TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ÇAPAN TÜRKOĞLU VE HAN RESTORANT TURİZM İNŞAAT SANAYİ TİCARET LTD.
ŞTİ. BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2015/7208)
|
|
Karar Tarihi: 20/3/2019
|
R.G. Tarih ve Sayı: 10/4/2019 - 30741
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Recep KÖMÜRCÜ
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Recai AKYEL
|
|
|
Yıldız SEFERİNOĞLU
|
Raportör
|
:
|
Eşref Uğur ŞENOL
|
Başvurucular
|
:
|
1. Çapan TÜRKOĞLU
|
|
|
2. Han Restorant
Turizm İnşaat Sanayi Ticaret Ltd. Şti.
|
Vekili
|
:
|
Av. Ahmet SAĞLAM
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, belediye tarafından kiralanan, denizden doldurularak
elde edilen taşınmaz üzerindeki yapıların yıkımı sebebiyle mülkiyet hakkının
ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 27/4/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
A. Başvuru Konusu Olayın
Arka Planı
7. Mersin'in Adnan Menderes Bulvarı'nda bulunan ve denizden
doldurularak elde edilen taşınmaz, yap-işlet-devret modeliyle lokanta olarak
işletilmek üzere 17/5/1995 tarihinde G.T. isimli şahsa kiralanmıştır. Söz
konusu işletmeye başvurucu Çapan Türkoğlu ve M.Y. isimli şahıs ortak olmuşsa da
G.T. 19/9/1995 tarihinde ortaklıktan ayrılmıştır. Bunun üzerine 16/2/1996
tarihinde Mersin Büyükşehir Belediyesi (Belediye) ile başvurucu ve M.Y. isimli
şahıs arasında bir yıllık kira sözleşmesi akdedilmiştir.
8. Belediye tarafından 17/4/1996 tarihinde anılan işletme için
yapı ruhsatı ve yapı kullanma izni verilmiştir. M.Y.nin
12/8/1996 tarihinde vefatı ve mirasçılarının da ortaklıktan ayrılmaları üzerine
başvurucu 10/3/1997 tarihinde yeni bir sözleşme yapılması talebinde
bulunmuştur. Talep, Belediye tarafından aynı tarihli işlem ile reddedilmiştir.
B. Hazine Tarafından
Belediye ve Başvurucu Aleyhine Açılan Müdahalenin Men'i ve Yıkım Davası
9. Hazine tarafından 5/6/1996 tarihinde Belediye ile Belediyeyle
kira sözleşmesi akdeden başvurucu Çapan Türkoğlu ve diğer kişiler (S.Y., E.B.,
A.G. ve N.T.) aleyhine hakem sıfatıyla Mersin 1. Asliye Hukuk Mahkemesinde
(Hakem) müdahalenin men'i ve yıkım davası açılmıştır.
Hazine, dava dilekçesinde usulüne uygun olarak denizden doldurulan alanların
özel mülkiyete konu yapılamayacağını belirtmiştir. 4/4/1990 tarihli ve 3621
sayılı Kıyı Kanunu'nun 5. maddesi uyarınca sahil şeritlerinde yapılacak
yapıların kıyı kenar çizgisine en az 50 metre yaklaşılarak inşa edilebileceği, yaklaşma
mesafesi ile kıyı kenar çizgisi arasında kalan bölümün ise ancak yaya yolu,
gezinti, dinlenme, seyir ve rekreaktif amaçlarla
kullanılabileceğine dikkat çeken Hazine, bu hükümlere aykırı yapılan yapıların
yıkılması gerektiğini savunmuştur.
10. Hazine tarafından başvurucu aleyhine Mersin 2. Asliye Hukuk
Mahkemesinde 13/11/1996 tarihinde ayrı bir müdahalenin men'i
ve yıkım davası açılmıştır. Bu dava da hakem sıfatıyla Mersin 1. Asliye Hukuk
Mahkemesinde açılan davayla birleştirilmiş ve hakem tarafından görülmüştür.
11. Hakem 30/12/1998 tarihli kararla başvurucunun işlettiği
taşınmaz üzerinde bulunan 2329 m²lik kullanım alanı ile bu alan üzerindeki
restoran, mutfak, depo ve WC alanıyla ilgili olarak Belediye ve başvurucu
tarafından yapılan müdahalenin men'ine ve bu bölümde
bulunan yapıların yıktırılmasına karar vermiştir. Kararın gerekçesinde,
başvurucu tarafından işletilen Han Restoranın kıyı kenar çizgisinin güneyinde
ve denize bitişik alanda yer aldığı ifade edilmiştir. Gerekçenin devamında
ayrıca ilgili mevzuat uyarınca dolgu alanlarına ilişkin inşaat ruhsatının
Maliye Bakanlığı ile Turizm Bakanlığı tarafından verilmesi gerektiği hâlde Han
Restoran için böyle bir ruhsatın verilmediği açıklanmıştır.
