TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
ZEYNEP KAPLAN BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2015/7311)
Karar Tarihi: 22/1/2019
Başkan
:
Burhan ÜSTÜN
Üyeler
Serdar ÖZGÜLDÜR
Hicabi DURSUN
Kadir ÖZKAYA
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
Raportör
Murat BAŞPINAR
Başvurucu
Zeynep KAPLAN
Vekili
Av. Keziban YILMAZ
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; tutuklamanın hukuki olmaması, tutukluluğun makul süreyi aşması, tutukluğa ilişkin incelemelerin duruşmasız olarak yapılması ve bu incelemeler sırasında alınan savcılık görüşünün bildirilmemesi nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 24/4/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 49. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca görüş sunulmayacağını bildirmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu, örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işlemek suçundan Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığınca (Savcılık) (CMK 250. madde ile görevli) yürütülen bir soruşturma kapsamında 15/11/2011 tarihinde gözaltına alınmıştır.
8. Başvurucunun Savcılık ifadesi şöyledir:
"... Ben İstanbul'da vapur kaçırma eylemini gerçekleştirdiği için vurularak öldürülen terörist M.G.'yi tanımam, kendisiyle herhangi bir akrabalığım bulunmamaktadır. Ben örgütün çağrıları üzerine bu terörist için15/11/2011 tarihinde Diyarbakır'da düzenlenen cenaze törenine katılmadım. Bu törende yüzünü bezle kapatarak terörörgütü propagandası yapmadım. Ben olay yerinin yakınından geçerek bir arkadaşımın yanına gitmek istediğim sırada polisler beni yakaladı. Benim kaçmam gibi bir durum söz konusu değildi. Beni yakaladıklarında yanımda başka kimse bulunmuyordu. E.D. ya da T.K. isimli şahsı tanımıyorum. Ayrıca benim yanımda havai fişek ve çakmakta bulunmuyordu. Beni yakaladıklarında polisler yüzümü siyah-beyaz bir puşi ile kapatarak bana ameliyat eldiveni giydirdiler. Bunu ne için yaptıklarını bilmiyorum.
15/11/2011 tarihli çekilen olay görüntülerine ait fotoğraf kareleri şüpheliye gösterilerek soruldu: Fotoğraf karelerinde yüzü açık ve yüzü kapalı bulunan fotoğraflardaki kişi ben değilim.
Ayrıca ben Demokratik Yurt Sever Gençlik yapılanmasıyla herhangi bir ilgim bulunmamaktadır. Herhangi bir şekilde yurt dışına çıkarılıp terör örgütü Ali Çicek akademisinde ders almadım. C.K., İ.A., Ö.Y., R.K., R.E., E.İ.ve V.A. isimli kişileri tanımam bunların benim Demokratik Yurt Sever Gençlik içerisinde aktif faaliyet içermesi şeklindeki beyanlarını kabul etmiyorum.
Benim Ruken Serhat isminde bir kod adım yoktur.
H.K. benim ablam olur kendisi Van'da üniversite öğrencisidir. Kardeşimin Demokratik Yurt Sever Gençlik yapılanması ile bir ilgisinin olmadığını biliyorum.
Üzerime atılı suçlamaları kabul etmiyorum."
9. Başvurucu, örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işlemek suçundan tutuklanma talebiyle Savcılıkça Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesine (CMK 250. madde ile görevli) sevk edilmiştir. Başvurucu, sorgu sırasındaki ifadesinde de suçlamaları kabul etmeyerek Savcılık beyanını tekrar etmiştir.
10. Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesince (CMK 250. madde ile görevli) 18/11/2011 tarihinde, başvurucu hakkında silahlı terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işlemek suçundan tutuklama tedbiri uygulanmıştır. Kararın ilgili kısmı şöyledir:
"... kuvvetli suç şüphesi sebeplerinin bulunması, atılı suçun vasıf ve mahiyeti ve mevcut delil durumuna göre kuvvetli suç şüphesi oluşması dikkate alınarak CMK 109. maddesinde ön görülen adli kontrol tedbirlerinin şüpheliler hakkında yetersiz kalacağı sonucuna varıldığından, CMK 100/2-a ve 101 maddeleri gereğince şüphelilerin tutuklanmalarına ..."
11. Savcılık (TMK 10. madde ile görevli) yürütülen soruşturma sonucunda hazırlanan 28/2/2012 tarihli iddianameyle başvurucunun silahlı terör örgütünün yöneticisi olma, terör örgütünün amaçları doğrultusunda patlayıcı madde atma, genel güvenliği kasten tehlikeye sokma, terör örgütünün propagandasını yapma, 6/10/1983 tarihli ve 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu'na muhalefet ve kamu görevlisine direnme suçlarından cezalandırılması istemiyle dava açılmıştır.
12. Başvurucu hakkında düzenlenen iddianamede, başvurucunun üzerine atılı suçları işlediğine ilişkin olarak;
i. Örgüt çağrıları doğrultusunda 15/11/2011 tarihindeki yasa dışı gösteriye yüzünü puşi ile kapatarak katılması, güvenlik güçlerinin uyarılarına rağmen dağılmayarak yanında bulunan diğer şüpheli T.K. ile birlikte havai fişek patlatmak suretiyle güvenlik güçlerine direnmesi, bir kartuş havai fişeği patlattıktan sonra diğer bir kartuşu patlatmaya hazırlanırken güvenlik güçlerinin kovalamacası sonucu yakalanması, şüphelilerin kaçarken patlamamış havai fişek kartuşunu ellerinden bırakmaları ve yüzünü kapatmakta kullandığı bez parçasının yakalandıktan sonra şüphelinin üzerinde ele geçirilmesi, ayrıca kartuşlarda parmak izi kalmaması için şüphelinin eline geçirmiş olduğu medikal eldivenle yakalanması,
ii. Savcılığın (CMK 250. madde ile görevli) 2010/1931 sayılı soruşturmasında 7/4/2011 tarihinde ifade veren gizli tanık D.nin fotoğraftan şüpheli Zeynep Kaplan'ı teşhis ederek onu R.S. kod adıyla tanıdığını, ifade verdiği sırada şüphelinin Irak'ın Kandil bölgesinde bulunan Komalen Civan Ali Çiçek Akademisinde ideolojik eğitim aldığını ve eğitimini bitirdikten sonra muhtemelen Türkiye'ye döneceğini söylemesi,
