TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
MUSTAFA KILIÇASLAN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2015/7558)
|
|
Karar Tarihi: 25/12/2018
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Yusuf Şevki
HAKYEMEZ
|
Raportör
|
:
|
Hüseyin
TURAN
|
Başvurucu
|
:
|
Mustafa KILIÇASLAN
|
Vekili
|
:
|
Av. Mustafa
AYDİN
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; tutuklamanın hukuki olmaması, tahliye kararının
uygulanmaması, tutukluluğa ilişkin kararların doğal hâkim, bağımsız ve tarafsız
hâkim ilkelerine aykırı olan sulh ceza hâkimliklerince verilmesi, soruşturma
dosyasına erişimin kısıtlanması nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliği
hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 7/5/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:
A. Tutuklamaya ve Serbest
Bırakılmamaya İlişkin Süreç
9. Başvurucu; Kahranmanmaraş İl
Emniyet Müdürlüğü Koruma Şube Müdürlüğünde müdür yardımcısı olarak görev
yapmakta iken İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca 2009 yılında Tahşiyeciler
grubuna yönelik düzenlenen soruşturma ve kovuşturmaya sebebiyet verdikleri
iddiasıyla (anılan soruşturmaya ilişkin bilgiler için bkz. Hidayet Karaca (1) [GK], B. No: 2015/144,
14/7/2015, §§ 10, 11) başvurucuyla birlikte gazeteci, yapımcı, senarist,
yönetmen ve emniyet görevlilerinin de dâhil olduğu kişiler hakkında iftira,
sahtecilik ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarından (Soruşturma No:
2014/133596) soruşturma başlatılmıştır.
10. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, başvurucu hakkında
yürütülen soruşturma dosyasında kısıtlama kararı verilmesi talebiyle İstanbul
3. Sulh Ceza Hâkimliğine başvuruda bulunmuştur. Anılan Hâkimlik 13/12/2014
tarihinde, başvurucu hakkındaki soruşturma dosyasına ilişkin olarak soruşturmanın amacını tehlikeye düşürebileceği gerekçesiyle
4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 153. maddesinin (2)
numaralı fıkrası uyarınca müdafiinin dosya içeriğini
incelemesinin ve belgelerden örnek almasının kısıtlanmasına karar vermiştir.
Başvurucu tarafından bu karara 15/12/2014 tarihinde itiraz edilmiş, söz konusu
itiraz İstanbul 3. Sulh Ceza Hâkimliğince reddedilmiştir.
11. Anılan tarihte İstanbul Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele
Şube Müdürlüğünde (TEM) teknik büro amiri olarak görev yapan başvurucu, bu
soruşturma kapsamında 16/12/2014 tarihinde İstanbul'da gözaltına alınmıştır.
12. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca 16/12/2014 tarihinde
başvurucuya özellikle Tahşiye
soruşturmasının yapıldığı 2008 ile 2010 yılları arasında görevi kapsamında,
fiziki takip ve telefon dinlemelerinin usulsüz yapılmasıyla ilgili sorular
sorulmuştur. Başvurucuya ayrıca 6/4/2009 tarihinde www.herkul.org sitesinde
yayımlanan Fethullah Gülen tarafından yapılan konuşma
metni, Samanyolu TV (STV) kanalında Tek
Türkiye adlı dizinin 9/4/20009 ve 23/4/2009 tarihlerinde64. ve 66.
bölümlerinde yayımlanan Karanlık Kurul
adlı bölümleriyle ilgili sorular yöneltilmiştir. Başvurucu; dinleme ve fiziki
takiplerin ilgili mevzuatçerçevesinde yapıldığını,
adı geçen konuşma metnini dinlemediğini, dizi bölümlerini izlemediğini ifade
etmiştir. İfade tutanağında belirtildiğine göre başvurucuya ifade alma işlemi
öncesinde isnat edilen suçlamalar açıklanmıştır.
13. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, tutuklanması istemiyle
başvurucuyu İstanbul 1. Sulh Ceza Hâkimliğine sevk etmiştir. Anılan Hâkimlik
18/12/2014 tarihinde başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma suçundan
tutuklanmasına karar vermiştir. Mahkemenin tutuklama kararının gerekçesi
şöyledir:
“…Şüphelinin
... emniyet teşkilatı içerisinde var olan örgütlenmenin içerisinde yer aldığı
yönünde kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin bulunduğu,
yüklenen suçun yasada öngörülen ceza miktarı, işlendiği iddia edilen suçun
önemli ve ciddi sayılan katalog suçlardan olması nedeniyle tutuklama nedeninin
‘kanun gereğince’ var sayıldığı, ... şüphelinin tutuklanmasına engel bir
halinin (tutuklama yasağı ve yargılama engeli bulunmaması gibi) bulunmadığı,
alması muhtemel ceza göz önüne alındığında kaçma şüphesinin bulunduğu,
soruşturmanın henüz tamamlanmaması nedeniyle şüphelilerin delilleri yok etme,
gizleme, tanık veyamağdurlar üzerinde baskı oluşturma
şüphesinin bulunduğu,işin önemi, verilmesi beklenen
ceza veya güvenlik önlemi değerlendirildiğinde Anayasa’nın 13. maddesinde ifade
olunan ‘ölçülülük ilkesi’ uyarınca, daha hafif koruma önlemi olan adli kontrol
tedbiri uygulamasının bu aşamada soruşturmaya konu suç ve şüpheli açısından ‘yetersiz’
kalacağı ve amaca hizmet etmeyeceği kanaatine varılarak 5271 sayılı CMK’nın 100 ve devamı maddeleri gereğince TUTUKLANMASINA”
14. Hâkimlik; genel olarak kuvvetli suç şüphesinin bulunduğuna
gerekçe olaraksuç tarihinde örgüt lideri olduğu iddia
edilen şüpheli Fetullah Gülen’in “www.herkul.org” isimli internet sitesinde
6/4/2009 tarihinde yayımlanan video kaydında “Tahşiyeciler” olarak bilinen bir
dinî grup hakkında olumsuz ifadelerde bulunmasını ve daha sonra bu video
kaydında belirtilen konuşmaların 8/4/2009 tarihinde Zaman gazetesinde
haberleştirilmesini ve 9/4/2009 tarihinde ise STV kanalında yayımlanan bir
dizideki diyalogda Tahşiyeciler
isminin geçmesini, bir süre sonra İstanbul Emniyet Müdürlüğünde görevli
polisler tarafından anılan dinî gruba mensup bazı kişiler hakkında soruşturma
başlatılmasını, bu soruşturma nedeniyle gözaltına alınan kişilerin on yedi aya
kadar tutuklu kalmasını ve Bakırköy 3. Ağır Ceza Mahkemesinde yargılanmalarını
göstermiştir.
15. Hâkimlik, 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanun'nun 1. ve 7. maddeleri anlamında bir örgütün varlığı
yönünde kuvvetli suç şüphesinin bulunduğuna ilişkin gerekçe olarak ise şunları
göstermiştir:
“İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 2009/1016
soruşturma sayılı dosyasının şüphelilerinden ve halen Bakırköy 3. Ağır Ceza
Mahkemesinde yargılanan sanıklar M.N.T., B.A., B.B. ve M.K.nın
sahihi olduğu, BMB Yayın Grubuna bağlı Tahşiye, Rahle ve Cihangir adı ile dini
görüş ve yorumlar içeren kitaplar bastıkları, bu kitaplarda şüpheli Fethullah Gülen'in temel paradigması olan dinler arası
diyalog ve kurumlara zekat verilebileceğine ilişkin görüşler ile tesettür
konusunda eleştiride bulundukları, şüpheli Fethullah
Gülen'in başında bulunduğu Hizmet Hareketi adıyla bilinen yapının eleştirildiği,
şüpheli müdafiilerinden Av. Ö. T.’nın
ibraz etmiş olduğu 03/12/2008 tarihli, bu dosyanın şüphelilerinden olan eski
İstanbul istihbarat Şube Müdürü A.F.Y.nin imzasıyla
dağıtım yerlerine gönderilen ‘Tahşiye Grubu Faaliyetleri’ konulu yazısı ile bu
grup hakkında istihbari bilgilendirme yapıldığı,
şüpheli Fethullah Gülen'in 6/4/2009 tarihinde
www.herkul.org isimli internet sitesinde 'rtica
Paranoyası' adı altında video kaydının yayınlandığı ve burada açıkça 'tahşiye
diye bir şey icat edebilirler... adlarını da tahşiyeci
derler, sonra kaleşnikoflar verirler, çuvaldızı bile
olmayan insanlara terörist damgası vuracaklar... belli kişilerce karanlık karar
kurullarında alınan kararlar...' şeklinde beyanatlar verdiği, bu beyanatlar
sonrasında 08/04/2009 tarihli Zaman Gazetesinin 3. sayfasında 'terör örgütü
üretenler yeni tezgah peşinde' başlığı ile bu beyanatın haberleştirildiği,
9/4/2009 tarihinde ise Tek Türkiye dizisinin 64. bölümünde, 'karanlık kurul'
isimli bölümünde 'yeni projemizin adı Tahşiye olacaktır... bu hareketin silahlı
terör örgütü kapsamına alınmasını sağlayacağız, bu yerlere de daha önce terör
eylemlerinde kullanılmış silahlar ve malzemeler bırakılıp baskınlarla
bulunulması sağlanacak... şeklinde diyaloglar geçtiği, 10/4/2009 tarihli Zaman Gazetesinde
şüpheli H. G.'nin, 15/4/2009 tarihinde ise şüpheli A.