12. Hakem sıfatıyla verilen karara karşı başvurucu, aynı
Mahkemede temyiz yoluna başvurmuştur. Temyiz istemi aynı Mahkeme (Hakem)
tarafından incelenmiş ve 5/8/1999 tarihinde reddedilmiştir.
C. Şirket Tarafından
Açılan Tespit Davası
13. Başvurucu Çapan Türkoğlu, 12/2/1999 tarihinde kayda giren
dilekçe ile işletmeyi başvurucu Şirkete devrettiğini Belediyeye bildirmiştir.
Bunun üzerine Belediye ile Şirket arasında 15/2/1999 tarihinde bir yıllık kira
sözleşmesi yapılmıştır.
14. Başvurucu Şirket tarafından, Belediye ile Millî Emlak
Müdürlüğünden hangisinin taşınmazın kiraya verilmesi hususunda yetkili
olduğunun tespiti istemiyle Mersin 2. Asliye Hukuk Mahkemesinde dava
açılmıştır. Anılan Mahkeme 14/12/1999 tarihli kararla davanın reddine karar
vermiştir. Kararın gerekçesinde, Hakem tarafından 30/12/1998 tarihli kararla
müdahalenin men'ine ve yapının yıkımına karar
verildiğinden Belediye ile Şirket arasında 15/2/1999 tarihinde yapılan kira
sözleşmesinin muvazaalı ve hükümsüz olduğu vurgulanmıştır.
D. Belediye Tarafından
Tesis Edilen Ruhsat İptali, Yıkım ve İdari Para Cezası Uygulanmasına İlişkin
İşleme Karşı Şirket Tarafından Açılan İdari Dava
15. Belediye Encümeninin 16/6/1999 tarihli kararıyla, 17/4/1996
tarihli yapı ruhsatı iptal edildiği için taşınmaz üzerinde bulunan yapıların
ruhsata bağlanması mümkün olmadığından yıkılmasına karar verilmiş; ayrıca yapı
maliklerine 500.000.000 TL (500 TL) idari para cezası uygulanmıştır. Bu
işlemlere karşı açılan davada Adana 1. İdare Mahkemesi 24/12/1999 tarihinde;
yetkili idarenin ilçe belediyesi olduğu, Belediyenin yetkisinin bulunmadığı
gerekçesiyle ruhsat iptaline, yıkım ve idari para cezası kesilmesi hakkındaki
işlemin iptaline karar vermiştir. Ancak Danıştay Altıncı Dairesi 21/12/2000
tarihinde, taşınmazın bulunduğu alanın Belediyenin yetki alanına girip
girmediğinin yeterince araştırılmadığı gerekçesiyle hükmü bozmuştur.
16. Adana 1. İdare Mahkemesince yeniden yapılan yargılama sonucu
taşınmazın ilçe belediyesinin yetki alanında bulunduğu kanaatine ulaşılarak
30/4/2002 tarihli kararla idari işlemin yıkım ve para cezasına ilişkin kısmı
iptal edilmiş, ruhsat iptaline ilişkin kısmı yönünden ise davanın reddine karar
verilmiştir. Davanın reddine ilişkin kısım (ruhsat iptaline ilişkin kısım)
temyiz edilmeksizin kesinleşmiştir. Kararın idari işlemin yıkım ve para
cezasına ilişkin kısmının iptaline ilişkin hüküm fıkrası, Danıştay Altıncı
Dairesinin 26/4/2004 tarihli kararıyla bozulmuştur. Kararın gerekçesinde,
taşınmazın bulunduğu bölgenin Belediyenin yetki alanında olduğu vurgulanmış ve
davanın reddinin gerektiği ifade edilmiştir.
17. Bozma kararından sonra dava dosyası 24/9/2004 tarihli
yetkisizlik kararıyla yeni kurulan Mersin 1. İdare Mahkemesine gönderilmiştir.
Mahkeme 20/7/2005 tarihinde eksik posta avansının yatırılmadığı gerekçesiyle
davanın açılmamış sayılmasına karar vermiştir.
E. Taşınmazın Üzerinde
Bulunan Yapıların Yıkılması ve Kanun Yararına Bozma Süreci
18. Taşınmazın üzerinde bulunan yapılar, Hazine tarafından icra
marifetiyle 16/4/2002 tarihinde yıktırılmıştır.
19. Başvurucu 30/12/1998 tarihli hakem kararının kanun yararına
bozulması amacıyla 26/6/2002 tarihinde Adalet Bakanlığına (Bakanlık)
başvurmuştur. Bakanlık, talebi yerinde görerek kanun yararına bozma
başvurusunda bulunmuştur.
