TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
İSA ELAL BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2015/7508)
Karar Tarihi: 26/12/2018
Başkan
:
Engin YILDIRIM
Üyeler
Celal Mümtaz AKINCI
Muammer TOPAL
M. Emin KUZ
Rıdvan GÜLEÇ
Raportör
Murat BAŞPINAR
Başvurucu
İsa ELAL
Vekili
Av. Eda YAKMAZ
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, tutukluluk süresinin makul süreyi aşması ve hukuka aykırı olarak tutulmaya devam edilmesine rağmen tazminat isteminin kabul edilmemesi nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının; yargılamanın makul sürede bitirilmemesi nedeniyle de adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 30/4/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
6. Başvurucu, suç örgütü üyeliği suçlamasıyla hakkında yürütülen bir soruşturma kapsamında 5/1/1983 tarihinde gözaltına alınmış ve 2/2/1983 tarihinde tutuklanmıştır.
7. Soruşturma sonucu İstanbul Sıkıyönetim 2 No'lu Askeri Mahkemesinde başvurucu hakkında kamu davası açılmıştır.
8. Dava, (mülga) İstanbul Sıkıyönetim 2 No'lu Askeri Mahkemesinin E.1991/2 sayılı dosyası üzerinden başvurucu yönünden tutuklu olarak sürdürülmüştür.
9. Başvurucu, yargılandığı davada 6/1/1989 tarihinde tahliye edilmiştir.
10. Devam eden yargılama sonucunda (mülga) İstanbul Sıkıyönetim 2 No'lu Askeri Mahkemesinin 6/4/1993 tarihli kararı ile Anayasal nizamı silah yoluyla yıkma suçundan (765 sayılı mülga TCK'nın 146/3. maddesi) başvurucunun 15 yıl ağır hapis cezasıyla mahkûmiyetine karar verilmiştir.
11. Anılan karara karşı yapılan temyiz incelemesi Yargıtay 11. Ceza Dairesinin 27/9/2000 tarihli ilamıyla sonuçlanmıştır. Ancak Yargıtay ilamında başvurucu hakkında verilen kararla ilgili bir hüküm kurulmamıştır.
12. Başvurucu, hakkında verilen kararla ilgili olarak Yargıtayca hüküm verilmediğinin anlaşılması üzerine Üsküdar 1. Ağır Ceza Mahkemesine başvurmuş ve bu Mahkemece yapılan talep üzerine dosya Yargıtay 11. Ceza Dairesine gönderilmiştir. Yargıtay 11. Ceza Dairesinin 4/12/2012 tarihli kararıyla başvurucu hakkında daha önce zuhulen hüküm kurulmadığı belirtilerek açılan kamu davasının zamanaşımı nedeniyle düşürülmesine karar verilmiştir.
13. Başvurucu 29/1/2013 tarihli dava dilekçesi ile makul sürede yargılanmadığını ve hakkında hüküm kurulmadığını, hakkında açılan davanın düşürülmesine karar verildiğini belirterek haksız gözaltı ve tutukluluk nedeniyle 150.000 TL maddi ve 100.000 TL manevi tazminata hükmedilmesi talebiyle Yalova Ağır Ceza Mahkemesinde Hazine aleyhine dava açmıştır. Başvurucu, tazminat talebini 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun (CMK) 141. maddesine dayandırmıştır.