Ş. tarafından bu beyanatın köşe yazısı olarak yazıldığı ve yine 23/04/2009
tarihinde Tek Türkiye dizisinin 66. bölümünde 'karanlık kurul' sahnesinde
'Tahşiye miydi, Tahşidat mıydı neydi... Rahle Mahle bir şey diyin işte, dini
sembol olacak bir şey...' şeklinde diyaloglar içerdiği, 26/04/2009 tarihinde
ise şüpheli N.G.nin Bugün Gazetesinde 'Tahşiyeciler Deşifre Oldu, Yeni Bir İsim Bulmalıyız'
başlığıyla dizide yayınlanan diyaloglar ile ilgili köşe yazısı yazıldığı
anlaşılmıştır.
Başka suçtan tutuklu şüpheli A. F. Y.nin 03/12/2008 tarihli yazısı ve akabinde yukarıda
belirtildiği gibi beyanlar ve yayım ve yayınlar yapıldıktan sonra, kısa bir süre
sonra 29/4/2009 tarihinde 20 kişi hakkında şüpheli E. D. imzasıyla şüpheli E.
E. adına İstihbarat Şube Müdürlüğünden TEM Şube Müdürlüğüne yazı yazıldığı ve
'Radikal Tahşiye Grubu' hakkında ihbarda bulunulduğu, ancak istihbari
bilgilerin adli soruşturmada teyit edilmeden kullanılamayacağı kuralı ihlal
edilerek 4/5/2009 tarihinde TEM Şube Müdür Vekili şüpheli E. E.'nın imzasıyla İstanbul C. Başsavcılığından soruşturma talep
edildiği, talebe uygun şekilde 5/5/2009 tarihinde soruşturma izni verilerek
İstanbul C. Başsavcılığının 2009/1016 soruşturma numarası üzerinden
soruşturmanın yürütüldüğü, teknik ve fiziki takip kararları alınarak TEM Şube
Müdürlüğü görevlileri tarafından uygulama yapıldığı, 04/11/2009 tarihine kadar
'Radikal Tahşiye Grubu' adı ile soruşturma yürütülürken bu tarihten sonra bilgi
notu ile örgütün adının 'El Kaide yanlısı radikal M.D. Örgütü' ismiyle
soruşturma yürütülerek 10/12/2009 tarihinde tarihsiz, isimsiz ve imzasız ihbar
mektubu ve CD gönderildiği ve 22/1/2010 tarihinde 16 ilde eş zamanlı olarak 122
kişiye yönelik operasyon yapıldığı ve bir kısım şüphelilerin tutuklanarak 17
aya kadar tutuklu kaldıkları, şüphelilerden T. Y.nin
bulunduğu … yerde yapılan aramada suça konu olduğu değerlendirilen el bombaları
ve mermiler ile krokiler ele geçirildiği, el bombaları üzerinde yalnızca arama
yapan polis memurlarının parmak izinin tespit edildiği, dönemin istihbarat şube
müdürü şüpheli A. F. Y.nin 3/12/2008 tarihli
yazısında A. T.nin de bu yapılanmanın içerisinde olduğunu bildirmesine ve
şüpheli T. Y.nin arama tutanağında elde edilen taslak
ve krokilerin eve A. T. isimli kişi tarafından getirildiğinin beyan edilmesine
karşın A. T. isimli kişinin imza ve yazı örnekleri alınmadığı gibi şüpheli
olarak da işlem görmediği ayrıca elde edilen krokilerde M. K. isimli kişinin
arama yapılan evde 38 adet parmak izi tespit edildiği halde bu hususun da
araştırılmadığı, diğer taraftan, elde edilen suça konu olduğu belirtilen bir
adet stok no: 1365-27- 0004080 imal tarihi 2004,
kafile no : 1-71, 1 adet MKE [Makine Kimya Endüstrisi
Kurumu] yapımı sarı renkli sis kutusunun Ergenekon terör örgütü kapsamında
21/4/2009 tarihinde Beykoz ilçesi Poyrazköy Keçilik
mevkiinde yapılan kazılarda ele geçen bir adet şeffaf poşete sarılmış vaziyette
bulunan MKE yapımı stok no: 1365-27- 000-4080 ibaresi
yazılı sarı renkli sis kutusu ile aynı seriden olduğu, ele geçen el
bombalarından seri numarası tespit edilen y3P f M-8722 seri numaralı el
bombasının Kartal ilçe Emniyet Müdürlüğünde bulunan 6 adet el bombası ile
benzeştiğinin tespit edildiği görülmüştür.
...
Örgütün niteliği değerlendirildiğinde, genel
itibariyle Emniyet Müdürlüğü ve özellikle İstanbul Emniyet Müdürlüğü bünyesinde
İstihbarat ve TEM Şube Müdürlüklerinde görev yapan şüphelilerin devletin
hiyerarşik yapısı dışında ayrı bir hiyerarşik yapı oluşturarak yasa dışı
örgütlenme oluşturdukları Türkiye Cumhuriyeti'nin sosyal, ekonomik, askeri ve
idari mekanizmasına yön veren kadroların ele geçirilerek etkisiz hale
getirilmenin amaçlandığı, bugüne kadar cebir ve şiddet içeren eylem ve
işlemleri tespit edilememiş olsa da, mahiyeti gereği silahlı olarak Emniyet
Müdürlüğü bünyesinde oluşan bu birimin 'terör örgütleri ile mücadele' adı
altında yetkilerini görevlerinin gereklerine aykırı kullanmak suretiyle amaca
ulaşmak için toplum üzerinde baskı, korkutma, yıldırma ve sindirme yöntemi
kullanarak işlemler yaptıkları, nitekim Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 09/10/2013
gün ve 2013/9110 esas, 2013/12351 karar sayılı ilamında belirtildiği gibi,
anayasal düzene karşı işlenen suçlarda manevi cebirin
de yeterli olacağının öngörüldüğü dikkate alındığında, TMK 1 ve 7. maddeleri
anlamında bir örgütün varlığı yönünde kuvvetli suç şüphesinin bulunduğu
görülmüştür."
16. Başvurucunun atılı suçla birlikte iftira suçundan da
tutuklanması talep edilmiş ancak Mahkeme "TCK’nun
267/7. fıkrasının Anayasa Mahkemesinin 17/11/2011 tarih ve 2010/115 esas,
2011/154 karar sayılı kararı ile iptal edildiği anlaşılmakla, atılı suçtan
tutuklanma talebinin reddine" karar vermiştir.
17. Başvurucu 25/12/2014 tarihinde tutuklama kararına itiraz
etmiş ancak itirazı İstanbul 2. Sulh Ceza Hâkimliğince 25/12/2014 tarihinde
"… İstanbul 1. Sulh Ceza Hakimliği’nin
kararında usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmadığı"
gerekçesiyle reddedilmiştir.