20. Bakanlığın kanun yararına bozma istemini inceleyen Yargıtay
1. Hukuk Dairesi 25/2/2003 tarihinde istemi kabul etmiş, özel kişiler aleyhine
açılan davanın tefrik edilmeyerek 29/6/1938 tarihli ve 3533 sayılı Umumi Mülhak
ve Hususi Bütçelerle İdare Edilen Daireler ve Belediyelerle Sermayesinin Tamami Devlete veya Belediye veya Hususi İdarelere Aid Daire ve Müesseseler Arasındaki İhtilafların Tahkim
Yolu ile Halli Hakkında Kanun'da sayılan kuruluşlara münhasır kılınan hakem
usulüyle görülmesinin usule aykırı olduğu gerekçesiyle hakem hükmünün kanun
yararına bozulmasına karar vermiştir.
21. Kanun yararına bozma kararı üzerine uyuşmazlığa bakan Mersin
1. Asliye Hukuk Mahkemesi davanın Belediye aleyhine açılan hakem sıfatıyla
görülmesi gereken bölümü ile kişilere karşı açılan bölümünü birbirinden tefrik
etmiştir. Hakem sıfatıyla bakılan davada 3/11/2004 tarihinde karar verilmiş ise
de kararın ne yönde verildiğine ilişkin dosyada herhangi bir bilgi ve belge
bulunmamaktadır.
22. Mahkeme 9/5/2005 tarihinde, kişilere karşı açılan davada Hakem
tarafından verilen 3/11/2004 tarihli karara atıfla A.G. yönünden davanın
reddine, başvurucu ve diğer davalılar yönünden ise yapıların yıkılmış olması
nedeniyle konusuz kalan dava hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar
vermiştir. Karar, Yargıtay 1. Hukuk Dairesince 15/11/2005 tarihinde
bozulmuştur. Kararın gerekçesinde, ihtilafın kıyı kenar çizgisinin
belirlenmesinden kaynaklandığı vurgulandıktan sonra hakemin hükmün verildiği
tarih itibarıyla görevsiz olduğu gibi hükmün de henüz kesinleşmediği ifade
edilmiş, görevsiz mahkemece kurulan ve henüz kesinleşmeyen karara atıfla hüküm
kurulmasının doğru olmadığı açıklanmıştır. Yargıtay 1. Hukuk Dairesi, işin
esasının incelenmesi gerektiğini belirtmiştir. Mahkeme 18/9/2006 tarihli
kararla ilk kararında ısrar etmiş ise de bu karar Yargıtay Hukuk Genel
Kurulunun 7/2/2007 tarihli kararıyla bozulmuştur.
23. Bozma kararı üzerine Mahkemece keşif yapıldıktan sonra
13/12/2010 tarihinde A.G.nin kullanımında bulunan
taşınmazın kıyı kenar çizgisinin içinde kaldığı gerekçesiyle bu kişi yönünden
davanın kabulü ile vaki müdahalenin men'ine ve
taşınmaz üzerinde bulunan yapının yıkılmasına, başvurucu ve diğer davacılar
yönünden ise yapıların yıkılmış olması nedeniyle konusuz kalan dava hakkında
karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir. Yargıtay 8. Hukuk Dairesi
12/11/2013 tarihinde bu kararı onamış, karar düzeltme istemi de aynı Dairenin
13/5/2014 tarihli kararıyla reddedilmiştir.
F. Tazminat Davası Süreci
24. Başvurucular ticari faaliyette bulundukları işyerinin
yıkılması nedeniyle 436.222,30 TL tazminat, 60.000 TL mahrum kalınan kâr ve
50.000 TL manevi tazminat olmak üzere 546.222,30 TL anapara alacağı ile yıkım
tarihi olan 16/4/2002 tarihinden itibaren işleyecek 1.356.808,97 TL avans faizi
alacağının toplamı olan 1.903.031,27 TL'nin tazmini amacıyla 13/4/2009
tarihinde Mersin 1. İdare Mahkemesinde (Mahkeme) Belediye, Hazine ve Bakanlık
aleyhine tam yargı davası açmışlardır.
25. Mahkeme 1/7/2011 tarihinde Hazine ve Belediyeye karşı açılan
davanın reddine, Bakanlığa karşı açılan davanın görev yönünden reddine karar
vermiştir. Kararın gerekçesinde, başvurucuya verilen 17/4/1996 tarihli inşaat
ruhsatının iptali, yapıların yıkımı ve para cezası uygulanmasına yönelik
Belediye Encümen kararının iptali istemiyle açılan davada, Adana 1. İdare
Mahkemesince verilen 30/4/2002 tarihli kararla yapı ruhsatının iptal edilmesi
isteminin reddine karar verildiği ve bu kararın temyiz edilmeksizin
kesinleştiği ifade edilmiştir. Davanın yıkım ve para cezasına ilişkin kısmı
yönünden ise davanın açılmamış sayılmasına karar verildiğine ve bu kararın da
kesinleştiğine değinilmiştir.
