TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
AZMİ OKYAY VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2015/9747)
|
|
Karar Tarihi: 22/1/2019
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Yusuf Şevki
HAKYEMEZ
|
Raportör
|
:
|
Mehmet Sadık
YAMLI
|
Başvurucular
|
:
|
1. Azmi
OKYAY
|
|
|
2. Emel
OKYAY
|
|
|
3. Ece
SAYGIN
|
Vekilleri
|
:
|
Av. Meral Tükezban KÜÇÜK
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, terör olayı nedeniyle uğranılan manevi zararın
tazmin edilmesi istemiyle açılan tam yargı davasının esasının incelenmeksizin
reddedilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği iddiasına
ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 8/6/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş sunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
8. Aydın'ın Kuşadası ilçesinde 16/7/2005 tarihinde terör
amacıyla bir bombanın patlatılması sonucu birinci ve ikinci başvurucuların
çocukları, üçüncü başvurucunun kardeşi olan E.O. vefat etmiştir.
9. Başvurucular, özel yetkili İzmir 8. Ağır Ceza Mahkemesinin
29/12/2009 tarihli kararıyla bir terör eylemi olduğu tespit edilen olay nedeniyle
6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 13. maddesine
istinaden Aydın Valiliğinden manevi tazminat talebinde bulunmuş; talebin
reddedilmesi üzerine Aydın 1. İdare Mahkemesinde taraflarına toplam 200.000TL
manevi tazminat ödenmesi istemiyle dava açmışlardır.
10. İdare Mahkemesi 23/3/2007 tarihli kararıyla davanın kısmen
kabulüne ve 70.000 TL manevi tazminatın davacılara ödenmesine karar vermiştir.
Karar, Danıştay Onuncu Dairesinin (Daire) 16/2/2011 tarihli kararıyla bozulmuştur.
Bozma gerekçesinde özetle 17/7/2004 tarihli ve 5233 sayılı Terör ve Terörle
Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun'un yargısal ve
bilimsel içtihatlarla kabul edilen sosyal risk ilkesinin yasalaşmış hâli
olduğu, buna göre öncelikle söz konusu olayın meydana gelmesinde idarenin
kusurunun var olup olmadığını tespit edilmesi gerektiği, idarenin kusurunun
saptanması hâlinde uyuşmazlığın 2577 sayılı Kanun'un 13. maddesine göre
çözümlenmesi gerektiği, kusurun bulunmadığının tespiti hâlinde ise uyuşmazlığın
5233 sayılı Kanun kapsamında sosyal risk ilkesine göre çözülmesi gerektiği
belirtilmiştir.
11. İdare Mahkemesi, bozmaya uyarak 24/1/2012 tarihli kararıyla
idarenin hizmet kusurunun bulunmadığı tespit edilen olayın 5233 sayılı Kanun kapsamında
değerlendirilebileceği, 5233 sayılı Kanun'da ise terör olayları nedeniyle
kişilerin uğradıkları maddi zararların karşılanmasına olanak bulunmadığı
gerekçesiyle davanın reddine karar vermiştir.
12. Karar Dairenin 17/4/2013 tarihli kararıyla onanmıştır. Onama
kararında şu gerekçeye yer verilmiştir:
"27.7.2004 tarihinde
yürürlüğe giren 5233 sayılı Yasa, yargısal ve bilimsel içtihatlarla kabul
edilen 'sosyal risk' ilkesinin yasalaşmış halidir. Anılan Yasanın uygulama
alanı yalnızca terör nedeniyle "sosyal risk ilkesi" uyarınca tazmini
mümkün olan uyuşmazlıklarla sınırlı bulunmaktadır. Bu Yasanın yürürlüğe girdiği
tarihten sonra yargısal içtihat yoluyla sosyal risk ilkesinin uygulanması
mümkün değildir.
