TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
KAHRAMAN ERASLAN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2015/7024)
|
|
Karar Tarihi: 26/12/2018
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Celal Mümtaz
AKINCI
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
Raportör
|
:
|
Murat
BAŞPINAR
|
Başvurucu
|
:
|
Kahraman
ERASLAN
|
Vekili
|
:
|
Av. Tamer
ÇELİK
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, tutukluluğun makul süreyi aşması ve haksız tutuklama
dolayısıyla tazminat isteğinin kabul edilmemesi nedenleriyle kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının; açılan tazminat davasının makul sürede sonuçlanmaması
nedeniyle de adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 14/4/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
6. Başvurucu, Doğubayazıt Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından
yürütülen bir soruşturma kapsamında 25/4/2001 tarihinde gözaltına alınmış ve
28/4/2001 tarihinde tutuklanmıştır.
7. Doğubayazıt Cumhuriyet Başsavcılığının 25/5/2001 tarihli
iddianamesi ile teşekkül hâlinde kaçakçılık suçundan cezalandırılması istemiyle
aynı yer Ağır Ceza Mahkemesinde başvurucu hakkında kamu davası açılmıştır.
8. Dava, Doğubayazıt Ağır Ceza Mahkemesinin E.2001/66 sayılı
dosyası üzerinden başvurucu yönünden tutuklu olarak sürdürülmüştür.
9. Başvurucu, yargılandığı davada 5/12/2001 tarihinde tahliye
edilmiştir.
10. Devam eden yargılama sonucunda Doğubayazıt Ağır Ceza
Mahkemesinin 6/10/2006 tarihli kararı ile teşekkül hâlinde kaçakçılık suçundan
açılan davanın zamanaşımı nedeniyle düşmesine karar verilmiştir. Ayrıca
30/10/2001 tarihli ek iddianameyle 7/1/1932 tarihli ve 1918 sayılı Kanun'a
muhalefet suçundan açılan davadan da başvurucunun beraatine
karar verilmiştir.
11. Anılan karara karşı yapılan temyiz talebi, Yargıtay 7. Ceza
Dairesinin 18/12/2008 tarihli ilamı ile reddedilerek hüküm kesinleşmiştir.
12. Başvurucu 4/2/2013 tarihli dava dilekçesi ile teşekkül
hâlinde kaçakçılık suçundan 28/4/2001 tarihinde tutuklandığını, 221 gün sonra
5/12/2001 tarihinde serbest bırakıldığını, isnat edilen suç ile ilgili olarak
yapılan yargılama sonunda açılan davanın düşürülmesine karar verildiğini
belirterek 50.000 TL maddi ve 5.000 TL manevi tazminata hükmedilmesi talebiyle
Iğdır Ağır Ceza Mahkemesinde Hazine aleyhine dava açmıştır. Başvurucu, tazminat
talebini 7/5/1964 tarihli ve 466 sayılı mülga Kanun Dışı Yakalanan veya
Tutuklanan Kimselere Tazminat Verilmesi Hakkında Kanun'a dayandırmıştır.
13. Iğdır Ağır Ceza Mahkemesinin 12/4/2013 tarihli kararı ile
başvurucunun haksız tutuklamaya yönelik tazminat taleplerinin reddine karar
verilmiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"... Davaya konu kararda yapılan
incelemede davacı Kahraman Eraslan'ın Doğubayazıt Ağır Ceza Mahkemesinin
2001/66 Esas 2006/219 karar sayılı sayılı dosyası kapsamında 28/04/2001
tarihinde tutukalandığı, 05/12/2001 tarihinde tahliye
edildiği, yapılan yargılama neticesinde tutuklanmasına neden olan Teşekkül
Kaçakçılığı suçundan düşme kararı verildiği, kararının 07/11/2006 tarihinde
kesinleştiği, kesinleşen kararının davacıya tebliğ edilmediği anlaşılmıştır.
