TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
MUSTAFA KÜRÜN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2015/68)
|
|
Karar Tarihi: 6/2/2019
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Recep
KÖMÜRCÜ
|
|
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Recai AKYEL
|
Raportör
|
:
|
Şermin
BİRTANE
|
Başvurucu
|
:
|
Mustafa
KÜRÜN
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, hatalı enjeksiyon sonucu sakat kalınması nedeniyle
maddi ve manevi varlığın korunması hakkının; yargılamanın uzun sürmesi
nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına
ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 5/1/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, başvuruya ilişkin görüş sunulmayacağını
bildirmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
8. Başvurucu 2003 yılında boyun tutulması şikâyetiyle Sivas
Devlet Hastanesinde muayene olmuş ve kendisine kas gevşetici iğne tedavisi
reçete edilmiştir. Başvurucuya işyeri hekimi F.M.K. tarafından ard arda iki günde iki kez iğne yapılmıştır. İşyeri hekimi
F.M.K. tarafından birinci gün yapılan enjeksiyon sonrasında başvurucunun
herhangi bir sıkıntısı olmamış ancak ikinci gün yapılan enjeksiyonun hemen
sonrasında sağ bacağında uyuşma meydana gelmiştir. Başvurucu hemen Numune
Hastanesinin Acil Bölümüne götürülmüş, burada görev yapan doktorlar S.Ö. ve E.T
tarafından iğne yerinin sağ kalçada net olarak belli olduğu ve iğnenin doğru
yere yapılmış olduğu ancak enjeksiyon nöropatisi nedeniyle sinir zedelenmesi meydana
geldiği tespit edilmiştir.
9. Çeşitli sağlık kuruluşlarında tedavi olmasına karşın
enjeksiyona bağlı olarak gelişen sinir zedelenmesi nedeniyle başvurucunun sağ
bacağında kalıcı sakatlık meydana gelmiştir.
A. Ceza Yargılamasına İlişkin Süreç
10. Başvurucu, enjeksiyonu uygulayan işyeri hekimi F.M.K.
hakkında suç duyurusunda bulunmuştur. Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından konu
hakkında Adli Tıp Kurumundan (ATK) bilirkişi raporu alınmıştır. ATK tarafından
başvurucunun tedavilerine ilişkin tıbbi belgelere yer verilmek ve başvurucunun
muayenesi de yapılmak suretiyle inceleme yapılmıştır. ATK'nın
4/1/2006 tarihli raporunda, enjeksiyona bağlı sağ bacak güçsüzlüğünün
enjeksiyon ile illiyetinin bulunduğu, davalı doktorun
kusurlu olduğu bildirilmiştir.
11. Bunun üzerine Sivas 2. Asliye Ceza Mahkemesinde kamu davası
açılmıştır. Mahkeme enjeksiyon sonrasında başvurucuyu muayene eden Numune
Hastanesinin Acil Bölümünde görev yapan doktorlar S.Ö. ve E.T.yi tanık olarak dinlemiştir. Doktorlar, iğne
yerinin net olarak belli olduğunu ve iğnenin doğru yere yapılmış olduğunu
tespit ettiklerini beyan etmişlerdir.
12. Mahkeme, Yüksek Sağlık Şurasından bilirkişi raporu almıştır.
Yüksek Sağlık Şurasının 15-16/1/2009 tarihlerindeki toplantısında oyçokluğuyla
alınan kararda dosyadaki tıbbi belgeler ve ATK tarafından verilmiş olan
4/1/2006 tarihli raporun incelendiği, iğnenin yetkili bir kişi tarafından
uygulandığı ve doğru yere yapıldığının tespit edildiği, ortaya çıkan
rahatsızlığın enjeksiyonun komplikasyonu olduğunun anlaşıldığı, işyeri hekimi F.M.K.nın kusursuz olduğu
bildirilmiştir.
