İKİNCİ
BÖLÜM
KARAR
Başkan : Engin
YILDIRIM
Üyeler : Recep
KÖMÜRCÜ
Muammer
TOPAL
M.
Emin KUZ
Rıdvan
GÜLEÇ
Raportör : Melek KARALİ
SAUNDERS
Başvurucu : Erkan
ORAKÇI
Vekili :
Av. Fazıl Ahmet TAMER
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, ceza infaz kurumunda tedavinin
geciktirilmesi ve sakat kalınmasına sebebiyet verilmesi ile bu olaya ilişkin
olarak açılan tam yargı davasının uzun sürmesi nedenleriyle kötü muamele
yasağının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 22/4/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas
incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda
bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar
özetle şöyledir:
9. Başvurucu 15/11/2006 tarihinde geçirdiği bir trafik kazası sonucu
kolunda oluşan kırığın tedavisi için 17/11/2006 tarihinde Baltalimanı Kemik
Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesinde (Baltalimanı Hastanesi) ameliyat
edilmiş; sağlığına kavuşarak 13/12/2006 tarihinde taburcu olmuştur.
10. Hakkında yürütülen bir ceza soruşturması nedeniyle Kadıköy 1. Sulh
Ceza Mahkemesi 2/3/2007 tarihinde başvurucunun tutuklanmasına karar vermiştir.
11. Başvurucu, tutuklu olduğu dönemde 23/6/2009 tarihine kadar
muhtelif sağlık kuruluşlarında, ortopedik ve diğer sağlık sorunları nedeniyle
yirmi üç kez kontrolden geçirilmiştir.
12. Başvurucunun iddiasına göre 13/7/2007 tarihinde Baltalimanı
Hastanesi Ortopedi Polikliniğinde yapılan muayenesi sonucunda daha önce
ameliyatla koluna takılan platin vidaların gevşediği tespit edilmiş ve
kendisine ameliyat önerilmiştir. Ancak hastanede mahkûm koğuşu olmadığından
başvurucu, içinde mahkûm koğuşu bulunan başka bir hastaneye sevk edilmiştir.
13. Başvurucu 13/7/2007 tarihinde kolu için ameliyat önerilmesine
rağmen muhtelif gerekçelerle 23/6/2009 tarihine kadar bu ameliyatın
gerçekleştirilemediğini, iki tarih arasındaki 27 ay 21 gün boyunca sağ kolunu
kullanamadığını, acı çektiğini, nihayetinde yapılan ameliyata rağmen kolunun
kısa kaldığını, bilek ve dirsek fonksiyonlarının tümüyle geri gelmediğini ileri
sürmektedir.
14. Başvurucu, bu iddialarla Sağlık Bakanlığına ve Bakanlığa ayrı ayrı
başvurarak maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
15. Sağlık Bakanlığı aşağıdaki hususları belirterek başvurucunun
tazminat talebini reddetmiştir:
i. 15/11/2006 tarihinde sağ ön kol kırığı ve ramus
pubis kırığı tanısıyla Baltalimanı Hastanesine yatırılan başvurucuya 17/11/2006
tarihinde sağ ön kol parçalı, çift kırığı için açık redüksiyon ve plak vida ile
tespit ameliyatı yapılmıştır.
ii. Gelişen yatak bası yarasının tedavisi için
24/11/2006 tarihinde sağ uyluk üzerinde gerçekleştirilen işlemin ardından
başvurucu poliklinik kontrolüne gelmek üzere 13/12/2006 tarihinde salah ile
taburcu edilmiştir.
iii. Yedi ay sonra 13/7/2007 tarihinde, bu defa
tutuklu olarak başvurduğu hastanede yapılan poliklinik kontrolünde radiustaki
proksimal fragmanı tespit edilen vidaların gevşediği görülmüş ve
başvurucuya ikinci bir ameliyat önerilmiştir.
iv. Hastanede mahkûm koğuşunun bulunmaması
nedeniyle koluna atel yapılan başvurucu,mahkûm koğuşu bulunan başka bir sağlık
kuruluşuna sevk edilmiştir.
v. 7/4/2009 tarihinde, önerilen ameliyat
yapılmadan aynı sağlık sorunları ile Baltalimanı Hastanesi Kontrol
Polikliniğine gelen başvurucu, mahkûm koğuşu bulunan başka bir hastaneye sevk
edilmiştir.
vi. Tedavinin izlediği seyre göre Sağlık
Bakanlığına atfedilebilir, tazmini gerekli bir hizmet kusuru bulunmamaktadır.
16. Bakanlık da 26/3/2010 tarihli yazısı ile muayene ve tedavi
kayıtlarının incelenmesi sonucunda idarelerine atfedilebilir, hizmet kusuru
olarak değerlendirilebilecek bir durumun bulunmadığı, muayene ve tedavilerinin
yapılması için idarelerince gerekli işlemlerin zamanında yapıldığı
gerekçeleriyle başvurucunun tazminat talebini reddetmiştir.
17. Başvurucu, 24/5/2010 tarihinde her iki Bakanlığa karşı İstanbul 7.
İdare Mahkemesinde (Mahkeme) 25.000 TL maddi, 25.000 TL manevi olmak üzere
toplam 50.000 TL'lik tazminat davası açmıştır.
18. İstanbul 7. İdare Mahkemesi 27/4/2011 tarihli ara kararıyla;
i. Kendisine uygulanan ikinci ameliyat sonrası
özürlü hâle geldiğini ve özürlülük oranını gösteren bir raporun bulunup
bulunmadığının davacıdan sorulmasına,
ii. Dava dosyasına ekli
13/7/2007 tarihli ve 441574 protokol sayılı evraka göre başvurucunun operasyon
önerisiyle, mahkûm koğuşu bulunan Haydarpaşa Numune Hastanesine (HNH)
yönlendirildiği anlaşıldığından başvurucunun nezaretinde olduğu yetkililerce
önerilen tedavi için mahkûm koğuşu olan bir hastaneye götürülüp
götürülmediğinin davalı Bakanlıktan sorulmasına ve bahsi geçen dönemdeki sevk
zincirini gösteren tüm evrakın istenmesine,
iii. 13/7/2007 tarihli ve
441574 protokol sayılı evrak uyarınca başvurucunun operasyon önerisiyle mahkûm
koğuşu olan bir hastaneye sevkine ilişkin doktor raporunun ilgili ceza infaz
kurumu personeline iletilip iletilmediğinin davalı Sağlık Bakanlığından
sorulmasına ve buna ilişkin tüm evrakın istenmesine, anılan evraka rağmen
davacı mahkûm koğuşu olan bir hastaneye sevk edilmemiş ise bunun sebebinin ne
olduğunun bildirilmesinin istenmesine
iv. Adli tıp incelemesine esas oluşturmak üzere
başvurucunun sağlık kuruluşlarındaki tüm belgelerinin gönderilmesinin de Sağlık
Bakanlığından istenmesine
karar vermiştir.