Kararın kesinleştiği tarihte 5271 sayılı CMK
yürürlükte bulunduğundan tazminat koşullarını CMK 141 ve devamı maddeleri
gereğince değerlendirilmiştir. Buna göre CMK 142 maddesi gereğince karar veya hükümlerin
kesinleştiğinin ilgilisine tebliğinden itibaren üç ay ve her
hâlde karar veya hükümlerin kesinleşme tarihini izleyen bir yıl içinde
tazminat davası açılabilir. Kararın 07.11.2006 tarihinde kesinleşmiş olması
nedeniyle tazminat davası süresinde açılmadığından davanın reddine karar vermek
gerekmiştir.
(466
sayılı yasa kapsamında değerlendirme yapmak gerekirse de 466 sayılı yasanın 1/6
maddesi gereğince 'Kanun dairesinde yakalandıktan veya tutuklandıktan sonra
haklarında kovuşturma yapılmasına veya son soruşturmanın açılmasına yer
olmadığına veyahut beraetlerine veya ceza verilmesine
mahal olmadığına karar verilen' kişiler ancak tazminat talep edebilirler
davacının tutuklu kalmış olduğu suç hakkında dava zamanaşımı nedeniyle düşme
kararı verilmiştir. Dava zamanaşımı süresinin dolması nedeniyle davacı hakkında
yargılamaya devam edilememiştir. Ortada beraat kararı olmaması nedeniyle de
tutuklamanın haksız olduğunun kabulü mümkün değildir. Yargıtay 9.Ceza Dairesi
2000/3062 Esas, 2000/3113 Karar ve 05.12.2000 tarihli ilamıda
aynı doğrultudadır.)
Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı Kahraman
Eraslan'ın haksız tutuklamaya yönelik maddi ve manevi tazminat talebinin
reddine karar vermek gerekmiş ..."
14. Iğdır Ağır Ceza Mahkemesinin tazminat talebinin reddine dair
kararı, başvurucu tarafından temyiz edilmiştir. Yapılan inceleme sonucunda
anılan karar, Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 19/1/2015 tarihli ilamıyla "davacının tazminat talebinin dayanağı olan
Doğubayazıt Ağır Ceza Mahkemesinin 2001/66 esas, 2006/219 karar sayılı ceza
dava dosyasında davacının tutuklanmış olduğu teşekkül halinde kaçakçılık suçu
yönünden 765 sayılı TCK'nın 102/4 maddesinde öngörülen zamanaşımı süresinin
dolduğu gerekçesi ile düşme kararı verildiği, tutuklama tarihinde yürürlükte olan
466 sayılı Kanun Dışı Yakalanan veya Tutuklanan Kimselere Tazminat Verilmesi
Hakkında Kanun hükümlerine göre, davacının tazminat talep etme hakkı
bulunmadığının anlaşılması ve mahkeme tarafından aynı yönde yapılan
değerlendirme sonucu gerekçeleri gösterilerek davanın reddine karar
verilmesinde usul ve kanuna aykırı yön bulunmadığı" gerekçesiyle
onanarak kesinleşmiştir.
15. Yargıtay 12. Ceza Dairesinin kararı başvurucuya 17/3/2015
tarihinde tebliğ edilmiştir.
16. Başvurucu 14/4/2015 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
17. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun "Tazminat istemi" kenar başlıklı
141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"Suç soruşturması veya kovuşturması
sırasında;
...
e) Kanuna uygun olarak yakalandıktan veya
tutuklandıktan sonra haklarında kovuşturmaya yer olmadığına veya beraatlerine karar verilen,
...
Kişiler, maddî ve manevî her türlü zararlarını,
Devletten isteyebilirler."
18. 466 sayılı mülga Kanun’un 1. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
"6.
Kanun dairesinde yakalandıktan veya tutuklandıktan sonra haklarında kovuşturma
yapılmasına veya son soruşturmanın açılmasına yer olmadığına veyahut beraetlerine veya ceza verilmesine mahal olmadığına karar
verilen;
...
kimselerin uğrayacakları her türlü zararlar, bu kanun hükümleri dairesinde
Devletçe ödenir."
19. 466 sayılı mülga Kanun’un 2. maddesinin birinci fıkrası
şöyledir:
"1 inci maddede yazılı
sebeplerle zarara uğrayanlar, kendilerine zarar veren işlemlerin yapılmasına
esas olan iddialar sebebiyle haklarında açılan davalar sonunda verilen
kararların kesinleştiği veya bu iddiaların mercilerince karara bağlandığı
tarihten itibaren üç ay içinde, ikametgahlarının bulunduğu mahal ağır ceza
mahkemesine bir dilekçeyle başvurarak uğradıkları her türlü zararın tazminini
isteyebilirler."
20. 23/3/2005 tarihli ve 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun
Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un 6. maddesi şöyledir:
"(1) Ceza Muhakemesi
Kanununun 141 ilâ 144 üncü maddeleri hükümleri, 1
Haziran 2005 tarihinden itibaren yapılan işlemler hakkında uygulanır.
(2) Bu
tarihten önceki işlemler hakkında ise, 7.5.1964 tarihli ve 466 sayılı Kanun
Dışı Yakalanan veya Tutuklanan Kimselere Tazminat Verilmesi Hakkında Kanun
hükümlerinin uygulanmasına devam olunur."
21. 22/4/1926 tarihli ve 818 sayılı mülga Borçlar Kanunu’nun 60.
maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Zarar ve ziyan yahut
manevi zarar namiyle nakdi bir meblağ tediyesine
müteallik dava, mutazarrır olan tarafın zarara ve failine ittılaı
tarihinden itibaren bir sene ve her halde zararı müstelzim fiilin vukuundan
itibaren on sene mürurundan sonra istima
olunmaz."
B. Uluslararası Hukuk
1. Sözleşme Hükümleri
22. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) "Özgürlük ve güvenlik hakkı"
kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"1. Herkesözgürlük
ve güvenlik hakkına sahiptir. Aşağıda belirtilen haller dışında ve yasanın
öngördüğü usule uygun olmadan hiç kimse özgürlüğünden yoksun bırakılamaz:
...
c) Kişinin bir suç işlediğinden şüphelenmek
için inandırıcı sebeplerin bulunduğu veya suç işlemesine ya da suçu işledikten
sonra kaçmasına engel olma zorunluluğu kanaatini doğuran makul gerekçelerin
varlığı halinde, yetkili adli merci önüne çıkarılmak üzere yakalanması ve
tutulması;
...
5. Bu madde hükümlerine aykırı bir yakalama
veya tutma işleminin mağduru olan herkes tazminat hakkına sahiptir."
23. Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili
kısmı şöyledir:
"Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile
ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar
konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme
tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak
görülmesini istemek hakkına sahiptir..."
2. Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesinin İçtihadı
24. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) göre Sözleşme'nin 5.
maddesinin (5) numaralı fıkrasında öngörülen tazminat hakkı, ulusal bir makam
veya Sözleşme kurumları tarafından bu maddenin diğer fıkralarından birinin
ihlal edildiğinin sabit bulunduğu varsayımına dayanır (N.C./İtalya [BD], B. No: 24952/94,
18/12/2002, § 49). Sözleşme'nin 5.maddesinin (1), (2), (3) ve (4) numaralı
fıkraları kapsamında bir özgürlükten yoksun bırakılma için tazminat almak üzere
başvuru imkânının bulunması hâlinde anılan maddenin (5) numaralı fıkrasına
uygunluk sağlanmış olacaktır (Wassink/Hollanda,
B. No: 12535/86, 27/9/1990, § 38).
25. AİHM'e göre bir müdahalenin telafi
edilmesine yönelik hukuk yollarının başarısızlığı AİHM'in
sonradan zaman bakımından yargı yetkisine dâhil edilmez (Blecic/ Hırvatistan, B. No: 59532/00, 8/3/2006, §§ 77-79). AİHM, Korizno/Litvanya ((k.k.)