Olayda idarenin hizmet kusuru veya kusursuz
sorumluluğu olmadığı sonucuna varılmakla birlikte, idarenin 5233 sayılı Yasadan
doğan sorumluluğunu ortadan kaldırmayacaktır. Davacıların başvurusu halinde5233
sayılı Yasa çerçevesinde, sosyal risk ilkesine göre idarece ödeme
yapılabileceği; ödenmesine karar verilip, henüz tahsil edilmeyen tutarların
davacılar tarafından istenebileceği tabiidir. Bu nedenle İdare Mahkemesince
uyuşmazlığın 5233 sayılı Yasa kapsamında değerlendirilerek, 5233 sayılı Yasa
hükümlerine göre, terör olayları nedeniyle kişilerin uğradığı manevi zararların
karşılanmasına olanak bulunmadığından davanın reddi yolunda verilenkararda
hukuka aykırılık bulunmamaktadır."
13. Başvurucuların karar düzeltme istemi, Dairenin 12/3/2015
tarihli kararıyla reddedilmiş ve nihai karar 7/5/2015 tarihinde tebliğ
edilmiştir.
14. Başvurucular 8/6/2015 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
15. 5233 sayılı Kanun'un 1., 2., 4., 6., 7., 8., geçici 1.,
geçici 4. maddeleri (bkz. Celal Demir,
B. No: 2013/3309, 6/2/2014, §§ 15-21, 23).
16. 2577 sayılı Kanun’un 2. maddesinin (1) numaralı fıkrasının
ilgili kısmı şöyledir:
“1. İdari
dava türleri şunlardır:
...
b) İdari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel
hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam
yargı davaları,
...”
17. 2577 sayılı Kanunu’nun 13. maddesinin (1) numaralı fıkrası
şöyledir:
“İdari
eylemlerden hakları ihlal edilmiş olanların idari dava açmadan önce, bu
eylemleri yazılı bildirim üzerine veya başka süretle
öğrendikleri tarihten itibaren bir yıl ve her halde eylem tarihinden itibaren
beş yıl içinde ilgili idareye başvurarak haklarının yerine getirilmesini
istemeleri gereklidir. Bu isteklerin kısmen veya tamamen reddi halinde, bu
konudaki işlemin tebliğini izleyen günden itibaren veya istek hakkında altmış
gün içinde cevap verilmediği takdirde bu sürenin bittiği tarihten itibaren,
dava süresi içinde dava açılabilir.”
18. Anayasa Mahkemesinin 25/6/2009 tarihli ve E.2006/79,
K.2009/97 sayılı kararı şöyledir:
"5233 sayılı Yasa,
terör eylemleri veya terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler
nedeniyle zarar gören kişilerin maddi zararlarının özellikle yargı yoluna
gitmelerine gerek kalmadan, idarece en kısa süre içinde ve sulh yoluyla
karşılanması amacıyla hazırlanmış bir yasadır. Yasa bu yönüyle zarara uğrayan
vatandaş ile devlet arasındaki uyuşmazlıkta yargı yoluna gidilmeden alternatif
bir çözüm yöntemi getirmiştir. Yasakoyucu bu amaca
uygun olarak yargılama hukuku kurallarından farklı hükümler öngörerek buna ilişkin
esasları Yasa'da ayrıntılı olarak kurala bağlamıştır.
İdare, yürüttüğü hizmetin doğrudan sonucu
olan, nedensellik bağı kurulabilen zararları kusur sorumluluğu ilkesi uyarınca
tazminle yükümlüdür. Ancak bazen idare, kusur koşulu ve nedensellik bağı
aranmadan da meydana gelen bazı zararlardan sorumlu olabilmektedir. Bunlar,
idarenin kendi faaliyet alanıyla ilgili önlemekle yükümlü olduğu halde
önleyemediği zararlardır. 5233 sayılı Yasa'da yer alan sorumluluğun dayanağını
da kusursuz sorumluluğun bir türü olan ve bilimsel ve yargısal içtihatlarla
geliştirilen 'sosyal risk ilkesi' oluşturmaktadır.
