TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ZEYNEP KAPLAN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2015/7311)
|
|
Karar Tarihi: 22/1/2019
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
Raportör
|
:
|
Murat BAŞPINAR
|
Başvurucu
|
:
|
Zeynep KAPLAN
|
Vekili
|
:
|
Av. Keziban
YILMAZ
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; tutuklamanın hukuki olmaması, tutukluluğun makul
süreyi aşması, tutukluğa ilişkin incelemelerin duruşmasız olarak yapılması ve
bu incelemeler sırasında alınan savcılık görüşünün bildirilmemesi nedenleriyle
kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 24/4/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa
Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 49. maddesinin
ikinci fıkrası uyarınca görüş sunulmayacağını bildirmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu, örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç
işlemek suçundan Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığınca (Savcılık) (CMK 250.
madde ile görevli) yürütülen bir soruşturma kapsamında 15/11/2011 tarihinde
gözaltına alınmıştır.
8. Başvurucunun Savcılık ifadesi şöyledir:
"... Ben İstanbul'da vapur kaçırma
eylemini gerçekleştirdiği için vurularak öldürülen terörist M.G.'yi tanımam, kendisiyle herhangi bir akrabalığım
bulunmamaktadır. Ben örgütün çağrıları üzerine bu terörist için15/11/2011
tarihinde Diyarbakır'da düzenlenen cenaze törenine katılmadım. Bu törende
yüzünü bezle kapatarak terörörgütü propagandası
yapmadım. Ben olay yerinin yakınından geçerek bir arkadaşımın yanına gitmek
istediğim sırada polisler beni yakaladı. Benim kaçmam gibi bir durum söz konusu
değildi. Beni yakaladıklarında yanımda başka kimse bulunmuyordu. E.D. ya da
T.K. isimli şahsı tanımıyorum. Ayrıca benim yanımda havai fişek ve çakmakta
bulunmuyordu. Beni yakaladıklarında polisler yüzümü siyah-beyaz bir puşi ile kapatarak bana ameliyat eldiveni giydirdiler. Bunu
ne için yaptıklarını bilmiyorum.
15/11/2011 tarihli çekilen olay görüntülerine
ait fotoğraf kareleri şüpheliye gösterilerek soruldu: Fotoğraf karelerinde yüzü
açık ve yüzü kapalı bulunan fotoğraflardaki kişi ben değilim.
Ayrıca ben Demokratik Yurt Sever Gençlik
yapılanmasıyla herhangi bir ilgim bulunmamaktadır. Herhangi bir şekilde yurt
dışına çıkarılıp terör örgütü Ali Çicek akademisinde
ders almadım. C.K., İ.A., Ö.Y., R.K., R.E., E.İ.ve V.A. isimli kişileri tanımam
bunların benim Demokratik Yurt Sever Gençlik içerisinde aktif faaliyet içermesi
şeklindeki beyanlarını kabul etmiyorum.
Benim Ruken Serhat
isminde bir kod adım yoktur.
H.K. benim ablam olur kendisi Van'da
üniversite öğrencisidir. Kardeşimin Demokratik Yurt Sever Gençlik yapılanması
ile bir ilgisinin olmadığını biliyorum.
Üzerime atılı suçlamaları kabul
etmiyorum."
9. Başvurucu, örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç
işlemek suçundan tutuklanma talebiyle Savcılıkça Diyarbakır 5. Ağır Ceza
Mahkemesine (CMK 250. madde ile görevli) sevk edilmiştir. Başvurucu, sorgu
sırasındaki ifadesinde de suçlamaları kabul etmeyerek Savcılık beyanını tekrar
etmiştir.
10. Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesince (CMK 250. madde ile
görevli) 18/11/2011 tarihinde, başvurucu hakkında silahlı terör örgütüne üye
olmamakla birlikte örgüt adına suç işlemek suçundan tutuklama tedbiri
uygulanmıştır. Kararın ilgili kısmı şöyledir:
"... kuvvetli suç şüphesi sebeplerinin
bulunması, atılı suçun vasıf ve mahiyeti ve mevcut delil durumuna göre kuvvetli
suç şüphesi oluşması dikkate alınarak CMK 109. maddesinde ön görülen adli
kontrol tedbirlerinin şüpheliler hakkında yetersiz kalacağı sonucuna
varıldığından, CMK 100/2-a ve 101 maddeleri gereğince şüphelilerin
tutuklanmalarına ..."
11. Savcılık (TMK 10. madde ile görevli) yürütülen soruşturma
sonucunda hazırlanan 28/2/2012 tarihli iddianameyle başvurucunun silahlı terör
örgütünün yöneticisi olma, terör örgütünün amaçları doğrultusunda patlayıcı
madde atma, genel güvenliği kasten tehlikeye sokma, terör örgütünün
propagandasını yapma, 6/10/1983 tarihli ve 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri
Yürüyüşleri Kanunu'na muhalefet ve kamu görevlisine direnme suçlarından
cezalandırılması istemiyle dava açılmıştır.
12. Başvurucu hakkında düzenlenen iddianamede, başvurucunun
üzerine atılı suçları işlediğine ilişkin olarak;
i. Örgüt çağrıları doğrultusunda 15/11/2011 tarihindeki yasa
dışı gösteriye yüzünü puşi ile kapatarak katılması,
güvenlik güçlerinin uyarılarına rağmen dağılmayarak yanında bulunan diğer
şüpheli T.K. ile birlikte havai fişek patlatmak suretiyle güvenlik güçlerine
direnmesi, bir kartuş havai fişeği patlattıktan sonra diğer bir kartuşu
patlatmaya hazırlanırken güvenlik güçlerinin kovalamacası sonucu yakalanması,
şüphelilerin kaçarken patlamamış havai fişek kartuşunu ellerinden bırakmaları
ve yüzünü kapatmakta kullandığı bez parçasının yakalandıktan sonra şüphelinin
üzerinde ele geçirilmesi, ayrıca kartuşlarda parmak izi kalmaması için
şüphelinin eline geçirmiş olduğu medikal eldivenle yakalanması,
ii. Savcılığın (CMK 250. madde ile görevli) 2010/1931 sayılı
soruşturmasında 7/4/2011 tarihinde ifade veren gizli tanık D.nin
fotoğraftan şüpheli Zeynep Kaplan'ı teşhis ederek onu R.S. kod adıyla
tanıdığını, ifade verdiği sırada şüphelinin Irak'ın Kandil bölgesinde bulunan Komalen Civan Ali Çiçek Akademisinde ideolojik eğitim
aldığını ve eğitimini bitirdikten sonra muhtemelen Türkiye'ye döneceğini
söylemesi,
iii. PKK/KONGRA-GEL terör örgütü gençlik yapılanması olan
Demokratik Yurtsever Gençlik (DYG) içindeki İstanbul'un Kağıthane ilçesinde
gerçekleştirilen molotof kokteyli korsan gösteri ve
araç yakma eylemlerine katıldıkları ve bu eylemi organize ettikleri tespit
edilen şahıslara yönelik olarak İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 2009/2432