26. Diğer taraftan kararın gerekçesinde tazminat talebine konu
tesislerin yap-işlet-devret modeli uygulanmak suretiyle yapılan sözleşme çerçevesinde
ilk olarak bir yıllığına Belediyeden kiralandığı, dolayısıyla denizden dolgu
alanı üzerinde inşa edilen tesislerin mülkiyetinin yapılan sözleşme
doğrultusunda başvurucularla bir ilgisinin kalmadığı belirtilmiştir. Ayrıca
işletim hakkının devrine yönelik Belediye ile başvurucu Şirket arasında
düzenlenen kira sözleşmesinin de yargı kararıyla muvazaalı olduğu gerekçesiyle
yok hükmünde olduğunun tespit edildiği vurgulanmıştır.
27. Mahkeme belirtilen gerekçelerle, uyuşmazlık konusu
tesislerin yıkımı nedeniyle Hazine ile Belediyenin hizmet kusurunun bulunmadığı
kanaatine varmıştır. Bakanlığa karşı açılan dava yönünden ise uğranıldığı iddia
olunan zararın adli yargı yerince verilen karara yönelik yargılama
faaliyetinden doğduğu, dolayısıyla bu hâliyle idari davaya konu edilmesinin
hukuken olanaklı olmadığı, davanın bu kısmı yönünden adli yargının görevli
olduğu sonucuna ulaşmıştır.
28. Danıştay Ondördüncü Dairesi
6/6/2013 tarihinde davanın esastan reddine ilişkin kısmın onanmasına karar
vermiştir. Öte yandan Daire, idarelerce yargı kararının uygulanması bağlamında
hizmet kusurunun bulunup bulunmadığı hususunun irdelenmesine ilişkin davanın
idari yargı mercilerinde görülmesi gerektiği gerekçesiyle davanın Bakanlığa
karşı olan kısmına ilişkin verilen görevsizlik kararının bozulmasına
hükmetmiştir. Aynı Daire tarafından karar düzeltme istemi 11/2/2015 tarihinde
reddedilerek tazminat istemi yönünden hüküm kesinleşmiştir.
29. Nihai karar, başvurucular vekiline 27/3/2015 tarihinde
tebliğ edilmiştir.
30. Başvurucular 27/4/2015 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuşlardır.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
31. 13/5/1985 tarihli ve 3194 sayılı İmar Kanunu’nun 32. maddesi
şöyledir:
“Bu
Kanun hükümlerine göre ruhsat alınmadan yapılabilecek yapılar hariç; ruhsat
alınmadan yapıya başlandığı veya ruhsat ve eklerine aykırı yapı yapıldığı
ilgili idarece tespiti, fenni mesulce tespiti ve ihbarı veya herhangi bir
şekilde bu duruma muttali olunması üzerine, belediye veya valiliklerce o andaki
inşaat durumu tespit edilir. Yapı mühürlenerek inşaat derhal durdurulur.
Durdurma, yapı tatil zaptının yapı yerine
asılmasıyla yapı sahibine tebliğ edilmiş sayılır. Bu tebligatın bir nüshasıda muhtara bırakılır.
Bu tarihten itibaren en çok bir ay içinde yapı
sahibi, yapısını ruhsata uygun hale getirerek veya ruhsat alarak, belediyeden
veya valilikten mühürün kaldırılmasını ister.
Ruhsata aykırılık olan yapıda, bu aykırılığın
giderilmiş olduğu veya ruhsat alındığı ve yapının bu ruhsata uygunluğu,
inceleme sonunda anlaşılırsa, mühür, belediye veya valilikçe kaldırılır ve
inşaatın devamına izin verilir.
Aksi takdirde, ruhsat iptal edilir, ruhsata
aykırı veya ruhsatsız yapılan bina, belediye encümeni veya il idare kurulu
kararını müteakip, belediye veya valilikçe yıktırılır ve masrafı yapı
sahibinden tahsil edilir.”
32. 3194 sayılı Kanun’un 42. maddesinin ilgili kısımları
şöyledir:
“Bu
maddede belirtilen ve imar mevzuatına aykırılık teşkil eden fiil ve hallerin
tespit edildiği tarihten itibaren on iş günü içinde ilgili idare encümenince
sorumlular hakkında, üstlenilen her bir sorumluluk için ayrı ayrı olarak bu
maddede belirtilen idari müeyyideler uygulanır.
