde tapu sicilleri üzerine konulmuş şerh ve tesciller Bakanlığın talebi üzerine terkin edilir."

92. 4916 sayılı Kanun'un geçici 2. maddesi şöyledir:

"Kanunları uyarınca turizm yatırımı yapılmak amacıyla adlarına kamu arazisi tahsis edilen ve bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önce, ilgili bakanlıkların iznine tâbi işlemleri izinsiz olarak gerçekleştiren veya sözleşmelerine aykırı davranan yatırımcılar ve işletmeciler hakkında açılan davalardan; cari yıl proje maliyet bedelinin % 3’ü ile dava masraflarını defaten ödemeleri, sözleşmeden doğan mali yükümlülüklerini yerine getirmeleri ve ilgili bakanlıklar ile yeniden sözleşme yapmaları kaydıyla vazgeçilir, bu şartların yerine getirilmesi kaydıyla, dava açılması gerekenler için ise dava açılmaz ve tahsisleri devam eder.

Bu maddenin uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar, Çevre ve Orman Bakanlığı ile Kültür ve Turizm Bakanlığının görüşü alınmak kaydıyla Maliye Bakanlığınca belirlenir."

93.2577 sayılı Kanun'un ''Dava açma süresi'' kenar başlıklı 7. maddesi şöyledir:

''1. Dava açma süresi, özel kanunlarında ayrı süre gösterilmeyen hallerde Danıştayda ve idare mahkemelerinde altmış ve vergi mahkemelerinde otuz gündür.

2. Bu süreler;

a) İdari uyuşmazlıklarda; yazılı bildirimin yapıldığı,

b) Vergi, resim ve harçlar ile benzeri mali yükümler ve bunların zam ve cezalarından do-ğan uyuşmazlıklarda: Tahakkuku tahsile bağlı olan vergilerde tahsilatın; tebliğ yapılan hallerde veya tebliğ yerine geçen işlemlerde tebliğin; tevkif yoluyla alınan vergilerde istihkak sahiplerine ödemenin; tescile bağlı vergilerde tescilin yapıldığı ve idarenin dava açması gereken konularda ise ilgili merci veya komisyon kararının idareye geldiği;

Tarihi izleyen günden başlar.

3. Adresleri belli olmayanlara özel kanunlarındaki hükümlere göre ilan yoluyla bildirim yapılan hallerde, özel kanununda aksine bir hüküm bulunmadıkça süre, son ilan tarihini izleyen günden itibaren onbeş gün sonra işlemeye başlar.

4. İlanı gereken düzenleyici işlemlerde dava süresi, ilan tarihini izleyen günden itibaren başlar. Ancak bu işlemlerin uygulanması üzerine ilgililer, düzenleyici işlem veya uygulanan işlem yahut her ikisi aleyhine birden dava açabilirler. Düzenleyici işlemin iptal edilmemiş olması bu düzenlemeye dayalı işlemin iptaline engel olmaz.''

94. 2577 sayılı Kanun'un ''İdari makamların sükutu'' kenar başlıklı 10. maddesi şöyledir:

''1. İlgililer, haklarında idari davaya konu olabilecek bir işlem veya eylemin yapılması için idari makamlara başvurabilirler.

2. (Değişik: 10/6/1994-4001/5 md.) Altmış gün içinde bir cevap verilmezse istek redde-dilmiş sayılır. İlgililer altmış günün bittiği tarihten itibaren dava açma süresi içinde, konusuna göre Danıştaya, idare ve vergi mahkemelerine dava açabilirler. Altmış günlük süre içinde idarece verilen cevap kesin değilse ilgili bu cevabı,isteminin reddi sayarak dava açabileceği gibi, kesin cevabı da bekleyebilir. Bu takdirde dava açma süresi işlemez. Ancak, bekleme süresi başvuru tarihinden itibaren altı ayı geçemez. Dava açılmaması veya davanın süreden reddi hallerinde, altmış günlük sürenin bitmesinden sonra yetkili idari makamlarca cevap verilirse, cevabın tebli-ğinden itibaren altmış gün içinde dava açabilirler.

3. (Mülga: 10/6/1994-4001/5 md.)''

95. 2577 sayılı Kanun'un ''Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu ile Vergi Usul Kanununun uygulanacağı haller'' kenar başlıklı 31. maddesi şöyledir:

''1. Bu Kanunda hüküm bulunmayan hususlarda; hakimin davaya bakmaktan memnuiyeti ve reddi, ehliyet, üçüncü şahısların davaya katılması, davanın ihbarı, tarafların vekil-leri, feragat ve kabul, teminat, mukabil dava, bilirkişi, keşif, delillerin tespiti, yargılama giderleri, adli yardım hallerinde ve duruşma sırasında tarafların mahkemenin sukünunu ve inzibatını bozacak hareketlerine karşı yapılacak işlemler ile elektronik işlemlerde Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu hükümleri uygunlanır. (Ek cümle: 5/4/1990-3622/11 md.; Değişik:10/6/1994-4001/14 md.) Ancak, davanın ihbarı (…)(2) Danıştay, mahkeme veya hakim tarafından re'sen yapılır. (Ek cümle: 3/11/2016-6754/22 md.) Bilirkişiler, bilirkişilik bölge kurulları tarafından hazırlanan listelerden seçilir ve bilirkişiler hakkında Bilirkişilik Kanunu ve 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun ilgili hükümleri uygulanır.

2. Bu Kanun ve yukarıdaki fıkra uyarınca Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununa atıfta bulunulan haller saklı kalmak üzere, vergi uyuşmazlıklarının çözümünde Vergi Usul Kanununun ilgili hükümleri uygulanır.''

96. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun ''Davadan feragat'' kenar başlıklı 307. maddesi şöyledir:

"Feragat, davacının, talep sonucundan kısmen veya tamamen vazgeçmesidir."

97. 6100 sayılı Kanun'un ''Feragat ve kabulün sonuçları'' kenar başlıklı 311. maddesi şöyledir:

"(1) Feragat ve kabul, kesin hüküm gibi hukuki sonuç doğurur. İrade bozukluğu hâllerinde, feragat ve kabulün iptali istenebilir."

98.6100 sayılı Kanun'un ''Kesin hüküm'' kenar başlıklı 303. maddesi şöyledir:

"(1) Bir davaya ait şeklî anlamda kesinleşmiş olan hükmün, diğer bir davada maddi anlamda kesin hüküm oluşturabilmesi için, her iki davanın taraflarının, dava sebeplerinin ve ilk davanın hüküm fıkrası ile ikinci davaya ait talep sonucunun aynı olması gerekir.

 (2) Bir hüküm, davada veya karşılık davada ileri sürülen taleplerden, sadece hükme bağlanmış olanlar hakkında kesin hüküm teşkil eder.

 (3) Kesin hüküm, tarafların küllî halefleri hakkında da geçerlidir.