19. Ara kararına cevap olarak başvurucu 14/6/2011 tarihli
dilekçesiyle, ikinci ameliyat sonrasında özürlülük durumunu gösterir bir
raporun bulunmadığını bildirmiş;Bakanlık ile Sağlık Bakanlığı da bağlı
birimlerinden temin ettikleri evrakı 20/6/2011 tarihli yazıları ekinde
Mahkemeye göndermiştir.
20. Mahkeme 16/2/2012 tarihinde, verilen
sağlık hizmetinde hizmet kusuru bulunup bulunmadığının ve davacının kolunda
fonksiyon kaybı olup olmadığının tespiti için dosya üzerinden bilirkişi
incelemesi yaptırılmasına karar vermiştir.
21. Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas Kurulunun 29/8/2012 tarihli raporunun
ilgili kısmı şöyledir:
"...
IV-
Tıbbi belgelerinde;
1.)
Baltalimanı Metin Sabancı Kemik Hastalıklar Eğ.ve AR. Hastane'sine 15.11ç2006
tarihinde travma nedeniyle başvurduğu, sağ önkol çift kırık ,ramus pubis kırığı
teşhisi ile yatırıldığı, tetkiklerinin yapıldığı,17.11.2006 tarihinde dahiliye
konsultasyonun yapıldığı ve 17.11.2006 tarihinde sağ önkol çift kırığına aöık
reduksiyon plak vida tesbiti yapıldığı, sağ uyluk posteriorundaki yara
nedeniyle 23.11.2006 tarihinde anestezi konsultasyonunun yapıldığı ve yaranın
debride edildiği, 13.12.2006 tarihinde salah ile polikinik kontrolerine gelmek
üzeretaburcu edildiği,
2.)
Dr. Lütfi Kırdar Kartal Eğ. Ve Ar. Hastane'sine 23.06.2009 tarihinde sağ
önkoldaki kırıklarda oluşan kaynama yetrsizliğiteşhisi ile yatırıldığı,
ameliyat edildiği ve 29.06.2009 tarihinde taburcu edildiği, 21.03.2010
tarihindeki kontrolunda kırığının kaynadığı, sağ dirsek hareketleri 0-100
derece Ekstansiyon-fleksiyon olduğu,sağ el bilek 0-30 derece, fleksiyon 0-70
derece olduğu,rotasyon hareketlerinin kısmen kısıtlı olduğu, fonksiyonel
olarakönkol kırığın kabul edilebilir düzeyde olduğunun tesbit edildiği,
04.08.2009
tarihinde Dr. Lütfi Kırdar Kartal Eğ. Ve Ar. Hastane'si tarafında verilen
raporda:
Adalet
Bakanlığı Maltepe 1 No.lu L Tipi Kapalı Cezaevinde tutuklu hasta Erkan ORAKÇI
sağ önkol ulna kırığı malunion radius psodeo artrozu tanısı ile tetkikleri
önceden yapılan hasta 23.06.2009 günü yatırılmış aynı gün ameliyatı yapılmış,
ertesi gün genel durumunun iyi olması üzerine 24.06.2009 günü kontrollerine
ayaktan devam edilmek üzere taburcu edilmiştir. opere önkol kırığı için yatması
gerekmiyor. 1,5 (birbuçuk) ayda bir yeterli kaynama görülünceye kadar kontrole
gelmese gereklidir. Kalça bölgesinde kaynamış kırığı nedeni ile herhangi bir
tedavi gereksinimi yoktur.Durumunu bildirir rapordur.
Dr.
Lütfi Kırdar Kartal Eğ. Ve Ar. Hastane'sinin sağlık kurulunun 13.08.2009
tarihli raporunda;
Antisosyal
kişilik bozukluğu* ortopedik hastalığıma sağu reaksiyon ve uyum bozukluğu
-suicid riski görülmemiştir. medikal tedaviye gerek görülmemiştir, sağuk kurul
kararı oy birliği ile verildi, bu rapor maltepe 1 nolu ltipi kapalı ceza infaz
kurumu mûdûrlüğü’nün 31.07.2009 tarih ve 2009/6404 sayılı yazısına istinaden
düzenlenmiştir.
MUAYENE
EDİLDİĞİ TARİHLER:
05.03.2007
genel muayene,12.03.2007 ortopedi polikliniğine sevk edildiği,....2007psikolojik
mueyene edildiği, 14.03.2007depresyon mueynesi yapıldığı, 19.03.2007 genel
muayene edildiği, ..05.2007 ÜDH ortopedi polikliniğine sevk edildiği,
31.05.2007Baltalimanı Kemik Hastalıkları Hastanesine sevk edildiği, 22.06.2007
mueyene edildiği, 02.07.2007 muayene edildiği, 16.07.2007sağ kol ameliyatlı HNH
sevk edildiği, 19.07.2007ortopedi polikliniğine sevk edildiği, 06.08.2007
muayene edildiği, 08.08.2007 HNH ortopedi polikliniğine sevk edildiği,
22.10.2007 muayene edildiği, 27.11.2007
Tarih
okunamadı HNH ortopedi polikliniğine sevk edildiği, 28.11.2007 HNH ortopedi
polikliniğine sevk edildiği, ........ Tarih okunamadıBaltalimanı K.H.H. Sevk
edildiği, 24.03.2008 muayene edildiği, 21.04.2008muayene edildiği, 05.05.2008
KBB muayene yapıldığı, 09.06.2008 genel muayene yapıldığı, 16.08.2008 diş için
sevk yapıldığı,27.08.2008 genel muayene yapıldığı,
V-
Adli Tıp Kurumumuzda 17.08.2012 tarihinde yapılan muayenesinde;
(...)
Adli
Tıp Kurumu Kanununun ilgili maddesi uyarınca 2.İhtisas Kurulu Üyesi Ortopedi ve
Travmatoloji Uzmanı Prof.Dr.İbrahim TUNCAY'ın Kurulumuza davet edilmesine karar
verilmiş olup kendisinin de katılımıyla Kurulumuzun29/08/2012 günlü
toplantımızda adli ve tıbbi belgelerin değerlendirilmesi sonucunda;
SONUÇ:
Muharrem
oğlu 1986 doğumlu Erkan Orakçı hakkındaki evrak tetkik edildi.
1.)