13. Azlık oyu kullanan bir üye tarafından ise başvurucuda
meydana gelen rahatsızlıkta enjeksiyon uygulamasının gereken özen ve dikkat ile
yapılmamasının rol oynadığı, bu nedenle işyeri hekiminin kusurlu olduğu görüşü
savunulmuştur.
14. Sivas 2. Asliye Ceza Mahkemesi, Yüksek Sağlık Şurasının
raporunda belirtilen işyeri hekimi F.M.K.nın
kusursuz olduğu görüşünü dikkate alarak "taksirle
bir kimsenin duyu veya organlarından birinin işlevini yitirmesine neden
olma" suçundan sanığın beraatine
karar vermiştir.
15. Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 26/7/2011 tarihli ilamı ile
kararın bozularak kamu davasının zamanaşımı nedeniyle düşmesine karar
verilmiştir.
B. Tazminat Davasına İlişkin Süreç
16. Başvurucu işyeri hekimi ve işveren firmaya yönelik olarak
7/7/2004 tarihinde Sivas İş Mahkemesinde maddi ve manevi tazminat davası
açmıştır.
17. Mahkeme, ATK'dan bilirkişi raporu
almıştır. ATK 3. Adli Tıp İhtisas Kurulunca verilen 23/8/2010 tarihli bilirkişi
raporunda ATK'nın 4/1/2006 tarihli ve Yüksek Sağlık
Şurasının 15-16/1/2009 tarihli raporları ile başvurucunun tedavilerine ait tüm
tıbbi belgelerin incelendiği, başvurucunun 5/4/2010 tarihinde muayene edildiği
belirtilmiştir. Raporda ayrıca başvurucuda gelişen bulguların enjeksiyon nöropatisi
ile uyumlu olduğu ancak tıbbi belgelerde enjeksiyonun yanlış uygulandığına dair
kayıt bulunmadığı, enjeksiyonun doğru bölgeye uygulanması durumlarında da ödem, hematom
gibi kitle oluşturan nedenlerle veya difüzyon
yoluyla ilacın sinire nüfuzu sonucu toksik
etkiyle nöropatinin
gelişebileceği, gelişen nöropatinin
enjeksiyon uygulamalarının beklenebilir komplikasyonu olarak değerlendirildiği,
hizmet kusuru bulunmadığı bildirilmiştir.
18. Başvurucunun bu rapora itirazı üzerine Mahkemece ATK Genel
Kurulundan bilirkişi raporu alınmıştır.
19. ATK Genel Kurulunun 6/9/2012 tarihli raporunda, başvurucuda
gelişen nöropatinin
enjeksiyon uygulamalarının beklenebilir komplikasyonu olarak değerlendirildiği
ve hizmet kusuru tespit edilmediği belirtilmiştir.
20. Yapılan yargılama sonucunda, Sivas İş Mahkemesinin
13/11/2013 tarihli kararı ile dava reddedilmiştir. Kararın gerekçesinde ATK
Genel Kurulu tarafından verilen bilirkişi raporunun hükme esas alındığı ve davalılara
yönelik kusur bulunmadığı ifade edilmiştir.
21. Bu karar Yargıtay 21. Hukuk Dairesinin 4/11/2014 tarihli
kararıyla onanmıştır. Nihai karar başvurucu vekiline 4/12/2014 tarihinde tebliğ
edilmiştir.
22. 5/1/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunulmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
23. Anayasa Mahkemesi, yargılamaların makul sürede
sonuçlandırılmadığı ya da yargı kararlarının geç veya eksik icra edildiği ya da
hiç icra edilmediği iddiasıyla 31/7/2018 tarihinden önce gerçekleştirilen
bireysel başvurulara ilişkin olarak Adalet Bakanlığı İnsan Hakları Tazminat
Komisyonu Başkanlığına (Tazminat Komisyonu) başvuru imkânının getirilmesine
ilişkin mevzuata önceki içtihadında yer vermiştir (Ferat Yüksel, B. No: 2014/13828, 12/9/2018, §§ 11-14).