18. Başvurucunun da aralarında olduğu şüphelilerin müdafileri
tarafından İstanbul 29. Asliye Ceza Mahkemesine -nöbetçi asliye ceza mahkemesi
olan- 20/4/2015 tarihinde İstanbul 1., 2., 3., 4., 5., 6., 7., 8., 9. ve 10.
(bütün) Sulh Ceza Hâkimlerinin reddi ile tahliye taleplerini içerir dilekçeler
verilmiştir.
19. İstanbul 29. Asliye Ceza Mahkemesi tarafından 21/4/2015
tarihinde, İstanbul Sulh Ceza Hâkimliklerinin tümüne yazı yazılmış, Sulh Ceza
Hâkimliklerinden -dilekçelerde ileri sürülen- hâkimin reddi sebepleri konusunda
yazılı olarak görüş bildirmeleri istenmiştir.
20. İstanbul 4. Sulh Ceza Hâkimliği, İstanbul 29. Asliye Ceza
Mahkemesinin görüş bildirme istemine cevap vermemiş; diğer sulh ceza
hâkimlikleri ise görüş bildirilmesi istemine 22/4/2015 tarihinde cevap
vermiştir. Hâkimliklerin cevap yazılarında özetle sulh ceza hâkimlerinin reddi
taleplerini inceleme ve karar verme yetki ve görevinin yine sulh ceza
hâkimliklerine ait olduğu, hâkimin reddi müessesesinin kovuşturma aşamasına ait
bir işlem olduğu, hâkimin reddi sebepleri mevcut olsa dahi bu talebin öncelikle
ilgili mahkeme veya hâkimliğe yapılması gerektiği ve sulh ceza hâkimlerinin
tamamının bu şekilde reddedilmesinin mümkün olmadığı ifade edilmiştir.
21. Öte yandan İstanbul 29. Asliye Ceza Mahkemesi tarafından
21/4/2015 tarihinde, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına yazı yazılarak ilgili
soruşturma dosyalarının tahliye talepleri hakkındaki görüşleriyle birlikte
gönderilmesi istenmiştir. Cumhuriyet Başsavcılığı, asliye ceza mahkemelerinin
tahliye talepleriyle ilgili olarak karar verme yetkisinin bulunmadığını
belirterek görüş bildirmemiş ve soruşturma dosyalarını göndermemiştir.
22. İstanbul 29. Asliye Ceza Mahkemesi "mahkemece hâkimin reddi talepleri ile ilgili yapılan
değerlendirmenin dosyanın esası ile ilgili bir değerlendirme olmadığı,
şüphelilerin tamamının tutuklu bulunduğu, dolayısıyla işin acele işlerden
olduğu, dolayısıyla soruşturma dosyaları ve reddi hâkim talepleri konusunda
görüşlerin istenilmesine rağmen gönderilmemesinin reddi hâkim talepleri
konusunda incelemeye ve bir karar vermeye hukuken engel teşkil etmediği"
gerekçesiyle incelemesini "şüpheliler
müdafilerinin dilekçeleri, yazılı ve CD ortamındaki dilekçe ekleri, ilgili
savcılıklardan ve Sulh Ceza Hâkimliklerinden gelen yazı cevapları ve
görüşleri" üzerinden gerçekleştirmiştir. Mahkeme 24/4/2015
tarihinde İstanbul 1., 2., 3., 4., 5., 6., 7., 8., 9. ve 10. (bütün) Sulh Ceza
Hâkimlerinin reddi taleplerinin kabulüne, şüphelilerin tahliye talepleri
konusunda karar vermek üzere 24/4/2015 tarihinde asliye ceza mahkemesi
nöbetçisi olan İstanbul 32. Asliye Ceza Mahkemesi Hâkimi M.B.nin
görevlendirilmesine karar vermiştir.
23. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından talepte
bulunulması üzerineİstanbul 10. Sulh Ceza Hâkimliği
25/4/2015 tarihinde, İstanbul 29. Asliye Ceza Mahkemesinin hâkimlerin reddi
isteminin kabulüne ve görevlendirmeye ilişkin kararlarının yok hükmünde
olduğunun tespitine karar vermiştir.
24. İstanbul 10. Sulh Ceza Hâkimliği, aynı tarihte İstanbul 32.
Asliye Ceza Mahkemesine bir yazı yazarak tahliye taleplerine bakma görev ve
yetkisinin kendilerinde bulunduğunu belirtmiş ve ilgili taleplerin
gönderilmesini istemiştir.
25. İstanbul 32. Asliye Ceza Mahkemesi, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca
soruşturma dosyalarının gönderilmemesi ve tahliye talepleri konusunda görüş
bildirilmemesi üzerine tutukluluğun devamı
yönünde mütalaada bulunulduğunu değerlendirerek tahliye talepleri
konusundaki incelemesini işin tahliye
yönünden değerlendirilmesinde bir sakınca olmadığı gerekçesiyle
şüpheli müdafilerinin sunduğu bazı belge ve CD'ler üzerinden
gerçekleştirmiştir. Mahkeme 25/4/2015 tarihinde başvurucunun da aralarında
olduğu tüm şüphelilerin tahliyesine karar vermiştir.
26. Diğer taraftan İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından
talepte bulunulması üzerine İstanbul 10. Sulh Ceza Hâkimliği 25/4/2015
tarihinde, İstanbul 32. Asliye Ceza Mahkemesinin tahliyeye ilişkin kararlarının
yok hükmünde olduğunun tespitine ve şüphelilerin tutukluluk hâllerinin devamına
karar vermiştir. Kararda "İstanbul
Adliyesindeki tüm Sulh Ceza Hâkimliklerinin reddine ve tutuklu şüphelilerin
tahliye istemine ilişkin taleplerin Asliye Ceza Mahkemesi veya Ağır Ceza
Mahkemelerince değerlendirilmesinin ve bu değerlendirmeler neticesinde tahliye
talebinin reddi veya kabulü yönünde bir karar verilmesi halinde verilen bu
kararların hukuken yasal mevzuatımıza göre mümkün olmadığı, verilen bu
kararların da hukuken geçersiz, uygulanabilirliği olmayan ve mutlak butlan ile
batıl olan veya diğer bir anlatımla yok hükmünde sayılan kararlar niteliğinde
olduğu" ifade edilmiştir.
27. İstanbul 32. Asliye Ceza Mahkemesi 26/4/2015 tarihinde
tahliye müzekkerelerini İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına göndermiştir.
Başsavcılık, İstanbul 10. Sulh Ceza Hâkimliğinin 25/4/2015 tarihli kararına
atıf yapılarak şüpheliler hakkında düzenlenen tahliye müzekkerelerini İstanbul
32. Asliye Ceza Mahkemesine iade etmiştir.
28. İstanbul 32. Asliye Ceza Mahkemesi 27/4/2015 tarihinde
şüphelilerin tahliyesine ilişkin müzekkereleri yeniden İstanbul Cumhuriyet
Başsavcılığına göndermiş, Başsavcılık bunları yeniden İstanbul 32. Asliye Ceza
Mahkemesine iade etmiştir.
29. Tahliye müzekkerelerinin ikinci kez iade edilmesi üzerine
İstanbul 32. Asliye Ceza Mahkemesi 27/4/2015 tarihinde, tahliye
müzekkerelerinin yeniden Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine dair bir
karar vermiştir.
30. Öte yandan İstanbul 29. Asliye Ceza Mahkemesi 27/4/2015
tarihinde, İstanbul 10. Sulh Ceza Hâkimliğinin 25/4/2015 tarihli kararlarının
yok hükmünde olduğunun tespitine karar vermiştir.
31. İstanbul 29. Asliye Ceza Mahkemesi 29/4/2015 tarihinde
önceki kararlarda görevsiz olunmasına rağmen dilekçelerin değerlendirilerek
soruşturma aşamasında olan işlerle ilgili hâkimin ret taleplerinin kabulüne
karar verildiğini, hukuki yanılgıya düşülerek verilmiş olan bu kararların usul
ve yasaya aykırı olduğunu, mahkemenin görevine girmeyen bir hususta karar
verildiğini belirterek önceki kararlarının yok hükmünde sayılmasına karar vermiştir.