iii. PKK/KONGRA-GEL terör örgütü gençlik yapılanması olan Demokratik Yurtsever Gençlik (DYG) içindeki İstanbul'un Kağıthane ilçesinde gerçekleştirilen molotof kokteyli korsan gösteri ve araç yakma eylemlerine katıldıkları ve bu eylemi organize ettikleri tespit edilen şahıslara yönelik olarak İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 2009/2432 sayılı soruşturma dosyası kapsamında 12/7/2010 tarihinde İstanbul Emniyet Müdürlüğünce yakalanarak gözaltına alınan ve salıverilen V.A. isimli kişi 13/7/2010 tarihinde vermiş olduğu ifadesinin 4. sayfasında; Zeynep Kaplan'ın DYG yapılanmasının 2. bölge sorumlusu H.K.nın kardeşi olduğunu, DYG il yapılanması içinde faaliyet gösterdiğini duyduğunu söylemesi,
iv. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca (CMK 250. madde ile görevli) 2010/2241 sayılı soruşturma kapsamında yapılan teknik takip neticesi, PKK/KONGRA-GEL terör örgütüne katılarak kırsal alanda askerî eğitim ve bomba eğitimi alan, silahlı faaliyet gösterdikten sonra İstanbul'a gönderilen ve bölücü terör örgütüne kazandırılan şahısların aktarımını yaptığı yönünde hakkında bilgiler elde edilerek 17/5/2011 tarihinde yakalanan R.K. isimli kişinin 18/5/2011 tarihinde alınan ifadesinin 3. sayfasında; Zeynep Kaplan'ın Yurtsever Demokratik Gençlik Meclisi (YDGM) Lise Komiteleri il sorumlusu olduğunu söyleyerek şüpheliyi fotoğrafından teşhis etmesi,
v. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının (CMK 250. madde ile görevli) 15/3/2011 tarihli ve 2010/1784 soruşturma sayılı dosyası kapsamında yapılan teknik dinlemeler neticesinde, PKK/KONGRA-GEL terör örgütünün gençlik yapılanması olan DYG içinde İstanbul'un Kağıthane ilçesinde faaliyet gösterdikleri tespit edilerek 15/3/2011 tarihinde yakalanıp gözaltına alınan H.İ.İ. isimli kişiye 16/3/2011 tarihinde yaptırılan fotoğraf teşhisi işleminde fotoğraf albümünün/teşhis defterinin 8. sayfasında H.İ.İ.nin Zeynep Kaplan'ı teşhis etmesi ve şüphelinin Kağıthane DYG yapılanmasındaki gençlerle toplantı yaparak toplantıda bölücübaşı Abdullah Öcalan’ın görüşme notlarını ve PKK terör örgütü tarihiyle ilgili kitaplar okuduğunu söylemesi,
vi. İstanbul Emniyet Müdürlüğünce yasa dışı PKK/KONGRA-GEL terör örgütüne yönelik yapılan operasyon neticesinde 5/7/2010 tarihinde yakalanarak gözaltına alınan Ö.Y. isimli kişinin 8/7/2010 tarihinde yaptığı fotoğraf teşhisi işleminde fotoğraf albümünün/teşhis defterinin 2. sayfasında; Zeynep Kaplan'ın Bolu İzzet Baysal Üniversitesinde DYG içinde faaliyet yürütmekteyken İstanbul'a gönderildiğini, şüpheliyi İstanbul'daki Barış ve Demokrasi Partisi binasında (BDP) gördüğünü, kendisi ile yapmış olduğu konuşmada şüphelinin aktifleştiğini ve İstanbul il DYG yapılanması içinde örgütsel faaliyetler yürüttüğünü söylediğini belirtmesi,
vii. İstanbul Emniyet Müdürlüğünce yasa dışı PKK/KONGRA-GEL terör örgütüne yönelik olarak yapılan operasyonlarda 5/7/2010 tarihinde yakalanarak gözaltına alınan C.K. isimli kişinin yaşı küçük olduğundan dolayı soruşturmayı yürüten Cumhuriyet Savcısına verdiği 8/7/2010 tarihli ifadesinin 2. ve 3. sayfasında; Zeynep Kaplan'ın DYG yapılanması içinde aktif faaliyet yürüttüğünü söylemesi,
viii. Adli makamdan alınan karar doğrultusunda İstanbul Emniyet Müdürlüğünce yapılan teknik takip neticesi, PKK/KONGRA-GEL terör örgütünün gençlik yapılanması olan DYG içinde faaliyet gösteren örgüt mensuplarının İstanbul'un Güngören ilçesinde PKK/KONGRA-GEL terör örgütü ve terörist başı lehine slogan atılması, molotoflu gösteri yapılması, park hâlinde bulunan araçlara hasar verilmesi gibi eylemlere katıldığı tespit edilen şahısların yakalanmasına yönelik yapılan çalışmalarda 26/4/2010 tarihinde yakalanarak gözaltına alınan R.E. isimli kişinin 28/4/2010 tarihinde alınan ifadesinde; Zeynep Kaplan'ın YDGM il sorumlularından olduğunu ve liseli öğrencilerin PKK terör örgütüne kazandırılması için çalışmalar yürüttüğünü söylemesi,
ix. PKK/KONGRA-GEL terör örgütünün faaliyetlerinin deşifre edilmesine yönelik olarak yapılan çalışmalar neticesinde terör örgütü adına örgütün silahlı olarak faaliyet gösterdiği kırsal alanda bulunan örgüt mensuplarıyla irtibatlı olarak Demokratik Kurtuluş Partisi (PRD)-Öz Savunma Birlikleri (ÖSB) yapılanması içinde faaliyet yürüten şahıs ve bu şahıslarla irtibatlı şahısların yakalanabilmesi için İstanbul Emniyet Müdürlüğünce yapılan çalışmalar neticesinde 20/12/2010 tarihinde yakalanarak gözaltına alınan E.İ. isimli kişinin 23/12/2010 tarihinde alınan ifadesinin 9. sayfasında; Zeynep Kaplan'ın terör örgütünün gençlik yapılanmasında faaliyet yürüttüğünü ve terör örgütü adına gerçekleştirilen eylemlere aktif olarak katıldığını söylemesi,
x. Diyarbakır'da terör örgütü PKK adına çok sayıda bombalı, molotoflu ve havai fişekli eylem gerçekleştirdiği gerekçesiyle gözaltına alınan ve hakkında Başsavcılığın 2011/3250 soruşturma sayılı evrakı üzerinden yürütülen soruşturma nedeniyle tutuklu bulunan Y.S., Cumhuriyet savcısının huzurunda 5/12/2011 tarihinde yapmış olduğu fotoğraf teşhisinde; şüpheli Zeynep Kaplan'ı REŞE kod adıyla tanıdığını, bu kişinin 2011 yılı içinde terör örgütü PKK'nın şehitlik gençliğinden sorumlu kadro (terör örgütünün gençler arasında örgütlenmesini organize eden sorumlu) olarak geldiğini, sorumlu düzeyde görev aldığını, yapılacak eylemleri T.K. ile birlikte kararlaştırdıklarını, 15/11/2011 tarihindeki eylemde polise atılan molotof kokteyllerini T. ve Zeynep'in temin ettiklerini söylemesi olgularına dayanıldığı görülmüştür.
13. Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesinin (CMK mülga 250. madde ile görevli) E.2012/79 sayılı dosyası üzerinden görülen davada, 28/2/2012 tarihli tensip incelemesiyle birlikte başvurucunun "kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olguların ve ayrıca sanıkların kaçacağı, delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme, tanık veya başkaları üzerinde baskı yapma olasılıklarının bulunması, bunların yanında sanıkların 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 100/3-a maddesinde sayılan suçlardan birini işlediği hususunda yoğun şüphenin varlığı" gerekçesiyle tutukluluk hâlinin devamına karar verilmiştir.
14. Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesi 25/4/2012, 20/6/2012, 13/9/2012, 27/11/2012, 20/12/2012, 28/2/2013, 4/4/2013, 18/4/2013, 20/6/2013, 29/8/2013, 14/11/2013 ve 12/12/2013 tarihli duruşmalarda da benzer gerekçelerle başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına karar vermiştir.
15. Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesince 21/2/2014 tarihli ve 6526 sayılı Kanun'un 6/3/2014 tarihli ve 28933 mükerrer sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girmesiyle 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun mülga 250. maddesi ile yetkili mahkemelerin kapatılması üzerine dava dosyasının Diyarbakır 3. Ağır Ceza Mahkemesine devredilmesine karar verilmiştir.
16. Diyarbakır 3. Ağır Ceza Mahkemesince 31/3/2014 tarihli tensip incelemesiyle birlikte başvurucunun aynı gerekçelerle tutukluluk hâlinin devamına karar verilmiştir.
17. Diyarbakır 3. Ağır Ceza Mahkemesi 24/6/2014, 1/7/2014, 16/9/2014, 4/12/2014, 29/1/2015 ve 19/3/2015 tarihli duruşmalarda "isnat edilen suçun vasıf ve mahiyeti, sanıkların üzerine atılı suçla ilgili delillere göre kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren delillerin bulunması, sanığın üzerine atılı suçun 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 100/3 maddesinde sayılan katalog suçlardan olması ve isnat edilen suçlar için öngörülen ceza miktarı nedeniyle sanığın kaçma şüphesinin varlığının bulunması, sanık hakkında öngörülen cezaya göre, tutuklulukta geçirdiği sürenin makul ve tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu, bu koşullar altında adli kontrol uygulamasının, tutuklamadan beklenen amaca ulaşılmasını sağlamayacağı" gerekçesiyle başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına karar vermiştir.
18. Başvurucu 19/3/2015 tarihli duruşmada verilen tutukluluk hâlinin devamına ilişkin karara itiraz etmiş, itiraz Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesinin 2/4/2015 tarihli kararı ile reddedilmiştir.
19. Anılan karar 15/4/2015 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.
20. Başvurucu 24/4/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
21. Başvurucu, Diyarbakır 3. Ağır Ceza Mahkemesince 21/5/2015 tarihinde yapılan duruşmada tahliye edilmiştir.
22. Devam eden yargılama sonucu Diyarbakır 3. Ağır Ceza Mahkemesinin 7/6/2016 tarihli kararı ile başvurucunun silahlı suç örgütüne üye olma suçundan 6 yıl 3 ay hapis, izinsiz tehlikeli madde bulundurma suçundan 4 yıl 2 ay hapis ve 8. 320 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiştir. Ayrıca başvurucuya 2911 sayılı Kanun'a muhalefet suçundan açılan davada 6352 sayılı Kanun hükümlerince ertelenmiş olan genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması suçundan verilen 7 ay 15 gün hapis, terör örgütü propagandası yapma suçundan verilen 10 ay hapis ve görevi yaptırmamak için direnme suçundan verilen 1 yıl 6 ay hapis cezaları hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısımları şöyledir:
". . . Sanık Zeynep KAPLAN'ın terör örgütü PKK/KCK'nın gençlik yapılanması içerisinde şehitlik gençlik sorumlusu olarak yöneticilik düzeyinde faaliyet yürüttüğü, sanığın örgüt mensuplarınca yapılacak eylemlerde talimat verici bir konumda bulunduğu, hangi eylemlerin talimatını verdiği somut olarak tespit edilememekle birlikte; 15/11/2011 tarihindeki gösterideki molotoflu saldırıları sanık T. ile birlikte planlayıp molotofları temin ettikleri, sanığın örgüt içerisinde Ruken Serhat ve Reşe kod adlarını kullandığı anlaşılmıştır. Yerleşik içtihatlara göre örgüt hiyerarşisi içerisinde insiyatif kullanarak bağımsız karar alabilme yetkinliğini gösterir delil durumu mevcut olmamasına göresanığın örgütsel konumunun örgüt yöneticisi olmaktan azade efektif-fonksiyonelüye sıfatıyla değerlendirilmesi gerekmektedir.
Sanığın yukarıda anlatılan eylemleriyle silahlı terör örgütünün üyesi olmak, terör örgütünün amaçları doğrultusunda patlayıcı madde atmak, genel güvenliği kasten tehlikeye sokma, terör örgütünün propağandasını yapmak, 2911 sayılı yasaya muhalefet ve kamu görevlisine direnme suçlarını işlediği anlaşılmıştır. "
23. Diyarbakır 3. Ağır Ceza Mahkemesinin 7/6/2016 tarihli mahkûmiyet kararı Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 19/4/2017 tarihli ilamıyla temyize tabi olan silahlı suç örgütüne üye olma ve izinsiz tehlikeli madde bulundurma suçları yönünden onanmış, hükmün açıklanmasını geri bırakılmasına karar verilen suçlar yönünden de itiraz Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesinin 29/7/2016 tarihli kararıyla reddedilmiştir.
24. Dava, bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla kesin hükümle sonuçlanmıştır.
IV. İLGİLİ HUKUK
25. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun "Genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması " kenar başlıklı 170. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"(1) Kişilerin hayatı, sağlığı veya malvarlığı bakımından tehlikeli olacak biçimde ya da kişilerde korku, kaygı veya panik yaratabilecek tarzda;
. . .
c) Silâhla ateş eden veya patlayıcı madde kullanan,
Kişi, altı aydan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. "
26. 5237 sayılı Kanun'un "Tehlikeli maddelerin izinsiz olarak bulundurulması veya el değiştirmesi " kenar başlıklı 174. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"(1) Yetkili makamlardan gerekli izni almaksızın, patlayıcı, yakıcı, aşındırıcı, yaralayıcı, boğucu, zehirleyici, sürekli hastalığa yol açıcı nükleer, radyoaktif, kimyasal, biyolojik maddeyi imal, ithal veya ihraç eden, ülke içinde bir yerden diğer bir yere nakleden, muhafaza eden, satan, satın alan veya işleyen kişi, üç yıldan sekiz yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır. Yetkili makamların izni olmaksızın, bu fıkra kapsamına giren maddelerin imalinde, işlenmesinde veya kullanıl-masında gerekli olan malzeme ve teçhizatı ihraç eden kişi de aynı ceza ile cezalandırılır.