B. Uluslararası Hukuk
24. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) "Özel ve aile hayatına saygı hakkı"
kenar başlıklı 8. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"(1) Herkes özel ve aile hayatına,
konutuna ve yazışmasına saygı gösterilmesi hakkına sahiptir."
25. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), kişilerin fiziksel ve
ruhsal bütünlüklerinin korunması, kendilerine uygulanan tedaviye dâhil
olmaları, bu hususta rıza göstermeleri ve maruz kaldıkları sağlık risklerini
değerlendirmelerine yardımcı olan bilgilere erişimlerinin Sözleşme'nin 8.
maddesi kapsamı içerisinde yer aldığını kabul etmektedir (Trocellier/Fransa (k.k.), B. No: 75725/01, 5/10/2006; İclal Karakoca ve Hüseyin Karakoca/Türkiye
(k.k.), B. No: 46156/11, 21/5/2013).
26. AİHM kararlarına göre devletler,
gerek kamu gerekse özel sağlık kuruluşları tarafından yerine getirilen sağlık
hizmetlerini, hastaların yaşamları ile fiziksel ve ruhsal bütünlüğünün
korunmasına yönelik gerekli tedbirlerin alınabilmesini sağlayacak şekilde
düzenlemek zorundadır (Vo/Fransa [BD], 53924/00, 8/7/2004, § 90; Calvelli ve Ciglio/İtalya [BD], 32967/96, 17/1/2002, § 49).
27. AİHM'e göre taraf devletler,uygulanması planlanan
tıbbi işlemin öngörülebilir sonuçları hakkında doktorların hastalara önceden
bilgi vermelerini sağlayacak gerekli düzenleyici tedbirleri almak zorundadır.
Bunun bir sonucu olarak hastanın önceden bilgilendirilmesi söz konusu olmadan
öngörülebilir nitelikte bir riskin ortaya çıkması durumunda, ilgili devlet
hastaya bilgi verilmemesinden doğrudan sorumlu tutulabilmektedir (Şerif Gecekuşu/Türkiye (k.k.), B. No:
28870/05, 25/5/2010).
28. Tıbbi bir hatanın ve hastane hizmetlerindeki eksikliklerin
sorumluluğunun Sözleşme'nin 8. maddesi kapsamında doğrudan devlete aftedilmesi için yeterli olup olmaması hususunda AİHM,
farklı tıbbi bilirkişi raporlarında ve hatta iç yargı organlarının kararlarında
her türlü tıbbi hata ve ihmalin ihtimal dışı bırakıldığı bir davada (Yardımcı/Türkiye, B. No: 25266/05,
5/1/2010, § 59 ) her halükârda bu sonuçları sorgulamanın veya sahip olduğu
tıbbi bilgilerden hareketle bilirkişilerin vardığı sonuçların doğruluğu
hakkında tahminlere dayalı olarak fikir yürütmenin görevleri arasında
olmadığına işaret etmiştir (Tysiąc /Polonya, B. No: 5410/03, 20/3/2007, §
119, Yardımcı/Türkiye, § 59).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
29. Mahkemenin 6/2/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Kişinin Maddi ve
Manevi Varlığını Koruma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
30. Başvurucu; hatalı enjeksiyon sebebiyle malul ve çalışamaz
duruma geldiğini, bilirkişi raporlarının çelişkili olduğunu, yapılan
yargılamada üniversitelerin ilgili ana bilim dallarından ve nöroloji
uzmanlarından yeniden bilirkişi raporu alınması yönündeki talebinin
reddedildiğini belirtmiştir. Başvurucu bu nedenlerle adil yargılanma hakkının
ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
31. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).
32. Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin
maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip olduğu
belirtilmekte olup söz konusu düzenleme Sözleşme’nin 8. maddesi çerçevesinde
özel hayata saygı hakkı kapsamında güvence altına alınan fiziksel ve zihinsel
bütünlüğün korunması hakkına karşılık gelmektedir.