 (4) Bir dava dolayısıyla ortaya çıkan kesin hüküm, o hükmün kesinleşmesinden sonra dava konusu şeyin mülkiyetini tarafların birisinden devralan yahut dava konusu şey üzerinde sınırlı bir ayni hak veya fer’î zilyetlik kazanan kişiler hakkında da geçerlidir. Ancak, Türk Medenî Kanununun iyiniyetle mal edinmeye ait hükümleri saklıdır.

 (5) Müteselsil borçlulardan biri veya birkaçı ile alacaklı arasında yahut müteselsil alacaklılardan biri veya birkaçı ile borçlu arasında oluşan kesin hüküm, diğerleri hakkında geçerli değildir."

V. İNCELEME VE GEREKÇE

99. Mahkemenin 12/9/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucu Eti Tur. Yat. Tic. ve San. A.Ş.nin İhlal İddiaları Yönünden

1. Başvurucunun İddiaları

100. Başvurucu, 4916 sayılı Kanun kapsamında yapılan kesin tahsisin ihyasına ilişkin yargılamadan feragat edilmiş olmasının 2634 sayılı Kanun'a göre başvuru ve değerlendirme yapılmasına engel olmayacağını belirtmiştir. Başvurucu ayrıca, Danıştay Ondördüncü Dairesinin temyiz üzerine vermiş olduğu kararda İdarenin gerekçesinin üstün tutulma ve İdare Mahkemesi gerekçesinin kabul edilmeme nedenlerinin açıklanmadığını iddia etmiştir. Başvurucu 4/7/1988 tarihinde tapuya tescil edilen üst hakkının Maliye Bakanlığının yazısına istinaden usulsüz olarak 24/6/1994 tarihinde tapudan terkin edildiğini, 12/6/2014 tarihli dilekçesine istinaden Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü Başmüfettişliğince yapılan inceleme sonunda yeniden 13/8/2014 tarihinde tapuya tescilinin sağlandığını ifade etmiştir. Usulsüz terkin nedeniyle 1994-2014 yılları arasında haklarının ihlal edildiğini belirten başvurucu, kesin tahsis belgesinin ihya edilmesi ve turizm yatırım belgesinin işlerlik kazanması doğrultusunda yaptığı başvurunun da haksız olarak reddedildiğinden yakınmıştır. Sonuç olarak başvurucu bu gerekçelerle adil yargılanma ve mülkiyet haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

2. Değerlendirme

101. Anayasa'nın "Mülkiyet hakkı" kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:

"Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.

Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.

Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz."

102. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).Başvurucunun şikâyetlerinin özü, kendisine yapılan tahsis işlemi sonrasında üzerinde üst hakkı tesis edilen taşınmazdaki tahsisin iptal edilmesi, tekrar ihya edilmemesi ve üst hakkının haksız olarak kaldırılmasına ilişkin olduğundan başvurucunun belirtilen şikâyetlerinin mülkiyet hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

103. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir nedeni de bulunmadığı anlaşılan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Esas Yönünden

i. Mülkün Varlığı

104. Anayasa'nın 35. maddesiyle güvenceye bağlanan mülkiyet hakkı, ekonomik değer ifade eden ve parayla değerlendirilebilen her türlü mal varlığı hakkını kapsamaktadır (AYM, E.2015/39, K.2015/62, 1/7/2015, § 20). Somut olayda İdare tarafından Maliye Hazinesi adına kayıtlı 623 parsel sayılı 71.270 m² yüz ölçümlü orman vasıflı ve "turizm alanı" niteliğindeki taşınmaz otel projesi gerçekleştirmek üzere başvurucuya 49 yıllığına tahsis edilmiş ve taşınmaz üzerinde üst hakkı kurulmuş olduğundan yapılan kesin tahsisin ve üst hakkının mülk teşkil ettiği hususunda kuşku bulunmamaktadır.

ii. Müdahalenin Varlığı ve Türü

105. Anayasa’nın 35. maddesinde bir temel hak olarak güvence altına alınmış olan mülkiyet hakkı kişiye -başkasının hakkına zarar vermemek ve yasaların koyduğu sınırlamalara uymak koşuluyla- sahibi olduğu şeyi dilediği gibi kullanma, üzerinde tasarruf etme ve ürünlerinden yararlanma imkânı verir (Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 32). Dolayısıyla malikin mülkünü kullanma, mülkün semerelerinden yararlanma ve mülkü üzerinde tasarruf etme yetkilerinden herhangi birinin sınırlanması mülkiyet hakkına müdahale teşkil eder (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, B. No: 2014/1546, 2/2/2017, § 53).

106. Anayasa’nın 35. maddesi ile mülkiyet hakkına temas eden diğer hükümleri birlikte değerlendirildiğinde Anayasa'nın mülkiyet hakkına müdahaleyle ilgili üç kural ihtiva ettiği görülmektedir. Buna göre Anayasa'nın 35. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin mülkiyet hakkına sahip olduğu belirtilmek suretiyle mülkten barışçıl yararlanma hakkına yer verilmiş; ikinci fıkrasında da mülkten barışçıl yararlanma hakkına müdahalenin çerçevesi belirlenmiştir. Maddenin ikinci fıkrasında, genel olarak mülkiyet hakkının hangi koşullarda sınırlanabileceği belirlenerek aynı zamanda mülkten yoksun bırakmanın şartlarının genel çerçevesi de çizilmiştir. Maddenin son fıkrasında ise mülkiyet hakkının kullanımının toplum yararına aykırı olamayacağı kurala bağlanmak suretiyle devletin mülkiyetin kullanımını kontrol etmesine ve düzenlemesine imkân sağlanmıştır. Anayasa'nın diğer bazı maddelerinde de devlet tarafından mülkiyetin kontrolüne imkân tanıyan özel hükümlere yer verilmiştir. Ayrıca belirtmek gerekir ki mülkten yoksun bırakma ve mülkiyetin düzenlenmesi, mülkiyet hakkına müdahalenin özel biçimleridir (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, §§ 55-58).

107. Somut olayda başvurucunun tahsisinin iptal edilerek tekrar ihya edilmemesi ve üst hakkının kaldırılmasının mülkiyet hakkına müdahale teşkil ettiği açıktır. Müdahalenin turizm alanı tahsislerinin kontrolü ve düzenlenmesi yönündeki amacı gözetildiğinde başvurucunun şikâyetinin mülkiyetin kamu yararına kontrolü veya düzenlenmesine ilişkin kural çerçevesinde incelenmesi uygun görülmüştür.

iii. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı

108. Anayasa'nın 13. maddesi şöyledir:

"Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."