Baltalimanı Metin Sabancı Kemik Hastalıklar Eğ.ve AR. Hastane'sine 15.11ç2006
tarihinde travma nedeniyle başvurduğu, sağ önkol çift kırık ,ramus pubis kırığı
teşhisi ile yatırıldığı, tetkiklerinin yapıldığı,17.11.2006 tarihinde dahiliye
konsultasyonun yapıldığı ve 17.11.2006 tarihinde sağ önkol çift kırığına aöık
reduksiyon plak vida tesbiti yapıldığı, sağ uyluk posteriorundaki yara
nedeniyle 23.11.2006 tarihinde anestezi konsultasyonunun yapıldığı ve yaranın
debride edildiği, 13.12.2006 tarihinde salah ile polikinik kontrolerine gelmek
üzeretaburcu edildiği,
2.)
Dr. Lütfi Kırdar Kartal Eğ. Ve Ar. Hastane'sine 23.06.2009 tarihinde sağ ön
koldaki kırıklarda oluşan kaynama yetrsizliğiteşhisi ile yatırıldığı, ameliyat
edildiği ve 29.06.2009 tarihinde taburcu edildiği, 21.03.2010 tarihindeki
kontrolunda kırığının kaynadığı, sağ dirsek hareketleri 0-100 derece
Ekstansiyon-fleksiyon olduğu,sağ el bilek 0-30 derece, fleksiyon 0-70 derece
olduğu,rotasyon hareketlerinin kısmen kısıtlı olduğu, fonksiyonel olarakönkol
kırığın kabul edilebilir düzeyde olduğunun tesbit edildiği,
Adli Tıp
Kurumumuzda 17.08.2012 tarihinde yapılan muayenesinde sağ dirsek ve önkolda
fonksiyon kusurunun bulunmadığı,radiusta 12 derece ve ulnada 10 derecelik açılı
kaynamanın 2cm kısalıkla sonuçlandığı, üst ekstremitede 30 derecelik açılı
kaynamanın hasta beden fonksiyonlarına negatif etkisinin bulunmadığı gibi
ikincil bir ameliyatla açılı kaynamanın düzeltilmesine de gerek olmadığı,
yapılan ilk ameliyatta görülen önkol kırıklarındaki kaynama gecikmesi sonu
gelişen psödoartrozun, kırığın bir komplikasyonu olduğu, bu komplikasyonun
hasta ve hasta dışında bir çok faktörlere bağlı olduğu göz önüne alındığında ve
gelişen komplikasyonun da ikinci bir ameliyatla düzeltildiği,fonksiyonel düzgün
kaynama elde edildiği cihetlekişiye yapılan tedavilerde idarenin ihmal ve
kusuru bulunmadığı oy birliği ile mütalaa olunur. "
22. Anılan rapor 25/1/2013 tarihinde taraflara tebliğ edilmiştir.
23. Başvurucu 15/2/2013 tarihli dilekçesiyle bilirkişi raporuna itiraz
ederek, 2/3/2007 tarihinde tutuklanarak konulduğu Maltepe 1 No.luL TipiCeza
İnfaz Kurumunda kalmakta iken kolundaki vidaların gevşemesi, kemiklerin yanlış
kaynaması nedeniyle Ceza İnfaz Kurumu idaresine başvurduğunu, 13/7/2007
tarihinde Baltalimanı Hastanesine sevkinin yapılarak muayene olabildiğini,
ameliyat olması önerilmesine rağmen 23/6/2009 tarihine kadar ameliyat
edilmediğini, bu süre zarfında ağrı duyduğunu, koluyla en basit hareketleri
bile gerçekleştiremediğini, tedavisindeki ihmal ve gecikmeler nedeniyle kolunun
2 cm kısalarak kalıcı sakatlığına yol açıldığını ileri sürmüştür.
24. İtirazları yerinde görmeyen Mahkeme 30/4/2013 tarihli kararı ile
davanın esastan reddine karar vermiştir. Karar gerekçesinin ilgili kısmı
şöyledir:
"...
Dava dosyasının
incelenmesinden; Davacının 15.11.2006 tarihinde sağ ön kol ve kalça travması
sebebi ile Baltalimanı Kemik Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi'ne
başvurduğu, ön hazırlıklar yapıldıktan sonra 17.11.2006 tarihinde ameliyata
alındığı , ameliyattan sonra 13.12.2006 tarihinde kontrole gelmek üzere taburcu
edildiği, taburcu olduktan sonra hırsızlık suçu nedeniyle Kadıköy 1. Sulh Ceza
Mahkemesi'nin 2007/110 sayılı tevkif müzekkeresiyle 02.03.2007 tarihinde
tutuklandığı, 13.07.2007 tarihinde tutuklu olarak poliklinik kontrolüne
geldiği, yapılan tetkik üzerine ameliyat önerildiği ve mahkum koğuşu bulunan başka
bir hastaneye sevk edildiği ve 23.06.2009 tarihinde ameliyat yapıldığı,
bakılmakta olan davanın ise hastanede mahkum koğuşlarının olmaması nedeniyle
gerekli tedavilerinin yapılmadığından kolunun fonksyonlarının azalmasına ve
kısa kalmasına sebebiyet verildiği ileri sürülerek,25.000 TL maddi ve 25.000 TL
manevi olmak üzere toplam 50.000 TL tazminatın ödenmesine hükmedilmesi
istemiyle açıldığı görülmektedir.
Olayda, davalı
idareye bağlı hastanece sunulan sağlık hizmetinde hizmet kusuru bulunup
bulunmadığının ve davacının kolunda fonksyon kaybı bulunup bulunmadığının
tespiti için Mahkememi'zce dosya üzerinden bilirkişi incelemesi yaptırılmasına
karar verilmiş, dosyanın Adli Tıp Kurumu'na iletilmesi neticesinde 3. İhtisas
Kurulu tarafından düzenlenen raporun sonuç bölümünde; " Adli Tıp Kurumunda
17.08.2012 tarihinde yapılan muayenesinde sağ dirsek ve ön kolda fonksiyon
kusurunun bulunmadığı, radiusta 12 derecelik ve ulnada 10 derecelik açılı
kaynamanın 2 cm kısalıkla sonuçlandığı, üst eksremitede 30 derecelik açılı
kaynamanın hasta beden fonksyonlarına negatif etkisinin bulunmadığı gibi
ikincil bir ameliyatla açılı kaynamanın düzeltilmesine de gerek olmadığı,
yapılan ilk ameliyatta açılı görülen ön kol kırıklarındaki kaynama gecikmesi
sonu gelişen psödoartozun, kırığın bir koplikasyonu olduğu, bu komplikasyonun
hasta ve hasta dışında bir çok faktörlere bağlı olduğu göz önüne alındığında ve
gelişen koplikasyonun da ikinci bir ameliyatla düzeltildiği, fonkisyonel düzgün
kaynama elde edildiği cihetle kişiye yapılan tedavilerde idarenin ihmal ve
kusuru bulunmadığı" mütalaasına yer verildiği görülmektedir.