14. Yalova Ağır Ceza Mahkemesinin 7/3/2013 tarihli kararı ile başvurucunun haksız tutuklamaya yönelik tazminat taleplerinin reddine karar verilmiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"... Gerek 466 sayılı yasanın 1. maddesi ve gerekse 5271 sayılı CMK'nun 141/1-e maddesinde "kanuna uygun olarak yakalandıktan veya tutuklandıktan sonra haklarında kovuşturmaya yer olmadığına veya beraatlerine karar verilen" kişilerden söz edildiği, bu bağlamda davacının açmış olduğu tazminat talebine dayanak mahkeme kararının Yargıtay ilamıyla zaman aşımından düşürülmüş olduğu anlaşıldığından açıkça bu kapsam dışında kaldığı ve bu sebeple davanın reddedilmesi gerektiği, öte yandan davacı vekilinin belirttiği CMK 141/1-d maddesindeki 'kanuna uygun olarak tutuklandığı halde makul sürede yargılama mercii huzuruna çıkarılmayan ve bu süre içinde hakkında hüküm verilmeyen' şeklindeki madde fıkrasındaki belirtilen kanuna uygun şekilde tutuklandıktan sonra makul süre içerisinde davacının mahkeme huzuruna çıkarılmaması gibi bir durumun söz konusu olmadığı, zira davacının 05/01/1983 tarihinde gözaltına alındığı, 27 gün gözaltında kaldıktan sonra 02/02/1983 tarihinde tutuklandığı, 06/01/1989 tarihinde tahliye edildiği ve hakkında İstanbul Sıkıyönetim 2 Nolu Askeri Mahkemesi'nin 06/04/1993 tarih, 1991/2 esas ve 1993/1 karar sayılı kararı ile 765 sayılı TCK'nun 146/3 maddesi uyarınca üzerine atılı suçtan 15 yıl ağır hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiş olduğu tüm dosya içeriğiyle ve dava dilekçesi ekindeki mahkeme ilamı içeriğinden anlaşılmakla, davacı vekilinin kanuna uygun şekilde tutuklandıktan sonra makul sürede mahkeme huzuruna çıkarılmama ve yine hakkında hüküm tesis edilmemesi gibi tezlerin geçerli olmadığı açıkça anlaşılmaktadır.
Davacının hakkında kurulan mahkumiyet hükmünün temyiz incelemesinde zuhulen inceleme dışı kalmış olması ve neticesinde davanın adli bir ihmal neticesinde zaman aşımına uğramış olması göz önünde tutulduğunda CMK 141/1-d madde kapsamındaki öngörülen ve yasa koyucunun amaçladığı hususların ancak kişinin tutuklamayı yapan mahkeme huzuruna makul sürede çıkarılmaması ve yine mahkemece hakkında makul bir yargılama süresi içerisinde hüküm verilmemesini kapsadığı kabul edilmek gerektiğinden davacı vekilinin taleplerinin hukuka uygun bir yanının bulunmadığı, ayrıca CMK da öngörülen ve amaçlanan kanunun metni ve ruhuyla bağdaşmadığı ve davacı vekilinin bu şekildeki yaklaşımın abartılı bir talep içerdiği anlaşılmakla, davacının davasının açıklanan sebeplerle tamamen reddine karar verilmiştir. ..."
15. Başvurucunun temyizi üzerine Yalova Ağır Ceza Mahkemesinin kararı, Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 15/4/2014 tarihli kararıyla kesinleşmiştir. Kararın ilgili kısmı şöyledir:
"... Yapılan incelemeye, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, 466. sayılı Kanunun 1. maddesindeki koşulların oluşmaması ..."
16. Yargıtay 12. Ceza Dairesinin kararı başvurucuya 6/4/2015 tarihinde tebliğ edilmiştir.
17. Başvurucu 30/4/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
18. 5271 sayılı Kanun'un "Tazminat istemi" kenar başlıklı 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"Suç soruşturması veya kovuşturması sırasında;
...
e) Kanuna uygun olarak yakalandıktan veya tutuklandıktan sonra haklarında kovuşturmaya yer olmadığına veya beraatlerine karar verilen,
Kişiler, maddî ve manevî her türlü zararlarını, Devletten isteyebilirler."