sayılı soruşturma dosyası kapsamında 12/7/2010 tarihinde İstanbul Emniyet
Müdürlüğünce yakalanarak gözaltına alınan ve salıverilen V.A. isimli kişi
13/7/2010 tarihinde vermiş olduğu ifadesinin 4. sayfasında; Zeynep Kaplan'ın
DYG yapılanmasının 2. bölge sorumlusu H.K.nın kardeşi
olduğunu, DYG il yapılanması içinde faaliyet gösterdiğini duyduğunu söylemesi,
iv. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca (CMK 250. madde ile
görevli) 2010/2241 sayılı soruşturma kapsamında yapılan teknik takip neticesi,
PKK/KONGRA-GEL terör örgütüne katılarak kırsal alanda askerî eğitim ve bomba
eğitimi alan, silahlı faaliyet gösterdikten sonra İstanbul'a gönderilen ve
bölücü terör örgütüne kazandırılan şahısların aktarımını yaptığı yönünde
hakkında bilgiler elde edilerek 17/5/2011 tarihinde yakalanan R.K. isimli
kişinin 18/5/2011 tarihinde alınan ifadesinin 3. sayfasında; Zeynep Kaplan'ın
Yurtsever Demokratik Gençlik Meclisi (YDGM) Lise Komiteleri il sorumlusu
olduğunu söyleyerek şüpheliyi fotoğrafından teşhis etmesi,
v. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının (CMK 250. madde ile
görevli) 15/3/2011 tarihli ve 2010/1784 soruşturma sayılı dosyası kapsamında
yapılan teknik dinlemeler neticesinde, PKK/KONGRA-GEL terör örgütünün gençlik
yapılanması olan DYG içinde İstanbul'un Kağıthane ilçesinde faaliyet gösterdikleri
tespit edilerek 15/3/2011 tarihinde yakalanıp gözaltına alınan H.İ.İ. isimli
kişiye 16/3/2011 tarihinde yaptırılan fotoğraf teşhisi işleminde fotoğraf
albümünün/teşhis defterinin 8. sayfasında H.İ.İ.nin
Zeynep Kaplan'ı teşhis etmesi ve şüphelinin Kağıthane DYG yapılanmasındaki
gençlerle toplantı yaparak toplantıda bölücübaşı
Abdullah Öcalan’ın görüşme notlarını ve PKK terör örgütü tarihiyle ilgili
kitaplar okuduğunu söylemesi,
vi. İstanbul Emniyet Müdürlüğünce yasa dışı PKK/KONGRA-GEL terör
örgütüne yönelik yapılan operasyon neticesinde 5/7/2010 tarihinde yakalanarak
gözaltına alınan Ö.Y. isimli kişinin 8/7/2010 tarihinde yaptığı fotoğraf
teşhisi işleminde fotoğraf albümünün/teşhis defterinin 2. sayfasında; Zeynep
Kaplan'ın Bolu İzzet Baysal Üniversitesinde DYG içinde faaliyet yürütmekteyken
İstanbul'a gönderildiğini, şüpheliyi İstanbul'daki Barış ve Demokrasi Partisi
binasında (BDP) gördüğünü, kendisi ile yapmış olduğu konuşmada şüphelinin
aktifleştiğini ve İstanbul il DYG yapılanması içinde örgütsel faaliyetler
yürüttüğünü söylediğini belirtmesi,
vii. İstanbul Emniyet Müdürlüğünce yasa dışı PKK/KONGRA-GEL
terör örgütüne yönelik olarak yapılan operasyonlarda 5/7/2010 tarihinde
yakalanarak gözaltına alınan C.K. isimli kişinin yaşı küçük olduğundan dolayı
soruşturmayı yürüten Cumhuriyet Savcısına verdiği 8/7/2010 tarihli ifadesinin
2. ve 3. sayfasında; Zeynep Kaplan'ın DYG yapılanması içinde aktif faaliyet
yürüttüğünü söylemesi,
viii. Adli makamdan alınan karar doğrultusunda İstanbul Emniyet
Müdürlüğünce yapılan teknik takip neticesi, PKK/KONGRA-GEL terör örgütünün
gençlik yapılanması olan DYG içinde faaliyet gösteren örgüt mensuplarının
İstanbul'un Güngören ilçesinde PKK/KONGRA-GEL terör örgütü ve terörist başı
lehine slogan atılması, molotoflu gösteri yapılması,
park hâlinde bulunan araçlara hasar verilmesi gibi eylemlere katıldığı tespit
edilen şahısların yakalanmasına yönelik yapılan çalışmalarda 26/4/2010
tarihinde yakalanarak gözaltına alınan R.E. isimli kişinin 28/4/2010 tarihinde
alınan ifadesinde; Zeynep Kaplan'ın YDGM il sorumlularından olduğunu ve liseli
öğrencilerin PKK terör örgütüne kazandırılması için çalışmalar yürüttüğünü
söylemesi,
ix. PKK/KONGRA-GEL terör örgütünün faaliyetlerinin deşifre
edilmesine yönelik olarak yapılan çalışmalar neticesinde terör örgütü adına
örgütün silahlı olarak faaliyet gösterdiği kırsal alanda bulunan örgüt
mensuplarıyla irtibatlı olarak Demokratik Kurtuluş Partisi (PRD)-Öz Savunma
Birlikleri (ÖSB) yapılanması içinde faaliyet yürüten şahıs ve bu şahıslarla
irtibatlı şahısların yakalanabilmesi için İstanbul Emniyet Müdürlüğünce yapılan
çalışmalar neticesinde 20/12/2010 tarihinde yakalanarak gözaltına alınan E.İ.
isimli kişinin 23/12/2010 tarihinde alınan ifadesinin 9. sayfasında; Zeynep
Kaplan'ın terör örgütünün gençlik yapılanmasında faaliyet yürüttüğünü ve terör
örgütü adına gerçekleştirilen eylemlere aktif olarak katıldığını söylemesi,
x. Diyarbakır'da terör örgütü PKK adına çok sayıda bombalı, molotoflu ve havai fişekli eylem gerçekleştirdiği
gerekçesiyle gözaltına alınan ve hakkında Başsavcılığın 2011/3250 soruşturma
sayılı evrakı üzerinden yürütülen soruşturma nedeniyle tutuklu bulunan Y.S.,
Cumhuriyet savcısının huzurunda 5/12/2011 tarihinde yapmış olduğu fotoğraf teşhisinde;
şüpheli Zeynep Kaplan'ı REŞE kod
adıyla tanıdığını, bu kişinin 2011 yılı içinde terör örgütü PKK'nın şehitlik
gençliğinden sorumlu kadro (terör örgütünün gençler arasında örgütlenmesini
organize eden sorumlu) olarak geldiğini, sorumlu düzeyde görev aldığını,
yapılacak eylemleri T.K. ile birlikte kararlaştırdıklarını, 15/11/2011
tarihindeki eylemde polise atılan molotof
kokteyllerini T. ve Zeynep'in temin ettiklerini söylemesi olgularına
dayanıldığı görülmüştür.
13. Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesinin (CMK mülga 250. madde
ile görevli) E.2012/79 sayılı dosyası üzerinden görülen davada, 28/2/2012
tarihli tensip incelemesiyle birlikte başvurucunun "kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olguların ve ayrıca
sanıkların kaçacağı, delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme, tanık veya
başkaları üzerinde baskı yapma olasılıklarının bulunması, bunların yanında
sanıkların 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 100/3-a maddesinde sayılan
suçlardan birini işlediği hususunda yoğun şüphenin varlığı" gerekçesiyle
tutukluluk hâlinin devamına karar verilmiştir.
14. Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesi 25/4/2012, 20/6/2012,
13/9/2012, 27/11/2012, 20/12/2012, 28/2/2013, 4/4/2013, 18/4/2013, 20/6/2013,
29/8/2013, 14/11/2013 ve 12/12/2013 tarihli duruşmalarda da benzer gerekçelerle
başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına karar vermiştir.
15. Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesince 21/2/2014 tarihli ve
6526 sayılı Kanun'un 6/3/2014 tarihli ve 28933 mükerrer sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girmesiyle 4/12/2004
tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun mülga 250. maddesi ile
yetkili mahkemelerin kapatılması üzerine dava dosyasının Diyarbakır 3. Ağır
Ceza Mahkemesine devredilmesine karar verilmiştir.
16. Diyarbakır 3. Ağır Ceza Mahkemesince 31/3/2014 tarihli
tensip incelemesiyle birlikte başvurucunun aynı gerekçelerle tutukluluk hâlinin
devamına karar verilmiştir.
17. Diyarbakır 3. Ağır Ceza Mahkemesi 24/6/2014, 1/7/2014,
16/9/2014, 4/12/2014, 29/1/2015 ve 19/3/2015 tarihli duruşmalarda "isnat edilen suçun vasıf ve mahiyeti,
sanıkların üzerine atılı suçla ilgili delillere göre kuvvetli suç şüphesinin
varlığını gösteren delillerin bulunması, sanığın üzerine atılı suçun 5271
Sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 100/3 maddesinde sayılan katalog suçlardan
olması ve isnat edilen suçlar için öngörülen ceza miktarı nedeniyle sanığın
kaçma şüphesinin varlığının bulunması, sanık hakkında öngörülen cezaya göre,
tutuklulukta geçirdiği sürenin makul ve tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu, bu
koşullar altında adli kontrol uygulamasının, tutuklamadan beklenen amaca
ulaşılmasını sağlamayacağı" gerekçesiyle başvurucunun
tutukluluk hâlinin devamına karar vermiştir.
18. Başvurucu 19/3/2015 tarihli duruşmada verilen tutukluluk
hâlinin devamına ilişkin karara itiraz etmiş, itiraz Diyarbakır 4. Ağır Ceza
Mahkemesinin 2/4/2015 tarihli kararı ile reddedilmiştir.
19. Anılan karar 15/4/2015 tarihinde başvurucuya tebliğ
edilmiştir.
20. Başvurucu 24/4/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
21. Başvurucu, Diyarbakır 3. Ağır Ceza Mahkemesince 21/5/2015
tarihinde yapılan duruşmada tahliye edilmiştir.
22. Devam eden yargılama sonucu Diyarbakır 3. Ağır Ceza
Mahkemesinin 7/6/2016 tarihli kararı ile başvurucunun silahlı suç örgütüne üye
olma suçundan 6 yıl 3 ay hapis, izinsiz tehlikeli madde bulundurma suçundan 4
yıl 2 ay hapis ve 8. 320 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına karar
verilmiştir. Ayrıca başvurucuya 2911 sayılı Kanun'a muhalefet suçundan açılan
davada 6352 sayılı Kanun hükümlerince ertelenmiş olan genel güvenliğin kasten
tehlikeye sokulması suçundan verilen 7 ay 15 gün hapis, terör örgütü
propagandası yapma suçundan verilen 10 ay hapis ve görevi yaptırmamak için
direnme suçundan verilen 1 yıl 6 ay hapis cezaları hakkında hükmün
açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmiştir. Kararın gerekçesinin
ilgili kısımları şöyledir:
". . . Sanık Zeynep KAPLAN'ın
terör örgütü PKK/KCK'nın gençlik yapılanması içerisinde
şehitlik gençlik sorumlusu olarak yöneticilik düzeyinde faaliyet yürüttüğü,
sanığın örgüt mensuplarınca yapılacak eylemlerde talimat verici bir konumda
bulunduğu, hangi eylemlerin talimatını verdiği somut olarak tespit edilememekle
birlikte; 15/11/2011 tarihindeki gösterideki molotoflu
saldırıları sanık T. ile birlikte planlayıp molotofları
temin ettikleri, sanığın örgüt içerisinde Ruken
Serhat ve Reşe kod adlarını kullandığı anlaşılmıştır.
Yerleşik içtihatlara göre örgüt hiyerarşisi içerisinde insiyatif
kullanarak bağımsız karar alabilme yetkinliğini gösterir delil durumu mevcut
olmamasına göresanığın örgütsel konumunun örgüt
yöneticisi olmaktan azade efektif-fonksiyonelüye
sıfatıyla değerlendirilmesi gerekmektedir.
Sanığın yukarıda anlatılan eylemleriyle
silahlı terör örgütünün üyesi olmak, terör örgütünün amaçları doğrultusunda
patlayıcı madde atmak, genel güvenliği kasten tehlikeye sokma, terör örgütünün propağandasını yapmak, 2911 sayılı yasaya muhalefet ve kamu
görevlisine direnme suçlarını işlediği anlaşılmıştır. "
23. Diyarbakır 3. Ağır Ceza Mahkemesinin 7/6/2016 tarihli
mahkûmiyet kararı Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 19/4/2017 tarihli ilamıyla
temyize tabi olan silahlı suç örgütüne üye olma ve izinsiz tehlikeli madde
bulundurma suçları yönünden onanmış, hükmün açıklanmasını geri bırakılmasına
karar verilen suçlar yönünden de itiraz Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesinin
29/7/2016 tarihli kararıyla reddedilmiştir.
24. Dava, bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla kesin
hükümle sonuçlanmıştır.
IV. İLGİLİ HUKUK
25. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun "Genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması
" kenar başlıklı 170. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"(1) Kişilerin hayatı, sağlığı veya
malvarlığı bakımından tehlikeli olacak biçimde ya da kişilerde korku, kaygı
veya panik yaratabilecek tarzda;
. . .
c) Silâhla ateş eden veya patlayıcı madde
kullanan,
Kişi, altı aydan üç yıla kadar hapis cezası
ile cezalandırılır. "
26. 5237 sayılı Kanun'un "Tehlikeli
maddelerin izinsiz olarak bulundurulması veya el değiştirmesi " kenar
başlıklı 174. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"(1) Yetkili makamlardan gerekli izni almaksızın, patlayıcı,
yakıcı, aşındırıcı, yaralayıcı, boğucu, zehirleyici, sürekli hastalığa yol
açıcı nükleer, radyoaktif, kimyasal, biyolojik maddeyi imal, ithal veya ihraç
eden, ülke içinde bir yerden diğer bir yere nakleden, muhafaza eden, satan,
satın alan veya işleyen kişi, üç yıldan sekiz yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır.
Yetkili makamların izni olmaksızın, bu fıkra kapsamına giren maddelerin
imalinde, işlenmesinde veya kullanıl-masında gerekli
olan malzeme ve teçhizatı ihraç eden kişi de aynı ceza ile cezalandırılır.
. . . "
27. 5237 sayılı Kanun'un "Suç
işlemek amacıyla örgüt kurma" kenar başlıklı 220. maddesinin(1) numaralı fıkrası şöyledir:
" . . .
(6)
Örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleyen kişi, ayrıca örgüte üye
olmak suçundan dolayı cezalandırılır.