109. Anayasa’nın 35. maddesinde mülkiyet hakkı sınırsız bir hak olarak düzenlenmemiş, bu hakkın kamu yararı amacıyla ve kanunla sınırlandırılabileceği öngörülmüştür. Mülkiyet hakkına müdahalede bulunulurken temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin genel ilkeleri düzenleyen Anayasa'nın 13. maddesinin de gözönünde bulundurulması gerekmektedir. Dolayısıyla mülkiyet hakkına yönelik müdahalenin Anayasa'ya uygun olabilmesi için müdahalenin kanuna dayanması, kamu yararı amacı taşıması ve ölçülülük ilkesi gözetilerek yapılması gerekmektedir(Recep Tarhan ve Afife Tarhan, § 62).

 (1) Kanunilik

110. Mülkiyet hakkına yönelik müdahalelerde ilk incelenmesi gereken ölçüt kanuna dayalı olma ölçütüdür. Bu ölçütün sağlanmadığı tespit edildiğinde diğer ölçütler bakımından inceleme yapılmaksızın mülkiyet hakkının ihlal edildiği sonucuna varılacaktır. Müdahalenin kanuna dayalı olması, müdahaleye ilişkin yeterince ulaşılabilir, belirli ve öngörülebilir kanun hükümlerinin bulunmasını gerektirmektedir (Türkiye İş Bankası A.Ş. [GK], B. No: 2014/6192, 12/11/2014, § 44; Ford Motor Company, B. No: 2014/13518, 26/10/2017, § 49; Necmiye Çiftçi ve diğerleri, B. No: 2013/1301, 30/12/2014, § 55).

111. Somut olayda başvurucuya tahsis edilen taşınmaz üzerindeki tahsisin 2634 sayılı Kanun ve bu Kanun'a dayanılarak çıkarılan Yönetmelik hükümleri ile 4916 sayılı Kanun hükmü dikkate alınarak iptal edildiği ve tahsisin ihyası talebinin reddedildiği anlaşılmaktadır. Bu Kanun ve Yönetmelik hükümlerinin belirli, öngörülebilir ve ulaşılabilir olduğunda bir tereddüt bulunmadığından müdahalenin kanuni bir dayanağı mevcuttur.

 (2) Meşru Amaç

112. Anayasa'nın 13. ve 35. maddeleri uyarınca mülkiyet hakkı ancak kamu yararı amacıyla sınırlandırılabilmektedir. Kamu yararı kavramı, mülkiyet hakkının kamu yararının gerektirdiği durumlarda sınırlandırılmasına imkân verdiğinden, bir sınırlandırma amacı olmasının yanı sıra mülkiyet hakkının kamu yararı amacı dışında sınırlanamayacağını öngörerek ve bu anlamda bir sınırlama sınırı oluşturarak mülkiyet hakkını etkin bir şekilde korumaktadır. Kamu yararı kavramı, devlet organlarının takdir yetkisini de beraberinde getiren bir kavram olup objektif bir tanıma elverişli olmayan bu ölçütün her somut olay temelinde ayrıca değerlendirilmesi gerekir (Nusrat Külah,B. No: 2013/6151, 21/4/2016, §§ 53, 56; Yunis Ağlar, B. No: 2013/1239, 20/3/2014, §§ 28, 29).

113. Somut olayda ülke ekonomisi açısından büyük bir önem taşıyan turizm alanlarında tahsislerin yapılması, kontrolü ve gerekli şartların gerçekleşmemesi hâlinde iptalinin kamu yararına dayalı meşru bir amacının olduğu açıktır.

 (3) Ölçülülük

 (a) Genel İlkeler

114. Son olarak kamu makamlarınca başvurucunun mülkiyet hakkına yapılan müdahaleyle gerçekleştirilmek istenen amaç ile bu amacı gerçekleştirmek için kullanılan araçlar arasında makul bir ölçülülük ilişkisinin olup olmadığı değerlendirilmelidir.

115. Ölçülülük ilkesi elverişlilik, gereklilik ve orantılılık olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. Elverişlilik öngörülen müdahalenin ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını, gereklilik ulaşılmak istenen amaç bakımından müdahalenin zorunlu olmasını yani aynı amaca daha hafif bir müdahale ile ulaşılmasının mümkün olmamasını, orantılılık ise bireyin hakkına yapılan müdahale ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir (AYM, E.2011/111, K.2012/56, 11/4/2012; E.2014/176, K.2015/53, 27/5/2015; E.2016/13, K.2016/127, 22/6/2016, § 18; Mehmet Akdoğan ve diğerleri, § 38).

116. Orantılılık ilkesi gereği kişilerin mülkiyet hakkının sınırlandırılması hâlinde elde edilmek istenen kamu yararı ile bireyin hakları arasında adil bir dengenin kurulması gerekmektedir. Bu adil denge, başvurucunun şahsi olarak aşırı bir yüke katlandığının tespit edilmesi durumunda bozulmuş olacaktır. Müdahalenin orantılılığı değerlendirilirken bir taraftan ulaşılmak istenen meşru amacın önemi, diğer taraftan da müdahalenin niteliği ile başvurucunun ve kamu otoritelerinin davranışları gözönünde bulundurularak başvurucuya yüklenen külfet dikkate alınacaktır (Arif Güven, B. No: 2014/13966, 15/2/2017, §§ 58, 60; Osman Ukav, B. No: 2014/12501, 6/7/2017, § 71).

117. Mülkiyet hakkına yapılan bir müdahalenin Anayasa'nın 13. ve 35. maddelerine göre ölçülü olabilmesi için her şeyden önce bu tedbirin öngörülen kamu yararı amacını gerçekleştirmeye elverişli olması zorunludur. Diğer taraftan müdahalede bulunulurken ilgili kamu yararı amacını gerçekleştirmeye en uygun aracın seçilmesi gerekmektedir. Bu alanda hangi araçların tercih edileceği ise öncelikli olarak daha isabetli karar verebilecek konumda olan ilgili kamu makamlarının yetkisindedir. Bu nedenle hangi aracın tercih edileceğinin belirlenmesi hususunda idarelerin belli ölçüde takdir yetkisi bulunmaktadır. Ne var ki seçilen aracın gerekliliğine ilişkin olarak idarelerin sahip olduğu takdir yetkisi sınırsız değildir. Tercih edilen aracın müdahaleyi ulaşılmak istenen amaca nazaran bariz bir biçimde ağırlaştırması durumunda Anayasa Mahkemesince müdahalenin gerekli olmadığı sonucuna ulaşılması mümkündür. Ancak Anayasa Mahkemesinin bu kapsamda yapacağı denetim, seçilen aracın isabet derecesine yönelik olmayıp hak ve özgürlükler üzerinde oluşturduğu müdahalenin ağırlığına dönüktür (bazı değişikliklerle birlikte bkz. Hamdi Akın İpek, B. No: 2015/17763, 24/5/2018, § 108; Hanife Ensaroğlu, B. No: 2014/14195, 20/9/2017, § 67).