B. No: 68163/01, 28/9/2006) kararında zaman bakımından yetkisinin başladığı
tarihten önce başvurucunun gözaltına alınmasının sona erdiğini belirterek
Sözleşme'nin 5. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ihlal edildiği şikâyetinin
yanı sıra (5) numaralı fıkrasının ihlal edildiği iddiasını da incelememiştir.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
26. Mahkemenin 26/12/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Kişi Hürriyeti ve
Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Tutukluluğun Makul
Süreyi Aştığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
27. Başvurucu; bir süre tutuklu kaldığı yargılama neticesinde
esasa ilişkin karar verilmemesinde kendisinin kusurunun bulunmadığını, bu
yargılama sırasında tutuklu kaldığı süre açısından kişi hürriyeti ve güvenliği
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
28. 30/11/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un geçici 1. maddesinin (8)
numaralı fıkrası şöyledir:
"Mahkeme, 23/9/2012 tarihinden sonra
kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılacak bireysel başvuruları
inceler."
29. Bu hüküm gereğince Anayasa Mahkemesi 23/9/2012 tarihinden
sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılacak bireysel
başvuruları inceler. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisi
ancak bu tarihten sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılan
bireysel başvurularla sınırlıdır. Kamu düzenine ilişkin bu düzenleme karşısında
anılan tarihten önce kesinleşmiş nihai işlem ve kararları da içerecek şekilde
yetki kapsamının genişletilmesi mümkün değildir (G.S., B. No: 2012/832, 12/2/2013, § 14).
30. Bir suç isnadına bağlı olarak tutuklulukta geçen sürenin
başlangıcı, başvurucunun ilk kez yakalanıp gözaltına alındığı durumlarda bu
tarih; doğrudan tutuklandığı durumlarda ise tutuklama tarihidir. Sürenin sonu
ise kural olarak kişinin serbest bırakıldığı ya da ilk derece mahkemesince
hakkında hüküm verildiği tarihtir (Murat
Narman, B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 66).
31. Kişi serbest bırakılmadan yargılanmakta olduğu davada ilk
derece mahkemesi kararıyla mahkûm olmuşsa mahkûmiyet tarihi itibarıyla tutukluluk
hâli sona erer. Çünkü bu durumda kişinin hukuki durumu bir suç isnadına bağlı olarak tutuklu olma
kapsamından çıkmaktadır. Bu açıdan mahkûmiyet kararının kesinleşmiş olması
ayrıca gerekmez. AİHM ve Yargıtay, mahkûmiyet kararı sonrası tutulma hâlini
tutukluluk olarak nitelendirmemektedir (Korcan Pulatsü, B. No: 2012/726,
2/7/2013, § 33).
32. Somut olayda başvurucu 28/4/2001 tarihinde tutuklanmıştır.
Tutuklu olarak devam eden yargılamada Doğubayazıt Ağır Ceza Mahkemesinin
5/12/2001 tarihli kararı ile başvurucu tahliye edilmiş ve 9/10/2006 tarihli
kararla da hakkında açılan davanın zamanaşımı nedeniyle düşmesine karar
verilmiştir. Anılan karara karşı yapılan temyiz talebi Yargıtay 7. Ceza
Dairesinin 18/12/2008 tarihli ilamı reddedilerek hüküm kesinleşmiştir.
33. Bu belirlemelere göre başvurucunun bir suç isnadına bağlı
olarak özgürlüğünden yoksun bırakılması, ilk derece mahkemesinin tahliye
kararının verildiği 5/12/2001 tarihinde sona ermiştir.
34. Açıklanan gerekçelerle tutukluluğa ilişkin sürecin Anayasa
Mahkemesinin yetkisinin başladığı tarihten önce sona erdiği anlaşıldığından
başvurunun bu kısmının zaman bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul
edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Hukuka Aykırı Olarak
Hürriyetten Yoksun Bırakılmaya Rağmen Tazminat İsteminin Kabul Edilmemesine
İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
35. Başvurucu, tutukluluk hâlinin yaşandığı davanın zamanaşımı
nedeniyle düşmesine karar verilmesinde kendi kusurunun bulunmadığını, bu
nedenle haksız tutukluluk nedeniyle açtığı tazminat davasının reddedilmesinin
de hukuka aykırı olduğunu belirterek Anayasa'nın 19. maddesinin dokuzuncu
fıkrasının; yine kendisiyle aynı durumda bulunan K.Ö. isimli kişinin konu ve
şartları bire bir aynı tazminat davasının kısmen kabul görerek kesinleşmesine
karşın kendi davasının reddedilerek olumsuz sonuçlandığını belirterek eşitlik
ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
36. Anayasa'nın 19. maddesinin birinci fıkrası, üçüncü
fıkrasının birinci cümlesi ile dokuzuncu fıkrası şöyledir:
"Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine
sahiptir.