. . . "
28. 5237 sayılı Kanun'un "Görevi
yaptırmamak için direnme " kenar başlıklı 265. maddesinin
ilgili kısmı şöyledir:
"(1) Kamu görevlisine karşı görevini
yapmasını engellemek amacıyla, cebir veya tehdit kullanan kişi, altı aydan üç
yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
. . .
(3) Suçun, kişinin kendisini tanınmayacak bir
hâle koyması suretiyle veya birden fazla kişi tarafından birlikte işlenmesi
hâlinde, verilecek ceza üçte biri oranında artırılır.
(4) Suçun, silâhla ya da var olan veya var
sayılan suç örgütlerinin oluşturdukları korkutucu güçten yararlanılarak
işlenmesi hâlinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza yarı oranında
artırılır.
. . . "
29. 5237 sayılı Kanun'un "Silahlı
örgüt" kenar başlıklı 314. maddesi şöyledir:
"(1) Bu kısmın dördüncü ve beşinci
bölümlerinde yer alan suçları işlemek amacıyla, silahlı örgüt kuran veya
yöneten kişi, on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası
ile cezalandırılır.
(2) Birinci fıkrada tanımlanan örgüte üye
olanlara, beş yıldan on yıla kadar hapis cezası verilir.
(3) Suç
işlemek amacıyla örgüt kurma suçuna ilişkin diğer hükümler, bu suç açısından
aynen uygulanır. . "
30. 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nun
"Terör suçları" kenar
başlıklı 3. maddesi şöyledir:
"26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 302, 307, 309, 311, 312, 313, 314, 315
ve 320 nci maddeleri ile 310 uncu maddesinin birinci
fıkrasında yazılı suçlar, terör suçlarıdır. "
31. 3713 sayılı Kanun'un "Cezaların
artırılması" kenar başlıklı 5. maddesinin birinci fıkrasının
birinci cümlesi şöyledir:
"3 ve 4 üncü
maddelerde yazılı suçları işleyenler hakkında ilgili kanunlara göre tayin
edilecek hapis cezaları veya adlî para cezaları yarı oranında artırılarak
hükmolunur. "
32. 3713 sayılı Kanun'un "Terör
örgütleri" kenar başlıklı 7. maddesinin ikinci fıkrasının
birinci cümlesi şöyledir:
"Terör örgütünün; cebir, şiddet veya
tehdit içeren yöntemlerini meşru gösterecek veya övecek ya da bu yöntemlere
başvurmayı teşvik edecek şekilde propagandasını yapan kişi, bir yıldan beş yıla
kadar hapis cezası ile cezalandırılır. . . "
33. 5271 sayılı Kanun'un "Tutuklama
nedenleri" kenar başlıklı 100. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
"(1) Kuvvetli suç şüphesinin varlığını
gösteren somut delillerin ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde, şüpheli
veya sanık hakkında tutuklama kararı verilebilir. İşin önemi, verilmesi
beklenen ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama
kararı verilemez.
(2)
Aşağıdaki hallerde bir tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması
veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olgular varsa.
b) Şüpheli veya sanığın davranışları;
1. Delilleri yok etme, gizleme veya
değiştirme,
2. Tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı
yapılması girişiminde bulunma,
Hususlarında kuvvetli şüphe oluşturuyorsa.
(3)
Aşağıdaki suçların işlendiği hususunda kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı
halinde, tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) 26. 9. 2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda yer alan;
. . .
11. Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine
Karşı Suçlar (madde 309, 310, 311, 312, 313, 314, 315),
. . . "
34. 5271 sayılı Kanun'un "Tutuklama
kararı" kenar başlıklı 101. maddesinin (1), (2) ve (5) numaralı
fıkraları şöyledir:
"(1) Soruşturma evresinde şüphelinin
tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi
tarafından, kovuşturma evresinde sanığın tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının
istemi üzerine veya re'sen mahkemece karar verilir.
Bu istemlerde mutlaka gerekçe gösterilir ve adlî kontrol uygulamasının yetersiz
kalacağını belirten hukukî ve fiilî nedenlere yer verilir.
(2)
Tutuklamaya, tutuklamanın devamına veya bu husustaki bir tahliye isteminin
reddine ilişkin kararlarda;
a) Kuvvetli suç şüphesini,
b) Tutuklama nedenlerinin varlığını,
c) Tutuklama tedbirinin ölçülü olduğunu,
gösteren deliller somut olgularla gerekçelendirilerek açıkça gösterilir.
Kararın içeriği şüpheli veya sanığa sözlü olarak bildirilir, ayrıca bir örneği
yazılmak suretiyle kendilerine verilir ve bu husus kararda belirtilir.
. . .
(5) Bu
madde ile 100 üncü madde gereğince verilen kararlara
itiraz edilebilir. "
35. 5271 sayılı Kanun'un "Tutukluluğun
incelenmesi" kenar başlıklı 108. maddesinin (1) ve (3) numaralı
fıkraları şöyledir:
"(1) Soruşturma evresinde şüphelinin
tutukevinde bulunduğu süre içinde ve en geç otuzar günlük süreler itibarıyla
tutukluluk hâlinin devamının gerekip gerekmeyeceği hususunda, Cumhuriyet
savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi tarafından 100
üncü Madde hükümleri göz önünde bulundurularak karar verilir.
. . .
(3)
Hâkim veya mahkeme, tutukevinde bulunan sanığın tutukluluk hâlinin devamının
gerekip gerekmeyeceğine her oturumda veya koşullar gerektirdiğinde oturumlar
arasında ya da birinci fıkrada öngörülen süre içinde de re'sen
karar verir. "
36. 5271 sayılı Kanun’un "Tutuklulukta
geçecek süre" kenar başlıklı 102. maddesinin(2)
numaralı fıkrası şöyledir:
“Ağır ceza
mahkemesinin görevine giren işlerde, tutukluluk süresi en çok iki yıldır. Bu
süre, zorunlu hallerde, gerekçesi gösterilerek uzatılabilir; uzatma süresi
toplam üç yılı geçemez. ”
37. 5271 sayılı Kanun’un "İtirazın
Cumhuriyet savcısına ve karşı tarafa tebliği ile inceleme ve araştırma
yapılması" kenar başlıklı 270. maddesi şöyledir:
"1) İtirazı inceleyecek merci, yazı ile
cevap verebilmesi için itirazı, Cumhuriyet savcısı ve karşı tarafa
bildirebilir. Merci, inceleme ve araştırma yapabileceği gibi gerekli gördüğünde
bunların yapılmasını da emredebilir.
(2)
(Ek: 11/4/2013-6459/20 md. ) 101 ve 105 inci maddeler uyarınca yapılan itiraz üzerine
Cumhuriyet savcısından görüş alınması durumunda, bu görüş şüpheli, sanık veya müdafiine bildirilir. Şüpheli, sanık veya müdafii üç gün içinde görüşünü bildirebilir. "
38. 5271 sayılı Kanun'un "Karar"
kenar başlıklı 271. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Kanunda yazılı olan hâller saklı kalmak
üzere, itiraz hakkında duruşma yapılmaksızın karar verilir. Ancak, gerekli
görüldüğünde Cumhuriyet savcısı ve sonra müdafi veya vekil dinlenir. "
V. İNCELEME VE GEREKÇE
39. Mahkemenin 22/1/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Tutuklamanın Hukuki Olmadığına İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
40. Başvurucu; tutuklanmasını haklı gösterecek somut olay, olgu
ve bilgi olmadığı hâlde hukuka aykırı olarak tutuklandığını belirterek kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
41. Anayasa'nın "Kişi
hürriyeti ve güvenliği" kenar başlıklı 19. maddesinin birinci
fıkrası ile üçüncü fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:
"Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine
sahiptir.