19. 7/5/1964 tarihli ve 466 sayılı mülga Kanun Dışı Yakalanan veya Tutuklanan Kimselere Tazminat Verilmesi Hakkında Kanun’un 1. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"6. Kanun dairesinde yakalandıktan veya tutuklandıktan sonra haklarında kovuşturma yapılmasına veya son soruşturmanın açılmasına yer olmadığına veyahut beraetlerine veya ceza verilmesine mahal olmadığına karar verilen;
kimselerin uğrayacakları her türlü zararlar, bu kanun hükümleri dairesinde Devletçe ödenir."
20. 466 sayılı mülga Kanun’un 2. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"1 inci maddede yazılı sebeplerle zarara uğrayanlar, kendilerine zarar veren işlemlerin yapılmasına esas olan iddialar sebebiyle haklarında açılan davalar sonunda verilen kararların kesinleştiği veya bu iddiaların mercilerince karara bağlandığı tarihten itibaren üç ay içinde, ikametgahlarının bulunduğu mahal ağır ceza mahkemesine bir dilekçeyle başvurarak uğradıkları her türlü zararın tazminini isteyebilirler."
21. 23/3/2005 tarihli ve 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un 6. maddesi şöyledir:
"(1) Ceza Muhakemesi Kanununun 141 ilâ 144 üncü maddeleri hükümleri, 1 Haziran 2005 tarihinden itibaren yapılan işlemler hakkında uygulanır.
(2) Bu tarihten önceki işlemler hakkında ise, 7.5.1964 tarihli ve 466 sayılı Kanun Dışı Yakalanan veya Tutuklanan Kimselere Tazminat Verilmesi Hakkında Kanun hükümlerinin uygulanmasına devam olunur."
B. Uluslararası Hukuk
1. Sözleşme Hükümleri
22. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) "Özgürlük ve güvenlik hakkı" kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"1. Herkesözgürlük ve güvenlik hakkına sahiptir. Aşağıda belirtilen haller dışında ve yasanın öngördüğü usule uygun olmadan hiç kimse özgürlüğünden yoksun bırakılamaz:
c) Kişinin bir suç işlediğinden şüphelenmek için inandırıcı sebeplerin bulunduğu veya suç işlemesine ya da suçu işledikten sonra kaçmasına engel olma zorunluluğu kanaatini doğuran makul gerekçelerin varlığı halinde, yetkili adli merci önüne çıkarılmak üzere yakalanması ve tutulması;
5. Bu madde hükümlerine aykırı bir yakalama veya tutma işleminin mağduru olan herkes tazminat hakkına sahiptir."
23. Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini istemek hakkına sahiptir..."
2. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin İçtihadı
24. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) göre Sözleşme'nin 5. maddesinin (5) numaralı fıkrasında öngörülen tazminat hakkı, ulusal bir makam veya Sözleşme kurumları tarafından bu maddenin diğer fıkralarından birinin ihlal edildiğinin sabit bulunduğu varsayımına dayanır (N.C./İtalya [BD], B. No: 24952/94, 18/12/2002, § 49). Sözleşme'nin 5.maddesinin (1), (2), (3) ve (4) numaralı fıkraları kapsamında bir özgürlükten yoksun bırakılma için tazminat almak üzere başvuru imkânının bulunması hâlinde anılan maddenin (5) numaralı fıkrasına uygunluk sağlanmış olacaktır (Wassink/Hollanda, B. No: 12535/86, 27/9/1990, § 38).
25. AİHM'e göre bir müdahalenin telafi edilmesine yönelik hukuk yollarının başarısızlığı sonradan Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yargı yetkisine dâhil edilmez (Blecic/Hırvatistan, B. No: 59532/00, 8/3/2006, §§ 77-79). AİHM, Korizno/Litvanya ((k.k.) B. No: 68163/01, 28/9/2006) kararında zaman bakımından yetkisinin başladığı tarihten önce başvurucunun gözaltına alınmasının sona erdiğini belirterek Sözleşme'nin 5. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ihlal edildiği şikâyetinin yanı sıra (5) numaralı fıkrasının ihlal edildiği iddiasını da incelememiştir.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
26. Mahkemenin 26/12/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Tutukluluğun Makul Süreyi Aştığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
27. Başvurucu; altı yıl kadar uzun bir süre tutukluluğunun devam ettirildiğini ve makul sayılamayacak kadar uzunca bir süre hürriyetinden yoksun bırakılmaya devam edildiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
28. 30/11/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un geçici 1. maddesinin (8) numaralı fıkrası şöyledir:
"Mahkeme, 23/9/2012 tarihinden sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılacak bireysel başvuruları inceler."
29. Anılan hüküm gereğince Anayasa Mahkemesi 23/9/2012 tarihinden sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılacak bireysel başvuruları inceler. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisi ancak bu tarihten sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılan bireysel başvurularla sınırlıdır. Kamu düzenine ilişkin bu düzenleme karşısında anılan tarihten önce kesinleşmiş nihai işlem ve kararları da içerecek şekilde yetki kapsamının genişletilmesi mümkün değildir (G.S., B. No: 2012/832, 12/2/2013, § 14).
30. Bir suç isnadına bağlı olarak tutuklulukta geçen sürenin başlangıcı, başvurucunun ilk kez yakalanıp gözaltına alındığı durumlarda bu tarih; doğrudan tutuklandığı durumlarda ise tutuklama tarihidir. Sürenin sonu ise kural olarak kişinin serbest bırakıldığı ya da ilk derece mahkemesince hakkında hüküm verildiği tarihtir (Murat Narman, B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 66).
31. Kişi serbest bırakılmadan yargılanmakta olduğu davada ilk derece mahkemesi kararıyla mahkûm olmuşsa mahkûmiyet tarihi itibarıyla tutukluluk hâli sona erer. Çünkü bu durumda kişinin hukuki durumu bir suç isnadına bağlı olarak tutuklu olma kapsamından çıkmaktadır. Bu açıdan mahkûmiyet kararının kesinleşmiş olması ayrıca gerekmez. AİHM ve Yargıtay, mahkûmiyet kararı sonrası tutulma hâlini tutukluluk olarak nitelendirmemektedir (Korcan Pulatsü, B. No: 2012/726, 2/7/2013, § 33).
32. Somut olayda başvurucu 2/2/1983 tarihinde tutuklanmıştır. Tutuklu olarak devam eden yargılamada mülga İstanbul Sıkıyönetim 2 No'lu Askeri Mahkemesinin 6/1/1989 tarihli kararı ile başvurucu tahliye edilmiştir.
33. Bu belirlemelere göre başvurucunun bir suç isnadına bağlı olarak özgürlüğünden yoksun bırakılması, ilk derece mahkemesinin tahliye kararını verdiği 6/1/1989 tarihinde sona ermiştir. Bu itibarla başvurucunun tutuklanması suretiyle hürriyetinden yoksun bırakılması Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisinin kapsamında değildir.
34. Açıklanan gerekçelerle tutukluluğa ilişkin sürecin Anayasa Mahkemesinin yetkisinin başladığı tarihten önce sona erdiği anlaşıldığından başvurunun bu kısmının zaman bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Hukuka Aykırı Olarak Hürriyetten Yoksun Bırakılmaya Rağmen Tazminat İsteminin Kabul Edilmemesine İlişkin İddia
35. Başvurucu; tutukluluk hâlinin yaşandığı davanın zamanaşımı nedeniyle düşmesine karar verilmesinde kendi kusurunun bulunmadığını, bu nedenle haksız ve uzun tutukluluk nedeniyle açtığı tazminat davasının reddedilmesinin de hukuka aykırı olduğunu belirterek Anayasa'nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrasının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
36. Anayasa'nın 19. maddesinin birinci fıkrası, üçüncü fıkrasının birinci cümlesi ile dokuzuncu fıkrası şöyledir:
"Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine sahiptir.
Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yokedilmesini veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla tutuklanabilir."