32. İstanbul 32. Asliye Ceza Mahkemesi de 28/4/2015 tarihinde "... hazırlık soruşturmalarında hâkim
tarafından verilmesi gerekli kararları almak, işleri yapmak, bunlara karşı
yapılan itirazları incelemek yetkisinin münhasıran Sulh Ceza Hâkimliğine ait
olduğu, Asliye Ceza Mahkemelerinin soruşturma aşamasındaki işler ile ilgili
olarak tutuklama ve tahliye kararı verme yetkilerinin olmadığı, Mahkememizce
verilen 25/04/2015 tarihli ... karar ile mahkememizce verilen tahliye kararı[nın] mahkememizin görevsiz
bulunması nedeniyle yok hükmünde sayılmasıgerektiği
..." gerekçesiyle tahliyeye ilişkin kararlarının yok hükmünde
sayılmasına karar vermiştir.
33. Başvurucu, İstanbul 32. Asliye Ceza Mahkemesi tarafından
verilen tahliye kararının26/4/2015 tarihinde öğrenildiğini beyan etmiştir.
34. Başvurucu 7/5/2015 tarihindebireysel
başvuruda bulunmuştur.
B. Sonraki Süreç
35. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca başvurucunun da
aralarında olduğu şüphelilerin silahlı terör örgütü kurma ve yönetme, silahlı terör örgütüne üye olma, resmî
belgede sahtecilik ve iftira suçunu işlediklerinden bahisle cezalandırılmaları
istemiyle aynı yer Ağır Ceza Mahkemesinde kamu davası açılmıştır. İddianamenin
başvurucuyla ilgi kısmı şöyledir:
"Sanık Fethullah
Gülen'in oluşturduğu silahlı terör örgütüne üye olmak suretiyle TCK 314/2
maddesi kapsamında kalan suçu[undan] ...
... Müştekilerin, suç teşkil etmeyen
görüşmeler gerekçe gösterilerek soruşturmalara dahil edilip izlenmelerive
devam eden süreçte de bu iletişimlerde gerekçe gösterilerek birdcn
fazla müştekinin terör örgütü üyeliği suçu ile isnada sebebiyet verilmesinde
yetki ve inisiyatif kullanarak suçların delillerinin oluşturulmasına katkıda
bulunması nedeniyi TCK 267 maddesi kapsamında kalan
nitelikli iftira suçuna göre cezalandırılmasına,
Sanıklar R.A., R.G., E.K. Ve Ç.Ö.nün kullanımlarındaki telefon hatlarının baz kaydı
incelemesi sonucunda izleme yerinde olmadıkları, bu itibarla soruşturma
sürecinde tanzim etmiş oldukları tüm teknik araçlarla izleme tutanaklarının
gerçeğe aykırı ve sahte olduklarının anlaşılması nedeniyle birden çok müştekiye
yönelik bu eylemin Terörle Mücadele Şube Müdürlüğünce hazırlanan tahkikata
istinaden yapılmış olması dikkate alındığında şüphelinin, gerek Emniyet Genel
Müdürlüğünün hiyerarşik yapısı ve örgütlü yapılanmadaki konumu nedeniyle
TCK'nın 204/2 maddesi kapsamında kalan zincirleme nitelikli resmi belgede
sahtecilik suçuna göre cezalandırılmasına ..."
36. Başvurucu hakkındaki dava İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesine
tevzi edilmiş,2/10/2015 tarihinde tensip incelemesi yapılmış ve E.2015/281
sayılı dosya üzerinden kovuşturma aşaması başlamıştır.
37. İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesinin 3/11/2017 tarihli
kararıyla başvurucunun silahlı terör
örgütüne üye olma suçundan 12 yıl ve resmî belgede sahtecilik suçundan 9 yıl
hapis cezasıyla mahkûmiyetine ve tutukluluk hâlinin devamına karar verilmiştir.
38. Dava, bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla
İstinaf aşamasında derdesttir.
C. Diğer Gelişmeler
39. Başvurucunun da aralarında bulunduğu şüphelilerin İstanbul
Sulh Ceza Hâkimlerinin tümünün reddi taleplerini kabul eden İstanbul 29. Asliye
Ceza Mahkemesi Hâkimi M.Ö. ile bu kişilerin tümünün tahliye taleplerini kabul
eden İstanbul 32. Asliye Ceza Mahkemesi Hâkimi M.B. hakkında disiplin ve ceza
soruşturması başlatılmıştır. Bu kapsamda anılan hâkimler 27/4/2015 tarihinde
görevden el çektirilmişler (Sonrasında meslekten de çıkarılmışlardır.) ve
30/4/2015 ve 1/5/2015 tarihlerinde tutuklanmışlardır.
40. Hâkimler M.Ö. ve M.B. hakkında kamu davası açılmış; Yargıtay
16. Ceza Dairesi 24/4/2017 tarihinde, adı geçen kişilerin söz konusu kararları
-kendilerinin de üyesi oldukları- Fetullahçı Terör
Örgütü ve Paralel Devlet Yapılanması (FETÖ/PDY) liderinin ve yöneticilerinin
talimatıyla verdiğini belirterek (anılan soruşturmalara ilişkin bilgiler için
bkz. Aydın Yavuz ve diğerleri [GK],
B. No: 2016/22169, 20/6/2017, § 30) silahlı terör örgütü üyesi olma suçundan 9
yıl hapis ve görevi kötüye kullanma suçundan 1 yıl hapis cezalarıyla
cezalandırılmalarına karar vermiştir. Dairenin görevi kötüye kullanma suçu
yönünden yaptığı değerlendirmelerin ilgili bölümleri şöyledir:
"... Türk Ceza Muhakemesi Hukuku
yönünden, gerek mülga 1402 sayılı CMUK'un 21 vd.maddelerinde
gerekse mer'i 5271 sayılı CMK'nın 22 ve devamı
maddelerinde yer alan düzenlemeler subjektif
tarafsızlıkla ilgili olup hakimin reddi hakkına ilişkindir.Bu
nedenle şüpheli/sanık,müşteki/katılan ya da
Cumhuriyet savcısının hakimi reddetmesi mümkün ise de mahkeme veya hakimliği
bir kurum olarak reddetmesi mümkün değildir.Keza
heyet halinde çalışan bir mahkemenin veya bir adliyede veya yargı çevresinde
bulunan tüm mahkemelerin veya hakimlerinin toplu reddi usulü de yoktur ...
...
5271 sayılı CMK'nın
22 vd.maddelerinde yer alan
hakimin reddi müessesesinin, kural olarak kovuşturma aşaması ile ilgili olduğu
görülse de,gerek ilgili madde metinlerinde açıkça
“şüpheli” kavramına yer verilmesi gerekse yasayla kurulmuş bağımsız ve tarafsız
bir mahkeme tarafından yargılanma hakkını teminat altına alan AS'nin 6.ve Anayasanın 36.maddelerinin emredici
düzenlemeleri karşısında soruşturma safhasında da hakimin reddinin mümkün
olduğunun kabulünde zorunluluk bulunmaktadır. Zira red,
hakimin tarafsızlığını temin bakımından getirilmiş bir
kurumdur.
28.06.2014 tarihinde yürürlüğe giren 6545
sayılı Kanunla, sulh ceza mahkemeleri kaldırılmış ve münhasıran soruşturma aşamasında
görevli sulh ceza hakimlikleri kurulmuştur. Adından da anlaşılacağı üzere bu
hakimlikler, 'mahkeme' niteliği taşımazlar, çünkü dava görmezler, sadece
soruşturma aşaması ile ilgili tedbir taleplerini ve itirazları inceleyip karara
bağlarlar.
Soruşturma aşamasında tarafsızlığından şüphe
duyulan sulh ceza hakiminin, gerek kişisel gerekse
olgusal olarak somutlaştırılmak suretiyle reddi mümkündür. Ancak objektif
tarafsızlık gerekçesiyle tüm sulh ceza hakimleri reddedilemez.
6545 sy.kanunla
Sulh Ceza Hakimlerinin reddine dair özel bir usul getirilmediğine göre bu
konuda genel hükümlerin uygulanması gerektiğinde şüphe olmamalıdır.