Taraflara tebliğ
edilen rapora davacı tarafça yapılan itiraz yerinde görülmemiş olup rapor
Mahkememizce hükme esas alınabilecek nitelikte bulunmuştur.
Bu durumda,Adli
Tıp kurumu3. İhtisas Kurulunun resmi bilirkişi sıfatıyla verdiği rapor dikkate
alındığında, davacının kolunun kırılmasından sonra uygulanan teşhis ve
tedavilerde davalı idarelere atfedilebilecek bir hizmet kusurunun bulunmadığı
gibi davacının sağ dirsek ile ön kolunda fonksiyon kusurunun bulunmadığı ve
kolunda düzgün kaynama elde edildiği anlaşıldığından, davalı idarelerin
sorumluluğu cihetine gitme olanağı bulunmadığı anlaşılmakla,tazminat isteminin
reddi gerektiği sonucuna varılmıştır."
25. Başvurucunun temyiz talebi, Danıştay Onbeşinci Dairesinin
13/5/2014 tarihli kararı ile reddolunmuştur.
26. Başvurucunun karar düzeltme talebi de aynı Dairece 11/2/2015
tarihinde reddolunmuş ve karar kesinleşmiştir.
27. Başvurucu 22/4/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
28. 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik
Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun'un “Hükümlünün muayene ve tedavi
istekleri” kenar başlıklı 71. maddesi şöyledir:
“(1)
Hükümlü, beden ve ruh sağlığının korunması, hastalıklarının tanısı için muayene
ve tedavi olanaklarından, tıbbî araçlardan yararlanma hakkına sahiptir. Bunun
için hükümlü öncelikle kurum revirinde, mümkün olmaması hâlinde Devlet veya
üniversite hastanelerinin mahkûm koğuşlarında tedavi ettirilir.”
29. 5275 sayılı Kanun'un "Hükümlünün muayene ve
tedavisi" kenar başlıklı 78. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"(1) Kurumun
sağlık koşullarının düzenlenmesi, hükümlünün acil veya olağan muayene ve
tedavisi kurumun hekimi tarafından yapılır. Genel veya hastalık nedeniyle
yapılan tüm muayene ve tedavi sonuçları, sağlık izleme kartına işlenir ve
dosyasında saklanır.
(2) Sağlık
Bakanlığı ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ile üniversitelerin sağlık
kuruluşları, hükümlülerin tedavileri bakımından gerekli yardımları yapmakla
görevlidirler.
..."
B. Uluslararası Hukuk
30. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 3.
maddesi şöyledir:
“Hiç
kimse işkenceye, insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya işlemlere tabi
tutulamaz.”
31. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Sözleşme'nin 3.
maddesi ile ilgili içtihatlarında kötü muamele yasağının demokratik toplumların
en temel değeri olduğunu vurgulamış; terörle ya da organize suçla mücadele gibi
en zor şartlarda dahi Sözleşme'nin mağdurların davranışlarından bağımsız olarak
işkence, insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya işlemlerden men ettiğini
belirtmiştir. Kötü muamele yasağının Sözleşme'nin 15. maddesinde belirtilen,
toplum hayatını tehdit eden kamusal tehlike hâlinde dahi hiçbir istisnaya yer
vermediğini içtihatlarda hatırlatmıştır (Selmouni/Fransa, B. No:
25803/94, 28/7/1999, § 95; Labita/İtalya [BD], B. No: 26772/95,
6/4/2000, § 119).
32. AİHM, tutuklu ve hükümlülerle ilgili olarak onların
korunmasız ve zayıf durumda olduklarını, en zor şartlarda dahi yetkililerin bu
kişilerin fiziksel esenliklerini korumakla sorumlu olduklarını belirtmiştir (Keenan/Birleşik
Krallık, B. No: 27229/95, § 91; Tarariyeva/Rusya, B. No: 4353/03,
14/12/2006, § 73; Vlademir/Romanov/Rusya, B. No: 41461/02, 24/7/2008, §
57).
33. AİHM, hukuka uygun olarak özgürlüğü kısıtlanan
herkesin insan onuruna uygun tutukluluk koşullarına sahip olma hakkı
bulunduğunu, alınan tedbirlerin uygulanma koşullarının kişiyi sıkıntıya ya da
tutukluluğa bağlı kaçınılmaz üzüntü seviyesini aşacak yoğunlukta bir
ümitsizliğe sokmaması gerektiğini vurgulamaktadır (Kudla/Polonya, B. No:
30210/96, 26/10/2000, § 94).
34. AİHM, böbrek taşı nedeniyle ameliyat önerilen bir
hükümlünün dört yıldan uzun bir sürenin sonunda ameliyatının gerçekleştirilmesi
nedeniyle kötü muamele iddialarını incelediği bir kararında, ağır bir suçtan
hükümlü olan kişilerin ameliyatının gerçekleştirilmesinin bazı güvenlik
tedbirlerinin alınmasını gerektirebileceğini, bu nedenle bir süre gecikme
yaşanmasının normal olduğunun kabul edilebileceğini, ancak somut olayda ceza
infaz kurumu yönetiminin mağdurun ameliyat edilmesi için gerekli somut adımları
zamanında atmadığını tespit ederek gecikme dolayısıyla başvurucunun yaşadığı
sıkıntının kötü muamele yasağı yönünden öngörülen kritik eşiği aştığına ve
Sözleşme'nin 3. maddesinin ihlal edildiğine karar vermiştir (Pilčić/Hırvatistan,
B. No: 33138/06, 17/1/2008, §§ 41, 42).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
35. Mahkemenin 23/1/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru
incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
36. Başvurucu, kamu idaresinin ihmali sonucu sağ kolunu kullanamaz hâle
geldiğini, yirmi üç kez muayene için sağlık kuruluşuna götürüldüğünü, 13/7/2007
tarihinde rahatsızlığının ameliyat gerektirdiği tespit edilmiş olmasına rağmen
27 ay 21 günlük bir gecikme sonunda ameliyat edilebildiğini, tüm bu süre
boyunca acı içinde yaşamak durumunda kaldığını, basit ihtiyaçları için bile
kolunu kullanamadığını, nitekim gecikme nedeniyle kolunun diğerine göre kısa
kaldığını ve bu nedenle uğradığı zararların tazmini için açtığı davanın uzun
sürdüğünü belirterek Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında öngörülen
kötü muamele yasağı ile 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının
ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
37. Bakanlık görüşünde;
i. Başvurucunun 2/3/2007 tarihinde ceza infaz
kurumuna konulduğu, 12/3/2007 tarihinde, dilekçesine istinaden kurum revirinde
yapılan muayenesi sonucunda ortopedi polikliniğine sevkinin uygun görüldüğü, 26/3/2007,
14/5/2007, 4/6/2007, 2/7/2007, 27/8/2007, 22/10/2007, 17/3/2008, 24/3/2008,