. . . "
27. 5237 sayılı Kanun'un "Suç işlemek amacıyla örgüt kurma" kenar başlıklı 220. maddesinin(1) numaralı fıkrası şöyledir:
" . . .
(6) Örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleyen kişi, ayrıca örgüte üye olmak suçundan dolayı cezalandırılır.
28. 5237 sayılı Kanun'un "Görevi yaptırmamak için direnme " kenar başlıklı 265. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"(1) Kamu görevlisine karşı görevini yapmasını engellemek amacıyla, cebir veya tehdit kullanan kişi, altı aydan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(3) Suçun, kişinin kendisini tanınmayacak bir hâle koyması suretiyle veya birden fazla kişi tarafından birlikte işlenmesi hâlinde, verilecek ceza üçte biri oranında artırılır.
(4) Suçun, silâhla ya da var olan veya var sayılan suç örgütlerinin oluşturdukları korkutucu güçten yararlanılarak işlenmesi hâlinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza yarı oranında artırılır.
29. 5237 sayılı Kanun'un "Silahlı örgüt" kenar başlıklı 314. maddesi şöyledir:
"(1) Bu kısmın dördüncü ve beşinci bölümlerinde yer alan suçları işlemek amacıyla, silahlı örgüt kuran veya yöneten kişi, on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Birinci fıkrada tanımlanan örgüte üye olanlara, beş yıldan on yıla kadar hapis cezası verilir.
(3) Suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçuna ilişkin diğer hükümler, bu suç açısından aynen uygulanır. . "
30. 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nun "Terör suçları" kenar başlıklı 3. maddesi şöyledir:
"26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 302, 307, 309, 311, 312, 313, 314, 315 ve 320 nci maddeleri ile 310 uncu maddesinin birinci fıkrasında yazılı suçlar, terör suçlarıdır. "
31. 3713 sayılı Kanun'un "Cezaların artırılması" kenar başlıklı 5. maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:
"3 ve 4 üncü maddelerde yazılı suçları işleyenler hakkında ilgili kanunlara göre tayin edilecek hapis cezaları veya adlî para cezaları yarı oranında artırılarak hükmolunur. "
32. 3713 sayılı Kanun'un "Terör örgütleri" kenar başlıklı 7. maddesinin ikinci fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:
"Terör örgütünün; cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerini meşru gösterecek veya övecek ya da bu yöntemlere başvurmayı teşvik edecek şekilde propagandasını yapan kişi, bir yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. . . "
33. 5271 sayılı Kanun'un "Tutuklama nedenleri" kenar başlıklı 100. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"(1) Kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde, şüpheli veya sanık hakkında tutuklama kararı verilebilir. İşin önemi, verilmesi beklenen ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama kararı verilemez.
(2) Aşağıdaki hallerde bir tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olgular varsa.
b) Şüpheli veya sanığın davranışları;
1. Delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme,
2. Tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma,
Hususlarında kuvvetli şüphe oluşturuyorsa.
(3) Aşağıdaki suçların işlendiği hususunda kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı halinde, tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) 26. 9. 2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda yer alan;
11. Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine Karşı Suçlar (madde 309, 310, 311, 312, 313, 314, 315),
34. 5271 sayılı Kanun'un "Tutuklama kararı" kenar başlıklı 101. maddesinin (1), (2) ve (5) numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Soruşturma evresinde şüphelinin tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi tarafından, kovuşturma evresinde sanığın tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine veya re'sen mahkemece karar verilir. Bu istemlerde mutlaka gerekçe gösterilir ve adlî kontrol uygulamasının yetersiz kalacağını belirten hukukî ve fiilî nedenlere yer verilir.
(2) Tutuklamaya, tutuklamanın devamına veya bu husustaki bir tahliye isteminin reddine ilişkin kararlarda;
a) Kuvvetli suç şüphesini,
b) Tutuklama nedenlerinin varlığını,
c) Tutuklama tedbirinin ölçülü olduğunu,
gösteren deliller somut olgularla gerekçelendirilerek açıkça gösterilir. Kararın içeriği şüpheli veya sanığa sözlü olarak bildirilir, ayrıca bir örneği yazılmak suretiyle kendilerine verilir ve bu husus kararda belirtilir.
(5) Bu madde ile 100 üncü madde gereğince verilen kararlara itiraz edilebilir. "
35. 5271 sayılı Kanun'un "Tutukluluğun incelenmesi" kenar başlıklı 108. maddesinin (1) ve (3) numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Soruşturma evresinde şüphelinin tutukevinde bulunduğu süre içinde ve en geç otuzar günlük süreler itibarıyla tutukluluk hâlinin devamının gerekip gerekmeyeceği hususunda, Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi tarafından 100 üncü Madde hükümleri göz önünde bulundurularak karar verilir.
(3) Hâkim veya mahkeme, tutukevinde bulunan sanığın tutukluluk hâlinin devamının gerekip gerekmeyeceğine her oturumda veya koşullar gerektirdiğinde oturumlar arasında ya da birinci fıkrada öngörülen süre içinde de re'sen karar verir. "
36. 5271 sayılı Kanun’un "Tutuklulukta geçecek süre" kenar başlıklı 102. maddesinin(2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Ağır ceza mahkemesinin görevine giren işlerde, tutukluluk süresi en çok iki yıldır. Bu süre, zorunlu hallerde, gerekçesi gösterilerek uzatılabilir; uzatma süresi toplam üç yılı geçemez. ”
37. 5271 sayılı Kanun’un "İtirazın Cumhuriyet savcısına ve karşı tarafa tebliği ile inceleme ve araştırma yapılması" kenar başlıklı 270. maddesi şöyledir:
"1) İtirazı inceleyecek merci, yazı ile cevap verebilmesi için itirazı, Cumhuriyet savcısı ve karşı tarafa bildirebilir. Merci, inceleme ve araştırma yapabileceği gibi gerekli gördüğünde bunların yapılmasını da emredebilir.
(2) (Ek: 11/4/2013-6459/20 md. ) 101 ve 105 inci maddeler uyarınca yapılan itiraz üzerine Cumhuriyet savcısından görüş alınması durumunda, bu görüş şüpheli, sanık veya müdafiine bildirilir. Şüpheli, sanık veya müdafii üç gün içinde görüşünü bildirebilir. "
38. 5271 sayılı Kanun'un "Karar" kenar başlıklı 271. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Kanunda yazılı olan hâller saklı kalmak üzere, itiraz hakkında duruşma yapılmaksızın karar verilir. Ancak, gerekli görüldüğünde Cumhuriyet savcısı ve sonra müdafi veya vekil dinlenir. "
V. İNCELEME VE GEREKÇE
39. Mahkemenin 22/1/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Tutuklamanın Hukuki Olmadığına İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
40. Başvurucu; tutuklanmasını haklı gösterecek somut olay, olgu ve bilgi olmadığı hâlde hukuka aykırı olarak tutuklandığını belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
41. Anayasa'nın "Kişi hürriyeti ve güvenliği" kenar başlıklı 19. maddesinin birinci fıkrası ile üçüncü fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:
"Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine sahiptir.
Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yokedilmesini veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla tutuklanabilir. "
42. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun tutuklamanın hukuki olmadığına yönelik bu bölümdeki iddialarının Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası bağlamında, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmesi gerekir.
a. Genel İlkeler
43. Anayasa'nın 19. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına sahip olduğu ilke olarak ortaya konduktan sonra ikinci ve üçüncü fıkralarında, şekil ve şartları kanunda gösterilmek şartıyla kişilerin özgürlüğünden mahrum bırakılabileceği durumlar sınırlı olarak sayılmıştır (Murat Narman, B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 42).
44. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına yönelik bir müdahale olarak tutuklamanın Anayasa'nın 13. maddesinde öngörülen ve tutuklama tedbirinin niteliğine uygun düşen, kanun tarafından öngörülme, Anayasa'nın ilgili maddelerinde belirtilen haklı sebeplerden bir veya daha fazlasına dayanma ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir (Halas Aslan, B. No: 2014/4994, 16/2/2017, §§ 53, 54).
45. Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasına göre tutuklama ancak suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan kişiler bakımından mümkündür. Bir başka anlatımla tutuklamanın ön koşulu, kişinin suçluluğu hakkında kuvvetli belirtinin bulunmasıdır. Bunun için suçlamanın kuvvetli sayılabilecek inandırıcı delillerle desteklenmesi gerekir (Mustafa Ali Balbay, B. No: 2012/1272, 4/12/2013, § 72).
46. Öte yandan Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasında, tutuklama kararının kaçma ya da delillerin yok edilmesini veya değiştirilmesini önlemek amacıyla verilebileceği belirtilmiştir. 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesine göre de şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olguların bulunması, şüpheli veya sanığın davranışlarının delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme, tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma hususlarında kuvvetli şüphe oluşturması hâllerinde tutuklama kararı verilebilecektir. Maddede ayrıca işlendiği konusunda kuvvetli şüphe bulunması şartıyla tutuklama nedeninin varsayılabileceği suçlara ilişkin bir listeye yer verilmiştir (Halas Aslan, §§ 58, 59).
47. Diğer taraftan Anayasa'nın 13. maddesinde temel hak ve özgürlüklere yönelik sınırlamaların ölçülülük ilkesine aykırı olamayacağı belirtilmiştir. Bu bağlamda dikkate alınacak hususlardan biri tutuklama tedbirinin isnat edilen suçun önemi ve uygulanacak olan yaptırımın ağırlığı karşısında ölçülü olmasıdır (Halas Aslan, § 72).
48. Her somut olayda tutuklamanın ön koşulu olan suçun işlendiğine dair kuvvetli belirtinin olup olmadığının, tutuklama nedenlerinin bulunup bulunmadığının ve tutuklama tedbirinin ölçülülüğünün takdiri öncelikle anılan tedbiri uygulayan yargı mercilerine aittir. Zira bu konuda taraflarla ve delillerle doğrudan temas hâlinde olan yargı mercileri Anayasa Mahkemesine kıyasla daha iyi konumdadır. Bununla birlikte yargı mercilerinin belirtilen hususlardaki takdir aralığını aşıp aşmadığı Anayasa Mahkemesinin denetimine tabidir. Anayasa Mahkemesinin bu husustaki denetimi, somut olayın koşulları dikkate alınarak özellikle tutuklamaya ilişkin süreç ve tutuklama kararının gerekçeleri üzerinden yapılmalıdır (Gülser Yıldırım (2) [GK], B. No: 2016/40170, 16/11/2017, §§ 123, 124).
b. İlkelerin Olaya Uygulanması
49. Başvurucu, yürütülen bir soruşturma kapsamında silahlı terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işlemek suçlamasıyla 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesi uyarınca tutuklanmıştır. Dolayısıyla başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin kanuni dayanağı bulunmaktadır.
50. Kanuni dayanağı bulunduğu anlaşılan tutuklama tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığı ve ölçülülüğü incelenmeden önce tutuklamanın ön koşulu olan suçun işlendiğine dair kuvvetli belirti bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gerekir.
51. Başvurucu hakkında başta tutuklama kararı olmak üzere soruşturma belgelerinde yer alan tespit ve değerlendirmeler dikkate alındığında, başvurucunun tutuklanmasına esas alınan temel olgunun PKK/KONGRA-GEL isimli silahlı terör örgütünü konu alan bir soruşturma sürecindeki eylem ve işlemleri olduğu anlaşılmaktadır.
52. Diyarbakır Cumhuriyet Savcılığınca hazırlanan iddianamede ise başvurucu ile birlikte diğer şüphelilerin eylemleri ayrı ayrı anlatılarak değerlendirilmiştir. Başvurucuya isnat edilen eylemlerle ilgili tutulan tutanaklar, eylemler sırasında çekilen fotoğraflar, yakalama sırasında ele geçirilen deliller ve başvurucu hakkındaki tanık beyanları anlatılmak suretiyle diğer şüphelilerle birlikte başvurucunun atılı suçları işlediği iddia edilmiştir (bkz. §§ 11, 12). PKK/KONGRA-GEL isimli silahlı terör örgütünü konu alan soruşturmanın özellikleri, başvurucunun bu soruşturma sürecindeki konumu ile tutuklamaya karar veren Ağır Ceza Mahkemesinin atıf yaptığı deliller ve bunların içeriği bir bütün olarak değerlendirildiğinde, soruşturma makamlarınca başvurucunun suç işlediğine dair kuvvetli belirti bulunduğu sonucuna varılmasının keyfî ve temelsiz olduğu söylenemez.
53. Başvurucu hakkında uygulanan ve kuvvetli suç şüphesinin bulunması şeklindeki ön koşulu yerine gelmiş olan tutuklama tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir. Bu değerlendirmede tutuklama kararının verildiği andaki genel koşullar da dâhil olmak üzere somut olayın tüm özelliklerinin dikkate alınması gerekir.
54. Başvurucunun tutuklanmasına ve tutukluluğunun devamına karar verilen silahlı suç örgütüne üye olma ve izinsiz tehlikeli madde bulundurma suçları Türk hukuk sistemi içinde ağır cezai yaptırımlar öngörülen suç tipleri arasında olup isnat edilen suça ilişkin olarak kanunda öngörülen cezanın ağırlığı kaçma şüphesine işaret eden durumlardan biridir (aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Hüseyin Burçak, B. No: 2014/474, 3/2/2016, § 61; Devran Duran [GK], B. No: 2014/10405, 25/5/2017, § 66). Ayrıca anılan suç, 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan ve kanun gereği tutuklama nedeni varsayılabilen suçlar arasındadır.
55. Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesince başvurucunun tutuklanmasına karar verilirken işlendiği iddia olunan suçlara ilişkin olarak suçun vasıf ve mahiyetine, kanunda öngörülen yaptırımın ağırlığına (bu kapsamda kaçma şüphesinin bulunmasına) ve adli kontrolün yetersiz kalacağına dayanıldığı görülmektedir (bkz. § 10).
56. Dolayısıyla tutuklama kararının verildiği andaki genel koşullar ve somut olayın yukarıda belirtilen özel koşulları ile Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından verilen kararın içeriği birlikte değerlendirildiğinde başvurucu yönünden özellikle -suçun ağırlığına atfen- adli kontrolün yetersiz kalacağına (kaçma şüphesinin bulunmasına) ilişkin tutuklama nedenlerinin olgusal temellerinin olduğu söylenebilir.
57. Başvurucu hakkındaki tutuklama tedbirinin ölçülü olup olmadığının da belirlenmesi gerekir. Bir tutuklama tedbirinin Anayasa'nın 13. ve 19. maddeleri kapsamında ölçülülüğünün belirlenmesinde somut olayın tüm özellikleri dikkate alınmalıdır (Gülser Yıldırım (2), § 151).
58. Öncelikle terör suçlarının soruşturulması kamu makamlarını ciddi zorluklarla karşı karşıya bırakmaktadır. Bu nedenle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı, adli makamlar ve güvenlik görevlilerinin -özellikle organize olanlar olmak üzere- suçlarla ve suçlulukla etkili bir şekilde mücadelesini aşırı derecede güçleştirmeye neden olabilecek şekilde yorumlanmamalıdır (aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Süleyman Bağrıyanık ve diğerleri, B. No: 2015/9756, 16/11/2016, § 214; Devran Duran, § 64). Özellikle PKK/KONGRA-GEL ile bağlantılı soruşturmaların kapsamı ve niteliği ile bu örgütün özellikleri dikkate alındığında bu soruşturmaların diğer ceza soruşturmalarına göre çok daha zor ve karmaşık olduğu ortadadır.
59. Somut olayın yukarıda belirtilen özellikleri dikkate alındığında Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesinin isnat edilen suç için öngörülen yaptırımın ağırlığını, işin niteliğini ve önemini de gözönünde tutarak başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu ve adli kontrol uygulamasının yetersiz kalacağı sonucuna varmasının keyfî ve temelsiz olduğu söylenemez.
60. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutuklamanın hukuki olmadığı iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Tutukluluğun Makul Süreyi Aştığına İlişkin İddia
61. Başvurucu; tutukluluğun devamına karar veren Mahkemenin her seferinde aynı matbu gerekçelerle tahliye taleplerini reddettiğini, tutukluluğun makul süreyi aştığını, ret kararlarında somut gerekçelerin gösterilmediğini belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
62. Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
". . .
Tutuklanan kişilerin, makul süre içinde yargılanmayı ve soruşturma veya kovuşturma sırasında serbest bırakılmayı isteme hakları vardır. Serbest bırakılma ilgilinin yargılama süresince duruşmada hazır bulunmasını veya hükmün yerine getirilmesini sağlamak için bir güvenceye bağlanabilir. "
63. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, § 16). Başvurucunun tutukluluğun makul süreyi aştığına yönelik bu bölümdeki iddialarının Anayasa'nın 19. maddesinin yedinci fıkrası bağlamında, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmesi gerekir.
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
64. Anayasa Mahkemesi, tutukluluğun kanunda öngörülen azami süre veya makul süreyi aştığı iddiasıyla yapılan bireysel başvurularda, bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla başvurucu tahliye edilmiş veya ilk derece mahkemesi kararıyla başvurucunun mahkûmiyetine karar verilmiş ise dava sonuçlanmış olsun (Hamit Kaya, B. No: 2012/338, 2/7/2013, §§ 45-50) ya da olmasın (Erkam Abdurrahman Ak, B. No: 2014/8515, 28/9/2016, §§ 48-62; İrfan Gerçek, B. No: 2014/6500, 29/9/2016, §§ 33-45) 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma imkânının tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır.
65. Bununla birlikte tüketilmesi gereken başvuru yollarının her şeyden önce ulaşılabilir olması gerekmektedir. Dolayısıyla mevzuatta bu yollara yer verilmesi tek başına yeterli değildir. Anayasa Mahkemesi, tutukluluğun makul süreyi aştığı iddiasına ilişkin olarak bireysel başvurunun karara bağlandığı tarih itibarıyla tazminat talebinde bulunulması için kanunda öngörülen sürenin geçtiği durumlarda bu tazminat yolunun ulaşılabilir olmadığını ve tüketilmesinin gerekmediğini belirtmiştir (Abdullah Akyüz [GK], B. No: 2013/9352, 2/7/2015, §§ 45-50).
66. Somut olayda hakkındaki mahkûmiyet hükümleri 19/4/2017 tarihinde kesinleşen başvurucunun bireysel başvurunun karara bağlandığı tarih itibarıyla tazminat talebinde bulunması için 5271 sayılı Kanun'un 142. maddesinde öngörülen dava açma süresi geçmiş bulunmaktadır (bkz. § 23). Bu nedenle söz konusu tazminat yolunun tutukluluğun makul süreyi aştığı iddiası bakımından ulaşılabilir olmadığı ve dolayısıyla başvurucunun mağduriyetini giderebilecek nitelikte tüketilmesi gereken bir başvuru yolunun bulunmadığı açıktır.
67. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Genel İlkeler
68. Anayasa'nın 19. maddesinin yedinci fıkrasında bir ceza soruşturması kapsamında tutuklanan kişilerin makul sürede yargılanmayı ve soruşturma veya kovuşturma sırasında serbest bırakılmayı isteme haklarına sahip olduğu belirtilmiştir (Murat Narman, § 60; Halas Aslan, § 66).
69. Anayasa'nın 19. maddesinde güvence altına alınan serbest bırakılmayı isteme hakkı uyarınca, bir ceza soruşturması veya kovuşturması kapsamında tutuklu olan kişiler ilgili yargı mercilerinden serbest bırakılmalarına karar verilmesini talep edebilirler. Yargı organlarınca tutukluluğun her aşamasında gerek kişinin serbest bırakılma talebi üzerine gerekse resen yapılan incelemelerde tutulmanın meşru nedenlerinin açıklanması Anayasa'nın 19. maddesinin yedinci fıkrasının bir gereğidir (Halas Aslan, § 67).