Bu durumda red,
reddedilen hakimliğe yapılacak yazılı başvuru ile yapılmalıdır.Reddi istenen hâkim, ret sebepleri
hakkındaki görüşlerini yazılı olarak bildirerek (CMK m.26/1-3) evrakı yargı
çevresi içinde bulunduğu asliye ceza mahkemesine (CMK m.27/2) (Prof.Dr.Yener Ünver-Prof.Dr.Hakan
Hakeri Ceza Muhakemesi Hukuku 12.baskı sh.191) gönderir.Ret isteminin kabulü halinde, davaya bakmakla bir
başka hâkim veya mahkeme görevlendirilir.. (CMK m.27/4).
Red talebini kabul eden Asliye Ceza Mahkemesi hakiminin tahliye
taleplerini değerlendirmek üzere her hangi bir hakimi
görevlendirip görevlendiremeyeceğine gelince;
5235 sayılı Kanunun değişik 10. maddesi ile
CMK m.101/1, 103, 108/1 ve 268/3 incelendiğinde, soruşturma aşamasında
tutuklama ve tahliye kararlarını yalnızca sulh ceza hakimliği ve hakimi verebilir. Tutukluluğa itirazı ise, CMK m.268/3
uyarınca sadece bir başka sulh ceza hakimliği ve hakimi inceleyebilir.Soruşturma aşamasında tutuklama ve
tahliye konusunda asliye ceza mahkemesine ve hakimine yetki verilmemiştir.
Asliye ceza mahkemesi, ancak kabul ettiği iddianamenin kovuşturmasını
yürütürken tutuklama tedbiri ile ilgili kararlar verebilir. Bunun dışında
Anayasa ve kanunlar asliye ceza mahkemelerine, doğrudan veya dolaylı olarak
soruşturma aşamasına müdahale etme yetkisi vermemiştir.(Prof.Dr.Ersan ŞEN yorumluyorum 13syf. 313-315) Bu nedenle
Asliye Ceza Mahkemesi red talebini yerinde görürse
ancak aynı yer ya da yargı çevresinde bulunan bir başka sulh ceza hakimini
görevlendirebilir.
...
... Somut olayda, İstanbul 29. Asliye Ceza
Mahkemesi hakimi sanık M.Ö.nün mutad
uygulama gereğince taleple ilgili dilekçe ve eklerini 5271 sy.CMK’nın
24.maddesi gereğince görüş yazıları da eklenerek iade edilmek üzere reddedilen
hakimlere göndermesi,evrakın tekrar gelmesi durumunda
ise yukarda açıklandığı üzere Türk Ceza Muhakemesi hukukunda uygulanma yeri
bulunmayan ve esasen haklı bir gerekçeye de dayanmadığı Anayasa Mahkemesincetespit edilen 'objektif tarafsızlık' iddiasına
müstenit taleplerin reddine karar vermesi gerekirken hiç birisi ilgili
Cumhuriyet savcılarınıngörüş yazılarında belirtilen gerekçelerlegönderilmemiş ve bu şekilde söz konusu
soruşturma dosyaları kendisi tarafından incelenmemiş olmasına vetamamı toplu olarak reddedilmiş durumdaki İstanbul Sulh
Ceza Hakimlerinin,kendilerine yönelik olarak yapılan
bu toplu reddi hakim taleplerini inceleme yetkisinin bulunmadığına yönelik
olumsuz görüş yazılarına rağmen, talep dilekçelerini CMK’nın
8 vd.maddelerinde öngörülen şartları da taşımadığı
halde birleştirerek 32. Asliye Ceza hakimi sanık M.B.yi
görevlendirmesi ve buna ilişkin müzekkereyi 24/04/2015 günü mesai bitiminden
sonra saat 17:28’de imzalamasıyla UYAP üzerinden, fiziken
de aynı gün İstanbul 32. Asliye Ceza Mahkemesi personelinin kalemi kapatıp
adliyeden ayrılmasından sonra Hakim M.B.nin doğrudan
kendisine, hakim odasında 29. Asliye Ceza Mahkemesi zabıt katibi Ö.A.
marifetiyle göndermesi ... sanık Hakim M.B.nin ...
5235 sayılı Kanun'un, 6545 sayılı Kanunla değişik 10. Maddesi gereğince
soruşturma aşamasında tutukluluğa ilişkin tüm kararları verme yetkisinin Sulh
Ceza Hakimliğine ait olduğu ve asliye ceza mahkemelerinin soruşturma
evresindeki işlemlerle ilgili bir yetkisinin bulunmamasına rağmen, 29. Asliye
Ceza Mahkemesi hakimi M.Ö.nün kanuna aykırı şekilde
görevlendirme kararına dayanarak, toplam 594 adet klasörden oluşan belgeleri
incelemeden ... gece saat 22.00-22.30 sıralarında kararların yazımını
bitirerek, koridorda bekleyen avukatlara tebliğ ettirmesi ... karşısında;
Suç tarihi itibariyle hakim olan sanıkların
verdikleri kararların esasen de sorunlu oldukları görülmekle birlikte,bu durumun müsnet suç
yönünden yargısal faaaliyet kapsamında
değerlendirilmesi ve verilen kararlara karşı kanun yollarına baş vurulabileceği
ileri sürülse de yukarda izah edildiği üzere, kamu düzenine ilişkin görevle
ilgili kuralları görmezden gelip yargılama hukukuna ilişkin işleyiş ve düzeni
yok sayarak, 'mahkemeler üstü' bir tavırla örgüt liderinin talimatı üzerine
kurgulandığında şüphe bulunmayan plan doğrultusunda tam bir örgütsel
organizasyon, gizlilik ve adanmışlık hali içerisinde, fiil ve eylem birliği
ile, aynı örgüt mensubu olmaktan soruşturulan altmışüç
şüpheli ile ilgili hakimin reddi ve tahliye taleplerini, mutad
işleyiş ve uygulama dışına çıkıp,mesai saati dışında,
verilecek kararlarla ilgili denetim mekanizmalarını bertaraf edecek, olayı bir
oldu bitti fırsatçılığı içerisinde sonuçlandıracak bir gizlilikle ve eşgüdümle
hareket ederek görevli olmadıkları halde kabul eden sanıkların, karar verme
süreci ile ilgili hukuka aykırı eylemleriyle görevlerinin gereklerine aykırı
davrandıklarında şüphe yoktur..."