. . .
Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan
kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yokedilmesini
veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu
kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla tutuklanabilir.
"
42. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun tutuklamanın hukuki olmadığına
yönelik bu bölümdeki iddialarının Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası
bağlamında, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmesi gerekir.
a. Genel İlkeler
43. Anayasa'nın 19. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkına sahip olduğu ilke olarak ortaya konduktan sonra
ikinci ve üçüncü fıkralarında, şekil ve şartları kanunda gösterilmek şartıyla
kişilerin özgürlüğünden mahrum bırakılabileceği durumlar sınırlı olarak
sayılmıştır (Murat Narman, B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 42).
44. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına yönelik bir müdahale
olarak tutuklamanın Anayasa'nın 13. maddesinde öngörülen ve tutuklama
tedbirinin niteliğine uygun düşen, kanun tarafından öngörülme, Anayasa'nın
ilgili maddelerinde belirtilen haklı sebeplerden bir veya daha fazlasına
dayanma ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının
belirlenmesi gerekir (Halas Aslan, B. No: 2014/4994, 16/2/2017, §§ 53, 54).
45. Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasına göre tutuklama
ancak suçluluğu hakkında kuvvetli belirti
bulunan kişiler bakımından mümkündür. Bir başka anlatımla
tutuklamanın ön koşulu, kişinin suçluluğu hakkında kuvvetli belirtinin
bulunmasıdır. Bunun için suçlamanın kuvvetli sayılabilecek inandırıcı
delillerle desteklenmesi gerekir (Mustafa
Ali Balbay, B. No: 2012/1272, 4/12/2013, § 72).
46. Öte yandan Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasında,
tutuklama kararının kaçma ya da delillerin yok edilmesini veya değiştirilmesini
önlemek amacıyla verilebileceği belirtilmiştir. 5271 sayılı Kanun'un 100.
maddesine göre de şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı
şüphesini uyandıran somut olguların bulunması, şüpheli veya sanığın
davranışlarının delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme, tanık, mağdur veya
başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma hususlarında kuvvetli
şüphe oluşturması hâllerinde tutuklama kararı verilebilecektir. Maddede ayrıca
işlendiği konusunda kuvvetli şüphe bulunması şartıyla tutuklama nedeninin
varsayılabileceği suçlara ilişkin bir listeye yer verilmiştir (Halas Aslan, §§ 58, 59).
47. Diğer taraftan Anayasa'nın 13. maddesinde temel hak ve
özgürlüklere yönelik sınırlamaların
ölçülülük ilkesine aykırı olamayacağı belirtilmiştir. Bu bağlamda
dikkate alınacak hususlardan biri tutuklama tedbirinin isnat edilen suçun önemi
ve uygulanacak olan yaptırımın ağırlığı karşısında ölçülü olmasıdır (Halas Aslan, § 72).
48. Her somut olayda tutuklamanın ön koşulu olan suçun
işlendiğine dair kuvvetli belirtinin olup olmadığının, tutuklama nedenlerinin
bulunup bulunmadığının ve tutuklama tedbirinin ölçülülüğünün takdiri öncelikle
anılan tedbiri uygulayan yargı mercilerine aittir. Zira bu konuda taraflarla ve
delillerle doğrudan temas hâlinde olan yargı mercileri Anayasa Mahkemesine
kıyasla daha iyi konumdadır. Bununla birlikte yargı mercilerinin belirtilen
hususlardaki takdir aralığını aşıp aşmadığı Anayasa Mahkemesinin denetimine
tabidir. Anayasa Mahkemesinin bu husustaki denetimi, somut olayın koşulları
dikkate alınarak özellikle tutuklamaya ilişkin süreç ve tutuklama kararının
gerekçeleri üzerinden yapılmalıdır (Gülser Yıldırım (2) [GK], B. No: 2016/40170, 16/11/2017, §§ 123,
124).
b. İlkelerin Olaya Uygulanması
49. Başvurucu, yürütülen bir soruşturma kapsamında silahlı terör
örgütüne üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işlemek suçlamasıyla 5271
sayılı Kanun'un 100. maddesi uyarınca tutuklanmıştır. Dolayısıyla başvurucu
hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin kanuni dayanağı bulunmaktadır.
50. Kanuni dayanağı bulunduğu anlaşılan tutuklama tedbirinin
meşru bir amacının olup olmadığı ve ölçülülüğü incelenmeden önce tutuklamanın
ön koşulu olan suçun işlendiğine dair
kuvvetli belirti bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gerekir.
51. Başvurucu hakkında başta tutuklama kararı olmak üzere
soruşturma belgelerinde yer alan tespit ve değerlendirmeler dikkate
alındığında, başvurucunun tutuklanmasına esas alınan temel olgunun PKK/KONGRA-GEL isimli silahlı terör örgütünü
konu alan bir soruşturma sürecindeki eylem ve işlemleri olduğu anlaşılmaktadır.
52. Diyarbakır Cumhuriyet Savcılığınca hazırlanan iddianamede
ise başvurucu ile birlikte diğer şüphelilerin eylemleri ayrı ayrı anlatılarak
değerlendirilmiştir. Başvurucuya isnat edilen eylemlerle ilgili tutulan
tutanaklar, eylemler sırasında çekilen fotoğraflar, yakalama sırasında ele
geçirilen deliller ve başvurucu hakkındaki tanık beyanları anlatılmak suretiyle
diğer şüphelilerle birlikte başvurucunun atılı suçları işlediği iddia
edilmiştir (bkz. §§ 11, 12). PKK/KONGRA-GEL isimli
silahlı terör örgütünü konu alan soruşturmanın özellikleri, başvurucunun bu
soruşturma sürecindeki konumu ile tutuklamaya karar veren Ağır Ceza
Mahkemesinin atıf yaptığı deliller ve bunların içeriği bir bütün olarak
değerlendirildiğinde, soruşturma makamlarınca başvurucunun suç işlediğine dair
kuvvetli belirti bulunduğu sonucuna varılmasının keyfî ve temelsiz olduğu
söylenemez.
53. Başvurucu hakkında uygulanan ve kuvvetli suç şüphesinin bulunması
şeklindeki ön koşulu yerine gelmiş olan tutuklama tedbirinin meşru bir amacının
olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir. Bu değerlendirmede tutuklama
kararının verildiği andaki genel koşullar da dâhil olmak üzere somut olayın tüm
özelliklerinin dikkate alınması gerekir.
54. Başvurucunun tutuklanmasına ve tutukluluğunun devamına karar
verilen silahlı suç örgütüne üye olma ve izinsiz tehlikeli madde bulundurma
suçları Türk hukuk sistemi içinde ağır cezai yaptırımlar öngörülen suç tipleri
arasında olup isnat edilen suça ilişkin olarak kanunda öngörülen cezanın
ağırlığı kaçma şüphesine işaret eden durumlardan biridir (aynı yöndeki
değerlendirmeler için bkz. Hüseyin Burçak,
B. No: 2014/474, 3/2/2016, § 61; Devran
Duran [GK], B. No: 2014/10405, 25/5/2017, § 66). Ayrıca anılan suç,
5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan ve kanun
gereği tutuklama nedeni varsayılabilen
suçlar arasındadır.
55. Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesince başvurucunun
tutuklanmasına karar verilirken işlendiği iddia olunan suçlara ilişkin olarak
suçun vasıf ve mahiyetine, kanunda öngörülen yaptırımın ağırlığına (bu kapsamda
kaçma şüphesinin bulunmasına) ve adli kontrolün yetersiz kalacağına dayanıldığı
görülmektedir (bkz. § 10).
56. Dolayısıyla tutuklama kararının verildiği andaki genel
koşullar ve somut olayın yukarıda belirtilen özel koşulları ile Diyarbakır 5.
Ağır Ceza Mahkemesi tarafından verilen kararın içeriği birlikte
değerlendirildiğinde başvurucu yönünden özellikle -suçun ağırlığına atfen- adli
kontrolün yetersiz kalacağına (kaçma şüphesinin bulunmasına) ilişkin tutuklama
nedenlerinin olgusal temellerinin olduğu söylenebilir.
57. Başvurucu hakkındaki tutuklama tedbirinin ölçülü olup
olmadığının da belirlenmesi gerekir. Bir tutuklama tedbirinin Anayasa'nın 13.
ve 19. maddeleri kapsamında ölçülülüğünün belirlenmesinde somut olayın tüm
özellikleri dikkate alınmalıdır (Gülser Yıldırım
(2), § 151).
58. Öncelikle terör suçlarının soruşturulması kamu makamlarını
ciddi zorluklarla karşı karşıya bırakmaktadır. Bu nedenle kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkı, adli makamlar ve güvenlik görevlilerinin -özellikle organize
olanlar olmak üzere- suçlarla ve suçlulukla etkili bir şekilde mücadelesini
aşırı derecede güçleştirmeye neden olabilecek şekilde yorumlanmamalıdır (aynı
yöndeki değerlendirmeler için bkz. Süleyman Bağrıyanık ve diğerleri, B. No: 2015/9756,
16/11/2016, § 214; Devran Duran,
§ 64). Özellikle PKK/KONGRA-GEL
ile bağlantılı soruşturmaların kapsamı ve niteliği ile bu örgütün özellikleri
dikkate alındığında bu soruşturmaların diğer ceza soruşturmalarına göre çok
daha zor ve karmaşık olduğu ortadadır.
59. Somut olayın yukarıda belirtilen özellikleri dikkate
alındığında Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesinin isnat edilen suç için
öngörülen yaptırımın ağırlığını, işin niteliğini ve önemini de gözönünde tutarak başvurucu hakkında uygulanan tutuklama
tedbirinin ölçülü olduğu ve adli kontrol uygulamasının yetersiz kalacağı
sonucuna varmasının keyfî ve temelsiz olduğu söylenemez.
60. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutuklamanın hukuki
olmadığı iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan
başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
B. Tutukluluğun Makul Süreyi Aştığına İlişkin
İddia
1. Başvurucunun İddiaları
61. Başvurucu; tutukluluğun devamına karar veren Mahkemenin her
seferinde aynı matbu gerekçelerle tahliye taleplerini reddettiğini, tutukluluğun
makul süreyi aştığını, ret kararlarında somut gerekçelerin gösterilmediğini
belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
2. Değerlendirme
62. Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
". . .
Tutuklanan kişilerin, makul süre içinde
yargılanmayı ve soruşturma veya kovuşturma sırasında serbest bırakılmayı isteme
hakları vardır. Serbest bırakılma ilgilinin yargılama süresince duruşmada hazır
bulunmasını veya hükmün yerine getirilmesini sağlamak için bir güvenceye
bağlanabilir. "
63. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
§ 16). Başvurucunun tutukluluğun makul süreyi aştığına yönelik bu bölümdeki
iddialarının Anayasa'nın 19. maddesinin yedinci fıkrası bağlamında, kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmesi gerekir.
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
64. Anayasa Mahkemesi, tutukluluğun kanunda öngörülen azami süre
veya makul süreyi aştığı iddiasıyla yapılan bireysel başvurularda, bireysel
başvurunun incelendiği tarih itibarıyla başvurucu tahliye edilmiş veya ilk
derece mahkemesi kararıyla başvurucunun mahkûmiyetine karar verilmiş ise dava
sonuçlanmış olsun (Hamit Kaya, B.
No: 2012/338, 2/7/2013, §§ 45-50) ya da olmasın (Erkam Abdurrahman Ak, B. No: 2014/8515, 28/9/2016, §§ 48-62; İrfan Gerçek, B. No: 2014/6500, 29/9/2016,
§§ 33-45) 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma
imkânının tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır.
65. Bununla birlikte tüketilmesi gereken başvuru yollarının her
şeyden önce ulaşılabilir olması gerekmektedir. Dolayısıyla mevzuatta bu yollara
yer verilmesi tek başına yeterli değildir. Anayasa Mahkemesi, tutukluluğun
makul süreyi aştığı iddiasına ilişkin olarak bireysel başvurunun karara
bağlandığı tarih itibarıyla tazminat talebinde bulunulması için kanunda
öngörülen sürenin geçtiği durumlarda bu tazminat yolunun ulaşılabilir olmadığını
ve tüketilmesinin gerekmediğini belirtmiştir (Abdullah
Akyüz [GK], B. No: 2013/9352, 2/7/2015, §§ 45-50).
66. Somut olayda hakkındaki mahkûmiyet hükümleri 19/4/2017
tarihinde kesinleşen başvurucunun bireysel başvurunun karara bağlandığı tarih
itibarıyla tazminat talebinde bulunması için 5271 sayılı Kanun'un 142.
maddesinde öngörülen dava açma süresi geçmiş bulunmaktadır (bkz. § 23). Bu
nedenle söz konusu tazminat yolunun tutukluluğun makul süreyi aştığı iddiası
bakımından ulaşılabilir olmadığı ve dolayısıyla başvurucunun mağduriyetini
giderebilecek nitelikte tüketilmesi gereken bir başvuru yolunun bulunmadığı
açıktır.
67. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan
başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Genel İlkeler
68. Anayasa'nın 19. maddesinin yedinci fıkrasında bir ceza
soruşturması kapsamında tutuklanan kişilerin makul sürede yargılanmayı ve soruşturma
veya kovuşturma sırasında serbest bırakılmayı isteme haklarına sahip olduğu
belirtilmiştir (Murat Narman, §
60; Halas Aslan, § 66).
69. Anayasa'nın 19. maddesinde güvence altına alınan serbest bırakılmayı isteme hakkı uyarınca,
bir ceza soruşturması veya kovuşturması kapsamında tutuklu olan kişiler ilgili
yargı mercilerinden serbest bırakılmalarına karar verilmesini talep
edebilirler. Yargı organlarınca tutukluluğun her aşamasında gerek kişinin
serbest bırakılma talebi üzerine gerekse resen yapılan incelemelerde tutulmanın
meşru nedenlerinin açıklanması Anayasa'nın 19. maddesinin yedinci fıkrasının
bir gereğidir (Halas Aslan, §
67).