118. İdarenin ölçülülük bağlamında iyi yönetim ilkesine uygun hareket etme yükümlülüğü bulunmaktadır. İyi yönetim ilkesi, kamu yararı kapsamında bir konu söz konusu olduğunda kamu otoritelerinin uygun zamanda, uygun yöntemle ve her şeyden önce tutarlı olarak hareket etmelerini gerektirir (Kenan Yıldırım ve Turan Yıldırım, B. No: 2013/711, 3/4/2014, § 68). Bu bağlamda idarelerin kendi hatalarının sonuçlarını gidermeleri ve bireylere yüklememeleri gerekir (Reis Otomotiv Ticaret ve Sanayi A.Ş. [GK], B. No: 2015/6728, 1/2/2018, § 100).

119. Anayasa'nın 35. maddesi usule ilişkin açık bir güvenceden söz etmemektedir. Bununla birlikte mülkiyet hakkının gerçek anlamda korunabilmesi bakımından bu madde, Anayasa Mahkemesinin çeşitli kararlarında da ifade edildiği üzere mülk sahibine müdahalenin kanun dışı veya keyfî ya da makul olmayan şekilde uygulandığına ilişkin savunma ve itirazlarını sorumlu makamlar önünde etkin bir biçimde ortaya koyabilme olanağının tanınması güvencesini kapsamaktadır. Bu değerlendirme ise uygulanan sürecin bütününe bakılarak yapılmalıdır (Züliye Öztürk, B. No: 2014/1734, 14/9/2017, § 36; Bekir Yazıcı [GK], B. No: 2013/3044, 17/12/2015, § 71).

120. Mülkiyet hakkının usule ilişkin güvenceleri hem kişiler arasındaki mülkiyet uyuşmazlıklarında hem de taraflardan birinin kamu gücü olduğu durumlarda geçerlidir. Bu bağlamda mülkiyet hakkının korunmasının söz konusu olduğu durumlarda usule ilişkin güvencelerin somut olayda sağlandığından söz edilebilmesi için derece mahkemelerinin kararlarında konu ile ilgili ve yeterli gerekçe bulunmalıdır. Ayrıca belirtmek gerekir ki bu zorunluluk tarafların bütün iddialarına cevap verilmesi anlamına gelmemekle birlikte mülkiyet hakkını ilgilendiren davanın sonucuna etkili esasa ilişkin temel iddia ve itirazların yargılama makamlarınca özenli bir şekilde değerlendirilerek karşılanması gerekmektedir (Kamil Darbaz ve Gmo Yapı Grup End. San. Tic. Ltd. Şti., B. No: 2015/12563, 24/5/2018, § 53).

 (b) İlkelerin Olaya Uygulanması

121. Somut olayda tahsisin iptal edilmesi ve ihyası talebinin reddedilmesi suretiyle yapılan müdahalenin taşınmaz üzerinde bir an evvel turizm tesisi kurulması yönündeki amacı gerçekleştirmek için elverişli bir araç olduğunda tereddüt bulunmamaktadır.

122. Müdahalenin gerekliliği bakımından ise öncelikle yukarıda da değinildiği üzere kamuya ait taşınmazların ne şekilde kullanılacağına ilişkin kamu makamlarının geniş bir takdir yetkisinin olduğunu belirtmek gerekir. Bunun yanında turizm tesisi için yapılan tahsisin, tesisin uzun süredir bitirilememesi sebebiyle iptal edilmesine ve ihyası talebinin reddedilmesine ilişkin gerekçeler ve kamu makamlarının bu alandaki takdir yetkileri dikkate alındığında somut olayın koşulları altında müdahalenin gerekliliği hususunda yapılan değerlendirmenin aksi bir sonuca ulaşmayı gerektirecek bir neden de bulunmamaktadır.

123. Somut olaydaki müdahalenin ölçülülüğünün değerlendirilmesi bakımından asıl önem taşıyan ölçüt orantılılıktır. Öngörülen tedbirin maliki olağan dışı ve aşırı bir yük altına sokması durumunda müdahalenin orantılı ve dolayısıyla ölçülü olduğundan söz edilemez. Bu itibarla, uygulanan tedbirle başvuruculara aşırı ve orantısız bir yük yüklenip yüklenmediğinin tespiti gerekmektedir (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Alişen Bağcaçi, B. No: 2015/18986, 25/12/2018, § 55).

124. Uyuşmazlık konusu somut olayda, taşınmaz üzerinde otel projesi yapılması için 1988 yılında başvurucu lehine üst hakkı tesis edilmiş ve taşınmaz 49 yıllığına başvurucuya tahsis edilmiştir. Projenin süresinde gerçekleştirilemediği ve yükümlülüklerin yerine getirilmediği gerekçesiyle İdare tarafından tahsis işleminin iptali yönünde verilen kararlara karşı başvurucu tarafından birçok defa yargı yoluna başvurulmuştur. Başvurucunun tahsisin sonlandırılması işleminin iptali talebiyle açtığı davadan 2014 yılında feragat etmesi neticesinde mahkemece feragat beyanı doğrultusunda konusuz kalan davanın esası hakkında karar verilmesine yer olmadığına dair hüküm kurulmuştur. Bu karar kanun yoluna başvurulmaksızın kesinleşmiştir. Dolayısıyla başvurucunun kanun yoluna başvurmadığı ve bireysel başvuru konusu yapmadığı Antalya 2. İdare Mahkemesinin 12/3/2015 tarihli kararı kapsamındaki tahsisin iptaline yönelik iş ve işlemler yönünden inceleme ve değerlendirme yapılabileceğini söylemek mümkün değildir.

125. Başvurucu tahsisin sonlandırılması işleminin iptali talebiyle açtığı davadan feragat etmesinden sonra yeniden, tahsise ilişkin işlemlere devam edilmesi talebinde bulunmuştur. Talebi İdare tarafından yerinde görülmeyen başvurucu yeniden tahsis talebinin reddi işleminin iptali istemiyle dava açmıştır. Mahkeme, feragatin kesin hüküm gibi hukuki sonuç doğurması nedeniyle iptal edilen tahsisin başvurucu şirket adına devamının mümkün olmadığı gerekçesiyle davayı reddetmiştir.

126. Söz konusu süreçte başvurucunun tahsis işlemlerinin devamını sağlamaya yönelik davadan feragat ettiği görülmektedir. Başvurucunun feragat talebini İdarenin yeniden tahsis işlemi tesis edeceğine dair yönlendirmesi kapsamında yaptığına ilişkin bilgi ve belge de sunulmadığı anlaşılmaktadır. Davadan feragat ve feragate bağlanan hukuki sonuçların değerlendirilmesi derece mahkemelerinin takdir yetkisindedir. Derece mahkemesi başvurucu tarafından davadan feragat edildikten sonra tahsis işleminin devamına yönelik talebinin reddine ilişkin işlemin iptali istemiyle açılan davada, feragatin kesin hüküm gibi hukuki sonuç doğurması nedeniyle iptal edilen tahsisin başvurucu şirket adına devamının mümkün olmadığı değerlendirmesini yapmıştır. Derece mahkemesinin bu yorumunun başvurucuya öngörülemez ve ağır bir külfet yüklediğinden bahsedilemez. Dolayısıyla başvurucu davadan feragat etmesi sonrasında tahsisin devamına yönelik yeni talebinin İdare tarafından reddedebileceğini öngörebilecek durumdadır.