41. Anılan mahkûmiyet hükmü, Yargıtay Ceza Genel Kurulunca
26/9/2017 tarihli kararla onanarak kesinleşmiştir. Kararın ilgilibölümleri
şöyledir:
"... İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca
yürütülmekte olup beş yüz doksan dört klasörden oluşan yedi ayrı soruşturma
dosyasında biri gazeteci, diğerleri emniyet görevlisi olan altmış üç şüphelinin
FETÖ/PDY silahlı terör örgütüne üye olma, Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini
ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye
teşebbüs, devletin gizli kalması gereken bilgileri siyasal veya askeri casusluk
amacıyla temin etme gibi çok sayıda suçtan tutuklu bulunduğu, bu şüphelilerin
müdafilerinin farklı tarihlerdeki tahliye istemlerinin İstanbul Sulh Ceza
Hakimliklerinin kararlarıyla reddedildiği, keza altmış üç şüpheliden otuz
altısının, haklarında tutuklama nedeni bulunmadığını ileri sürerek yaptıkları
bireysel başvurunun Anayasa Mahkemesince 08.04.2015 tarihinde kabul edilemez
bulunduğu,
Bu süreç sonunda, FETÖ/PDY silahlı terör
örgütü lideri Fethullah Gülen'in 'www.he.o' isimli
internet sitesinde yayınlanan 'Mukaddes Çile ve İnfak Kahramanları' başlıklı
vaaz/sohbet görünümlü kriptolu/örgütsel konuşmasıyla altmış üç tutuklu
şüphelinin serbest bırakılmasının sağlanması için talimat verdiği, bunun
üzerine 20.04.2015 tarihinde şüphelilerin müdafileri olan yirmi avukat
tarafından İstanbul Adliyesindeki tüm sulh ceza hakimliklerinde görevli
hakimlerin reddiyle şüphelilerin tahliye edilmesi istemli elli bir adet dilekçeden
oluşan evrakın uygulanan prosedüre aykırı olarak tarama ve kayıt işlemlerinden
geçirilmeksizin günün muhabere nöbetçisi İstanbul 29. Asliye Ceza Mahkemesi
hakimi sanık M.Ö.ye odasında teslim edildiği, sanık M.Ö.nün
reddi hakim taleplerini kabul ederek, muhabere nöbetçisi İstanbul 32. Asliye
Ceza Mahkemesi hakimi sanık M.B.yi tahliye istemleri
konusunda karar vermek üzere 24.04.2015 tarihinde görevlendirdiği, sanık M.B.nin de 25.04.2015 tarihinde talepleri kabul ederek
tutuklu bulunan şüphelilerin tamamının tahliyesine karar verdiği olayda;
Silahlı terör örgütü üyesi olma suçu
bakımından;
Terör örgütlerinin; amaç suçun işlenmesi
yolunda güven, disiplin ve sıkı irtibata önem veren, iş bölümüne dayalı,
hiyerarşik düzene sahip yapılar olarak istihbarat, gizlilik, güvenlik ve
denetim konularında duyarlı oldukları, örgütün hiyerarşik yapısına dahil
olmayan, irtibat halinde olmadıkları, güvenilir bulmadıkları,
denetleyemedikleri, gizlilik ve güvenlik kurallarıyla hiyerarşiye uymayan
kişilerin faaliyetlerine izin vermeyecekleri, bu kapsamda FETÖ/PDY silahlı
terör örgüt lideri Fethullah Gülen'in 19.04.2015 günü
örgütün yayın organlarından 'www.herkul.org' isimli internet sitesinde
yayınlanan talimatı doğrultusunda, FETÖ/PDY silahlı terör örgütü üyeliği ve bu
örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlara ilişkin yedi ayrı soruşturma
dosyasında tutuklu olan altmış üç şüphelinin müdafiliğini yapan yirmi avukatın,
örgüt liderinin talimatından bir gün sonra 20.04.2015 tarihinde toplu halde
verdikleri elli bir adet dilekçeye istinaden dosyaları kısmen dahi olsa
incelemeden ve delillere temas etmeksizin, altmış üç şüphelinin tamamının
istisnasız olarak tahliyelerini sağlamak için örgüt tarafından verilen görevi
yerine getirmek üzere birlikte harekete geçen ve ancak 'adanmış' bir örgüt
mensubunca yapılabilecek bir yöntem ve üslupla, hukuka açıkça aykırı bir
zeminde bulunduklarını bilerek önceden tasarlanmış, amaç ve örgütsel
faaliyetleri yönünden bilinçli olarak söz konusu usulsüz ve hukuka aykırı
kararları veren sanıkların FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün amaçlarını
gerçekleştirmesine hizmet ettikleri ve FETÖ/PDY silahlı terör örgütü
mensuplarının kullanımı için oluşturulmuş ve münhasıran bu terör örgütünün
mensupları tarafından kullanıldığı bilinen ByLock
iletişim sistemini kullanmak suretiyle örgütün hiyerarşik yapısına dahil
oldukları ve böylelikle silahlı terör örgütüne üye olma suçunu işledikleri
anlaşılmaktadır.
...
Görevi kötüye kullanma suçu bakımından ise;
Sanıkların inceleme konusu davada yaptıkları ağır
hukuka aykırılıkların, mesleki kıdemleri ve yetkili çalıştıkları mahkemelerdeki
görev süreleri dikkate alındığında, beşeri hata ve mesleki tecrübesizlik
kapsamında değerlendirilmesinin mümkün olmaması, reddi hakim taleplerinin kabul
edilip tahliye kararları verildiği anda şüphelilere haksız bir menfaat
sağlanması karşısında; FETÖ/PDY silahlı terör örgütünce organize edilen tahliye
planını hayata geçiren sanıklar M.Ö. ve M.B.nin,
verilecek kararlarla ilgili denetim mekanizmalarını bertaraf edecek şekilde tam
bir örgütsel organizasyon, gizlilik ve adanmışlık hali içerisinde, iştirak
halinde söz konusu soruşturma evrakını incelemeden verdikleri hukuka aykırı
kararlarla şüphelilerin tamamının tahliye edilmesine karar vererek, aynı
örgütün mensubu olmaktan haklarında soruşturma yürütülen altmış üç şüpheliye
menfaat sağladıkları ve bu şekilde sanıkların, görevlerinin gereklerine aykırı
hareket etmek suretiyle FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün faaliyeti kapsamında
... görevi kötüye kullanma suçunu ayrı ayrı işledikleri kabul edilmelidir
..."
IV. İLGİLİ HUKUK
42. İlgili ulusal hukuk için (Hüseyin
Korkmaz, B. No: 2014/16835, 18/7/2018, §§ 42-50)
V. İNCELEME VE GEREKÇE
43. Mahkemenin 25/12/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Tutuklamanın Hukuki
Olmadığına İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
44. Başvurucu; suç işlediğine dair kuvvetli belirti olmamasına
rağmen tutuklandığını, olayda kaçma ve delilleri etkileme ihtimalinin
bulunmadığını, tutuklama ve tutukluluğa itirazın reddi kararlarının gerekçeden
yoksun olduğunu belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
45. Anayasa'nın "Kişi
hürriyeti ve güvenliği" kenar başlıklı 19. maddesinin birinci
fıkrası ile üçüncü fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:
"Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine
sahiptir.
...
Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan
kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yokedilmesini
veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu
kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla
tutuklanabilir."
46. Başvurucun tutuklamanın hukuki olmadığına yönelik bu
bölümdeki iddialarının Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası bağlamında,
kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmesi gerekir.
a. Genel İlkeler
47. Anayasa'nın 19. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkına sahip olduğu ilke olarak ortaya konduktan sonra
ikinci ve üçüncü fıkralarında, şekil ve şartları kanunda gösterilmek şartıyla
kişilerin özgürlüğünden mahrum bırakılabileceği durumlar sınırlı olarak
sayılmıştır (Murat Narman, B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 42).
48. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına yönelik bir müdahale
olarak tutuklamanın Anayasa'nın 13. maddesinde öngörülen ve tutuklama
tedbirinin niteliğine uygun düşen kanun tarafından öngörülme, Anayasa'nın
ilgili maddelerinde belirtilen haklı sebeplerden bir veya daha fazlasına
dayanma ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının
belirlenmesi gerekir (Halas Aslan, B. No: 2014/4994, 16/2/2017, §§ 53, 54).
49. Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasına göre tutuklama
ancak suçluluğu hakkında kuvvetli belirti
bulunan kişiler bakımından mümkündür. Bir başka anlatımla
tutuklamanın ön koşulu, kişinin suçluluğu hakkında kuvvetli belirtinin
bulunmasıdır. Bunun için suçlamanın kuvvetli sayılabilecek inandırıcı
delillerle desteklenmesi gerekir (Mustafa
Ali Balbay, B. No: 2012/1272, 4/12/2013, § 72).
50. Öte yandan Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasında,
tutuklama kararının kaçma ya da delillerin yok edilmesini veya değiştirilmesini
önlemek amacıyla verilebileceği belirtilmiştir. 5271 sayılı Kanun'un 100.
maddesine göre de şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı
şüphesini uyandıran somut olguların bulunması, şüpheli veya sanığın
davranışlarının delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme, tanık, mağdur veya
başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma hususlarında kuvvetli
şüphe oluşturması hâllerinde tutuklama kararı verilebilecektir. Maddede ayrıca
işlendiği konusunda kuvvetli şüphe bulunması şartıyla tutuklama nedeninin
varsayılabileceği suçlara ilişkin bir listeye yer verilmiştir (Halas Aslan, §§ 58, 59).
51. Diğer taraftan Anayasa'nın 13. maddesinde temel hak ve
özgürlüklere yönelik sınırlamaların
ölçülülük ilkesine aykırı olamayacağı belirtilmiştir. Bu bağlamda
dikkate alınacak hususlardan biri tutuklama tedbirinin isnat edilen suçun önemi
ve uygulanacak olan yaptırımın ağırlığı karşısında ölçülü olmasıdır (Halas Aslan, § 72).
