TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
KAHRAMAN ERASLAN BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2015/7024)
Karar Tarihi: 26/12/2018
Başkan
:
Engin YILDIRIM
Üyeler
Celal Mümtaz AKINCI
Muammer TOPAL
M. Emin KUZ
Rıdvan GÜLEÇ
Raportör
Murat BAŞPINAR
Başvurucu
Kahraman ERASLAN
Vekili
Av. Tamer ÇELİK
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, tutukluluğun makul süreyi aşması ve haksız tutuklama dolayısıyla tazminat isteğinin kabul edilmemesi nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının; açılan tazminat davasının makul sürede sonuçlanmaması nedeniyle de adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 14/4/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
6. Başvurucu, Doğubayazıt Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen bir soruşturma kapsamında 25/4/2001 tarihinde gözaltına alınmış ve 28/4/2001 tarihinde tutuklanmıştır.
7. Doğubayazıt Cumhuriyet Başsavcılığının 25/5/2001 tarihli iddianamesi ile teşekkül hâlinde kaçakçılık suçundan cezalandırılması istemiyle aynı yer Ağır Ceza Mahkemesinde başvurucu hakkında kamu davası açılmıştır.
8. Dava, Doğubayazıt Ağır Ceza Mahkemesinin E.2001/66 sayılı dosyası üzerinden başvurucu yönünden tutuklu olarak sürdürülmüştür.
9. Başvurucu, yargılandığı davada 5/12/2001 tarihinde tahliye edilmiştir.
10. Devam eden yargılama sonucunda Doğubayazıt Ağır Ceza Mahkemesinin 6/10/2006 tarihli kararı ile teşekkül hâlinde kaçakçılık suçundan açılan davanın zamanaşımı nedeniyle düşmesine karar verilmiştir. Ayrıca 30/10/2001 tarihli ek iddianameyle 7/1/1932 tarihli ve 1918 sayılı Kanun'a muhalefet suçundan açılan davadan da başvurucunun beraatine karar verilmiştir.
11. Anılan karara karşı yapılan temyiz talebi, Yargıtay 7. Ceza Dairesinin 18/12/2008 tarihli ilamı ile reddedilerek hüküm kesinleşmiştir.
12. Başvurucu 4/2/2013 tarihli dava dilekçesi ile teşekkül hâlinde kaçakçılık suçundan 28/4/2001 tarihinde tutuklandığını, 221 gün sonra 5/12/2001 tarihinde serbest bırakıldığını, isnat edilen suç ile ilgili olarak yapılan yargılama sonunda açılan davanın düşürülmesine karar verildiğini belirterek 50.000 TL maddi ve 5.000 TL manevi tazminata hükmedilmesi talebiyle Iğdır Ağır Ceza Mahkemesinde Hazine aleyhine dava açmıştır. Başvurucu, tazminat talebini 7/5/1964 tarihli ve 466 sayılı mülga Kanun Dışı Yakalanan veya Tutuklanan Kimselere Tazminat Verilmesi Hakkında Kanun'a dayandırmıştır.
13. Iğdır Ağır Ceza Mahkemesinin 12/4/2013 tarihli kararı ile başvurucunun haksız tutuklamaya yönelik tazminat taleplerinin reddine karar verilmiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"... Davaya konu kararda yapılan incelemede davacı Kahraman Eraslan'ın Doğubayazıt Ağır Ceza Mahkemesinin 2001/66 Esas 2006/219 karar sayılı sayılı dosyası kapsamında 28/04/2001 tarihinde tutukalandığı, 05/12/2001 tarihinde tahliye edildiği, yapılan yargılama neticesinde tutuklanmasına neden olan Teşekkül Kaçakçılığı suçundan düşme kararı verildiği, kararının 07/11/2006 tarihinde kesinleştiği, kesinleşen kararının davacıya tebliğ edilmediği anlaşılmıştır.
Kararın kesinleştiği tarihte 5271 sayılı CMK yürürlükte bulunduğundan tazminat koşullarını CMK 141 ve devamı maddeleri gereğince değerlendirilmiştir. Buna göre CMK 142 maddesi gereğince karar veya hükümlerin kesinleştiğinin ilgilisine tebliğinden itibaren üç ay ve her hâlde karar veya hükümlerin kesinleşme tarihini izleyen bir yıl içinde tazminat davası açılabilir. Kararın 07.11.2006 tarihinde kesinleşmiş olması nedeniyle tazminat davası süresinde açılmadığından davanın reddine karar vermek gerekmiştir.