127. Başvurucu ayrıca temyiz üzerine Danıştay Ondördüncü Dairesinin vermiş olduğu kararda İdarenin gerekçesinin üstün tutulma ve İdare Mahkemesi gerekçesinin kabul edilmeme nedenlerinin açıklanmadığını iddia etmektedir. Başvurucunun iddiaları mülkiyet hakkının usule ilişkin güvenceleri kapsamında değerlendirilmiştir. Somut olayda Danıştay Ondördüncü Dairesi davanın reddi gerekçesini başvurucunun tahsisin devamına ilişkin işlemin iptali nedeniyle açılan önceki davadan feragat etmesine dayandırmıştır. Anılan gerekçenin davanın reddi açısından ilgili ve yeterli olduğu görüldüğünden mülkiyet hakkının usule ilişkin güvencelerinin ihlal edildiğinden de söz edilemez.

128. Başvurucu son olarak 4/7/1988 tarihinde tapuya tescil edilen üst hakkının Maliye Bakanlığının yazısına istinaden usulsüz olarak 24/6/1994 tarihinde tapudan terkin edildiğini ve dilekçesi üzerine Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü Başmüfettişliğince yapılan inceleme sonunda yeniden tapuya tescilinin sağlandığını ifade etmiştir. Başvurucu usulsüz terkin nedeniyle 1994-2014 yılları arasında haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

129.Somut olayda başvurucu lehine 1988 yılında tapuya tescil edilen üst hakkının Maliye Bakanlığının yazısına istinaden 1994 yılında tapudan terkin edildiği ve başvurucunun talebi üzerine Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü Başmüfettişliğince yapılan inceleme sonunda yeniden 13/8/2014 tarihinde tapuya tescil edildiği anlaşılmaktadır. Tapuya tescil edilen üst hakkının taşınmazın 49 yıllığına başvurucuya tahsis edilmesi nedeniyle 2634 sayılı Kanun'un 8. maddesi kapsamında verilen yetkiye istinaden İdare tarafından tesis edildiği anlaşılmaktadır. Ayrıca üst hakkının tapudan terkin edildiği 1994 yılından sonra da başvurucu lehine tahsis işlemlerine devam edildiği görülmektedir. Bu nedenle tapudan terkin edilen üst hakkının tahsis işleminin devam etmesine engel teşkil etmediği anlaşılmaktadır. Ayrıca üst hakkının hatalı olarak tapudan terkin edildiğine yönelik tespit sonrası tapuya yeniden tescil edilen üst hakkının ilgili mevzuat kapsamında tek başına tahsisin devamını sağlamayacağı da açıktır. Diğer başvurucu Ersoy Şirketi tarafından üst hakkı kurulmasına ilişkin işlemin iptali talebiyle 10/10/2014 tarihinde dava açılmış, ancak başvurucularca bu dava süreci hakkında belge sunulmamış ve UYAP sisteminden de davanın neticesi hakkında bilgi temin edilemediği görülmüştür.

130. Bu durumda başvurucunun tahsisin devamına yönelik işlemlerin iptaline ilişkin işlem hakkında açtığı davadan feragat etmesi ve sonrasında tahsisin devamını yeniden isteyip bu talebin reddi üzerine açtığı davanın reddedilmesi suretiyle mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin mülkiyet hakkının öngördüğü güvenceler somut olayda sağlandığından dolayı başvurucuya şahsi olarak aşırı ve olağan dışı bir külfet yüklemediği değerlendirilmiştir. Buna göre başvuruya konu müdahalenin kamu yararı ile başvurucunun mülkiyet hakkının korunması arasında olması gereken adil dengeyi bozmadığı ve ölçülü olduğu sonucuna varılmıştır.

131. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.

B. Başvurucu Ersoy Otelcilik İnşaat ve Turizm İşletmeleri A.Ş.nin İhlal İddiaları Yönünden

1. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

a.Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

i. Başvurucunun İddiaları

132. Başvurucu bireysel başvuruya konu ettiği Antalya 1. İdare Mahkemesinin 5/11/2015 tarihli ve Antalya 2. İdare Mahkemesinin 20/10/2016 tarihli kararlarına konu yargılamaların uzun sürdüğünü belirterek makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

ii. Değerlendirme

133. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin idari yargılamanın süresi tespit edilirken sürenin başlangıç tarihi olarak davanın ikame edildiği tarih; sürenin sona erdiği tarih olarak -çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde- yargılamanın sona erdiği, yargılaması devam eden davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine dair şikâyetle ilgili kararını verdiği tarih esas alınır (Selahattin Akyıl, B. No: 2012/1198, 7/11/2013, §§ 45, 47).

134. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin idari yargılama süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken yargılamanın karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun yargılamanın süratle sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar dikkate alınır (Selahattin Akyıl, § 41).

135. Somut olayda Antalya 1. İdare Mahkemesinin 5/11/2015 tarihli kararına konu olan ve 13/5/2015 tarihinde açılan dava ile başlayan yargılama sürecinin Danıştay tarafından hükmün karar düzeltme isteminin reddedildiği 8/3/2017 tarihinde sona erdiği anlaşılmıştır.Antalya 2. İdare Mahkemesinin 20/10/2016 tarihli kararına konu olan ve 19/2/2016 tarihinde açılan dava ile başlayan yargılama sürecinin ise Danıştay tarafından hükmün onandığı 8/3/2017 tarihinde sona erdiği anlaşılmıştır.

136. Anılan ilkeler, Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda verdiği kararlar ve yargılama süreçlerinin bütünü dikkate alındığında iki dereceli bir yargılama sisteminde Antalya 1. İdare Mahkemesinin 5/11/2015 tarihli kararı yönünden yaklaşık 1 yıl 10 ay ve Antalya 2. İdare Mahkemesinin 20/10/2016 tarihli kararı yönünden yaklaşık 1 yıl 1 ay devam eden yargılama sürelerinin makul olduğu sonucuna varmak gerekir. Bu durumda makul sürede yargılanma hakkına yönelik bir ihlalin olmadığı açıktır.

137. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Mahkemeye Erişim Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

i. Başvurucunun İddiaları

138. Antalya 1. İdare Mahkemesinin 5/11/2015 tarihli kararının 16/10/2009 tarihli Arazi Tahsis Komisyonu kararının iptaline yönelik kısmı süre aşımı nedeniyle reddedilmiştir. Başvurucu, yazılı bildirimin idari dava açma süresinin başlangıcına esas olabilmesi için yetkili idari makamlar tarafından yapılması, açık ve anlaşılır olması gerektiğini belirtmiştir. Başvurucuya göre kanuni temsilcisine tebliğ edilmediği mahkemece de kabul edilen Arazi Tahsis Komisyonu kararının şirket çalışanı tarafından imzalanan 26/11/2009 tarihli yazı ile tebliğ edildiğinin kabul edilmesi ve bunun neticesinde süresinde dava açılmadığına dair sonuca varılması hatalı olmuştur. Başvurucu 26/11/2009 tarihli yazının kurumlar arası iç yazışma olduğunu ve ekinde karar bulunmadığını ileri sürmüştür. Tebliği yapan makamın yetkili olan İdare olmadığını Merkez Saymanlık Müdürlüğünce yapılan işlemde yazılılık ilkesinin ihlal edildiğini iddia etmiştir. Yargı kararlarına göre karar metni gönderilmeden sadece "karar alınmıştır" yazısı bulunmasının yazılı bildirimin tam olarak yapılmış olmadığını gösterdiğini belirtmiştir. Sonuç olarak başvurucu mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

ii. Değerlendirme

139. Anayasa'nın "Hak arama hürriyeti" kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

"Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."

 (1) Genel İlkeler

140. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Anayasa Mahkemesince kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Bu bağlamda başvurucunun ihlal iddialarını kanıtlayamadığı, temel haklara yönelik bir müdahalenin olmadığı veya müdahalenin meşru olduğu açık olan başvurular ile karmaşık veya zorlama şikâyetlerden ibaret başvurular açıkça dayanaktan yoksun kabul edilebilir (Hikmet Balabanoğlu, B. No: 2012/1334, 17/9/2013, § 24).

141. Adil yargılanma hakkının en temel unsurlarından biri olan mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına gelir. Kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen veya mahkeme kararını anlamsız hâle getiren, bir başka ifadeyle mahkeme kararını önemli ölçüde etkisizleştiren sınırlamalar mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52).

142. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğü, bir temel hak olmanın yanında diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmayı ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden biridir. Bu bakımdan davanın bir mahkeme tarafından görülebilmesi ve kişinin adil yargılanma hakkı kapsamına giren güvencelerden faydalanabilmesi için ilk olarak kişiye iddialarını ortaya koyma imkânının tanınması gerekir. Diğer bir ifadeyle dava yoksa adil yargılanma hakkının sağladığı güvencelerden yararlanmak mümkün olmaz (Mohammed Aynosah, B. No: 2013/8896, 23/2/2016, § 33).

143.Anayasa'nın 36. maddesinde, hak arama özgürlüğü güvence altına alınmıştır. Maddede, hak arama özgürlüğü için herhangi bir sınırlama nedeni öngörülmemiş olmakla birlikte bunun hiçbir şekilde sınırlandırılması mümkün olmayan mutlak bir hak olduğu söylenemez. Özel sınırlama nedeni öngörülmemiş hakların da hakkın doğasından kaynaklanan bazı sınırları bulunduğu kabul edilmektedir. Ayrıca hakkı düzenleyen maddede herhangi bir sınırlama nedenine yer verilmemiş olsa da Anayasa'nın başka maddelerinde yer alan kurallara dayanılarak bu hakların sınırlandırılması mümkün olabilir (AYM, E.2015/96, K.2016/9, 10/2/2016, § 10).

144. Dava açmanın bir süreye bağlanmasının meşru amacının ne olduğu hususu benzer nitelikteki başvurularda Anayasa Mahkemesi tarafından müteaddit defalar incelenmiştir.Anayasa Mahkemesi bu incelemelerinde, süre koşulu öngörülmesinin en genel ifadesiyle Anayasa'nın 2. maddesinde düzenlenen hukuk devleti ilkesinin bir gereği olan hukuk alanında istikrarın sağlanması şeklinde bir meşru amacı bulunduğuna işaret etmiştir (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Ayşe Yıldırım, B. No: 2014/5, 25/10/2017, §§ 54, 55; Fatma Altuner, B. No: 2014/17714, 26/10/2017, §§ 48, 49; Çölbeyi Lojistik Nakliyat Gümrükleme Denizcilik İnşaat Turizm Sanayii ve Ticaret Limitet Şirketi, B. No: 2014/12354, 9/11/2017, § 52).

145. Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuru kapsamında yaptığı değerlendirmelerde,mahkemeye erişim hakkının kural olarak mutlak bir hak olmayıp sınırlandırılabileceği, bu hususta devletlerin takdir hakları gereği bazı düzenlemeler yapabileceği, bununla birlikte getirilecek sınırlandırmaların hakkın özünü zedeleyecek nitelikte olmaması, meşru bir amaç izlemesi, açık ve ölçülü olması ve başvurucu üzerinde ağır bir yük oluşturmaması gerektiği belirtilmiştir (Mesut Güzel, B. No: 2014/5876, 22/9/2016, § 31). Bu kapsamda dava açmayı imkânsız kılacak ölçüde kısa olmadıkça dava açma ya da kanun yollarına başvuru için belli sürelerin öngörülmesinin hukuki belirlilik ilkesinin bir gereği olduğu ve tek başına bu durumun mahkemeye erişim hakkına aykırılık oluşturmayacağı, ancak öngörülen koşulların açıkça hukuka aykırı olarak yanlış uygulanması ya da yorumlanması nedeniyle kişilerin dava açma ya da kanun yollarına başvuru hakkını kullanamadığı durumlarda mahkemeye erişim hakkının ihlal edileceği ifade edilmiştir (Remzi Durmaz, B. No: 2013/1718, 2/10/2013, § 27).

 (2) İlkelerin Olaya Uygulanması

146. Somut olayda başvurucunun tahsise ilişkin talebi Arazi Tahsis Komisyonu tarafından 16/10/2009 tarihinde reddedilmiştir. Kültür ve Turizm Bakanlığı Yatırım ve İşletmeler Genel Müdürlüğü tarafından Merkez Saymanlık Müdürlüğüne yazılan 16/11/2009 tarihli yazı ile başvurucudan alınan 2.337.734 TL ve 705.000 TL tutarındaki teminat mektuplarının başvurucu şirkete iadesi istenilmiştir. Evrak üzerinde ''16/10/2009 gün ve 16 nolu ATK kararının 24'ncü maddesi tebligatıdır'' ibaresi olduğu görülmüş ve evrakın N.Ç. isimli kişi tarafından ''elden aldım'' yazılarak imzalandığı anlaşılmıştır.

147. Arazi Tahsis Komisyonunun ret işlemine karşı başvurucu tarafından açılan dava derece mahkemesince süre aşımından reddedilmiştir.