21/4/2008, 5/5/2008 tarihlerinde kurum revirinde muayenesinin yapıldığı ve ilaç
reçetesinin düzenlendiği,
ii. 8/8/2007, 10/8/2007,
9/11/2007 ve 28/11/2007 tarihlerinde kurum revirinde yapılan muayenesi
neticesinde HNH Ortopedi Polikliniğine sevkinin sağlandığı,
iii. 7/1/2008 tarihinde kurum
revirinde yapılan muayenesi neticesinde Baltalimanı Hastanesi Ortopedi
Polikliniğine sevkinin sağlandığı, aynı Hastanenin 7/4/2009 tarihli yazısı ile
Hastanede mahkûm koğuşu bulunmadığı ve mahkûm koğuşu bulunan bir hastaneye
sevkinin uygun görüldüğünün bildirildiği,
iv. Bu kapsamda başvurucunun
mahkûm koğuşu bulunan Kartal Eğitim ve Araştırma Hastanesine sevkinin
sağlandığı ve 23/6/2009 tarihinde burada ameliyat edildiği,
v. Başvurucunun 13/7/2007
tarihinde bir muayenesinin bulunmadığı, 7/4/2009 tarihinde mahkûm koğuşu
bulunan hastaneye sevkinin uygun görüldüğü Baltalimanı Hastanesi tarafından
bildirildiğinden ameliyat bekleme süresinin makul kabul edilebilecek bir süre
olan 2 ay 16 gün olduğu,
vi. AİHM içtihatlarında, ağır
suçlardan hükümlü olan kişilerin olağan bir hastanede ameliyat edilmesinin
güvenlik riski oluşturabileceğinin ve bazı kurumsal sorunların bir ölçüye kadar
gecikmeye yol açabileceğinin kabul edildiği, bu nedenle başvurucunun kötü
muameleye maruz kaldığına ilişkin şikâyetinin yerinde olmadığı belirtilmiştir.
38. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı;
i. Yapılan muayeneler sonucunda rahatsızlığının
gerek Ceza İnfaz Kurumu idaresi gerekse Sağlık Bakanlığına bağlı sağlık
kuruluşları tarafından bilindiğini, buna rağmen en kısa sürede olacak şekilde
ameliyat günü alınmayıp tedavisinin sağlanmadığını,
ii. İkinci kez ameliyat
edilmesinin annesinin başvuruları ve İnsan Hakları Derneğinin müdahalesi
üzerine başlayan sürecin sonunda gerçekleştirildiğini,
iii. Zamanında yapılacak bir
müdahaleyle tamamen düzeltilebilecek bir sağlık sorunu nedeniyle iki yılı aşkın
bir süre gereksiz bir şekilde acı çekmesinin ve sonuçta oluşan sakatlığının
kötü muamele oluşturduğunu
ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
39. Anayasa’nın "Kişinin
dokunulmazlığı, maddî ve manevî varlığı" kenar başlıklı 17.
maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Herkes, yaşama, maddî ve manevî varlığını koruma ve geliştirme
hakkına sahiptir.
...
Kimseye
işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya
veya muameleye tabi tutulamaz."
40. Anayasa'nın "Devletin temel amaç ve görevleri"
kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Devletin
temel amaç ve görevleri … kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk
devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal,
ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının
gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır."
41. Anayasa Mahkemesi olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki
nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi
takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).
42. Başvurucunun iddiaları ile başvuruya konu yargı süreci kapsamında
elde edilen bilgi ve belgelerin karşılaştırılması sonucunda Anayasa
Mahkemesince kötü muamele yasağının maddi boyutunun ihlal edilip edilmediği
konusunda değerlendirme yapılmasına imkân sağlayacak nitelikte verilere
ulaşılamamıştır. Somut başvuru bakımından başvurucunun kötü muamele yasağının
ihlal edildiği iddiasının sağlıklı bir şekilde değerlendirilebilmesi, kötü
muamele iddiaları ile ilgili olarak devletin etkili soruşturma yükümlülüğünü gerektiği
gibi yerine getirip getirmediğinin tespitine bağlıdır. Bu nedenle başvurucunun
belirtilen iddialarının Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence
altına alınan kötü muamele yasağının usul boyutu yönünden incelenmesi gerektiği
değerlendirilmiştir.
43. Başvurucunun adil yargılanma hakkı kapsamında ileri sürdüğü
yargılamanın uzun süre devam ettiği iddiası, Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü
fıkrasının usul boyutu yönünden yapılacak inceleme ile ilişkili olduğundan
Anayasa'nın 36. maddesi kapsamında ayrı bir inceleme yapılmasına gerek
görülmemiştir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
44. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı
anlaşılan kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul
edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Genel İlkeler
45. Herkesin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkı
Anayasa'nın 17. maddesinde güvence altına alınmıştır. Anılan maddenin birinci
fıkrasında insan onurunun korunması amaçlanmıştır. Üçüncü fıkrada da kimseye
işkence ve eziyet yapılamayacağı, kimsenin insan haysiyetiyle
bağdaşmayan cezaya veya muameleye tabi tutulamayacağı hüküm altına
alınmıştır.
46. Devletin bireyin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme
hakkına saygı gösterme yükümlülüğü, öncelikle kamu otoritelerinin bu hakka
müdahale etmemelerini, yani anılan maddenin üçüncü fıkrasında belirtilen
şekillerde kişilerin fiziksel ve ruhsal zarar görmelerine neden olmamalarını
gerektirir. Bu, devletin bireyin vücut ve ruh bütünlüğüne saygı gösterme
yükümlülüğünden kaynaklanan negatif ödevidir (Cezmi Demir ve diğerleri,
B. No: 2013/293, 17/7/2014, § 81).
47. Anayasa ve Sözleşme tarafından kötü muamele, kişi üzerindeki etkisi
gözetilerek derecelendirilmiş ve farklı kavramlarla ifade edilmiştir.
Dolayısıyla Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında geçen ifadeler
arasında bir yoğunluk farkının bulunduğu görülmektedir. Bir muamelenin işkence
olarak nitelendirilip nitelendirilmeyeceğinin belirlenebilmesi için anılan
fıkrada geçen eziyet ve insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele
kavramları ile işkence arasındaki ayrıma bakmak gerekir (Cezmi Demir ve
diğerleri, § 84).