33. Anayasa Mahkemesi daha önceki kararlarında, kasıt söz konusu
olmaksızın hekim kusuru nedeniyle vücut bütünlüğünün zarar gördüğü şeklindeki
tıbbi ihmale dair şikâyetleri Anayasa'nın 17. maddesinin birinci fıkrasında
düzenlenen kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkı kapsamında
incelemiştir (Melahat Sönmez, B.
No: 2013/7528, 9/9/2015; Ahmet Sevim,
B. No: 2013/474, 9/9/2015; Hilmi Düzgüner, B. No: 2014/9690, 11/5/2017).
34. Anılan kararlar doğrultusunda somut olayda başvurucunun
tıbbi ihmale dayalı tüm şikâyetlerinin Anayasa'nın 17. maddesinin birinci
fıkrasında düzenlenen kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkı kapsamında
incelenmesi gerekmektedir.
a. Genel İlkeler
35. Anayasa'nın 17. maddesinin birinci fıkrasında herkesin maddi
ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip olduğu belirtilmektedir.
Bu kapsamda anılan Anayasa hükmü ile kişinin maddi ve manevi varlığının
bütünlüğü gerek kamusal yetkilerle donatılmış kişilerin gerekse özel kişilerin
müdahalelerine karşı güvence altına alınmıştır (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 40).
36. Anayasa’nın 17. maddesinin amacı, esas olarak bireylerin
maddi ve manevi varlığına karşı devlet tarafından yapılabilecek keyfî
müdahalelerin önlenmesidir. Bunun yanı sıra devletin tıbbi müdahaleler
nedeniyle kişilerin maddi ve manevi varlığını etkili olarak koruma ve saygı
gösterme şeklinde pozitif yükümlülüğü de bulunmaktadır (Ahmet Acartürk, B. No: 2013/2084,
15/10/2015, § 49). Nitekim
Anayasa’nın 56. maddesinde de belirtildiği üzere pozitif yükümlülük, sağlık
alanında yürütülen faaliyetleri de kapsamaktadır (İlker Başer ve diğerleri, B. No: 2013/1943, 9/9/2015, § 44).
37. Devlet, bireylerin yaşam hakkı ile maddi ve manevi
varlıklarını koruma hakkı kapsamında gerek kamu gerekse özel sağlık kuruluşları
tarafından yerine getirilen sağlık hizmetlerini hastaların yaşamları ile maddi
ve manevi varlıklarının korunmasına yönelik gerekli tedbirlerin alınabilmesini
sağlayacak şekilde düzenlemek zorundadır (Ahmet
Acartürk,§
51).
38. İlke olarak tıbbi ihmallere ilişkin şikâyetler konusunda
temel başvuru yolu, hukuki sorumluluğu tespit adına takip edilecek olan hukuk
veya idari tazminat davası yoludur (Nail Artuç, B. No: 2013/2839, 3/4/2014, § 38).
39. Maddi ve manevi varlığı koruma hakkı kapsamında hukuki
sorumluluğu ortaya koymak adına adli ve idari yargıda açılacak tazminat
davalarının makul derecede dikkatli ve özenli inceleme şartını yerine getirmesi
gerekmektedir. Derece mahkemelerinin bu tür olaylara ilişkin yürüttükleri yargılamalarda
Anayasa’nın 17. maddesinin gerektirdiği seviyede derinlik ve özenle bir
inceleme yapıp yapmadıklarının ya da ne ölçüde yaptıklarının da Anayasa
Mahkemesi tarafından değerlendirilmesi gerekmektedir. Zira derece mahkemeleri
tarafından bu konuda gösterilecek hassasiyet, yürürlükteki yargı sisteminin
daha sonra ortaya çıkabilecek benzer hak ihlallerinin önlenmesinde sahip olduğu
önemli rolün zarar görmesine engel olacaktır (Yasin
Çıldır, B. No: 2013/8147, 14/4/2016, § 57; Tevfik Gayretli, B. No: 2014/18266,
25/1/2018, § 32).