148. Dava açmanın bir süreye tabi tutulduğu durumlarda sürelerin hesaplanması ve davanın belirlenen süre içinde açılıp açılmadığının değerlendirilmesi yetkisi derece mahkemelerine aittir. Ayrıca sürenin başlangıcına esas alınan tebligatın niteliğini ve geçerlilik koşullarını sağlayıp sağlamadığını belirleme takdir ve yetkisi de derece mahkemelerinindir. Derece mahkemelerinin tebligatın geçerliliğine ilişkin hukuk kurallarını yorumlama ve davanın süresinde olmadığına ilişkin tespitinde açık keyfilik ve bariz takdir hatası da bulunmamaktadır. Başvurucu karardan haberdar olamadığını ileri sürmemekte; sadece tebligat evrakının niteliğine, tebliğin yapılış şekline ve tebligat yapılan kişiye yönelik şikâyetlerini belirtmektedir. Başvurucunun, yalnızca tebligatın yapılış şekline ilişkin kanunlarda yer alan şartların sağlanmadığına yönelik şikâyetleri anayasal güvence kapsamında görülemez. Anayasal bakımdan önemli olan ilgili sürelerin başlatılması yönünden mahkemeye erişim hakkını engelleyen bir hâlin mevcut olup olmadığını belirlemektir. Somut olayda 16/10/2009 tarihli "Arazi Tahsis Komisyonu kararının tebliğidir" yazılı 16/11/2009 tarihli yazı ile başvurucuya ait teminat mektuplarının iade edildiği ve bu teminat mektuplarının başvurucunun çalışanı tarafından teslim alındığı da dikkate alındığında böyle bir zorlaştırıcı durumun mevcut olmadığı sonucuna varılmıştır.

149. Bu durumda derece mahkemesinin gerek uyuşmazlık konusu olguyu gerekse bu olgudan hareketle dava açma süresinin hesaplanma usulünü ve sürenin başlatılacağı tarihi belirlemesiyle ilgili yorumunun ve mevzuata dair değerlendirmesinin öngörülemez nitelikte olmadığı ve başvurucunun dava açmasını aşırı derecede zorlaştıracak ya da imkânsız kılacak nitelikte katı bir yaklaşım içermediği sonucuna varılmıştır.

150. Buna göre başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yönelik müdahalenin ölçülü olduğu, dolayısıyla belirtilen şikâyet bağlamında mahkemeye erişim hakkına yönelik bir ihlalin olmadığının açık olduğu anlaşılmıştır.

151. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının da, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Mülkiyet Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

a. Başvurucunun İddiaları

152. Başvurucu, davaların temelini oluşturan hukuki gerekçeler ve idari işlemler birbirinden farklı olduğu hâlde Antalya 2. İdare Mahkemesi tarafından Antalya 1. İdare Mahkemesinin 5/11/2015 tarihli kararının gerekçe gösterilerek davanın reddedilmesinin hatalı olduğunu ileri sürmüştür.Başvurucu, Eti Şirketi tarafından davadan feragat edilmesi ve yargılamanın yenilenmesi kararı sonrası Eti Şirketi tarafından açılan davanın reddedilmesiyle dava öncesi duruma dönüldüğünü, bu nedenle tahsis işlemlerine devam edilmesi hususunda yasal engel kalmadığını iddia etmiştir. Mahkeme kararlarının gerekçelerinin iddialarını karşılar nitelikte olmadığını ve yasa yolu incelemesinde herhangi bir gerekçeye yer verilmediğini belirten başvurucu, mahkeme kararları nedeniyle 2006 yılından beri tahsis işlemleri tamamlanıp taşınmazda üst hakkı tescil ettiremediğini ileri sürmüştür. Sonuç olarak başvurucu bahsedilen nedenlerle adil yargılanma hakkı kapsamında gerekçeli karar hakkı ve mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

b. Değerlendirme

153. Anayasa'nın "Mülkiyet hakkı" kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:

"Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.

Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.

Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz."

154. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, § 16).Başvurucunun şikâyetlerinin özü, kendisine yapılan ihale işleminin iptali kararının yargılamanın yenilenmesi kararı sonucunda ortadan kalktığı ve dava öncesi duruma dönüldüğü hâlde kendisine tahsis yapılması yönündeki talebinin haksız olarak reddedilmesine ilişkin olduğundan başvurucunun belirtilen şikâyetlerinin mülkiyet hakkı ve usuli güvenceleri kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.

155. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 6216 sayılı Kanun’un 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması gerekir.

156. Bireysel başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin derece mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun bu niteliği gereği Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur. Bu ilke uyarınca başvurucunun Anayasa Mahkemesi önüne getirdiği şikâyetini öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve kanıtlarını zamanında bu makamlara sunması ve aynı zamanda bu süreçte dava ile başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması gerekir (İsmail Buğra İşlek, B. No: 2013/1177, 26/3/2013, § 17).

157. Başvuru yollarının tüketilmesi gereğinden söz edilebilmesi için öncelikle hukuk sisteminde hakkının ihlal edildiğini iddia eden kişinin başvurabileceği idari veya yargısal bir hukuki yolun öngörülmüş olması gerekmektedir. Ayrıca bu hukuki yolun iddia edilen ihlalin sonuçlarını giderici, etkili ve başvurucu açısından makul bir çabayla ulaşılabilir nitelikte olması ve sadece kâğıt üzerinde kalmayıp fiilen de işlerliğe sahip bulunması gerekmektedir. Olmayan bir hukuki yolun tüketilmesi başvurucudan beklenemeyeceği gibi hukuken veya fiilen etkili bulunmayan, ihlalin sonuçlarını düzeltici bir vasıf taşımayan veya aşırı ve olağan olmayan birtakım şeklî koşulların öngörülmesi nedeniyle fiilen erişilebilir ve kullanılabilir olmaktan uzaklaşan başvuru yollarının tüketilmesi zorunluluğu bulunmamaktadır (Fatma Yıldırım, B. No: 2014/6577, 16/2/2017, § 39).

158. Somut olayda, başvuru konusu taşınmaz hakkında başvurucu Eti Şirketine yapılan tahsis işlemi 14/1/2005 tarihinde İdare tarafından iptal edilmiştir. Bunun üzerine uyuşmazlığa konu taşınmazın yerli ve yabancı girişimcilere tahsis edileceğine ilişkin 2006/1 sayılı şartname duyurusu yayınlanmış ve en yüksek teklifi veren başvurucu gerekli teminat mektubunu İdareye sunmuştur.