52. Her somut olayda tutuklamanın ön koşulu olan suçun
işlendiğine dair kuvvetli belirtinin olup olmadığının, tutuklama nedenlerinin
bulunup bulunmadığının ve tutuklama tedbirinin ölçülülüğünün takdiri öncelikle
anılan tedbiri uygulayan yargı mercilerine aittir. Zira bu konuda taraflarla ve
delillerle doğrudan temas hâlinde olan yargı mercileri Anayasa Mahkemesine
kıyasla daha iyi konumdadır. Bununla birlikte yargı mercilerinin belirtilen
hususlardaki takdir aralığını aşıp aşmadığı Anayasa Mahkemesinin denetimine
tabidir. Anayasa Mahkemesinin bu husustaki denetimi, somut olayın koşulları
dikkate alınarak özellikle tutuklamaya ilişkin süreç ve tutuklama kararının
gerekçeleri üzerinden yapılmalıdır (Gülser Yıldırım (2) [GK], B. No: 2016/40170, 16/11/2017, §§ 123,
124).
b. İlkelerin Olaya
Uygulanması
53. Başvurucu, yürütülen bir soruşturma kapsamında silahlı terör
örgütüne üye olma suçlamasıyla 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesi uyarınca
tutuklanmıştır. Dolayısıyla başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin
kanuni dayanağı bulunmaktadır.
54. Kanuni dayanağı bulunduğu anlaşılan tutuklama tedbirinin
meşru bir amacının olup olmadığı ve ölçülülüğü incelenmeden önce tutuklamanın
ön koşulu olan suçun işlendiğine dair
kuvvetli belirti bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gerekir.
55. Başvurucu hakkında yapılan sorgulama tutanağı ve tutuklama
kararında yer alan tespit ve değerlendirmeler dikkate alındığında başvurucunun
tutuklanmasına esas alınan temel olgunun 2009 yılında Tahşiyeciler olarak isimlendirilen
kişilere yönelik soruşturmalardaki eylem ve işlemler olduğu anlaşılmaktadır.
Anılan soruşturma Fethullah Gülen'in başında
bulunduğu grubu eleştirenkişiler hakkında El Kaide yanlısı radikal M.D. Örgütü
olduğu iddiasıyla başlatılmış ve daha sonra bu kişiler hakkında kamu davası
açılmasına ve tutuklama tedbirlerinin uygulanmasına neden olunmuştur.
56. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca sorulan sorularda ve
İstanbul 1. Sulh Ceza Hâkimliğinin tutuklama kararında; başvurucunun Tahşiyeciler
hakkında yürütülen soruşturmada teknik büro amiri olarak görev yaptığı, anılan
soruşturma kapsamında soruşturma konusu olayla iligili
kişilerin usulsüz olarak telefonlarının dinlendiği,soruşturmanın
görevden kaynaklanan hiyerarşinin dışında örgütlenmiş bir grup tarafından
Hükûmeti görev yapamaz hâle getirmeyi hedefleyerek gerçekleştirildiği, bu
şekilde emniyet teşkilatındaki örgütlenmenin içinde bulunduğubelirtilmiştir
(bkz.§§ 12-15).
57. Tahşiye
soruşturmasının yukarıda değinilen özellikleri ve başvurucunun bu soruşturma
süreçlerindeki konumu ile tutuklamaya karar veren Sulh Ceza Hâkimliğinin karar
içeriği bir bütün olarak değerlendirildiğinde başvurucunun suç işlediğine dair
kuvvetli belirtilerin soruşturma dosyasında mevcut olduğu görülmektedir.
58. Diğer taraftan başvurucu hakkında uygulanan tutuklama
tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir. Bu değerlendirmede
tutuklama kararının verildiği andaki genel koşullar göz ardı edilmemelidir.
59. İstanbul 1. Sulh Ceza Hâkimliğince başvurucunun
tutuklanmasına karar verilirken işlendiği iddia olunan suça ilişkin olarak
Kanun'da öngörülen yaptırımın ağırlığına ve -öngörülen ceza miktarı dikkate
alındığında- kaçma şüphesinin bulunmasına, delillerin yok edilmesi veya
değiştirilmesi ihtimaline, isnat edilen suçun 5271 sayılı Kanun'un 100.
maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan katalog suçlar arasında olmasına ve
adli kontrolün yetersiz kalacağına dayanıldığı görülmektedir (bkz. § 13).
60. Başvurucunun tutuklanmasına esas alınan silahlı terör
örgütüne üye olma suçu, Türk hukuk sistemi içindeki en ağır cezai yaptırım
öngörülen suç tipleri arasında olup (bkz. § 41) isnat edilen suça ilişkin
olarak kanunda öngörülen cezanın ağırlığı kaçma şüphesine işaret eden
durumlardan biridir (aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Hüseyin Burçak, B. No: 2014/474, 3/2/2016,
§ 61; Devran Duran [GK], B. No:
2014/10405, 25/5/2017, § 66). Ayrıca anılan suç 5271 sayılı Kanun'un 100.
maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan ve Kanun gereği tutuklama nedeni varsayılabilen suçlar
arasındadır (bkz. § 41). Öte yandan emniyet teşkilatındamüdür
yardımcısı olan başvurucunun delilleri etkileme ve değiştirme imkânının diğer
kişilere göre daha fazla olduğu açıktır.
61. Dolayısıyla tutuklama kararının verildiği andaki genel
koşullar ve somut olayın yukarıda belirtilen özel koşulları ile İstanbul 1.
Sulh Ceza Hâkimliği tarafından verilen kararın içeriği birlikte
değerlendirildiğinde başvurucu yönünden özellikle delilleri etkileme ihtimaline
ve -suçun ağırlığına atfen- kaçma şüphesine ilişkin tutuklama nedenlerinin
olgusal temellerinin olmadığı söylenemez.
62. Başvurucu hakkındaki tutuklama tedbirinin ölçülü olup
olmadığının da belirlenmesi gerekir. Bir tutuklama tedbirinin Anayasa'nın 13.
ve 19. maddeleri kapsamında ölçülülüğünün belirlenmesinde somut olayın tüm
özellikleri dikkate alınmalıdır (Gülser Yıldırım
(2), § 151).
63. Öncelikle terör suçlarının soruşturulması kamu makamlarını
ciddi zorluklarla karşı karşıya bırakmaktadır. Bu nedenle kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkı, adli makamlar ve güvenlik görevlilerinin -özellikle organize
olanlar olmak üzere- suçlarla ve suçlulukla etkili bir şekilde mücadelesini
aşırı derecede güçleştirmeye neden olabilecek şekilde yorumlanmamalıdır (aynı
yöndeki değerlendirmeler için bkz. Süleyman Bağrıyanık ve diğerleri, B. No: 2015/9756,
16/11/2016, § 214; Devran Duran,
§ 64).
64. Somut olayın yukarıda belirtilen özellikleri dikkate
alındığında İstanbul 1. Sulh Ceza Hâkimliğinin isnat edilen suç için öngörülen
yaptırımın ağırlığını, işin niteliğini ve önemini de gözönünde
tutarak başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu ve adli
kontrol uygulamasının yetersiz kalacağı sonucuna varmasının keyfî ve temelsiz
olduğu söylenemez.
65. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutuklamanın hukuki
olmadığı iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan
başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
B. Tahliye Kararına
Rağmen Serbest Bırakılmamaya İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
66. Başvurucu, İstanbul 32. Asliye Ceza mahkemesi tarafından
hakkında verilen tahliye kararının aynı yer Cumhuriyet Başsavcılığınca yerine
getirilmemesi nedeniyle adil yargılanma hakkı, etkili başvuru hakkı, masumiyet
karinesi, kanunsuz suç ve ceza olmaz ilkesi, kanuni hâkim güvencesinin, kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
67. Bakanlık görüşünde; hâkimlerin reddi ve tahliye taleplerinin
kabulüne dair verilen kararların görevli olmayan mahkeme tarafından verildiği
ve hukuken geçerli bir mahkeme kararından bahsedilemeyeceği, dolayısıyla
başvurucu hakkında verilmiş geçerli bir tahliye kararının bulunmadığı ifade
edilmiştir.
68. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında başvuru
formundaki iddialarını tekrarlamıştır.