(466 sayılı yasa kapsamında değerlendirme yapmak gerekirse de 466 sayılı yasanın 1/6 maddesi gereğince 'Kanun dairesinde yakalandıktan veya tutuklandıktan sonra haklarında kovuşturma yapılmasına veya son soruşturmanın açılmasına yer olmadığına veyahut beraetlerine veya ceza verilmesine mahal olmadığına karar verilen' kişiler ancak tazminat talep edebilirler davacının tutuklu kalmış olduğu suç hakkında dava zamanaşımı nedeniyle düşme kararı verilmiştir. Dava zamanaşımı süresinin dolması nedeniyle davacı hakkında yargılamaya devam edilememiştir. Ortada beraat kararı olmaması nedeniyle de tutuklamanın haksız olduğunun kabulü mümkün değildir. Yargıtay 9.Ceza Dairesi 2000/3062 Esas, 2000/3113 Karar ve 05.12.2000 tarihli ilamıda aynı doğrultudadır.)
Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı Kahraman Eraslan'ın haksız tutuklamaya yönelik maddi ve manevi tazminat talebinin reddine karar vermek gerekmiş ..."
14. Iğdır Ağır Ceza Mahkemesinin tazminat talebinin reddine dair kararı, başvurucu tarafından temyiz edilmiştir. Yapılan inceleme sonucunda anılan karar, Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 19/1/2015 tarihli ilamıyla "davacının tazminat talebinin dayanağı olan Doğubayazıt Ağır Ceza Mahkemesinin 2001/66 esas, 2006/219 karar sayılı ceza dava dosyasında davacının tutuklanmış olduğu teşekkül halinde kaçakçılık suçu yönünden 765 sayılı TCK'nın 102/4 maddesinde öngörülen zamanaşımı süresinin dolduğu gerekçesi ile düşme kararı verildiği, tutuklama tarihinde yürürlükte olan 466 sayılı Kanun Dışı Yakalanan veya Tutuklanan Kimselere Tazminat Verilmesi Hakkında Kanun hükümlerine göre, davacının tazminat talep etme hakkı bulunmadığının anlaşılması ve mahkeme tarafından aynı yönde yapılan değerlendirme sonucu gerekçeleri gösterilerek davanın reddine karar verilmesinde usul ve kanuna aykırı yön bulunmadığı" gerekçesiyle onanarak kesinleşmiştir.
15. Yargıtay 12. Ceza Dairesinin kararı başvurucuya 17/3/2015 tarihinde tebliğ edilmiştir.
16. Başvurucu 14/4/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
17. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun "Tazminat istemi" kenar başlıklı 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"Suç soruşturması veya kovuşturması sırasında;
...
e) Kanuna uygun olarak yakalandıktan veya tutuklandıktan sonra haklarında kovuşturmaya yer olmadığına veya beraatlerine karar verilen,
Kişiler, maddî ve manevî her türlü zararlarını, Devletten isteyebilirler."
18. 466 sayılı mülga Kanun’un 1. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"6. Kanun dairesinde yakalandıktan veya tutuklandıktan sonra haklarında kovuşturma yapılmasına veya son soruşturmanın açılmasına yer olmadığına veyahut beraetlerine veya ceza verilmesine mahal olmadığına karar verilen;
kimselerin uğrayacakları her türlü zararlar, bu kanun hükümleri dairesinde Devletçe ödenir."
19. 466 sayılı mülga Kanun’un 2. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"1 inci maddede yazılı sebeplerle zarara uğrayanlar, kendilerine zarar veren işlemlerin yapılmasına esas olan iddialar sebebiyle haklarında açılan davalar sonunda verilen kararların kesinleştiği veya bu iddiaların mercilerince karara bağlandığı tarihten itibaren üç ay içinde, ikametgahlarının bulunduğu mahal ağır ceza mahkemesine bir dilekçeyle başvurarak uğradıkları her türlü zararın tazminini isteyebilirler."
20. 23/3/2005 tarihli ve 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un 6. maddesi şöyledir:
"(1) Ceza Muhakemesi Kanununun 141 ilâ 144 üncü maddeleri hükümleri, 1 Haziran 2005 tarihinden itibaren yapılan işlemler hakkında uygulanır.
(2) Bu tarihten önceki işlemler hakkında ise, 7.5.1964 tarihli ve 466 sayılı Kanun Dışı Yakalanan veya Tutuklanan Kimselere Tazminat Verilmesi Hakkında Kanun hükümlerinin uygulanmasına devam olunur."
21. 22/4/1926 tarihli ve 818 sayılı mülga Borçlar Kanunu’nun 60. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Zarar ve ziyan yahut manevi zarar namiyle nakdi bir meblağ tediyesine müteallik dava, mutazarrır olan tarafın zarara ve failine ittılaı tarihinden itibaren bir sene ve her halde zararı müstelzim fiilin vukuundan itibaren on sene mürurundan sonra istima olunmaz."