40. Diğer taraftan belirtmek gerekir ki olayların oluşumuna
ilişkin delillerin değerlendirilmesi öncelikle idari ve yargısal makamların
ödevidir. Aynı şekilde başvuru dosyasında bulunan tıbbi bilgi ve belgelerden
hareketle bilirkişilerin vardığı sonuçların doğruluğu hakkında fikir yürütmek
Anayasa Mahkemesinin görevi değildir (Mehmet
Çolakoğlu, B. No: 2014/15355, 21/2/2018, § 47). Ancak kişinin maddi
ve manevi varlığını koruma hakkı kapsamında yerine getirmek zorunda olduğu usul
yükümlülüklerinin somut olayda yerine getirilip getirilmediğinin nesnel bir
şekilde değerlendirilmesi için ilgili anayasal kurallar bağlamında derece
mahkemelerinin kendilerine tanınmış takdir yetkileri çerçevesinde hareket edip
etmediklerinin denetlenmesi gerekir. Bu bağlamda müdahaleyi haklı göstermek
için öne sürülen gerekçelerin ilgili ve yeterli olup olmadığı incelenmelidir (Murat Atılgan, B. No: 2013/9047, 7/5/2015
§ 44).
41. Bu bağlamda derece mahkemelerinin gerekçeleri, tarafların
kanun yoluna başvuru imkânını etkili şekilde kullanabilmesini sağlayacak
surette ayrıntılı olarak ortaya konulmalı; ulaşılan sonuçlar yeterli
açıklıktaki bilimsel görüş ve raporlar gibi somut, nesnel verilere
dayandırılmalıdır (Murat Atılgan,
§ 45).
b. İlkelerin Olaya
Uygulanması
42. Anayasa Mahkemesi yukarıda değinilen Anayasa'nın 17. maddesi
kapsamında devlete düşen pozitif yükümlülüklerin somut olay bağlamında yerine
getirilip getirilmediğini denetlemek durumundadır (Tevfik Gayretli, § 36). Bu sebeple başvuruya konu olay,
devletin kişinin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına ilişkin
pozitif yükümlülüğü kapsamında incelenmiştir.
43. Somut olayda İş Mahkemesi ilgili doktorun kusurunun
bulunmadığı yönünde görüş bildiren ATK Genel Kurulu raporuna dayanarak davanın
reddine karar vermiştir. Hükme esas alınan ATK Genel Kurulu raporunda
tarafların iddialarına ve kişi hakkında düzenlenen tıbbi belgelerdeki bulgulara
yer verildiği, daha önceki bilirkişi raporlarında bildirilen çelişkili
görüşlerin de değerlendirilmiş olduğu anlaşılmaktadır.
44. Buna göre derece mahkemesince yapılan yargılamada tıbbi
ihmal iddialarının araştırılması ve durumun açıklığa kavuşturulması için alınan
uzman bilirkişi raporunda yeterli somut bulgu ve tespitlere yer verilerek
başvurucunun iddialarının ayrıntılı bir biçimde tartışıldığı ve karşılandığı
görülmektedir.
45. Yargılama sürecinde bir avukat tarafından temsil edilen
başvurucunun, bilirkişi raporuna ve kararlara karşı kanuni yollara başvurabildiği,
başvurucunun itirazı üzerine yeniden bilirkişi raporu alındığı ve bu surette
meşru çıkarlarının korunması için söz konusu davaya gerekli olduğu ölçüde
etkili katılımının sağlandığı, dava dosyasını inceleyip ayrıca bilgi ve belge
sunabildiği, toplanan delillerden haberdar edildiği anlaşılmaktadır.