Ruhsat alınmaksızın veya ruhsata, ruhsat eki
etüt ve projelere veya imar mevzuatına aykırı olarak yapılan yapının sahibine,
yapı müteahhidine veya aykırılığı altı iş günü içinde idareye bildirmeyen
ilgili fenni mesullere yapının mülkiyet durumuna, bulunduğu alanın özelliğine,
durumuna, niteliğine ve sınıfına, yerleşmeye ve çevreye etkisine, can ve mal
emniyetini tehdit edip etmediğine ve aykırılığın büyüklüğüne göre, beşyüz Türk Lirasından az olmamak üzere, aşağıdaki şekilde
hesaplanan idari para cezaları uygulanır:
...”
33. 3621 sayılı Kanun’un 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Sahil
şeritlerinde yapılacak yapılar kıyı kenar çizgisine en fazla 50 metre
yaklaşabilir.
Yaklaşma mesafesi ve kıyı kenar çizgisi
arasında kalan alanlar, ancak yaya yolu, gezinti, dinlenme, seyir ve rekreaktif amaçla kullanılmak üzere düzenlenebilir.”
34. 3621 sayılı Kanun’un 7. maddesi şöyledir:
“Kamu
yararının gerektirdiği hallerde, uygulama imar planı kararı ile deniz, göl ve
akarsularda ekolojik özellikler dikkate alınarak doldurma ve kurutma suretiyle
arazi elde edilebilir.
Bu gibi yerlerde doldurma veya kurutmayı
yapacak ilgili idarenin valiliğe iletilen teklifi, valilik görüşü ile birlikte
Çevre ve Şehircilik Bakanlığına gönderilir. Bakanlık, konusuna göre ilgili
kuruluşların görüşünü de almak suretiyle teklifi inceler. Uygun bulunması
halinde ilgili idare tarafından uygulama imar planı hazırlanır. Bu yerler için
yapılacak planlar hakkında 3/5/1985 tarihli ve 3194 sayılı İmar Kanunu
hükümleri uygulanır. Ancak bu planlar Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından;
12/3/1982 tarihli ve 2634 sayılı Turizmi Teşvik Kanunu kapsamında kalan
alanlardaki planlar, anılan Kanunun 7 nci
maddesine göre ve 4737 sayılı Kanun kapsamında kalan alanlardaki planlar ise
anılan Kanunun 4/A, 4/C ve 4/Ç maddelerine göre tasdik edilir. Doldurma ve
kurutma işlemleri yürürlükteki mevzuat hükümlerine göre yapılır. Bu araziler
Devletin hüküm ve tasarrufu altındadır, özel mülkiyet konusu olamaz.
Bu alanlar üzerinde 6 ncı maddede belirtilen yapılar ile yol, açık
otopark, park, yeşil alan ve çocuk bahçeleri gibi teknik ve sosyal altyapı
alanları düzenlenebilir.”
35. 3621 sayılı Kanun’un 8. maddesinin ilgili kısımları
şöyledir:
“Uygulama
imar planı bulunmayan alanlardaki sahil şeritlerinde, 4 üncü
maddede belirtilen mesafeler içinde hiç bir yapı ve tesis yapılamaz.
....
Ancak bu alanlarda; uygulama imar planı
kararıyla altı ve yedinci maddede belirtilen yapı ve tesislerle birlikte toplum
yararına açık olmak şartıyla konaklama hariç günü birlik turizm yapı ve
tesisleri yapılabilir.”
36. 3621 sayılı Kanun’un 11. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Bu
Kanun hükümlerine göre, kıyıda ve doldurma ve kurutma yoluyla kazanılan
araziler üzerinde yapılması mümkün olan yapı ve tesislerin yapılabilmesi için,
Çevre ve Şehircilik Bakanlığından gerekli iznin alınması zorunludur.”
37. 3621 sayılı Kanun’un 14. maddesi şöyledir:
“Bu
Kanun kapsamında kalan alanlarda ruhsatsız yapılar ile ruhsat ve eklerine
aykırı yapılar hakkında 3l94 sayılı İmar Kanununun
ilgili hükümleri uygulanır.”
38. 3621 sayılı Kanun’un 15. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Kıyıda
ve uygulama imar planı bulunan sahil şeritlerinde duvar, çit, parmaklık, tel
örgü, hendek, kazık ve benzeri engelleri oluşturanlara ikibin
Türk Lirasından onbin Türk Lirasına kadar idarî para
cezası verilir. Ayrıca oluşturulan engellerin beş günden fazla olmamak üzere
belirlenen süre zarfında kaldırılmasına karar verilir. Bu süre zarfında
engellerin ilgililer tarafından kaldırılmaması halinde, masrafı yüzde yirmi
zammıyla birlikte kendilerinden kamu alacaklarının tahsili usulüne göre tahsil
edilmek üzere kamu gücü kullanılmak suretiyle derhal kaldırılır. Kabahatin
tekrarı halinde, ceza üst sınırdan verilir.”