...
Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan
kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yokedilmesini
veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu
kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla tutuklanabilir.'
...
Bu esaslar dışında bir işleme tâbi tutulan
kişilerin uğradıkları zarar, tazminat hukukunun genel prensiplerine göre,
Devletçe ödenir."
37. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun bu bölümdeki şikâyetlerinin
Anayasa'nın kişi hürriyeti ve güvenliği hakkını düzenleyen 19. maddesi
kapsamında incelenmesi gerekir.
38. Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisi 23/9/2012
tarihinden sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılan bireysel
başvurularla sınırlıdır (bkz. §§ 29, 30). Kamu düzenine ilişkin bu düzenleme
karşısında anılan tarihten önce kesinleşmiş nihai işlem ve kararları da
içerecek şekilde yetki kapsamının genişletilmesi mümkün değildir (G.S., § 14).
39. Somut olayda başvurucu 28/4/2001 tarihinde tutuklanmış ve
5/12/2001 tarihinde de tahliye edilmiştir. Bu itibarla başvurucunun tutuklama
suretiyle hürriyetinden yoksun bırakılmasının Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü
fıkrası kapsamında hukuki olmadığına ilişkin iddiası, Anayasa Mahkemesinin zaman
bakımından yetkisi kapsamında değildir.
40. Başvurucu ayrıca tazminat talebinin reddedilmesi nedeniyle
Anayasa'nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrasının ihlal edildiğini ileri
sürmektedir.
41. Anayasa'nın 19. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkına sahip olduğu ilke olarak konduktan sonra ikinci
ve üçüncü fıkralarında, şekil ve şartları kanunda gösterilmek şartıyla
kişilerin özgürlüğünden mahrum bırakılabileceği durumlar sınırlı olarak
sayılmıştır. Maddenin dördüncü, beşinci, altıncı, yedinci ve sekizinci
fıkralarında, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına müdahalede bulunan kişilere
tanınan güvencelere ilişkin düzenlemelere yer verilmiştir (Safkan Aydoğdu, B. No: 2014/7498,
5/4/2017, § 43).
42. Anayasa'nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrasında ise bu
esaslar dışında bir işleme tabi tutulan kişilerin uğradıkları zararların
tazminat hukukunun genel prensiplerine göre devlet tarafından ödeneceği ifade
edilmiştir. Anılan fıkrada yer alan "bu
esaslar dışında bir işleme tâbi tutulan kişiler" tabiri ile
maddenin diğer tüm fıkralarında belirtilen kurallara aykırı bir işleme tabi
kılınmanın kişiye tazminat hakkı doğurduğu belirtilmiştir. Buna göre maddenin
ikinci veya üçüncü fıkralarında belirtilen durumlara aykırı şekilde kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkına müdahalede bulunulması ya da kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkına müdahale edilen kimsenin maddenin dördüncü, beşinci, altıncı,
yedinci ve sekizinci fıkralarındaki güvencelerden yararlandırılmaması hâlinde
uğranılan zararlar devlet tarafından ödenecektir (Safkan Aydoğdu, § 44).
43. Anayasa Mahkemesinin Anayasa'nın 19. maddesinin dokuzuncu
fıkrasında güvence altına alınan tazminat hakkının ihlal edilip edilmediğini
belirleyebilmesi için öncelikle başvurucunun anılan maddenin diğer fıkralarında
belirtilen esaslar dışında bir işleme tabi tutulup tutulmadığını incelemesi
gerekmektedir. Yapılacak bu inceleme sonucunda başvurucunun Anayasa'nın 19.
maddesinin ilk sekiz fıkrasında belirtilen esaslara aykırı bir işleme tabi
tutulduğu ve bu kapsamda uğradığı zararın devlet tarafından tazminat hukukunun
genel prensiplerine göre ödenmediği tespit edilirse Anayasa'nın 19. maddesinin
dokuzuncu fıkrasında güvence altına alınan tazminat hakkının ihlali söz konusu
olabilecektir (bkz. § 24).