48. Mağdurları küçük düşürebilecek ve utandırabilecek şekilde
kendilerinde korku, küçültülme, elem ve aşağılanma duygusu uyandıran veya
mağduru kendi iradesine ve vicdanına aykırı bir şekilde hareket etmeye
sürükleyen aşağılayıcı nitelikteki daha hafif muamelelerin insan
haysiyetiyle bağdaşmayan muamele veya ceza olarak tanımlanması mümkündür (Tahir
Canan, § 22). Burada eziyetten farklı olarak kişi üzerinde uygulanan
muamele, fiziksel ya da ruhsal acıdan öte küçük düşürücü veya alçaltıcı bir
etki oluşturmaktadır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 89).
49. Bir muamelenin bu kavramlardan hangisini oluşturduğunu
belirlenebilmesi için her somut olayın kendi özel koşulları içinde
değerlendirilmesi gerekmektedir. Muamelenin kamuya açık olarak yapılması onun
aşağılayıcı ve insan haysiyetiyle bağdaşmayan nitelikte olup olmamasında rol
oynasa da bazı durumlarda kişinin kendi gözünde küçük düşmesi de bu seviyedeki
bir kötü muamele için yeterli olabilmektedir. Ayrıca muamelenin küçük düşürme
ya da alçaltma kastı ile yapılıp yapılmadığı dikkate alınsa da böyle bir amacın
belirlenememesi, kötü muamele ihlali olmadığı anlamına gelmeyecektir. Tutulma
koşulları, tutulanlara yapılan uygulamalar, ayrımcı davranışlar, devlet
görevlileri tarafından sarf edilen hakaretamiz ifadeler, kişiye normal olmayan
bazı şeyleri yedirme, içirme gibi aşağılayıcı muameleler insan haysiyetiyle
bağdaşmayan muamele olarak ortaya çıkabilir (Cezmi Demir ve diğerleri,
§ 90).
50. Hükümlü veya tutuklular, Anayasa’nın 19. maddesi kapsamında
hukuka uygun olarak kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkından mahrum bırakılabilirlerken
(İbrahim Uysal, B. No: 2014/1711, 23/7/2014, §§ 29-33) genel olarak
Anayasa ve Sözleşme’nin ortak alanı kapsamında kalan diğer temel hak ve
hürriyetlere sahiptirler. Bununla birlikte ceza infaz kurumunda tutulmanın
kaçınılmaz sonucu olarak suçun önlenmesi ve disiplinin sağlanması gibi ceza
infaz kurumunda güvenliğin sağlanmasına yönelik, kabul edilebilir, makul
gerekliliklerin olması durumunda sahip olunan haklar sınırlanabilir (Turan
Günana, B. No: 2013/3550, 19/11/2014, § 35).
51. Anayasa’nın 17. maddesi, ceza infaz kurumunda tutulan
bir hükümlü veya tutuklunun içinde bulunduğu şartların insan onuruna yakışır
bir şekilde olmasını da koruma altına almaktadır. İnfazın yöntemi ve infaz
sürecindeki davranışların mahkûmları özgürlükten mahrum kalmanın doğal sonucu
olan kaçınılmaz elem seviyesinden daha fazla sıkıntılı veya eziyetli bir duruma
sokmaması gerekir. Ceza infaz kurumunda tutulmanın pratik gerekleri
çerçevesinde mahkûmların sağlık ve esenlikleri gibi hususların yeterli bir
şekilde güvence altına alınması ve gerekli tıbbi yardımın sağlanması da insan
onuruna yakışır koşulların sağlanması için gereklidir (Turan Günana, §
39). Bu çerçevede hasta bir kişinin uygun olmayan fiziki ve tıbbi koşullarda
tutulması da Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasına aykırı bir muamele
olarak kabul edilebilir (Murat Karabulut, B. No: 2013/2754, 18/2/2016, §
65).
52. Hukuka uygun olarak özgürlüğü kısıtlanan herkesin insan onuruna
uygun tutma koşullarına sahip olma hakkı bulunduğunu, alınan tedbirlerin uygulanma
koşullarının kişiyi tutukluluğa bağlı kaçınılmaz üzüntü seviyesini aşacak
yoğunlukta bir ümitsizliğe sokmaması gerektiğini kabul etmek gerekir (Fatih
Hilmioğlu, B. No: 2014/648, 18/9/2014, § 65).
53. Özgürlüğünden yoksun bırakılmakta olan kişilerin hasta olmaları
durumunda devletin kontrolü altında tuttuğu bu kişilere gerekli tıbbi yardımı
sağlama yükümlülüğü bulunmaktadır. Bu yükümlülüğün hiç veya gerektiği gibi
yerine getirilmemesi sonucunda kişinin yaşamı veya vücut bütünlüğü bakımından
tehlike arz eden acil bir duruma, ağır veya uzun süreli bir acı çekmesine
sebebiyet verilmiş olması ya da belirtilen sonuçlar ortaya çıkmamakla birlikte
kişinin tıbbi yardımdan mahrum kalmış olması nedeniyle yaşadığı stres,
huzursuzluk veya aşağılanma hissinin -olayın kendine has koşulları
çerçevesinde- insan haysiyeti ile bağdaşmayan muamele düzeyine ulaşacak
ciddiyette olması hâlinde Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının ihlal
edildiği kabul edilebilir. Bu kapsamdaki değerlendirmede kişinin özgürlüğünden
yoksun bırakılmasına bağlı dezavantajlı konumunun da dikkate alınması gerekir (Hayati
Kaytan, B. No: 2014/19527, 16/11/2016, § 44).
54. Bireyin bir devlet görevlisi tarafından hukuka aykırı
olarak ve Anayasa’nın 17. maddesini ihlal eder biçimde bir muameleye tabi
tutulduğuna ilişkin savunulabilir bir iddiasının bulunması hâlinde Anayasa’nın
17. maddesi “Devletin temel amaç ve görevleri” kenar başlıklı 5.
maddedeki genel yükümlülükle birlikte yorumlandığında etkili resmî bir
soruşturmanın yapılmasını gerektirmektedir (Tahir Canan, § 25). Ancak
etkili bir soruşturmanın başlatılabilmesi için öncelikle kötü muamele
iddialarının uygun delillerle desteklenmesi gerekir. İddia edilen olayların
gerçekliğini tespit etmek için her türlü makul, şüpheden uzak kanıtların
varlığı gerekir. Bu nitelikteki bir kanıt yeterince ciddi, açık ve tutarlı
emarelerden ya da aksi ispat edilemeyen birtakım karinelerden de oluşabilir (C.D.,
B. No: 2013/394, 6/3/2014, § 28). Ancak bu uygun koşulların tespiti hâlinde bir
soruşturma yükümlülüğün gerekliliğinden bahsedilebilir.