B. Uluslararası Hukuk
39. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne (Sözleşme) ek 1 No.lu Protokol'ün "Mülkiyetin korunması" kenar
başlıklı 1. maddesi şöyledir:
"Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk
dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Bir kimse, ancak
kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun
genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir.
Yukarıdaki hükümler, devletlerin, mülkiyetin
kamu yararına uygun olarak kullanılmasını düzenlemek veya vergilerin ya da
başka katkıların veya para cezalarının ödenmesini sağlamak için gerekli
gördükleri yasaları uygulama konusunda sahip oldukları hakka halel
getirmez."
40. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) benzer nitelikteki Tiryakioğlu/Türkiye (B. No: 24404/02,
13/5/2008) kararında, askerî güvenlik bölgesi içinde ruhsatsız olarak yapılan
binanın yıkımına ilişkin şikâyeti incelemiştir. AİHM özellikle bu alanda bina
yapılamayacağına dair düzenlemenin öngörülebilir olduğuna, nitekim binanın
yapımından kısa bir süre sonra da yıkım ile ilgili idare tarafından işlemler
yapıldığına vurgu yapmıştır. AİHM, bu alanda kamu makamlarına tanınan geniş
takdir yetkisi de dikkate alındığında başvurucuya şahsi olarak aşırı bir külfet
yüklenmediğini belirterek müdahaleyi ölçülü bulmuştur.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
41. Mahkemenin 20/3/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların İddiaları
42. Başvurucular, yıkıma ilişkin davanın Hakem tarafından
görülmesinin usule aykırı olduğu gerekçesiyle hakem sıfatıyla verilen kararın
Yargıtay 1. Hukuk Dairesince bozulmasına rağmen yıkım işleminin
gerçekleştirilmesinden yakınmışlardır. Başvurucular, Belediye ve Defterdarlık
arasında düzenlenen protokol kapsamında denizden doldurulmak suretiyle
kazanılan yerlerin kullanımının ve kiraya verilmesinin Belediye tarafından
yapılacağının kararlaştırıldığını ifade etmişlerdir. Yıkım işleminden sonra
Belediye bünyesinde kurulan İmar Ltd. Şti. tarafından aynı yerde tesisler
yapılıp işletildiğini vurgulamışlardır. Başvurucular sonuç olarak yıkım
işlemine rağmen zararlarının karşılanmaması nedeniyle maddi ve manevi varlığın
korunması ve geliştirilmesi ile adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini
ileri sürmüşlerdir.
B. Değerlendirme
43. Anayasa’nın 35. maddesi şöyledir:
“Herkes,
mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla
sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına
aykırı olamaz.''
44. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucuların yapıların yıkımına rağmen bu
nedenle oluşan zararlarının karşılanmadığına yönelik şikâyetleri mülkiyet hakkı
ile ilgili olduğundan başvurucuların bütün şikâyetleri mülkiyet hakkının ihlali
iddiası kapsamında incelenmiştir.
45. Başvuru konusu olayda yıkılan yapının kullanımı yönünden
başvurucuların Anayasa'nın 35. maddesi uyarınca mülkiyet hakkı kapsamında
korunması gereken bir menfaatlerinin olduğu kuşkusuzdur.
46. Başvuruya konu olayda yıkım işlemi yargı kararının icra
edilmesi kapsamında gerçekleştirilmiştir. Dolayısıyla kamu makamlarınca
başvurucuların mülkiyet hakkına yönelik bir müdahale söz konusudur. Anayasa
Mahkemesi daha önce benzeri şikâyetleri mülkiyetten
barışçıl yararlanma hakkına saygıya ilişkin genel kural çerçevesinde
incelemiştir (İrfan Öztekin, B.
No: 2014/19140, 5/12/2017, § 47; Rifat Algan,
B. No: 2014/19138, 22/2/2018, § 53; Mehmet Memiş, B. No:
2015/5380, 30/10/2018, §
38). Somut olayda da bu ilkeden ayrılmayı gerektirir bir durum bulunmadığından
müdahale belirtilen genel kural çerçevesinde incelenmiştir.