70. Anılan maddede ayrıca tutuklanan kişilerin makul sürede yargılanmayı isteme hakkına
sahip olduğu ifade edilmiştir. Hürriyeti kısıtlanarak yargılanan kişinin
yargılamanın makul sürede bitirilmesindeki menfaati, işin doğası gereği
diğerlerine göre daha fazladır. Buna göre başta savcılıklar ve mahkemeler olmak
üzere tüm kamu organları, tutuklu olarak sürdürülen soruşturma/kovuşturma
süreçlerinin -adil yargılanma hakkının sağladığı güvencelere riayet edilmek
koşuluyla- süratli bir şekilde sonuçlandırılması için özenli davranmalıdırlar (Halas Aslan, §§ 68-71).
71. Öte yandan tutukluluk süresinin makul olup olmadığı
konusunun genel bir ilke çerçevesinde değerlendirilmesi mümkün değildir. Bir
kişinin tutuklu kaldığı sürenin makul olup olmadığı, her davanın kendi
özelliklerine göre değerlendirilmelidir (Murat
Narman, § 61). Makul sürenin hesaplanmasında sürenin başlangıcı,
başvurucunun ilk kez yakalanıp gözaltına alındığı durumlarda bu tarih; doğrudan
tutuklandığı durumlarda ise tutuklanma tarihidir. Sürenin sonu ise kural olarak
kişinin serbest bırakıldığı ya da ilk derece mahkemesince hüküm verildiği
tarihtir (Murat Narman, § 66).
72. Bir ceza soruşturması veya kovuşturması kapsamında
sürdürülen tutukluluğun makul süreyi aşıp aşmadığı öncelikle tutukluluğa
ilişkin kararların gerekçeleri üzerinden tespit edilebilir. Tutukluluğa ilişkin
kararların gerekçelerinde tutuklamanın ön şartı olan kişinin suçluluğu hakkında
kuvvetli belirti bulunduğunun, tutuklama nedenlerinin ve tutuklamanın neden
ölçülü olduğunun ortaya konulması gerekmektedir (Halas Aslan, §§ 74, 75).
73. Başlangıçtaki bir tutuklama için kuvvetli suç şüphesinin
bulunduğunun tüm delilleriyle birlikte ortaya konulması her zaman mümkün olmasa
da belirli bir süre geçtikten sonraki tutukluluğun devamına ilişkin kararlarda,
kuvvetli suç şüphesinin bulunduğunun somut olgularla birlikte açıklanması
gerekir (Halas Aslan, § 76).
Ayrıca belirli bir süreyi aşan tutukluluğa ilişkin devam kararlarında tutuklama
nedenlerinin soyut olarak belirtilmesi yeterli değildir (Hanefi Avcı, B. No: 2013/2814, 18/6/2014,
§ 70).
74. Son olarak tutukluluğun devamına ilişkin kararlarda
tutuklamanın ölçülü olduğuna ilişkin olguların, özellikle tutuklamaya göre
temel hak ve özgürlüklere daha hafif etkide bulunan adli kontrol tedbirlerinin
neden yetersiz kaldığının ortaya konulması gerekir(Halas Aslan, § 78).
75. Tutukluluğun uzun sürdüğü veya makul süreyi aştığı
şikâyetiyle yapılan bireysel başvurularda, tutukluluğa ilişkin gerekçelerin
ilgili ve yeterli olmadığı veya tutuklu olarak sürdürülen soruşturma/kovuşturma
süreçlerinin kamu organlarının özen yükümlülüğü ile bağdaşmayan tutumları
nedeniyle tamamlanmadığı kanaatine varılırsa tutukluğun makul süreyi aştığı
sonucuna ulaşılacaktır (Halas Aslan,
§§ 82, 83).
ii. İlkelerin Olaya Uygulanması
76. Başvurucu 15/11/2011 tarihinde gözaltına alınmış ve örgüte
üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işlemek suçundan 18/11/2011 tarihinde
tutuklanmıştır. Savcılıkça yürütülen soruşturma sonucunda hazırlanan 28/2/2012
tarihli iddianameyle başvurucunun silahlı terör örgütünün yöneticisi olma,
terör örgütünün amaçları doğrultusunda patlayıcı madde atma, genel güvenliği
kasten tehlikeye sokma, terör örgütünün propagandasını yapma, 2911 sayılı
Kanun'a muhalefet ve kamu görevlisine direnme suçlarıyla cezalandırılması talep
edilmiştir. Başvurucu tutuklu olarak sürdürülen yargılama sırasında 21/5/2015
tarihli duruşmada tahliye edilmiştir. Tahliye sonrası tutuksuz olarak devam
eden yargılama sonucunda 7/6/2016 tarihinde verilen hükümle silahlı suç
örgütüne üye olma ve izinsiz tehlikeli madde bulundurma suçlarından
mahkûmiyetine karar verilmiştir. Böylece başvurucunun bir suç isnadına bağlı
olarak tutulması tahliye tarihinde sona ermiştir. Anılan mahkûmiyet hükmü
Yargıtay tarafından onanarak kesinleşmiştir. Buna göre başvurucu
15/11/2011-21/5/2015 tarihleri arasında 3 yıl 6 ay 6 gün süreyle bir suç isnadına
bağlı olarak hürriyetinden yoksun bırakılmıştır.
77. Başvurucunun isnat edilen suçlar yönünden kuvvetli suç
şüphesi altında bulunduğu, ilk tutuklama kararı da dâhil olmak üzere
tutukluluğa ilişkin tüm karalarda vurgulanmıştır. Başvurucu hakkında verilen
13/9/2012 tarihli tutukluluğun devamı kararında suç şüphesine ilişkin sanık beyanları, tanık anlatımları, görüntü CD'si,
çözüm tutanağı, fotoğraflar, olay tutanakları, kriminal
raporlar ve tüm dosya kapsamı gibi somut delillere atıfta
bulunulmuştur. Anılan delillerin içeriği dikkate alındığında tutukluluğun ön
şartı olan kuvvetli suç şüphesi yönünden mahkeme kararlarının açıklayıcı ve
yeterli olduğu görülmektedir.
78. Bu belirlemeler karşısında başvuru konusu yargılama
kapsamında 15/11/2011 tarihinde gözaltına alınarak 18/11/2011 tarihinde
tutuklanan, 21/5/2015 tarihli duruşmada tahliye edilen ve 7/6/2016 tarihinde
mahkûmiyet hükmü verilen başvurucunun 19/4/2017 tarihli Yargıtay ilamıyla
silahlı suç örgütüne üye olma ve izinsiz tehlikeli madde bulundurma suçları yönündenmahkûmiyet kararlarının onanmış olduğu
anlaşılmaktadır.
79. Derece mahkemelerinin gerekçelerinde yer alan tutuklama ve
tutukluluğun devamı nedenlerine ilişkin açıklamalar incelendiğinde, öncelikle
suçun 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan ve
kanun gereği "tutuklama nedeni
varsayılabilen" suçlar arasında olmasına değinildiği, ayrıca
suçun niteliğine, suça ilişkin kanunda öngörülen cezanın süresine ve tutuklama
tedbirinin ölçülü olmasına dayanıldığı görülmektedir. Kişinin mahkûmiyeti
hâlinde alacağı hapis cezanın ağırlığı, kaçma şüphesinin varlığına işaret eden
durumlardan biridir. Başvurucunun suç işleme eğilimi ve suçların niteliği de
dikkate alındığında mahkemelerce verilen tutukluluğun devamı kararlarındaki
gerekçelerin tutukluluğun devamının hukuka uygunluğunu ve tutulmanın
meşruluğunu haklı gösterecek özen ve içerikte olduğu, dolayısıyla tutukluluk
hâlinin devamına ilişkin bu gerekçelerin tutukluluk süresi dikkate alındığında
ilgili ve yeterli olduğu sonucuna varılmıştır.