44. Anayasa Mahkemesi, başvurucunun hürriyetinden yoksun
bırakılmasının Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası kapsamında hukuka
uygun olup olmadığını inceleyememektedir. Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından
yetkisinin dışında olması nedeniyle hukukiliğini inceleyemediği bir hürriyetten
yoksun bırakılma hâlini, dolayısıyla başvurucunun Anayasa'nın 19. maddesinin
dokuzuncu fıkrasında güvence altına alınan tazminat hakkının ihlal edildiği
iddiasını incelemesi de mümkün değildir. Anılan şikâyet bakımından da zaman
bakımından yetkisizlik söz konusudur (Aziz
Yıldırım (4), B. No:
2014/4476, 16/4/2015, § 34; Safkan Aydoğdu, §
46).
45. Zira bireysel başvuruya konu müdahaleyi telafi etmeyi
amaçlayan hukuk yollarının Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisinin
başladığı tarihten sonra olumsuz biçimde sonuçlanması, müdahaleyi her zaman
Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisi içine sokmaz. Bu bağlamda 5271
sayılı Kanun'un 141. maddesinde öngörülen tazminat yolunun Anayasa Mahkemesinin
bireysel başvurularda zaman bakımından yetkisinin başladığı tarihten sonra
tüketilmiş olmasının bir önemi bulunmamaktadır (bkz. § 25; Safkan Aydoğdu, § 47).
46. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının da zaman bakımından
yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
B. Makul Sürede
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
47. Başvurucu, yargılamanın uzun sürdüğünü belirterek makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
48. 9/1/2013 tarihli ve 6384 sayılı Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesine Yapılmış Bazı Başvuruların Tazminat Ödenmek Suretiyle Çözümüne Dair
Kanun'a göre kurulan Komisyon, aynı Kanun'un 2. maddesi uyarınca ceza hukuku
kapsamındaki soruşturma ve kovuşturmalar ile özel hukuk ve idare hukuku
kapsamındaki yargılamaların makul sürede sonuçlandırılmadığı veya mahkeme
kararlarının geç ya da eksik icra edildiği yahut icra edilmediği iddialarıyla AİHM'e yapılan başvuruları incelemekle görevlidir.
49. 25/7/2018 tarihli ve 7145 sayılı Kanun'un 20. maddesiyle
6384 sayılı Kanun'a eklenen geçici 2. maddeye göre benzer iddialarla Anayasa
Mahkemesine yapılan ve münhasıran bu maddenin yürürlüğe girdiği tarih
itibarıyla Anayasa Mahkemesinde derdest olan bireysel başvuruların da Komisyon
tarafından incelenerek karara bağlanması öngörülmüştür.
50. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun
yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403,
26/3/2013, §§ 16, 17).
51. Anayasa Mahkemesi, yakın zamanda verdiği Ferat Yüksel (B. No: 2014/13828, 12/9/2018) kararında Adalet
Bakanlığı İnsan Hakları Tazminat Komisyonuna (Tazminat Komisyonu) başvuru
yolunun düzenleniş şekli itibarıyla ulaşılabilir, makul bir başarı şansı sunma
ve yeterli giderim sağlama kapasitesine sahip olup olduğunu belirtmiş ve
bireysel başvuru yoluna başvurmadan önce tüketilmesi gereken etkili bir hukuk
yolu olduğu sonucuna varmıştır.
52. Somut olayda bu içtihattan ayrılmayı gerektiren bir durum
söz konusu değildir. Buna göre (Tazminat Komisyonuna) başvuru yolu tüketilmeden
yapılan başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincil niteliği ile bağdaşmayacağı
sonucuna varılmıştır.
53. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddiaların zaman bakımından
yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş olması
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
26/12/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.