47. Anayasa’nın 35. maddesinde mülkiyet hakkı sınırsız bir hak
olarak düzenlenmemiş, bu hakkın kamu yararı amacıyla ve kanunla
sınırlandırılabileceği öngörülmüştür. Mülkiyet hakkına müdahalede bulunulurken
temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin genel ilkeleri düzenleyen
Anayasa'nın 13. maddesinin de gözönünde
bulundurulması gerekmektedir. Dolayısıyla mülkiyet hakkına yönelik müdahalenin
Anayasa'ya uygun olabilmesi için müdahalenin kanuna dayanması, kamu yararı
amacı taşıması ve ayrıca ölçülülük ilkesi gözetilerek yapılması gerekmektedir(Recep
Tarhan ve Afife Tarhan, B. No: 2014/1546, 2/2/2017, § 62).
48. Mülkiyet hakkına yönelik müdahalelerde ilk incelenmesi
gereken ölçüt kanuna dayalı olma ölçütüdür. Müdahalenin kanuna dayalı olması,
müdahaleye ilişkin yeterince ulaşılabilir, belirli ve öngörülebilir kanun
hükümlerinin bulunmasını gerektirmektedir (Türkiye
İş Bankası A.Ş. [GK], B. No: 2014/6192, 12/11/2014, § 44; Ford Motor Company,
B. No: 2014/13518, 26/10/2017, § 49; Necmiye
Çiftçi ve diğerleri, B. No: 2013/1301, 30/12/2014, § 55). Başvuru
konusu olayda yıkım işleminin 3194 sayılı Kanun ve 3621 sayılı Kanun’un ilgili
hükümlerine dayandırıldığı görülmektedir. Bu itibarla ulaşılabilir,
öngörülebilir ve belirli olduğu açık olan söz konusu Kanun hükümlerine dayanan
müdahalenin kanunilik ölçütünü taşıdığı değerlendirilmiştir.
49. Anayasa'nın 13. ve 35. maddeleri uyarınca mülkiyet hakkı
ancak kamu yararı amacıyla sınırlandırılabilmektedir (Nusrat Külah,B. No:
2013/6151, 21/4/2016, §§ 53, 56; Yunis Ağlar,
B. No: 2013/1239, 20/3/2014, §§ 28, 29).
50. Anayasa'nın 56. maddesinde, herkesin sağlıklı ve dengeli bir
çevrede yaşama hakkına sahip olduğu düzenlenmiş; çevreyi geliştirmenin, çevre
sağlığını korumanın ve çevre kirliliğini önlemenin devlet ve vatandaşların
ödevi olduğu belirtilmiştir. İnşa edilecek yapıların imar mevzuatına uygun
olarak yapılmasının sağlanması ve bu kapsamda ilgili mevzuat hükümleri uyarınca
ruhsat alınmadan yapılabileceği açıkça düzenlenen yapılar hariç diğer yapıların
ruhsata bağlanması suretiyle yapılaşmanın fen, sağlık ve çevre şartlarına uygun
olarak teşekkülü; sağlıklı, güvenli, kaliteli ve ekonomik yaşam çevrelerinin
oluşturulması bakımından önem teşkil etmektedir. Bu bakımdan yapılaşmanın fen,
sağlık ve çevre şartlarına uygunluğunun sağlanmasında ve buna ilişkin
düzenlemelerde kamu yararı bulunduğu kabul edilmelidir (Osman Yücel, B. No: 2014/4874, 15/6/2016,
§§ 82-84).
51. Somut olayda kıyıların korunması ve sahil şeritlerinde
yapılaşmanın engellenmesi bağlamında yıkım işleminin gerçekleştirilmesinin kamu
yararına dayalı meşru bir amacının bulunduğu kuşkusuzdur.
52. Son olarak kamu makamlarınca başvurucuların mülkiyet hakkına
yapılan müdahaleyle gerçekleştirilmek istenen amaç ile bu amacı gerçekleştirmek
için kullanılan araçlar arasında makul bir ölçülülük ilişkisinin olup olmadığı
değerlendirilmelidir.
53. Ölçülülük ilkesi elverişlilik,
gereklilik ve orantılılık olmak üzere üç alt ilkeden
oluşmaktadır. Elverişlilik
öngörülen müdahalenin ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli
olmasını, gereklilik ulaşılmak
istenen amaç bakımından müdahalenin zorunlu olmasını yani aynı amaca daha hafif
bir müdahale ile ulaşılmasının mümkün olmamasını, orantılılık ise bireyin hakkına yapılan müdahale ile
ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini
ifade etmektedir (AYM, E.2011/111, K.2012/56, 11/4/2012; E.2014/176, K.2015/53,
27/5/2015; E.2016/13, K.2016/127, 22/6/2016, § 18; Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013, §
38).