B. Uluslararası Hukuk
1. Sözleşme Hükümleri
22. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) "Özgürlük ve güvenlik hakkı" kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"1. Herkesözgürlük ve güvenlik hakkına sahiptir. Aşağıda belirtilen haller dışında ve yasanın öngördüğü usule uygun olmadan hiç kimse özgürlüğünden yoksun bırakılamaz:
c) Kişinin bir suç işlediğinden şüphelenmek için inandırıcı sebeplerin bulunduğu veya suç işlemesine ya da suçu işledikten sonra kaçmasına engel olma zorunluluğu kanaatini doğuran makul gerekçelerin varlığı halinde, yetkili adli merci önüne çıkarılmak üzere yakalanması ve tutulması;
5. Bu madde hükümlerine aykırı bir yakalama veya tutma işleminin mağduru olan herkes tazminat hakkına sahiptir."
23. Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini istemek hakkına sahiptir..."
2. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin İçtihadı
24. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) göre Sözleşme'nin 5. maddesinin (5) numaralı fıkrasında öngörülen tazminat hakkı, ulusal bir makam veya Sözleşme kurumları tarafından bu maddenin diğer fıkralarından birinin ihlal edildiğinin sabit bulunduğu varsayımına dayanır (N.C./İtalya [BD], B. No: 24952/94, 18/12/2002, § 49). Sözleşme'nin 5.maddesinin (1), (2), (3) ve (4) numaralı fıkraları kapsamında bir özgürlükten yoksun bırakılma için tazminat almak üzere başvuru imkânının bulunması hâlinde anılan maddenin (5) numaralı fıkrasına uygunluk sağlanmış olacaktır (Wassink/Hollanda, B. No: 12535/86, 27/9/1990, § 38).
25. AİHM'e göre bir müdahalenin telafi edilmesine yönelik hukuk yollarının başarısızlığı AİHM'in sonradan zaman bakımından yargı yetkisine dâhil edilmez (Blecic/ Hırvatistan, B. No: 59532/00, 8/3/2006, §§ 77-79). AİHM, Korizno/Litvanya ((k.k.) B. No: 68163/01, 28/9/2006) kararında zaman bakımından yetkisinin başladığı tarihten önce başvurucunun gözaltına alınmasının sona erdiğini belirterek Sözleşme'nin 5. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ihlal edildiği şikâyetinin yanı sıra (5) numaralı fıkrasının ihlal edildiği iddiasını da incelememiştir.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
26. Mahkemenin 26/12/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Tutukluluğun Makul Süreyi Aştığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
27. Başvurucu; bir süre tutuklu kaldığı yargılama neticesinde esasa ilişkin karar verilmemesinde kendisinin kusurunun bulunmadığını, bu yargılama sırasında tutuklu kaldığı süre açısından kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
28. 30/11/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un geçici 1. maddesinin (8) numaralı fıkrası şöyledir:
"Mahkeme, 23/9/2012 tarihinden sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılacak bireysel başvuruları inceler."
29. Bu hüküm gereğince Anayasa Mahkemesi 23/9/2012 tarihinden sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılacak bireysel başvuruları inceler. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisi ancak bu tarihten sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılan bireysel başvurularla sınırlıdır. Kamu düzenine ilişkin bu düzenleme karşısında anılan tarihten önce kesinleşmiş nihai işlem ve kararları da içerecek şekilde yetki kapsamının genişletilmesi mümkün değildir (G.S., B. No: 2012/832, 12/2/2013, § 14).
30. Bir suç isnadına bağlı olarak tutuklulukta geçen sürenin başlangıcı, başvurucunun ilk kez yakalanıp gözaltına alındığı durumlarda bu tarih; doğrudan tutuklandığı durumlarda ise tutuklama tarihidir. Sürenin sonu ise kural olarak kişinin serbest bırakıldığı ya da ilk derece mahkemesince hakkında hüküm verildiği tarihtir (Murat Narman, B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 66).
31. Kişi serbest bırakılmadan yargılanmakta olduğu davada ilk derece mahkemesi kararıyla mahkûm olmuşsa mahkûmiyet tarihi itibarıyla tutukluluk hâli sona erer. Çünkü bu durumda kişinin hukuki durumu bir suç isnadına bağlı olarak tutuklu olma kapsamından çıkmaktadır. Bu açıdan mahkûmiyet kararının kesinleşmiş olması ayrıca gerekmez. AİHM ve Yargıtay, mahkûmiyet kararı sonrası tutulma hâlini tutukluluk olarak nitelendirmemektedir (Korcan Pulatsü, B. No: 2012/726, 2/7/2013, § 33).
32. Somut olayda başvurucu 28/4/2001 tarihinde tutuklanmıştır. Tutuklu olarak devam eden yargılamada Doğubayazıt Ağır Ceza Mahkemesinin 5/12/2001 tarihli kararı ile başvurucu tahliye edilmiş ve 9/10/2006 tarihli kararla da hakkında açılan davanın zamanaşımı nedeniyle düşmesine karar verilmiştir. Anılan karara karşı yapılan temyiz talebi Yargıtay 7. Ceza Dairesinin 18/12/2008 tarihli ilamı reddedilerek hüküm kesinleşmiştir.
33. Bu belirlemelere göre başvurucunun bir suç isnadına bağlı olarak özgürlüğünden yoksun bırakılması, ilk derece mahkemesinin tahliye kararının verildiği 5/12/2001 tarihinde sona ermiştir.
34. Açıklanan gerekçelerle tutukluluğa ilişkin sürecin Anayasa Mahkemesinin yetkisinin başladığı tarihten önce sona erdiği anlaşıldığından başvurunun bu kısmının zaman bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Hukuka Aykırı Olarak Hürriyetten Yoksun Bırakılmaya Rağmen Tazminat İsteminin Kabul Edilmemesine İlişkin İddia
35. Başvurucu, tutukluluk hâlinin yaşandığı davanın zamanaşımı nedeniyle düşmesine karar verilmesinde kendi kusurunun bulunmadığını, bu nedenle haksız tutukluluk nedeniyle açtığı tazminat davasının reddedilmesinin de hukuka aykırı olduğunu belirterek Anayasa'nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrasının; yine kendisiyle aynı durumda bulunan K.Ö. isimli kişinin konu ve şartları bire bir aynı tazminat davasının kısmen kabul görerek kesinleşmesine karşın kendi davasının reddedilerek olumsuz sonuçlandığını belirterek eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
36. Anayasa'nın 19. maddesinin birinci fıkrası, üçüncü fıkrasının birinci cümlesi ile dokuzuncu fıkrası şöyledir:
"Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine sahiptir.
Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yokedilmesini veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla tutuklanabilir.'
Bu esaslar dışında bir işleme tâbi tutulan kişilerin uğradıkları zarar, tazminat hukukunun genel prensiplerine göre, Devletçe ödenir."
37. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun bu bölümdeki şikâyetlerinin Anayasa'nın kişi hürriyeti ve güvenliği hakkını düzenleyen 19. maddesi kapsamında incelenmesi gerekir.
38. Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisi 23/9/2012 tarihinden sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılan bireysel başvurularla sınırlıdır (bkz. §§ 29, 30). Kamu düzenine ilişkin bu düzenleme karşısında anılan tarihten önce kesinleşmiş nihai işlem ve kararları da içerecek şekilde yetki kapsamının genişletilmesi mümkün değildir (G.S., § 14).
39. Somut olayda başvurucu 28/4/2001 tarihinde tutuklanmış ve 5/12/2001 tarihinde de tahliye edilmiştir. Bu itibarla başvurucunun tutuklama suretiyle hürriyetinden yoksun bırakılmasının Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası kapsamında hukuki olmadığına ilişkin iddiası, Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisi kapsamında değildir.
40. Başvurucu ayrıca tazminat talebinin reddedilmesi nedeniyle Anayasa'nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrasının ihlal edildiğini ileri sürmektedir.
41. Anayasa'nın 19. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına sahip olduğu ilke olarak konduktan sonra ikinci ve üçüncü fıkralarında, şekil ve şartları kanunda gösterilmek şartıyla kişilerin özgürlüğünden mahrum bırakılabileceği durumlar sınırlı olarak sayılmıştır. Maddenin dördüncü, beşinci, altıncı, yedinci ve sekizinci fıkralarında, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına müdahalede bulunan kişilere tanınan güvencelere ilişkin düzenlemelere yer verilmiştir (Safkan Aydoğdu, B. No: 2014/7498, 5/4/2017, § 43).
42. Anayasa'nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrasında ise bu esaslar dışında bir işleme tabi tutulan kişilerin uğradıkları zararların tazminat hukukunun genel prensiplerine göre devlet tarafından ödeneceği ifade edilmiştir. Anılan fıkrada yer alan "bu esaslar dışında bir işleme tâbi tutulan kişiler" tabiri ile maddenin diğer tüm fıkralarında belirtilen kurallara aykırı bir işleme tabi kılınmanın kişiye tazminat hakkı doğurduğu belirtilmiştir. Buna göre maddenin ikinci veya üçüncü fıkralarında belirtilen durumlara aykırı şekilde kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına müdahalede bulunulması ya da kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına müdahale edilen kimsenin maddenin dördüncü, beşinci, altıncı, yedinci ve sekizinci fıkralarındaki güvencelerden yararlandırılmaması hâlinde uğranılan zararlar devlet tarafından ödenecektir (Safkan Aydoğdu, § 44).
43. Anayasa Mahkemesinin Anayasa'nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrasında güvence altına alınan tazminat hakkının ihlal edilip edilmediğini belirleyebilmesi için öncelikle başvurucunun anılan maddenin diğer fıkralarında belirtilen esaslar dışında bir işleme tabi tutulup tutulmadığını incelemesi gerekmektedir. Yapılacak bu inceleme sonucunda başvurucunun Anayasa'nın 19. maddesinin ilk sekiz fıkrasında belirtilen esaslara aykırı bir işleme tabi tutulduğu ve bu kapsamda uğradığı zararın devlet tarafından tazminat hukukunun genel prensiplerine göre ödenmediği tespit edilirse Anayasa'nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrasında güvence altına alınan tazminat hakkının ihlali söz konusu olabilecektir (bkz. § 24).
44. Anayasa Mahkemesi, başvurucunun hürriyetinden yoksun bırakılmasının Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası kapsamında hukuka uygun olup olmadığını inceleyememektedir. Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisinin dışında olması nedeniyle hukukiliğini inceleyemediği bir hürriyetten yoksun bırakılma hâlini, dolayısıyla başvurucunun Anayasa'nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrasında güvence altına alınan tazminat hakkının ihlal edildiği iddiasını incelemesi de mümkün değildir. Anılan şikâyet bakımından da zaman bakımından yetkisizlik söz konusudur (Aziz Yıldırım (4), B. No: 2014/4476, 16/4/2015, § 34; Safkan Aydoğdu, § 46).
45. Zira bireysel başvuruya konu müdahaleyi telafi etmeyi amaçlayan hukuk yollarının Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisinin başladığı tarihten sonra olumsuz biçimde sonuçlanması, müdahaleyi her zaman Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisi içine sokmaz. Bu bağlamda 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde öngörülen tazminat yolunun Anayasa Mahkemesinin bireysel başvurularda zaman bakımından yetkisinin başladığı tarihten sonra tüketilmiş olmasının bir önemi bulunmamaktadır (bkz. § 25; Safkan Aydoğdu, § 47).
46. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının da zaman bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
47. Başvurucu, yargılamanın uzun sürdüğünü belirterek makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
48. 9/1/2013 tarihli ve 6384 sayılı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine Yapılmış Bazı Başvuruların Tazminat Ödenmek Suretiyle Çözümüne Dair Kanun'a göre kurulan Komisyon, aynı Kanun'un 2. maddesi uyarınca ceza hukuku kapsamındaki soruşturma ve kovuşturmalar ile özel hukuk ve idare hukuku kapsamındaki yargılamaların makul sürede sonuçlandırılmadığı veya mahkeme kararlarının geç ya da eksik icra edildiği yahut icra edilmediği iddialarıyla AİHM'e yapılan başvuruları incelemekle görevlidir.
49. 25/7/2018 tarihli ve 7145 sayılı Kanun'un 20. maddesiyle 6384 sayılı Kanun'a eklenen geçici 2. maddeye göre benzer iddialarla Anayasa Mahkemesine yapılan ve münhasıran bu maddenin yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla Anayasa Mahkemesinde derdest olan bireysel başvuruların da Komisyon tarafından incelenerek karara bağlanması öngörülmüştür.
50. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403, 26/3/2013, §§ 16, 17).
51. Anayasa Mahkemesi, yakın zamanda verdiği Ferat Yüksel (B. No: 2014/13828, 12/9/2018) kararında Adalet Bakanlığı İnsan Hakları Tazminat Komisyonuna (Tazminat Komisyonu) başvuru yolunun düzenleniş şekli itibarıyla ulaşılabilir, makul bir başarı şansı sunma ve yeterli giderim sağlama kapasitesine sahip olup olduğunu belirtmiş ve bireysel başvuru yoluna başvurmadan önce tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır.
52. Somut olayda bu içtihattan ayrılmayı gerektiren bir durum söz konusu değildir. Buna göre (Tazminat Komisyonuna) başvuru yolu tüketilmeden yapılan başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincil niteliği ile bağdaşmayacağı sonucuna varılmıştır.
53. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddiaların zaman bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 26/12/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.