70. Anılan maddede ayrıca tutuklanan kişilerin makul sürede yargılanmayı isteme hakkına sahip olduğu ifade edilmiştir. Hürriyeti kısıtlanarak yargılanan kişinin yargılamanın makul sürede bitirilmesindeki menfaati, işin doğası gereği diğerlerine göre daha fazladır. Buna göre başta savcılıklar ve mahkemeler olmak üzere tüm kamu organları, tutuklu olarak sürdürülen soruşturma/kovuşturma süreçlerinin -adil yargılanma hakkının sağladığı güvencelere riayet edilmek koşuluyla- süratli bir şekilde sonuçlandırılması için özenli davranmalıdırlar (Halas Aslan, §§ 68-71).
71. Öte yandan tutukluluk süresinin makul olup olmadığı konusunun genel bir ilke çerçevesinde değerlendirilmesi mümkün değildir. Bir kişinin tutuklu kaldığı sürenin makul olup olmadığı, her davanın kendi özelliklerine göre değerlendirilmelidir (Murat Narman, § 61). Makul sürenin hesaplanmasında sürenin başlangıcı, başvurucunun ilk kez yakalanıp gözaltına alındığı durumlarda bu tarih; doğrudan tutuklandığı durumlarda ise tutuklanma tarihidir. Sürenin sonu ise kural olarak kişinin serbest bırakıldığı ya da ilk derece mahkemesince hüküm verildiği tarihtir (Murat Narman, § 66).
72. Bir ceza soruşturması veya kovuşturması kapsamında sürdürülen tutukluluğun makul süreyi aşıp aşmadığı öncelikle tutukluluğa ilişkin kararların gerekçeleri üzerinden tespit edilebilir. Tutukluluğa ilişkin kararların gerekçelerinde tutuklamanın ön şartı olan kişinin suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunduğunun, tutuklama nedenlerinin ve tutuklamanın neden ölçülü olduğunun ortaya konulması gerekmektedir (Halas Aslan, §§ 74, 75).
73. Başlangıçtaki bir tutuklama için kuvvetli suç şüphesinin bulunduğunun tüm delilleriyle birlikte ortaya konulması her zaman mümkün olmasa da belirli bir süre geçtikten sonraki tutukluluğun devamına ilişkin kararlarda, kuvvetli suç şüphesinin bulunduğunun somut olgularla birlikte açıklanması gerekir (Halas Aslan, § 76). Ayrıca belirli bir süreyi aşan tutukluluğa ilişkin devam kararlarında tutuklama nedenlerinin soyut olarak belirtilmesi yeterli değildir (Hanefi Avcı, B. No: 2013/2814, 18/6/2014, § 70).
74. Son olarak tutukluluğun devamına ilişkin kararlarda tutuklamanın ölçülü olduğuna ilişkin olguların, özellikle tutuklamaya göre temel hak ve özgürlüklere daha hafif etkide bulunan adli kontrol tedbirlerinin neden yetersiz kaldığının ortaya konulması gerekir(Halas Aslan, § 78).
75. Tutukluluğun uzun sürdüğü veya makul süreyi aştığı şikâyetiyle yapılan bireysel başvurularda, tutukluluğa ilişkin gerekçelerin ilgili ve yeterli olmadığı veya tutuklu olarak sürdürülen soruşturma/kovuşturma süreçlerinin kamu organlarının özen yükümlülüğü ile bağdaşmayan tutumları nedeniyle tamamlanmadığı kanaatine varılırsa tutukluğun makul süreyi aştığı sonucuna ulaşılacaktır (Halas Aslan, §§ 82, 83).
ii. İlkelerin Olaya Uygulanması
76. Başvurucu 15/11/2011 tarihinde gözaltına alınmış ve örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işlemek suçundan 18/11/2011 tarihinde tutuklanmıştır. Savcılıkça yürütülen soruşturma sonucunda hazırlanan 28/2/2012 tarihli iddianameyle başvurucunun silahlı terör örgütünün yöneticisi olma, terör örgütünün amaçları doğrultusunda patlayıcı madde atma, genel güvenliği kasten tehlikeye sokma, terör örgütünün propagandasını yapma, 2911 sayılı Kanun'a muhalefet ve kamu görevlisine direnme suçlarıyla cezalandırılması talep edilmiştir. Başvurucu tutuklu olarak sürdürülen yargılama sırasında 21/5/2015 tarihli duruşmada tahliye edilmiştir. Tahliye sonrası tutuksuz olarak devam eden yargılama sonucunda 7/6/2016 tarihinde verilen hükümle silahlı suç örgütüne üye olma ve izinsiz tehlikeli madde bulundurma suçlarından mahkûmiyetine karar verilmiştir. Böylece başvurucunun bir suç isnadına bağlı olarak tutulması tahliye tarihinde sona ermiştir. Anılan mahkûmiyet hükmü Yargıtay tarafından onanarak kesinleşmiştir. Buna göre başvurucu 15/11/2011-21/5/2015 tarihleri arasında 3 yıl 6 ay 6 gün süreyle bir suç isnadına bağlı olarak hürriyetinden yoksun bırakılmıştır.
77. Başvurucunun isnat edilen suçlar yönünden kuvvetli suç şüphesi altında bulunduğu, ilk tutuklama kararı da dâhil olmak üzere tutukluluğa ilişkin tüm karalarda vurgulanmıştır. Başvurucu hakkında verilen 13/9/2012 tarihli tutukluluğun devamı kararında suç şüphesine ilişkin sanık beyanları, tanık anlatımları, görüntü CD'si, çözüm tutanağı, fotoğraflar, olay tutanakları, kriminal raporlar ve tüm dosya kapsamı gibi somut delillere atıfta bulunulmuştur. Anılan delillerin içeriği dikkate alındığında tutukluluğun ön şartı olan kuvvetli suç şüphesi yönünden mahkeme kararlarının açıklayıcı ve yeterli olduğu görülmektedir.
78. Bu belirlemeler karşısında başvuru konusu yargılama kapsamında 15/11/2011 tarihinde gözaltına alınarak 18/11/2011 tarihinde tutuklanan, 21/5/2015 tarihli duruşmada tahliye edilen ve 7/6/2016 tarihinde mahkûmiyet hükmü verilen başvurucunun 19/4/2017 tarihli Yargıtay ilamıyla silahlı suç örgütüne üye olma ve izinsiz tehlikeli madde bulundurma suçları yönündenmahkûmiyet kararlarının onanmış olduğu anlaşılmaktadır.