Bu esaslar dışında bir işleme tâbi tutulan kişilerin uğradıkları zarar, tazminat hukukunun genel prensiplerine göre, Devletçe ödenir."
37. Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisi 23/9/2012 tarihinden sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılan bireysel başvurularla sınırlıdır (bkz. § 29). Kamu düzenine ilişkin bu düzenleme karşısında anılan tarihten önce kesinleşmiş nihai işlem ve kararları da içerecek şekilde yetki kapsamının genişletilmesi mümkün değildir (G.S., § 14).
38. Somut olayda başvurucu 2/2/1983 tarihinde tutuklanmış ve 6/1/1989 tarihinde de tahliye edilmiştir. Bu itibarla başvurucunun tutuklama suretiyle hürriyetinden yoksun bırakılmasının Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası kapsamında hukuki olmadığına ilişkin iddiası, Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisi kapsamında değildir.
39. Başvurucu, ayrıca tazminat talebinin reddedilmesi nedeniyle Anayasa'nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrasının ihlal edildiğini ileri sürmektedir.
40. Anayasa'nın 19. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına sahip olduğu ilke olarak konduktan sonra ikinci ve üçüncü fıkralarında, şekil ve şartları kanunda gösterilmek şartıyla kişilerin özgürlüğünden mahrum bırakılabileceği durumlar sınırlı olarak sayılmıştır. Maddenin dördüncü, beşinci, altıncı, yedinci ve sekizinci fıkralarında kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına müdahalede bulunulan kişilere tanınan güvencelere ilişkin düzenlemelere yer verilmiştir (Safkan Aydoğdu, B. No: 2014/7498, 5/4/2017, § 43).
41. Anayasa'nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrasında ise bu esaslar dışında bir işleme tabi tutulan kişilerin uğradıkları zararların tazminat hukukunun genel prensiplerine göre devlet tarafından ödeneceği ifade edilmiştir. Anılan fıkrada yer alan "bu esaslar dışında bir işleme tâbi tutulan kişiler" tabiri ile maddenin diğer tüm fıkralarında belirtilen kurallara aykırı bir işleme tabi kılınmanın kişiye tazminat hakkı doğurduğu belirtilmiştir. Buna göre maddenin ikinci veya üçüncü fıkralarında belirtilen durumlara aykırı şekilde kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına müdahalede bulunulması ya da kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına müdahale edilen kimsenin maddenin dördüncü, beşinci, altıncı, yedinci ve sekizinci fıkralarındaki güvencelerden yararlandırılmaması hâlinde uğranılan zararlar devlet tarafından ödenecektir (Safkan Aydoğdu, § 44).
42. Anayasa Mahkemesinin Anayasa'nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrasında güvence altına alınan tazminat hakkının ihlal edilip edilmediğini belirleyebilmesi için öncelikle başvurucunun anılan maddenin diğer fıkralarında belirtilen esaslar dışında bir işleme tabi tutulup tutulmadığını incelemesi gerekmektedir. Yapılacak bu inceleme sonucunda başvurucunun Anayasa'nın 19. maddesinin ilk sekiz fıkrasında belirtilen esaslara aykırı bir işleme tabi tutulduğu ve bu kapsamda uğradığı zararın devlet tarafından tazminat hukukunun genel prensiplerine göre ödenmediği tespit edilirse Anayasa'nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrasında güvence altına alınan tazminat hakkının ihlali söz konusu olabilecektir (bkz. § 25; Safkan Aydoğdu, § 45).
43. Anayasa Mahkemesi, başvurucunun hürriyetinden yoksun bırakılmasının Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası kapsamında hukuka uygun olup olmadığını inceleyememektedir. Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisinin dışında olması nedeniyle hukukiliğini inceleyemediği bir hürriyetten yoksun bırakılma hâlini, dolayısıyla başvurucunun Anayasa'nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrasında güvence altına alınan tazminat hakkının ihlal edildiği iddiasını incelemesi de mümkün değildir. Anılan şikâyet bakımından da zaman bakımından yetkisizlik söz konusudur (Aziz Yıldırım (4), B. No: 2014/4476, 16/4/2015, § 34; Safkan Aydoğdu, § 46).
44. Zira bireysel başvuruya konu müdahaleyi telafi etmeyi amaçlayan hukuk yollarının Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisinin başladığı tarihten sonra olumsuz biçimde sonuçlanması, müdahaleyi her zaman Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisi içine sokmaz. Bu bağlamda 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde öngörülen tazminat yolunun Anayasa Mahkemesinin bireysel başvurularda zaman bakımından yetkisinin başladığı tarihten sonra tüketilmiş olmasının bir önemi bulunmamaktadır (bkz. § 25; Safkan Aydoğdu, § 47).
45. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının da zaman bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
46. Başvurucu, hakkında açılan davanın yaklaşık yirmi dokuz yıl boyunca devam ettiğini ve makul sürede sonuçlanmadığını belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
47. 6216 sayılı Kanun'un "Bireysel başvuru usulü" kenar başlıklı 47. maddesinin (5) numaralı fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:
"Bireysel başvurunun, başvuru yollarının tüketildiği tarihten; başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması gerekir."
48. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün (İçtüzük) "Başvuru süresi ve mazeret" kenar başlıklı 64. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Bireysel başvurunun, başvuru yollarının tüketildiği tarihten, başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması gerekir."
49. Bireysel başvuruların 6216 sayılı Kanun'un 47. maddesinin (5) numaralı fıkrası ile İçtüzük'ün 64. maddesinin (1) numaralı fıkrası uyarınca başvuru yollarının tüketildiği tarihten, başvuru yolu öngörülmemiş ise ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması gerekmektedir.
50. Başvurunun süresinde yapılmış olması, her aşamada dikkate alınması gereken usule ilişkin şarttır (Yasin Yaman, B. No: 2012/1075, 12/2/2013, § 18).
51. Anayasa'nın 36. ve 141. maddeleri bağlamında bir suç isnadına dayalı yargılamaların makul sürede karara bağlanması gerektiğine dair temel ilkeler Anayasa Mahkemesince daha önce incelenmiş ve bu konuda kararlar verilmiştir (B.E., B. No: 2012/625, 9/1/2014; Ersin Ceyhan, B. No: 2013/695, 9/1/2014). Başvuru konusu olayda bu ilkelerden ayrılmayı gerektiren bir husus bulunmamaktadır.
52. Ceza muhakemesinde yargılama süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken sürenin başlangıcı, bir kişiye suç işlediği iddiasının yetkili makamlar tarafından bildirilmesi veya isnattan ilk olarak etkilendiği arama ve gözaltı gibi birtakım tedbirlerin uygulanması ya da kamu davasının açılması anıdır (Ersin Ceyhan, § 35). Somut başvuru açısından sürenin başlangıcının başvurucunun gözaltına alındığı 5/1/1983 tarihi, sürenin sonunun ise suç isnadının nihai olarak Yargıtayca karara bağlandığı 4/12/2012 tarihi olduğu anlaşılmıştır.
53. Somut olayda başvurucunun hakkında verilen nihai kararı, en geç haksız tutuklama nedeniyle tazminat davası açtığı 29/1/2013 tarihinde öğrendiği anlaşılmıştır. Başvurunun bu tarihinden itibaren otuz gün içinde yapılması gerekmektedir. Buna göre 30/4/2015 tarihinde yapılan bireysel başvuruda süre aşımı olduğu sonucuna varılmıştır.
54. Açıklanan gerekçelerle kararın öğrenilmesinden itibaren otuz gün içinde yapılmayan bireysel başvurunun bu kısımının süre aşımı nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddiaların zaman bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın süre aşımı nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 26/12/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.