b. Genel İlkelerin Somut Olaya Uygulanması
55. Somut olayda 2/3/2007 tarihinde tutuklanmasının ardından ameliyat
edildiği 23/6/2009 tarihine kadar yirmi üç kez sağlık muayenesinden geçtiği
hususu başvurucu tarafından da kabul edilmektedir. Bu duruma göre kötü muamele
iddialarının -öncelikle ikinci ameliyat 13/7/2007 tarihinde önerildiği hâlde
23/6/2009 tarihine kadar ameliyatın gerçekleştirilmemesi, dolayısıyla tedavinin
gecikmesi nedeniyle- başvurucunun katlandığı sıkıntı ile bağlantılı olduğunun
gözönünde bulundurulması gerekir. Başvurucu, zamanında gerçekleştirilmeyen
ameliyat nedeniyle kolunun kısa kaldığını ve fonksiyonlarını tam olarak yerine
getiremediğini, dolayısıyla gecikme nedeniyle kalıcı olarak sakatlandığını -bu
süreçle bağlantılı olarak- ayrıca dile getirmektedir.
56. Başvurucunun kötü muamele şikâyetinin, tedavisinde makul olmayan
bir gecikmenin yaşandığı iddiasına dayandığı görülmekle birlikte bu sürenin
uzunluğu konusundaki taraf kabullerinin farklı olduğu anlaşılmaktadır. Başvuru
ile ilgili Bakanlık görüşünde 7/4/2009 tarihinde Baltalimanı Hastanesi Ortopedi
Polikliniğinde yapılan muayenesi sonucunda başvurucuya ameliyat önerildiği,
mahkûm koğuşu bulunan hastaneye sevkinin ardından başvurucunun 23/6/2009
tarihinde ameliyat edildiği dile getirilmiştir. Buna göre ameliyat önerisi ile
ameliyatın gerçekleştirilmesi arasında makul görülebilecek 2 ay 16 günlük bir
süre bulunmaktadır. Bakanlık 2,5 aylık bekleme süresinin ardından
gerçekleştirilen ameliyat sonucunda başvurucunun sağlığına kavuştuğu, olayda
ilgili idarelere atfı kabil bir kusur olmadığı görüşündedir.
57. Başvurucunun sunduğu belgelerle birlikte Ulusal Yargı Ağı Bilişim
Sistemi (UYAP) üzerinden ulaşılan derece mahkemesi dosyalarının incelenmesi
neticesinde Sağlık Bakanlığının başvurucunun maddi ve manevi tazminat talebiyle
ilgili olarak yaptığı incelemenin sonucunu bildiren yazıda başvurucunun
13/7/2007 tarihinde Op. Dr. E.A. tarafından poliklinik muayenesinin
gerçekleştirildiği, burada radiustaki proksimal fragmanı tespit edilen
vidaların gevşediğinin saptanarak kendisine ameliyat önerildiği, hastanede
mahkûm koğuşu bulunmadığından kola atel takılarak tedavi ettirilmek üzere
başvurucunun mahkûm koğuşu bulunan başka bir sağlık kuruluşuna sevk edildiğinin
bildirildiği görülmektedir. Öte yandan Sağlık Bakanlığının dava dilekçesine
karşı İstanbul 7. İdare Mahkemesine sunduğu savunma yazısından da bu husus
teyit edilmiştir. Adli Tıp Kurumunun 29/8/2012 tarihli raporunun "MUAYENE
EDİLDİĞİ TARİHLER" başlığı altındaki 12. sayfasında, başvurucunun bu
tarihe yakın bir tarihte (2/7/2007) muayene edildiği, 16/7/2007 tarihinde de "...sağ
kol ameliyatlı HNH sevk edildiği, 19/7/2007 ortopedi polikliniğine sevk
edildiği..." bilgisine yer verildiği görülmektedir. Bu durumda
başvurucunun kolundaki rahatsızlığın ameliyat gerektirdiği hususundan idarenin
7/4/2009 tarihinde haberdar olduğu ve başvurucunun ameliyat bekleme süresinin 2
ay 16 gün olduğu yönündeki Bakanlık iddiasının geçerli olmadığı kanaatine ulaşılmıştır.
58. Başvurucu, sağlık sorununun kendisine yoğun acı yaşattığını
ve günlük aktivitelerini yerine getirmesine engel olduğunu ileri
sürmektedir.Devletin kontrolü altında bulunan başvurucunun sağlık durumunun
gerektirdiği tedavinin zamanında yerine getirilmemesi nedeniyle gereksiz bir
şekilde acı çekmesine yol açılmış olması, kötü muamele yasağına aykırılık
teşkil etmektedir. Bu durumda, somut olayda ameliyat önerisi ile ameliyatın
fiilen gerçekleştirildiği tarih arasında geçen sürenin -genel sağlık sisteminin
durumu ve başvurucunun koşullarının ameliyat öncesinde özel önlemler alınmasını
gerektirdiği de gözönünde bulundurularak- makul olup olmadığının
açıklanabilmesi gerekir.
59. Uyuşmazlık ile ilgili ara kararları incelendiğinde İstanbul 7. İdare
Mahkemesinin başlangıçta, önerilen ameliyatın gerçekleştirilmesinde gereksiz
bir gecikmenin olup olmadığı hususunun aydınlatılması noktasına yoğunlaştığı
gözlemlenmektedir. Bu arada İdare Mahkemesi 27/4/2011 tarihli ara kararıyla
davalı idarelere -başvurucunun iddiası doğrultusunda- ameliyatın önerildiği
tarih ile gerçekleştirilmesi arasında geçen sürenin açıklanmasını sağlayacak
sorular yöneltmiştir (bkz. § 18).
60. Bu aşamadan sonra Mahkemenin, ara kararına cevap olarak ilgili
yerlerden gönderilen ve doğrudan ara kararı ile sorulan sorulara yanıt
içermeyen belgeler üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılmasına karar verdiği
ve Adli Tıp Kurumundan bilirkişi olarak rapor istediği görülmektedir.
61. Uyuşmazlıkla ilgili olarak düzenlenen 29/8/2012 tarihli Adli Tıp
Kurumu raporunun sonuç kısmında sağ dirsek ve ön kolda fonksiyon kusurunun
bulunmadığı, kırığın açılı kaynaması sonucunda kolun 2 cm kısa kaldığı, bunun
beden fonksiyonları üzerinde olumsuz bir etkisinin olmadığı, ilk ameliyat
sonrasında görülen kaynama gecikmesi sonucu gelişen komplikasyonun hasta ve
hasta dışında pek çok faktöre bağlı olduğu, bunun ikinci ameliyatla
düzeltildiği, düzgün kaynamanın elde edildiği, buna göre teşhis ve tedavi
yönünden davalı idarelere atfedilebilir bir hizmet kusurunun bulunmadığı
kanaatine yer verilmiştir (bkz. § 21).Bundan sonraki aşamada derece mahkemesi,
Adli Tıp Kurumunun bu değerlendirmesini esas alarak tazminat istemini
reddetmiş; karar temyiz incelemesi sonunda onanarak kesinleşmiştir.