159. Yönetmelik'in 11. maddesinde arazisi tahsis taleplerinin, 10. maddede belirlenen tüm bilgilerin ve belgelerin tesliminden itibaren iki ay içinde Arazi Tahsis Komisyonunca değerlendirileceği ve sonuçlanan karara göre uygun görülen talep sahiplerinden birinci sırayı alan müteşebbise ön izin verileceği belirtilmiştir. Aynı Yönetmenlik'in 15. maddesinde ön izin verilmesi, 16. maddesinde de kesin tahsis yapılması için gerekli şartların sayıldığı görülmektedir. Başvurucunun ihaleye katılıp en yüksek bedeli vererek teminat mektubunu sunduğu anlaşılmakta ise de Eti Şirketi tarafından ihalenin iptali istemiyle dava açılması sonucunda başvurucuya ön izin ve kesin tahsis işlemlerinin yapılmadığı görülmektedir.

160. Başvurucu Eti Şirketinin ihale işleminin iptali istemiyle açtığı dava kabul edilmiş ve ihale iptal edilmiştir. Arazi Tahsis Komisyonu 16/10/2009 tarihli kararında iptal kararının kesinleşmesi nedeniyle taşınmazın başvurucuya tahsisinin mümkün olmadığını belirterek başvurucu şirketin teminat mektuplarını iade etmiştir.

161. Başvurucu Eti Şirketine yapılan kesin tahsisin iptaline ilişkin işleme karşı açılan davadan başvurucu Eti Şirketinin feragat etmesi sonrasında başvurucu tarafından kendisine yapılan ihalenin iptaline ilişkin dava yönünden yargılamanın yenilenmesi talep edilmiştir. Bu talep yerinde görülmüş ve başvurucuya yapılan ihalenin iptali istemiyle başvurucu Eti Şirketi tarafından açılan dava reddedilmiştir.

162. Başvurucu yargılamanın yenilenmesi kararı öncesinde ve sonrasında ihale işlemlerine devam edilmesi hususunda İdareye başvurmuş ve verilen ret kararlarına yönelik olarak Antalya 1. İdare Mahkemesinin 5/11/2015 tarihli ve Antalya 2. İdare Mahkemesinin 20/10/2016 tarihli kararlarına konu davaları açmıştır. Derece mahkemeleri bu davaları reddetmiştir. Ret gerekçelerinde 16/10/2009 tarihli Arazi Tahsis Komisyonu kararının iptal edilmemesi ve yürürlükte bulunması karşısında İdarenin 2634 sayılı Kanun ve Yönetmelik hükümlerine uygun olarak turizm amaçlı yatırım yapmak üzere yerli ve yabancı girişimcilere tahsis yapmasında anılan mevzuat çerçevesinde takdir yetkisinin bulunması nedeniyle başvurucu adına tahsis yapılması ve ön izin verilmesi için yargı kararı ile zorlanmasının hukuken mümkün olmadığı belirtilmiştir.

163. Derece mahkemelerinin taşınmazın başvurucuya tahsisi için ön izin verilmesi ve kesin tahsisin yapılması hususunda İdarenin 2634 sayılı Kanun ve Yönetmelik hükümlerine göre zorlanamayacağına ilişkin tespitlerinde bariz takdir hatası ve açık keyfilik bulunmamaktadır. Anılan gerekçelerin davanın reddi açısından ilgili ve yeterli olduğu görüldüğünden mülkiyet hakkının usuli güvencelerinin ihlal edildiğinden de söz edilemez.

164. Sonuç olarak kesin tahsis işlemi yapılmayan taşınmaz üzerinde başvurucunun tahsis işlemlerinin devamı yönünde elde edilmiş bir hakkının bulunduğundan bahsedilemez. Başvurucu, kendisine yapılan ihalenin haksız olarak iptal edildiğini ileri sürerek meydana gelen zararlarının giderilmesi için yargı mercilerine başvurabilecektir. Ancak somut olayda başvurucunun zararlarının giderilmesi hususunda dava açmadan bireysel başvuruda bulunduğu görülmektedir. Dolayısıyla mülkiyet hakkının ihlali iddiası kapsamında görülen şikâyetler yönünden başvuru yolları usulünce tüketilmemiştir. Etkin ve erişilebilir bir çözüm imkânı sunan anılan hukuk yoluna başvurmaksızın yapılan başvuruların incelenmesi, bireysel başvuru yolunun ikincilliği ilkesi gereği mümkün değildir.

165. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Başvurucu Eti Turistik Yatırımlar Ticaret ve Sanayi A.Ş.nin gizlilik talebinin REDDİNE,

B. Başvurucu Eti Turistik Yatırımlar Ticaret ve Sanayi A.Ş.nin ihlal iddiaları yönünden;

1. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

2. Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,

C. Başvurucu Ersoy Otelcilik İnşaat ve Turizm İşletmeciliği A.Ş.nin ihlal iddiaları yönünden;

1. Mahkemeye erişim ve makul sürede yargılanma haklarının ihlal edildiğine ilişkin iddiaların açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

D. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde BIRAKILMASINA 12/9/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim İkinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Esas (İhlal Olmadığı)
Künye
(Eti Turistik Yatırımlar Ticaret ve Sanayi A.Ş. ve Ersoy Otelcilik İnşaat ve Turizm İşletmeciliği A.Ş. [2.B.], B. No: 2016/15702, 12/9/2019, § …)
   
Başvuru Adı ETİ TURİSTİK YATIRIMLAR TİCARET VE SANAYİ A.Ş. VE ERSOY OTELCİLİK İNŞAAT VE TURİZM İŞLETMECİLİĞİ A.Ş.
Başvuru No 2016/15702
Başvuru Tarihi 8/9/2016
Karar Tarihi 12/9/2019
Birleşen Başvurular 2017/22944

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, turizm tesisi yapılmak üzere tahsis edilen taşınmaz üzerindeki kesin tahsis işleminin kaldırılması ve iptaline karar verilen tahsis işlemine devam edilmesi talebinin reddi nedenleriyle mülkiyet hakkının; davanın süre aşımı yönünden reddi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının; yargılamaların uzun sürmesi nedeniyle de makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Mülkiyet hakkı Tazminat (kamu kurumlarının tarafı olduğu uyuşmazlıklar) İhlal Olmadığı
Başvuru Yollarının Tüketilmemesi
Adil yargılanma hakkı (Medeni Hak ve Yükümlülükler) Mahkemeye erişim hakkı (hukuk) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk
Makul sürede yargılanma hakkı (hukuk) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 4721 Türk Medeni Kanunu 826
827
6100 Hukuk Muhakemeleri Kanunu 311
307
2577 İdari Yargılama Usulü Kanunu 13
10
7
4916 Çeşitli Kanunlarda ve Maliye Bakanlığının Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun geçici 2
6100 Hukuk Muhakemeleri Kanunu 303
2634 Turizmi Teşvik Kanunu 8
Yönetmelik 28/4/1983 Kamu Arazisinin Turizm Yatırımlarına Tahsisi Hakkında Yönetmelik 21
23
27
16
15
11
10
6
22
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi