TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
İSA ELAL BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2015/7508)
|
|
Karar Tarihi: 26/12/2018
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Celal Mümtaz
AKINCI
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
Raportör
|
:
|
Murat
BAŞPINAR
|
Başvurucu
|
:
|
İsa ELAL
|
Vekili
|
:
|
Av. Eda
YAKMAZ
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, tutukluluk süresinin makul süreyi aşması ve hukuka
aykırı olarak tutulmaya devam edilmesine rağmen tazminat isteminin kabul
edilmemesi nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının; yargılamanın makul
sürede bitirilmemesi nedeniyle de adil yargılanma hakkının ihlal edildiği
iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 30/4/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
6. Başvurucu, suç örgütü üyeliği suçlamasıyla hakkında yürütülen
bir soruşturma kapsamında 5/1/1983 tarihinde gözaltına alınmış ve 2/2/1983
tarihinde tutuklanmıştır.
7. Soruşturma sonucu İstanbul Sıkıyönetim 2 No'lu
Askeri Mahkemesinde başvurucu hakkında kamu davası açılmıştır.
8. Dava, (mülga) İstanbul Sıkıyönetim 2 No'lu
Askeri Mahkemesinin E.1991/2 sayılı dosyası üzerinden başvurucu yönünden
tutuklu olarak sürdürülmüştür.
9. Başvurucu, yargılandığı davada 6/1/1989 tarihinde tahliye
edilmiştir.
10. Devam eden yargılama sonucunda (mülga) İstanbul Sıkıyönetim
2 No'lu Askeri Mahkemesinin 6/4/1993 tarihli kararı
ile Anayasal nizamı silah yoluyla yıkma suçundan (765 sayılı mülga TCK'nın
146/3. maddesi) başvurucunun 15 yıl ağır hapis cezasıyla mahkûmiyetine karar
verilmiştir.
11. Anılan karara karşı yapılan temyiz incelemesi Yargıtay 11.
Ceza Dairesinin 27/9/2000 tarihli ilamıyla sonuçlanmıştır. Ancak Yargıtay
ilamında başvurucu hakkında verilen kararla ilgili bir hüküm kurulmamıştır.
12. Başvurucu, hakkında verilen kararla ilgili olarak Yargıtayca hüküm verilmediğinin anlaşılması üzerine Üsküdar
1. Ağır Ceza Mahkemesine başvurmuş ve bu Mahkemece yapılan talep üzerine dosya
Yargıtay 11. Ceza Dairesine gönderilmiştir. Yargıtay 11. Ceza Dairesinin
4/12/2012 tarihli kararıyla başvurucu hakkında daha önce zuhulen
hüküm kurulmadığı belirtilerek açılan kamu davasının zamanaşımı nedeniyle
düşürülmesine karar verilmiştir.
13. Başvurucu 29/1/2013 tarihli dava dilekçesi ile makul sürede
yargılanmadığını ve hakkında hüküm kurulmadığını, hakkında açılan davanın
düşürülmesine karar verildiğini belirterek haksız gözaltı ve tutukluluk
nedeniyle 150.000 TL maddi ve 100.000 TL manevi tazminata hükmedilmesi talebiyle
Yalova Ağır Ceza Mahkemesinde Hazine aleyhine dava açmıştır. Başvurucu,
tazminat talebini 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun
(CMK) 141. maddesine dayandırmıştır.
14. Yalova Ağır Ceza Mahkemesinin 7/3/2013 tarihli kararı ile başvurucunun
haksız tutuklamaya yönelik tazminat taleplerinin reddine karar verilmiştir.
Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"... Gerek 466 sayılı yasanın 1. maddesi
ve gerekse 5271 sayılı CMK'nun 141/1-e maddesinde
"kanuna uygun olarak yakalandıktan veya tutuklandıktan sonra haklarında
kovuşturmaya yer olmadığına veya beraatlerine karar
verilen" kişilerden söz edildiği, bu bağlamda davacının açmış olduğu
tazminat talebine dayanak mahkeme kararının Yargıtay ilamıyla zaman aşımından
düşürülmüş olduğu anlaşıldığından açıkça bu kapsam dışında kaldığı ve bu
sebeple davanın reddedilmesi gerektiği, öte yandan davacı vekilinin belirttiği
CMK 141/1-d maddesindeki 'kanuna uygun olarak tutuklandığı halde makul sürede
yargılama mercii huzuruna çıkarılmayan ve bu süre içinde hakkında hüküm
verilmeyen' şeklindeki madde fıkrasındaki belirtilen kanuna uygun şekilde
tutuklandıktan sonra makul süre içerisinde davacının mahkeme huzuruna
çıkarılmaması gibi bir durumun söz konusu olmadığı, zira davacının 05/01/1983 tarihinde
gözaltına alındığı, 27 gün gözaltında kaldıktan sonra 02/02/1983 tarihinde
tutuklandığı, 06/01/1989 tarihinde tahliye edildiği ve hakkında İstanbul
Sıkıyönetim 2 Nolu Askeri Mahkemesi'nin 06/04/1993
tarih, 1991/2 esas ve 1993/1 karar sayılı kararı ile 765 sayılı TCK'nun 146/3 maddesi uyarınca üzerine atılı suçtan 15 yıl
ağır hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiş olduğu tüm dosya
içeriğiyle ve dava dilekçesi ekindeki mahkeme ilamı içeriğinden anlaşılmakla,
davacı vekilinin kanuna uygun şekilde tutuklandıktan sonra makul sürede mahkeme
huzuruna çıkarılmama ve yine hakkında hüküm tesis edilmemesi gibi tezlerin
geçerli olmadığı açıkça anlaşılmaktadır.
Davacının hakkında kurulan mahkumiyet hükmünün
temyiz incelemesinde zuhulen inceleme dışı kalmış
olması ve neticesinde davanın adli bir ihmal neticesinde zaman aşımına uğramış
olması göz önünde tutulduğunda CMK 141/1-d madde kapsamındaki öngörülen ve yasa
koyucunun amaçladığı hususların ancak kişinin tutuklamayı yapan mahkeme
huzuruna makul sürede çıkarılmaması ve yine mahkemece hakkında makul bir
yargılama süresi içerisinde hüküm verilmemesini kapsadığı kabul edilmek
gerektiğinden davacı vekilinin taleplerinin hukuka uygun bir yanının
bulunmadığı, ayrıca CMK da öngörülen ve amaçlanan kanunun metni ve ruhuyla
bağdaşmadığı ve davacı vekilinin bu şekildeki yaklaşımın abartılı bir talep
içerdiği anlaşılmakla, davacının davasının açıklanan sebeplerle tamamen reddine
karar verilmiştir. ..."
15. Başvurucunun temyizi üzerine Yalova Ağır Ceza Mahkemesinin
kararı, Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 15/4/2014 tarihli kararıyla
kesinleşmiştir. Kararın ilgili kısmı şöyledir:
"... Yapılan incelemeye, toplanıp karar
yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak
oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, 466. sayılı Kanunun
1. maddesindeki koşulların oluşmaması ..."
16. Yargıtay 12. Ceza Dairesinin kararı başvurucuya 6/4/2015
tarihinde tebliğ edilmiştir.
17. Başvurucu 30/4/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
18. 5271 sayılı Kanun'un "Tazminat
istemi" kenar başlıklı 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının
ilgili kısmı şöyledir:
"Suç soruşturması veya kovuşturması
sırasında;
...
e) Kanuna uygun olarak yakalandıktan veya
tutuklandıktan sonra haklarında kovuşturmaya yer olmadığına veya beraatlerine karar verilen,
...
Kişiler, maddî ve manevî her türlü
zararlarını, Devletten isteyebilirler."
19. 7/5/1964 tarihli ve 466 sayılı mülga Kanun Dışı Yakalanan
veya Tutuklanan Kimselere Tazminat Verilmesi Hakkında Kanun’un 1. maddesinin
ilgili kısmı şöyledir:
"6.
Kanun dairesinde yakalandıktan veya tutuklandıktan sonra haklarında kovuşturma
yapılmasına veya son soruşturmanın açılmasına yer olmadığına veyahut beraetlerine veya ceza verilmesine mahal olmadığına karar
verilen;
...
kimselerin uğrayacakları her türlü zararlar, bu kanun hükümleri dairesinde
Devletçe ödenir."