Terör ve terörle mücadeleden doğan ancak idari
bir eylem veya işlemle nedensellik bağı bulunmayan maddi zararların
karşılanmasına ilişkin 5233 sayılı Yasa'daki düzenlemeler, yasakoyucunun
sosyal hukuk devletinin gereği olarak sorumluluk hukukunun genel ilkelerine
yasayla getirdiği bir istisnadır. İdarenin kusurunun bulunmadığı ancak 'sosyal
risk ilkesi' gereği sulh yoluyla karşılanması gereken zararların nelerden
ibaret olduğunun tespiti, yasakoyucunun takdir
yetkisi içindedir. İtiraz konusu kurallarda yer alan maddi zararların öncelikle
sulh yoluyla karşılanmasına ilişkin hükümlerin bulunmasını bu kapsamda
değerlendirmek gerekir.
5233 sayılı Yasa, idarenin eylem ve işleminin sonucu olmayan ve herhangibir idari işlem veya eylemle doğrudan nedensellik
bağı da bulunmayan, ancak terör ve terörle mücadele sırasında meydana gelen
zararların da tazmini yolunu açan, bu anlamda idarenin kusursuz sorumluluk
alanını genişleten bir yasadır. Bu Yasa idarenin kusursuz sorumluluk alanını
genişletmekle birlikte, aynı zamanda terör ve terörle mücadele sırasında
meydana gelen zararlardan sadece 'maddi' olan kısmının sulh yoluyla tazminine
ilişkin esas ve usulleri belirlemektedir. Yasa'da bu zararlardan 'manevi' olan
kısmın idareden talep edilemeyeceğine ilişkin bir hükme yer verilmediği gibi,
12. maddede 'sulh yoluyla çözülemeyen uyuşmazlıklarda ilgililerin yargı yoluna
başvurma hakları saklıdır' denilerek Anayasa'nın 125. maddesinin birinci
fıkrasına paralel bir düzenlemeye yer verilmiştir. Bu nedenle itiraz konusu
ibare, idarenin sorumluluk alanını daraltan veya idari işlem veya eylemlere
karşı yargı yolunu kapatan bir hüküm içermemektedir."
19. Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun 26/3/2014 tarihli ve
E.2013/1489, K.2014/1219 sayılı ilamının ilgili kısmı şöyledir:
“5233 sayılı Yasa, idarenin terör olaylarına
dayalı kusursuz sorumluluk alanını genişleten, oluşan zararların yargı yoluna
başvurmadan sulh yoluyla ödenmesine öngören, bu yönüyle uyuşmazlığın sadece
maddi zararlara ilişkin kısmının yargı dışı alternatif bir yöntemle
giderilmesini sağlayan, ancak manevi zararların karşılanmasını da engellemeyen
nitelikte bir yasadır.
Nitekim Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin
18888/02 nolu başvuruya konu 12/01/2006 günlü Aydın İçyer -
Türkiye kararının 81. paragrafında, 5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden
Kaynaklanan Zararların Karşılanması Hakkında Kanunla ilgili olarak 'Tazminat
Kanun’unda yalnız maddi zararlar için tazminat talep etme olanağının bulunduğu
doğru olsa da Kanun’un 12. maddesinin idari mahkemelerde manevi zarar için
tazminat talep etme olanağı verdiği görülmektedir.' ifadesine yer verilmiştir.
Bu durumda, terör olayları nedeniyle meydana
gelen ve sosyal risk ilkesi kapsamında bulunup 5233 sayılı Yasa uyarınca
karşılanmayan ilgililerin ileri sürdükleri manevi zarara bağlı tazminat
taleplerine ilişkin uyuşmazlıklarda, idare hukukunun tazminata ilişkin ilke ve
kuralları çerçevesinde 2577 sayılı Yasanın öngördüğü usullere tabi olarak
manevi tazminat ödenip ödenmeyeceğine ilişkin yargısal incelemesinin yapılması
gerekmektedir.”