79. Derece mahkemelerinin gerekçelerinde yer alan tutuklama ve tutukluluğun devamı nedenlerine ilişkin açıklamalar incelendiğinde, öncelikle suçun 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan ve kanun gereği "tutuklama nedeni varsayılabilen" suçlar arasında olmasına değinildiği, ayrıca suçun niteliğine, suça ilişkin kanunda öngörülen cezanın süresine ve tutuklama tedbirinin ölçülü olmasına dayanıldığı görülmektedir. Kişinin mahkûmiyeti hâlinde alacağı hapis cezanın ağırlığı, kaçma şüphesinin varlığına işaret eden durumlardan biridir. Başvurucunun suç işleme eğilimi ve suçların niteliği de dikkate alındığında mahkemelerce verilen tutukluluğun devamı kararlarındaki gerekçelerin tutukluluğun devamının hukuka uygunluğunu ve tutulmanın meşruluğunu haklı gösterecek özen ve içerikte olduğu, dolayısıyla tutukluluk hâlinin devamına ilişkin bu gerekçelerin tutukluluk süresi dikkate alındığında ilgili ve yeterli olduğu sonucuna varılmıştır.
80. Öte yandan başvurucunun yargılandığı dava, 2011 yılı içinde ve öncesinde gerçekleşen olaylar nedeniyle işlenen nitelikli ve çeşitli suçlardan üç sanık hakkında devam etmiştir. Dava, temelde silahlı terör örgütü üyeliği ve bu kapsamda gerçekleştirilen toplumsal eylemler nedeniyle işlenen suçlara ilişkin olup yargılama sonucunda başvurucunun da aralarında olduğu bir kısım sanıkların silahlı suç örgütüne üye olma ve izinsiz tehlikeli madde bulundurma suçlarını ve diğer suçları işlediği sonucuna varılmıştır. Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesinin (TMK mülga 10. madde ile görevli) ve Diyarbakır 3. Ağır Ceza Mahkemesinin ilgili dosyaları üzerinden yürütülen yargılamada tahliye kararına kadar on sekiz kez celse açmıştır. Mahkeme sanık savunmalarını almış, müştekileri ve ulaşılabilen tanıkları dinlemiş, sair delillerin toplanması işlemlerini tamamlamıştır. Bu itibarla genel olarak davanın yürütülmesinde derece mahkemelerince bir özensizlik gösterildiği tespit edilmemiştir.
81. İsnat edilen silahlı suç örgütüne üye olma ve izinsiz tehlikeli madde bulundurma suçları gibi ağır nitelikteki suçlara ilişkin kuvvetli suç şüphesi altında bulunduğu kabul edilen başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına ilişkin olarak derece mahkemelerince açıklanan gerekçeler, davanın karmaşık niteliği ve delillere ulaşılmasındaki güçlükler dikkate alındığında 3 yıl 6 ay 6 günlük tutukluluk süresi yönünden ilgili ve yeterlidir. İlgili ve yeterli gerekçelere dayanılarak başvurucunun özgürlüğünden mahrum bırakıldığı dikkate alındığında tutukluluk süresinin makul olduğu görülmektedir.
82. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 19. maddesinin yedinci fıkrasının ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.
C. Tutukluluk İncelemelerinde Alınan Savcılık Görüşünün Bildirilmediğine İlişkin İddia
83. Başvurucu; 5271 sayılı Kanun'un 108/1. -3. maddeleri kapsamında yapılan tutukluluk incelemeleri sırasında alınan Savcılık görüşünün kendisine bildirilmediğini, dolayısıyla bu görüşleri değerlendirme imkânından yoksun bırakıldığını, böylelikle tutukluluk incelemeleri sırasında savunma hakkının kısıtlandığını belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
84. Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası şöyledir:
"Her ne sebeple olursa olsun, hürriyeti kısıtlanan kişi, kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu kısıtlamanın kanuna aykırılığı halinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkına sahiptir. "
85. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, § 16). Başvurucunun bu bölümdeki iddialarının Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası kapsamında incelenmesi gerekir.
86. Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası uyarınca hürriyeti kısıtlanan bir kimsenin kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu kısıtlamanın kanuna aykırılığı hâlinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkı bulunmaktadır. Burada belirtilen bir yargı merciine başvurma hakkı, suç isnadıyla hürriyetinden yoksun bırakılan kimseler bakımından tahliye talebinin yanı sıra tutuklama, tutukluluğun devamı ve tahliye talebinin reddi kararlarına karşı yapılan itirazların incelenmesi sırasında da uygulanması gereken bir güvencedir (Mehmet Haberal, B. No: 2012/849, 4/12/2013, §§ 122, 123).
87. Bununla birlikte 5271 sayılı Kanun'un 108. maddesine göre şüpheli veya sanığın istemi olmaksızın tutukluluğun resen incelenmesi durumunda hürriyeti kısıtlanan kişiye tanınan yargı merciine başvurma hakkı kapsamında bir değerlendirme yapılmadığından bu incelemeler Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası kapsamına dâhil değildir (Firas Aslan ve Hebat Aslan, B. No: 2012/1158, 21/11/2013, § 32; Faik Özgür Erol ve diğerleri, B. No: 2013/6160, 2/12/2015 § 24).
88. Başvurucunun Anayasa Mahkemesine sunduğu belgelerden şikâyetinin resen yapılan tutukluluk incelemelerine yönelik olduğu sonucuna varılmıştır. 5271 sayılı Kanun'un 108. maddesi uyarınca mahkemeler tarafından resen yapılan tutukluluk incelemeleri, Anayasa'nın 19. maddesinin kapsamına dâhil değildir.
89. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutukluluk incelemeleri sırasında alınan savcılık görüşünden haberdar edilmediği iddiasının konu bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
D. Tutukluluk İncelemelerinin Duruşmasız Olarak Yapıldığına İlişkin İddia
90. Başvurucu, hakkında yapılan tutukluluk incelemeleri sırasında duruşma açılmadığını ve mahkeme önüne getirilmeksizin tutukluluğunun dosya üzerinden yapılan incelemeler sonucunda verilen kararlarla devam ettirildiğini, böylelikle savunma hakkının kısıtlandığını belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
91. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, § 16). Başvurucunun bu başlık altındaki iddiaları Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası kapsamında değerlendirilmiştir.
92. Başvurucunun tutuklulukla ilgili incelemelerin yapıldığı mahkeme kararlarına ilişkin şikâyetinin resen yapılan tutukluluk incelemelerine yönelik olduğu sonucuna varılmıştır (bkz. § 88).
93. 5271 sayılı Kanun'un 108. maddesi uyarınca mahkemeler tarafından resen yapılan tutukluluk incelemeleri, Anayasa'nın 19. maddesinin kapsamına dâhil değildir.
94. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutukluluk incelemelerinin duruşmasız olarak yapıldığına ilişkin iddiasının konu bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Tutuklamanın hukuki olmaması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Tutukluluğun makul süreyi aşması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
3. Tutukluluk incelemelerinin duruşmasız olarak yapılması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın konu bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Tutukluluk incelemeleri sırasında alınan savcılık görüşünün bildirilmemesi nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın konu bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Tutukluluğun makul süreyi aştığı iddiasına ilişkin olarak Anayasa'nın 19. maddesinin yedinci fıkrasının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 22/1/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.