62. Olayda başvurucunun tazminat talebinin -kötü muamele iddiasını da
aydınlatabilecek şekilde- yalnızca ameliyatın sonucuyla ilgili olmadığı,
ameliyatın zamanında gerçekleştirilmemesiyle ilgili olduğu gözlemlenmiştir.
Başvurucunun şikâyetinin bu boyutu kendisine ameliyat önerildiği tarih ile
ameliyatın fiilen gerçekleştirildiği tarih arasında geçen sürenin makul olup
olmadığı, bu süreçte başvurucunun ne gibi sıkıntılar çekmiş olabileceği, kolda
oluşan kalıcı hasarla birlikte dikkate alındığında bu sürenin tamamen iyileşebilme
olanağını ne şekilde etkilediği yönünden bir değerlendirmeyi gerektirir. Buna
rağmen Mahkemenin bu hususlara değinmeden başvurucunun şikâyetinin bir boyutu
ile ilgili görülen Adli Tıp Kurumu raporunun sonuç kısmını esas alarak
uyuşmazlıkla ilgili incelemesini tamamladığı görülmektedir.
63. Bu nedenle somut olayda, başvurucunun tedavisinin geciktirilmesi
suretiyle gereksiz bir şekilde acı çekmesinden kaynaklanan kötü muamele
iddialarının derece mahkemeleri tarafından etkin bir şekilde incelenerek açıklığa
kavuşturulmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
64. Diğer taraftan iki dereceli yargılama sisteminde 24/5/2010
tarihinde açılan davanın 22/4/2015 tarihinde karar düzeltme talebinin reddi ile
sonuçlandığı ve aradan geçen 4 yıl 10 ay 26 günlük sürenin makul olarak kabul
edilmesinin mümkün olmadığı değerlendirilmiştir.
65. Açıklanan gerekçelerle, Anayasa’nın 17. maddesinin
üçüncü fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele yasağının usul boyutunun
ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
66. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa
Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin
(1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Esas
inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine
karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir.Ancak yerindelik denetimi
yapılamaz, idari eylem ve işlem niteliğinde karar verilemez.
(2) Tespit edilen
ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye
gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde
başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması
yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa
Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
67. 6216 sayılı Kanun’un 49. maddesinin (6) numaralı fıkrasına göre
esas inceleme kapsamında, bir temel hakkın ihlal edilip edilmediği ve varsa
ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı belirlenmektedir. Aynı Kanun’un 50.
maddesinin (1) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün (İçtüzük)
79. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ise ihlal kararı verilmesi hâlinde
gerekli görüldüğü takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için
yapılması gerekenlere hükmedilir. Buna göre ihlal sonucuna varıldığında ilgili
temel hak ve hürriyetin ihlal edildiğine karar verilmesinin yanında ihlalin
nasıl ortadan kaldırılacağının belirlenmesi, diğer bir ifadeyle ihlalin
ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilmesi de
gerekir (Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, § 54).
68. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hak ve hürriyetin ihlal
edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural, mümkün olduğunca eski hâle
getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için
ise öncelikle devam eden ihlalin durdurulması, ihlale konu kararın veya işlemin
ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep
olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen
diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, § 55).
69. Bununla birlikte 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) numaralı
fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilirken idari eylem ve işlem niteliğinde karar verilemez.
Anayasa Mahkemesi ihlalin ve sonuçlarının nasıl giderileceğine hükmederken
idarenin, yargısal makamların veya yasama organının yerine geçerek işlem tesis
edemez. Anayasa Mahkemesi, ihlalin ve sonuçlarının nasıl giderileceğine
hükmederek gerekli işlemlerin tesis edilmesi için kararı ilgili mercilere
gönderir (Şahin Alpay (2) [GK], B. No: 2018/3007, 15/3/2018, § 57).
70. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilmeden önce ihlalin kaynağının belirlenmesi gerekir. Buna
göre ihlal idari eylem ve işlemler, yargısal işlemler veya yasama işlemlerinden
kaynaklanabilir. İhlalin kaynağının belirlenmesi, uygun giderim yolunun
belirlenebilmesi bakımından önem taşımaktadır (Mehmet Doğan, § 57).
71. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı durumlarda 6216 sayılı
Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile İçtüzük’ün 79. maddesinin (1)
numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca kural olarak ihlali ve sonuçlarını
ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin
ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmedilir (bu durumda mahkemelerce yapılması
gereken işlemler konusunda bkz. Mehmet Doğan, § 60).
72. Başvurucu, 25.000 TL maddi ve 50.000 TL manevi tazminat talebinde
bulunmuştur.
73. Somut olayda, başvurucunun tedavisinin geciktirilmesi suretiyle
gereksiz bir şekilde acı çekmesinden kaynaklanan kötü muamele iddialarının
derece mahkemeleri tarafından etkin bir şekilde incelenerek açıklığa
kavuşturulmaması nedeniyle kötü muamele yasağının usul boyutunun ihlal edildiği
sonucuna varılmıştır.
74. Bu durumda kötü muamele yasağının usul boyutunun ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar
bulunmaktadır. Yapılacak yargılama 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (1)
numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına
yöneliktir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere
İstanbul 7. İdare Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
75. Diğer taraftan somut olay bağlamında yeniden soruşturma
yapılmasına karar verilmesi başvurucunun yargılamanın uzunluğu nedeniyle
uğradığı bütün zararları gidermemektedir. Dolayısıyla ihlalin bütün
sonuçlarıyla ortadan kaldırılabilmesi için kötü muamele yasağının usul
boyutunun ihlali nedeniyle yalnızca ihlalin tespiti ve yeniden yargılama
yapılması suretiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında
başvurucuya net 18.300 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
76. Yargılamanın yenilenmesine hükmedilmiş olması nedeniyle maddi
tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
77. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 226,90 TL harç ve 2.475 TL
vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.701,90 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL
EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan kötü muamele
yasağının usul boyutunun İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin kötü muamele yasağının usul boyutunun
ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak
üzere İstanbul 7. İdare Mahkemesine (E.2010/926, K.2013/784) GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucuya net 18.300 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, diğer
tazminat taleplerinin REDDİNE,
E. 226,90 TL harç ve 2.475 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.701,90 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
F. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve
Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına,
ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine
kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 23/1/2019
tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.