20. 466 sayılı mülga Kanun’un 2. maddesinin birinci fıkrası
şöyledir:
"1 inci maddede yazılı
sebeplerle zarara uğrayanlar, kendilerine zarar veren işlemlerin yapılmasına
esas olan iddialar sebebiyle haklarında açılan davalar sonunda verilen
kararların kesinleştiği veya bu iddiaların mercilerince karara bağlandığı
tarihten itibaren üç ay içinde, ikametgahlarının bulunduğu mahal ağır ceza
mahkemesine bir dilekçeyle başvurarak uğradıkları her türlü zararın tazminini
isteyebilirler."
21. 23/3/2005 tarihli ve 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun
Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un 6. maddesi şöyledir:
"(1) Ceza Muhakemesi
Kanununun 141 ilâ 144 üncü maddeleri hükümleri, 1
Haziran 2005 tarihinden itibaren yapılan işlemler hakkında uygulanır.
(2) Bu
tarihten önceki işlemler hakkında ise, 7.5.1964 tarihli ve 466 sayılı Kanun
Dışı Yakalanan veya Tutuklanan Kimselere Tazminat Verilmesi Hakkında Kanun
hükümlerinin uygulanmasına devam olunur."
B. Uluslararası Hukuk
1. Sözleşme Hükümleri
22. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) "Özgürlük ve güvenlik hakkı"
kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"1. Herkesözgürlük
ve güvenlik hakkına sahiptir. Aşağıda belirtilen haller dışında ve yasanın
öngördüğü usule uygun olmadan hiç kimse özgürlüğünden yoksun bırakılamaz:
...
c) Kişinin bir suç işlediğinden şüphelenmek
için inandırıcı sebeplerin bulunduğu veya suç işlemesine ya da suçu işledikten
sonra kaçmasına engel olma zorunluluğu kanaatini doğuran makul gerekçelerin varlığı
halinde, yetkili adli merci önüne çıkarılmak üzere yakalanması ve tutulması;
...
5. Bu madde hükümlerine aykırı bir yakalama
veya tutma işleminin mağduru olan herkes tazminat hakkına sahiptir."
23. Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili
kısmı şöyledir:
"Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile
ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar
konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme
tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak
görülmesini istemek hakkına sahiptir..."
2. Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesinin İçtihadı
24. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) göre Sözleşme'nin 5.
maddesinin (5) numaralı fıkrasında öngörülen tazminat hakkı, ulusal bir makam
veya Sözleşme kurumları tarafından bu maddenin diğer fıkralarından birinin
ihlal edildiğinin sabit bulunduğu varsayımına dayanır (N.C./İtalya [BD], B. No: 24952/94,
18/12/2002, § 49). Sözleşme'nin 5.maddesinin (1), (2), (3) ve (4) numaralı
fıkraları kapsamında bir özgürlükten yoksun bırakılma için tazminat almak üzere
başvuru imkânının bulunması hâlinde anılan maddenin (5) numaralı fıkrasına
uygunluk sağlanmış olacaktır (Wassink/Hollanda,
B. No: 12535/86, 27/9/1990, § 38).
25. AİHM'e göre bir müdahalenin telafi
edilmesine yönelik hukuk yollarının başarısızlığı sonradan Anayasa Mahkemesinin
zaman bakımından yargı yetkisine dâhil edilmez (Blecic/Hırvatistan, B. No: 59532/00, 8/3/2006, §§ 77-79). AİHM, Korizno/Litvanya ((k.k.) B. No: 68163/01, 28/9/2006) kararında
zaman bakımından yetkisinin başladığı tarihten önce başvurucunun gözaltına
alınmasının sona erdiğini belirterek Sözleşme'nin 5. maddesinin (1) numaralı
fıkrasının ihlal edildiği şikâyetinin yanı sıra (5) numaralı fıkrasının ihlal
edildiği iddiasını da incelememiştir.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
26. Mahkemenin 26/12/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Kişi Hürriyeti ve
Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Tutukluluğun Makul
Süreyi Aştığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
27. Başvurucu; altı yıl kadar uzun bir süre tutukluluğunun devam
ettirildiğini ve makul sayılamayacak kadar uzunca bir süre hürriyetinden yoksun
bırakılmaya devam edildiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
28. 30/11/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un geçici 1. maddesinin (8)
numaralı fıkrası şöyledir:
"Mahkeme, 23/9/2012 tarihinden sonra
kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılacak bireysel başvuruları
inceler."
29. Anılan hüküm gereğince Anayasa Mahkemesi 23/9/2012
tarihinden sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılacak bireysel
başvuruları inceler. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisi
ancak bu tarihten sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılan
bireysel başvurularla sınırlıdır. Kamu düzenine ilişkin bu düzenleme karşısında
anılan tarihten önce kesinleşmiş nihai işlem ve kararları da içerecek şekilde
yetki kapsamının genişletilmesi mümkün değildir (G.S., B. No: 2012/832, 12/2/2013, § 14).
30. Bir suç isnadına bağlı olarak tutuklulukta geçen sürenin
başlangıcı, başvurucunun ilk kez yakalanıp gözaltına alındığı durumlarda bu
tarih; doğrudan tutuklandığı durumlarda ise tutuklama tarihidir. Sürenin sonu
ise kural olarak kişinin serbest bırakıldığı ya da ilk derece mahkemesince hakkında
hüküm verildiği tarihtir (Murat Narman,
B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 66).
31. Kişi serbest bırakılmadan yargılanmakta olduğu davada ilk
derece mahkemesi kararıyla mahkûm olmuşsa mahkûmiyet tarihi itibarıyla
tutukluluk hâli sona erer. Çünkü bu durumda kişinin hukuki durumu bir suç isnadına bağlı olarak tutuklu
olma kapsamından çıkmaktadır. Bu açıdan mahkûmiyet kararının kesinleşmiş olması
ayrıca gerekmez. AİHM ve Yargıtay, mahkûmiyet kararı sonrası tutulma hâlini
tutukluluk olarak nitelendirmemektedir (Korcan Pulatsü, B. No: 2012/726,
2/7/2013, § 33).
32. Somut olayda başvurucu 2/2/1983 tarihinde tutuklanmıştır.
Tutuklu olarak devam eden yargılamada mülga İstanbul Sıkıyönetim 2 No'lu Askeri Mahkemesinin 6/1/1989 tarihli kararı ile
başvurucu tahliye edilmiştir.
33. Bu belirlemelere göre başvurucunun bir suç isnadına bağlı
olarak özgürlüğünden yoksun bırakılması, ilk derece mahkemesinin tahliye
kararını verdiği 6/1/1989 tarihinde sona ermiştir. Bu itibarla başvurucunun
tutuklanması suretiyle hürriyetinden yoksun bırakılması Anayasa Mahkemesinin
zaman bakımından yetkisinin kapsamında değildir.
34. Açıklanan gerekçelerle tutukluluğa ilişkin sürecin Anayasa
Mahkemesinin yetkisinin başladığı tarihten önce sona erdiği anlaşıldığından
başvurunun bu kısmının zaman bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul
edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Hukuka Aykırı Olarak
Hürriyetten Yoksun Bırakılmaya Rağmen Tazminat İsteminin Kabul Edilmemesine
İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
35. Başvurucu; tutukluluk hâlinin yaşandığı davanın zamanaşımı
nedeniyle düşmesine karar verilmesinde kendi kusurunun bulunmadığını, bu
nedenle haksız ve uzun tutukluluk nedeniyle açtığı tazminat davasının
reddedilmesinin de hukuka aykırı olduğunu belirterek Anayasa'nın 19. maddesinin
dokuzuncu fıkrasının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
36. Anayasa'nın 19. maddesinin birinci fıkrası, üçüncü
fıkrasının birinci cümlesi ile dokuzuncu fıkrası şöyledir:
"Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine
sahiptir.
...
Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan
kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yokedilmesini
veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu
kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla
tutuklanabilir."
...
Bu esaslar dışında bir işleme tâbi tutulan
kişilerin uğradıkları zarar, tazminat hukukunun genel prensiplerine göre,
Devletçe ödenir."
37. Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisi 23/9/2012
tarihinden sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılan bireysel
başvurularla sınırlıdır (bkz. § 29). Kamu düzenine ilişkin bu düzenleme
karşısında anılan tarihten önce kesinleşmiş nihai işlem ve kararları da
içerecek şekilde yetki kapsamının genişletilmesi mümkün değildir (G.S., § 14).
38. Somut olayda başvurucu 2/2/1983 tarihinde tutuklanmış ve
6/1/1989 tarihinde de tahliye edilmiştir. Bu itibarla başvurucunun tutuklama
suretiyle hürriyetinden yoksun bırakılmasının Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü
fıkrası kapsamında hukuki olmadığına ilişkin iddiası, Anayasa Mahkemesinin
zaman bakımından yetkisi kapsamında değildir.
39. Başvurucu, ayrıca tazminat talebinin reddedilmesi nedeniyle
Anayasa'nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrasının ihlal edildiğini ileri
sürmektedir.
40. Anayasa'nın 19. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkına sahip olduğu ilke olarak konduktan sonra ikinci
ve üçüncü fıkralarında, şekil ve şartları kanunda gösterilmek şartıyla
kişilerin özgürlüğünden mahrum bırakılabileceği durumlar sınırlı olarak
sayılmıştır. Maddenin dördüncü, beşinci, altıncı, yedinci ve sekizinci
fıkralarında kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına müdahalede bulunulan kişilere
tanınan güvencelere ilişkin düzenlemelere yer verilmiştir (Safkan Aydoğdu, B. No: 2014/7498,
5/4/2017, § 43).
41. Anayasa'nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrasında ise bu
esaslar dışında bir işleme tabi tutulan kişilerin uğradıkları zararların
tazminat hukukunun genel prensiplerine göre devlet tarafından ödeneceği ifade edilmiştir.
Anılan fıkrada yer alan "bu esaslar
dışında bir işleme tâbi tutulan kişiler" tabiri ile maddenin
diğer tüm fıkralarında belirtilen kurallara aykırı bir işleme tabi kılınmanın
kişiye tazminat hakkı doğurduğu belirtilmiştir. Buna göre maddenin ikinci veya
üçüncü fıkralarında belirtilen durumlara aykırı şekilde kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkına müdahalede bulunulması ya da kişi hürriyeti ve güvenliği
hakkına müdahale edilen kimsenin maddenin dördüncü, beşinci, altıncı, yedinci
ve sekizinci fıkralarındaki güvencelerden yararlandırılmaması hâlinde uğranılan
zararlar devlet tarafından ödenecektir (Safkan
Aydoğdu, § 44).
42. Anayasa Mahkemesinin Anayasa'nın 19. maddesinin dokuzuncu
fıkrasında güvence altına alınan tazminat hakkının ihlal edilip edilmediğini
belirleyebilmesi için öncelikle başvurucunun anılan maddenin diğer fıkralarında
belirtilen esaslar dışında bir işleme tabi tutulup tutulmadığını incelemesi
gerekmektedir. Yapılacak bu inceleme sonucunda başvurucunun Anayasa'nın 19.
maddesinin ilk sekiz fıkrasında belirtilen esaslara aykırı bir işleme tabi
tutulduğu ve bu kapsamda uğradığı zararın devlet tarafından tazminat hukukunun
genel prensiplerine göre ödenmediği tespit edilirse Anayasa'nın 19. maddesinin
dokuzuncu fıkrasında güvence altına alınan tazminat hakkının ihlali söz konusu
olabilecektir (bkz. § 25; Safkan Aydoğdu, §
45).
43. Anayasa Mahkemesi, başvurucunun hürriyetinden yoksun
bırakılmasının Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası kapsamında hukuka
uygun olup olmadığını inceleyememektedir. Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından
yetkisinin dışında olması nedeniyle hukukiliğini inceleyemediği bir hürriyetten
yoksun bırakılma hâlini, dolayısıyla başvurucunun Anayasa'nın 19. maddesinin
dokuzuncu fıkrasında güvence altına alınan tazminat hakkının ihlal edildiği
iddiasını incelemesi de mümkün değildir. Anılan şikâyet bakımından da zaman
bakımından yetkisizlik söz konusudur (Aziz
Yıldırım (4), B. No:
2014/4476, 16/4/2015, § 34; Safkan Aydoğdu, §
46).
44. Zira bireysel başvuruya konu müdahaleyi telafi etmeyi
amaçlayan hukuk yollarının Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisinin
başladığı tarihten sonra olumsuz biçimde sonuçlanması, müdahaleyi her zaman
Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisi içine sokmaz. Bu bağlamda 5271 sayılı
Kanun'un 141. maddesinde öngörülen tazminat yolunun Anayasa Mahkemesinin
bireysel başvurularda zaman bakımından yetkisinin başladığı tarihten sonra
tüketilmiş olmasının bir önemi bulunmamaktadır (bkz. § 25; Safkan Aydoğdu, § 47).
45. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının da zaman bakımından
yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
B. Adil Yargılanma
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
46. Başvurucu, hakkında açılan davanın yaklaşık yirmi dokuz yıl
boyunca devam ettiğini ve makul sürede sonuçlanmadığını belirterek adil
yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
47. 6216 sayılı Kanun'un "Bireysel
başvuru usulü" kenar başlıklı 47. maddesinin (5) numaralı
fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:
"Bireysel başvurunun, başvuru yollarının
tüketildiği tarihten; başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarihten
itibaren otuz gün içinde yapılması gerekir."
48. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün
(İçtüzük) "Başvuru süresi ve
mazeret" kenar başlıklı 64. maddesinin (1) numaralı fıkrası
şöyledir:
"Bireysel başvurunun, başvuru yollarının
tüketildiği tarihten, başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarihten
itibaren otuz gün içinde yapılması gerekir."
49. Bireysel başvuruların 6216 sayılı Kanun'un 47. maddesinin
(5) numaralı fıkrası ile İçtüzük'ün 64. maddesinin
(1) numaralı fıkrası uyarınca başvuru yollarının tüketildiği tarihten, başvuru
yolu öngörülmemiş ise ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde
yapılması gerekmektedir.
50. Başvurunun süresinde yapılmış olması, her aşamada dikkate
alınması gereken usule ilişkin şarttır (Yasin
Yaman, B. No: 2012/1075, 12/2/2013, § 18).
51. Anayasa'nın 36. ve 141. maddeleri bağlamında bir suç
isnadına dayalı yargılamaların makul sürede karara bağlanması gerektiğine dair
temel ilkeler Anayasa Mahkemesince daha önce incelenmiş ve bu konuda kararlar
verilmiştir (B.E., B. No:
2012/625, 9/1/2014; Ersin Ceyhan,
B. No: 2013/695, 9/1/2014). Başvuru konusu olayda bu ilkelerden ayrılmayı
gerektiren bir husus bulunmamaktadır.
52. Ceza muhakemesinde yargılama süresinin makul olup olmadığı
değerlendirilirken sürenin başlangıcı, bir kişiye suç işlediği iddiasının
yetkili makamlar tarafından bildirilmesi veya isnattan ilk olarak etkilendiği
arama ve gözaltı gibi birtakım tedbirlerin uygulanması ya da kamu davasının
açılması anıdır (Ersin Ceyhan, §
35). Somut başvuru açısından sürenin başlangıcının başvurucunun gözaltına
alındığı 5/1/1983 tarihi, sürenin sonunun ise suç isnadının nihai olarak Yargıtayca karara bağlandığı 4/12/2012 tarihi olduğu
anlaşılmıştır.
53. Somut olayda başvurucunun hakkında verilen nihai kararı, en
geç haksız tutuklama nedeniyle tazminat davası açtığı 29/1/2013 tarihinde
öğrendiği anlaşılmıştır. Başvurunun bu tarihinden itibaren otuz gün içinde
yapılması gerekmektedir. Buna göre 30/4/2015 tarihinde yapılan bireysel
başvuruda süre aşımı olduğu sonucuna varılmıştır.
54. Açıklanan gerekçelerle kararın öğrenilmesinden itibaren otuz
gün içinde yapılmayan bireysel başvurunun bu kısımının
süre aşımı nedeniyle kabul
edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddiaların zaman bakımından
yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın süre aşımı nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
26/12/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.