V. İNCELEME VE GEREKÇE
20. Mahkemenin 22/1/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların
İddiaları
21. Başvurucular, tazminat hukukunun genel ilkelerine göre
açtıkları davanın 5233 sayılı Kanun kapsamında değerlendirilerek manevi
tazminat talebinin reddedilmesinin Anayasa Mahkemesi içtihatlarına aykırı
olduğunu ileri sürmüş ve bu durumun Anayasa'nın 2. maddesinde güvence altına
alınan hukuk devleti ilkesi ile 125. maddesinde belirtilen idarenin her türlü
eylem ve işlemlerine karşı yargı yolunun açık olduğu ilkesini ihlal ettiğini
iddia ederek ihlalin tespiti ile manevi tazminata hükmedilmesi talebinde
bulunmuşlardır.
B. Değerlendirme
22. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Manevi tazminat isteminin reddedilmesi ile
ortaya çıkan temel sorun başvurucuların mahkemeye etkili erişiminin
engellenmesi olduğundan başvurucuların manevi tazminat istemi hakkındaki
iddiasının adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkı yönünden
incelenmesi uygun görülmüştür (benzer yöndeki değerlendirme için bkz. Mehmet Emin Timurtaş, B. No: 2014/2008,
22/11/2017, § 46).
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
23. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan
mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
24. 5233 sayılı Kanun Anayasa Mahkemesi ve Danıştay İdari Dava
Daireleri Kurulunun verdiği kararlarda da belirtildiği üzere maddi zararların
özel bir giderim usulü olmakla birlikte manevi zararların genel hükümlere göre
karşılanmasına da engel olmayan bir yasadır. 2577 sayılı Kanun'un 12. ve 13.
maddelerinde idarenin işlem veya eyleminden kaynaklı olarak hakları ihlal
edilenlere tazminat talebinde bulunabilme imkânı tanınmaktadır. Bu yol 5233
sayılı Kanun dışında idari yargıda genel hükümlere başvurularak uğranılan
zararın tazminine imkân sağlamaktadır (Abbas
Emre, B. No: 2014/5005, 6/1/2016, § 81)
25. Diğer taraftan, Anayasa Mahkemesinin (Emir Ağgül ve diğerleri,
B. No: 2014/16320, 21/11/2017) kararında belirtildiği üzere bir tazminat veya
tam yargı davasına konu olan alacağa ilişkin mevzuat hükümleri kapsamında
yürütülen yargılamada, kişilerin taleplerini başlattıkları usulde hataya
düşülerek incelemenin yapılacağı mevzuat kaynaklarının daraltılmasının
belirtilen anlamda dava açılması ile ilgili bir kısıtlama olarak
değerlendirilmesi ve bu müdahalenin mahkemeye erişim hakkı kapsamında
incelenmesi gerekmektedir.
26. Nitekim, 5233 sayılı Kanun kapsamında manevi tazminat
ödenmesine ilişkin benzer iddialar daha önce bireysel başvuruya konu olmuş ve
Anayasa Mahkemesi, terör ve terörle mücadele kapsamında gerçekleşen zararlara
ilişkin manevi tazminat taleplerinin karşılanması için 5233 sayılı Kanun’da
hüküm bulunmamakla birlikte idare hukukunun genel hükümleri kapsamında
başvurucuların anılan talep hakkına sahip olduklarını belirtmiştir. Anayasa
Mahkemesi, 5233 sayılı Kanun'un maddi zararların özel bir giderim usulü olmakla
birlikte manevi zararların karşılanmasına da engel olmayan bir kanun olduğunu,
2577 sayılı Kanun’un 12. ve 13.maddelerinde, idarenin işlem veya eyleminden
kaynaklı olarak hakları ihlal edilenlere tazminat talebinde bulunabilme imkânı
tanındığını belirterek idareye yaptıkları başvuru ve açtıkları davayı tazminat
hukukunun genel hükümlerine göre inceletme imkânından mahrum kalan
başvurucuların mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir (Özden Sayar ve Deren Dilara Sayar, B. No:
2013/4022, 13/4/2016, §§ 51-76).