2. Değerlendirme
69. Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası şöyledir:
"Her ne sebeple olursa olsun, hürriyeti
kısıtlanan kişi, kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu
kısıtlamanın kanuna aykırılığı halinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak amacıyla
yetkili bir yargı merciine başvurma hakkına sahiptir."
70. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun, serbest bırakılmasına ilişkin
mahkeme kararının uygulanmadığına ve bu karara rağmen hürriyetinin
kısıtlanmasına devam edildiğine yönelen bu bölümdeki iddialarının mahkemeye
erişim hakkına ilişkin genel ilkeler ışığında Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü
ve sekizinci fıkraları bağlamında, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında
incelenmesi gerekir.
71. Anayasa Mahkemesi daha önce başvurucunun yukarıdaki
şikâyetleriyle ilgili benzer bir başvuruda, Hüseyin
Korkmaz (aynı kararda bkz. §§ 88-109) kararında tahliyeye ilişkin
İstanbul 32. Asliye Ceza Mahkemesince verilen tahliyeye ilişkin kararın yetkili
bir yargı mercii tarafından verilmiş bir karar mahiyetinde olmadığı
gerekçesiyle açıkça dayanaktan yoksun olduğu sonucuna varmıştır. Dolayısıyla
somut başvuruda, aynı mahiyetteki iddialara ilişkin olarak anılan kararda
varılan sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.
72. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tahliye kararına rağmen
serbest bırakılmadığı iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık
olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
C. Sulh Ceza
Hâkimliklerinin Doğal Hâkim, Bağımsız ve Tarafsız Hâkim İlkelerine Aykırı
Olduğuna İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
73. Başvurucu, tutukluluğuna ilişkin karar veren sulh ceza
hâkimliklerinin doğal hâkim
ilkesine aykırı olduğunu ve tarafsız ve bağımsız bir mahkeme niteliğinde
olmadığını belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği ile adil yargılanma
haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
74. Anayasa Mahkemesince sulh ceza hâkimliklerinin doğal hâkim
güvencesini sağlamadıkları, tarafsız ve bağımsız mahkeme olmadıkları ve
tutukluluğa itirazın bu yargı mercilerince karara bağlanmasının hürriyetten
yoksun bırakılmaya karşı etkili bir itirazda bulunmayı imkânsız hâle
getirdiğine ilişkin iddialar birçok kararda incelenmiş; bu kararlarda sulh ceza
hâkimliklerinin yapısal özellikleri dikkate alınarak söz konusu iddiaların
açıkça dayanaktan yoksun olduğu sonucuna varılmıştır (diğerleri arasından bkz. Hikmet Kopar ve diğerleri [GK], B. No:
2014/14061, 8/4/2015, §§ 101-115; Mehmet Baransu (2), B. No: 2015/7231, 17/5/2016, §§
64-78, 94-97).
75. Somut başvuruda aynı mahiyetteki iddialara ilişkin olarak
anılan kararlarda varılan sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum
bulunmamaktadır.
76. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun sulh ceza
hâkimliklerinin doğal hâkim, bağımsız ve tarafsız hâkim ilkelerine aykırı
olduğu iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan
başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
D. Soruşturma Dosyasına Erişimin Kısıtlandığı
İddiası
1. Başvurucunun İddiaları
77. Başvurucu, soruşturma dosyasına erişimin kısıtlandığını
belirterek savunma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
78. Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası şöyledir:
"Her ne sebeple olursa olsun, hürriyeti
kısıtlanan kişi, kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu
kısıtlamanın kanuna aykırılığı halinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak
amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkına sahiptir."
79. Başvurucunun bu bölümdeki iddialarının Anayasa'nın 19.
maddesinin sekizinci fıkrası bağlamında kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı
kapsamında incelenmesi gerekir.
a. Genel İlkeler
80. Genel ilkeler için (bkz. Gülser
Yıldırım Gülser Yıldırım (2), §§ 169-174).
b. İlkelerin Olaya Uygulanması
81. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, 5271 sayılı Kanun'un 153.
maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca başvurucu hakkındaki soruşturma
dosyasına ilişkin olarak soruşturmanın
amacını tehlikeye düşürebileceği gerekçesiyle müdafiinin
dosya içeriğini incelemesinin ve belgelerden örnek almasının kısıtlanmasına
karar verilmesi için İstanbul 3. Sulh Ceza Hâkimliğine başvuruda bulunmuş; bu
talep anılan Mahkemece yerinde görülerek 13/12/2014 tarihinde kısıtlılık kararı verilmiştir. Başvurucu,
kısıtlama kararının verildiği tarihten sonra 18/12/2014 günü tutuklanmıştır.
Başvurucu, kısıtlılık kararının kaldırılması için 15/12/2014 günü itirazda
bulunmuş; söz konusu itiraz İstanbul 3. Sulh Ceza Hâkimliğince reddedilmiştir.
82. Kısıtlama kararının daha sonra kaldırılıp kaldırılmadığı
hususunda herhangi bir belge veya bilgi bulunmamakla birlikte İstanbul 14. Ağır
Ceza Mahkemesince tensip incelemesinin yapıldığı 2/10/2015 tarihi itibarıyla
kısıtlılık, 5271 sayılı Kanun'un 153. maddesinin (4) numaralı fıkrası uyarınca
kendiliğinden sona ermiş bulunmaktadır (bkz. § 36).
83. Başsavcılıkça başvurucuya yöneltilen suçlamalar, Tahşiye adlı örgüte ilişkin yapılan
soruşturmada teknik büro amiri olarak görev yapması nedeniyle bu örgütle
irtibatlı olduğu belirtilen kişilere yönelik fiziki takip ve telefon
dinlemelerinin usulsüz yapıldığına ilişkindir. Başvurucuya ayrıca 6/4/2009
tarihinde www.herkul.org
sitesinde yayımlanan Fethullah Gülen tarafından
yapılan konuşma metni, STV kanalında Tek
Türkiye adlı dizinin 9/4/20009 ve 23/4/2009 tarihlerindeki64. ve 66.
bölümlerinde yayımlanan Karanlık Kurul
adlı bölümleriyle ilgili sorular yöneltilmiştir. Başvurucu, ifade alma işlemi
sırasında sorulan sorulara cevap vermiştir (bkz. § 12).
84. İstanbul 1. Sulh Ceza Hâkimliğinin sorgu tutanağında,
başvurucuya isnat edilen suçların okunup anlatıldığı belirtilmiştir. Hâkimlik,
tutuklama kararında tutuklamaya konu edilen suçlamalarla (eylemlerle) ilgili
ayrıntılı değerlendirmelerde bulunmuştur (bkz. 15). Ayrıca başvurucunun tutukluluğa
itiraz dilekçesinde de usul ve esasa ilişkin ayrıntılı bir biçimde beyanda
bulunulmuştur. Dolayısıyla başvurucunun ve müdafinin isnat edilen suçlamalara
ve tutukluluğa temel teşkil eden bilgilere gerek sorgu öncesinde gerekse sorgu
sonrasında erişimlerinin olduğu anlaşılmaktadır.
85. Dolayısıyla suç işlendiği şüphesine bağlı olarak özgürlükten
yoksun bırakılmanın ilk aşamasında yapılan yargısal denetimin kapsamı ile
suçlamalara dayanak olan temel unsurların başvurucuya veya müdafiine
bildirildiği, başvurucuya bunlara itiraz etme imkânı verildiği ve tutuklamaya
temel oluşturan delillerin nitelikleri dikkate alındığında salt kısıtlılık
kararı nedeniyle (bkz. §10) soruşturma
dosyasına erişim imkânından yoksun bırakıldığı iddiasının açıkça dayanaktan
yoksun olduğu sonucuna varılmıştır.
86. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun kısıtlama kararı
sebebiyle soruşturma dosyasına erişim imkânı verilmediğine ilişkin iddiasına ilişkin
olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Tutuklama hukuki olmadığı için kişi hürriyeti ve güvenliği
hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Tahliye kararına rağmen serbest bırakılmama dolayısıyla kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Sulh ceza hâkimlikleri doğal hâkim, bağımsız ve tarafsız
hâkim ilkelerine aykırı olduğu için kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal
edildiğine ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Soruşturma dosyasına erişim kısıtlandığı için kişi hürriyeti
ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
25/12/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.