46. Sonuç olarak başvurucunun ileri sürdüğü iddialar hakkında
alınan ATK Genel Kurulu raporuna dayanılarak verilen derece mahkemesi kararı,
konuyla ilgili ve yeterli bir gerekçe içermektedir. Bu durumda uyuşmazlığın
çözümü için esaslı olan iddiaların derece mahkemelerince Anayasa'nın 17.
maddesinin gerektirdiği özen ve derinlikte incelendiği anlaşılmaktadır. Sonuç
olarak somut olay bakımından kamu makamlarının pozitif yükümlülüklerinin yerine
getirilmediği söylenemeyeceğinden kişinin maddi ve manevi varlığının korunması
hakkının ihlal edilmediği sonucuna varılmıştır.
47. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinde güvence
altına alınan kişinin maddi ve manevi varlığının korunması hakkının ihlal
edilmediğine karar verilmesi gerekir.
B. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal
Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
48. Başvurucu, uzun süren yargılama nedeniyle adil yargılanma
hakkının güvencelerinden olan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
49. 1/7/2018 tarihli ve 30495 sayılı Resmî Gazete'de
yayımlanan 25/7/2018 tarihli ve 7145 sayılı Kanun'un 20. maddesiyle 9/1/2013
tarihli ve 6384 sayılı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine Yapılmış Bazı
Başvuruların Tazminat Ödenmek Suretiyle Çözümüne Dair Kanun'a geçici madde
eklenmiştir.
50. 6384 sayılı Kanun'a eklenen geçici maddeye göre
yargılamaların uzun sürmesi ve yargı kararlarının geç veya eksik icra edilmesi
ya da icra edilmemesi şikâyetiyle Anayasa Mahkemesine yapılan ve bu maddenin
yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla Anayasa Mahkemesi önünde derdest olan
bireysel başvuruların başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle verilen kabul
edilemezlik kararının tebliğinden itibaren üç ay içinde yapılacak müracaat
üzerine Tazminat Komisyonu tarafından incelenmesi öngörülmüştür.
51. Anayasa Mahkemesi Ferat Yüksel kararında; yargılamaların makul sürede
sonuçlandırılmadığı ya da yargı kararlarının geç veya eksik icra edildiği ya da
hiç icra edilmediği iddiasıyla 31/7/2018 tarihinden önce gerçekleştirilen
bireysel başvurulara ilişkin olarak Tazminat Komisyonuna başvuru imkânının
getirilmesine ilişkin yolu, ulaşılabilir olma, başarı şansı sunma ve yeterli
giderim sağlama kapasitesinin bulunup bulunmadığı yönlerinden inceleyerek
etkililiğini tartışmıştır (Ferat Yüksel, § 26).
52. Ferat Yüksel kararında özetle; anılan başvuru
yolunun kişileri mali külfet altına sokmaması ve başvuruda kolaylık sağlaması
nedenleriyle ulaşılabilir olduğu, düzenleniş şekli itibarıyla ihlal iddialarına
makul bir başarı şansı sunma kapasitesinden mahrum olmadığı ve tazminat
ödenmesine imkân tanıması ve/veya bu mümkün olmadığında başka türlü telafi
olanakları sunması nedenleriyle potansiyel olarak yeterli giderim sağlama
imkânına sahip olduğu hususunda değerlendirmelerde bulunulmuştur (Ferat Yüksel, §§ 27-34). Bu gerekçeler
doğrultusunda Anayasa Mahkemesi, ilk bakışta ulaşılabilir olan ve ihlal
iddialarıyla ilgili başarı şansı sunma ve yeterli giderim sağlama kapasitesi
olduğu görülen Tazminat Komisyonuna başvuru yolu tüketilmeden yapılan
başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincil
niteliği ile bağdaşmayacağı sonucuna vararak başvuru yollarının
tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemezlik kararı vermiştir (Ferat Yüksel, §§ 35, 36).
53. Mevcut başvurunun bu kısmı yönünden söz konusu karardan
ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.
54. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkının ihlal
edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş
olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan maddi ve
manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA,
D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
6/2/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.