27. Somut olayda, manevi tazminat istemiyle açılan dava özetle
5233 sayılı Kanun'un yargısal ve bilimsel içtihatlarla kabul edilen sosyal risk
ilkesinin kanunlaşmış hâli olduğu ve terör nedeniyle sosyal risk ilkesi
uyarınca tazmini mümkün olan uyuşmazlıklarla sınırlı uygulanacağı, Kanun'un
yürürlüğe girdiği tarihten sonra yargısal içtihat yoluyla sosyal risk ilkesinin
uygulanmasının artık mümkün olmadığı, anılan Kanun çerçevesinde sosyal risk
ilkesine göre idarece ödeme yapılabileceği ancak 5233 sayılı Kanun hükümlerine
göre terör olayları nedeniyle kişilerin uğradığı manevi zararların
karşılanmasına olanak bulunmadığı gerekçesiyle reddedilmiştir.
28. Oysa, tazminat hukukunun genel prensiplerine göre açılan
manevi tazminat istemli davada 5233 sayılı Kanun’un 12. maddesinin son
fıkrasındaki ve 2577 sayılı Kanun’un 2. ve 13. maddelerindeki (bkz. §§ 16, 17)
açık düzenlemeler ile Danıştay (bkz. § 19) ve Anayasa Mahkemesi (bkz. §
18)içtihatları dikkate alındığında başvurucuların manevi tazminat talebi
hakkında idare hukukunun genel hükümleri kapsamında inceleme yapılarak bir
karar verilmesi yoluyla başvurucuların mahkemeye erişimine olanak
sağlanmalıdır.
29. Açtıkları manevi tazminat davasını tazminat hukukunun genel
hükümlerine göre inceletme imkânından mahrum kalan başvurucuların mahkemeye
erişim hakkına müdahalede bulunulduğu açıktır.Yukarıdaki
belirtilen ilkeler ışığında yapılan incelemede başvurucuları manevi tazminat
davasını tazminat hukukunun genel hükümlerine göre inceletme imkânından mahrum
bırakan müdahale yönünden yukarıda değinilen içtihatlardan (Örneğin diğerleri
arasından Emir Ağgül
ve diğerleri, Mehmet Emin
Timurtaş başvuruları) ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmadığı ve
ölçüsüz müdahalenin başvurucuların mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiği sonucuna
varılmaktadır.
30. Açıklanan gerekçelerle başvurucuların Anayasa’nın 36.
maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma haklarının ihlal edildiğine
karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
31. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
“(1)
Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da
edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2)
Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve
sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili
mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan
hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava
açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme,
Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
32. Başvurucular, ihlalin tespit edilmesi talebinde bulunmuştur.
33. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği sonucuna
varılmıştır. Dolayısıyla somut başvuruda ihlalin mahkeme kararından
kaynaklandığı anlaşılmaktadır.
34. Bu durumda adil yargılanma hakkının ihlalinin sonuçlarının
ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar
bulunmaktadır. Buna göre yapılacak yeniden yargılama ise 6216 sayılı Kanun'un
50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda derece mahkemelerince yapılması gereken
iş, öncelikle ihlale yol açan mahkeme kararının ortadan kaldırılmasından ve
nihayet ihlal sonucuna uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple
kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere Aydın 1. İdare Mahkemesine
(E.2011/2013, K.2012/76) gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
35. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 226,90 TL harç ve 2.475
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.701,90 TL yargılama giderinin
başvuruculara müştereken ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın
KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim karar hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin mahkemeye erişim hakkının ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Aydın
1. İdare Mahkemesine (E.2011/2013, K.2012/76) GÖNDERİLMESİNE,
D. 226,90 TL harç ve 2.475 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.701,90 TL yargılama giderinin BAŞVURUCULARA MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Hazine ve
Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına,
ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine
kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin bilgi için Danıştay Onuncu Dairesine
GÖNDERİLMESİNE,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
22/1/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.