80. Öte yandan başvurucunun yargılandığı dava, 2011 yılı içinde
ve öncesinde gerçekleşen olaylar nedeniyle işlenen nitelikli ve çeşitli
suçlardan üç sanık hakkında devam etmiştir. Dava, temelde silahlı terör örgütü üyeliği
ve bu kapsamda gerçekleştirilen toplumsal eylemler nedeniyle işlenen suçlara
ilişkin olup yargılama sonucunda başvurucunun da aralarında olduğu bir kısım
sanıkların silahlı suç örgütüne üye olma ve
izinsiz tehlikeli madde bulundurma suçlarını ve diğer suçları
işlediği sonucuna varılmıştır. Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesinin (TMK mülga
10. madde ile görevli) ve Diyarbakır 3. Ağır Ceza Mahkemesinin ilgili dosyaları
üzerinden yürütülen yargılamada tahliye kararına kadar on sekiz kez celse
açmıştır. Mahkeme sanık savunmalarını almış, müştekileri ve ulaşılabilen
tanıkları dinlemiş, sair delillerin toplanması işlemlerini tamamlamıştır. Bu
itibarla genel olarak davanın yürütülmesinde derece mahkemelerince bir
özensizlik gösterildiği tespit edilmemiştir.
81. İsnat edilen silahlı suç örgütüne üye olma ve izinsiz
tehlikeli madde bulundurma suçları gibi ağır nitelikteki suçlara ilişkin
kuvvetli suç şüphesi altında bulunduğu kabul edilen başvurucunun tutukluluk
hâlinin devamına ilişkin olarak derece mahkemelerince açıklanan gerekçeler,
davanın karmaşık niteliği ve delillere ulaşılmasındaki güçlükler dikkate
alındığında 3 yıl 6 ay 6 günlük tutukluluk süresi yönünden ilgili ve
yeterlidir. İlgili ve yeterli gerekçelere dayanılarak başvurucunun
özgürlüğünden mahrum bırakıldığı dikkate alındığında tutukluluk süresinin makul
olduğu görülmektedir.
82. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 19. maddesinin yedinci
fıkrasının ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.
C. Tutukluluk İncelemelerinde Alınan Savcılık
Görüşünün Bildirilmediğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
83. Başvurucu; 5271 sayılı Kanun'un 108/1. -3.
maddeleri kapsamında yapılan tutukluluk incelemeleri sırasında alınan Savcılık
görüşünün kendisine bildirilmediğini, dolayısıyla bu görüşleri değerlendirme
imkânından yoksun bırakıldığını, böylelikle tutukluluk incelemeleri sırasında
savunma hakkının kısıtlandığını belirterek adil yargılanma hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
84. Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası şöyledir:
"Her ne sebeple olursa olsun, hürriyeti
kısıtlanan kişi, kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu
kısıtlamanın kanuna aykırılığı halinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak
amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkına sahiptir. "
85. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
§ 16). Başvurucunun bu bölümdeki iddialarının Anayasa'nın 19. maddesinin
sekizinci fıkrası kapsamında incelenmesi gerekir.
86. Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası uyarınca
hürriyeti kısıtlanan bir kimsenin kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini
ve bu kısıtlamanın kanuna aykırılığı hâlinde hemen serbest bırakılmasını
sağlamak amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkı bulunmaktadır.
Burada belirtilen bir yargı merciine başvurma hakkı, suç isnadıyla
hürriyetinden yoksun bırakılan kimseler bakımından tahliye talebinin yanı sıra
tutuklama, tutukluluğun devamı ve tahliye talebinin reddi kararlarına karşı
yapılan itirazların incelenmesi sırasında da uygulanması gereken bir güvencedir
(Mehmet Haberal, B. No: 2012/849, 4/12/2013, §§ 122, 123).
87. Bununla birlikte 5271 sayılı Kanun'un 108. maddesine göre
şüpheli veya sanığın istemi olmaksızın tutukluluğun resen incelenmesi durumunda
hürriyeti kısıtlanan kişiye tanınan yargı merciine başvurma hakkı kapsamında
bir değerlendirme yapılmadığından bu incelemeler Anayasa'nın 19. maddesinin
sekizinci fıkrası kapsamına dâhil değildir (Firas Aslan ve Hebat Aslan, B. No: 2012/1158, 21/11/2013, § 32; Faik Özgür Erol ve diğerleri, B. No:
2013/6160, 2/12/2015 § 24).
88. Başvurucunun Anayasa Mahkemesine sunduğu belgelerden
şikâyetinin resen yapılan tutukluluk incelemelerine yönelik olduğu sonucuna
varılmıştır. 5271 sayılı Kanun'un 108. maddesi uyarınca mahkemeler tarafından
resen yapılan tutukluluk incelemeleri, Anayasa'nın 19. maddesinin kapsamına
dâhil değildir.
89. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutukluluk incelemeleri
sırasında alınan savcılık görüşünden haberdar edilmediği iddiasının konu bakımından yetkisizlik nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
D. Tutukluluk İncelemelerinin Duruşmasız Olarak
Yapıldığına İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
90. Başvurucu, hakkında yapılan tutukluluk incelemeleri
sırasında duruşma açılmadığını ve mahkeme önüne getirilmeksizin tutukluluğunun
dosya üzerinden yapılan incelemeler sonucunda verilen kararlarla devam
ettirildiğini, böylelikle savunma hakkının kısıtlandığını belirterek adil
yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
91. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
§ 16). Başvurucunun bu başlık altındaki iddiaları Anayasa'nın 19. maddesinin
sekizinci fıkrası kapsamında değerlendirilmiştir.
92. Başvurucunun tutuklulukla ilgili incelemelerin yapıldığı
mahkeme kararlarına ilişkin şikâyetinin resen yapılan tutukluluk incelemelerine
yönelik olduğu sonucuna varılmıştır (bkz. § 88).
93. 5271 sayılı Kanun'un 108. maddesi uyarınca mahkemeler
tarafından resen yapılan tutukluluk incelemeleri, Anayasa'nın 19. maddesinin
kapsamına dâhil değildir.
94. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutukluluk
incelemelerinin duruşmasız olarak yapıldığına ilişkin iddiasının konu bakımından yetkisizlik nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Tutuklamanın hukuki olmaması nedeniyle kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
2. Tutukluluğun makul süreyi aşması nedeniyle kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
3. Tutukluluk incelemelerinin duruşmasız olarak yapılması
nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın konu bakımından yetkisizlik nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Tutukluluk incelemeleri sırasında alınan savcılık görüşünün
bildirilmemesi nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın konu bakımından yetkisizlik
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Tutukluluğun makul süreyi aştığı iddiasına ilişkin olarak
Anayasa'nın 19. maddesinin yedinci fıkrasının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
22/1/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.