54. Orantılılık ilkesi gereği kişilerin mülkiyet hakkının
sınırlandırılması hâlinde elde edilmek istenen kamu yararı ile bireyin hakları
arasında adil bir dengenin kurulması gerekmektedir. Bu adil denge,
başvurucuların şahsi olarak aşırı bir yüke katlandığının tespit edilmesi
durumunda bozulmuş olacaktır. Müdahalenin orantılılığını değerlendirirken
Anayasa Mahkemesi; bir taraftan ulaşılmak istenen meşru amacın önemini, diğer
taraftan da müdahalenin niteliğini, başvurucuların ve kamu otoritelerinin davranışlarını
gözönünde bulundurarak başvuruculara yüklenen külfeti
dikkate alacaktır (Arif Güven, B.
No: 2014/13966, 15/2/2017, §§ 58, 60; Osman Ukav, B. No: 2014/12501, 6/7/2017, § 71).
55. Somut olayda 3621 sayılı Kanun ve ilgili yönetmelik
hükümlerine göre ruhsata bağlanmalarının mümkün olmadığı tespit edilen
yapıların yıkımı yönündeki müdahalenin elverişli
olduğu, daha uygun başka bir aracın bulunduğu da gösterilemediğinden gerekli olduğu kuşkusuzdur. Bu sebeple
müdahalenin orantılılığının
tartışılması gerekmektedir.
56. Bu bağlamda öncelikle Anayasa Mahkemesinin idari işlemlerin
-kural olarak- hukuka uygun olup olmadığını değerlendirme gibi bir görevi
bulunmadığını da belirtmek gerekir. Bu görev açıkça keyfî veya bariz bir takdir
hatası içerecek bir sonuca varılmaması kaydıyla derece mahkemelerine aittir.
Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuru kapsamındaki görevi ise yapının yıkımı
yönündeki müdahale bakımından somut olayda başvurucuların mülkiyet hakkının
korunmasının gerekliklerinin yerine getirilip getirilmediğini belirlemekten
ibarettir.
57. Anayasa Mahkemesi daha önceki benzer bir kararında,
ruhsatsız olan ve çevre açısından tehlike arz etmesi nedeniyle ruhsata
bağlanması mümkün olmayan binanın yıkımı sebebiyle tazminat ödenmemesinin
başvuruculara şahsi olarak aşırı bir külfet yüklemediği sonucuna varmış ve
mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar vermiştir (Mehmet Memiş, §§
34-55).
58. Başvuru konusu olayda başvurucular tarafından restoran
olarak işletilen bina ve eklerine ilişkin olarak 17/4/1996 tarihinde Belediye
tarafından inşaat ruhsatı verilmiş ancak yalnızca yaklaşık iki ay sonra
5/6/1996 tarihinde Hazine tarafından iptali için dava açılmıştır. Bu dava
sonunda verilen yargı kararına dayalı olarak da Belediye Encümeni tarafından
16/6/1999 tarihli kararla söz konusu ruhsat iptal edilmiştir. Dolayısıyla kamu
makamlarının ruhsata aykırılığın tespit edilerek yıkımı konusunda ivedilikle
hareket ettikleri söylenebilir.
59. Öte yandan başvurucular tarafından anılan idari işlemlerin
iptali istemiyle dava açılmış, derece mahkemelerince ruhsat iptaline ilişkin
dava reddedilerek karar kesinleşmiştir. Derece mahkemelerinin aksi ispat da
edilemeyen kabulüne göre uyuşmazlığa konu sabit nitelikteki binaların 3621
sayılı Kanun'un ilgili hükümleri gereği ruhsata bağlanmaları mümkün değildir.
Buna göre başvurucuların ruhsata bağlanması mümkün olmayan böyle bir binanın
yıkılabileceğini öngörebilecek durumda olduklarının kabulü gerekir. Bu nedenle somut
olayda yukarıda belirtilen ilkelerden ayrılmayı gerektiren bir durum
bulunmamaktadır.
60. Sonuç olarak başvuru konusu olayda kıyı mevzuatına aykırı
olarak inşa edilen ruhsatsız binanın yıkılıp yıkılmayacağı noktasında belirsiz
veya öngörülemez bir durumdan söz edilemez. Bu alanda kamu makamlarına tanınan
takdir yetkisi gözetildiğinde ve bu şekildeki bir binanın yıkılmasının
dayandığı kamu yararı amacının ağırlığı ile karşılaştırıldığında mülkiyet
hakkına yapılan müdahale başvuruculara aşırı bir külfet yüklememektedir.
Dolayısıyla müdahalenin belirtilen kamu yararı amacı ile başvurucuların
mülkiyet hakkının korunması arasında olması gereken adil denge bozulmamış olup
müdahale ölçülüdür. Başvurucuların mülkiyet hakkının ihlal edilmediği açıktır.
61. Açıklanan gerekçelerle başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde BIRAKILMASINA
20/3/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.